Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

 

Hadi bir mum da sen söndür.🕯️

 

 

⚕️

 

I'm a survivor.

(Ben bir kurtulanım.)

I'm not gon' give up.

(Ben vazgeçmemeliyim.)

I'm not gon' stop.

(Ben durmamalıyım.)

I'm gon' work harder.

(Çok çalışmalıyım.)

WEI2 - Survivor

 

}•{

 

11.BÖLÜM: İçimdeki İsyan Ateşi

 


Gökyüzünde yağmur bulutları toplanmaya başladı. Her damla, gri bulutların içinde saklanıyordu. Yağmurun yağmasına bir süre daha vardı.

Bir kız çocuğu kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Gri bulutların toplanışına baktı. Bir ışık dalgası bulutları yırtarak havada göründü.

Işıktan sonra bulutların isyan edişleri yükseldi.

Küçük kız korkuyla kollarını birbirine doladı ve kendi kendine sarıldı.

Sadece bir gök gürültüsüydü.

Bulutlar ilk gözyaşını bıraktılar. İlk damla, yere düşmek için heyecanlıydı. Bilmediği bir şey vardı. Yere ayakları üzerinde düşmeyecekti. Yere öyle bir çakılacaktı ki toprak içine çekmede zorlanacaktı.

İlk damla, küçük kızın gözüne düştü. Oradan süzülerek bir göz yaşı haline döndü. Sonra ise yavaş bir şekilde yere çakıldı.

Küçük kızın yüzünde bir gülümseme oluştu ve küçük damlanın süzülerek geçtiği yerlere parmağını sürttü.

Bulutlar daha fazla dayanamayarak birer birer damlaların yere düşmesine izin verdiler.

Havada bir ışık süzmesi daha yankılandı. Göklerin sahibi bu gün sinirliydi. Bulutlar bu sefer daha fazla ağlamaya başladı.

Küçük kız ise üzerine düşen her bir su damlasıyla, yer yüzünde dans etmeye başladı. Sarı botlarıyla su birikintilerine basarak, suyun her yere saçılmasını sağladı.

Kızıl saçları, yağan yağmurla koyu bir renk almışlardı. Küçük kız bulutların her ağlamasıyla daha çok dans etmeye başlıyordu.

Bilmiyordu ki bir gün kendisi de ağladığında küçük bir kız, onun gibi dans etmeye başlayacaktı.

Ağladığı için sevinecekti...

 

*

 


Ormanda ağlama sesleri duyuldu. Bir kız ağlıyordu. Ağlamasıyla ormanda bir gök gürültüsü yükseldi.

Ağlayan kişi Kara Melekti. Beline dokunarak, diğer kanadının olmadığını bir kere daha anladığında ağzından bir çığlık yükseldi.

Sonra ise bir ışık süzmesi daha ormanı aydınlattı. Ardından bir gök gürültüsü daha ormanı birbirine kattı.

Kara Melek, tanrıya yeniden seslendi. "Benden, kanadımı alanın bir daha gün yüzü görmesini istemiyorum Tanrım." Durdu ve beline dokundu. Eline yeniden kan geldiğinde.

"Benim her bir kan damlamla o da kana bulansın. Kana bulandıkça da karanlığa batsın."

Göz yaşları daha fazla arttı. Yüzüne düşen yağmur damlacıklarıyla ağladığı belli olmuyordu.

Belinden akan kanlar ise su damlalarıyla toprağa gömülüyordu.

Toprak kanı da içine almıştı. İçine alamayacağı bir şey yoktu. Bir hayvan ölürdü, toprak içine alırdı. Bir insan ölürdü, toprağa gömülürdü.

Bir bitki kuruduğunda yeniden toprak içine aldırdı. Toprak sadece Karanlıkta ki adamı içine almazdı.

Karanlıkta ki adam öyle bir karanlığa batmıştı ki, toprak onu temizleyemezdi.

Kara Meleğin, ormanda her saat başı çığlıkları duyuldu. Karanlıkta ki adam ise bir yerlerden onu izliyordu.

Bir şeylerin yaklaştığını hissediyordu.

Çok yakında karanlığından çıkabilecekti...

 

}•{

 

Beyaz kana bulandıkça, içindeki bütün masumluk da gidiyordu. Masumluğu gittikçe de, karanlığın içine gömülüyordu. Karanlık öyle bir derindi ki içine çekemeyeceği bir şey yoktu.

