Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.Bölüm

@rulisinzruli_

 

 

İyi okumalar ❤

 

Arkama döndükten hemen sonra yeni bir bardak alıp soğuk su doldurmaya başladım. Saniyeler sonra bardak dolduğunda önüme döndüm.

 

Bakışlarını benden çekip elimdeki su bardağını bana temas etmeden aldı. Hafif tebessüm ettiğimde bakışları gülüşüme kaydı. Ancak çok kısa bir andı. Bende şans eseri farketmiştim.

 

Suyu içtikten sonra bana vermeden uzanıp tezgahın üstüne indirdi.

 

"Teşekkürler." Deyip arkasına döndü.

Çıkmadan hemen önce bende "Rica ederim" demiştim.

 

Soğuk bir tipti. Yani izlenimlerimden sonuç olarak bunu çıkarmıştım.

 

İçeri girdiğimde herkes kendi halindeydi. Ablam beni görünce gülümsedi. Gülümsemesine karşılık verip yerime oturdum.

 

Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım.

Az da olsa dinlenmek istiyordum. Tabii bu seste ne kadar mümkünse...

 

 

Ders anlatan hocaya bayık bayık bakmaya devam ettim.

 

"Pınar?" Yanımdaki çocuğun adamı söylemesi ile yan gözle ona baktım.

 

"Noldu?" Dedim uykulu çıkan sesimle.

 

Hocaya kısa bir bakış atıp bana döndü. "Kadın sana ters ters bakıyor. Biraz toparlan." Dedi kısıkça.

 

"Uykum var. Nasıl dik durayım? " Dedim bıkkınca.

 

Omuz silkti. "Ben söyledim sadece"

 

"Pınar!"

 

Göz devirdim. Başımı masadan kaldırıp dikleştim.

 

"Efendim?" Dedim boğazımı temizleyerek.

 

Tüm sınıf bana bakıyordu. Bütün ders konuşup, hoca birisini azarlayacağı zaman çıtları çıkmıyordu.

 

"Hem dersi dinlemiyorsun, hem Ertuğrul ile konuşuyorsun. Ne yapacağım ben seninle?!"

 

Gözlerimi büyütüp Ertuğrul'a döndüm.

Geri hocaya baktığımda dersi anlatmayı bırakmış, tamamen bana odaklanmış bir vaziyetteydi.

 

"Ben konuşmuyorum hocam. Arkadaş bir şey dedi, ben de cevap verdim." Deyip kendimi savundum.

 

Tek kaşını çatıp baştan aşağıya beni süzdü. Daha sonra kafasıyla tahtayı gösterdi.

 

"Kalk şu soruyu yap " dediğinde sesli bir nefes verip ayağa kalktım.

 

Cam kenarında oturan o üçlü grup, kıkırdamaya başladığında dik dik onlara baktım. Bana bakarak gülüyorlardı. 2,3 kızdan yüz görünce kendilerini birşey zannediyorlardı galiba.

 

"Komik olan ne?" Ses benden değil Ertuğrul'dan çıkmıştı.

 

Başımı salladım. "Aynen. Komik olan ne?" Diye sordum.

 

Aralarından birisi lafa girdi. "Öylesine gülüyoruz." dedi çapkınca gülerek. Pardon! Çapkınca güldüğünü zannederek.

 

Bakışlarım kısıldı. Ancak cevap vermedim. Zira cevap versem gideceğim yer müdürün odası olurdu. Çünkü başımızdaki hoca hem beni sevmiyor, hem de bir açığımı arıyordu. Cevap verecek olsam, direkt müdüre gönderirdi. O yüzden sustum.

 

Ancak karşımdaki kendini beğenmiş, habeş maymunu benim aksime tekrar konuştu.

 

"Hayırdır sustun bakıyorum?"

 

Göz devirip tahtaya doğru ilerlemeye başladım.

 

"Ağzımı senin gibi habeş maymunları için yoramam. "

 

Her sınıfta olduğu gibi herşeye "Ooo" diyen kişiler bizim sınıfta da vardı.

 

Onları görmezden gelip akıllı tahtanın karşısına geçtim.

 

Aslında konuyu dinlediğim zaman soruları yapabiliyordum. Ancak bu konuyu hatırlamıyordum.

 

Hocaya döndüm. "Hocam ben bu konuyu hatırlamıyorum." Dedim.

 

Cidden hatırlamıyordum.

 

Bilmiş bilmiş sırıttı hoca. "Diğer ders uyumasaydın hatırlardın." Dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Uyuduğum için kaçırdığım bir konu daha...

