Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.Bölüm

@rulisinzruli_

 

 

İyi okumalar 😽

 

Niye soruyordu?

 

Gergince arkama yaslandım.

 

Esra sanki sorduğu sorunun pişmanlığını yaşıyormuş gibi anında önüne döndü ve söze girdi. "Yani tabii söylemek zorunda değilsin. Bu senin hayatın. Merak ettim sadece."

 

Ertuğrul benim bir şeyim değildi. Ancak bana olan tutumunu ve hassasiyetini son zamanlarda fark ediyordum. Bu hoşuma gitmek yerine rahatsız ediyordu. Çünkü Ertuğrul'u arkadaş olarak görüyordum. Onun bana karşı arkadaşlıktan öte başka duygular hissetmesini istemezdim.

 

Çünkü Kalp kırmak yapabileceğim ya da isteyeceğim son şey bile olamazdı. Ertuğrul güzel bir arkadaş, iyi bir dosttu. Ancak daha fazlası olamazdı. En azından benim için öyleydi.

 

Son zamanlarda tahmin ettiğim bazı şeyler vardı. Bugün ise bu yağmurda durağa kadar gelip şemsiyeyi vermesi, bazı gizlenen şeyleri az da olsa belli ettirmişti.

 

Ertuğrul benden hoşlanıyordu. Bakışlarının farkındaydım. Ancak bizim onunla bir olurumuz yoktu. Arkadaştık. Daha ötesi olmaz. Olamazdı.

 

Ali ile arabanın aynasından göz göze geldik. Gözlerini benden çektiği sırada direksiyonda olan eline kaydı bakışlarım. Belki de el fetişi olan bütün kızların hayalindeki o mükemmel ele sahipti.

 

Damarlı mı?

 

Evet...

 

Benden ses çıkmayınca Ali konuştu bu sefer. "Bizi ilgilendirmez Esra." Sesi her zamanki gibi soğuk çıkmıştı.

 

Yerimde hafifçe hareketlendim. "Erkek arkadaşım." Dedim, ancak kendimi yanlış ifade etmiştim. Bunu Ali'nin bakışlarının bana hızla saplanmasından anlamıştım.

 

Gözlerimi büyütüp hızla konuştum. "Yani erkek arkadaşım derken arkadaşım demek istedim. Hani kız arkadaş falan olur ya Ertuğrul da benim kız değil erkek arkadaşım."

 

Sıçtım.

 

Bende sıvazlamaya başlıyorum...

 

Esra gülerek bana baktı. "Tamam, sakin ol." Dediğinde derin nefes aldım.

 

Neden bu kadar telaş yaptığımı biliyordum. Ali'nin gözünde kötü bir konuma sahip olmak istemiyordum. Sürekli ona bakıyordum. Sevgilim olduğunu zannetseydi, benim hakkımda kötü düşünebilirdi. Sevgilisi varken başka bir erkeğe bakıyor falan...

O tür düşüncelerden bahsediyordum.

 

"Ertuğrul mu adı?" Soru Esra'dan değil Ali'den gelmişti.

 

"Ertuğrul efe aslında." Diye ekledim. İki adı vardı.

 

Büyük bir bilgi. Ali bu bilgiyi alsın çeyizine koysun bence.

 

Sen yeter ki iste şaziye. Koyar tabii.

 

"Ertuğrul efe?" Dedi sorarcasına.

 

Neyi sorguluyordu?

 

"Evet?" Dedim, onun gibi sorarcasına.

 

Bir şey demedi. Başını salladı.

 

"Tanıdık mı geldi Ali abi?"diye sordum.

 

Kaşları çatıldı. Birden önüne çıkan araba ile kornaya uzunca bastı. Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı.

Ancak o kadar sessiz bir şekilde mırıldanmıştı ki hiçbir şey anlamamıştım.

 

Esra gülecek gibi oldu. Ali'ye abi dememi komik bulmuş olmalıydı.

