Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

 

Şeytanı içeri al.
Başını kes, dilini sağ bırak.
Kılıfına iki yalan Dünya uydur.
Birini öldür, diğerini alnına yaz.

 

••••

 

I tried to live in black and white but I'm so blue
(Siyah ve beyazda yaşamaya çalıştım ama ben çok maviyim)

I'd like to mean it when I say I'm over you
(Seni atlattım derken doğru söylüyor olmayı isterdim.)

But that's still not true
(Ama bu hala doğru değil.)

Billie Eilish- True Blue

 

 

▪️27.BÖLÜM: Gerçekler Can Acıtır▪️

 

Bir savaş meydanı hazırlanmıştı; o savaş meydanında iki beden yanıp kül olmuşlardı. Ruhları kaybolmuştu, kendisini bulacağını sanan bedenler yok olmaya mecbur bırakılmıştı. Yok oluş, var oluşun engelliydi belki, belki de yok oluş var oluşun kendisiydi. O savaş meydanında hem yok olmuşlardı hem de var olmuşlardı. Var olmak için bir bedel ödemeliydik; o bedel ise her şey olabilirdi, en çok da en sevdiklerimiz olurdu.

Sevdiklerimizi kaybedeceğiz korkusuyla her şeyi yapabilirdik. O korku bize kendimizi unutturabilirdi ve savaş meydanında düşmanımızın oyunlarının içinde bulurduk kendimizi. Kara Melek, o savaş meydanında bir oyunun içine düşmüştü ve kendisini istemediği durumların içinde bulmuştu. Savaş meydanını kan gölüne çeviren Kara Melek, kendisinden koparılan kanadını görünce her şeyi unutmuştu ve yerle bir olmuştu.
Onca yıl kaybolan kanadı için kendisini ölümlerden ölüme atmıştı. Masumluğunu kaybetmiş, elini kana bulamıştı. Yapmam dediği her şeyi yapmıştı. Kanadını bulmak için kendisini bile yakabilecek bir melekti o, ışıklar sönse bile umudu her zaman olmuştu. Umudunun kırıldığı anlarda aklına gelen anılar ile yeniden ayağa kalkar ve hiç düşmemek için dualar ederdi tanrısına.

Tanrı göklerde bir yerdeydi onun için; tanrıyı göremese bile içinde bir yerlerde olduğunu biliyordu. Tanrıya yalvarışlarını unutmamıştı, içinde bir yerlerde kırgınlık olduğunu biliyordu. Artık karanlık adamı bulmuştu ve gölgenin kim olduğunu anlamıştı. Şimdi ise sıra kanadını geri almak için her şeyi yapma sırasıydı.
Kanadı için yanmayı göze alabilecekti, kendi bedeninden vazgeçebilecekti.

Ya peki her şeyi yapmaya tam hazır mıydı?

 

***

 

Yara olmuştu kalbimdekiler; o yaralar giderek daha çok açılıyordu. Açılan yaralardan kan yerine katran akıyordu; katran beni boğan bir denize dönüşüyordu. Deniz beni içine çekiyor ve nefessiz kalıyordum; her içime nefes çekmeye çalıştığımda daha çok boğuluyordum. En dibe battığımda ise kendimi yosunların arasında buluyordum. Gözlerim karanlığa batmadan önce bir el, elimi tutmuştu. O elin beni daha çok karanlığa çekmesini umursamamıştım; sadece yaşamak istiyordum. En dibe battığımda daha dibin olmadığını düşünmüştüm ama o el beni en dibin katranına boyamıştı. Yaşamak için buna değer miydi peki?

Aradan kaç dakika geçti ya da saat bilmiyordum, ama bir kapı sesi ve içeriyi dolduran topuklu sesinden sonra "KARDEŞİMDEN UZAK DUR!" Çığlık gibi söylenen sözlerden sonra ikimizin de kafası sesin geldiği yöne dönmüştü.

