11. Bölüm

BÖLÜM 11

YAĞMUR ECRİN AKÖZ
ruhumunilacii123

BÖLÜM 11

İnsanın bazen kafası karışabilir. Bazı zamanlar insanlar yüzünden, bazı zaman işler yüzünden. Ama benim kafam Eray’ın elime tutuşturduğu dosyalar yüzünden karışıyordu!

Ben ajanım ajan! Dosyayla ne işim olur?

Eray’ın odasından çıkmış, kendi masama gidiyordum. Yine, sadece plastik camlar sayesinde birbirinden ayrılmış masalardan kendiminki bulup oturdum. Herkes harıl harıl çalışıyordu. Bende dümenden -sanki düzenleyecekmiş gibi- masama oturdum ve dosyalara bakmaya başladım.

Neyini düzenleyeyim ben şimdi bunun? Gayet iyi işte.

*

Zıkkım vardı da ben oldum bu asistan!

Tam bir saatin sonunda dosyaların düzenlenmesi bitmişti ancak ben de bitmiştim. Eray’ın odasına doğru ilerlediğimde İpek’le karşılaştım. Geçen gün oyalamaya çalıştığım kız. Şu an hiç onunla konuşabilecek durumda değildim. Bu yüzden gülümseyip hızlı bir biçimde yanından geçtim. En sonunda Eray’ın kapısının önüne gelmiştim. Tam nefes nefese kalmış, kapıyı çalacakken Aygun abinin sesini duydum.

“Derenciğim.” Dedi. Ay bir sen eksiktin!

Hemen arkamı döndüm ve yapmacık olduğunu belli etmeden:

“Merhaba Aygun Bey.” Dedim. “Nasılsınız?” Aygun Bey sayesinde -veya onun yüzünden- buraya girebilmiştik. Teşekkür mü etsem bir tane yapıştırsam mı bilmiyordum. Kendi halinde iyi bir insandı. Ama Sinan’la çalıştığı için, ona da pek güvendiğim söylenemezdi.

“İyiyim. Sen nasılsın? Alıştın mı işine?” dediğinde hemen buradan gitmesini istedim. Onun yüzünden Eray’dan azar işitemezdim.

“Evet, alıştım. Bugün acil toplantılar olduğu için çok yorulduk ama sıkı çalışıyoruz. Merak etmeyin.” Dedim sanki çok umurumdaymış gibi. Gülümsedi ve kafasını salladı.

“Tamam kızım. Siz çalışın, ben size alıkoymayayım. İyi günler.” Dedi. Bende yine yapmacık olduğunu belli etmeden:

“Teşekkürler. İyi günler.” Deyip kapıya döndüm ve Eray’ın odasının kapısını çalıp girdim. Beyefendi yine tahtında “Sultan Süleyman” gibi oturmuştu.

Umarım bu padişahlığını devam ettirmezdi. Yoksa geleceğimiz son nokta, benim ona getirdiğim şerbete “kâfi” demesi olurdu.

“Eray Bey, dosyalar hazır. Buyurun.” Deyip elimdekileri ona uzattım. Hiçbir cevap vermeden dosyaları incelediğinde alttan alttan bana baktı.

Kaşlarını anlamazlıkla çatıp, elindekileri masaya bıraktı ve arkasına yaslandı.

“Sanırım okula giderken çaprazlamaları çok iyi anlamışsın.” Dediğinde beynimde soru işaretleri dönüyordu. Gerçekten zekasal sorunları olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ne demek istemişti şimdi bu?

“Ne?” dedim.

“2023’ün bilgilerini 2022’ye, 2022’nin bilgilerini ise 2023’e koymuşsun. Tebrik ederim.” Dediğinde buradan yok olmak istedim. Ne alaka ya? Kaç saat boyunca okudum ben onları! Kesin kendi karıştırdı pislik!

“İmkânı yok Eray Bey. Tekrar bakın lütfen.” Dedim kendimden emin bir şekilde. Böyle bir şeyin imkânı yoktu.

Eray bana katlanılmaz bir bakış atıp şu cevabı verdi:

“İkinci defa bakmama gerek yok. Gördüklerimden emin olmasam bu cümleyi kurmazdım.” Bunları söylerken mimiklerinde milimlik bir değişim bile olmamıştı. Ortamda gergin bir hava yayılırken ben profesyonelce işimi yapmaya devam ettim.

