Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ruhumunilacii123

İLK GİRİŞİM

Başlamıştık ve Sinan Kozanlılar denilen adam, bizim için zor olacaktı. Çok profesyoneldi çünkü yıllarca polisler etraflarında dolaşmıştı. Hem onun hem de yanındakilerin. Bu yüzden her konuda deneyimliydi ve hiçbir yerde açığı yoktu. Bana kalırsa da bu adamın karanlık tarafları vardı. Ne işler döndürüyordu bilemezdik ama öğrenecektik. Bu işe başladıysak, bitirecektik. Bitirmeliydik.

Sabah olmuştu ve gün daha yeni doğuyordu. Bu gece beni pek uyku tutmamıştı bu yüzden oldukça erken kalkmıştım. İki katlı bir dairemiz vardı ve binada oturuyorduk. Biraz yatakta durup telefona baktıktan sonra yatağımdan kalktım ve güzel bir duş alıp kıyafetlerimi giydim. Saçlarım ise hafif dalgalıydı. Ama ben çoğunlukla düz kullanırdım çünkü kıvırcık veya dalgalı saçın bana yakıştığını düşünmüyordum. Annem oldukça yakıştığını söylese de ben onu pek dinlemezdim ve düz kullanmaya devam ederdim. Odamdan çıkıp salona ilerlediğimde üvey babamın orada olduğunu gördüm.

“Günaydın kızım.” Dedi gazetesinden başını kaldırıp. Ona “Baba” demezdim çünkü o benim babam değildi. Daha buna hazır değildim.

“Günaydın Demir amca. Miran nerede?” dedim erkek kardeşimi kastederek. Miran benim erkek kardeşimdi. Daha on beş yaşındaydı. Koyu saçlı ve uzun bir çocuktu. O da bu aileye daha ayak uyduramamıştı.

“Miran yeni kalkmıştı. Lavabodadır herhâlde.” dediğinde başımı onaylar şekilde salladım. Bu ailede çoğunlukla herkes erken kalkardı. Özellikle de Demir amca ve Miran. İkisi iyi anlaşıyorlardı ancak Miran’ın içten içe üzüldüğünü ve babamızı özlediğini biliyordum. Yaşına göre çok olgun davranıyor ve o şekilde büyüyordu. Hiç çocuk olamamıştı.

“Tamam. Teşekkürler.” Deyip salondan çıktım. Yorgun hissediyordum. Bugün Sinan’la uğraşacak gücü kendimde bulamıyordum. Nedense iyi şeyler olacakmış gibi gelmiyordu. Koridordan odama doğru giderken, lavabodan çıkan Miran’ı gördüm.

“Yakışıklı, günaydın.” dedim ellerimle saçlarını karıştırırken. Ne ara bu kadar uzamıştı bu çocuk?

“Günaydın abla.” Derken mutsuz görünüyordu. Kaşlarımı çattım.

“Hey, neyin var senin? Şu Elif denen kız yüzünden mi suratın asık yine?” Miran bu sözlerimi duyduğunda bana doğru baktı. Gözlerinde gerçekten bir çaresizlik hissetmiştim.

“Hayır, ne alakası var onunla?” dedi ve başka bir şey söylememe izin vermeden odasına girdi. Kapısına doğru bakıp derin bir nefes aldım. Elif onun sevdiği kızdı ancak Elif’in bundan haberi yoktu.

O Elif’i gerçekten sevmişti sanırım. Bu üzüntüsü onun yüzündendi ancak söylemek istemiyordu. Biliyordum…

Kendime geldikten sonra eşyalarımı aldım ve direk evden çıktım. Annem daha uyanmamıştı bile. Arabama atladığım gibi çalıştırdım.

Dakikalarca yol gittim ve en sonunda istihbarata varmıştım. Arabamdan indikten sonra kocaman, kale kadar büyük olan binaya baktım. Burası çalıştığımız yerdi. Güvenliklerden geçtikten sonra dakikalarca yürümemin ardından, teşkilatımızın çalışma odasına varmıştım. Kapının önünde duran güvenlikleri de geçtikten sonra odaya girmiştim.

