Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

Hadi bir mum da sen söndür.🕯️

 

⚕️

 

Call my name, held the sound
Adımı söyleyebildim, sesleri tuttum.

I am lost
Kayboldum.

I am lost in a rainbow
Kayboldum gökkuşağımızda.

Now our rainbow is gone
Şimdi gökkuşağımız yok.

I am lost in a rainbow
Kayboldum gökkuşağımızda.
The IrrepressiblesIn This Shirt

 

}•{

 

12.BÖLÜM: Dalgalarla Dans Eden Tüy

 


Bir tüy, havada dalgalar halinde suya çakılmayı düşledi. Tüyün nereden kopmuş ya da kim tarafından koparılmış olduğunu bilmiyordu. Tüy, havada salınarak dansını tamamladıktan sonra suya yavaşça çakıldı.

Dibe batacağını düşünürken, suyun yüzeyinde dalgalarla dans etmeye başladı. Nereye savrulduğunu bilmiyordu.

Dalgalar nereye giderse oraya gidiyordu. Dansının hiç bitmeyeceğini düşünüyordu. Belki de gerçekten hiç bitmeyecekti.

Ta ki fırtına çıkana kadar. Havaya bir ışık süzmesi yayıldı. Işık süzmesinden sonra ise yerleri ve gökleri inleten bir ses yükseldi.

Dalgaların ve tüyün dansı daha da şiddetlendi. Dalgalar şiddetlendikçe, tüyü içine aldı. Tüy suya bulanmıştı.

Artık dans edemezdi. Suyun derinliklerinde ölmeyi bekleyecekti. Belki de ölmek için çırpınacaktı. Onu kurtaran biri olmadıkça, suyun derinliklerinde bir yerinde gizlenecekti.

Dalgalara güvenerek oradan oraya savrulmuştu. Şimdi onu içine çeken dalgalarla yok olmayı bekliyordu.

Esir olduğu dalgalardan merhamet bekliyordu.

Ama hiçbir zaman merhamet görmeyecekti ve daha çok dibe batacaktı...

 

***

 

Adımı içeriye attığımda, beyaz oda beni karşıladı. Pencere yoktu, sadece aydınlatma vardı. Odanın beyazlığından dolayı ışık çok fazla yansıyordu ve gözleri kör edecek kadar aydınlatıyordu.

İçeriye birkaç adım daha attım ve kızların oturduğu sandalyelere ve masalara baktım, hepsi tek kişilikti. Sayabildiğim kadarıyla on tane vardı. Biz ise içeride tam olarak dokuz kişiydik.

Beyaz oda, bir sınıf gibi dekore edilmişti. Dışarıdaki aileler kızlarını okula korkuyla salarken, biz ise burada ders görecektik. Peki, ne dersi görecektik?

Adımlarım boş olan sıraya ilerledi. Kadın gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Daha fazla bekletmeden, Melodi’nin arkasında yerimi aldım.

Gri giyimli ve sarışın olan kadın, oturduğu sandalyeden kalkarak sıraların önünde durdu ve konuşmaya başladı: “Hepiniz şaşkınsınız, ama ders görmek zorundasınız. Herkes elbet bir gün buradan gidecek. Ama ilk önce öğrenmeniz gereken konular var.”

Hepimiz gözümüzü kadına dikmiştik. Hepimizin buradan gideceğini söylüyordu. Bir yerde doğru söylüyordu aslında; hepimiz buradan gidecektik. Hem de ben burayı yok ederek, ateşlere atarak...

Elimi kaldırarak konuşma isteğimi belirttim. Kadının gözleri direkt elimi buldu, sonra gözlerini aşağı indirerek gözlerimle buluştu. Elini hareket ettirerek söz hakkı verdi. “Ne dersleri göreceğiz burada?” Herkesin içinden geçen soruyu sormuştum.

Bir süre sustu ve gözlerime baktı. Sonra gülümseyerek arkasını döndü, kalktığı yere oturarak ayak, ayak üstüne attı. Üstünlüğünü göstermek istiyordu.

Ellerini göğsünde birleştirerek konuşmaya başladı. “Burada bulunma nedeniniz, benim size gösterdiğim gibi davranmanızdır. Yani duruşunuz, yürüyüşünüz; bunların nasıl olacağı. Bir diğer durum ise efendinize nasıl davranacağınız.” Durdu ve bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirdi.

