Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07


Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.

 

*****

 

Yeah, they say when we grow up
(Evet, onlar büyüdüğünde derler ki)

You'll understand when you're older
(Büyüdükçe anlayacaksın)

Guess I'm still a kid, I don't know it
(Sanırım hala çocuğum, hala bilmiyorum)

If I'll ever let go of this (yeah)
(Eğer bundan vazgeçersem (evet))

Say goodbye to the old me
(Eski bana elveda de)

We ain't friends anymore, you don't know me
(Artık arkadaş değiliz, beni bilmiyorsun)
NF- Remember This

 

****

 

▪️21.BÖLÜM: Ve Beyaz Tilki, Katili Buldu ▪️

 


Bütün yaşanmışlıklarım sanki bana yük gibi geliyordu; hayatım bana bir film gibi geliyordu ve ben o filmi ön sıralarda izliyordum. Hikayenin sonunun nereye gideceğini hiç, ama hiç tahmin edemiyordum.

Ben bile ne yaşadığımı bilmiyordum. Hayatım bana çelme takmak için an kolluyordu. Her şeye o kadar çok dikkat etmeliydim ki, kendimi unutmalıydım...

Küçüklüğüm ailemle çok güzel geçmişti. Onuncu yaşım bana uğursuz gelmişti. Benden ablamı almıştı. Belki de ben onuncu yaşıma uğursuz gelmiştim.

Kader ağlarını örmüştü, ve bizler de oynuyorduk. Ön sırada izlediğim filmin sonunu bilmiyordum; bunu bana kader zamanla gösterecekti.

Daha yaşamadığım o kadar çok şey vardı...

Beyaz ilk defa kanla tanışmıyordu ama son olmayacağını da biliyordu. Kan her yerine bulaşmıştı, ruhuna bile. Ruhu saf ve temiz değildi. Uzun bir zamandır saf ve temiz olmamıştı.

O, saf ve temiz yanını çok uzun zaman önce kaybetmişti. Saf benliğine kan damlaları bulaşmıştı. Yaşamı süresince de bulaşacaktı; bu her zaman böyle olmuştu. O hep kanla tanışmıştı...

Kan lekesi kolay çıkmazdı hiçbir zaman; bunu en çok da kendisi biliyordu. Kırmızı ne kadar da güzel bir renkti ama ona hiçbir zaman öyle gelmezdi. Öyle ki kırmızıdan nefret eder olmuştu.

Nerden bilebilirdi ki kendi kendisini kırmızıya bulayacağını. Kan onun ruhuna kadar işlemişti. Bunu şimdi fark etmişti. Ona kan, geçmişte bulaşmıştı.

Yağmurlu bir günde...

Beyaz saçlı küçük bir kızken, ablasıyla büyüyeceğini ve onları güzel bir geleceğin beklediğini düşünüyordu. Bilmediği şey ise hayatın ona iyi bir çelme takmasıydı.

Geçmişte bir gün, onun yaşamının üzerine siyah bir leke düşmüştü ve o leke giderek büyüyordu ve ablasını da içine çekmişti. Şimdi sıra kendisindeydi...

 

***

 

Sibel ablanın kadınla konuşması bittikten sonra, kadın yanımızdan ayrılmıştı. Gözlerimi açmadım ya da Sibel ablayla konuşmak istemedim.

Nedenini bilmiyordum ama içimdeki küçük kız içime çekilmemi istiyordu; bende o ne istiyorsa onu yapmak zorunda kalmıştım. Sibel abla yanıma doğru yürümeye başlamıştı. Koluma bağladığı serumdan mıdır bilemem ama uykum epey gelmişti.

Yanıma geldiğini adım seslerinin durmasıyla anlamıştım. Saçlarımda el hissettiğimde bunun Sibel abla olduğunu anlamıştım. Elleri kanlı saçlarımı okşadı ve bir ninniye ait sözleri fısıldadı.

"Yağmur yağar sere serpe,

Kulağında elmas küpe,

Uyuturum kızımı koka öpe."

Duraksadı biraz, sanki ağlıyor gibiydi. Sonra ise

"E... e... ninni"

Diyerek son buldurmuştu sözlerini. Bu ninniyi hatırlar gibiydim ama tam hatırlamıyordum. Sibel abla uyuduğumu sanıyordu. Uyumadığımı hiç düşünmedi ya da düşünmek istememişti.

Beni kızı yerine koymaya çalışıyordu, ama ben onun kızı değildim. Ona saygımdan 'abla' diyordum. Benim annem de yavrularını kaybetmişti. Hem de üç yavrusunu kaybetmişti.

Birisi kaçırılmıştı, ikincisi ablasını bulmak için kendisini feda etmişti, diğeri ise doğmadan anne rahminde ölmüştü. Benim annem ne yapsındı. Onun kızını bulma umudu vardı ama pes edecek gibi duruyordu.

Birinci planım, Sibel ablaydı ama ikinci planda yapmalıydım. Bugünlerde onda bir şey vardı, ne olduğunu bilmiyordum. Ama yakında kokusu çıkardı...

Sadece gözlerim kapalı bekledim, çıt çıkarmadım. Bir süre sonra ise gitmişti. Şimdi ise gözlerimi açamıyordum. Galiba Sibel ablanın verdiği serum uyku getiriyordu. Zordan da olsa gözümü biraz açtığımda, perde açılmıştı ve içeriye siyahlar içinde bir adam girmişti. Yüzündeki siyah maske onu tanımamam içindi galiba.

Beyaz fayanslara siyah botları değdiği için pat, pat sesler çıkıyordu. Işıklar gidip, gidip geliyordu nedenini anlamamıştım. Adam giderek yanıma yaklaşmaya başlamıştı. Yerimden kalkamıyordum.

Kendimi koruyabilmem için hareket etmem gerekiyordu. Ama ben kolumu bile hareket ettiremiyordum. Siyahlar içinde olan adam yanıma geldiğinde, maskesinin ardından aksanlı, kalın sesi duyuldu.

"Судьба сплела свою паутину, и теперь пришло время вспомнить, Мера..." (Kader ağlarını ördü ve şimdi hatırlama zamanı, Mera...)

Sözlerinin hepsini anlamıştım. Siyah eldivenli elini kaldırarak kana bulanmış saçlarıma dokunacakken konuşabildiğim kadar konuştum.

Белый Лис теперь нашел убийцу..." (Ve Beyaz Tilki, artık katili buldu...)

Ve gözlerim karanlığa kapandı. Karanlık beni içine çekmişti, beni neyin beklediğini artık biraz bile olsa biliyordum.

Uzun yıllar önce güneşin, karanlık şehire düşmesiyle bir oyuna gelmiştim. İlk kez ülkemize bu kadar güneş ışıkları gelmişti. Ve ben güneşin bu aldatıcı görüntüsüne kanmıştım. Kanmam sonucunda ise beyazlığıma, siyah mürekkep lekeleri değmişti. O lekeler ise giderek büyüyordu...

Garip, garip sesler duymamla bilincim yerine gelmişti. Ama gözlerimi açamamıştım; duyduğum konuşmalar ise gözlerimi açmamamın asıl nedenlerindendi. Kızlarla olduğum odaya getirilmiştim. O odada gördüğüm adamın hayal olduğunu düşünüyordum; beynimin bana oynadığı bir oyun gibiydi.

Bunu şimdilik düşünmek istemiyordum. Beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşündüğüm için. Odadan gelen konuşma sesleri bizim kızlara aitti. Şiddetli bir şekilde ve sessizce tartışıyorlardı. Cansu'nun sesi merak ve endişeyle doluydu.

"Ya anlamıyorum, gece vakti uyanıyorum ve Mina'yı kanlar içinde yerde yatarken buluyoruz. Üstüne ikiniz de yere boylu boyuna uzanmış kahkahalarla gülüyordunuz. Bunun bize açıklamasını yapmalısınız. O daha uyuyor, yaşadığı şeyler kolay değil. Kendisiyle çatışıyor gibi."

Cansu'nun bu söylediklerini Özlem de onaylamıştı. "Cansu doğru söylüyor Melodi, bize bir açıklama yapmalısın. O iyi değil belli, yaşadığı şeyler ona ağır gelmiş gibi ama sen bir şeyler biliyorsundur."

Aslında oyunculuğum iyiydi ama kendimle çatışma içinde olduğumu, iyi tahmin etmişlerdi. Maalesef diğerlerinde yanılıyorlardı. İyiydim hem de çok iyiydim. Sadece uyanmak istedim ama Melodi'nin cevabını çok merak ettiğim için gözlerimi açmak istemedim.

"Yanılıyorsunuz kızlar o iyi, hiç gözlemlemiyorsunuz onun oyunculuğunu. Görmediniz mi? Bizi on dakikada oyuna soktuğunu, bir şeyleri gözden kaçırıyorsunuz. O doktoru görmek için kafasını duvara vurdu. O olduğu örgütten dolayı o doktoru tanıyor ya da orada olacağını biliyordu. Ben ne olduğunu anlamadım bile sadece o zeki anladınız mı? Anlayamadığım şekilde kafasını farklı çalıştırıyor."

Aslında Melodi'nin tahminlerinden bazıları doğruydu ama beni tam gözlemleyememişti. Bu ise yüzümde bir gülümseme yapmak istemişti ama o gülümsemem gün yüzüne çıkmamıştı.

Hafiften kafam ağrıyormuş gibi sesler çıkartıp, elimi başıma götürmüştüm. Melodi ise hemen, "Şimdi susun o uyanıyor."

Cansu ve Özlem hemen suspus olmuşlardı. Gözlerimi yavaşça açarak ilk hedefim başımda dikilen kızlar olmuştu. Hepsi beyazlar içindeydi aynı oda gibi... Elimi kaldırarak göz hizama getirmiştim. Kan parçacıkları tırnaklarımdan kaybolmuştu ama şimdi yoklardı. Aynı kıyafetimde kan olmuştu ama şimdi temiz kıyafetler giymiştim. Kızların üzerindekilerindendi. Ellerim saçlarımda gezdirdiğinde aklıma yine o görüntüler sızıyordu.

Bu yüzden elimi saçlarımdan çekmiştim. Temizlenmiştim. Nasıl olduğunu veya neden uyanmadığımı anlamamıştım ama sorgulamak istememiştim. Cansu, başımda dikilmek yerine yatağıma çökmüştü ve ellerini saçlarımda gezdirmişti.

"İyi misin Mina?" sorusuyla gözlerimi gözlerine dikmiştim. Orada gerçekten korku vardı çünkü kurtulma umutları bendim. Peki benim umudum kimdi? Umudum yoktu aslında sadece hırsım vardı. Benim ablamı bulma hırsım vardı, ben umutlarla yetinecek birisi değildim. Yapmam gerekiyordu, bulmam gerekiyordu ve bunu da yapacaktım ne olursa olsun.

Kafamı sallayarak Cansu'nun sorusunu yanıtlamıştım. Dilim damağım kurumuştu bunu ise yutkunmak istediğimde anlamıştım. Özlem beni anlamış olmalı ki komodinin üzerinde bulunan siyah suluğa benzeyen şeyle, karton bir bardağa suyu doldurmuştu. Elindeki suyla hızla yanıma gelerek suyu bana uzatmıştı. Hiç düşünmeden elindeki suyu alarak, kafama dikmiştim. Çok fazla susamıştım ve bunu kızlarda anlamış olmuştu. Bardaktaki su bittiğinde, biraz bile olsa susuzluğum dinmişti.

Elimdeki bardağı yeniden Özleme uzattığımda, "Su daha var istersen verebilirim?" kafamı sağa sola sallayarak onu reddetmiştim. Kafasını aşağı yukarı hareket ettirerek beni onaylamıştı ve elimdeki karton bardağı almıştı. Kafamı kaldırarak onlara baktığımda, hepsinin bakışları bendeydi.

Benden cevap bekliyorlardı. Ve onlara bazı cevapları verecektim, bunu hak etmişlerdi. Onlara bunu borçluydum. "Bir haftamız var sadece... Ya da satılmamıza bir hafta var diyebilirim. Oda da kamera olduğunu biliyorsunuz. Şimdi iyice yaklaşın ve fısıldayarak konuşalım."

Hepsi kafasını sallayarak beni onaylamıştı. Yatakta biraz dikey hale geldim, böyle olmayacağını anlayınca da oturur hale gelmiştim. Eklemlerin biraz ağrıyordu. Hepsi benim yatağıma oturmuştu.

Ve fısıldayarak konuşmaya başladım. "Haftaya Cuma günü, çeteler toplanacak ve bunların aralarında varlıklı kişiler ya da aileler de olacak. Bu yüzden haftaya kadar dedikoduları yaymalıyız. O gün büyük bir kargaşa çıkartabilelim ki herkes birbirine karışsın ve böylece adamlarımız içeriye girebilsin."

Onlara örgütün beni yüz üstü bıraktığını söyleyemezdim. İçlerindeki korku o zaman onları kontrol altına alabilirdi ve o gün hiç kimse ayaklanmazdı. Onlara umudu aşılamıyordum, onlara kurtuluşu aşılıyordum ve böylede olması gerekiyordu. Beyaz yalanlar söylenmeliydi, aslında buna beyaz yalan bile denmezdi... Yalan her zaman yalandı.

İçlerinde korku varken o korkuyu alevlendiremezdim asla olmazdı. Kızların kulakları bendeydi ve gözleri ise parıldayarak bana bakıyordu. Bu yüzümü gülümsetmek istemişti ama o gülümsemeyi, içime gömmüştüm. Olması gerekende buydu, her zaman olması gerekenler olurdu.

Melodi söylediklerimi onaylamıştı ve onayladıktan sonra konuşmuştu. "Sen yokken o süreçte biraz durulmuştuk, sana bir şey olduğunu düşünmüştük ama sonra yeniden senin söylediklerini yaymaya başladık. Yani buradaki çoğu kızın dedikodulardan haberi vardır. Yayabildiğimiz kadar yaydık sen yokken. Cansu ve Özlem'in daha çok katkıları olmuş olabilir. Bir de geçen ki yemek dağıtan kızlar, bizimle konuştu. Onlara senin burada olmadığını söyledik onlardan cevap bekledik ama cevapları sadece kafa sallamak olmuştu. Onlarda bilmiyorlardı... ama bir şeyi biliyorum ki onlarda bu dedikoduları yayıyorlar."

O kızları evet tanıyordum, yardımlarının olacağına da emindim ve olmuştu da. Demek isyan ateşi yayılıyordu. Onlara bir teşekkür borçluydum. Şimdi anlıyordum ki fazla işim kalmamıştı. Bu benim için o kadar iyiydi ki. Şimdi o günün gelmesini bekleyebilirdim ve ablamı bulmama az kalması içimdeki küçük kızı, umut kırıntılarıyla besliyordu.

"Bu o kadar iyi bir haber ki kızlar sizlere teşekkür ederim. Üzerimden büyük bir yükü kaldırdınız. Şimdi bir hafta içinde neler yapabiliriz bunlara bakacağım. Şuan gece mi bilmiyorum zaman kavramını yitirdim." Son sözlerimden sonra Özlem hemen söze girmişti. Elindeki suyu alarak, "Belki biraz dinlenmeli ve yarın planlarımızı konuşmalıyız. Şu an için en iyisi bu." Dedi. Diğer kızlar da onaylayarak buna karar verdik.

Gözlerimi kapatıp başımı yastığa koydum. Beyaz yatakta, karmaşık duygular içinde, bir haftalık süre zarfında neler yapabileceğimi düşünüyordum. Kızlar, belki de son umudumdu ve birlikte güçlenebilirdik.

İnsanın içindeki umut, karanlık günlerde dahi filizlenebilirdi. Ablamın izini bulmak için önümde zorlu bir mücadele vardı, ancak bu umut beni ayakta tutuyordu.

Uyumadan önce son bir kez düşündüm, belki de kaderin oyunu, bu kızlar aracılığıyla bana bir şans daha tanıyordu. Yarının ne getireceğini bilemesem de, içimdeki kararlılıkla yeni bir güne hazır olmalıydım.

"Birazdan ışıklar söner, sabahtan akşama kadar uyuduğun için zaman kavramı senin için karışmış olabilir."

Kafamı aşağı yukarı hareket ettirerek onu onaylamıştım ve bir süre gözlerine bakmıştım. Orada bir şeyler aramak istemiştim; nedenini bilmiyordum ama gözlerde bir şeyleri biliyormuş da gizliyormuş gibi hissetmiştim. Gözlerimi ondan çektiğimde, ışıklar kapanmıştı.

Şimdi anlıyordum ki gece yarısı olmuştu ve ben temizlenmiş bir şekilde yatağımda yatıyordum. Ablam... Onun ne halde olduğunu bile bilmiyordum. Ben temiz kıyafetlerle ve düzgün bir yatakta yatarken o neler yaşıyordu, ben bilmiyordum. Bu her gece benim uyumamı engelleyen ve beni çok fazla düşündüren etkenlerdendi.

Kızlar karanlıkta ayakta kalmışlardı. "Şimdi herkes yataklarına gitsin ve uyuyun. Siz bana enerjik lazımsınız." Kızlar, kabul eden nidalarla yataklarına gitmişti. Sadece Melodi yerdeki yatağına yatmak için ayağındaki terlikleri çıkarmıştı.

Tüm sesler kesildiğinde sadece nefes alışveriş sesleri, dolu ama bizler için boş olan odada yankılanıyordu. Bir on beş dakika geçtikten sonra oturduğum yataktan kayarak yatar pozisyonunu almıştım. Gözüme uyku girmiyordu ama yine de gözlerimi kapattım ve ablamla olan anılarımızı gözlerimin önüne getirdim.

Bir süre böyle sürdükten sonra aklıma bu günkü siyah maskeli adam gelmişti. Bana geçmişimdeki birisini anımsatıyordu ama o değildi. O olamazdı, kafamı sağa sola sallayarak bunu kendime inandırmak istemiştim.

Anılardan çıkarak bugün adamla konuşmamız aklıma doluştu.

Siyahlar içinde olan adam yanıma geldiğinde, maskesinin ardından aksanlı, kalın sesi duyuldu.

"Судьба сплела свою паутину, и теперь пришло время вспомнить, Мера..." (Kader ağlarını ördü ve şimdi hatırlama zamanı, Mera...)

Siyah eldivenli elini kaldırarak kana bulanmış saçlarıma dokunacakken konuşabildiğim kadar konuştum.

Белый Лис теперь нашел убийцу..." (Ve Beyaz Tilki, artık katili buldu...)

Dediği her şeyi anlamıştım ve neden o sözcükleri söylediğimi anlamlandıramıyordum. Dudaklarım maskeli adamın söylediği sözleri tekrarladı.

"Судьба сплела свою паутину, и теперь пришло время вспомнить, Мера..." (Kader ağlarını ördü ve şimdi hatırlama zamanı, Mera...)

Mera... Bunu nerden biliyordu hiç ama hiç bilmiyordum. O adamın kim olduğunu bile anlamamıştım. Kendisini saklıyordu, aslında buradaki önemli kişiler hep kendisini saklıyordu. Neyden saklanıyorlardı?

Her şeyin bir açıklaması vardı ve ben hepsini açığa kavuşturacaktım. Az kalmıştı ablama kavuşmama ve beyazlığıma dökülen siyah mürekkep lekesini yok etmeme...

 

}•{

 

Bölüm geç geldi gerçekten çok ama çok özür dilerim. Tam olarak 3 hafta boyunca sınavlara girdim, giridim çıktım ve yazmaya fazla bir vaktim olmadı.

Umarım bölümü beyenmişsinizdir.

İyi günler dilerim...✨🕯️

 

 

 

Loading...
0%