Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@rulisinzruli_

Merhabalar ❤

 

Nasılsınız?

 

Oy ve yorumlarınız düşük olmadığı sürece sınır koymayacağım. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.

 

İyi okumalar ❤

 

Yanağımdaki morluk izi az da olsa gitmişti.

 

Sadece bir gün içerisinde hayatımız değişmiş gibiydi. Ablam ve babam benim yüzümden kavga etmişlerdi.

 

Daha doğrusu benim yüzümden değildi. Ablam yanağımdaki morluğu görünce adeta delirmişti.

 

Babam son birkaç aydır bana vurmayı kesmişti. Ancak Ablam evde olmadığı sırada babam ile küçük bir tartışma yaşamıştık.

 

Tartışmanın sonun da ise yanağıma küçük bir hediye gelmişti.

 

Sonuç ise anneannemin eviydi. Babam ablama karışmazdı ancak beni almasından korkuyordum. Yaşımı bahane ederek beni eve götürebilirdi. Hiçbir zorlama olmadan hem de rahatlıkla götürebilirdi.

 

Derin nefes aldım. Makyaj masasının üstünde olan fondötenin kapağını açıp, küçük bir miktar fondeten aldım. Babamın vurduğu yer, geceleyin morarmıştı. Ancak sabah aynanın karşısına geçtiğimde morluğun yeşile yakın bir renge döndüğünü gördüm.

 

Zira zaten alışık olmadığım bir görüntü değildi. Ki fondeten sürmeyi sevmezdim de. Gündelik hayatımda da hiç kullanmazdım. Ara ara kullanıyorsam da babamın bıraktığı izleri kapatmak için kullanıyordum.

 

Elime sürdüğüm fondeteni bütün yüzüme yedirdikten sonra moraran yere gözükmeyecek şekilde sürmeye başladım. Aslında fondeteni yüzüme yedirmek için sünger kullanabilirdim. Ancak sanki bütün yüzüm morarmış gibi acıdığı için, sünger fikrini kafamda eledim.

 

Yıllardır değişmeyen şey ise; babamın elinin ağırlığıydı.

 

Bunu dün gece bir kez daha anlamış oldum.

 

Morluğun kapandığını anlayınca, Masanın üstünden bir ıslak mendil alıp elimi silmeye başladım.

 

Islak mendili masanın hemen yanında ki küçük çöpe attıktan sonra ayağa kalktım.

 

Yunus buradaydı.

 

Babam ile büyük bir kavga ettiğimizi biliyordu. Ancak babamın bana vurduğundan haberi yoktu. Bu yüzden fondeteni sürerken bir tık daha dikkat etmiştim. Bizden sonra Yunus'unda babamla kavga etmesin istemiyordum.

 

Odadan çıktığımda aşağıdan sesler geliyordu.

 

Yüzümdeki düşük ifadeyi yerle bir edip sahte bir gülümseme takındım. Merdivenlerden inmeye başladığımda Eniştem ve Yunus'un seslerini net bir şekilde duymaya başladım.

 

Salona girdiğimde anneannemin mantı açtığını gördüm.

 

Sabah sabah!

 

"Günaydın" dedim yüksek tutmaya çalıştığım bir sesle.

 

Hepsi bana döndüğünde hep bir ağızdan "Günaydın " dediler.

 

Anneannemin yanağına bir öpücük kondurup, Yunus'un yanına geçtim.

 

"Anneannem sabah sabah mantı mı açacaksın?" Diye sordum.

 

Sabah sabah mantı yapacak enerjiyi Dilan Polat'tan mı buluyordu acaba?

 

Enerjiiiiii

 

"Açacağım tabii. Damadım gelmiş, açmaz mıyım?!" Dedi teessüf eder gibisinden.

 

Gülerek başımı salladım. "Aç tabii " dedim.

 

O da kendi kendine güldüğü sırada eniştemin sesini duydum.

 

"Nasılsın Pınar?"

 

Yutkundum. Nasıl olduğumu sorduğunda o yediğim tokadı tekrardan yemiş gibi sarsıldım.

 

Ancak belli etmedim. "İyiyim." dedim sessizce.

 

Birkaç saniye sessiz gözlerle beni izledi. Daha sonra bakışlarını benden aldı.

 

"Yunus?"

 

Ablamın sesini duyuyunca refleksle başımı kaldırıp salonun çıkışına baktım.

