Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

 

Zaman lazım sadece, unutacaksın! Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını... Kırılan kalbini de öyle unutacaksın.

****

 

Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa

Yazılan geliyor sağ olan başa

Beni hasret koydun kavim kardaşa

Katip arzuhalım yaz yare böyle

Güzelim emey, birtanem emey, güzelim emey, hey
Selda Bağcan-Sivas Ellerinde Sazım Çalınır

 

***

 

 

▪️19.BÖLÜM: Beyaz Tilki, Unutmaya Başlıyordu▪️

 

Rüzgar esti, güzel kokularla. O güzel kokularla bir kız ölmek istedi. Baharı getiren güzel kokularıyla savrulan rüzgar, intihar etmek istedi. Kendisini oradan oraya savurdu.

Her yere yayılan kokular, insanları içine çekmek istedi. Her iç çekişte, içlerinde intihar etme isteği harlandı.

Harlandıkça, harlandı ve bu har, insanları etkisi altına alana kadar devam etti.

Kız, baharın kokusunu içine çektiğinde, içindeki intihar korkusu gitmiş gibiydi. Rüzgar, içindeki bu duyguyu genç kıza bulaştırmıştı en çok.

Genç kız, saçlarının rüzgarda uçuşmasını seviyordu. O sevgiye bahar kokuları eklenmişti, özellikle de menekşe kokuları. Kız, menekşe kokusunu içine çekmek istiyordu, ölmek istercesine.

Ancak menekşelerin fazlasının zararlı olabileceğini bilmiyordu. O zarar, onu boğabilir, sanki boynuna idam iplikleri geçirilmiş gibi hissettirebilirdi...

 

.

 


Yargılamak kolaydır. Ne yaşandığını bilmeden, neler olduğunu bilmeden yargılamak. Ağlayan bir insana acıyarak bakmak kolaydır. O insanın yaşadıklarını bilmeden, duymadan yargılamak çok kolaydır.

Sessiz çığlıklarımla sana sesleniyorum, ne zaman duyacaksın beni ey sevgili...

Ne kadar çok sesimin duyulmasını istedikçe, sesim içime kaçıyormuş gibi hissediyordum. Ne kadar bağırmak istedikçe, kelimelerim çıkmıyordu sanki yok olmak ister gibi.

Kelimeler, gözlerimden gözyaşı gibi akıp gidiyordu. Her kelime, birer intihar gibi benden ayrılıyordu. Her ayrılışında, içimden bir şeyler kopup gidiyordu.

Coşmak isteyen duygularım kendi kendilerini bir zindana hapsediyorlardı...

O zindandan bir ışık bekliyorlardı, bir çıkış yolu. Belki de hiç bulamayacaklardı, çünkü yol, onlar geçmeden yıkılmıştı.

Sibel ablanın gözlerine derin derin baktım. Neler olduğunu bilmiyordum ve çözmeye çalışıyordum. Bana oynanan oyunu çözmeye çalışıyordum.

Bir şeyleri kaçırıyordum, bir yerde yaşanan bir olayı kaçırıyordum. O olay her şeyin sırrıydı, ama ben hatırlamıyordum.

"Sœur Sibel, il se passe quelque chose et je ne le comprends pas. Je sais qu'il me manque quelque chose." (Sibel abla, bir şeyler oluyor ve ben anlayamıyorum. Bir şeyleri kaçırdığımı biliyorum.)

Sibel abla bir süre yüzüme baktı. Gözlerimde bir şeyleri aradı. Gözleri yavaşça vücuduma kaydı, kana bulanmış giysilerime ve saçlarımda durdu bakışları.

Sibel ablanın gözleri gözlerimde durdu tekrardan. "Qu'est-ce que tu t'es fait, Renard Blanc ? Qu'est-ce que tu t'es fait, ma belle fille, je ne vois plus la vieille Mina." (Sen kendine ne yapmışsın böyle Beyaz Tilki? Ne yaptın kendine güzel kızım, ben eski Mina'yı göremiyorum artık.)