Kafamda birçok soru dolanıp duruyordu. Soruların cevapları ise zamandaydı. Zaman geçtikçe sorularıma cevap bulabilecektim.

Yemeğimden bir kaşık daha aldım ve ağzıma götürdüm. Kafamda ise annemin yaptığı güzel yemekler yer alıyordu.

Annem kesin beni çok merak etmişti. Bir kızını kaybetmişti ama beni kaybetmeyecekti. Üstüne kendisine gül Asrın'ını getirecektim.

Annem benim eve dönmediğimi anladığında ne yaşamıştı bilmiyordum ama kafamda bir sahne canlandı. Annemin yıkılışı canlandı kafamda. Annem iki kez yıkılmıştı ve benim yüzümden üçüncü yıkılışını yaşamıştı.

Bunu yapmalıydım annem. Eğer ben yapmasaydım kimse yapmayacaktı ve geleceğimiz karanlığa batacaktı. Ben ablamın geleceğinin karanlığa batmasını istemiyordum.

Ve bunun için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

Tabaktaki çorbamsı şey bittiğinde, tabağın yanında olan beyaz peçeteyi alarak dudaklarıma götürdüm. Yavaş hareketlerle dudaklarımı sildim ve etrafıma bakmak için kafamı kaldırarak gözümü kızlara değdirdim.

Hepsi sakince ve korkarak yemeklerini yiyorlardı. Korkmaları lazımdı çünkü on beş dakika önce diz çöktürülmüşlerdi ve itaat ettiklerini göstermişlerdi.

Tek direnen ben olmama rağmen beni bile diz çöktürmüşlerdi. Ama bilmedikleri bir şey vardı; ben itaat etmezdim. Hiçbir zaman etmemiştim. Benden itaat etmemi beklememeleri lazımdı.

Masadan biraz uzaklaşmıştım. Ve duvardan olan kapıya bakmaya başlamıştım. Bu kadar teknolojiye ayak uydurmaları beni o kadar şaşırtıyordu ki. Bazen kendimi komada gibi hissedebiliyordum.

Buranın tasarımı bile hayallere sığamayacak gibiydi. Kim tasarlamıştı burayı? Ya da tasarlarken ne düşünmüştü?

Yeniden aklımda trilyonlarca soru oluşmaya başlamıştı. Kafamı sallayarak kafamdaki bütün sorulardan uzaklaşmak istedim.

Herkes yemeklerini bitirmişti ve etrafa bakmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra ise duvardan olan kapı açılmıştı. Bu sefer farklı kızlar gelmişti.

Yemeği dağıtan kızlar bir süre sonra gitmişti. Neden olduğunu ben de anlamamıştım ama bir şeylerden şüphelenmelerini istemiyordum.

Burada işime yarayacak iki kişi bulmuştum. Belki de daha fazla... Kızlar içeriye girdiğinde Mongalardan teki bağırdı: "Şimdi hepiniz kalkın ve kendi gruplarınız ile bir sıraya girin." Biraz bekledi ve "Herkes düzgün bir sıra yapsın."

Kızlar tek tek ayaklandı ve kendi gruplarıyla buluşmaya başladı. Herkes kalkıp grubuyla buluşunca, ben de yerimden kalkarak grubumun yanına gittim.

Kızlar bana tuhaf, tuhaf bakıyordu, ama bir süre sonra bu bakışlar değişecekti. Cansu'nun yanından geçerek Melodi'nin arkasından yerimi aldım.

Yemek masasının önündeydik. En son grup bizdik. Tam olarak sayamasam da beş ya da altı grup olmalıydık. Bazı gruplar ya dörderliydi ya da beşerliydi.

Öndeki kızların hepsinin kafaları yerdeydi. Bu kadar korkacak bir şey olmuş olabilir miydi? Kafamda yeniden sorular oluşuyordu.

Kafamı yukarı kaldırdığımda yukarıdaki sistemi görmüş oldum. Duvarların indiği yer çok karmaşıktı. Nasıl bir tasarım olduğunu anlayabilmiş değildim.

Sanki hiç inmiyormuş gibi birleşik gibiydi. Bu biraz kafa karışıklığına sebep oluyordu. Yerin altında olmamız da bunun başka bir nedeniydi.

