Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.вσ̈ℓϋм

@rukiyeakbal07

Hadi bir mum da sen söndür.🕯️

⚕️


Bölüm şarkımız<§

İçimde soluyorsun
İki can var içimde
Korkular salıyorsun üstüme, korkular
Her an başka biçimde

HeybenSena- İçimde Ölen Biri Var


6.BÖLÜM: Siyahların Adamı◾

Arıyordum kendimi, arıyordum sevgiyi. Ben, yok olmuş sevgiyi arıyordum. Ben, benden çalınan sevgiyi arıyordum. Ben seni arıyordum. Ben yok oluşumuzu arıyordum. Kanadı kırık melekler gibi geziyordum.

Kırılan kanadımı arıyordum, beni hiçbir zaman bulamayacak olan kanadımı arıyordum. Mezardan mezara geziyordum ben. Kendi bedenimin yanmasına göz yumuyordum. Ben seni arıyorum, neredesin söyle bana kaybolan kanadım.

Yaşım on sekiz olmuş, sen yoksun bir ömürdür. Neredesin sen? Vermedim diğer kanadımı. Ellerim kana bulandı. Ama hâlâ sen yoksun. Titriyor ellerim, nerede ellerin?

Affetmemi bekliyor, ben onu nasıl affedebilirim ki?

 

13.06.2028
6 Ay önce...

Kum torbasına son yumruğumu indirdiğimde, terler içinde kalmıştım. Gözümü öyle bir hırs bürümüştü ki, ne yaptığımı anlamamıştım. Kum torbası yeniden yırtılmıştı. Sibel abladan yeniden azar işitecektim.

Ama sinirimi çıkartacak bir şeyler bulmam gerekiyordu. İçeriden Sibel abla çıktığında, bana gözlerini devirerek yanıma gelmişti.

Gözleri kum torbasına değdiğinde, “Kızım, bu kaçıncı oldu. Patrona ne diyeceğim ben?” Şimdi göz devirme sırası bana gelmişti. “Abla, sorun değil, ben yenisini alırım.”

“Kızım, bu günlerde sinirini çıkaracak bir şey arıyorsun biliyorum ama eşyalardan çıkarma bu sinirini.” Sibel ablayla bundan iki yıl önce tanışmıştım...

Yeniden polis karakoluna gitmiştim ablam için. Sibel abla ise kızı için oradaydı. Kızı on altı yaşında bakkala giderken kaçırılmıştı. O da bizim gibi her yere başvurmuştu ama hiçbir sonuç alamamıştı.

O kızı için didinirken, ben de ablam için didiniyordum. O zamanlar bende on altı yaşındaydım, beni gördüğünde gözleri dolmuştu.

Ablamın kaçırılmasının üzerinden 6 yıl geçmişti, ama ben hâlâ annemin gül Asrın'ını arıyordum. O gün, orada eğer Sibel ablayla tanışmasaydım, belki de ablamın nerede olduğunu bilemeyecektim.

Sibel ablayla biraz sohbet ettikten sonra ben oradan ayrıldım. Çünkü biliyordum ki yeniden ve yeniden delil yetersizliği deyip beni oyalayacaklardı.

Karakoldan dışarı çıkıp deniz kenarına gittim. Banklardan birine oturup denizi izlemeye başladım, dalgaların kıyıya vurmasını izliyordum.

Beş on dakika sonra yanıma birisi oturdu. Siyah giyimli, siyah maskeli bir adamdı. Kim olduğunu bilmiyordum, ama adam konuşmaya başladı.

"Dalgalar insan gibidir bilir misin? Oradan oraya savrulurlar ama kime çarptığını bilmezler. Sende mi öylesin küçük kız? Sende nereye savrulduğunu bilmiyor musun?"

Sözleriyle şaşırmıştım. Kim olduğunu bilmiyordum. Belki de Mara çetesindendi, ama hiç umurumda olmamıştı. Adama kafamı çevirdiğimde, gözlerinde siyah bir güneş gözlüğü olduğunu gördüm, o da yetmezmiş gibi yüzünü kapatan siyah bir maske takmıştı.

Kapüşonlusu ise kafasındaydı. Sanki herkesten saklanan biri gibiydi. Kimden saklanıyordu ki? Bilmiyordum ama konuşması çok güzel gelmişti.

Öylece asi gözlerimle, gözlerine bakmıştım. Konuşmayacaktım, kim olursa olsun konuşmayacaktım. Buraya konuşmaya gelmemiştim. Sadece ablamın denizi çok fazla sevdiği aklıma gelmişti. Bu yüzden buradaydım.

Adam da konuşmayacağımı anlamış olmalı ki. Sessizce yanımda oturdu, bir süre sonra ise yanımdan kalkarak gitti.

Arkamı dönüp baktığımda ise kimse yoktu, sanki yok olmuştu. Sanki hiç bankta oturmamış gibiydi, sanki aklımda sahnelediğim bir an gibiydi. Belki de hiç yanıma oturmamıştı. Aklımı kaybediyormuşum gibi hissettim.

Yana dönerek oturduğu yere baktım. Bir kağıt vardı, ne olduğunu bilmiyordum. Ellime alarak baktım.

Siyahtı ve üstünde altın renginde yazılmış bir adres vardı. Adresin neresi olduğuna akıllı telefonumdan baktığımda ise izbe bir sokağı gösteriyordu.

O izbe sokağa gittiğimde ise Sibel ablanın da benim gibi buraya geldiğini anlamıştım. Belki de merakıma yenik düşüp oraya gitmeseydim eğer, ablamın Rusya'da olduğunu bile bilemeyecektim.

İkimiz orada birbirimizi gördüğümüzde çok fazla şaşırmıştık. Ona neden burada olduğunu sorduğumda ise bana, "Bir kadın yanımdan geçerken elime beyaz bir kağıt sıkıştırdı. Ve bana, 'Eğer kızını bulmak istiyorsan bu adrese git' dedi.' demişti." Ben ise şaşırmıştım. Yanıma oturan adam benimle dalgalar hakkında konuşmuştu. Ve banka siyah kağıdı düşürmüştü ya da bilerek bırakmıştı.

İzbe sokakta bizi iki kadın karşılamıştı. Kadın direkt Sibel ablaya bakmıştı. Beni bilmediklerini anlamıştım.

Bana kim olduğumu sorduklarında ise 'Ben Mina Güngöz.' demiştim. Kadın akıllı tabletine bir süre bakmıştı.

Hiçbir tepki vermemişti, sanki orada adım yokmuş gibi. Bir süre sonra ekran siyah beyaz yanmaya başlamıştı. Kadının ağzından şaşırma nidaları yükselmişti: ‘Bu nasıl olur, daha yeni ismi yoktu.’ Bir şeyler olduğunu anlamıştım ama hiç sesimi çıkarmamıştım.

O adam bu örgütten değildi, bunu anlamıştım. O adam ablamı bulmamı istiyordu. Siyahların adamıydı, gözlerini bile kapatmıştı. Tanınmak istemiyordu, belki de kendisini saklıyordu.

O günden sonra hep Sibel ablayla birlikte olmuştum. Bana özel olarak dövüş dersleri vermişti. Patronu tanımıyorduk ama içimizdeki herkes Mara çetesinin mağdurlarıydı. Patron, iki yıl boyunca eğitim alacağımızı söylemişti.

Sibel abla dövüş dersleri verdiği için o benimle ilgilenmişti. Beni kızı yerine koymuştu.

Aralarında en küçükleri ben olduğum için beni kabul etmek istememişlerdi. Ama bir süre sonra buna alışmışlardı.

Sibel abla bana bakarak "Terli, terli soğuk su içme." Dedi. Ben ise omuz sallamıştım. Yer altında kalıyorduk, herkesin kendisine ait görevleri vardı.

Burada en zor görev bana verilmişti. Mara Çetesine sızacaktım. İçlerinden en küçükleri ben olduğum için bu göreve ben uygun görülmüştüm.

Bir yıl dört ay olmuştu, örgüte katılalım. Bu bir yıl dört ayda her şeyi öğrenmiştim. Her türlü dersi almıştım, nasıl davranmam gerektiğini, nasıl sakin olabileceğimi. En zoru ise karşımda birsinin öldürülmesiydi.

Belki de o kişiyi benim öldürmemdi. Örgüte ihanet etmişti ve patron onu öldürme görevini bana vermişti. Bir adamdı, yerimizi Çetelere söylemişti, kanıtları vardı. Kanıtları bendim, ben duymuştum, ben görmüştüm ve videosunu çekmiştim.

Adam önümde diz çöktürülmüştü, elime katran karası bir silah vermişlerdi. Bana ‘Eğer bizi bulsalardı, her bilgiyi bizden alırlardı ve ailelerimizi bile katlederlerdi. Buradaki herkes ya çocuğunu arıyor ya da ablasını belki de kardeşini. Sende ablanı bulmak istemiyor musun Mina?’

Çok istiyordum.

O kadar çok istiyordum ki ablamı bulmak, herkesi karşıma alırdım. Almıştım da zaten. Çeteleri almıştım karşıma ben. Ailem bile benim örgütte olduğumu bilmiyordu.

Kimsenin bu örgütten haberi yoktu. Sadece şüpheleri vardı. Ama kimse bilmiyordu. Eğer adama sıkmaz isem beni örgütten atacaklarını söylemişlerdi.

Adamın gözlerine bakmıştım, tanımıyordum ama gözlerine dikkatle bakmıştım. Sanki hissiz gibiydi. Elimdeki silahı başına dayamıştım. O anlar yeniden gözlerimde canlanmıştı. Elimdeki silah elimle birlikte titriyordu. Ama ben ablamı bulmak için ellimi kana bulayacak birisiydim.

Hiç düşünmedim, sadece gözlerine baktım ve kafasına sıktım. Her yerime kan bulaşmıştı. Sanki kanla yıkanmıştım.

Üstüme et parçaları gelmişti. Dizlerinin üstüne çöktürülen adam, şimdi ise ayakkabılarımın önüne düşmüştü. Ben o gün ablam için elimi kana bulamıştım.

Ben o gün kendimden bile vazgeçmiştim. O gün ablamın Rusya’ya satıldığını öğrenmiştim. Ama adres yoktu, bu yüzden bu göreve ben layık görülmüştüm.

İçeriye sızıp bilgileri bizimkilere aktaracaktım. Bu görev için her türlü eğitimden geçmem gerekiyordu ve bende geçmiştim.

Her şey planlanmıştı...

Altı ay sonra on sekizinci yaş günümde 100. Sokağa girecektim. Mara Çetesine ait olan sokağa. Kimse bilmiyordu o sokağın onlara ait olduğunu.

Diğer çeteleri de yönetiyordu Mara Çetesi. Bütün diğer çeteler onun sözünden çıkmıyordu.

Devletin önemi kalmamıştı. Her yerde Çeteler vardı. Bütün çetelerin başı bilinirken Mara çetesinin bilinmiyordu.

Kimse bilmiyordu, yüzünü gören ölüyordu. Bu yüzden Mara Çetesi’ne girmem istenmişti. Başında kimin olduğunu öğrenmem ve bilgileri almam için görevlendirildim.

 

GÜNÜMÜZ

Şimdi buradaydım. Bu üç kızın yanındaydım. Onlarla kaderimiz aynı olmayacaktı, ama ben kaderlerini değiştirecektim. Herkesin kaderini değiştirecektim.

Ben, iblisin inine girmiştim. Şimdi düşünme sırası iblisteydi.

 

⚕️

 

Size bu bölümde baya bir bilgi verdim. Her şeyi anlamış olmalısınız.


Bölümle ilgili yorumları buraya alayım.🩸

Sizce Siyahların adamı kim?🌊

Mina'nın adam vurması veya ihanetin videosunu çekmesi?

Instagram hesabım: rukiyeakbal07

Bana Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

Lütfen bölüme yıldızlarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE🤍

Loading...
0%