Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4.Bölüm

@rulisinzruli_

SELAMMM

 

Oy ve yorumlarınızı büyük bir merakla bekliyorum ♥️

 

Oy verenlere şimdiden teşekkür ederim ❤️

 

- Keyifli okumalar -

 

Saçların ıslanır,ellerin bana bağlanır. Utanıp söylemez diz çöküp sana yalvarır.

 

Radyodan yükselen şarkının sözlerini ağır ağır tekrarladım. Arabanın hızını arttırdıkça, ikisinin birleşen ellerini hatırlamak ızdıraptan farksızdı. Gördüğüm lambalarla hızımı azalttım ve sonunda kırmızı ışıkta tamamen durdum. Radyoda çalan şarkı değişmişti.

 

Titrek bir nefes aldım. Bir elim, benden izinsiz göğsüme doğru yöneldi; düşündüğümden bağımsız olarak elimi oraya bastırdım. Sanki ne kadar sert bastırırsam acım o kadar hafifleyecek gibi hissediyordum ya da öyle olmasını istiyordum.

 

Arabayı tekrar çalıştırdığımda, kliniğe yaklaşmış olduğumu fark edip kendimi toparlamaya çalıştım.

 

Klinik binasını görebildiğimde, içimde bir miktar rahatlama hissettim. Arabayı park ederken ellerim titremiş, ne yapacağımı bilmez bir halde kapıdan çıkmaya çalışmıştım.

 

Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım, ama kalbim büyük bir hızla çarpıyordu.

Aldığım temiz havayla üzerimi düzeltip hiç bir şey yokmuş gibi gülümsedim ve kliniğin kapısından içeri girdim.

 

Klinikteki resepsiyon görevlisiyle selamlaştım, fakat sözlerim boğazımda düğümlendi. Merdivenleri ağır ağır çıkarken karşılaştığım arkadaşlarıma selam verip odama yöneldim. Seansın başlamasına dakikalar vardı ve ben odama daha yeni girmiştim.

 

Sungur'un beni bu denli dağıtmasına izin vermek, kendime yaptığım en acımasız şey olabilirdi.

 

Çantamı odamdaki askılığa astıktan sonra masama yöneldim. Seans için gerekli hazırlıkları yapıp, koltuğuma oturdum. Telefonumu sessize alıp çekmeceye koyduktan sonra, kapının iki kez tıklanmasıyla birlikte ayağa kalkıp derin bir nefes aldım.

 

Kapı birkaç saniye sonra açıldığında, içeriye son iki aydır düzenli olarak seans yaptığımız Tuğba Hanım girmişti. Hızla gülümseyip yüzümdeki hissizlik maskesini kenara attım. Samimi bir gülümseme ile elini uzattı ve sıkmamı bekledi.

 

Hiç tereddüt etmeden elini tuttum ve sıkmamla birlikte, elini çeken ilk kişi Tuğba Hanım oldu. Bu anlık çekilme, aramızdaki gerilimin bir yansıması gibi görünüyordu, ama ben bu durumu hemen normalleştirmek için derin bir nefes alarak, ona oturması için işaret ettim.

 

“Hoş geldiniz, Tuğba Hanım,” dedim, dostane bir şekilde. “Nasıl hissediyorsunuz bu hafta?”

 

Tuğba Hanım, gözleri hafifçe kaçırarak oturdu ve derin bir nefes aldı. “Biraz karmaşık hissediyorum,” dedi.

 

“Bu tamamen anlaşılır,” dedim, empatik bir ses tonuyla.

 

“Geçirdiğiniz zor zamanlar, duygusal olarak sizi etkileyebilir. Her ne kadar karmaşık hissediyor olsanızda bu çözülemeyecek bir şey değil. Önceki seanstan sonra neler yaşadığınızı anlatmak ister misiniz? ”

 

Tuğba Hanım, derin bir nefes alarak konuşmaya başladı,

 

"Bildiğiniz gibi boşanma aşamasındayım, ailemin her ne kadar yanımda olduğunu bilsemde hislerim bilmenin yetmediğini fısıldıyor bana. Babamın suçlayıcı bakışları ve annemin en ufak tartışmada ortaya çıkan imaları bana yanlış bir şey yaptığımı düşündürtüyor."

