Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

Hadi bir mumda sen söndür.🕯️

⚕️


Bölüm şarkımız<3

I'm still fixing all the cracks
Hala tüm çatlakları tamir ediyorum.

Lost a couple of pieces when
Ne zaman birkaç parça kaybettim

I carried it, carried it, carried it home
Taşıdım, taşıdım, eve taşıdım.

I'm afraid of all I am
Ben herşeyden korkarım

My mind feels like a foreign land
Aklım yabancı bir ülke gibi hissediyor

Silence ringing inside my head
Sessizlik kafamın içinde çalıyor
Duncan Laurence - Arcade

•••


1.BÖLÜM: Onunda Canı Yanar

Hayat, kısacık olan bir hayat. Kimine göre karanlık, kimine göre aydınlık. Bana göre karanlıktı. Kimsenin görmediğini, kimsenin bilmediğini biliyordum.

Ülkemizi devlet yönetmiyordu, çeteler yönetiyordu. Yıl 2028'di. İnsanlar kendi kafalarına buyruk mafya gibi çeteler oluşturuyorlardı. Masum insanları kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlardı. Her çete kendine göre etrafa korku salıyordu. En çok korkulan çete, MARA Çetesiydi. Devleti bile onlar yönetirdi. Tabii başka çeteler de vardı; Angels Çetesi, Mob Çetesi ve buna benzer birçok çete vardı.

Mara çetesinden insanların korkmasının nedeni, kız çocuklarını kaçırıyor olmalarıydı. Bütün ailelerin korkulu rüyasıydı bu çete. Başında büyük birisinin olduğu düşünülüyordu. Ama kimse bilmiyordu...

Her çetenin kendine ait bir simgesi vardı. Mara çetesinin EJDERHAYDI, yakan kavuran anlamına geliyordu. Gerçekten de yakıp kavuruyorlardı. Her annenin acılı feryatlarının sebepleriydi bu çete.

Bu çeteye dahil olanların elinin üstünde ejderha dövmesi oluyormuş. Çetenin başında olan kişinin de boğazındaymış ejderha dövmesi.

Ben hiçbir çeteyi sevmiyordum. Çetelerin yok olmasını istiyordum. Ablam, bir çete tarafından kaçırılmıştı. Tam on beş yaşındayken. O günü çok iyi hatırlıyordum. Ben ondan beş yaş küçüktüm, on yaşındaydım.

Annemin ayağı burkulduğu için pazara biz gidiyorduk, güzel ablamla.

Ablamla her zaman olduğu gibi yüzümüze siyah maskemizi takmıştık. O zamanlarda, kadınlar ve kız çocuklarının yüzlerine maske takma zorunluluğu getirilmişti.

Küçük yaşlarda, maske takmayı hiç sevmezdim, nefessiz kalırdım. Ama ablam, her defasında zordan taktırırdı. Hep kuralla uymamız gerektiğini söylerdi. O kurallar yüzünden, her dışarı çıktığımızda maske takmak zorundaydık. Kuralları hiç sevmemiştim.

Pazar yerleri kapanmadan hemen ablam ikimizi de dışarı çıkarmıştı. Annemin sesi hâlâ kulaklarımdaydı.

‘Karanlık sokaklardan sakın geçmeyin. Sizi takip eden birisi olursa hemen koşarak eve gelin. Kızım, Mina’ya dikkat et, o daha küçük.’

Ablamın ise ‘Tamam annem, hemen gidip geleceğiz. O zaman pazar yerleri kapanmadan hemen gidip gelelim biz.’

‘Tamam kızım. Ayağım böyle olmasaydı, ben giderdim ama biliyorsunuz işte, hemen gidin. Karanlık olmadan gelin. Yasakları biliyorsunuz.’

Yasaklar ve daha çok yasaklar.

Ablam elimden tutmuş birkaç sokak ötemizde olan Pazar yerine gidiyorduk. Ablam konuşarak beni güldürmeye çalışıyordu. Ben de ona uyarak konuşuyordum.

