@ruhumunilacii123
|
BÖLÜM 1 BAŞLANGIÇ Hayatta her zaman her şey mükemmel olmalıydı, olacaktı. Belki benim için. Deren Aktunç için her şey mükemmel olmalıydı. Çünkü başarısızlığa ve eksikliğe tahammül edemezdim. Ta ki hayatımdaki en yanlış hatayı bizzat kendim yapana dek… İstihbaratta çalışıyordum. İlk zamanlar her şey normaldi. Ancak Sinan Kozanlılar ve çetesine bulaşana kadar. “Deren, mızmızlanma artık! En uygunumuz sensin. Hem yüz olarak hem de konuşma konusunda.” Dedi Can koltuğuna otururken. “Evet, Can haklı Deren.” Diye onu onayladı yan tarafında oturan Eylül. Bense yanaklarımı havayla doldurmuş, elimi alnıma yaslamış masa başında oturuyordum. Sinan Kozanlılar ve çetesinin yanına beni göndermeye çalışıyorlardı. Sözde en uygun benmişim(!) 26 yaşında, uzun kumral saçlı ve bir altmış beş boylarında bir kızdım. İstihbaratta çalışıyordum ve işimde iyi olduğumu düşünüyordum. Bu sıralar gündemden biraz düşmüş olsa da Sinan Kozanlılar, yani tüm Türkiye’nin tanıdığı ama kim olduğunu bilmediği adam. Bazıları mafya diyor, bazıları ise sadece bir iş adamı olduğunu söylüyordu. Bizimde şimdiki hedefimiz, bunu açığa çıkartıp o adamın kim olduğunu anlamaktı. Ellili yaşlarında bir adamdı ve bir oğlu olduğu biliniyordu. Mafya diyen kitlenin söylentilerine göre onu da kendisi gibi birisi yapmıştı. Diğer taraf için ise oğlu da Sinan’ın yanında çalışıyordu sadece. Bana kalırsa da bu adamlar bir mafya çetesi lideri. “Tamam! Gideceğim.” Dediğimde içeriden Kumsal ve Eylül geldi. “Sonunda kabul ettin demek?” dedi Kumsal soru sorarcasına. Kafamı sıkıntıyla aşağı yukarı salladım. Eylül de Can’ın arkasındaki sandalyeye geçip oturdu ve telefonuna bakmaya başladı. Şu anda çalışma ve görev yerimizdeydik. Sinan ve yanındakiler hakkında araştırma yapmaya çalışıyorduk. Ancak bilgileri hiçbir yerde bulamıyorduk çünkü her şeylerini gizli tutuyorlardı ve kimse ulaşamıyordu. “Buldum!” diye bağırdı içeriden gelen Haktan. Herkes ona baktığında, hemen bilgisayarın ekranını duvardaki beyaz perdeye yansıttı. “Burası Sinan Kozanlılar’ın şirketi. Buraya farklı bir kılıkla giriş yapıp, orada çalışmaya başlamalıyız. Yani tabii ki bunu Deren yapacak.” Dediğinde gözlerimi devirdim. “Ne gibi mesela? Asistan falan gibi mi?” diye sorarken arkasına yaslandı Deniz. Deniz, kumral saçlı ve oldukça uzun boylu bir adamdı. Yirmi sekiz yaşındaydı ve favori sporu futboldu. Bu detayı da sürekli Galatasaray ve Fenerbahçe konularını tartışmasından biliyordum. “Evet. Aynen öyle.” Dedi Haktan, Deniz’e cevap vererek. Oldukça uzun bir sessizlik oldu ve ne şekilde gireceğimi ve nasıl davranmam gerektiğini hepimiz düşündük. İlk fikri sunan Eylül oldu. “Temizlik personeli olarak girsen. O şekilde tüm odalara girebilirsin.” Can kafasını onaylamaz şekilde iki yana salladı. “Ama o şekilde, Sinan veya oğluyla iletişim kuramaz.” Dedi. Herkes Can’a hak vermişti. Hep beraber biraz daha düşündükten sonra bu seferki fikir Kumsal’dan geldi. “Oğlu orada çalışmıyor muydu?” diye sordu. Hepimiz kafamızı salladık. “O zaman