 

"Tuğba hanım,siz en doğru şeyi yapıyorsunuz. Zoraki bir evliliği bitirmek yanlış değil en sağlıklı hamle. Evlendiğiniz zaman daha on sekiz yaşındaydınız. Babanızı ve annenizi umursamak kendinize yaptığınız en büyük kötülük olur. Çok yalvardığınızı söylemiştiniz, babanızı bu kararından caydırmak için her gece büyük tartışmalar yaşadığınızı ve bu tartışmaların sonunun her zaman babanızın manüpüle edici karakteri yüzünden bittiğini ağlayarak anlatmıştınız. Sizce yanlış mı bu kararınız?"

 

Gözleri dolduğu esnada bakışlarını kaçırdı. On sekiz yaşında girdiği sınavdan aldığı sonuç onu tatmin etmemiş bir kez daha denemek için mezuna bırakmıştı. Çok değil iki ay sonra kendini bir adamla nişanlı bulmuş,nişandan üç ay sonra ise apar topar evlendirilmişti.

Karşı koymaya çalıştığı günler ise babasının 'Kendimi öldürürüm' tehditleri yüzünden bu zoraki evliliğe boyun eğmek zorunda kalmıştı. Evde bulunan silahı defalarca öne sürerek manipüleci tavrını düğün sabahına kadar sürdürmüştü.

 

Şimdiyse yıllar geçmiş o kız çocuğu genç bir kadın olmuştu. Şiddeti ve aldatılmayı öne sürerek açtığı davada ailesi karşısında dursada zamanla kızlarının bu kararına istemeyerekte olsa destek olmuşlardı.

 

Seans ilerledikçe, Tuğba Hanım’ın gözleri yaşlarla doldu. Konuştukça ağladı, ağladıkça susmak zorunda kaldı. Yaşadığı zorluklar ve travmalar gözyaşlarıyla birlikte yüzeye çıkmıştı. Bu anlarda, duygusal derinliğini anlamaya çalışarak ona destek olmanın, aramızdaki güveni güçlendirdiğini hissettim. Onun yaşadığı travmanın ve duygusal yüklerin derinliğini anlama çabasıyla, bu zorlu yolculukta yanında olmaya çalıştım.

 

Bir saatin sonunda, odada yalnız başıma kaldığımda, zihnimi boşaltma çabasına girişmiştim. Seansların ardından üzerime sinen duygusal yüklerden arınmak için gözlerimi kapar ve dakikalarca öyle kalırdım. O anlar, kendimi bulduğumu hissetiğim zamanlar olurdu. Gözlerimi açıp derin bir nefes verdiğimde, kafamda beliren düşünceler arasında, Sungur aklıma düştü.

 

Gözlerimi açar açmaz, içimdeki huzursuzluk dalgası, göğsümde bir ağırlık gibi hissettirdi. Bakışlarım titredi, parmaklarım, kendiliğinden ve sanki benden bağımsız bir şekilde, çeneme dokundu. Bu dokunuş, aklımı o geceye geri götürdü. O an, parmaklarının çenemde olduğunu hatırlamak, içimi derin bir şekilde burktu.

 

O geceyi, ruhumda açtığı yaralarla hatırlıyordum.

 

Zihnimdeki bu anıyı tekrardan hatırlamak iyi hissetiriyor zannetsemde onun yerine içimdeki yarayı yeniden açıyor gibi hissediyordum.

 

Kafamı biraz dağıtmak ve rahatlamak amacıyla seans için sessize aldığım telefonumu çekmeceden aldım. İlk işim, telefonun sesini açıp gelen mesajlara göz atmak oldu.

 

Gözlerim, ekranı incelediğim sırada dikkatimi çeken bir mesajı fark etti. Mesaj, en yakın arkadaşım Şeyda'dan gelmişti. Aylar olmuştu görüşmeyeli. Her zaman araşır, her gece muhakak yazışırıdık. Ancak son günlerde aramayı bırakın mesajlaşmamıştık bile. Bu durumun sebebi, benim son günlerde yaşadıklarımı sindirme çabamdı. Şeyda, neden yazmamış veya aramamıştı bilmiyordum.

