Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

Yeni bölümle karşınızdayım. Biraz rahatsızlandığım için bölüm geç geldi.

Çok fazla dondurma yediğim için bu sıcakta boğazım şişti ve hiç halim yoktu.

Bu yüzden biraz geç geldi. Aslında bu hafta bölüm atmayacaktım. Ama sizi kırmak istemedim.

Geçmiş olsun dileklerinizi duyar gibiyim. Teşekkür ederim düşünen herkese.

Sizi bölümle bırakayım.

İyi okumalar dilerim.🥰✨

 

 

}•{

 

Hadi bir mum da sen söndür.🕯

 

⚕️

 

13.BÖLÜM: İsyanın Kızı◾


Karanlıkta eteklerini çekiştirerek hızlı hızlı yürüyen genç kadın, arkasını dönerek kimsenin gelmediğine emin olduktan sonra koşmaya başladı. Kimse tarafından görülmemesi gerekiyordu. Görülse bile artık kimsenin ona yetişemeyeceğini biliyordu. Ayağındaki topukluları, koşarken bir yerlere fırlattı ve daha da hızlandı.

Yağmur yağdığı için toprak çamur içindeydi. Yeşil elbisesi çamurlara bulanmıştı. Ağzında bir şarkı geveledi.

'Ben annemin vahşi kızıyım.'

Daha da hızlandı ve yüzüne değen yağmur damlalarıyla yüzünde gülümseme oldu. Söylediği şarkıya devam etti.

'Yalınayak koşan.

Keskin taşlara küfür eden.'

Karanlık orman o şarkı söyledikçe aydınlanıyordu. Geçtiği çamurlu yollardan taş yollara geçiş yapmıştı. Artık yetişebilirdi, Kara Melek’in ağlayarak tanrıya dua ettiği ağaca.

Hep bu günü beklemişti. Şarkısını söylemeye yeminli gibi yeniden başladı söylemeye.

'Ben annemin vahşi kızıyım.

Saçımı kesmeyeceğim.

Sesimi alçaltmayacağım.'

Ayaklarına batan kıymıkları düşünmeden ağaca yetişmeyi umuyordu. Geçtiği taş yolların bitmesine çok az kalmıştı. Ağaçların sıklaştığından, yaklaştığını anlıyordu.

'Ben annemin vahşi kızıyım.'

Söylediği şarkıyı tekrar başa alarak söylemeye başlamıştı. Her şarkıya devam ettikçe ay daha çok parlamaya başlıyordu.

'Ben annemin vahşi kızıyım.

Saçımı kesmeyeceğim.

Sesimi alçaltmayacağım.'

Söyledikçe içini ferahladığını hissediyordu. Yağmur taneleri vücudunun her yerine dokunuyordu. İçinde hissettiği huzurla durdu ve önündeki beyazlara bulanmış ağaca baktı.

Burası Kara Melek’in tanrıya ilk isyan ettiği yerdi ve kanadından akan kanların toprağa çekildiği yerdi.

Kara Melek her ağladığında yağmur daha da şiddetleniyormuş.

Onun acısına gök bile dayanamıyormuş.

Genç kız ağaca yavaşça yaklaşmaya başladı. Yaklaştıkça yaklaştı ve önünde durdu. İçini bir huzur kaplamıştı. Nerden geldiğini bilmiyordu bu huzurun.

Elini kaldırdı, ağaca dokunmak için. Elindeki çamuru görünce durdu ve yeşil elbisesine elini sürttü.

Beyaz çabuk kirlenirdi.

Elinde bir çamur parçası kalmayacak bir şekilde elini sildiğinde, ağaca dokundu. İçini daha çok huzur doldurmuştu. İçindeki huzurla geri çekildi ve dans etmeye başladı.

Her ayağını yere vurduğunda şarkısını söylemeye devam ediyordu.

“Hepimiz karanlıktan çıkarıldık. Bu dünyaya, kan ve acı yoluyla. Ve kemiklerimizin derinliklerinde, eski şarkılar uyanıyor. Öyleyse onları gök gürültüsü ve yağmur sesleriyle söyle.”

Şarkı söyledikçe karanlık orman aydınlandıkça aydınlandı. Genç kız dans etmesine devam ediyordu.

Yağmurlu bir günde sarı çizmeleriyle dans eden küçük kızla yeşil elbiseli genç kadın aynı kişilerdi. Onlar içindeki huzurla dans ederken. Kara Melek ise isyan ateşlerini uzun bir süre önce yakmıştı.

Ağladığı ağaç beyazlara bulanmıştı.

Belki de göz yaşının değdiği her şey beyaza bulanıyordu...

*

 


İsyan ateşi içimi öyle bir kaplamıştı ki, kendimi kaybediyordum. Her o ateşi söndürdüğümü düşündükçe, yeniden ateşleniyordu. Belki de o ateşi hiçbir zaman söndüremiyordum.

 

Ben o ateşin içinde yanan küçük bir kızdım. O ateşe ben girmemiştim. O ateşe beni atmışlardı.

 

"Efendilerinize..." Bu kelime o kadar gurur kırıcıydı ki, anlatamazdım. Sanki birisinin sizi bir uçurumdan attığını düşünür gibiydi. Birçok genç kızın umutlarının yıkıldığı bir cümleydi. Belki de hiç toparlanamayacakları bir cümleydi.


Kadın gururla hepimizin gözünün içine bakmaya başladı. Tüm kızların gözünde kabulleniş vardı. Tek bir kişinin gözünde o kabulleniş yoktu.

O gözlerde, her şeyi yakacağının alameti vardı. Kimsenin kölesi değildim ve olamazdım. Kadın sıraların aralarından geçmeye başladı. Herkesin omuzuna dokunuyordu.

Ben de gözleri durduğunda, yüzüme kabullenmiş bir kız çocuğunun maskesini takmıştım. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluşmuştu. Bu gülümsemeyi soldurmayı da bilirdim, ama sakin olmam gerekiyordu.

"İtaat, prensip olarak emir veya yasaklara uymaktır. İtaat, bir otoritenin isteklerine boyun eğmek, bir emre uymak, bir talebi yerine getirmek veya yasaklanan bir şeyi terk etmektir." Konuşurken sıraların arasından geçiyordu ve topukluları tam yirmi kere yere çarpmıştı. Bu ses çok rahatsız ediciydi.

Konuşmasına yeniden başladı. "Efendilerinize, itaat edeceksiniz. Ona boyun eğeceksiniz. Siz onun malı olacaksınız." Bu bardağı taşıran son damlaydı.

Kimseye itaat etmeyecektim. Kimsenin malı değildim. Sadece genç bir kız olduğum için beni bir mal gibi göremezlerdi. Tek beni değil, kaçırılan tüm kızları değerli bir mal olarak görüyorlardı.

Bu insanlığa sığacak bir şey değildi. Sinirle ağzımdan kelimeler çıktı. "Biz mal değiliz, bizler insanız." Topuklularıyla masaya ilerleyen kadının adımları durmuştu.

Yavaşça arkasını döndü ve "Bir şeyi unutmadın mı Mina?" Aptal kadın. Kendince beni küçük düşürmek istiyordu. Ama o yerlerde olan birisiydi. Sadece kendisiyle beraber yanına birisini daha istiyordu.

Sinirli bir şekilde, "Biz mal değiliz, bizler insanız efendim." Sözler ağzımdan bir kusmuk gibi çıkmıştı. İçimde bir yerde sakladığım nefret çıkmak istiyordu.

Onu şimdi çıkaramazdım, daha günü değildi ama az kalmıştı. Sabır etmem gerekiyordu. Sadece biraz daha dayanmam lazımdı. Ondan sonrası bir yumaktan ip sökülür gibi sökülecekti.

İçeride sadece benim sesim çıkıyordu. Neden kimse sesini çıkaramıyordu? Ya da neden ben ses çıkarıyordum. Sessizleşmem gerekiyordu, içimdeki baş kaldırıcı hiçbir şeyden memnun değildi.

Onu bastırmam gerekiyordu. Kadın daha fazla konuşmamı istiyordu ama yapmam gerekeni yaptım ve sessizleştim. Yüzüme bir maske daha taktım ve kendimi susturdum. Yapmam gereken buydu.

Kadının gözleri hâlâ gözlerimdeydi. Yavaşça başımı eğdim ve gözlerimi kadından çektim. Neden başkaldırıyordum, sadece üç hafta beklemem gerekiyordu bunun için. Şu an çok fazla göze batıyordum.

Kadın arkasını döndü ve yeniden masasına ilerledi. Topuklu sesleri beni çok fazla sinir ediyordu. Kafamda yankılanıyordu sanki sesler.

Kafamı kaldırdığımda kadın yerine oturmuştu ve ayak, ayak üstüne atmıştı. "Efendiniz ister erkek olsun ister kadın saygılı olmak zorundasınız. Sizlerin yapması gereken tek şey itaat etmenizdir. Efendilerinizin cezaları ağır gelebilir. Bunun olması da çok yüksek."

Biraz durdu ve hepimizin yüzünde gözleri gezindi. En son benimkinde durmuştu. Bir şeyler dememi bekliyordu ama hiçbir şey demeyecektim. Gözlerimi kaçırdım ve kadına odaklanmadım.

Sözleri bittikten sonra hepimizi gözlemliyordu. Bu yüzden sakin olmam gerekiyordu. Bir süre bekledi ve sonra "Bu günlük ders bu kadar. Biraz dinlenin, yarın yeniden burada olacaksınız."

Hâlâ yerinde oturuyordu. Akıllı saatinde bir yerlere tıkladı ve bekledi. Bir süre sonra ise içeriye beyaz giyimli kadınlar girmişlerdi. Bu seferkiler farklıydılar.

Farklılıktan yana gözlerinde bir ateş yanıyordu. Bu ateş benim gözlerimde körüklenmişti ve beni de yakıyordu.

İçeriye giren kadın sayısı ikiydi. Her grupta bir kadın vardı.

Asil adımlarıyla sıraların önünde durdular. Kumral kadının gözleri bende durdu ve konuştu. “Şu an burada iki grupsunuz. Dörtlü grubu ben alacağım. Beşli grubu ise diğer arkadaşım alacak. Şimdi yavaşça dörtlü olan grup ayağa kalksın ve kapının önünde tekli sıraya girsin.”

Bizim kızlar ayağa kalkmıştı. Sadece ben kalmıştım. Kumral kadının gözlerine baktım. Üç kere üst üste gözünü kırptı. Bu denk düşmüş olamazdı. Bu örgütün bir işaretiydi.

Yavaşça yerimden kalktım ve Melodi’nin arkasında yerimi almak için ilerledim. Kumral kadın gelerek önümüzde durdu ve kapı açılır açılmaz dışarı çıktı.

Cansu da onu takip ederek ilerlemeye başladı. Arkasında ise biz ilerliyorduk. Geldiğimiz yolları, geri gidiyorduk.

Aklıma gelen anımla gözlerim yolu görmez olmuştu ve beynim ilerliyordu. Kalbim ise gözüme anıları sermişti.

'Sibel abla, Sibel abla nereye gidiyoruz.' Bu kadın elimden tutmuş beni yine sürüklüyordu. Arkasını döndü ve bana baktı. Sonra ise sessizce konuştu.

'Kızım içeriye girdiğinde eğer seni zorlayacak bir soru sorarlarsa bana bir işaret vermen yeterli olacaktır. Sana yardım etmek için her şeyi yaparım o an.'

Beni nereye götürüyordu ki. Daha örgüte katılmamız bir ay olmuştu. Yeniden bizi bir sorgu sualine sokacaklardı.

'Abla, nasıl işaret verebilirim ki?” Sorduğum soruyla biraz düşündü ve ‘Mina, üç kere gözünü yavaşça yumarsan sana yardım etmek için her şeyi yapacağım. Sadece bu işareti yap ve kimseye güvenme kızım.’

O zamandan beri ilk defa kullanılmıştı bu işaret. Aslında Sibel abla çok haklıydı kimseye güvenme konusunda çünkü kimsenin bana güvenmemesi lazımdı. Güvenen herkes ölmüştü.

Belki ben öldürmemiştim ama onların kanları benim ruhumdaydı. Bu yüzden bu yoldan dönmeyecektim.

Koridorları nasıl geçmiştik ya da asansöre ne zaman binmiştik bilmiyordum. Asansör durduğunda öndeki kumral kadın yürümeye başlamıştı. Burası bizim kaldığımız koridordu.

Kadının topuklu sesleri koridorda yankılanıyordu. Kapının önünde durduğumuzda kadın elindeki kartı, dijital okuyucuya okutmuştu.

Kapı açıldığında eliyle içeriyi göstermişti. Özlem hızlı adımlarla hemen içeriye girmişti. Cansu da onu takip ederek odaya girmişti. Melodi ilk arkasını döndü ve bana baktı. Sonra ise adımları odayı bulmuştu.

Bende adımımı içeriye girmek için attığımda kadın kolumdan tutmuştu. Sonra ise kameraya bakarak, eliyle dört rakamını yaptı. Kamera bizim olduğumuz taraftan başka bir yöne dönmüştü.

Kadın hızlıca bir şeyler fısıldadı: “Üç hafta, yirmi bir gün sonra silahı benden alacaksın. Yüzüme iyi bak ve beni unutma. Bu yüzü sakın unutma, дочь восстания.” (İsyanın Kızı)

Kadın geri çekildi ve “Şimdi içeriye gir ve arkadaşlarını bilgilendir. Sen bunun için eğitildin.” Kafamı salladım, içeriye adımımı attım. Aklıma bir şey düştü, arkamı döndüm ve kadına fısıldayarak konuştum:

“Я не дочь бунта. Я маленькая девочка, горящая бунтом.” (Ben isyanın kızı değilim. Ben isyanla yanan küçük bir kızım.)

Kadın kafasını salladı ve içeriyi gösterdi. Arkamı döndüm ve odaya girdim.

Şimdi ise isyanla yakmamam gereken üç kız vardı.

Ablam için her şeyi yakardım...

 

}•{

 

Şimdi sizlere kitabla ilgili kısa bir bilgi vereceğim.

Bu kitap Türkiye'de geçmemektedir. Olayların hepsi benim kafamda kurduğum bir ülkede geçmektedir.

İlk bölümün yorumlarında Türkiye'de geçiyor vibes almışsınız ama bu olaylar, ilk kurguyu yazarken bile kafamda Türkiye'yi canladırmadım.

Kurgu benim kafamda canlandırdığım bir ülkede geçiyor zaten ilk bölümlerde para birimimiz 'MAT' olarak geçiyordu.

Belki kafamda kurduğum ülkeye yakında bir isim verebilirim.

Diğer bölümde görüşmek üzere✨♥️

Alıntılar paylaştığım Instagram hesabım:

rukiyeakbal07

 

Loading...
0%