“Kusura bakmayın Eray Bey. Hemen hallediyorum.” Dosyaları elinden kaptığım gibi, tüm bilgileri dosyalarının spirallerinden çıkartıp öbür dosyaya geçirdim. İki dosyaya da aynı işlemi uyguladıktan sonra sorun, sıkıntısız bir şekilde çözülmüştü. Gülümseyip sahte bir saygıyla elimdeki bilgileri, dosyalarıyla birlikte ona uzattım. “Bir daha böyle bir sorun olmayacak Eray Bey. Zaten bu da halloldu. Buyurun.” Eray’ın mimiklerinde hala bir oynama görünmüyordu.

Sadece tek bir cümle kurdu:

“İlyas Çanak’ın kızı olmasaydın tepkim böyle olmazdı, haberin olsun.”

Sende bizim dosyamızda olmasaydın benim tepkim bu kadar sakin olmazdı! Mafya kurusu.

Ona hiçbir cevap vermeden odadan çıktım ve toplantı odasına doğru yürüdüm.

(Yazar’ın Anlatımıyla)

-İstihbarat-

Can, Eylül, Haktan, Deniz ve Kumsal, hep birlikte oturmuş, Deren’i izliyorlar ve araştırma yapmaya devam ediyorlardı. Ortam çok sessizdi. Sadece birkaç klavye sesi ve Mouse sesleri geliyordu.

Eylül çalışma masasından kaktı ve fotokopi odasına doğru ilerledi. Onu gören Haktan da ayağa kalkıp peşinden gitti. Eylül, fotokopi makinasından edindiği bilgilerin kopyasını çıkarıyordu. Haktan ise, Eylül’ün korkmaması için hafifçe öksürdü ve içeri girdi. Eylül arkasını döndüğünde Haktan’ı gördü. Ne yapacağını bilemeyip, yüzüne hafif bir gülümseme takındı.

“Selam.” İlk kelime Haktan’dan çıkmıştı.

“Selam.” Diyerek onu yanıtladı Eylül. Sohbeti devam ettiren Haktan oldu.

“Ne yapıyorsun. Bir şeyler bulabildin mi?” dedi. Tabii bu sorusu aslında bir bahaneydi. Asıl amacı Eylül’le konuşabilmekti. Yalnız kalabildikleri vakitler sınırlıydı ve bu zamanları da iyi değerlendirmeye çalışıyorlardı. Ancak birbirlerinin bu düşüncelerinden haberleri yoktu.

“Pek değil. Ama yine de şimdiye kadar bulabildiklerimizi birleştirmek istedim. Belki tüm hepsini yan yana getirip incelersek bir şeyler elde edebiliriz diye.” Diyerek açıkladı Eylül. Haktan kafasını “mantıklı” dercesine salladı.

“Evet, haklısın. Yardımcı olmamı ister misin?”

“Yok, sağ ol.”

“Sağ olayım mı?” demişti Haktan. Kendi dediğini bir süre düşündükten sonra iyice kafayı yediğini düşünmeye başlamıştı. “Yani, tamam. İçerideyim ben o zaman.” Diyerek fotokopi odasından çıktı. Kendi söylediklerine inanamıyordu. Aşık mı oluyordu?

Kumsal ve Deniz, yan yana oturmuş, kocaman beyaz perdeden Deren’i izliyor ve bazı durumlarda ne yapması gerektiğini söylüyorlardı.

Can ise durmak bilmeden İlyas Çanak hakkında araştırma yapıyordu. Bu adam hakkında hiçbir şey bulunamıyordu. Sinan Kozanlılar hakkında edindikleri bilgiler bile İlyas hakkında öğrendikleri bilgilerden çok fazlaydı.

40 yaşında.

Zengin, evden çalışan şirket sahibi, yüzü bilinmeyen bir adam.

Eşi Meral Çanak.

Kızı Deren Çanak.

Kızının da babası gibi, yüzü bilinmiyor.

İşte tüm bilgiler bunlardı. Şirketinin yeri, çalışanları veya farklı hiçbir bilgi yoktu.

Haktan, çalışma odasına döndüğünde sakince masasına ilerleyip oturdu. İçi pek de sakin değildi.

Aklı “İş” diyordu.

Kalbi ise “Eylül.”

*

Aradan bir buçuk saat kadar bir vakit geçmişti ve Deren, toplantıdan daha yeni çıkmıştı. Tüm ekip onu izliyorlardı. Can dışında.