Ablama hep sormak istediğim bir soruyu sordum. “Abla, sence bu maske kurallı kalkacak mı? Bizler özgürce sokaklarda oyun oynayabilecek miyiz?” Ablam sorumla şaşırmıştı. Böyle bir soru beklemiyordu.

Ablam durarak önümde eğildi ve konuştu. “Belki ileride okuyup büyük bir kadın olduğunda, sen kaldırırsın, olur mu kuralları Mina?”

Biraz düşünmüştüm, ben büyük bir kadın olabilir miydim ki? Tabii olurdum, hem de en güzeli olurdum. Konuşmalarımız böylece devam etmişti. Tabii ben soruyordum, ablam yanıtlıyordu. Ablamı özlemiştim. Pazar yerine yaklaşmıştık, ama geçeceğimiz sokakta bir kalabalık vardı ve birçok siyah üniformalı polis sokağın başında, duruyordu.

Ablamla biraz kalabalığa yaklaştığımızda yerde yatan birisinin üstünü plastik bir şeyle örtmüşlerdi. Ablamın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. O sırada bir kadının yakarış sesleri yükseldi.

“Sadece kızını korumak istedi, ama öldürdüler onu. Kocamı öldürdüler benim. Kızımı kaçırdılar.”

Duyduklarımla şaşkına dönmüştüm. Sonra yerde yatan kişiye baktım, üstüne serilen şeyin altından kan sızıyordu. Kanı ayağımın yanına kadar gelmişti.

Biraz uzaklaştım. Ablam uzaklaştığımı gördüğünde, bana seslendi. “Mina dur, kardeşim. Tamam mı?” Kafamı sakince salladım.

Ablam yeniden konuştu. “Buradan geçemeyeceğiz Mina. Öbür sokaktan geçmeliyiz.” Hemen ben de konuştum. “Ama abla, o sokak çok karanlık ve çok tehlikeli değil mi? Annem karanlık sokaklara girmememizi söyledi.”

“Ablam başka sokak yok gideceğimiz. Annem kızabilir ama en kestirme yol orası ve hemen gidip geliriz zaten.” Kafamı salladım, başka çaremiz yoktu. Babam çalışmak için başka şehire gitmişti. Annem evde tek başındaydı. Paraya ihtiyacımız vardı ve babam zor da olsa başka şehire gitmişti. Annem iki kızıyla evde kalmıştı. Şimdi biz evde değildik, tek başınaydı.

Ablam, elimden tutarak daha hızlı karanlık sokağa girmemizi sağlamıştı. Ben korkarak etrafa bakarken, ablam dimdik önüne bakıyordu. Kimseye gözü değmiyordu.

Benim ise gözüm dört dönüyordu, korkudan. Biz yürürken, yüzünde sadece gözleri gözüken siyah maskeli bir adam gördüm. Adam diğer adamla bir şeyler tartışıyordu.

Tartıştıkları yerde, yavaşça durdu ve elindeki eldiveni çıkardı. Ve sonra adama yumrukla vurmuştu.

Ama benim takıldığım şey, adam siyah eldiveni çıkarırken elindeki ejderha dövmesi beni çok korkutmuştu.

Herkesin dilindeki Mara Çetesinin simgesi olan, ejderha dövmesiydi. Durmuştum ve adama bakıyordum. Aklımda bir sürü ses yükseldi.

Kızımı kaçırdılar benim. Yavrumu aldılar benden.’

‘Kocamı öldürdüler benim. Kızımızı korudu diye.’

Annemin sesi geldi sanki kulaklarıma. ‘Ejderha dövmesi gördüğünüz birisinden, hemen uzaklaşın ve kaçın. Nereye olursa olsun.’ Ablamın elini bırakarak kaçmaya başladım.

Ablam da peşimden geliyordu. Ama yetişemiyordu bana. “Mina dur kardeşim. Bir şey mi oldu?” Ablamın bağırmasıyla, ona döndüm ama arkasında duran adam bana döndü ve güldü. Bu adam daha yeni gördüğüm adamdı.