“Vay, günaydınız efendim. Deren hanımlar gelmeye teşrif etmişler!” dedi Can koltuğunda hafifçe sallanıp ağzıyla kalemin arkasını ısırırken. Birkaç adım ilerleyip masamın başına geçtim ve ellerimi belime yerleştirdim. Düz bir ifadeyle Can’a bakarak:

“Kes sesini Can. Yoksa sabah sabah şu masanın altındaki sopayı kafana geçiririm!” dediğimde ellerini havaya kaldırdı.

“Aman çok korktum! Bugün pek agresifsin. Ne bu sinir sabahın köründe?” koltuğuma oturdum ve başımı ona doğru çevirdim.

“Sinan Kozanlılar’a bulaşmamalıydık. Hem sadece Sinan değil ki, oğlu var, korumaları var… tek başına ortalıklarda dolaşacak değil herhalde. Tedbirini almıştır.” Ben cümlemi tamamladıktan sonra içeri Deniz’le, Kumsal girdi.

“Oh, kardeşim geldi! Şu Deren’le konuşmaktan içim karardı vallahi.” Dediğinde ters bir şekilde ona baktım.

“Ay, Can!” dedim dudaklarımı büzerek. “Benim içimde ampuller patlıyordu, ışıldaklar fıldır fıldır dönüyordu sanki seninle konuşunca!” deyip bilgisayarımın açma tuşuna bastım. Deniz ve Kumsal gülüyorlardı. Kumsal yanıma gelip bana sarıldı.

“Nasılsın güzellik? Bugün biraz agresifsin sanki.” Dediğinde ağzım açık şekilde dönen koltuğumu ona döndürdüm ve sakince konuşmaya başladım.

“Bugün herkesin dilinde neden aynı cümle dolaşıyor acaba?” Kumsal’ın dudakları düz çizgi halini aldı.

“Tamam tamam. Pardon. Bugün önemli bir gün, araştırma yapsak daha iyi olacak.” Deyip benim masamın yanındaki masasına gidip oturdu.

“Yapalım yapmasına ama…” deyip ellerimi “Yok” anlamında yukarı kaldırdım. “Adam hiçbir şeyini ortaya sunmuyor ki. Hep gizli.” Kumsal kafasını salladı.

Odamızın içindeki ek odasından çıkan Haktan, elindeki fotokopileri büyük rafa bırakarak yanımıza geldi.

“Topladığımız bilgiler maksimum bu kadar oluyor. İki fotokopi kâğıdı kadar. Ne halt edeceğiz bilmiyorum.”

“Bence bu işe girişmememiz lazımdı. Ne gerek vardı her şeye atladınız ki hemen! ‘Hallederiz efendim. Siz bize güvenin efendim’ deyip durdunuz.” Dedi Eylül. Deniz sarı saçlarını düzeltip Haktan’ın omzuna elini attı.

“Biz hallederiz kanka.” Dediğinde Eylül’le aynı anda:

“Aynen ‘hallederiz’ Deniz!” dedik. Bir anlığına bakışlarımız birbirini buldu. Daha sonra tekrar Deniz’e döndük.

“Biraz rahat olun kızım. Neleri hallettik bir Sinan Kozanlılar’ı mı alt edemeyeceğiz?” dedi Can. Herkes sessizliğe büründü. Saatlerce bilgisayar başında araştırma yaptık. Ancak bilgi edinmek gerçekten çok zordu. Sinan hakkında edindiğimiz kısıtlı bilgiler vardı.

Elli bir yaşında.

“Kozanlılar” uygulama şirketinin kurucusu.

İşten 19.00’da çıkıyor.

Tek erkek çocuklu. Eray Kozanlılar.

Edindiğimiz bilgiler bu kadardı. Gözüm “Eray Kozanlılar” ismine takılmıştı. Merak etmiştim. O da bu işlerin gerçekten içinde miydi?

Saat 17.30 olmuştu. Can şimdi şirketin önüne gidecekti. Birileriyle tanışması gerekiyordu. Hepimiz olacakları merakla bekliyorduk.