Öndeki Mongalar yeniden konuşmaya başladı. "Şimdi herkes sırayla ilerleyecek." Diğer Monga ise "Ve kimse sırayı bozmayacak. Şimdi hepiniz, 'Peki efendim.' Diyeceksiniz."

Herkes, "Peki efendim." Diye bağırdığında benden ses çıkmamıştı. Kimse benim efendim olamazdı.

Tüm kızlar sırayla ilerlemeye başladı ve önde Mongalar yer alıyordu.

Duvarın önünde durduğumuzda ise mavi gözlü Monga topuklularıyla ilerleyerek, duvara biraz daha yaklaştı. Sol elini duvara bastığında, duvar büyük bir kapı olarak açıldı.

Monga topuklularıyla içeriye adımını attığında, uzun koridor aydınlandı ve masumiyetin rengi ortaya çıktı. Beyaz ve daha fazla beyaz vardı.

Kadın arkasını bize dönerek. "Şimdi herkes beni takip etsin." Tüm kızlar yavaşça yürümeye başladı. Sonda biz kaldığımız için daha yavaş yürüyorduk.

Arkamıza diğer Monga geçmişti. Melodi ilerlediği yerde konuştu. "Neler çevirdiğini bilmiyorum Mina, ama başımıza büyük dertler açma." Benim duyabileceğim bir şekilde söylemişti.

'Büyük dertler' demişti, biz zaten hayatımızın en büyük derdinin içindeydik. Bundan başka büyük bir dert olamazdı. "Melodi, size her şeyi anlatacağım, ama şimdi zamanı değil. Diğer Monga'da arkamızdan geliyor."

Konuşmamın ardından ikimiz de susmuştuk. İlerlediğimiz beyaz koridorda birçok oda bulunuyordu ve bütün odaları camlardan görebiliyorduk.

Her odada gri giyimli kadınlar bulunuyordu. İlerlememiz durduğunda öndeki Monga yüzünü bize döndü ve "Şimdi ikişerli gruplar olarak sizi ayıracağız. Her iki grup bir odaya girecek."

Kimse bir şey anlamamıştı. Burada neden olduğumuzu bile bilmiyorduk. Dünkü kadın dersler alacağımızı söylemişti. Ve bunu çetelerin toplanacağı güne kadar alacağımızı söylemişti.

Derslerin ne olduğunu bilmiyordum. Bununla ilgili bana bir şeyler söylenmemişti veya neler yapacağım. Kadın öndeki iki grubu ayırarak sağındaki odaya girmelerini söylemişti.

Odadaki gri giyimli kadın kızlar tek tek girmeye başladığında ayaklanmıştı. Neler olacağını bilmiyordum. Bilinmeyenlerin içerisindeydim.

Diğer iki gruba da solundaki odayı işaret etmişti. Bize sıranın gelmesine az kalmıştı. Sadece tek düşünebildiğim şey ise çetelerin toplanma gününe kadar isyan çıkarabilmem gerekiyordu.

Sıra bize geldiğinde kadın sağdaki odayı göstermişti. Önümüzdeki grupla sağdaki odaya ilerledik. Kapıya yaklaştığımızda kapı, kediliğinden açılmıştı.

Öndeki kızlar tek tek içeri girmeye başlamıştı. Onlar beş kişiydi. Biz ise sadece dört kişiydik. Beş kişi içeriye girdiğinde sıra bize gelmişti. Özlem adımını atarak içeriye girdi.

Arkasındaki Cansu ise korku dolu gözleriyle Özlem'in arkasından ilerledi. Korku dolu gözleri daha bir şeyler görmemişti.

Melodi kafasını bana çevirerek baktı. Kafamı salladığımda o da içeriye girmişti. Son kişi ben kalmıştım.

Kafamı kaldırdım ve kapının üzerindeki kameraya baktım ve dudaklarımı hareket ettirdim. "Beyazın kana bulanma ümitleriyle..."

Güldüm ve içeriye adımımı attım. Beyaz kana bulanacaktı. Hem de canımın, canını yakanların kanıyla.

Kan her damladığında yüzümdeki gülümseme genişleyecekti. Her kan damladığında, gözümden bir damla göz yaşı akacaktı.

Benim içimi isyan ateşleri eritmişti. Şimdi ise onları ateşimle bitirecektim...

 

}•{


Alıntılar paylaştığım Instagram hesabım:

rukiyeakbal07

Loading...
0%