Artık eski Mina yoktu ki, artık eski benden eser kalmamıştı. Ben eski Mina'yı içimde yakıp kül etmiştim. O külleri ise rüzgara üfürmüştüm.

Ben, ben değildim artık.

Gözlerimin önünde yok etmiştim kendimi. Ben ablam için kendimi yok etmeye hazırdım. Belki de çoktan yok etmiştim ve haberim yoktu...

"Sœur Sibel, ce n'est plus important maintenant. Maintenant, je ne suis plus du tout important... Comment es-tu entré en douce ? Comment se porte l'organisation ? Vous devez me donner des réponses tout de suite." (Sibel abla şimdi bunlar önemli değil. Şimdi ben hiç önemli değilim... İçeriye nasıl sızdın? Örgüt ne durumda? Bana bazı cevapları hemen vermek zorundasın.)

Buraya boş yere gelmemiştim, kendimi boş yere tehlikeye atmamıştım. Bir haftadır uyutuluyordum ve bazı gizemleri çözmem gerekiyordu. Zamanımız fazla yoktu, bana her şeyi hemen anlatması gerekiyordu, hem de hemen...

Oturduğum sedyeden hemen ayaklandım ve Sibel ablanın karşısında durdum. Bazı cevapları hemen vermesi gerekiyordu. Sibel abla anne şefkatiyle elini kaldırdı ve saçımı okşadı.

"Mon beau Renard Blanc, qu'es-tu devenu ? Mais je vais quand même vous donner des réponses aux questions que vous posez. Nous avons même un peu de temps. Maintenant, asseyons-nous tous les deux sur la civière, pour votre santé." (Benim güzel Beyaz Tilkim, ne hale gelmişsin böyle? Ama yine de sana sorduğun soruların cevaplarını vereceğim. Biraz bile olsa zamanımız var. Ama şimdi ikimizde sedyeye oturalım, senin sağlığın için.)

Kafamı sallayarak Sibel ablayı onayladım ve yavaşça sedyenin üzerine oturdum. Hemen arkamdan ise yanıma Sibel abla oturdu. Kafamı ona çevirdim ve konuşmasını dinledim.

"Ils savent tout, Renard Blanc... Tout est prévu, nous sommes les pions de ce jeu. Ce qu'ils ne savent pas, c'est le massacre que nous allons commettre dans deux semaines." (Her şeyi biliyorlar Beyaz Tilki... Her şey planlanmış, bizler bu oyunun piyonlarıyız. Bilmedikleri şey ise iki hafta sonra yapacağımız katliam.)

Söyledikleri kafama dank diye vurulmuştu. Bu yüzden beni bir hafta boyunca uyutmuşlardı. O günler içinde önemli şeyler olmuş olmalıydı. Piyonlar... Belki de en büyük piyon bendim ama bilmedikleri bir şeyler hâlâ vardı.

Örgütün bundan haberi vardı. Artık her şeyi daha iyi anlıyordum. Beni burada bırakacaklardı, çünkü artık içeriye sızdığımı Mara Çetesi biliyordu...

Ben ortaya atılmış bir yemdim. Tabii buna kendi isteğimle atılmıştım ama beni yarı yolda bırakacak bir örgütle değil. Örgüt, kendini riske atmamak adına iki hafta sonraki katliamı bile gözden çıkarmış olmalı ki Sibel abla buradaydı.

O beni asla bırakmazdı...

"Nous ferons le massacre dans deux semaines, sœur Sibel, arrangeons les hommes. Je ne suis pas venu ici pour être un pion, je suis venu ici pour ne pas être un pion..." (İki hafta sonra katliamı yapacağız Sibel abla, adamları ayarla. Ben buraya piyon olmak için gelmedim, piyon yapmak için geldim...)

Kafamda dolanan düşünceler ve onları yok etmeye çalışan kalbim. Kalbim, kendisini adadığı yol için savaşıyordu.

Savaşmayı bırakamazdım, buradan bir katliam çıkarmadan ayrılamazdım. Boş yere gelmemiştim ben buraya. Ablamı bulmadan hiçbir yere gidemezdim, gitmezdim.

