@ruhumunilacii123
|
BÖLÜM 8 Gizli operasyon diyerek başladık. Öyle de bitmesini umuyorduk. Lakin daha yeni yeni başlamamıza rağmen bizim dışımızda sırrımızı bilen iki kişi daha vardı. Hatta bunları engelleyemezsek tüm şirket öğrenecekti ve operasyonumuz ebediyen sonlanacaktı. Ama başarısız olamazdık! Olmayacaktık. Umudumuz vardı ve yolumuz oldukça uzundu. Ümitsizliğe asla kapılmayacaktık. Tüm her şeyi birlikte bir şekilde başarmıştık. Bu da öyle olacaktı. Her zamanki gibi… Temizlikçi kılığına girmiş olan Eylül’ü gördüğüm anda dolaptan fırladım. Tabi benim fırlamamla tüm kağıtlar ve belgeler de uçuşmuştu. “Eylül?” dedim dehşet içerisinde. “Deren.” Dedi Eylül benim aksime bıkmış bir sesle. “Tek bir işi de bensiz becerin ya!” “O kadar kolaysa gel asistan sen ol Eylül!” dedim bunalmışçasına. “Haydi ben hemen araba anahtarını alıyoru-” derken sözüm yarıda kesildi. Çünkü adamı bayıltmıştık! Ne olacaktı? Eylül benim ne düşündüğümü anlamıştı ki, benim baktığım yere bakıp maskesini geri yüzüne taktı. Eylül bir planı olmasaydı bu şekilde buraya gelmezdi. “Şirketin acil çıkış kapısı var. Bir tek orada kamera yok. Aslında var ama şu an arızalı. Çalışmıyor. Maalesef tüm planın dışına çıkmak zorunda kaldık. Bu adamı Deniz ve Kumsal buradan alacak. Haktan da içeri girdi ve kamera odasındaki adamla sohbet kurup çay içti. O sırada da kameralara göz attı. Daha sonra tekrar dışarı çıktı ve seni arabanın yanında bekliyor. Can ise diğer adamla ilgilenecek. Bir şekilde onu dışarı çıkarmak zorunda ama adam Can’ı gördüğü gibi çakma ‘İlyas Çanak’ rolünde olduğunu anlayacak. Zaten biliyor.” Diyerek konuşmasına ara verdi. “Haydi. Çabuk araba anahtarını al. Adamı kendi arabasına bindireceğiz ve planladığımız yere götüreceğiz. Yani anahtarları Kumsal ve Deniz’e vereceğiz. Bu işi onlar halledecek. Daha dikkat çekmedik ama yakalanmamız an meselesi. Çok dikkatli olacağız. Hiç olmadığı kadar.” Eylül çok sağlam bir plan kurmuştu ve buna uymaktan başka bir çaremiz yoktu. Ben hızlıca araba anahtarını buldum ve Eylül’e uzattım. Anahtarı elimden kaptı ve cebine atarak apar topar yerdeki camları elindeki süpürgeyle kenara süpürdü. “Tamam, sen şirkette kal ve saklan ki bu odaya girmeye çalışan birisi olursa sen onu engelle.” “Evet, haklısın. Haydi sen hemen çıkıp Kumsal ve Deniz’i içeri al.” Çıkma vakti gelmişti. Dur, dur! Çok önemli bir şey unutmuştuk. “HİİİH!” dediğim anda Eylül korkuyla zıpladı. “Eray ne olacak?” dedim telaşla. “Eyvah.” Derken tırnaklarını yiyordu karşımdaki genç kadın. “Tamam, şöyle yapalım. Sen git Eray’a teyzenin doğum yapacağını söyle. Çok önemli işler yoksa çıkman gerektiğini belirt. Zaten izin verir. Vermezse de naneyi yeriz. Haydi koş!” deyip sırtımı ovuşturdu. Teyzem bile yoktu ki! Ben ise cevap bile vermeden üstümü başımı düzelttim ve koşar adımlarla odadan çıkıp Eray’ın odasına doğru ilerledim. Tam odasının kapısına vardığımda telaşlı bir -zaten telaşlı olmama rağmen- yüz ifadesi takındım. Kapıyı çaldım ve içeri girdim. Yine öküz gibi yayılmış bir şekildeydi. “Sözde” çalışıyordu. “Eray Bey!” dedim gözlerimi kırpıştırarak. Eray kaşlarını çattı ve neyim olduğunu anlamaya çalıştı. “Bir sorun mu var Deren.” Dedi. “Eray Bey, kusura bakmayın. Benim teyzem hamileydi de onun doğumu başlamış. Önemli bir iş yoksa bugün biraz erken çıksam olur mu?” dedim yalvarırcasına. Lanet adam! Hele bir izin verme bak o zaman nasıl olay çıkartıyorum! Eray sakince boynunu kütletmek suretiyle kafasını yana yatırdığında boynunun kırılmasını diledim. “Deren, bugün