 

Yunus,"Ooo uyuyan güzelim de uyanmış." Deyip gülerek ayağa kalktı ve ablama doğru adımladı. Ben hâlâ ona bakarken o ablamı kendisine çekmiş çoktan sarılmıştı.

 

Gözlerim enişteme kaydı. Çatık kaşlarıyla Yunus'un ablama sarılışını izlediğini gördüm. Galiba Yunus'un ablamın kardeşi olduğunu bilmiyordu. Sabır çekip önüne döndüğünde ablam gülümsemeye çalışarak Yunus'tan ayrıldı.

 

"Hoş geldin." Dedi.

 

Yunus gülerek ablamı gösterdi." Asıl sen hoş geldin! Yüzünü gören cennetlik valla." Dedi. Haklıydı. Uzun süre olmuştu bir araya gelmeyeli.

 

"İsteme, ev alışverişi falan derken uğrayamadım." Deyip tekrardan Polat'a baktı. Ama eniştem ablama değil, Yunus'a bakıyordu.

 

Yunus şaşkınlıkla "Ne istemesi,ne alışverişi?" Diye sordu, anlamayarak.

 

Galiba ablamın evleneceğinden haberi yoktu. Zaten her şey jet hızıyla gelişmişti. Ben bile hâlâ alışamamıştım ablamın evleneceğine.

 

"Bildiğin kız isteme, ev alışverişi falan" diye söze girdi Eniştem. Yunus, eniştemin sesini duyduğun da bakışlarını ablamdan aldı ve ona doğru döndü.

 

"Sen kimsin? Sormayı unuttum." Yunus'a takındığı tavır ile gülecek gibi oldum.

 

Eniştem çenesi ile ablamı işaret etti. "Az önce güzelim deyip sarıldığın kadının kocasıyım." Dedi bastıra bastıra.

Yunus'un kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken, ablam eniştemi onaylarcasına "Evet" dedi.

 

"Ben bilmiyordum, hayırlı olsun." Dedi şaşkınlıkla. Ablam tebessüm etmekle yetindi. Eniştem ise sadece düz, ruhsuz bir bakış attı. Yunus yerine geçip oturdu ve Anneannem ile şakalaşmaya başladı.

 

Bakışlarım ablamla kesiştiğinde içten bir şekilde gülümsedi. "Günaydın abla." Dedim.

 

Gerçekten de gün bizim için aymış mıydı?

 

"Günaydın, İyi misin?" Diye sordu.

 

"Daha iyiyim. "

 

İyi değildim. Sadece iyi rol yapıyordum.

 

"Kuzum, mantının harcını getirsene, tezgahın üstünde." Diyen anneannem ile bakışlarım onu buldu. "Anneannem Sabah sabah mantı mı olur?" Dedi gülerek.

 

Gerçekten nerede bir iş olsa anneannem mıknatıs gibi onu çekiyordu. Kendine iş açmayı seven bir kadındı.

 

"Damadım buraya kadar gelmiş, mantımı yedirtmeden gönderir miyim ben onu ?"

 

"Tabii canım göndermezsin. Getireyim ben şu harcı." Diyerek salondan çıktı.

 

Bir dakika geçmeden

eniştem de ablamın arkasından gitmişti.

 

Şaka maka harbi yakışıyorlardı.

 

Artık mutfakta ne yaptılarsa 4-5 dakika sonra geri geldiler. Ablam elindeki harcı anneannemin önüne indirip yere oturdu. Eniştem de koltuğa oturmak yerine, ablamın hemen yanı başına oturmuştu.

 

Sap gibi ortada kaldık be...

 

"Düğün ne zaman enişte?" Yunus'un sorduğu soru üzerine eniştemden cevap gecikmedi. "6 gün sonra."

 

Yunus memnun olmuş gibi başını salladı. Daha sonra gözlerini büyütüp ablama döndü." Rüm, pasta olacak değil mi? Ona göre geleceğim çünkü." Deyip masum masum gülümsedi.

 

Gülümseyerek ona baktım. Yunus'u seviyordum. Ablamı sevdiğim kadar Yunus'u da seviyordum.

 

Ablam kendini tutamayıp güldü. Eniştemin de hafiften gülümsediğini gördüm.

 

Alayla gülüp Yunus'un omzuna vurdum. "Tarihe de ablasının düğününde pasta olmadığı için düğüne gitmeyen salak diye geç." Dedim.