 

Bir an için aniden dikilerek, mesajın içeriğine odaklandım.

 

Mesaj kutusuna tıkladığımda beni bir fotoğraf karşıladı. Fotoğrafı görmemle ağzımın açık kalması bir oldu. "Ne," Nidası dudaklarımdan firar ederken o anki heyecanla ayağa kalktığımın farkında dahi değildim.

 

Fotoğrafta annem ve Şeyda vardı. Fotoğraf bizim evin bahçesinde çekilmişti. Şeyda, sürpriz yapıp buraya Edirne'ye gelmişti.

 

Fotoğrafın altındaki yazıya kaydı bakışlarım.

 

Şeyda: Nasılız canıımmm???

 

Kahkaha atarak ismine tıklayıp telefonu kulağıma yasladım. Telefon ilk çalışta açıldığında duyduğum ilk ses Şeyda'nın şen kahkahası oldu. Gülüşüm daha da büyüdüğünde "Neden haber vermedin? gelir alırdım seni." diyerek söze girdim.

 

"Amaaan sanki bilmediğim yer mi?" Sustu."Yani kaybolmuş olabilirim... Hatta Ömer gelip beni almışta olabilir ama yine de bildiğim yer."

 

"Allah'tan bildiğin yer, bilmediğin yer olsa ne yapardın acaba?" Dedim sesime yansıttığım ince alayla,

 

Kıkırdadı,"Dalga geçme be! Hem sen ne zaman geleceksin? Serpil hanımla kek yaptık ama sen yoksun. Hemde kek limonlu!" Son kelimeyi abarta abarta söylemiş ardından annemle beraber gülüşmüşlerdi.

 

"Sizin bir araya gelmeniz hiç iyi olmadı. Kötülükler prensi olan Hades'ten bile daha sinsisiniz."

 

Limondan nefret ettiğimi bile bile böyle yapmaları yüzümü buruşturmama sebep oldu.

 

"Hiçte bile, ben Selena'yım. Dünyaya adalet dağıtmaya geldim." Dedi, Şeyda.

 

Göz devirdim. Bu dediğine eminim ki kendi bile inanmıyordu.

 

"Uçağın Şeyda."

 

"Ne olmuş uçağıma?" dedi gülmekten dolayı kısık çıkan sesiyle birlikte.

 

"Kalkıyor."

 

"A-a çook ayııp."

 

Gülümseyerek odanın içerisinde gezinmeye başladım.

 

"Her neyse, evimin direği hanım, akşama ne yemek istersin? Aşırı hamarat ellerim senin için çalışmaya hazırlar. "

 

"Hmm bir ev baklavasına hayır demem-" Sözümü kestiğin de gülmeme engel olamadım. "Ay hoşt yani! O kadar da hamarat ellerim yok. Neyse ya, ben yaparım sana bir şeyler. Sormadım say."

 

Sözünü bitirdiğinde aynı anda kıkırdamıştık.

 

Bir şey demiyeceğini anladığım da "Şeyda," dedim,

 

"Hı?"

 

"İyi ki geldin. Öyle bir zamanda geldin ki-" deyip sustum.

 

Bir nefes sesi geldi, ardından onun sesini duydum. "Bir şeylerin döndüğünü biliyorum. Yoksa sen bana yazmadan bir gün bile geçirmezdin. Akşam balkon sohbeti?"

 

Gülümsedim,"Eskisi gibi mi?"

 

"Olmaz mıı! Çekirdek,çay da oldu mu okeyiz."

 

"Tamamdır o halde." dedim utana sıkıla.

 

Telefonu kapattıktan sonra oda tekrardan eski sessizliğine döndü. Koltuklardan birine geçip oturduğum da diğer seansa bir saat kaldığını gördüm. Dinlenmem için yeterli bir süreydi.

 

Ancak akşamı hatırlamak gerilmeme neden oldu.

