
BÖLÜM 17
(EYLÜL’ÜN ANLATIMIYLA)
Deren sabah erkenden şirkete gitmişti ve ben biraz geç kalmıştım. Şirketin içine koşa koşa girdiğimde, sanki etrafta bir sakinlik vardı. Aslında bugün çekim vardı. Nasıl böyle sakin olabilirdi ki?
Deren dosya odasında olmalıydı. Bu yüzen gidip Eray’ı oyalamam çok daha mantıklı olacaktı. Asansöre doğru ilerlerken, kahve yerinden kahvesini alan Canan’ı gördüm. Onu da bir anda bırakıp gitmiştik ve bize kızgın olma ihtimali olabilirdi.
Bu kız çok şey biliyordu ve bu yüzden onu yakınımızda tutmamız lazımdı. Yoksa hem bizim kimliğimizi açık edebilir hem de Sinan hakkında bildiklerini bize söylemeyebilirdi.
Tam kafamı çevirmiş asansöre doğru yakınlaşıyordum ki, gördüğüm ikili karşısında donakaldım. Canan’ın yanına Atakan gelmişti.
Şu koruma olan Atakan.
Elini kızın omzuna attı ve ondan önce, çalışanın Canan’a uzattığı kahveyi alıp ona verdi. Cebinden çıkardığı kartla ise kızın hesabını pat diye ödeyiverdi!
Bu ikisi arasında bir şey vardı ama tam anlamadan konuşmak doğru olmazdı. Biraz daha onları izlemeye devam ettim. Sanki önemli bir şey konuşuyorlardı. Lakin onları anlayamıyordum. Atakan, kızın omzuna attığı elini çekmeden yürümeye başladılar.
Asansöre doğru.
Onlar da bir yere gideceklerdi. Ancak bu şirkette ikisinin yapabileceği türden bir iş yoktu. Birisi masa başı çalışanı, diğeri ise Sinan Kozanlıların koruması.
Sinan kozanlılar’ın koruması ve Canan mı?
(1 GÜN ÖNCE)
-Şirketin bodrum katı-
“Sizin bildiğinizden çok daha fazlasını biliyorum.” Demişti Canan. Buna karşılık Can kıza alay edercesine baktı.
“Anlat da biz de bilelim. Ne biliyormuşsun? Emin ol bizim bildiklerimizi bilsen şuracıkta bayılırsın.” Dedi ve kız hiç beklemeden cevap verdi.
“Mesela senin İlyas Çanak olmadığını bildiğimi söylesem Can? Ya da sizlerin her birinizin birer ajan olduğunuzu söylesem? Deren de dahil.”
Canan’ın bu sözleri üzerine, odaya sessizlik hâkim oldu. Canan’ın intikamcı gözleri, karanlık odaya kıvılcımlar saçıyordu.
“Sen, bunları nerden biliyorsun?” dedi kumsal kızı öldürecekmişçesine. Canan sadece gülümsedi.
“Belki de bildiğinizin çok daha fazlasıyımdır. Ne dersin güzelim?”
GÜNÜMÜZ-
Bu yaşananlar aklıma gelince az çok ne olduğunu anlamıştım. Çok büyük ihtimalle bu bildiklerinin hepsini ona Atakan anlatmıştı. Çünkü bildiği şeyleri bizden başka tek bilen Atakan ve yanındaki diğer koruma olan Sertaç’tı.
Atakan’ın bu kıza karşı olan gereksiz yakınlığını daha önceden anlayamamıştık. Şimdi her şeyi anlamaya başlamıştık.
Onlardan önce asansörün yanına vardım ve asansörün düğmesine basıp gelmesini beklemeye başladım. Atakan ve Canan da arkamda durduklarında, Canan’ın beni tanıyıp tanımadığını bilmiyordum. Ama bence tanıyamazdı. Çünkü benim şirkete manken olarak seçildiğimi Atakan da bilmiyordu. Ayrıca başımdaki beş kilo perukla ve yüzümdeki beni ben olmaktan çıkaran makyajımla annemin yanına da gitsem beni tanıyamazdı.