sende oğlunun asistanı ol. Ama bunu nasıl kabul eder bilemiyorum.” Dedi sonra Haktan gülümsedi ve ayağa kalktı. “Tabii ki orada çalışan ve Sinan’a yakın olan biriyle arkadaş, olup Sinan’ın oğlunun çok yorulduğunu, ona bir asistan bulması gerektiğini söyleyerek!” dediğinde herkesi bir anda gözleri parladı. Can sırıttı ve bu sırada Deniz konuştu. “Hay aklınla bin yaşa!” dedi yüksek sesle. “Bir an küfür edeceksin sandım.” Dedi Haktan kıkırdayarak. Bunun üzerine bende gülmüştüm. Sonra herkes hazırlanmaya başladı. Aramızdan biri iş adamı kılığına girecekti. Sinan’ın tanıdığı ve yakın olduğu birisiyle arkadaş olacaktı. Herkes hazırdı. Gizli operasyon başlıyordu. * “Can tam bir iş adamı oldun kardeşim.” Dedi Haktan kahkahalar içerisinde. Can iş adamı kılığına girmişti ve ilk adımı o atacaktı. En uygun olan oydu. Konuşma becerisi hepimizden daha gelişmişti ve ikna kabiliyeti çok iyiydi. Bu yüzden en uygun onun olacağını düşünmüştük ancak Can pek bizden yana değildi. “Saçmalamayın! Ben beceremem bu işi. Abi fikir Haktan’dan çıkmadı mı? O gitsin!” Haktan çalışma sandalyesine oturup sigarasını üfledi. “O da kimmiş? Ben Haktan diye birisini tanımıyorum.” Dedi alayla. Eylül yanıma gelip durdu ve elini omzuma koydu. O sırada ben Can’a laf sokmakla meşguldüm. “Mozmozlonmo Con! En oygonomoz sonson!” dedim onun bana dediğini çocuk gibi ona tekrar ederken. “Sus Deren!” dedi Can ve bunun ardından Eylül, Can’ın eline çalıştığımız yerde sürekli dolaşan ve artık bizim vazgeçilmezimiz olan kediyi verdi. Minnoş’u. “Şimdi tam bir mafya babası tipli iş adamı oldun. Haydi sen gidebilirsin.” Dediğinde herkes kahkahalara boğulurken Can, Eylül’e öldürücü bakışlar atıyordu. Kediyi kendine döndürdü ve yere bıraktı. “Dalga geçmeyi kesmezseniz operasyonu reddederim ve kendiniz yapmak orunda kalırsınız!” dedi üzerine giydiği siyah ceketi çıkartıp sandalyeye fırlatırken. “Tamam artık ciddileşelim.” Deyip planı anlatmaya başladı Deniz. “Can, seni direk şirkete almazlar korumalar vardır. Bu yüzden mesai saati bitişinde şirketin önünde olmalısın ve çıkanları incelemelisin. Sinan çıktığında yanında birisi varsa onu incelemelisin veya fotoğraf çekmelisin. Ertesi gün de o adamla bir şekilde tanışacak ve içeri girmeyi sağlayacaksın. Daha sonrasını sonra planlayacağız. Şimdilik bunu yapmalıyız.” Dedi her şeyi detaylı şekilde anlatarak. Bu planın üzerine herkes bir fikirde bulunmaya başladı. “Arka kapısı yok mudur? Oradan bir şekilde girebilir belki.” Dedi Kumsal. “Bebeğim, olsa bile içeri girdiğinde kim olduğunu soracaklardır. Bu tehlikeli olabilir. Göze batmamalı.” Dedi Deniz, Kumsal’a bakarak. Bu arada Deniz ve Kumsal birliktelerdi ve uzun süreli bir ilişkileri vardı. Birbirleriyle bir defa bile kavga ettiklerini görmemiştim. Kumsal dudaklarını birbirine bastırarak başını salladı. “O zaman Deniz’in dediği gibi yapalım. Can, sen yarın mesai saatinin bitişinde kapının önüne git. Hatta daha önceden orada olsan iyi olur. Oradaki kameralara ulaşamadığımız için seni göremeyeceğiz ama