Sarı saçlarını dalgalı yapmıştı, yüzü sinirlenmesinden dolayı kızarmıştı. Dolgun dudaklarında pembe-kırmızı ortası bir ruj vardı. Kirpikleri kaşlarına değiyordu, benimkinden koyu mavi gözlerine siyah sürme sürmüştü. Yıllardır göremediğim ablam buradaydı, ben rüya görmemiştim, her şey gerçekti, hiçbir olayı kafamda kurmamıştım, hepsi gerçekleşmişti. Yattığım yerde gözümden bir damla yaş akıp siyah deri koltuğa düşmüştü. Üzerimde hâlâ ismini öğrenemediğim adam vardı. Ablam o güzel sesiyle tekrardan sinirle ve kızgınlıkla,

"Kardeşimin üzerinden kalk, Лидер." (Lider) Ablam topuklularını yere vurarak yanımıza gelmeye başlamıştı. Ben ise onu tekrardan görmenin şaşkınlığını yaşıyordum. Ellerimi adamdan kurtardım ve hala üzerimden kalkmayan adamı, ellerimle sertçe ittim. Bu itişim onu geriye bile savurmamıştı ama yine de üzerimden kalkmıştı ve siyah deri koltukta ayağını ayağının üzerine atarak oturmuştu. Sanki daha yeni hiçbir şey yaşanmamış gibi öylece oturmuştu.

Şu an bunu düşünmek istemedim ve hızlıca yerimden kalktım. Koltuğun diğer tarafında duran ablama koştum. Orada öylece bekliyordu, önünde duran adamdan emir bekler gibiydi. Yanına yürüdüğüm anda düşecek oldum ama yine de kendimi ayakta tuttum ve ablama yürüdüm. Gözlerimde bekleyen küçük damlalar yanaklarımdan akmaya başlamıştı. Kimsenin yanında ağlayamayan ben, şu anda bu odada olan adamı düşünmeden ağlıyordum.

Ablamın önünde durduğumda "A..abla, özür dilerim." kekeleyerek konuşmamdan sonra ablama sarılmıştım. Onun o güzel kokusu değişmişti, eskiden yasemin çiçeği kokardı şimdi ise ağır bir parfüm kokuyordu. Ben ablama sıkıca sarılmışken o sadece öylece durmuştu. Göz yaşlarım gözlerimden akarken susmamıştım. "Ben, ben seni bulmaya çalıştım. Ama olmadı, bulamadım seni, sanki yok olmuş gibiydin." Onun bana sarılmayışından tuhaf olmuştum ve geri çekilmiştim. Ablam bana neden sarılmıyordu? Geri çekilip suratına baktığımda yüz ifadesi değişmemişti ama gözleri dolu dolu bana bakıyordu.

Neden sarılmıyordun ablam bana? Ne oldu sana? Benim ablama ne yapmışlardı? Elimi kaldırarak yanağına koymuştum, bu hareketim küçüklüğümden kalmaydı. Her üzüldüğümde ya da ablam üzüldüğünde elimi ablamın yanağına koyar okşardım. Ben ablamın yüzüne dokunurken o da saçlarımı şefkatle okşardı. Ama ablam hiçbir şey yapmadan sadece öylece suratıma bakıyordu.

"Abla, neden konuşmuyorsun, bak ben karşındayım." Elini kaldırdı ve yüzümde olan elimi kibarca indirdi. O güzel sesini sonunda benim için duymuştum, fısıltı gibi çıkan sesi. "Buraya gelmemeliydin." O kadar sessiz fısıldamıştı ki zar zor duymuştum. Neden böyle demişti ki? Ben onu bulmak için her şeyi yapmıştım.

Yanımızdaki siyah deri koltukta oturan adam sert ve gülen sesiyle dalga geçer gibi konuşmuştu. "Mera Güngöz, sonunda ablanı bulduğuna göre çetemle uğraşmayı kesebilirsin. Tabi artık eski ablanı yerinde bulabilir misin, bilmiyorum." Bu adam ne diyordu böyle, sinirlerim altüst olmuştu. Benim canım ablama, Asrın'ıma ne yapmıştı böyle?