çok önemli işlerimiz var. Toplantılar var biliyorsun.” Dediğinde suratına yumruğu geçirmemek için gerçekten çok zor dayanıyordum. “Ama gidebilirsin. Ancak bunun cezası olarak başka bir gün benimle birlikte fazladan mesaiye kalacaktın.” Gözlerim fal taşı gibi açılmışken ne yapacağımı bilemedim. Eski zamanlardaki gibi başımı öne eğip: “Yüce şehzadem! Affınıza sığınırım. Teşekkür ederim!” diyecek halim yoktu. “Teşekkür ederim.” Dedim ve odadan çıkmaya yeltendim. Ancak yine o öküz suratlının sesi kulaklarımı doldurdu. “Umarım doğum kolay geçer. Teyzene selam söyle.” Dedi. Allah’ım! Sana ne be adam? Sana ne benim olmayan teyzemden? “Umarım.” Deyip kestirip attım. Odadan çıktığım gibi bedenimi bir rahatlama sardı. Çok şükür! Şimdi, Eylül ve benim hızlıca bu şirketten uzaklaşmam ve Eylül’ü saklamamız lazımdı. İnşallah becerebilirdik. * “Haydi Eylül!” dedim onca işin arasında tuvaleti gelmiş olan Eylül’ün tuvaletten çıkmasını bekleren. En sonunda çıktığında, kısa siyah saçları birbirine karışmıştı. Hızlıca saçlarını düzeltti. Daha sonra sakince lavabodan çıktık. Bu arada kulağımdaki işe yaramaz kulaklıkları da çıkarıp atmıştım. Şirketin zemin katındaydık ve çıkışa doğru istifimizi hiç bozmadan yürüyorduk. Çıkışa geldiğimizde Eylül’le ayrıldık. O şirkette kalacaktı ve odayı gözetleyecek, biri gelirse de onun o odaya girmesini engelleyecekti. Telefonumu çıkartıp Haktan’ı aradım. Telefon biraz çaldıktan sonra açıldı. “Deren, hallettiniz mi?” dedi Haktan telefonu açar açmaz. “Evet, konum at. Kumsal ve Deniz’i şirkete sokup geleceğim.” “Sana güveniyoruz Deren Aktunç! Ya da Deren Çanak demek daha doğru olur.” “Kes sesini Haktan!” * (KUMSAL’IN ANLATIMIYLA) Evet, Eylül’ün planı tamamen değiştirmesiyle biz de devreye girdik. Hem de en zor kısımda. Şirketin içine arka kapıdan giremezdik. Her tarafta kamera vardı. Olmayan yerler sınırlıydı. Ayrıca Deren’den öğrendiğimize göre, şirketin arka kapısında bile güvenlikler varmış. Bu yüzden bizi içeri Deren sokacaktı tabii ki de. Şu anda şirkete varmıştık ve arabamızın içinde oturuyorduk. “Becerebilecek miyiz sence?” diye sordum sürücü koltuğunda oturan Deniz’e. Kafasını bana çevirdi. “Becermek zorundayız sevgilim. Yoksa bu işin sonu çok kötü olur.” Bu kısa konuşmamızdan sonra arabadan indik ve şirkete yürürken Deren’i aradım. Uzun bir beklemeden sonra telefon açıldı. “Alo, Deren! Biz geldik. Şirketin kapısına gelin.” Dedim. “Tamam hemen geliyorum. Sakın dikkat çekmeyin. Unutmayın, siz Eray Kozanlıların davetlisisiniz. Tamam mı?” rolümüz buydu. Deren bulmuştu. Sözde Sinan Kozanlılar’ın oğlunun misafiri olarak girecektik. “Tamamdır.” Deyip telefonu kapattım. Şirketin önüne gelmiştik. Halledecektik. Umarım kimse Eray’a: “Misafirleriniz kimlerdi Eray Bey?” Diye bir soru sormazdı. Çünkü onunla görüşeceğimiz falan yoktu. Bir süre Deren Hanım’ın buraya teşrif etmesini bekledikten sonra sonunda gelebilmişti. “Başlıyoruz.” Dedi sadece. Başka bir şey söylemedi. Üçümüz de girişe doğru gittik ve güvenliğin olduğu yerde durduk. Deren, belki bir ihtimal soru sormaz diye direk bizi şirkete sokmaya çalıştığında güvenlik: “Pardon, Deren Hanım.” Diye seslendi. Üçümüz de aynı anda ona baktık. Hepimiz kendimizden emin bir ifadeyle ona döndük. “Buyurun?” dedi Deren ciddi ve sorgular bir ifadeyle. “Şirkete yabancı birini sokmanız yasak.” Güvenliğin bu çıkışı üzerine, Deren ona doğru gitti ve ellerini göğsünde bağladı. “Benim şirkete kimi sokup kimi sokamayacağıma siz mi karar veriyorsunuz? Buraya ilk geldiğim gün Aygun Bey’in söylediklerini unuttunuz herhalde? Benden, babamdan ve bizim buraya getirdiğimiz kimseyi sorgulayamazsınız.” Deyip elimi tuttu ve beni şirketin içine sokarken güvenliğe dönüp gülümsedi. “İzninizle.” Şirkete girdiğimizde Deniz de hemen arkamızdan gelmişti. Eray’ın misafiri olduğumuzu bile söylememize gerek kalmamıştı. Deren bize dönüp göz kırptığında, Deniz de ben de sırıtmaya başladık. Deren bizi bir yerlere götürüyor, biz de sorgusuz sualsiz peşinden gidiyorduk. Asansörle üçüncü kata çıktığımızda çok daha dikkatli davranıyordu. Bize döndü. “Bu katta sadece özel çalışanlar yer alıyor. Normalde buraya gelmek yasak. Bu yüzden sakın sesinizi çıkarmayın ve benim burnumla oynadığımı gördüğünüz gibi en dipteki odaya koşun. Ama sessizce!” Deyip araba anahtarını elimize tutuşturup, hiçbir şey olmamış gibi personel kızın yanına gitti. Masada oturan kız Deren’i görünce gülümsedi. Ne yapmak istediğini anlamıştım. Kızı konuşturup bizi görmemesini sağlayacaktı. Biz de bu sayede çaktırmadan odaya gidecektik. Eylül de şirketin içindeymiş ama nerede olduğunu bilmiyoruz. Bizim kulaklıklarımız sağlamdı ve birbirimizle haberleşebiliyorduk ancak Deren’in kulaklıkları bozulmuştu. Deren ve genç kadının konuşmalarını duyabiliyorduk. “İpekçiğim, nasılsın?” dedi Deren, adının İpek olduğunu öğrendiğim personel kızın arkasındaki sandalyeye oturarak. Bilerek arkaya oturmuştu çünkü bizim olduğumuz tarafa bakmaması lazımdı. Burnunu kaşıdı. Bu bize “Koşun” demekti. Deniz elimi tuttu ve aynı anda hiç ses çıkarmadan hızlı adımlarla koridordan geçmeye başladık. Koridora girdiğimiz gibi adımlarımız daha da hızlandı. Artık koşuyorduk. En sondaki odaya vardığımızda kapıyı bile çalmadan içeri girdik. Yerde yatan adam karşısında donup kaldım. Deniz ise benden çok daha rahattı. “Güzelim, şimdi sen bacaklarından tut, ben geri kalanı halledeceğim. Eylül buralarda olmalı. Acil çıkıştan kaçacağız.” Dedi. Kafamı onaylarcasına salladım ve tam adamın bacalarından tutmaya yelteniyordum ki, kulaklıklarımıza bir ses geldi. “Ekip, ben acil çıkışın alarmını devre dışı bıraktım. Hemen çıkın çabuk olmalısınız. Eylül, sen de acil çıkış yerinden hızlıca çık ve Haktan’ın guruba attığı konuma gel. Ben de gidiyorum. Ayrıca Haktan’la planın biraz dışına çıkmış olabiliriz.” Dediğinde sadece son cümleye takıldım. Ne demek “planın biraz dışına çıkmış olabiliriz?” hemen konuşmaya başladım. “Nasıl yani? Ne yaptınız? Of Can!” “Adı Sertaç olan adamı bayıltıp arabanın bagajına attık.” Dediğinde beynime şok dalgaları yayılıyordu. Benden önce Eylül konuştu. “NE? SİZ İYİ MİSİNİZ CAN?” “Ne yapsaydık? ‘Abiciğim size milli piyangodan para çıkmış, biraz aşağı gelir misiniz?’ mi deseydik? Dedi Can. İyi ki Deren bu konuşmaları duymuyordu. “Allah’ım, delireceğim şimdi! Tamam, sakin olun biz adamın başındayız ve şimdi acil çıkıştan çıkaracağız. Arabayı hazırlayın.” Dedi yanımdaki Deniz. Daha sonra konuşma sonlandı ve adamı yerden kaldırıp götürmeye başladık. Kas yığını olan bu adamı taşımak oldukça zordu. Ama tüm gücümü kullanıyordum. Bu görev başarıyla tamamlanmak zorundaydı. Asıl görevimiz doğru düzgün başlayamamıştı bile. Sırrımız yayılmasın diye adamları ortadan kaldırıyorduk. Deren, hala İpek denen kızla konuşmaya devam ediyordu. Sesleri duyuluyordu. Koridorun sonunda olan bu odadan çıkıp, diğer bir koridora girdik. Acil çıkış işte buradaydı. Deniz o kadar zorlanmasa da ben oldukça zorlanıyordum. Lakin belli etmemeye çalışıyordum. Acil çıkış kapısından girmiştik. Başarıyorduk! |
0% |