kıyafetinin bir yerine şunu takıp bize haber gönderebilirsin.” Dedi elindeki şeyi Can’a uzatırken. “Tamam. Şimdi çıkış saatlerini araştıralım. Bence becereceğiz.” Dedi Eylül. Kafamı sallayıp onu onayladım. “Halledeceğiz merak etmeyin.” Dedim ve kendi bilgisayarımın önüne oturdum. “Yalnız şu asistan işini bana verdiğinize hala inanamıyorum!” Haktan derin bir nefes aldım ve gözlerini devirdi. “Yeter, Deren.” Dediğinde bilgisayarımı açıp bir şeyler bakmaya başladım. Deniz, gelip girdiğim siteden bilgisayarımı çıkardı. “İş yapacağız Deren. Şimdi bebek giydirme oyununun hiç sırası değil.” dedi. “Çok biliyorsun sen!” deyip Google’dan Sinan Kozanlılar’ı araştırmaya başladım. Herkes benim gibi sessizliğe büründü ve odadan çıkan tek ses bilgisayarlarımızın klavyelerimizden çıkan tuşların sesleriydi. Saatlerce araştırdık. En sonunda çıkış saatlerine ulaşabilmiştik. Sinan hakkındaki tüm bilgiler öyle gizli saklanıyordu ki, bir şey bulmak neredeyse imkansızdı. Mafya diyen kısım, onu koruyan ve iş birliği yapan sağ kolları olduğunu söylüyordu. Ancak mafya olmadığını idda eden kısım, onların sadece normal bir koruma olduğunu söylüyordu. Bu söylentileri netleştirip kanıtlayabilmek bizim elimizdeydi. Hepimizin elinde. Çıkış saatleri 19.00’du. Ancak daha fazla durmak isteyen de durabiliyordu. “O zaman bizim 18.00’de orada olmamız gerek. Yani Can’ın.” Dedi Eylül. “Evet. Erkenden orada olmalısın. Kimseyi kaçırmamalıyız. Ayrıca sakın ortalarda kabak gibi durup dikkat çekme! Yüzlerce, belki binlerce kamera vardır orada. Onca mahkemelerden sıyrılmış bir adam asla önlem almadan durmaz. Orada bir bank bul ve orada otur.” Dedi Kumsal. Deniz kafasını onaylar şekilde salladı. “Tamam. Şimdi dağılın bakalım. Yarın sabah çok önemli olacak. Tüm her şeyin tam olduğundan emin olmalıyız.” Haktan’ın bu sözleri üzerine herkes dağıldı ve eşyalarını toplayıp evlerine gitmeye koyuldu. Yarın çok dikkatli olmalıydık ve hiçbir ayrıntıyı atlamadan işimizi yapmalıydık. İlk defa böyle dikkatli olmamız gereken bir operasyon içerisinde olacaktık ve böyle hiç bu kadar gizli olmak zorunda kalmamıştık. Bu sefer hepsinden çok farklı olacaktı. Ben Deren Aktunç. Annem, babam öldükten sona başka bir adamla evlendiğinde daha 15 yaşındaydım. Evden ne kadar uzak olursam, psikolojimin o kadar düzeleceğine inanmıştım çünkü annem Medine Aktunç, babam Köksal Aktunç öldükten sonra Demir Soylu’yla evlenmişti ve babamdan kalan tek miras olan “Aktunç” soyadını da değiştirmişi. Bu yüzden ona kırgındım ve bu kırgınlığım kolay kolay geçmeyecekti. Ancak bunu ona belli etmiyordum çünkü mutlu olmasını istiyordum. Ben buydum. İstihbarattakilerden başka da arkadaşım veya dostum yoktu. Gerektiğinde beraber güler, beraber ağlardık. Başkasına gerek yoktu. Üvey babam olan Köksal Soylu, kötü birisi değildi hatta benim öz babama nazaran daha anlayışlıydı ancak dediğim gibi, o benim öz babam değildi ve onun boşluğunu kapatamazdı. İlk girişim bu şekilde olmuştu. Peki ya şimdi neler görecektik? Gizli operasyon, başlasın!
|
0% |