Hafif öksürerek yeniden pembeye boyadığı dudaklarıyla konuşmaya başladı. “Hepiniz burada uzun süre durmayacaksınız. Her iki yılda bir olan Çetelerin toplanma günü sergileneceksiniz. Bunu size söylemişlerdir. Sadece Çeteler olmayacak, ileri düzey olan zengin ailelerde davette olacak. Bu yüzden hepinizi düzgün bir şekilde hazırlamam gerekiyor.”

Durdum ve kadının konuşmasını dinledim. Bu yüzden iki senede bir kaçırılma olayları oluyordu. Mara Çetesi, barışı sağlamak için kız kaçakçılığı yapıyordu. Çeteler ve zenginlerin olacağını söylüyordu ama daha fazlası olacağı belliydi.

Üç hafta sonra bu sergilenme olayında eğer isyan çıkaramazsam, iki yıl sonra yeniden aileleri kızlarından ayıracaklardı. Bunun olmasına izin veremezdim. Bu asla olmamalıydı.

Kadın daha fazla konuşmayarak ayaklandı ve arkasındaki duvara yaklaştı. Koyu gri olan ceketinin cebinden kart çıkartarak dijital okuyucuya bastı. Daha yeni fark ediyordum.

Kafam o kadar karışmıştı ki kendimi kötü bir kabusta zannediyordum. Ama o, kabustan çıkmayı da başaracaktım. Dijital okuyucunun yanında bir ekran belirdi ve kadın bir yerlere dokunmaya başladı.

Bir süre sonra bir ses duyuldu ve karşımızda olan duvarda bir ekran belirdi. Ekranda bir şeyler değişmeye başladı, kadın, dijital okuyucunun yanındaki ekrana bastıkça.

Duvardaki ekrana baktığımda, beyaz giyimli kadınların duruş resimleri vardı. Ve bu çekimler bir alanda gidip gelen kızlara aitti.

Yani bir mal gibi bizi gerçekten sergileyeceklerdi. Bu inanılacak bir şey değildi. Biraz daha dayanmam gerekiyordu. Kadın, dijital okuyucunun yanındaki ekrandan uzaklaşarak karşımızda olan ekranın önünde durdu.

“Bu gün duruş ve konuşma şekliniz üzerinde çalışacağız. Hepinizle tek tek ilgileneceğim. Üç haftaya hepinizin bunu öğrenmesi gerekiyor. Eğer bana zorluk çıkarırsanız, cezalandırma yetkim vardır.” Gülümsedi ve anlatmaya başladı.

Sıraların arasından geçmeye başlamıştı, gerçek bir öğretmen edasıyla. Hiçbir zaman öğretmen olmadığını bilmesine rağmen. “Duruş, dışarıdan sizi izleyen veya gören her bir insan için önemlidir. Her zaman dik yürümeniz gerekiyor.” Cansu’nun yanından geçerken bir süre durdu ve duruşuna baktı.

“Eğer omuzlarınız düşük bir şekilde yürürseniz, bu insanların sizi kırılgan ve ürkek olduğunu anlamasına yeter.” Cansu’nun gözleri irice açıldı ve karşısındaki kadını dinlemeye başladı.

Kadın bu sefer benim yanıma gelmeye başladı. Kadını baştan aşağı incelediğimde, diz kapaklarının aşağısında bir etek giymişti. Rengi ise açık griydi. Üzerine ise yeniden açık gri bir gömlek giymişti. Üzerindeki koyu gri olan şal ise omuzlarındaydı.

Bu da demek oluyordu ki üşüyordu. Adımlarını kendinden emin gibi gösteriyordu ama o adımlarda korku vardı. Biraz daha dikleşti, korkusunu saklamaya çalıştı. Kollarını birleştirdi ve karşımda durdu.

Benden korkuyordu.

Bunun neden olduğunu bilmiyordum ama benden korkuyordu. Korkusunu çok iyi saklayan birisi gibi görünüyordu ama ben birçok ders görmüş birisiydim ve bir insanı tek görüşte anlayabilecek bir kabiliyetim vardı.

Beden hareketlerini çok iyi anlayabiliyordum. Şimdi düşünüyorum da beden dilini öğrenseydim şimdi bayağı işime yarayabilirdi. Kadının bakışları beni inceledi ve gözlerimde durdu.

Elini hareket ettirdi ve ayağa kalkmamı işaret etti. Yavaşça yerimden kalktım ve kadına bakmaya başladım. “Yanıma yavaş bir şekilde yürüyerek gel.” Kadının gözlerimin içine bakarak konuşması biraz tuhafıma gitmişti.