“Haydi Can. Sendeyiz kardeşim. Bugün fotoğraf çek. Hatta tanış birisiyle ne olacak ki. Rahat ol. Normal birisiymiş gibi. Sonra zaten bir şekilde Deren’i sokacağız içeri. Asistan olarak.” Dedi Haktan.

“Evet, şimdi git ve dikkatli ol. Bak Can, sakın açık verme.” Benim bu sözlerim üzerine Can kafasını salladı.

“Görelim seni koçum!” dedi Deniz ve sırıttı.

“Tamam çok konuştunuz. Can git artık. Geç kalma.” Dedi Eylül ve Can derin bir nefes alarak kapıdan çıktı.

“Rahatta kalın gençler! Bende.” Dedi ve arkasını dönerek gitti Can. Hepimiz arkasından tedirginlikle bakıyorduk. Birkaç saniye birbirimizle bakıştıktan sonra geri masalarımıza döndük. Hepimiz bilgisayarlarımızdan bir şeyler bakıyorduk ancak kimsenin doğru düzgün bir şey bakmadığına emindim.

“Abi ben çok fenayım ya! Biz neden Can’ı gönderdik ki. Şimdi bu gider adamlara ‘tavuk ayda kaç yumurta yapar?’ falan der. Rezil rüsva olacağız gibi geliyor.” Dedi Deniz birden ayağa kalkarak. Ben hiçbir yanıt vermemiştim. Kumsal oturduğu yerden sevgilisine bakarak cevap verdi.

“Denizciğim, seni gönderseydik de adamlara ‘maşallah abim Arda Güler gibi gülersiniz siz bu hayata’ falan mı deseydin?” Kumsal’ın bu sözleri üzerine Deniz yerine oturdu ve yüzünü buruşturdu.

“Ben Galatasaraylıyım hayatım. Öyle demezdim. Ayrıca daha komik şeyler söylerdim. Ama Arda iyi çocuk müthiş videoları var internette ne güzel gülüyo-” Dediğinde Kumsal elini alnına koydu.

“Tamam Deniz tamam! Bana ne Arda güler gülmez neyse!” Deniz hemen sustu. Haktan ise gülmeye başladı. O sırada Eylül, önünde duran açmayı yemekle meşguldü.

Hepimiz ne kadar gülsek de Can’ın ne yaptığını merak ediyorduk.

Saat 19.00’dı. Hiçbirimiz olanları göremediğimiz için meraktan çatlıyorduk. Can ona verdiğimiz ve kıyafetine taktığı ses cihazıyla bize birkaç haber yollamıştı. Merak etmememiz için. Yine aynı şeyi yaptı.

“Ekip, ben bir adamı gözüme kestirdim yanına gidiyorum. Bir yol tarifi soracağım. Arabası varsa bırakmasını rica edeceğim. Kim olduğunu bir öğrenelim bakalım Sinan’ın yakını mıymış? Önemli birisi gibi duruyor.” Dedi ve başka bir ses gelmedi. Biz ise kendi aramızda değerlendirmeler yapıyor, fikir üretiyorduk. Can da o sırada adamın yanına gidiyor olmalıydı.

(Can’ın Anlatımıyla)

Sarışın, uzun boylu adamın yanına doğru ilerledim. Önemli bir adama benziyordu. Umarım Sinan’la bir alakası vardır. Üzerimi düzeltip hafifçe öksürdüm.

“Merhabalar efendim.” Dedim adamın yanından. Adam kafasını bana çevirdiğinde kendimi düzenlenmiş bir videonun içindeymiş gibi hissettim. Adamın havasından yanına yaklaşılmıyordu. Kafası sanki ağır çekimde dönmüştü.

“Buyurun.” Dedi kısık gözlerle bana bakarak. Adamın yanında sülük gibi durmam dışında bir sorun yoktu.

“Şey beyefendi burada mı çalışıyordunuz acaba?” dedim. Adam kafasını hafifçe salladı.