 

"Biz bi' 3-4 yıl uğraşırız artık abi." Dedi ama neyi ima ettiğini anlamadım.

 

Ali,kardeşine kısa bir bakış attı. "Tövbe de" diye kızdı.

 

"Tövbe " dedi gülerek.

 

Kendimi çamaşır ipi yetmeyince üst üste asılan çamaşırlar gibi hissetim. Fazlalık...

 

"Kusura bakma. Ben, sana şemsiyeyi verince falan şey sandım ya." Dedi utana sıkıla.

 

Gülecek gibi oldum. "Ne sandın?" Deyip köşeye sıkıştırdım.

 

Ancak ben sorumun cevabını Esra'dan değil Ali'den aldım.

 

"Sevgilin sandı. "

 

Umursamaz gibi durması beni sinir edecek sandım. Ama öyle olmadı. Alışmam gerekiyordu. Sert bir tipti. Kolay kolay gülmüyordu bile.

 

"Sevgilim değil. Arkadaşım. " Dedim onun gibi umursamaz görünmeye çalışırken.

 

Esra omzunun üstünden bana baktı. "Kusura bakma. Benim arkadaşlarım genellikle ıslanmamı keyifle izliyorlar da. Hatta benimle birlikte ıslanıyorlar. Bir an dedim böyle medeni arkadaşlar kaldı mı?" Dedi surat asarak.

 

Kıkırdadım.

 

"Valla kalmış demek ki."

 

Arkadaş ayağı gö-

 

Sus şaziye.

 

Ben hep susuyorum zaten be...

 

"Aman bozulmasın arkadaşlığınız. Benim de arkadaşız diye dolanan bir tanıdıklarım vardı. 1 ay sonra ikinci çocukları doğacak." Ali'nin kinayeli sesini duyunca bakışlarım kısıldı.

 

"Allah analı, babalı büyütsün." Dedim imasını görmemezlikten gelerek.

 

Bizim seninle evlenme gibi hayallerimiz var-

 

Bir duyan olacak! Sus.

 

Susayım bakalım.

 

"Amin" dedi kafasını sallayarak.

 

"Hem nasip işi bunlar. Nasibin arkadaşınsa ne güzel."

 

Arabanın hızı arttı. Esra dudaklarını birbirine bastırıp yan gözle abisine baktı.

 

Ne kadar imkansız olduğunuzu sorguluyor artık.

 

Ne alaka şezo?

 

"Değil güzel falan." Dedi pat diye. Şaşkınlıkla ona baktım. Gözlerini benden kaçırdı. "Yani güzel değil. Niye güzel olsun? Arkadaşın sonuçta. Arkadaştan da koca olmaz ki." Deyip apar topar dediklerini düzeltti.

 

"Cafer?" Dedi Esra sorar gibi. Ne demek istediğini tam olarak anlamadım. O yüzden bir cevap vermedim.

 

Ali yan yan kardeşine baktı. "Cafer kim?" Dedi ters bir şekilde.

 

Kaşlarım çatıldı. Ne bu gerginlik? Diye sormak istesemde, haddim değildi.

 

Aramızda bir mesafe vardı. O mesafeyi geçmek istemiyordum.

 

Kalp sağlığım için en iyisi buydu çünkü...

 

"Anlatırım ben sana Cafer'i, abi. Güzel arkadaş olursunuz. " dedi göz devirerek.

 

Ali geri önüne döndü.

 

Derin nefes alıp arkama yaslandım. Gerginliğim gitmişti. Esra'nın yakınlığı, sohbet falan derken rahatlamıştım.

 

"Pınar?" Dedi Esra tekrar söze girerek.

 

Galiba çenesi düşük birisiydi.

 

"Hangi bölümü okumak istiyorsun?"

 

Çantamı kucağıma yerleştirdim. Derin nefes alıp sorusunu cevapladım. "Hukuk."

 

Çocukluğumdan beri avukat olmak istiyordum. Büyüdükçe bu hayalimden soğumak yerine daha çok istemeye başlamıştım.