Yavaşça sıramdan çıktım ve kadına yürümeye başladım. Duruşum her zaman dik olmuştu. Adımlarım ise kendinden emin ve arkasından ateşler bırakacak bir şekildeydi. Duruşumda hiçbir zaman korku bulunmazdı.

Bulunsa bile bunu çok iyi saklayabilen bir oyuncuydum. Bir insanın önünde bir maskemi takardım ve orada Mina olmazdı. Orada maskesi takılan kişi olurdu. Şimdi ise apayrı bir maske takmıştım.

Kadının yanında adımlarım durduğunda yeniden beni süzdü. “Bu kadar dik ve asil yürümen çok şaşırtıcı. Model falan mıydın?” Gözlerimi kadına diktim ve baktım. Beni model zannediyordu. Ama hayatımda modelliğin m’sini yaşamamıştım.

Kafamı dilleştirdim ve “Model değildim ama kendime her zaman güvenen birisiyim ve bu duruşumda ve yürüyüşümde kendisini gösteriyor.” Kadın konuşmam bittikten sonra hemen atlayarak. “Efendim diyeceksin, sözlerini bitirdikten sonra. Şimdi konuşmanı yeniden tekrarla ve sonuna efendim ekle.”

Burada, kendisinin üstün olduğunu belirtiyordu. Aslında bir gün kendisi de bizim gibi buraya kaçırılarak getirilmişti. Peki bu üstünlük kurma çabaları neden vardı.

Laf yarışına girmek istemediğim için konuşmamı tekrarladım. “Model değildim ama kendime her zaman güvenen birisiyim ve bu duruşumda ve yürüyüşümde kendisini gösteriyor efendim.”

Konuşmam bittikten sonra yüzünde bir gülümseme oluştu. “Aferin. Şimdi bu günkü modelim olarak seni göstereceğim.”

Kadın gün boyunca benim üzerimden birçok duruşu göstermişti. Bir ara beni yerime oturtarak ekrandan video açmıştı ve sergilenen kızların videolarını bize izletmişti.

Bu ise aklımdaki birçok soruyu yeniden şahlandırmıştı ve de cevaplamıştı. Her şeyin görüntüsü çekiliyordu ve bunlar saklanıyordu. Ya peki bütün kızların bilgilerini saklıyorlarsa.

Bunun için buranın sistemine girmem gerekiyordu. Kafamda yeniden ve yeniden birçok plan kurmaya başlamıştım.

Kadın konuşmasını bitirerek kolundaki gri saate baktı.

“Birazdan öğlen yemekleriniz buraya gelmiş olur. Yemekler gelmeden lavaboya kimler gitmek ister?” Nasıl lavaboya gideceklerdi acaba?

Bizim gruptan sadece Cansu elini kaldırmıştı. Diğer guruptan ise iki kişi elini kaldırmıştı. Kadın yeniden arkasında olan dijital okuyucuya yaklaştı. Bu sefer gömleğinin cebinden başka bir kart çıkartarak okuttu.

Sağdaki duvardan bir kapı açıldı ve içerisinin ışıkları yandı. “Şimdi gitmek isteyen gidebilir kızlar.” Cansu yerinden kalkarak açılan duvara doğru gitmeye başladı. Diğer kızlar da onu takip ederek açılan kapıya ilerlediler.

Beş on dakika sonra kızlar içeriye yeniden girdiler ve yerlerine oturdular. Kadın boş durmayarak bize birkaç şeyler anlatmıştı o zaman diliminde. Kızlar yerlerine oturduklarında duvardaki kapı yeniden kapanmıştı.

Herkes oraya bakmıştı ama çıtları çıkmamıştı. Camdan tarafa baktığımda sabah yemek dağıtanlar sıra, sıra gelmeye başlamışlardı. Gözlerimi biraz daha kısıp baktığımda bizden tarafa sabah kulağıma fısıldayan kızlar geliyorlardı.

Birkaç dakika sonra kapı açılarak içeriye sabahki kızlar girdi. Kadın onlara baktı ve hafif gülümseyerek konuştu. “Kızlar, hiç durmayın ve hemen dağıtın.” Üç kişilerdi ve iki yemek arabasıyla içeriye girmişlerdi.

İlk yemek arabası arkada durdu ve tabak, kaşık ve peçete dağıtan araba sıralara tek tek tabakları koymaya başladı. O sırada gri giyimli kadın saatiyle uğraşıyordu.