Sessizce ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. O sırada ablam Lidere yanıt vermişti. "Zamolchi. On uzhe dostatochno zaputalsya, ty tol'ko uslozhnyayesh' situatsiyu." (Kapa çeneni. Zaten yeterince kafası karışık, sen sadece işleri daha da kötüleştiriyorsun.) Ablam neden Rusça konuşuyordu ki? Ellerimi saçlarıma götürdüm ve çekmiştim biraz; başım çok fazla ağrımaya başlamıştı. Lider ablama gülerek yanıt vermişti. "Güzel Meram, anadili gibi Rusça konuşuyor ve anlıyor. Yani o yanımızdayken Rusça konuşmana gerek yok Vека."

Ablamın bu adamı sevmediği belliydi ya, peki neden arkasında duruyordu o gün? O günden nefret etmiştim. Karanlığın Adamı'yla tanışma günüm kadar nefret etmiştim. O adam ablamı kaçırmadığını söylüyordu ama ablamı özgürde bırakmamıştı. Tamam, ona güzel bir hayat vermiş olabilirdi ama ondan ailesini almıştı. Ablamdan annesini, babasını ve küçük kız kardeşini almıştı. Onlar birbirlerinin gözlerine bakarken benim ise gözlerim onların arasında mekik dokuyordu. Neden konuşmuyorlardı? Bana anlatacak çok fazla şeyleri vardı, şimdi neden susuyorlardı? Sus pus olmuş öylece gözlerime bakmaya başlamışlardı. Ablama baktığımda benden gözlerini kaçırıyordu. Neden benden gözlerini kaçırıyordu?

Ben onun gözlerine bakmak için can atıyordum ama o benden gözlerini kaçırıyordu. Ben ablamı çok fazla özlemiştim ama o beni özlemişe benzemiyordu, içimde hala yaşayan küçük Mera, kan ağlıyordu ablası için. Ablasını bulmak için her şeyi yapmıştı ama küçük Mera'nın bulduğu ablası, şimdi ondan gözlerini kaçırıyordu, hem de yüzüne bakamıyordu.

"Bana şimdi her şeyi anlatacaksınız. Şimdiye kadar benimle oynuyordunuz ama oyun bitti ve siz şu an hemen her şeyi anlatacaksınız. Bütün olup biten her şey." Bugün ben bu odadan çıktığımda her şeyi bilerek çıkacaktım. Bana oynadıkları her oyunu bilecektim. Ayak, ayak üzerine atan adama baktım ve yeniden konuştum. "Sen kendi kendini suçsuz gibi gösteriyorsun ama asıl iblis sensin, bunu biliyorum." Hiçbir cevap vermemişlerdi. Bağırdım ve "BÖYLE SUS PUS OTURAMAZSINIZ, HANİ SORULARIMI CEVAPLAYACAKTINIZ." Ellerimi önüme gelen saçlarıma getirdim ve arkaya attım.

"HADİ KONUŞSANIZA, YÜZÜME ÖYLE BAKMAYIN!" Karanlık ve yağmur bulutlarının toplandığı gökyüzünde bir yıldırım düşmüştü. Yıldırımın ışığı ilk önce odayı aydınlatmıştı sonra ise o muhteşem ve korkutucu sesi her yere ulaşmıştı. Çok küçükken yıldırımdan korkar ve battaniyemin altına girerdim. Benim yıldırımdan korktuğumu bilen ablam hemen yatağından kalkıp benim yanıma koşarak gelirdi. Korkumu yenmem için bana şarkılar ve ninniler söylerdi ve saçlarımı okşardı. Ben ise onun elini tutar sanki yanımdan gidecekmiş gibi sıkı sıkı tutardım.

Bakışlarım ablamı bulduğunda beni incelediğini gördüm, o da benim gibi aynı anıyı düşünmüş olmalıydı ki gözlerimiz buluşmuştu. Gözleri dolu dolu bana bakıyordu; benim ablam kendi benliğini kalbine kilitlemişti, oradan çıkaracaktım ben ablamı. Yanımda oturan adam, ablamla bakışmamızı bölmüştü ve araya girip, "Sevgili Veka ablanın, sana olup biteni daha iyi anlatacağını düşünüyorum benim güzel Mera'm," dedi.