Asansör geldiğinde, önce ben, ardımdan ise Atakan ve Canan geldi. Ben Eray’ın odasının olduğu, Canan ise dosya odasının olduğu katın düğmesine bastı.
Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Bunu beklemiyordum. Orada Deren’i görebilirlerdi. Bu olmamalıydı! Tek çarem onları bir şekilde farklı bir kata yönlendirmekti. Daha sonra da hemen Deren’e haber gönderip onun dosya odasından çıkmasını sağlamaktı.
Ekiptekiler Deren’in kamerasını göremiyordu. Çünkü Deren Hanım kolyeyi gömleğinin içine atmıştı!
Ne yapacaktım?
Sanırım yapmam gerekeni biliyordum.
“Şey, pardon.” Dedim Canan’a dönerek. Sesimi biraz olsun değiştirmiştim.
“Buyurun?” dedi Canan. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve:
“Ben mankenlik için seçilmiştim. Ondan geldim şirkete ama nereye gideceğim? Yolları da hiç bilmiyorum.” Dedim.
“Aygun Bey’in odasına gidin orada size yardımcı olurlar.” Dedi Canan. Ardından benim konuşmamı beklemeden Atakan konuştu.
“Ben yardımcı olayım size.” Dedi ve asansörün bir tuşuna bastı. Canan delirmişçesine Atakan’a baktı. Sanırım sevgilisinin bana yardım etmesini beklemiyordu. Hiçbir şey demedi ama ben gözlerindeki o ölümcül bakışı görmüştüm.
Şu an asla Canan’ın kıskançlık tripleriyle uğraşacak durumda değildim.
“Teşekkür ederim.” Dedim tebessüm ederek. Canan tam bir şey diyecekti ki asansörün kapısı açıldı. Atakan, kıza döndü ve:
“Sen in, ben geliyorum.” Dedi.
Hayır, hayır! İnmemeli. Şimdi Deren’e nasıl haber verecektim? Atakan’dan kurtulmadan da ona haber veremezdim. Ama Atakan beni Aygun’un odasına götürüyordu!
Şimdi naneyi yemiştik…
(DEREN’İN ANLATIMIYLA)
Hissettiğim duygu, etrafımda yaşanan tüm olaylara birden kör etmişti beni.
Ekiptekilere kör etmişti…
Sinan Kozanlılar’a kör etmişti…
Sadece kalbimi ve kalbimin sesini hissediyordum.
Nefretin içindeki küçük bir kıvılcım, çok farklı yerlere götürüyordu beni. İhanet edemezdim. İşime, arkadaşlarıma, devletime…
Kapılamazdım…
Birden bileğimi geri çektim ve ondan kurtardım.
“Şimdi bırak ikimiz de işimizi yapalım.” Dedim dosyayla birlikte kapıyı açarken. Tam odadan çıkacaktım ki, asansörün kapısının açılma sesiyle donakaldım. Bu kata gelmiş olan birisinin tek konumu bu odaydı. Çünkü bu kattaki tek oda burasıydı. Kafam Eray’a döndü.
“Hep sen açıyorsun başımıza tüm belaları!” dedi Eray kaşlarını çatarak. Sonra yine bileğimden tuttu ve beni çekiştirmeye başladı. Yine bileğimi ondan kurtardım.
“Kendim de gelebilirim!”
“Kapa çeneni, Deren!” dedi ve kurtardığım bileğimi geri yakaladı. Orta boyuttaki, loş ışıklı odada, bir kitaplığı bize doğru çekti ve yanındaki kitaplıkla arasında bir üçgen oluşturdu. Oluşan küçük boşluğu gösterdi. “Girsene, Deren.” Dedi. Hayretle ona döndüm.
“Buraya mı? Saçmalama istersen nasıl sığacağız buraya?” dediğimde alnındaki damarı görünür hale geldi.
“Yakalanalım mı be kadın? Girsene!” dedi ve daha o cümlesini bitirmeden ben küçük boşluğa girip çömelmiştim bile. Ardımdan hemen Eray da geldi ve yanıma çömeldi. Kısa süreli bir sessizlik oldu.