 

Umarım sınavı kazanırdım.

 

Başka bir şehire gitmek istemiyordum. Hukuk bölümünü Ankara üniversitesinde okumak istiyordum. Zaten Ankara'da çok güzel üniversiteler vardı. Başka bir şehire hele ki böyle bir ekonomide gitmek, çok zordu.

 

Durumumuz iyi de olsa başka bir şehirde okumak istemiyordum.

 

"Hukuk?" Dedi Ali sorarcasına.

 

Ona kaydı bakışlarım. Ona baktığımı görünce bakışlarını benden aldı. "Evet. Yapamaz mıyım?" Dedim.

 

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Yaparsın." Deyip sustu. Daha sonra sözlerine kaldığı yerden devam etti. "Ancak bunun için verimli bir çalışma gerekiyor. Verimli çalıştığını düşünüyor musun?"

 

Verimli çalışıyordum. Gece yarısına kadar konu tekrarı, öğrendiğim konu ile ilgili soru çözme, video izleme akla gelebilecek bütün çalışma yöntemlerini yapıyordum. Ki yapmakla kalmıyor, anlıyordum da.

 

"Evet, verimli çalıştığımı düşünüyorum."

 

Anladım dercesine başını salladı. O ne okumuştu?

 

"Güzel. İnşallah kazanırsın o zaman." Dedi samimiyetine inandığım bir tonda.

 

Gülümsedim. "İnşallah."

 

"Sen ne okumak istiyorsun Esra?" Diye sordum.

 

"Psikoloji istiyorum. " dedi.

 

Bir zamanlar ablamın istediği meslekti. Ancak daha sonra vazgeçmiş, Arapça öğretmeni olmuştu. Türkçeden sonra en az Türkçe kadar iyi bildiği bir dildi arapça.

 

Annemiz Şanlıurfa'lıydı. Kürtlerinden değil araplarından dı annem. O yüzden arapça biliyordu ablam.

 

Ben bilmiyordum. Anlıyordum ama konuşamıyordum. Kulağa saçma gelebilirdi ancak ciddi mana da anlasam da, konuşamıyordum.

 

"Ne güzel. "

 

Başını salladı. "Kazanırsam daha güzel olur." Dedi şakacı bir tavırla.

 

"İnşallah kazanırsın. " Dedim bütün içtenliğim ile.

 

İç çekti. "İnşallah" deyip sustu.

 

Yolculuğun geri kalanı sessiz geçmişti. Bu benim acımdan iyiydi. Çünkü ne zaman konuşsam Ali ile göz göze geliyorduk. Bu da avuç içlerimin terlemesine sebep oluyordu.

 

Dakikalar sonra araba Kızılay da olan dershanemin önünde durdu. Tarif ede ede, önüne kadar getirmişti.

 

Çantamı omzuma atıp şemsiyeyi de elime aldım."Teşekkür ederim." Dedikten sonra kapıyı açtım. Yağmur yağdığı için kapalı olan şemsiyeyi hızla açtım. Kapıyı kapattıktan sonra Esra kapalı olan camı açtı. "Pınar, benim dershane yukarıda. Eğer istersen çıkışta seni alalım?" Dediğinde başımı iki yana salladım.

 

"Teşekkür ederim ama dönüşte, Rüstem amcaya uğrayacağım. Oyalamayayım ben sizi. Kendim giderim." Dedim.

 

O kadar da değildi. Kendim eve gidebilirdim.

 

Dershaneden çıktığım gibi eve gitmeyecektim. Rüstem amcaya uğrayacaktım. Son bir haftadır yanına hiç gidememiştim. Bugün çıkışta hem halini,hatrını sormak için hem de yardım etmek için yanına gidecektim.

 

Cevabımı duyduktan sonra başını salladı. Bana son kez el sallayıp arabanın içine yağmur girmesin diye camı kapattı.

 

Önüme dönüp hızlı adımlarla dershaneye girdim.