Bakışlarımı adamdan çekip yeniden ablamın o güzel deniz mavilerine diktim. Birkaç saniye düşündü ve o güzel sesini bana tekrardan duyurdu.

"Seninle pazara giderken kaçırılmıştım, o anı sen de benimle birlikte yaşadın, unuttuğunu düşünmüyorum."

Kafamı aceleyle aşağı yukarı salladım. Ablam konuşmasına tekrardan döndü. "Beni arabaya baygın bir şekilde bindirmişler; o anları hatırlamıyorum. Gözlerimi açamıyordum ama bir arabanın içinde olduğumu biliyordum ve bazı konuşmalar duyuyordum. Şu an yanında oturduğun adam o zamanlar çetenin başında değildi. Babası çetenin başındaydı, benim kaçırıldığım gün ise babasına bir suikast düzenlenmiş ve babası öldürülmüştü."

Yanımdaki adamın yüzüne dönüp baktım. Yüzüne karanlık bir ifade bürünmüştü ve karanlık bakışlarıyla gözlerim buluşmuştu. Gözlerini ilk çeken ben olmuştum; o karanlık bakışları tanıyordum ve tekrardan ablama odaklanmıştım.

"O suikast yüzünden bütün adamları bu yere çağırıyorlardı, herkesin toplanmasını istiyorlardı. Beni kaçıran adamlar hemen bilgilerimi girmişlerdi sisteme. Hızlanan arabayla koltuktan koltuğa çarpıyordum ve sonra..." gözleri sanki uzaklara dalmış gibi önümüzde duran dışarıya, çok uzaklara bakıyordu.

Ayağa kalktım, birkaç adım attım. Ablamın oturduğu tekli koltuğun önünde eğildim, manikürlü ve bakımlı elini tuttum. Sıcacık eli bana güven vermişti.

"Zhasmin, ben buradayım. Artık her zaman senin yanında olacağım."

Bakışları tuttuğum eline baktı ve gülümser gibi oldu. Sonra ise bakışları benden kayarak arkamdaki karanlık adamı bulduğunda, o hafif olan gülüş kaybolmuştu ve elini elimden çekmişti. Ablamın elini elimden çekmesiyle cam parçaları saplı kalbime bir cam parçası daha batmıştı.

Zhasmin, ablam... Ben küçükken yasemin çiçeği kokardı ve ben ona her Yasemin dediğimde bana Rusçasını söylerdi. Şimdi yasemin çiçeği kokmasa da hâlâ benim ablamdı ve o ağır parfümünün ardından yasemin kokusu hissediyordum. Belki de kafamdakiler bana oynuyordu ve ben de öyle hissediyordum. Ablam her zaman benim Yasemin'im olacaktı. Daha fazla beklemedim, tekrardan yerime oturdum.

"Hızlanan araba şarampole yuvarlanmıştı, o an gözlerimi açmıştım. Karşılaştığım tek şey acı, bağırış ve çığlıktı. Sonrası ise karanlıktı. Hayatımın o an orada bittiğini düşünmüştüm. Belki de bitmişti o an ama hayatın benim için düşünceleri böyle değildi. Gözlerimi açtığımda beyazlar içinde bir odadaydım. İlk önce hastane sanıp sevinmiştim. Sonra ise hastane olmadığını anlamıştım."

Ablam susmuştu ve yanımda oturan adamın gözlerinin içine odaklanmıştı, yaşadığı olayları daha net hatırlamak ister gibiydi. Yaşadığı hiçbir olay kolay değildi, biliyordum. Ondan eski ablam olmasını isteyemezdim, bu benim bencilliğim olurdu. Ben de eski ben değildim, ondan bunu isteyemezdim ama ben bir oyunun içine düşmüştüm ve bu oyunun içinde ablam da vardı, beni oyunun içine sokanlardandı.