 

"Kusura bakmayın hocam" Dedim altan alarak. Kadın bir nebze haklıydı. Uyursam tabii yapamazdım. Kaçırmıştım konuyu.

 

Sesli nefes aldı. "Geç yerine" dediğinde ikiletmeden yerime geçtim.

 

"Sıkma canını " diyen Ertuğrul'a döndüm.

 

Tebessüm etmeye çalışsam da yapamadım.

 

"İstersen öğlen arası ben sana anlatırım?" Deyip cevabımı büyük bir merakla bekledi.

 

Başımı iki yana salladım. "Akşam kendim hallederim. Teşekkür ederim"

 

Bozulsa da belli etmedi. "Peki. Sen bilirsin."

 

Gelişigüzel tebessüm ettikten sonra önüme döndüm.

 

Çok değil birkaç dakika sonra zil çaldı.

 

Yerimden kalktıktan sonra Ertuğrul'un geçmesi için müsade verdim. Yanımdan geçtikten sonra yerime geri oturup eşyalarımı toplamaya başladım.

Öğlen arasına bir ders kalmıştı. Dershaneye gidecektim. Zaten hep bu saatlerde çıkardım okuldan. Saat 4 gibi de eve dönerdim. Benim için verimli bir çalışma oluyordu.

 

Sınıfın penceresinden dışarıya baktım. Kara bulutlar yaklaşıyordu. Ancak benim unutkanlığım sağ olsun... Yanıma şemsiye almayı unutmuştum.

 

Oysaki dün akşam hava durumuna bakmıştım. Baktığım halde unutmak ayrı bir mallıktı.

 

Çantamı sırtıma atıp ceketimi koluma aldıktan sonra sınıftan çıktım. Sıralamaya göre 9'lar en üstte. 12'ler ise en alttaydı.

 

En altta olduğumuz için bahçeye çıkmam bir dakikamı bile almadı.

Daha çıkar çıkmaz bir şimşek çakmıştı.

Ne kadar oflarsam oflayayım boşunaydı. Şemsiye almayı unutmayacaktım.

 

Güvenliğin yanına geldiğimde, bir şey demeden kapıyı açtı. Öğlene kadar okulda durup, öğleden sonra dershaneye gittiğimi biliyordu. Ablam da bunun hakkında bir imza atmıştı. Yani çıkmamda bir sakınca ya da bir sorun oluşmuyordu.

 

Okuldan çıkıp durağa doğru yürümeye başladım. Yağmurun geleceğini haber veren rüzgarlar esmeye başlamıştı.

 

5 dakikanın sonunda durağa yaklaşmıştım. Ancak yağmur yavaştan başlamıştı bile.

 

Yağmurun yağacağını anlayanlar durağın altına girmişlerdi. Kalabalık olmasa da oraya gitmek istemedim. Gitmek istemememin sebebi, oturanların ayakta duranlara dik dik bakmasıydı. Bir yerden sonra bakışları rahatsız bir hal almaya başlıyordu.

 

O yüzden onların bakışlarına maruz kalmaktan, ıslanmaya maruz kalırdım daha iyiydi.

 

Uygulamada otobüsün 10 dakika sonra geleceği gösteriliyordu. Tek dileğim Yağmur'un bu 10 dakika içerisinde hızlanmamasıydı.

 

Ancak beni şaşırtan bir şey oldu. Hissettiğim yağmur damlaları birden kesildi. Başta yağmurun durabileceğini düşündüm ancak yanımda gördüğüm suret ile o ihtimali halının altına hızla süpürdüm.

 

Ertuğrul'un burada ne işi vardı?

 

Şaşkınlıkla ona baktığım sırada tebessüm etti.

 

"Çok ıslanmadın umarım?" Dedi sorarcasına.

 

Ben hâlâ şaşkınlığımı üstümden atamamışken siyah bir araba önümüzde durdu.

 

"Yok ıslanmadım" dedim arabaya kısa bir bakış atarken.

 

"Sen nereye gidiyorsun?" Diye sordum.

 

"Hiçbir yere. Sana şemsiyemi verip, okula geri döneceğim. " dedi. Buraya kadar şemsiyeyi vermek için mi gelmişti?

 

Cafer bez.

 

Sus şaziye.

 

Gülümsemeye çalıştım. "Teşekkür ederim. Ama gerek yoktu."

 

Omuz silkti. "Gerek var. Al hadi " deyip elindeki şemsiyeyi elime tutuşturdu.