O hala araştırma yapma peşindeydi. En sonunda sandalyesinden fırladı.

“Buldum!” dedi. Herkesin kafası ona döndüğünde, Can’ın suratından gurur gülüşü eksik olmuyordu. Eylül anlamazcasına sordu:

“Ne buldun?” dedi. Can, elindeki notları onlara doğru tuttu. Hepsi kâğıtta ne yazdığını görmek için ayağa kalkıp Can’ın yanına gittiler.

Kâğıtta, bir güvenlik kamerasının, fiyatı, içerikleri ve kullanım aşamaları yazıyordu. Herkes okudu ancak aralarında, Can’ın anlatmak istediğini anlayan tek kişi Deniz’di.

Deniz bir anda geri çekilip otuz iki diş sırıtmaya başladı. Can da ona aynı şekilde karşılık verdiğinde, diğerleri hala olanları anlamaya çalışıyordu.

“Sen var ya sen...” dedi Deniz “helal olsun” der gibi bir bakış atarken.

“Ne oluyor ya? Bize de anlatsanıza şunu.” Dedi Kumsal. Can Kumsal’a döndü ve anlatmaya başladı.

“Şimdi şöyle…” diyerek başladı anlatmaya.

*

(Deren Aktunç’un Anlatımıyla)

Yettin canıma Eray!

Saatlerdir toplantıdan toplantıya koşuşturuyorduk ve bu lanet olası adam tüm işleri bana kilitliyordu. Benim amacım neydi, bunun amacı ne…

Benim, Sinan Kozanlılar’ın odasına girmem gerekiyordu. Can’la haberleşmiştik. Şirkete gelecek ve Sinan’ı oyalayacaktı. Ben ise o sırada odaya girecektim.

Odasında kamera yoktu. Hayret, acaba neden yoktu?

Gizli gizli işler karıştırdığı için olabilir mi mesela?

Tabii ki öyle.

Ancak odasına giden koridorda bir kamera vardı ve bizim o kamerayı etkisiz hale getirmemiz gerekiyordu. Direk üstünü kapatabilirdik, ancak o zaman kameraları sabahtan akşama kadar nöbetleşe izleyen adamlardan birisi bunu görür ve hemen buraya gelirdi.

Yani yapılacak şey, kamerayı değil de adamı etkisiz hale getirmekti. Devamı zaten en kolay işti.

Can, en sonunda şirkete geldiğini kulaklığıma haber vermesinden anladım. Sinan’ın kapısının önünde olduğunu söylemişti. Benim acilen kamera odasına gidip oradaki adamın işini bitirmem gerekiyordu.

Yüz ifadem gayet normalken, hızlı adımlarla kamera odasına yürüyordum.

Eray, tam şimdi saçma sapan bir iş çıkartırsan seni gebertirim!

Odaya ulaştığımda kapıyı bile çalmadan içeri girdim ve eteğimin altında, bacağıma sabitlediğim silahı ani bir refleksle çıkartıp oturan adam bana bakana kadar, kafasına vurdum. Adam, silahın arkasının sert darbesiyle bayıldığında, beni görmemiş olmasına seviniyordum.

Hemen adamı kenara çekip, yanındaki döner sandalyeye oturdum ve bilgisayarların tam karşısına geçip, kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra işlemleri yapmaya başladım. Şirketin, gereken yerlerdeki kameralarını etkisiz hale getirmeyi başarmıştım. Zaten çok basitti.

Ayrıca bizimkilerin de buradaki kameralara erişmesi gerekiyordu. Bu yüzden boynumdaki kolyeyi çıkartıp, masanın üzerinde gördüğüm bantla, duvara bantladım. İstihbarattakiler, buradan kameraları görebileceklerdi.

Bu arada bu kolyeyi burada unutmamalıydım.

Şimdi hemen Can’a haber vermeliydim. Odadan çıkmadan önce duvardaki kolyenin düğmesine basılı tutup şunları söyledim:

“Operasyon tamam, Sinan’ı çıkar. Yoldayım.” Bu sözlerden sonra, yerde bayılmış olan adamı yerine çekip, masaya koyduğum silahı, geri yerine soktum.

Sıfır stresle odadan çıktım, ta ki şu ana dek.

Karşımda gördüğüm isim, Atakan Acarsoy’du.

Kaçırıp, susmalarını söylediğimiz adamlardan birisi.

 

Bölüm : 22.12.2024 14:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...