Benim karşımda eski ablam yoktu, hiçbir şey eskisi gibi kalmazdı zaten. Karşımdaki kadın, evet kadın! Artık benim ablam bir kadın olmuştu ve neyin ne olduğunu biliyordu. Benim buraya gelmemi istemediğini söylemişti, bu da demek oluyordu ki yanımda oturan adamın ne olduğunu biliyordu. "Devam et, lütfen." Bana odaklanmasını istemiştim. O adama her baktığında sessizliğe gömülüyordu. Yeniden gözleri beni bulduğunda yüzünde bir gülümseme oluşmuştu ve yeniden anlatmaya başlamıştı.

"Artık Viktor Alekseev ölmüştü, çetenin kurucusu bir suikast sonucu öldürülmüştü ve on yedi yaşındaki oğlu çetenin başına geçmişti," gözleri gülerek arkamdaki adamı yeniden bulmuştu. Hızlıca bir bakışmaydı bu, bakışlarını hemen geri çekmişti ve tekrar bana bakmaya başlamıştı. "Oğlu, babasının bedeninin yakılmasını ve kalan küllerinin rüzgarla uçuşmasını istemişti. Babasının küllerinin bile onu bulmasını istememişti."

Yanımda oturan siyahların adamı, ayaklanmıştı. "Bu konulara girmeyeceğini söylemiştim. Bu konuların anlatılmasına daha var, ona her şeyi anlatırsan delirteceksin." Kafamı adama çevirdim ve "Her şeyi bilmek istiyorum, zaten yeterince aklı başındayım." Gözlerimiz yeniden birleşmişti ve birbirimize bir şeyler anlatmak istiyorduk ama ben artık bundan vazgeçmiştim. Gözlerimi ondan çektim ve ablama döndüm. "Bu oyundaki her şeyi bana anlatacaksın. Devam et."
Yeniden siyahların adamına döndüm ve "Ablamı buraya çağırdığına göre anlattığı hiçbir şeye karışmayacaksın." Adam sessizce yeniden yerine oturdu ve bir ayağını titretmeye başladı. Bacakları iki yana açıktı ve kollarını da deri koltuğun üst kısmına atmıştı.

Bu oturuşu, mafya filmlerindeki patronun oturuşuna benziyordu; üstünlüğün kendisinde olduğunu anlatıyordu. Ablama döndüm ve baş işaretiyle anlatmaya devam etmesini istedim. "Lider, Viktor Alekseev'in ölümünden sonra görevi oğluna bırakmıştı. Lider, benim senin ablan olduğumu biliyordu. O zamanlar yanıma geldiğinde, seninle nasıl tanıştığını ve senin onun dileğin olduğunu anlatıyordu. Dileğinin kendisine gelmesi için zorlu yollardan geçmesi gerektiğini planladığını söylüyordu. İlk başta onun seninle tanıştığına inanmamıştım, belki de küçük kardeşimin bu oğlanla yan yana gelmesinden nefret etmiştim. Bana, senin ablan olduğum için şanslı olduğumu ve beni iyi yerlere getireceğini anlatmaya başladı. Ben bunların hiçbirine inanmamış ve ondan, kaldığım yerden kaçmaya çalışmıştım. Hiçbiri gerçekleşemedi. Olduğum yere baksana," dedi ve eliyle etrafımızı gösterdi.

"Sonra ise kaçmamı engellemek için beni sizlerle tehdit etti; tehditlerinde sadece sen yoktun. Aileme zarar gelmesin diye Amerika'ya okumaya gittim ve orada aşık oldum." Gözleri dolmuştu, sanki özür diler gibiydi. Ablamın gözleriyle bana anlatmak istedikleri şuydu: 'Çok fazla yalnız kaldım ve aşık oldum.' Ben ablamı anlayabiliyordum, ya peki o beni anlayabiliyor muydu?

Yanımda oturan adam ise sanki bunlar normal şeylermiş ve ablam normal şeyler yaşamış gibi öylece sessizce yanımızda oturuyordu, bizi dinliyordu.