Gözlerim elindeki ejderha dövmesine kaydı. Korkuyla daha çok açıldılar. Ablam ise endişeyle yanıma geliyordu, ama arkasındaki adamı, görmemişti.

Korkudan bir şeyler de söyleyemiyordum. Eğer o gün konuşsaydım, ablama bağırsaydım. Ablam şu an yanımızda olabilirdi. Gözlerimden birer damla yaş yeniden aktı. O anılar yeniden gözümde canlandı.

Ablam arkasındaki adamı fark etmedi ve adam ablamın arkasından yaklaşarak, ablamın güzel saçlarından tutarak kendisine döndürdü. Ablamın ağzından acı dolu bir nida yükseldi.

Benim ise gözlerimden yaşlar akıyordu. Adam ablamın siyah maskesini hızlıca çıkartarak yere atmıştı ve ablamın o masum ve güzel yüzü ortaya çıkmıştı.

Ablamın yüzünden yaşlar akıyordu ama yine de o halde bana konuştu. “Kaç Mina. Eve kaç, kardeşim hemen.” Ablamın bu sözleriyle adamın gözleri bana değdi ama yeniden ablama baktı.

“Kardeşinle işim yok ama güzelim seninle çok fazla işim var.” Ablam adama tekmeler atıyor, ondan kurtulmaya çalışıyordu, ama ben orda durmuş ablamın yakarışlarını ve adamdan kurtulmaya çalışmalarını izliyordum.

Elimden hiçbir şey gelmiyordu, ne yapabilirdim ki? Bağırsam kimse gelmezdi. Birilerinin yanına gitsem, kimse yardım için gelmezdi... Orda dikilmiş ablama bakıyordum. Ablamın ise çığlıklarıyla eve gitmemi söylemelerini bile duymuyordum.

Adam elini ablamın ağzına götürerek kapattı, ama ablam durmayarak elini çok kötü ısırdı ve adamın dikkati dağılmışken ben de durmayarak küçük bedenimle ona tekmeler atmaya başlamıştım. Şaşkınlığım gitmişti ve içime umutlar yerleşmişti. Ama o umutlarımı da eliyle yere atıp ayaklarıyla ezmişti hayat.

Adam ona tekmeler savurduğumu gördüğünde bana silleden vurmuştu ve yere düşmüştüm. Pantolonum yırtılmıştı ve dizlerim kanıyordu. O sırada ablam “Tamam vurma ona, ne olur, onun canı çok yanar.” Ablamın sözleri hâlâ kulaklarımda. Ablam senin de canın çok yanardı...

Adam bana eğilmiş yeniden vuracakken, ablamın sesiyle ona dönmüş ve ona yumruktan vurmuştu. Ablam, on beş yaşındaki ablama yumrukla vurmuştu. Ablamın burnundan kanlar akmaya başlamıştı. Daha fazla ayakta duramayarak yere düşmüştü.

Ablam bayılmıştı ve ben ona baka kalmıştım hiçbir şey, yapamamıştım. Orda öyle ablamın baygın bedenine bakmıştım.

O adam ise eline telefonu alarak birilerini aramıştı. O aradıktan bir beş dakika sonra siyah bir minibüs tarzı araba, ablamın baygın bedeninin yanında durmuştu. Arabanın içinden çıkan adam ve ablama vuran adam ablamı arabaya bindirerek arabayı çalıştırmışlardı.

Ablama vuran adam öne binmişti ve bana bakarak gülmüştü. Ve sonra da araba yanımdan hızla geçip gitmişti. Benim ablam canım ablamı da götürmüştü.

O gün şoka girmiştim ve ablamın benden uzaklaşmasını izlemiştim. Ben o gün benden ablamın koparılışını izlemiştim. Ablamın, ‘Onun canı yanar, vurma ona.’ deyişleri kulağımda yankılanıyordu.

Onun canı benimkinden daha çok yanmıştı, ama o yine de beni düşünmüştü.

O gün her şey değişmişti.

🍂


 

Loading...
0%