 

Geri vereceğimi anladığı için de, el sallayıp hızla yanımdan uzaklaştı. Ağzım açık öylece arkasından bakıyordum.

 

Ne olmuştu az önce?

 

Ertuğrul sadece bir dakika içerisinde gözden kaybolduğunda yanımdaki siyah arabanın camı ağır ağır indi.

 

Acaba bugün daha ne kadar şaşırabilecektim?!

 

Camın ardında Esra vardı.

 

Güler yüzle el salladı. "Merhaba Pınar?" Dedi yumuşak bir tonda.

 

Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp gülümsedim. Bu arada yağmur hızlanmaya başlamıştı bile.

 

"Merhaba Esra" dedim onun gibi.

 

"Nereye gidiyorsun?"

 

Derin nefes aldım. Ali ile göz göze geldiğimizde bakışlarımı ondan kaçırdım.

 

"Dershaneye. Sen?"

 

Gülümsemesi hızla büyüdü. "Bende dershaneye gidiyorum. Hadi gel abim seni de bıraksın." dedi.

 

Hayır der gibi başımı salladım. "Ben gelmesem daha iyi olur. Teşekkür ederim. " Dedim.

 

Ali ile aynı ortamda bulunursam, hele ki o ortam araba ortamı gibi küçük bir ortamsa bayılırdım valla.

 

Ablamın isteme gününün üstünden 2,5 hafta geçmişti neredeyse. O günden sonra bir kaç kez karşılaşmıştık. Ama hiç konuşmamıştık. Zaten uzaktan görmüştük birbirimizi.

 

Surat astı hemen. "Ya lütfen. Hem zaten yağmurda hızlanıyor, ıslanma." deyip beni ikna etmeye çalıştı.

 

Ertuğrul'un bana verdiği şemsiyeyi gösterdim. "Şemsiye var. Islanmam." Dedim tebessüm ederek.

 

Ya Binseneeeegggg

 

Çok istiyorsan sen bin.

 

Sen binersen bende binmiş olurum. O yüzden bin!

 

"Fırtına çıkacak diyorlar. Biliyorsun sen buranın yağmurlarını. Israr etme de gel hadi."

 

Ben düşünmeye başladığım sırada bu sefer Ali söze girdi. "O şemsiyeye güvenme. Yarı yolda uçar gider. Buranın yağmurunu biliyorsun. Sessiz, sakin yağmaz. "

 

En son koltuk uçuyordu-

 

Daha fazla ısrar etmeyip "Tamam" dedim.

 

Şemsiyeyi kapatıp arka koltuğun kapısını açtım. Otur oturmaz kapıyı kapattım. Benim kapıyı kapatmamdan hemen sonra Ali de arabayı tekrar çalıştırdı. Yola çıktığımız da biraz gerginde olsam Esra'nın sorularından sonra gerginliğim az da olsa gitmişti.

 

"Ee dersler nasıl gidiyor?"

 

"İyi gidiyor. Senin?" Diye sordum.

 

Esra'da benim gibi sınava hazırlanıyordu. Hatta "Bazen bize gel, birlikte çalışırız" bile demişti.

 

Onlara gitme fikri bana biraz uzak olsada tamam demiş, geçiştirmiştim.

 

"Benim de iyi, çok şükür. " dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

 

"Haberin var mı bilmiyorum ama yarın Yengem ile abim evleri için alışverişe çıkacaklar. Ben gidemiyorum, sınavım var. Eğer senin işin yoksa git istersen." Dedi.

 

Haberim yoktu. ilk defa ondan duyuyordum.

 

"Kim, kim gidiyor ki?" Diye sordum.

 

"Annem,ablan,abim, Ali abim. Keşke bende gelseydim ama maalesef sınavım var." Dedi üzgünce.

 

Giderdim galiba.

 

Galiba mı? Gidiyozzz

 

Senin için gideceğim şezo.

 

Ali için benc-

 

Sus şaziye sus.

 

"Giderim belki " Dedim sadece.

 

Araba da kısa bir sessizlik yaşandı.

 

Esra ile Ali'nin arasında çok kısa ama anlamlı bir bakışma geçti.

 

Esra oturuşunu düzelttip omzunun üstünden bana baktı. "Pınar?" Diye konuşunca tüm dikkatimi ona verdim.

 

"Efendim?"

 

Boğazını temizledi. Ali'ye kısa bir bakış attı. "Sana şemsiye veren çocuk neyin oluyor?"

 

🧚‍♀️

 

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMMM

Loading...
0%