 

Ben dershanenin binasına girdikten sonra arabanın hareket ettiğine dair bir ses duydum. Girmemi bekleyip, öyle gitmişlerdi.

 

İlk defa 4 saat değil, 5 saat çalışmıştım.

Sınav yaklaştıkça stresim artıyordu. Bu yüzden elimde olmadan fazladan ders çalışıyordum. Daha da kalabilirdim ancak Rüstem amcaya uğramak istediğim için akşama doğru ayrılmıştım dershaneden.

 

Yol yarım saat sürmüştü. Mahalleye girdiğimde yerlerin hala ıslak olduğunu gördüm. Ancak yine de çocuklar ve mahallenin mobesecileri dışarıda oturuyorlardı.

 

Tanıdığım kişilere selam vere vere Rüstem amcanın marketinin önüne gelmiştim. Ancak beni karşılayan manzara adımlarımın duraksamasına sebep oldu.

 

Saatler önce beni dershaneye bırakan Ali, Rüstem amcayla karşılıklı oturmuş sohbet ediyordu. Doğrusu onu burada, Rüstem amca ile sohbet ederken bulmayı beklemiyordum.

 

Geldiğime dair ses çıkartıp, içeri girdim.

"Merhaba"

 

Rüstem amca sesimi duyunca kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. Beni görünce anında gülümsedi. Gülümsemesine karşılık verip, ben de gülümsedim.

 

"Hoş geldin kızım " Dediğinde başımı salladım. "Hoş bulduk Rüstem amcam. Nasılsın?"

 

Kısa bir an Ali'ye kaydı bakışlarım. Göz göze gelince hafif başını eğip, selam verdi.

 

Tebessüm edip geri Rüstem amcaya döndüm.

 

"İyiyim kızım, çok şükür. Kaç gündür uğramıyorsun. Hayırdır inşallah. İyi misin? nasılsın?" Dedi art arda.

 

"Ablamın istemesi, sözü falan derken araya kaynadı, gelemedim. Kusura bakma lütfen Rüstem amca"

 

Dediklerimi duyduktan sonra gözleri parladı. "Duydum ya duydum. Rümeysa kızım, Polat oğlumla evleniyormuş. Hayırlısı olsun inşallah."

 

Ali ile aynı anda "Amin" dedik.

 

Rüstem amca bir anda Ali'ye dönüp beni gösterdi. " Pınar, Rümeysa'nın kız kardeşi. Biliyorsundur. Çok efendi bir kızdır. Böyle arada gelir, bana yardım eder halimi hatırımı sorar. Hanım hanımcık, oturaklı birisidir Pınar " diye övmeye başladı beni.

 

Tabii adam görmüyor ama ben kıpkırmızı kesilmiştim. Rüstem amcam sen bir de beni kavga ederken gör. Hanımlık mı kalıyor... oturaklık mı kalıyor...

 

Anında çin çin çingenesine dönüyordum.

 

Zira zaten Baba tarafımın çinçinle bağlantısı vardı. Babam full orada büyümüştü. Kanımda var demek ki..

 

"Çingeneyim a kızım ne oldu" de tam olsun.

 

Derim tabii.

 

Ancak benim kıpkırmızı kesilmemin sebebi, Ali'nin Rüstem amcayı masum bir tebessüm ile izlemeseydi. Bildiğiniz Rüstem amca beni överken gülümseyerek adamı dinliyordu.

 

Noluyo, Noluyo diye bağırabilirim her an.

 

"Tanıyorum elbette Pınar'ı Rüstem amcam. Birkaç kere gördüm sana yardıma geldiğini." Dedi ne sert ne yumuşak olan sesiyle.

 

Ay acaba bu sinirlendiğin de nasıl oluyordu?

 

Birden aklıma neden bu düşünce düşmüştü bilmiyorum ama düşmüştü işte.

 

"Allah razı olsun ondan." Dedi iç çekerek.

 

"Senden de razı olsun Rüstem amcam. " dediğimde "Amin" deyip gülümsedi.

 

Markete birisi girince fazla oyalanmadan kasa tarafına geçtim.

20'linin başlarında kirli sakallı bir adamdı.

 

"2 ekmek verir misin?"Dedi.

 

Başımı sallayıp yarım dakika içerisinde

2 ekmeği poşete koydum, adama uzattım. Parayı elime bıraktı daha sonra ona uzattığım poşeti elimden aldı.

 

"Kolay gelsin" dedikten sonra çıkıp gitti.

 

Ben tekrardan Rüstem amcaya döndüğüm sırada Ali'nin bakışları dışarıdaydı. Ancak saniyeler sonra bakışlarını önüne çevirdi.

 

Onlar sohbetlerine devam ederken Birden markete gülüşerek dörtlü bir kız grubu girdi.

 

Dikkatimi onlara verdiğimde aynı karşılığı alamamıştım. Çünkü onların bütün dikkati Ali'deydi.

 

Yakışıklı adama herkes bakar tabii.

 

Derin nefes aldım. Çaktırmadan Ali'ye

baktım. Ancak düz bir şekilde karşısındaki adamı dinliyordu.

 

Kafasını çevirecek gibi olunca hızlıca önüme döndüm. "Evet?" Dedim sorarcasına.

 

Sesimi duyunca zor bela bakışlarını Ali'den alabildiler. Çok şükür.

 

Hmmmm

 

"Bize 20 liralık çekirdek bir de 2,5 litrelik kola verir misin?" Dedi içlerinden birisi.

 

Başım ile arkalarındaki dolabı İşaret ettim. "Kolalar arkanızda, çekirdeği de vereyim." Dedim. Kasanın hemen ötesinde bulunan, çekirdek çuvalının yanına ilerledim. Çekirdek için buzdolabı poşeti dedikleri poşetten almıştım elime. Asıl adı başkaysa da bilmiyordum. Ama ben yıllardır buzdolabı poşeti diye biliyordum.

 

Küçük, çekirdek için kullanılan küreği çekirdek ile doldurup poşete döktüm. Birkaç kürek daha döktükten sonra ne kadar eksik olduğuna baktım. Bir kaç gram fazla bile koymuştum. Fazlalığa ellemeden çekirdeğin poşetini bağlayıp kızların birine uzattım.

 

İkisi bana baksa, diğer ikisi Ali'ye bakıyordu.

 

Yani bana ne! Bakarlarsa baksınlar. tabii de... Ne bileyim yani, niye bakıyorlar ki?!

 

Uzattıkları parayı kasaya attıktan sonra gitmelerini bekledim.

 

Karınca bile bunlardan daha hızlıydı. O kadar ağır adım atıyorlardı yani. Ne bekliyorsunuz acaba? Ali'nin "gitmeyin, gelin" diye bağırmasını mı?

 

"İyi günler " Dedim. Adeta gidin der gibi. Gitmelerini istiyordum.

 

Yapmacık bir şekilde gülümseyip kafalarını sallayarak çıktılar.

 

Derin nefes aldım.

 

Gerçekten Ankara'nın nasıl bir şehir olduğunu 17 yıldır çözememiştim. Sabahleyin elimde şemsiyeyle yürürken, şimdi ise sıcaktan ölüyordum.

 

Bileğimdeki siyah tokayı çıkartıp saçımı toplamaya başladım. Tepemden at kuyruğu olacak şekilde bağladım.

 

Elimi yelpaze gibi yapıp yüzüme sallamaya başladım.

 

"Havalar bir soğuk, bir sıcak. Ne zaman düzelecek acaba?" Dedim kendi kendime.

 

"Klasik Ankara" dedi Ali konuşma ihtiyacında bulunarak.

 

Gözlerim,gözlerine değdi. Onu onaylar

biçimde başımı salladım. "Aynen"

 

Geri kalan zaman diliminde ise müşteriler geldi, ben onlara yardımcı oldum falan filan. Ali ise kulağa biraz anormal gelebilirdi ama ben gidene kadar dükkanda kalmıştı.