 

Ensemden tutup kendisine çekti ve boğuyormuş gibi yaptı. Zor bela ondan ayrıldığımda ablam söze girmişti

 

"Anneannem misafirimiz var."

 

Anneannem elindeki harç ile ablama baktı. "Hayrola?" Dedi sorgularcasına.

 

Ablam, kocasını gösterip "Polat'ın kardeşleri Ali ile Esra geliyor." Dedikten hemen sonra anneannem "Gelsinler, gelsinler. Kalabalığı çok severim ben." Dedi gülümseyerek. Ardından işine döndü.

 

Saçımı başımı düzeltip ablama döndüm." Esra isteme gününe gelmedi değil mi abla?" Diye sordum. Gelmedi diye hatırlıyordum. "Evet." Dedi kısaca.

 

Ali'nin geleceğini duyduğumda istemsiz bir sekilde gözlerim büyümüştü.

 

Yunus "Kardeşlerin küçük mü?" Diye sordu enişteme.

 

"Hayır, büyükler."

 

Ali'nin yaşı, 22 Esra'nın ise 18'di.

 

Bir kaç saat sonra ev sesizleşmişti. Anneannem mantıyı bitirmiş herkese tabak tabak mantı ikram etmişti. Anneannemin on parmağında on marifet vardı. Her şeyi en güzeliyle yapardı. Herkes mantıya bayılmıştı.

 

Şimdi ise hep birlikte salondaki koltuklar da oturuyorduk. Ali ve Esra da buradaydı. Anneannem yan komşunun gün verdiğini söyleyip, gitmişti. Bizi götürmek istemedi çünkü içeri girdiğimiz an; teyzeler, bize doktor ya da avukat olan oğullarının fotoğraflarını gösteriyorlardı. Hiç çekilir bir ortam değildi.

 

"Abi bugün de mi burada kalacaksın?" Esra'nın sorusunu duyunca elimde ki telefondan bakışlarımı çektim. "Hayır, giderim." Dedi eniştem. Ablam altan altan kocasına kısık bakışlar atıyordu. Galiba Eniştemin kalmasını istiyordu, gitmesini değil.

 

Benim ise neşeli halimden eser yoktu, sessizce oturuyordum. Bu hâle gelmemin sebebi Ali'ydi. Ertuğrul'un aradığını gördüğündeki tavrıyla şimdiki tavrı aynıydı. Sert,donuk. Ertuğrul, ders notları için aramıştı. Ali'nin yanında değilde dışarıda konuşmuştum. Belkide yanlış anlamıştı. Bilmiyordum.

 

Ertuğrul'dan hoşlanmıyordu. Bunu adını görmesiyle bile çatılan kaşlarından anlamıştım.

 

Etrafa ruhsuz bakışlar atmaya başladım. Yunus'un telefonu ile ilgilendiğini görünce sıkıntıyla ağzımdan büyük bir nefes verdim. Sıkıntıdan kök çıkartmama az kalmıştı.

 

Ancak Yunus beklemediğim an da ellerini çırpınca herkesin dikkatini çekmişti.

 

"Çok sıkıldım, hadi oyun oynayalım." Dedi.

 

"Çocuk muyuz biz?" Esra'nın çıkışı ile Yunus, Esra'ya dik dik baktı. "Tamam en olgun sensin! Oynama o zaman." Dedi göz devirerek. Esra'nın konuşmasını beklemediğim için öylece baka kalmıştım.

 

Eniştem ve Ali çatık kaşlarıyla Yunus'a baktıklarında, Yunus şirince gülümsedi. Aşırı komik duruyordu. "Şaka ya şaka. Gerilmeyelim. " Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Oynayalım ya." Dedim.

 

Ablam da benim ardımdan konuştu. "Bence de oynayalım."

 

"Ne oynayacağız? Saklambaç falan mı?" Ali'nin alay dolu sorusuna göz devirdim. "Sen saklambaç oyna." Deyip Yunus'un omzuna başımı yasladım.

 

Bana dik dik baktı. Ancak konuşmadı. Hafif bir şekilde burnunu çekip gözlerini gözlerimden çekti. Muhattap olmak istememişti galiba.

 

"Önce birbirinize laf atmayı bırakın. Sonra ne oynayacağınızı konuşursunuz." Dedi eniştem.

 

Bir şey demedim.