Onca uğraşım örgüt beni yüz üstü bıraksın diye değildi. Beni hiçbir şey yolumdan alıkoyamazdı, ölüm bile. Bir hafta içinde bir çok olay olmuş olabilirdi. Boş yere uyutulmamıştım, bir nedeni vardı.

"Renard Blanc, tu es sûr de ça ? Je peux te sauver d'ici, nous pouvons aller loin ensemble... Il suffit de dire oui, c'est suffisant. Dis-moi juste oui, ma fille." (Beyaz Tilki, bundan emin misin? Seni buradan kurtarabilirim, birlikte çok uzaklara gidebiliriz... Sadece evet de, bu kadar yeter. Sadece bana evet de, kızım.)

Bu kadın bana ne diyordu böyle, biz buraya boş nedenlerle gelmemiştik. Benden güzel ablamı almışlardı, benden canımın yarısını almışlardı. Kanadı mı koparmışlardı benim...

O ise buraya kızını bulmak için gelmişti. Pes mi ediyordu artık. Canını, ciğerini bulmayı bırakmış mıydı? Bu kadar çabuk mu pes ediyordu? Bu kadar mıydı yani?

Asla pes etmeyecektim, bu yol benim ölümüm olsa bile asla pes etmeyecektim. Ben kendimi yok etmiştim, ben küçük Mina'yı yağmurlu bir günde terk etmiştim.

Küçük Mina yağmurda ıslanırken, ben elimi kana bulamıştım. Benden bunu istemezdi değil mi?

"Est-ce tout? Ils vous ont pris votre fille... Ils vous ont pris la vie, votre foie, est-ce que vous lâchez prise si facilement ? Est-ce que c'est tout ce qu'est ta maternité ? Avez-vous déjà pensé à ce que votre petite fille a vécu ? Je n'abandonnerai pas et je n'irai nulle part. Je n'irai nulle part sans retrouver ma sœur. Je ne suis personne, je ne peux pas vivre sans lui. Si tu abandonnes ta petite fille, tu peux partir loin..." (Bu kadar mı yani? Senin kızını aldılar senden be... Canın, ciğerini aldılar bu kadar kolay mı bırakıyorsun sen. Senin anneliğin bu kadar mı? Senin küçük kızın neler çekti hiç düşünüyor musun? Pes etmeyeceğim ve hiçbir yere gitmeyeceğim. Ben ablamı bulmadan hiçbir yere gitmem. Ben kimse değilim, o olmadan yaşayamam. Sen küçük kızından vazgeçiyorsan, uzaklara gidebilirsin...)

Gözümden akan yaşlar beyazdan kırmızıya dönen kıyafetime aktı. Konuşurken yerimde duramamış ve ayağa kalkmıştım. Sinirden ellerim titriyordu. Bu kadar kolay pes edemezdi. Sibel abla, bu kadar kolay pes etmezdi.

Gözlerim gözlerine değince ağladığını anladım. Dudakları titrerken konuşmaya çalıştı.

"Mes poumons brûlent... Personne ne sait ce que je vis, White Fox. J'ai oublié l'odeur de ma petite fille. J'ai tout fait pour le retrouver, mais je ne peux pas te mettre en danger, ma fille. Vous êtes également considérée comme une de mes filles. Si vous dites : « Ma sœur, je vais provoquer ce massacre. » Alors je suis derrière vous." (Ciğerim yanıyor benim... Kimse bilmez benim neler çektiğimi Beyaz Tilki. Ben küçük kızımın kokusunu unuttum. Onu bulmak için her şeyi yaptım ama seni tehlikeye atamam kızım. Sende benim bir kızım sayılırsın. Eğer diyorsan 'Abla ben bu katliamı çıkartacağım.' O zaman ben senin arkandayım.)

Titreyen dudaklarımda bir gülümseme oluştu. Ama Sibel ablanın konuşması buraya kadar değildi.

"Vous avez une semaine, White Fox, juste une semaine. Vous avez une semaine pour faire ce que vous voulez. Il ne reste qu'une semaine avant le jour de l'exposition, il faut que tout soit terminé pour vendredi. Je serai avec tous mes hommes vendredi." (Bir haftan var Beyaz Tilki, sadece bir hafta. Ne yapacaksan bir haftan var. Sergi gününe sadece bir hafta var, cumaya kadar her şeyi halletmek zorundasın. Cuma günü bütün adamlarımla burada olurum.)

Söyledikleri karşısında sadece kafamı salladım ve yüzümdeki gülümseme ile sedyeye oturdum. Sibel abla ise sedyeden hemen kalkmıştı ben oturur oturmaz. Ayaktayken konuştu.

"Maintenant, allonge-toi sur la civière et continue ton jeu, Renard Blanc. Un bel interrogatoire vous attend. J'espère que vous avez bien étudié." (Şimdi sedyeye yat ve oyunculuğuna devam et Beyaz Tilki. Seni güzel bir sorgu bekliyor. Umarım dersine iyi çalışmışsındır.) Dedi.

Yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü ve "Mon professeur était une bonne femme, elle me disait toujours d'étudier à l'avance pour mes cours." (Öğretmenim iyi bir kadındı, derslerime hep önceden çalışmamı söylerdi.) dedim.

İkimiz de buna güldük. Sakince gülmemi sonlandırdım ve gözlerimi kapattım, oyunculuğuma geri dönmek zorunda kaldım.

Sibel abla ise koluma serum takmıştı. Sonra ise yüzümdeki kanları ıslak bir bez yardımıyla silmişti. Islak bezi gözlerimin üzerine getirmişti, yumuşak bir şekilde sildi.

Yüzümden kollarıma inmişti ıslak bezle, kollarımda bile kan vardı. Fark etmemiştim...

O bunları yaparken perde açılmıştı. Uyuyor moduna girmiştim. İçeriyi bir topuklu sesi doldurmuştu bile.

Kadının naif sesi duyuldu.

"Как все прошло, девочка? Серьезно ли его состояние?" (Nasıl oldu kız? Durumu ağır mı?)

Rusça konuşmuştu, anlamadığımı düşünüyordu. Fazla dil biliyordum aslında.

Sibel abla kolumdaki bezi almıştı ve ayağa kalktığını hissetmiştim. Kadının yanına gidiyordu. Adım sesleri bunu doğruluyordu.

"Должно быть, он не раз ударился головой о твердый предмет. Поэтому ему следует немного отдохнуть. Я дал ему сыворотку, которой, как мне казалось, будет достаточно." (Kafasını birden fazla sert bir cisme vurmuş olmalı. Bu yüzden biraz dinlenmeli. Ben yeterli olacağını düşündüğüm bir serum verdim.)

Bir süre sonra onları dinlemeyi bırakmıştım. Aklımda sadece bir haftanın kaldığını bana duyurmak isteyen bir şeyler oldu. Sadece bir hafta...

Düşünmek bile hâlâ işlerimin fazla olduğunu bana duyuruyordu. Hâlâ tam isyan için hazırlanamamıştım.

Daha sergilenmek için kıyafet seçmemiştim...

 

 

|•|

 

Geç geldiğini biliyorum... Ama maalesef geç gelmek zorundaydı. Wattpad 2 bin kelimelik bölümü sildi.

Bu bölüm 2 bin kelimeydi maalesef ama bölüm silindiği için geri 1800 kelimeye yazabildim.

Bu hafta benim için biraz yoğundu bilirsiniz işler bitmez.

Şimdi bu bölüme gelirsek 20.Bölümü yarın yazmaya başlayacağım. Artık bir şeyler ortaya çıkmaya başlamalı diye düşünüyorum. Bu yüzden uzun bir bölüm olacak.

Yorumlarda bir yorum çok dikkatimi çekti şöyle diyordu 'Gizem çok fazla ve hiçbiri açıklanmamış' arkadaşlar bu kitap zaten gizem macera dark bir kitap.

Her şeyi ilk bölümlerden açıklasam ne anlamı ne heyecanı kalıyor ki o yüzden sabır her zaman önemlidir.

İyi günler dilerim...🕯️

 

 

 

Loading...
0%