“Çekilsene kenara.” Dedim. Eray tek kelime daha edersem beni kitaplıkların üstünden fırlatacak gibi bana baktı. “Tamam ya.” Deyip sustum.
Bir anda odanın kapısı açıldığında korkuyla Eray’ın bacağının üstüne doğru düştüm. Eray fısıldayarak:
“Deren, kalk üstümden.” Dedi. Bir hışımla toparlanarak ona baktım.
“Ben çok meraklıyım zaten senin üstünde durmaya. Çık git şuradan.” Bu sözlerimden sonra minicik alanda biraz daha yana kaymaya çalıştım.
“Biraz sussan mı acaba?” dedi Eray.
“Bana diyene bak.” Gözlerimi devirip saçlarımı arkaya aldım.
Daha sonra bir kapı açılma sesi daha geldi. Bu sefer kapı daha sert açılıp kapanmıştı. Bir kadın konuşmaya başladı.
“Şirkete gelen mankenleri Aygun Bey’in odasına götürmek sana mı kaldı Atakan?” dedi kadın. Bu kadının Sesi Canan’a benziyordu. Canan ve Atakan mı? Ne alakaydı?
“Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum.” Dedi Atakan.
“Ne demek bu? Ben senin sevgilinim!” dedi bunun ardından Canan.
“Sevgilimsen parayla sevgilimsin. Boşuna mı para veriyoruz sana. Dediklerimi yap, haddini aşma.”
Bu da ne demekti? Atakan kendine parayla sevgili mi tutmuştu? Kimi gözetlemeye çalışıyordu?
“Neden çağırdın beni buraya?” dedi Canan iç çekerek.
“Fazlasını istiyorum Canan. Bu kadarı yeterli değil. Her şeyi gözetle. Her şeyi. Tek bir hamle yapmalarına sakın izin verme bana söyle.”
“Atakan Bey! Sizce yanlarına yanaşabiliyor muyum da siz benden fazlasını istiyorsunuz?” Canan cümlesinin son kelimesini söyler söylemez Atakan yüksek bir sesle:
“Yanaşacaksın o zaman Canan!” dedi. Canan başka bir şey söylememişti.
Neyden bahsettiklerini anlamıyordum. Bunlar kimin peşindeydi? Düşünmek istemiyorum ama aklıma sadece iki seçenek geliyordu. Çünkü başka düşünebileceğim bir şey yoktu.
Bu Atakan Acarsoy, ya bizim peşimizdeydi ya da İlyas Çanak’ın. Yani bu ikisi de aynı yere çıkıyordu.
Atakan şirketin dışında duran arabayı görmüş olabilir miydi?
Geçen gün benim gördüğüm arabayı…
Bu adam ve Sertaç zaten bizim kim olduğumuzu biliyorlardı ve buna rağmen seslerini çıkarmamışlardı. Çünkü patronlarının gerçek yüzünü onlar da bilmiyordu.
Ancak sanırım işler karışmaya başlamıştı.
Biraz daha konuştular ama dediklerini tam olarak anlayamamıştım. Eray’a baktım. O da kafasını bana çevirmişti.
Şimdi ne olacaktı?
Bunları benim duymuş olmam Eray’ın hiç işine gelmezdi. Babasının korumalarının şirkette birilerini gözetlediğini duymamı istemezdi. Umarım umurunda olmaz ve beni kendi halime bırakırdı. Zira Eray Kozanlılar’ın gözlerinin üzerimde olmasını ve beni gözetlemesini istemezdim.
Atakan ve Canan’ın odadan çıktığını, kapı sesinden anlamıştık. Eray benden önce ayağa kalktı ve:
“Evet, Deren Çanak. Artık benim gözetimim altında çalışacaksın.” Deyip göz kırptı. Çok geçmeden de kitaplığı tutup kenara çekti. Yüzüne aval aval bakarken tekrar bana döndü. “Çıkarken kitaplığı yerine çekmeyi unutma. Odamda seni bekliyor olacağım.”
Korktuğum başıma gelmişti!
*
(EYLÜL’ÜN ANLATIMIYLA)
Dakikalardır ben ve yanımdaki Anastasia ve Bahar adlı iki mankenle Aygun Bey’in odasında konuşmalarını dinliyorduk.