 

"Ne oynayacağız Yunus?"

 

Sorum üzerine Yunus bilmiş bilmiş sırıttı.

 

"Herkes istediği kişiye,istediği soruyu soracak. Yalan yok! Herkes doğru cevap ve samimi cevaplar verecek. Yani çocuk oyunu oynamayacağız." Son dediği şeyde Esra'ya gönderme yapmıştı.

 

Kimseden ses çıkmayınca"Oynayacak mısınız?" Diye sordu.

 

"Güzel bir oyuna benziyor. Oynarım." Dedi ablam. İlk ses çıkartan o olmuştu.

 

"Rümeysa oynuyorsa ben de oynuyorum." Dedi eniştem. Hafifçe gülümsedim. Saniyeler içerisinde herkes burun kıvırsa da oynarız demişlerdi.

 

"İlk soruyu ben soruyorum." Diye atıldım. Bakışlarım herkesi taradıktan sonra eniştemin üstünde durdu. "Sorum sana enişte?" Deyip kabul etmesi için bekledim.

 

"Sor bakalım."

 

Yerimde kıpırdanıp, dikleştim.

"İleride ablama yaptıklarından dolayı hesap verecek olsan bu durum,seni rahatsız eder mi? Ya da hesap vermek istemez misin?"

 

Ablam meraklı bir şekilde kocasına döndü. Galiba cevabı o da en az benim kadar çok merak ediyordu. "Ben Rümeysa'ya hesapta veririm,gitme dediği yere de gitmem. Sonuçta benim Karım,ona hesap vermeyeceksem kime vereceğim? Bu dünya için konuşuyorum." Dedi ve son söylediğinin altını çizer gibi bastıra bastıra söyledi.

 

Söyledikleri ablamın hoşuna gitmiş olacaktı ki yüzünde hafif bir tebessüm belirmişti. "Helal valla" diyerek arkama yaslandım.

 

"Şimdi ben soruyorum." Dedi, Esra. Ne soracağını merakla bekledim. Benim yaptığım gibi bakışlarını herkesin üstünde gezdirdikten sonra bakışları Yunus'un üstünde durdu. "Daha önce sevgilini aldattın mı?" Yunus'un bakışları Esra da asılı kaldığında tek kaşını kaldırdı."Bir sevgilim olduğunu hatırlamıyorum." Diye cevapladı.

 

Esra'nın bu sorusu birçok anlama geliyordu. Ancak o anlamlara bir şey yüklemek istemediğin için halının altına süpürdüm.

 

Yunus'tan bakışlarını kaçırdı ve başını salladı. Ali'nin gerildiğini Esra'nın üstündeki bakışlarından anlamıştım. Ortamdaki gerginliği dağıtmak için ablam boğazını sesli bir şekilde temizledi. "Benim sorum Ali'ye."

 

Ali oturuşunu düzelttikten sonra"Buyur yenge" dedi.

 

Niye herkes oturuşunu düzeltiyorr bee?

 

Dimi şezo!

 

"Birisinden hoşlanıyorsun ve tesettürlü birisi değil. Polat'tan bildiğim kadarıyla da dinimize bağlı insanlarsınız, büyük bir ihtimalle sen de öylesin." Dedi. Ali bekletmeden başını salladı "Allah'a şükür öyle. "Deyip devam etmesi için işaret yaptı. Salondaki herkes pür dikkat soracağı soruyu bekliyordu. Ama ben herkesten daha çok dikkatli bir şekilde ablamı izliyordum.

 

"Tesettürlü olmaması, onu sevmene engel olur mu?"

 

Ali'nin bu soruyu beklemediği açıkça belliydi. Dudaklarını bilmem derecesine büzdü." Müslüman birisinden bahsediyoruz değil mi?" Dedi direkt.

 

"Evet."

 

"Anladım" bir süre sustuktan sonra söze girdi. Onun konuşması saniyeler sürse de benim düşüncelerim, bana asırlar geçmiş gibi hissetirmişti.

 

"Müslüman birisi ise tesettürün Allah'ın bir emri olduğunu biliyordur. Ve elbet Allah'ın emrini yerine getirir diye düşünüyorum. Ama her şeyden öte, tesettürlü olmaması onu sevmeme engel değil. Bir söz vardır: akıl akıldan üstündür diye. Belki benim dinime ne kadar bağlı olduğumu görürse o da sıkıca kenetlenebilir. Yani Bir müslümanın diğer müslümandan öğreneceği çok şey var." Diye bitirdi sözlerini.

 

Mantıklı bir şekilde konuşmuştu. Örnek bir davranıştı bence. Ali sözlerini bitirdikten sonra benim yüzüm de hafif bir gülümseme vardı. Aslında ablamın bu soruyu sormasının nedeni tamamen bendim. Çünkü onun sorduğu soruyu ben daha önce kendime defalarca sormuştum. Ali'nin dinimize ne kadar bağlı olduğunu biliyordum. Hafif bir ön yargım vardı. Tesettürlü biri değildim. Tesettürlü olmamam hiçbir zaman tesettüre girmek istemediğimin anlamına gelmiyordu. Sadece hazır hissetmiyordum ve uygun zamanı bekliyordum. Ali'nin ise tesettürlü olmadığım için bana karşı bir önyargılı davranışta bulunmasından korkuyordum. Ancak yanılmıştım.

 

Ali öyle bir insan değildi.

 

Bir kesinliliğim yoktu. "Ben kapanmayacağım" demiyordum.

"Sadece hazır hissetmiyorum" diyordum. Bir kadının hazır hissetmeden tesettüre girmesi şöyle bir tehlikeyi de beraberinde getiriyordu. İleride ki zamanlarda açılma ihtimali... Bu günahtı. Ve bu günaha girmek istemiyordum. O yüzden hazır hissedene kadar tesettüre girmeyecektim.

 

"Peki ya kadınlar tesettüre girmek yerine daha da açılırlarsa ne olur?" Dedi Yunus. Bu sorusu ortaya atılmış bir soru değildi. Bizzat eniştemi hedefine alarak sormuştu.

 

"Bunun için bir hadis var, hadis şu; Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamçılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de bir takım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremiyecekler. Kokusu şu kadar, şu kadar yürüme mesafesinden alındığı halde, bunlar cennetin kokusunu da bulup alamayacaklardır." dedi, Polat.

 

(Müslim - sahih bab: libas ve'l- zineh hadis nr.3971)

 

"Deve hörgücü çoğunlukla gündelik hayatımızda var. Sözde kapalı kadınların yaptığı kule... Pardon topuz." Dedi ablam.. Gerçekten de öyleydi. Etrafta iki kafa geziyorlardı. Bunun günahı vardı ve bazı kişiler bunu bile bile kule gibi topuz yapmaya devam ediyorlardı.

 

"Allah onlara hidayet versin." Dedi eniştem.

 

Herkes bir ağızdan "Amin" dedi.

 

"Soru sırası ben de." Dedi, Ali. Boğazımı temizleyip dikleştim.

 

Kime soru soracağını merakla bekledim. Herkeste bakışlarını gezdirdi ve Yunus'un üstünde durdu.

 

"Kadınlar erkeklerle eşit midir?" Dedi pat diye.

 

Yunus'un bir anlığına duraksadığını hissetim. Ama hızlıca toparlandı. Ağzının içinde cıkladı ve söze girdi.

"İslamî inanca göre, kadın-erkek bütün fertler gerek görev ve sorumlulukları gerekse hak ve ödevleri bakımından eşit yaratılmıştır. Ancak kadınların erkeklerden üstün olduğu konular vardır. Mesela en basiti; kadın çocuk doğurabilir. Ama erkek doğuramaz. Bu da kadının bu konu da, erkekten üstün olduğunu gösteriyor. Biz erkekler kabul etmesekte, kadınların beyninin işlevi erkeklerin beyninin işlevinden daha yaratıcı ve düzgün şeylere çalışmaktadır. Sorunun cevabına gelecek olursak da... konudan konuya değişiyor. Bunun kesin bir cevabı yok." Dedi. Konudan konuya değişiyordu eşitlik. Kadının erkekten üstün olduğu konular varken,erkeğin de kadından üstün olduğu konular vardır. Ama yasalar da, özgürlük de tamamen eşittik.

 

Bazı cahil insanlar ,erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu sürekli vurgulasada, onlara kulak asmamamız gerekiyor.

 

Çünkü sürekli havlayan bir köpeğe kemik verirseniz peşinizde dolaşmaya devam eder. Ama eğer görmemezlikten gelip giderseniz havlar havlar susar. Bu döngü emin olun işe yarıyor.

 

*Bu söylediğim şeylerin köpekle ilgisi yoktur*

 

İnce...