 

Sungur’u Şeyda’ya anlatacak olmak, karınımda bir düğüm gibi sıkışmaya neden olduğunda arkama yaslanıp nefeslendim. Onun vereceği tepkileri merak etmemek elde değildi; bu belirsizlik, içimde bir huzursuzluk yaratıyordu. Şeyda’nın bu durumu nasıl karşılayacağı konusunda kafamda soru işaretleri vardı.

 

"Allah'ım sen bana yardım et."

 

Sesli bir şekilde oflayıp kendime bir kahve almak için ayağa kalktım.

 

Kırk tane kahve içsem de kendime gelemeyecekmişim gibi hissediyordum.

      

******

 

Klinikten ayrıldıktan sonra, yavaş adımlarla arabaya yöneldim. Dışarıda yağmur hala şiddetini kaybetmemişti ve camlardan sızan ışıklar, sanki bu anın duygusal yoğunluğunu daha da artırıyordu. Arabanın kapısını açıp içeriye oturduğumda, bir anlık sessizlik içinde kalakaldım. Yağmurun camları döven sesi, içimdeki karmaşayı dışa vuruyormuş gibiydi.

 

Arabayı çalıştırıp yola koyulduğumda sabahın aksine bu denli bir hava ile günü kapatmış olmamızı garipsemiştim.

 

Yoğun bir trafiğin ardından evimin olduğu caddeye girebilmek bir nebzede olsa rahatlamama sebep oldu. Bir saate aşkın yolda kalmak sinir sistemimi mahvetmişti çünkü.

 

Arabayı evin önüne park ettikten sonra çantamı omzuma asıp arabadan indim. Yağmur durmuş geriye bıraktığı toprak kokusu her yeri sarmalamıştı. Bu kokuyu çocukluğumdan bu yana hep sevmişimdir.

 

Arabayı kilitledikten sonra Sungur'ların evine bakmamaya çalışarak eve yürüdüm. Bahçeyi geçip evin kapısına ulaştığımda zile basıp beklemeye başladım. Şeyda'ya sarılacak olmak kollarımın büyük bir özlemle sızlamalarına yol açtı.

 

Kapı tamda beklediğim kişi tarafından yani Şeyda tarafından açılmıştı.

 

Çığlık atarak üzerime atladığında sesli bir kahkaha attım. Kollarımı boynuna dolayıp sımsıkı sarıldığımda "Nasıl özlemişim ama," dediğini duydum.

 

Gözlerim, aylar sonra en yakınım dediğim insana sarılmamdan dolayı dolmuştu.

 

"En çok ben özledim bence," diye şakalaştım.

 

"Hadi be oradan. Özleyen gelir,arar sorar. Sen ne yaptın? " Deyip belime cimcikler atmaya başladı.

 

Çığlık çığlığa ondan uzaklaşmaya çalışırken annemin bizi gülümseyerek izlediğini gördüm, "Anne! Her yerimi morartacak, yardım et." diye bağırdım ondan kaçmaya çalışırken.

 

Annem omuz silkip güldü. "Onun sevme dili bu. Yardım edemem, bana da sıçrar."

 

"Serpil hanım, beni bu denli tanıyor olmanız şahsi hayatımın en kutsal şeyidir. Sevgilerimi ve lütuflarımı kocaman öpücüklerle gönderiyorum. Sevgiyle,saygıyla kalın."

 

Nesin sen,Prenses Victoria mı?

 

"Birisinin sana Trakyalı olduğunu ve adının da Şeyda koyulduğunu hatırlatması lazım." Diye homurdandım, sonunda ondan kaçmayı başarabilmişken.

 

Göz devirdi. "Çok yanlış canım. Ben, Zarina Alexandra'nın kızı Prenses Anastasia,"

 

Kahkaha atıp işaret parmağımla üzerini işaret ettim, "Bu kılıkla mı?"

 

"Efsan, sence tek sorun kılığı mı? 21. yüzyıldayız." Annemin alaylı sesi Şeyda'nın hayret etmesine sebep oldu. Hamle hiç ama hiç beklemediği yerden gelmişti.

 

Yıkılışı Osmanlının yıkılışıyla eş değer büyüklükteydi...