Deren’den haber alabilmiştim.
Ekiptekilere dosyayı aldığına dair haber yollamış. Haktan da Deren’in bu sözlerini bana aktardı.
“Şimdi Eray Bey, sizi alıp buradan kıyafet odasına götürecek. Oradan ihtiyacınız olan her şeyi temin edebilirsiniz. Zaten makyaj artistlerimiz ve tasarımcılarımız orada olacaklar. Onlar size destek olacaklardır. Bir sıkıntı olursa geleceğiniz yeri biliyorsunuz.” Dedi Aygun Bey. Hepimiz ona teşekkür ettik ve Eray’ı beklemeye başladık.
En az 15 dakikadır Eray’ı bekliyorduk ancak gelen giden yoktu. En sonunda Aygun Bey’in yanına geri dönecektik ki:
“Hanımlar, beni takip edin.” Sözüyle irkildik. Sonunda Eray gelmişti. Arkasından ise elinde bir sürü kıyafetle önünü zor görerek koşan bir kadın geliyordu. Bu…
Deren!
Kız ne hallere düşmüştü ya!
Deren önüne gelen saçı üfleyip, nefes nefese konuşmaya çalıştı.
“Eray Bey!” dedi. Eray ona bakmadı bile. Asansöre bindik ve Eray da arkamızdan bindi. Tam Deren de binecekti ki:
“Derenciğim sen merdivenden gel istersen burada hanımefendiler var gördüğün gibi.” Dedi. Deren, adamı boğacak gibiydi. Biraz daha zorlarsa gerçekten boğacaktı. Deren asansör tam kapanırken içeriye bir adet kıyafet askısı fırlattı.
“Elim çarptı.” Deyip merdivenlere yöneldi. Eray ise bıyık altından gülüp asansörün kat düğmesine bastı.
Zemin kata gelmiştik. Bizden önce Eray asansörden indi ve onu takip etmemizi söyleyen bir işaret yaptı.
Eray yansıtıcı camla kaplı olan odaya doğru yürümeye başladı. İçerisi görünmeyen bu odanın kapısını açtı ve eliyle içeri girmemizi işaret etti. Odadan dışarısı net bir biçimde görünüyordu. Koşa koşa odaya gelen Deren’i gördüm. O da içeri girdiğinde Eray kapıyı kapattı. Bu odada bir sürü kıyafetler, makyaj masaları, makyaj malzemeleri bulunuyordu.
Biz buraya nasıl düşmüştük?
(DEREN’İN ANLATIMIYLA)
Allah’ından bul Eray! Tez zamanda inşallah! Evin barkın yıkılsın! O taşıttırdığın kıyafetleri giymeye muhtaç kal inşallah!
Eray depodan çıktığımızdan beri beni gözünün önünden ayırmamak için bin bir türlü iş kilitlemişti bana. En sonunda şu hazırlanma odasına geldiğimizde tüm kıyafetleri bırakıp koltuğa oturabilmiştim.
Adının Anastasia olduğunu öğrendiğim sarışın rus manken tam konuşamadığı Türkçesiyle cümle kurdu:
“Eray Bey, siz de bizimle durur musunuz hazırlanırken acaba?” dedi aksanlı bir şekilde.
Ay adamın işi gücü yok senle duracak Anastasia!
“Biraz dururum ama sonrasında giderim. Yapmam gerekenler var.” Dedi Eray.
Ya sabır ya! Kırk tane yapılması gereken şey varken bu buralarda oyalanıyordu.
Neyse canım birkaç adam öldürür çıkartırdı yapılmayan şeylerin parasını. Bu hayatta da mafya olmak vardı. Oh!
Anastasia’nın Eray’a olan bakışları dikkatimden kaçmamıştı. Alttan alttan cilvelenmeler falan! Hayırdır yani?
“Deren, saçmalıyorsun.” Diye düşündüm kendi kendime.
Bana ne oluyordu? Bana neydi Anastasia’nın hareketlerinden.
Sanırım girdiğim bataklığın beni içine çekmesine çok az kalmıştı…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |