Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm

@rulisinzruli_

Merhaba ❤

 

Oy ve yorumlarınız düşük olmadığı sürece sınır koymayacağım.

 

İyi okumalar ❤

 

"Abla delirdin mi?!"

 

Bağırmamdan dolayı yüzünü buruşturdu. Ancak bu gidişle bağırmaya devam edecektim. Çünkü ablam delirmişti. Bunun başka bir açıklaması yoktu.

 

"Ya sen kafayı mı yedin acaba? Gerçekten merak ediyorum!"

 

Gözlerini bir kaç saniye kapattı. Geri açtığında gülümsüyordu. Cidden delirecektim.

 

"Ya sen hani istemiyordun bu adamı?!" Ablam, haftanın 4 günü onu istemeye gelen aileye gelin gidiyordu.

 

Günler geçmişti. Ablam her ne olduysa defalarca reddetiği adam ile evleneceğini söylüyordu.

 

Başına taş falan mı düştü acaba?

 

"Her şeyi geçtim, yarın istemeye geliyorlar diyorsun birde!"

 

Ablamı yarın istemeye geliyorlardı. Alışık olduğum bir durumdu. Ancak ablamın rızasının olması, alışık olduğum bir durum değildi.

 

"Pınar... özür dileri-" diyecek gibi oldu ama lafını ağlamaklı sesim bozdu.

 

"Ya benim giyecek bir şeyim yok! Ne giyeceğim ben ya!"

 

Şaşkınlıkla bana baktı. Ne bekliyordu acaba? Bu evlilik olamaz deyip, çocuk gibi ağlamamı mı?

 

Niye ağlayayım?

 

Evden kurtuluyordu. Ayıp olmasa halay bile çekerdim.

 

Ağzı açık bana baktığı sırada konuşmaya başladım. "Kurtuluyorsun. Bu evden, babamdan, o pislikle evlenmekten... her şeyden. Yani çocuk gibi ağlayınca elime ne geçecek? Hiçbir şey. "

 

Kızacağımı zannetmişti. Kızmıştım. Ama geç söylediği için kızmıştım. Onun adına mutluydum. Kurtuluyordu.

 

Gözleri dolu dolu bana baktı. "Teşekkür ederim " deyip kollarını boynuma doladı.

 

Sarılmasına bütün içtenliğim ile karışlık verdim.

 

"Ne teşekkürü abla? Her zaman nasıl arkanda değilde yanında olduysam, bu olayda da arkanda değil, yanında olacağım. Benim için az şey yapmadın sen." Dedim bütün içtenliğimle.

 

Herkesten önce beni düşünürdü. Yeri geldi benim için babam ile kavga etti. Yeri geldi benim için herkesi karşısına aldı.

 

O yüzüden ben ne dersem, ne yaparsam azdı.

 

Yapabildiği en iyi şeyi yine ve yine yaptı. Burukça gülümsedi ve sustu.

 

Yarım saatin sonunda ablamla birlikte babamın karşısında oturur bir vaziyetteydik.

 

Elindeki çakmağı dudaklarının arasında, her an düşecekmiş gibi duran sigaraya yaklaştırdı.

 

Ve yaktı.

 

:)

 

Ablamın dişlerini sıktığına şahit oldum.

Yüzümü ona yaklaştırıp sessizce konuştum. "İyi misin?"

 

Sanki babamın sigarayı yakması onu sinirlendirmişti. Ya da bazı şeyleri hatırlatmıştı.

 

"İyiyim" dedi kısık sesiyle.

 

"Kim seni istemeye gelecek?" Sesi ikimizin arasına bıçak gibi düştü.

 

Ablam bakışlarını benden çekti. Babama çevirdiği sırada gözleri babamın gözlerinde değil, elinde tuttuğu sigaradaydı.

 

"Cevabını bildiğin soruları sorman?" Dedi sorarcasına.

 

Babamın şimdiye kadar öğrenmemesi imkansız gibi birşeydi. Maksat gerginlik olsun diye çağırmıştı bizi yanına.

 

Önce sustu. Ancak suskunluğu saniyeler sonra bozuldu. "İstiyor musun?" Diye sorduğunda gülmeme engel olamadım.

 

Gözümün önüne gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

 

"Dedi ve günler önce kuzenin ile evleneceksin diye zorladı."

 

Başımı sola doğru hafifçe yatırdım.

 

"Kendini baba falan mı zannediyorsun?" Bu şekilde çıkışmayı ben bile beklemiyordum. Ancak sabrım taşmıştı.

 

Ablam elini bacağıma atıp sıktı. Bu onun dilinde sus demekti.

 

Babamın bakışları kısıldı. "Seni varya-" diyecek gibi oldu ama ablamın konuşması ile açılan çenesi geri kapandı.

 

"Devamını sakın getireyim deme. Zoruna giden ne? Gerçekten tam olarak zoruna giden ne?"

 

Yutkundu. "Sen baba değilsin. Hiçbir zaman da olamadın. Gerçekler acıtır dedikleri bu olsa gerek." Dedi çenesini havaya kaldırıp.

 

"Sen elbet gideceksin. Peki Pınar? Pınar bizimle yaşamaya devam edecek. İşte o zaman bize ters bir hareketi olunca onu bizden kim koruyacak?" Kapının pervazına yaslanmış dalga geçer gibi gülümseyerek bize bakıyordu.

 

"Bok sizde kalırım." Dedim sinirle.

 

Babam büyük bir öfkeyle bana doğru bir adım attı. Bakışlarım ona kaydığı sırada ablam önüme geçti ve işaret parmağını babama salladı. "Bir adım daha atarsan o istemediğin diğer yüzüm ile tekrar tanışırsın. Ki sen o yüzümü çok iyi biliyorsun " dedi dişlerini sıktığı için yanakları içe göçmüştü.

 

Babam baştan aşağıya beni süzdü. "Ablana güveniyorsun değil mi?"Dedi tükürür gibi.

 

Gıcık etmek için gülerek başımı salladım.

 

"Karının sana güvendiği gibi bende ablama güveniyorum baba. Var mı bir itirazın?"

 

Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Morarmışta olabilirdi.

 

"Terbiyesizler. " Dedi varlığından bile rahatsız olduğum kadın.

 

"Üzüm üzüme baka baka kararır. Senden gördük. " Dedim tok bir sesle.

 

Ağzını açacak gibi olunca ablamın kolundan tutup yürütmeye başladım. "Hayırlı geceler "

 

Kendi odama geçtiğimde ablam da benimle birlikte, benim odama gelmişti. Aynı yatakta uzandığımız sırada yan gözle ona baktım.

 

"Yakışıklı mı?" Diye sordum pat diye.

 

Tavanda olan bakışları şaşkınlıkla bana döndü. "Ne?" Dedi anlamayarak.

 

Kıkırdadım. "Eniştem diyorum. Yakışıklı mı?"

 

Gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. "Görmedim ki" diye mırıldandı.

 

Ağzım açık, ablama bakakaldım. Ne yani! Daha önce bir kere bile görmediği birisi ile mi evlenecekti?

 

"Ciddi misin?"

 

Başını salladı. "Bu şey gibi oldu. Gerdek gecesi kocamla tan-" kolumu sıktığında gülerek uzaklaşmaya çalıştım.

 

"Ne ya! Şaka yapacaktım" dedim sahte bir üzüntüyle.

 

Bakışları kısıldı. "Sen şaka yapma." Dedi homurdanarak.

 

Peki der gibi başımı salladım.

 

Eski yerime tekrar yerleştim.

 

Hafif burnumu çekip bakışlarımı tavana çevirdim. " Şaka maka ben ne giyeceğim ya?" Dedim düşünceli bir şekilde.

 

Ablamın göz devirdiğini hissetim.

 

"Tek derdin bu olsun Pınar" Dedi homurdanarak.

 

Gülümsedim. Cevap vermek istemediğim için de sustum.

 

Tek derdim buymuş gibi davranmam gerekiyor abla. Yoksa ağlarım.

 

Ağlamamak için de her şeyi şakaya vuruyorum.

 

(...)

 

Mutfaktaki kargaşaya kısa bir bakış attım. Her şey birbirine girmişti. Hazırlık yapılmıştı. Ancak hazırlık yapılırken mutfak gözden çıkarılmıştı.

 

Giydiğim elbiseye kısa bir bakış attım. Ne sade, ne de çok fazla abartılı olacak şekilde giyinmiştim. Yaşıma uygun, şirin mavi bir elbise giymiştim.

 

 

Ablam büyük bir ihtimalle müstakbel kocası ile mesajlaşıyordu.

Birden telefonu fırlatır gibi masaya attı.

 

İrkildiğim sırada anlamayarak ona bakıyordum.

 

Yerinden fırladığı gibi "Gelmiş " diye telaşla konuştu.

 

Buse yani ablamın en yakın ama çatlak olan arkadaşı, ablam gibi telaşlanınca ikisinide sakinleştirip kapıya yöneldik.

 

Tüm aile kapının önünde toplanmıştık.

Ablam daha fazla dayanamayıp kapıyı açtı. Gördüğüm yüzlerin arasından aşina olduğum 2 kişi vardı.

 

Bir, ablamı sürekli isteyen kadın yani damadın annesi. İki ise günlerdir yüzünü hatırlamaya çalıştığım adam.

 

Sadece bir an damadın o olabileceğini düşündüm. Ancak çiçek ve çikolatayı ablamın eline veren adam bakış açıma girince bu düşüncem tuzla buz oldu.

 

Çiçekleri ablamın kucağına bıraktı ve oldukça süslü kutuydu da ablamın hemen yanında duran bana verdi.

Damadın yanında duran, adının da Ali oldugunu bildiğim adam, damada saplı olan tekli gülleri uzattı. Ben ne yaptığına baktığımda Rana'ya, bana ve son olarak Buse'ye gülleri verdi. Elinde kalan son gülü de ablama verdi ama diğerlerine göre çok farklıydı... beyazdı.

 

Ablama yaklaştı. Ancak yine de aralarında mesafe vardı. Bir şeyler söyledi. Ancak hiçbir şey duymadım.

Ablamın gözleri büyüyünce, konuştukları konuyu daha çok merak etmiştim doğrusu. Dakikalar sonra el öpme falan derken içeri geçmiştik.

 

Ne azlardı, ne de çoklardı.

 

Herkes hal, hatır sorarken ben de Ali denen çocuğa bakıyordum. Birden bana dönmesini beklemediğim için kala kaldım. Yüzündeki ifadeyi anlayamadım. Ancak o da beni görmeyi beklemiyormuş gibi bana bakıyordu. Nasıl anladın demeyin! Öyle hissetmiştim.

 

Yutkundum. Cidden şaziye'ye katılıyordum.

 

Adam yakışıklıydı.

 

Bir öksürme sesi gelince bakışlarımız birbirimizden koptu.

 

Ablamın bana kalk dercesine kaş göz yaptığını görünce apar topar ayağa kalktım.

 

"Kahveleri nasıl içersiniz?" Diye sordu ablam. Her ağızdan bir şey çıkmıştı. 3 şekerli,4 orta ,4 tane de sade vardı.

Başını sallayıp salonun çıkışına doğru adımlamaya başladı. Bizde arkasından ilerledik.

 

Mutfağa girdiğimde bayılıyormuş gibi yaptım. Bu hareket benim dilimde "yakışıklı gördüm" demekti.

 

"ALLAH'IM her kulun güzel ama bu salonda ki taş beyefendi ayrı bir güzel" dedim içim gider gibi. Ablam halime gülerken, Buse de çoktan cezveyi çıkarmıştı.

 

Çıkarırken de dediğime gülmüş "Sen iflah olmazsın. Geçende fırındaki çocuğu beğendin." Demişti. Beğenmemiştim. Yakışıklı demiştim sadece. Ama ablalarım sürekli yanlış anlıyorlardı.

 

Omuz silkip"YÜCE ALLAH'IM güzel yaratıyor bana da beğenmek düşüyor. " Dedim.

 

Yani şimdi haklı sayılırdım-

 

"Abla bal ne ya! tuz koysana" dedim. Ama dinlemedi. Tuz yerine bal koydu.

 

Şahsen erkek olsam ablama aşık olurdum. Canım ablam.

 

Buse ve ben, adet gereği ablamdan önce çıkıp salona geçtik. Bir dakikanın sonunda ablam kahve dolu tepsi yüzünden yavaş adımlarla içeri girdi. Salona girdiği zaman büyük bir sessizlik oluştu. Kahveleri dağıtmaya önce damadın annesinden başladı. Bütün herkesin kahvesini dağıttıktan sonra kendi yerine oturdu.

 

Dakikalar sonra herkes kahvesini içmiş, bitirmişti. "Hayırlı bir iş dedin imam bey... hayırdır inşallah?" Dedi babam az önce ona ikram edilen kahvesinden bir yudum alıp arkasına yaslanırken. Anlaşılan kahvesini daha bitiremeyen vardı.

 

"Doğrudur efendim. Hayırlı bir iş için geldik." Dedi eniştem kendisinden emin çıkan sesiyle.

 

"Eğer müsade ederseniz annem niçin geldiğimizi söylesin. "

 

Babam olumlu anlamda kafasını salladı. Annesi konuşmaya başladığında rahat hareketler sergiliyordu. Çünkü kendisi her haftanın 4 günü ablamı istediği için bugün ona ekstra heyecan vermemişti.

 

"Allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınız Rümeysa'yı, oğlum Polat'a istiyoruz.