 

"Benim sorum Rümeysa'ya." Dedi eniştem. Salondaki herkesin bakışları onlara çevrilmişti.

 

"Sence yalnızlık paylaşılır mı?" Diye sordu.

 

Bu soruyu sormasının bir sebebi olup, olmadığını merak ettim

 

"Yalnızlık paylaşılmaz. Paylaşılsa yalnızlık olmaz."

 

Özdemir Asaf.

 

Yunus'un alkış sesini duydum. Gülerek ona döndüm. "Ablam diye demiyorum Geri zekalı olduğu kadar da bazen ileri zekalı olabiliyor. Ben olsam paylaşılır derdim. " Dedi.

 

Ablama geri zekalı dediği için ters bir bakış attım.

 

"Ablan değilde, sen geri zekalı olduğun için o cevabı verirdin. Bay çok bilmiş." Dedi Polat alayla bir biçimde. Şakaya karışık bir tonda söylemişti.

 

"Eniştem vurdu ve gol" deyip Yunus'un yanağından bir makas aldım. "Pınar kaşınma yolarım saçlarını." Yunus'un tehtidine, korkuyla ondan uzaklaşarak cevap verdim. "Gelme üstüme katil!" Korkmamın sebebi birkaç ay önce Yunus'un gerçekten de saçlarımı yolmuş olmasıydı. Çok güzel kavga ediyorduk.

 

Tabii ağlamamı saymazsak güzeldi...

 

"İstediğimiz kadar soru sorabiliriz değil mi?" Ablamın sorusu üzerine oyunun kurallarını bilen Yunus başını salladı. "Dilediğiniz kadar." Dedikten sonra tekrardan söze girdi. "Ama her şeyden önce benim buradaki herkese bir sorum var." Bir an da ciddileşmesini beklemediğim için şaşırdım.

 

Herkesin ona odaklandığını görünce "Diyelim ki çok sevdiğiniz birisinden ayrılacaksınız. Veda eder misiniz yoksa sessizce çekip gider misiniz?" Diye sordu.

 

Salon da kısa bir sessizlik yaşandı.

 

"Eğer o kişi çok sevdiğim birisi ise bir vedayı çok görmem ona. " Dedim ilk söze ben girerek.

 

"Herkes bir vedayı hak eder diye düşünüyorum." Dedi Esra dalgınca. Sanki bir şeyleri hatırlamış gibi dalgınlıkla bakışlarını halıya çevirdi.

 

Abiler burda! Yapma yanarız be ya

 

"Valla ister seveyim, ister sevmeyeyim. Yine de böyle çekip gitmek bana göre değil, veda ederdim." Dedi Ali.

 

Ay ne kadar da iyisinnnn. Sağ olllll

 

Yunus kendi sorusuna kendisi de cevap verdi." Veda ederdim. Arkadan da İrem Derici ablamızdan, bazı aşklar yarım kalmalı şarkısını da çaldık mı... ohhh."

 

Salak.

 

Katılıyorum...

 

"Ben de veda ederdim." Dedi Polat.

 

"Sen? Sen peki veda eder misin?" Diye sordu ablama.

 

"Ben vedaları sevmem. Veda ederken oluşan atmosferi de sevmem. O yüzden ben sessizce hayatından çıkardım o kişinin. Zaten ben ağlak bir insanım... Veda edeyim derken iki kelimeyi bir araya getiremem. En iyisi sessizce hayatından çıkıp gitmek. Bir zamanlar nasıl yabancı olarak girdiysem hayatına, o günde yabancı olarak çıkarım hayatından." Dedi.

 

Ablama katılmıyordum. Hayatına girerken bir yabancıydık. Peki ya hayatından çıkarken Onun her şeyi olmuşsak?

 

Herkes iyi ya da kötü bir vedayı hak ederdi.

 

"Yani bir gün birisinin hayatından gidecek olursan... veda etmeden mi gideceksin." Diye sordu ablama.

 

"Evet" dedi

 

Yüzlerini birbirlerine yaklaştırdılar. "Acımasızlık olmaz mı bu?" Diye sordu eniştem. Bir o kadar masum, bir o kadar da meraklı bir ifadeyle.

 

Ablam gülümseyip, sessizce kimsenin duymayacağı bir tonda konuştu. Ne dediğini duymamıştım. Ama ikisininde yüzünde bir gülümseme vardı. Onu görebiliyordum.