“Evet. Ah, yoksa siz Sinan Bey’in bahsettiği o özel müşterimiz misiniz?” dediğinde gözlerim birden açıldı. “Evet” desem ne olabilirdi ki acaba? Adam biraz düşündükten sonra “İlyas Çanak siz misiniz?” bunları dedi adam bana. Ciddi ciddi beni birine benzetmişti ve ben put gibi kalakalmıştım.

“Şey, evet. Ben İlyas Çanak. Siz kimdiniz acaba?” dedim elimi saygıyla uzatırken. Adam gülümseyerek elini uzatıp elimi sıktı.

“Bende Aygun Ölmez. Memnun oldum efendim.” Dediğinde “Efendim” kısmına takılmıştım. Oğlum çok havalıyım ya!

“Bende memnun oldum Aygun Bey. Acaba sorun olmazsa beni ilerideki Hayat parkına bırakabilir misiniz?” dediğimde adam memnuniyetle başını eğdi.

“Tabii buyurun arabam burada.” Dedi. Hayda! Bu İlyas Çanak ne önemli adammış! Yalnız umarım adam yarın çıkıp gelmez…

Arabaya bindiğimde şok üzerine şok geçirmiştim. Adamın arabasının her yerinle led lambalar vardı. Özel şoför falan. Kim ki bu Aygun Bey?

“İlyas Bey, acaba sizin için de sorun olmazsa, yarın şirkete gelir misiniz? Sinan bey sizi görmeyi çok merakla bekliyordu. Tüm uygulamalarımızı satın almışsınız. Aldığınız VIP üyelikleri de fark ettik. Her ay da Lösev’e yüklü bir miktarda bağış yapıyormuşsunuz. Doğru mudur?” dediğinde beynim içeriden bana bağırıyordu. Geldik zurnanın zırt dediği yere!

“E, tabi evet. Öyle yapıyorum.” Dedim havamdan ödün vermeyerek.

“Peki, İlyas Bey son bir soru daha sorsam sorun olur mu acaba?” dedi. Harbi bu İlyas kim ki bu kadar çok ilgi gördüm şimdi ben?

“Sorabilirsiniz efendim ne demek.”

“Kızınız varmış Deren diye. O da tüm uygulamalarımıza üye. Onu da tanımak çok isteriz. Ah, bu arada ben Sinan beyin çok yakın dostuyum. Birlikte çalışıyoruz.” Dediğinde kafama inanılmaz derecede akıllıca bir parlak zekâ fikri geldi. Bizim Deren’i benim kızım rolüne soksak rahatça işe girer burada. Cidden çok mantıklı.

“Evet kızım var. Adı Deren. Onu da getiririm yarın isterseniz. Kızım da iş arıyor. Nerede çalışacağını bilmiyor iş arıyoruz. Ne yapsak ki?” dediğimde saf rolüne bürünmüştüm. Adam elini omzuma koydu.

“Sizin kızınız zaten kafede çalışmıyor muydu?” dedikleri üzerine yutkunup gülümsedim.

“Orayı pek sevmedi böyle ‘asistanlık yapmak istiyorum baba’ falan dedi. İstifa etti. Bende ona yardımcı olmaya çalışıyorum işte. Babalık böyle bir şey!” dediğimde adamın gözleri dolmuştu. Ne oluyor ya?

“İlyas Bey. Gerçekten beni çok duygulandırdınız. Ne kadar fedakarsınız! Buyurun bizim şirketten birinin asistanlığını ayarlayalım ona. Gelin efendim.” Dediğinde gerçekten Allah’a bana bu zekayı verdiği için dua ediyordum. Ben de olmasam ne olacaktı?

“Yapmayın Aygun Bey. Babalık görevimi yerine getiriyorum.” Dediğimde söylediğim konuma varmıştık. “Yarın görüşürüz Aygun Bey. İyi akşamlar.” Dediğimde adam kafasıyla beni onayladı ve elini ileri uzattı.

“Tekrar memnun oldum İlyas Bey. Görüşmek üzere.” Dedi. Arabadan inip Hayat Parkına doğru ilerledim. Ne yapmıştım ben ya?

 

 

 

Loading...
0%