 

O kadar konudan bahsetmişlerdi ki aklımda bile tutamamıştım. Genellikle işlettiği spor salonu hakkında konuşmuştu. Devrettiği kişilerin düzgün insan olmadıklarını ve Devrettiği için pişman olduğunu falan söylemişti.

 

Yani kısacası ablam zengin aileye gelin gitmişti. Sümeyra teyze ve eşi varlıklı insanlardı. Sadece eşinin ailesi değil, Sümeyra teyzenin de ailesi varlıklı bir aileymiş. Bu yüzden durumları bu kadar iyiymiş.

 

Eve geldiğimde her şey normal gözükmüştü gözüme. Sessizdi ev. Ablam odasındaydı. Onu rahatsız etmek istemediğim için direkt kendi odama geçmiştim.

 

Formamı indirdikten sonra pijamamı giymiştim. Pijama kadar rahat bir şey yoktu.

 

Konu tekrarı yapmak istesemde uykum vardı. Uykum olduğu için çalışma masasını es geçip yatağa adımladım. Eğer uykum olduğu halde ders çalışmaya kalksaydım kafamı toparlayamazdım. Aklım uykuda kalırdı.

 

Yatağa girdiğim de saat erken de olsa uyumaya karar vermiştim. Yorgun hissediyordum. Her yerim ağrıyordu. Yağmuru severdim. Yeri geldiğinde ıslanmayı da severdim. Ancak bazen yağmurun yağması beni depresyona sokardı. Anlamadığım bir hüzün çöküyordu üstüme. Bugün de öyle olmuştu.

 

Gözlerimi kapatıp dinlenmeye çalıştım.

Çok değil dakikalar sonra uykuya daldığımı hissettim.

 

(...)

 

"Pınar hadi Pınar" diye seslendi ablam, kapının arkasından.

 

"Ya abla strese sokma beni! hazırlanamıyorum!" Diye karşılık verdim. Saniyler sonra kapı tıklanmadan pat diye açıldı.

 

"Bir bitmedi makyajın! aşağıda bizi bekliyorlar "Deyince elimdeki maskarayı masaya indirip ayağa kalktım. "Bak hazırım işte." Dedim şirince gülümseyerek. Bu halime göz devirdi. "Evet saatler sonra hazırsın."Dedi sinirle.

 

Omuz silktim. Karasız bir insandım ne yapayım ya...

 

Ablamın ses çıkarmadığını görünce beni süzdüğünü gördüm. Altımda geniş siyah kargo pantolon, üstümde ise beyaz bir crop vardı. Ayağıma ise siyah botlarımı geçirmiştim. Yagmur yağacaktı. Beyaz spor ayakkabımın mahvolmasını istemiyordum.

 

"Böyle çıkmayı düşünmüyorsun herhalde?" Dedi.

 

"Montumu da alacağım. Bu havada götümün donmasını istemem. "Dedim.

 

Beni onaylarcasına kafasını salladı.

"Hadi yürü. İki saattir aşağıda bekliyorlar." Deyip beni arkasında bırakıp odamdan çıktı. Bende arkasından ilerliyordum.

 

"Aman! kocasını da bekletmeyi sevmezmiş" deyip kıkırdadım. Omzunun üstünden bana sert bir bakış attı. Yutkunup ağzıma fermuar çekiyormuş gibi hareket yaptım.

 

Bir, iki dakika sonra aşağıya inmiştik.

Binanın önünde bir araba vardı. Eniştemin arabasıydı bu. Arabalar hakkında bilgim olmadığı için hangi model olduğunu anlıyamamıştım. Ama araba gayet lüks gözüküyordu.

 

Arabada birileri vardı ama eniştem arabasına yaslı halde durmuş bizi bekliyordu. Bizim geldiğimizi görünce yaslandığı yerden toparlanıp ablama döndü. "Hoş geldin." Dedi. Ablam karşılık olarak gülümsedi.

 

Bana dönüp "Sende hoş geldin" dedi.