 

Saniyeler sonra ablam önüne dönüp kimseyle göz göze gelmemeye çalıştı. "Ablam vedaları sevmez. Vedalar kötü. Ben bilmem ama ablam bilir." Dedim dalgınca. Burukça baktı bana.

 

Yunus bakışlarını benden ve ablamdan kaçırdı. Göz göze gelmemiz bile ona yaşadıklarımızı hatırlatıyordu.

 

Sen suçlu değilsin Yunus.

 

Ben de suçlu değilim.

 

Ablam da suçlu değil.

 

Ama bana kimin suçlu olduğunu sorma. Sormayın.

 

Annem benim gözümde suçlu değildi. Ama bazen oturup sorguluyordum.

 

Aldığım cevap koca bir sessizlik. Tam da anneme yakışan bir sessizlik. Ağzı olan ama dili olmayan kadın.

 

Kocaman salon sanki üstüme yıkılacakmış gibi hissettim. Apar topar ayağa kalkıp ablama döndüm. "Ben hava alacağım."

 

Başını salladığını görünce yürümeye başladım.

 

Tuvalete bile giderken haber veren birisiydim. O korkudan ağlattığım günden beri haber vermeden hiçbir şey yapmıyordum. Lisenin ilk yıllarında olmuştu bu olay. Okul çıkışı arkadaşlarım ile takılmış ve eve olduğundan geç gelmiştim. Şansıma o kadın ve babam evde değillerdi. Neden evde olmadıklarını hatırlamıyordum ama iyi ki o gün evde değillerdi. Sadece iki arkadaşımın numarası vardı ablamda. Onları aradığında evde olduklarını ve benim nerde olduğumu bilmediklerini söyleyince adeta çıldırmıştı. Bana anlatmıştı. Oradan biliyordum yani. Yarım saat sonra eve geldiğimde korkudan ağlayan bir adet ablamı beklemiyordum. Şayet biraz daha geç gelseydim polise gidecekmiş. Öyle söylemişti. Daha sonra ağlayarak bana sarıldığını hatırlıyordum. O gün sevdiği birisini daha kaybettiğini zannettiği için çok korkmuştu. Saçma bir anıydı. Kabul ediyorum.

 

Ancak ablamı ağlattığım için çok pişmandım.

 

Dalgınca yürüdüğüm sırada bir çatırtı sesi duydum.

 

İrkilip omzumun üstünden arkaya doğru baktığımda Ali'yi görmeyi beklemiyordum.

 

"Neden buradasın?" Dedim düşünceli ifademden çıkmaya çalışarak.

 

Bir şey demek yerine yüzümü izlemeye başladı.

 

Çatık kaşlarla önüme döndüm. Bahçedeki çardağa yürüyeceğim sırada ne sert ne de yumuşak olan sesiyle konuştu.

 

"Acıdı mı?"

 

Şaşkınlıkla ona baktığım sırada bakışları fondeten ile kapattığım morluğa kaymıştı.

 

Yutkunmaya çalıştım ama sonuç koca bir başarısızlıktı.

 

"Ne? Ne acıdı mı?" Dedim anlamamazlıktan gelerek.

 

Dişlerini sıktığını içe göçen yanaklarından anlamıştım. "Yanağın diyorum Pınar. Çok acıdı mı?" Dedi ilk defa duyduğum bir ses tonuyla.

 

Darmaduman olmuş gözlerle onu izledim.

 

"Seni ne kadar ilgilendirir?" Deyip bakışlarımı ondan kaçırdım.

 

"İlgilendirir " dediğinde büyümüş gözlerle ona baktım.

 

Doğru mu duymuştum?

 

İlgilendirir mi demişti?

 

Gözlerini hızlıca benden çekti. "Her neyse." Deyip ensesini kaşımaya başladı. Yanlış bir şey dediğini mi düşünüyordu?

 

Bir kez daha yanağıma baktı. "Krem sürsek geçer belki. Ha?"

 

❤ 

 

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM

 

Ali? 

 

Pınar?

 

(Bundan sonra Esra ve Yunus tam anlamıyla kitaba dahil oldular)

 

Bölüm?

 

Wattpad: Rulisinzruli_

 

Alıntılar ve duyurular buradan geliyor. Takip edin isterseniz.

 

İyi geceler.

 

 

Loading...
0%