 

Odada derin bir sessizlikten sonra Rana konuştu. "Biz onu kuzenine verdik" dedi. Sıkıntılı bir nefes aldım. Gözlerimi yumup geri açtım.

 

Nefret ediyordum bu yaratıktan.

 

"Öncelikle Rümeysa hanım malınız değil kızınız. Ve hiç bir kadın cenetti bulmak için, bir erkeğin cehennemine katlanmak zorunda değil." Dedi, sakinlikle. Ama çenesi çoktan sinirden kasılmıştı.

 

Yürü be enişteeegg

 

Rana kollarını göğsünde topladı. "Daha Rümeysa bile demiyorsun. Rümeysa hanım diyorsun. Nasıl karın olacak bu?" Diye sordu.

 

Pislik ya. Yemin ederim pislik.

 

Bu diyor birde!

 

"Helalim olmayan bir kadına sadece adıyla hitap etmek beni rahatsız ediyor. Belki biraz özele girer bilemiyorum ama eğer beni kızınıza layık görürseniz bırakın Rümeysa'yı, Helalim bile derim." Dediğinde gülümsememe engel olamadım.

 

Çok değil sadece bir kaç dakika sonra babamın ağzından karısının aksine şu sözler döküldü.

 

"Verdim gitti"

 

Ablam dahil herkesin rahat bir nefes aldığını gördüm.

 

Bir kişi hariç. Rana.

 

O da sinirden kuduruyordu.

 

Daha çok kuduracaktı.

 

Başımı kaldır kaldırmaz Ali ile göz göze geldik. Büyük bir sakinlikle bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm.

 

Ortam tekrar durulduğunda, söz hakkında konuşulmaya başlanmıştı.

Su içmek için mutfağa geçtiğimde herkes gittikten sonra Yunus'u aramayı aklımın bir kenarına not aldım.

 

Kendisi Ankara'da değildi. Aynı anneden olmasak da abim di. Ve son 2 hafta da olan her şeyi anlatmam gerekiyordu. Anlatmadığım süre boyunca çatlayacaktım çünkü.

 

Ablama da su götürmek için boşalan bardağa tekrar su doldurdum. Normal musluk suyu içmiyorduk. Arıtmalı bir musluğumuz vardı. Çünkü gerçekten de musluk suları midemi bulandırıyordu. Tadları çok kötüydü.

 

Tam arkama dönecektim ki önüme çıkan suret ile bir adım geri gittim.

 

"Euzü billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim" Deyip şok içerisinde karşımdaki adama baktım.

 

"Amin" dediğinde bir şok daha yaşadım.

O kadar ciddi bir şekilde Amin demişti ki, bir an ben de Amin diyecektim.

 

Hızlıca kendime gelip, boğazımı temizledim.

 

"Bir şey mi istiyorsun?" Dedim hızlıca.

 

Rezil olmuştum.

 

O gün, o markette yaptığı gibi, bir cevap vermek yerine yüzümü izledi.

 

"Su" dedi ne yumuşak ne de sert çıkan sesiyle. Ses tonunu hâlâ anlayamamıştım.

 

Elimdeki bardağı uzattım. "Al" dedim kabaca.

 

Allah'ımmmm salak mı bu?

 

Kapa çeneni şezo.

 

Ancak almak yerine tekrardan gözlerimin içine baktı. "Soğuk su var mı?" Diye sordu.

 

Anlamayarak ona baktım. "Ne yapacaksın?" Diye sordum.

 

Ancak anında pişman oldum.

 

Adam ile askerlik arkadaşıymışız gibi konuşuyordum.

 

"Suyla ne yapılır?"

 

"Ne yapılır?" Diye sordum onun gibi.

 

"İçilir." Dedi. Mala söyler gibi söylemişti.

 

Mal mı? Haşa. Sen süzme salaksın aşkım.

 

"Evet içilir. " Dedim, onu onaylayarak.

 

Dudaklarını birbirine bastırdı. Derin nefes aldığında bir şey bekliyormuş gibi bana bakmaya başladı.

 

"Su?" dedi sorarcasına.

 

Gözlerimi utançla yumdum. Hızlıca başımı salladığım da, konuşmayı da ihmal etmemiştim.

 

Çok şükür.

 

"Vereyim hemen."

 

🖤 

 

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMİM

 

NOT;İLK BÖLÜMLER KISA

 

ALİ? 

 

PINAR?

 

BÖLÜM?

 

KENDİNİZE İYİ BAKINN

 

İYİ GECELER 💗

 

 

Loading...
0%