Melodi’den sonra ben geldiğim için benimki biraz uzun sürmüştü. Kız tabağı koyduktan sonra peçetenin arasına bir kağıt parçası soktu.

Gözlerim dijital saatiyle ilgilenen kadındaydı. Kızlar tabağı ve peçeteyi koyduktan sonra geri çekildi ve yemek dağıtan kişi görevini yapmaya başladı.

Elimi yavaşça peçeteye uzattım ve içindeki kağıt parçasını aldım. Hızlıca sıranın altına koyarak, gizleyeceğimi düşündüm. Kağıt parçasını açarak hızlıca içimden okumaya başladım.

Mina, ben Sibel ablan. Bu notu okuyorsan eğer, kızlar işbirliğimizi kabul etmiş olmalılar. Artık seninle onlar sayesinde iletişim kuracağız ve dikkatli olmalısın. Üç haftaya kadar sessiz kalmalısın. Sana silah ve her şeyi ayarlayacağım. Kızlar, kendi aralarında bir şeyleri yaymaya başladılar, sende onlara uyarak yanındaki herkese bilgileri yay. Eğer bu notu okuduysan ve nereye koyacağını bilmiyorsan, bu kağıt parçasını yut, Mina. Başka çaren yok. Sadece ablanı düşün, Mina...’

Önümdeki kadın Melodi’nin tabağına yemek aktarıyordu. Hiç düşünmeden kağıt parçasını elimde büktüm, elimi yüzüme koyarmış gibi yapıp kağıt parçasını ağzıma attım ve yavaşça çiğneyerek yuttum.

İki kıza kafamı çevirdiğimde, onların da bana baktığını anladım. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladığımı gösterdim. Onlar da benim onlara kafa salladığım gibi bana hafifçe kafalarını salladılar.

Önüme baktığımda kadın hâlâ dijital saatine bakıyordu. Hiçbir şeyi fark etmemişti. Yemek koyan kadın önümde durdu ve hortumla yeniden beyaz sıvıdan tabağıma koymaya başladı. Anlamıştım ki bunlar bize üç hafta boyunca bu yemeği vereceklerdi.

Yemeğimi doldurduktan sonra yemek arabasının altına eğilerek pakette bir su çıkartarak önüme koymuştu. Suyu koyar koymaz hemen almıştım ve açarak içmeye başlamıştım. Çok fazla susamıştım ve bana gereken tek şey suydu.

Suyu bitirdikten sonra yavaşça kaşığa uzanarak elime aldım ve tadı tuzu olmayan beyaz sıvıdan içmeye başladım. Bu yemeği neyle yaptıklarını bilmiyordum ama gerçekten hiç mi tadı olmazdı?

Kafamda dans eden soruları umursamamak için saçma sapan şeyler düşünüyordum. Ablam içindi her şey. Bu yaptığım şeyler ablam içindi. Sadece onun içindi...

Yemeğimi nasıl yemiştim bilmiyordum. Düşüncelere o kadar fazla dalmıştım ki önümdeki tabağın boş olduğunu anlayamamıştım. Herkes yemeğini yavaştan, yavaştan bitirmişti.

Kaşığı indirerek peçeteye uzandım. Yavaşça dudaklarımın üzerinde gezdirdim ve bekledim. Herkes yemeğini bitirdiğinde kızlar tabakları toplamaya başlamışlardı. Beş dakika sonra ise her şeyi topladıktan sonra dışarı çıkmışlardı.

Karşımızda oturan kadın ayaklandı ve sıraların önünde durdu. Yüzündeki gülümsemeyle, “Şimdi sıra efendilerinize nasıl davranacağınıza geldi.” Durdu ve hepimizin yüzüne tek tek baktı.

Sahiplerinizin özellikle istediği bir ders bu.”

Daha ne kadar karanlığa batacağımı düşünürken daha fazla batıyordum karanlığa. Kafamda canlanan sahnelerle daha da karanlığa batığımı hissediyordum.

Bizi karanlığa bulamak isteyenleri karanlığa gömecektim.

Belki bu gün değil, belki yarın da değil ama bir gün onları karanlığa gömeceğime söz veriyordum...

 

}•{


 

 

Evet heyecanlı bir yerde bitirmiş olabilirim. Bu bölüm derslerle ilgiliydi ve notla.

Bu bölümü çok fazla sevdim.

Alıntılar paylaştığım Instagram hesabım:

rukiyeakbal07

Loading...
0%