 

Ablamın aksine ben konuşmuştum. "Hoş bulduk enişte." Ablamın canımı okuyacağını bildiğim halde "Ablam da az önce merdivenlerden inerken, seni ne kadar özlediğini falan söylüyordu. Haberin olsun " Hiçbir şey olmamış gibi arabaya doğru yürüdüm. Arka kapıyı açtım ve Sümeyra teyzenin yanına oturdum. Kapıyı geri kapattığımda dışarıda sadece eniştem ve yerin dibine girmiş olan ablam vardı.

 

Sümeyra teyze ile selamlaşıp hemen yanında oturan Ali'ye küçük bir baş selamı verdim. Hafif tebessüm etti. O da benim gibi baş selamı verip, önüne döndü.

 

Neredeyse 5 dakika boyunca bir şeyler konuştular. Daha sonra arabaya doğru yürümeye başladılar. Ablam arabanın kapısını açıp, ön koltuğa oturdu. Bir kaç saniye sonra da Eniştem sürücü koltuğuna oturdu.

 

Hafifçe arkasına döndü ve kaynanasına yani Sümeyra teyzeye selam verdi. "Selamünaleyküm Sümeyra teyze."

 

"Aleykümselam güzel kızım." Dedi, ablam gibi güler suratla. Ali'ye de baş selamı verip önüme döndü.

 

Araba çoktan hareket etmişti. Ana yola kısa süre içerisinde çıkmıştık.

Araba da konuşan sadece ben ve Sümeyra teyzeydi.

 

"Kaç yaşındasın kızım sen?" Demişti Sümeyra teyze. 18'ime girecektim 4 gün sonra.

 

"17 ama bir kaç gün sonra 18'ime gireceğim." Diye cevapladım.

 

"Maşallah, büyükmüşsün."

 

Ali sohbete hiç karışmıyor sadece sessizce oturuyordu.

 

"Öyle" dedim dudaklarımı birbirine bastırıp.

 

Son konuşma bu oldu. Kimse bir daha konuşmadı. Büyük bir AVM'ye gelmiştik. Eniştem arabayı müsait bir yere park ettikten sonra herkes aşağı indi.

 

Arabayı uzaktan kumandayla kitledi.

Hep birlikte AVM'ye doğru yürümeye başladık. Bende hem yürüyüp hem de telefona bakıyordum. Ertuğrul mesaj atmıştı. Mesaja bakmadım. Daha sonra ne yazdıysa cevaplardım. Şimdi müsait değildim.

 

AVM'nin içine girdiğimizde eniştem sanki daha önce gelmiş gibi bizi bir mağazaya doğru yürütmeye başladı. Ev eşyası satan birkaç ünlü markanın mağazaları görüş alanıma girdi.

 

Koltuk takımını almak için, çok bilindik bir mağazaya girdik.

 

Mağaza çalışanı kadın,bizi görünce hemen asık olan yüzüne bir gülümseme takıp olduğumuz yere doğru yürümeye başladı.

 

"Hoş geldiniz" dediğinde ablam haricinde kimseden ses çıkmamıştı.

 

Bu konularda merak sahibi olmadığım için dinlenme koltuklarına doğru yürümeye başladım.

 

Oturduğum sırada Ali'nin de arkamdan geldiğini gördüm. Sakinliğimi koruyup arkama yaslandım.

 

Arka cebimde olan telefonumun kırılmasın diye cebimden çıkartıp masaya indirdim.

 

Tekrardan arkama yaslanacaktım ki saniyeler önce kırılmasın diye masaya indirdiğim telefonum, birden çalmaya başladı.

 

Ali'nin bakışları çalan telefonumda asılı kaldı.

 

Kimin aradığına baktığımda, ekranda gördüğüm isim ile telefonu hızlıca elime aldım.

 

Arayan Ertuğrul'du.

 

Ali'nin soğuk bir o kadar da sert bakışları ise elimde tuttuğum telefondaydı.

 

🖤

 

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM

 

Loading...
0%