"Şu anda ise nişanlıyım," dedi ve sol elini kaldırıp siyah olan tek taş yüzüğünü gösterdi. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı ve ablama baka kaldım. Ağzımdan çıkan tek cümle, "Annem ve babam da görmek isterdi."

Ablam bir süre kafasını yere eğdi ve bekledi, ama ben onu görebiliyordum. Gözünden bir damla yaş akıp yeri boylamıştı. Yavaşça koltuktan kalktım ve yeniden yavaş adımlarla camın önüne ilerledim ve yağmurun yağdığı şehri izlemeye başladım. Camdan damla damla sular akıyordu. Elimi cama koydum ve akan bir damla suyu işaret parmağımla takip ettim.

"Bu nişanlandığın kişi kim?" Ablam bir süre sessiz kaldı, sonra ise sorumu cevapladı.

"Barut Keskin, liderin amcasının oğlu."

Bunu demesiyle direkt ablama döndüm ve neye döndüğümü anlamayarak bağırmaya başladım.

"NEDİYORSUN SEN YA? SENİ ZORLA YANINDA TUTAN BU ADAMIN," elimle deri koltukta oturan adamı işaret ettim, "KUZENİYLE Mİ NİŞANLANDIN YANİ? AŞIK OLDUĞUN KİŞİ O MUYDU? SENİ AİLENLE TEHDİT EDEN ADAMIN AMCASININ OĞLUNA MI AŞIK OLDUN? SEN DELİRMİŞSİN. SANA NE DİYECEĞİMİ BİLMİYORUM. ANNE VE BABAMIN YANINA NİŞANLI BİR ŞEKİLDE Mİ GİDECEKSİN?"

Sözlerim bittikten sonra ablam yerinden ayaklandı ve lidere baktı.

"Dışarı çıkabilir misin?"

Lider yerinden ayaklandı ve yanıma yaklaştı.

"Kendine dikkat et güzel Mera'm," kulağıma yaklaştı ve yeniden konuştu. "Kimseye güvenme. Bana bile..." Saçımı öpmek istediğinde geriledim ve o da buna gülüp benden uzaklaştı. Adım sesleri duvardan olan kapıya ilerledi. Kapı açıldı ve adımını dışarıya attı. Kapı arkasından kapandı ve sadece duvardan olan kapıya baka kaldım. Kafayı yemek üzereydim; herkes farklı bir şey söylüyordu ve ben artık bunu kaldıramıyordum.

Bakışlarım ablamı bulduğunda, kolunda çantasıyla birkaç adım ötemde duruyordu. O bana daha fazla yaklaşmadı ama ben hiç düşünmeden ona yaklaştım. Adımlarım ablamın önünde durduğunda ellerimi iki yana açtım ve yeniden ablama sarıldım. Yasemin kokusunu içime çekmek istedim ama yasemin kokusunun yerine yeniden ağır bir parfüm kokusunu içime çekmiştim.

"Abla, bak gitti o adam. Hadi her şeyin yalan olduğunu söyle bana, yalvarırım. Bana tekrardan bir oyun oynandığını söyle, söylesene. Bak, artık tek başımızayız. Karşında kardeşin Mina var."

Sanki ayaklarım bedenimi taşımaz olmuştu. Daha fazla dayanamadım ve ablamın ayaklarına kapandım.

"Yalvarırım bana o adamın kuzeniyle nişanlanmadığını ve bana bir oyun oynandığını söyle. Abla, yalvarırım. Ben seni bulacağıma anne ve babama söz verdim. Seni tekrardan evimize götürmek için anneme söz verdim. Lütfen her şeyi geride bırak ve buralardan kaçalım. Kimsenin bulamayacağı bir yer buluruz."

Ben Mina Güngöz, yıllarca ablasını arayan Mina, ablası için elini kana bulayan Mina, ablasını bulabilmek için insanları kandıran Mina. Ben Mina, kimsenin ayaklarına kapanmayacak Mina, şimdi ise ablamın ayaklarına kapanmış, yalvarıyordum tekrardan eve dönebilmek için.

"Artık eve dönemem Mina. Bir çetem var, Angels çetesi, belki de duymuşsundur. Barut Keskin'le de evleneceğim. Sen ise bana yardım edeceksin."

Ayaklarına kapandığım kadın artık benim ablam değildi, bundan artık emindim. Benim ablam ölmüştü...

"Lider seni dileği olarak görüyor, sen onun için çok önemlisin." Bunları sessiz bir şekilde söylemişti. Benim dudaklarımdan çıkan tek söz ise "Sen benim ablam değilsin," olmuştu. Gözlerimden akan yaşlar sanki beni nefessiz bırakıyordu. Ablam ise elini çantasına atmış, içinden bir şeyler çıkarmıştı ama fark edememiştim. Yere yanıma eğilmişti. Yüzümü pürüzsüz eliyle kaldırmış ve gözümden akan bir damla göz yaşını parmağıyla silmişti.

"Buraya gelmemeliydin bebeğim. Seni bunlardan uzak tutmak istedim ama sen yine de beni bulmak için çok fazla uğraştın. Özür dilerim..." Bana sarıldı, bana isteyerek ve sevgiyle sarılmıştı. Saçlarımı okşadı ve kulağıma bana küçükken söylediği Rusça bir ninniyi söylemeye başladı.

"Тили-тили-бом
(Tili Tili Bom)

Закрой глаза скорее,
(Gözlerini şimdi kapat,)

Кто-то ходит за окном,
(Biri evin dışında yürüyor,)

И стучится в двери.
(Ve kapıyı çalıyor)"

Boynumda soğuk bir demir hissetmiştim, sadece ablamın saçımı şefkatle okşamasına ve söylediği ninniye odaklanmıştım. O soğuk demir daha çok boynuma battı ve vücuduma istenmeyen bir sıvı enjekte edildi. Ablamdan biraz gerilediğimde ise bana söylediği tek söz yeniden "Özür dilerim..." olmuştu.

Yavaş yavaş beni yere uzandırmıştı. "Ablamı çok özledim." Söylediğim hiçbir kelimeyi düşünmeden söylüyordum. Gözlerim yarı kapalı yarı açıktı, siyah tavanı görebiliyordum sadece. Sonra ise duvardan kapının açılış ve kapanış sesi gelmişti. Gözlerim bir kapanıp bir açılıyordu, yanımda siyahların adamı belirmişti. Bana zarar gelmesini istemiyormuş gibi beni kucaklamıştı ve alnımı öpmüştü. Ablama da bir şeyler anlatıyordu. Gözlerimi zor da olsa açabilmiştim.

"Beni yeniden kandırdın, siyahların adamı." Kafasını kollarında olan bedene, bana çevirmişti. İnsanı içine çeken gülümsemesiyle "Ben Kan Alekseev, bana ismimle seslenebilirsin artık, tabii unutmazsan." Onun sözleri bittiğinde kafam siyah gömleğine düşmüştü ve deniz kokusunu içime çekmiştim. Ağzımdan ise ne dediğimi bilmediğim kelimeler çıkıyordu.

"Ablamı çok özledim."

Ve artık adını hiç unutamayacağım, adını beynime kazıdığım bir adam vardı:

Kan Alekseev.

İçim kan ağlıyordu ve ben bir denizin dibine batıyordum.

Siyahta ne kadar yaşarsam o kadar karanlığa batacağımı anlamıştım artık...

Ve kafamda yeniden iki cümle canlandı.

"Kimseye güvenme. Bana bile..."

 

 

Ve bölüm burada bitter, bizi daha neler neler bekliyor. Hiçbir şey sandığımız gibi değil ve çok fazla sayıda oyun oynanıyor. Kim ne derse desin Kan'a aşık olabilirim. Diğer bölümlerde göreceksiniz. Ve sevgili Veka ablamız da geldiğine göre oyunlar çok güzel oynanacak.

 

Daha çok fazla karakterimiz gelecek. Ve sizlerde çok fazla şaşıracaksınız. Ve yeni karakterimiz de açıldı, "Barut Keskin" bakalım bizi daha neler bekliyor...

 

 

Loading...
0%