 

" Şu an üzerimde kazık yemiş kız garibanlığı var. Senden hiç beklemezdim."

 

Tripli bir şekilde yanımdan geçtiğinde anneme de yanlışlıkla çarpar gibi ancak tamamen gerçek olan omuz atmasının ardından salona geçti.

 

Kapıyı kapatıp peşinden gittiğim esnada annemde gülerek mutfağa girmişti. Salona girdiğimde gülen suratım soldu. Ellerim buz kestiğinde yemek masasında oturan Sungur'u görmek, beynimden vurulmuşum gibi hissetirmişti.

 

Bunun evi yok muydu?

 

Niye her gün bizdeydi?

 

"Hoş geldin kızım." Babamın sesi beni kendime getirdiğinde ağzımın içerisinde sessizce homurdandım,

 

"Keşke hoş bulsaydım,baba."

 

Şeyda'nın sandalyesinin yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda gülümsemeye çalışarak, "Hoş buldum,baba." dedim.

 

Bana baktığını hissetim. Ancak yanıldığımı biliyordum. Bana bakmazdı. Zeynep'e bakardı ama bana bakmazdı. Yüzüne bakmaya tennezül etmeyip Şeyda'ya döndüm. Önündeki yemeğiyle ilgileniyor, bana bakmıyordu bile.

 

Göz devirip önüme döndüm. Annem elindeki sürahiyeyle masaya döndüğünde yerine yerleşip herkese hitaben "Afiyet olsun." dedi.

 

Saniyeler içinde herkes karşılık verdi, bense önümdeki salatayla bakışmakla meşguldüm.

 

Yok,hayır. Bu adam cidden evsizdi. Yoksa her gün her gün ne arıyordu bizde.

 

"Zeynep'le anlaşmışsınız oğlum. Takarsınız artık yüzükleri bu hafta sonu," Dedi annem,

 

Aman beklemesinler, Mazallah Sungur yalnız ölür falan,

 

"İnşallah Serpil teyze," Tok sesi nefesimi kestiğinde sesli bir nefes verdim.

 

Yüzündeki gülümsemeyi gördüğümde karnımda bir sızı hissettim. Bir bıçak darbesiydi sanki.. Hayır o bile bu denli acıtamazdı.

 

Yutkunup, elimi yumruk yaptım. Ellerimi masadan alıp kucağıma koyduğumda sesli bir nefes verdim, "Maşallah," Dedim sert bir dille.

 

"Maşallah tabii. Buldu gül gibi kızı, kaçırır mı?" Ömer abimin kendini komik sandığı gülüşüyle araya girmesi dişlerimi sıkmama sebep oldu.

 

Sende o gülün dikenisin galiba,abi.

 

Bir elin bacağıma dokunduğunu hissettiğimde irkilip yan tarafa döndüm. Şeyda tek kaşı havada bana bakarken oldukça ciddi duruyor hatta birazdan ağzıma sıçacakmış gibi dudaklarını ısırıyordu.

 

Boğazını temizleyip bana yaklaştı. Gülümsüyor gibi dursada her şeyi çaktığını anlamak zor değildi.

 

Şeytandan kaçar, Şeyda'dan kaçmazdı.

 

"Mutfağa," Fısıltısı tüylerimi diken diken ettiğinde yalvaran gözlerle ona bakıyordum. Son bakışından sonra yalvarışlarımın boşa olduğunu anlayıp ayağa kalktım. O da benimle beraber ayağa kalktığında kimseye bir şey demeden salonun çıkışına doğru ilerledim. Şeyda benim aksime açıklama yapma gereksiminde bulunmuştu. " Ee biz tatlıları hazırlayacağız,size afiyet olsun."

 

Mutfağa girdiğimde stresten dudaklarımı dişlemeye başladım, bakışlarım yerdeyken kapı sesiyle yerimden sıçradım.

 

Kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım, 1.60 boyuna rağmen benden daha tehlikeli gözüken bir adet Şeyda...

 

"Efsan bana aşık değilim de, nişanlı bir adama aşık değilsin değil mi?" Pat diye sorduğu soruyla ağzım açık kaldı. Şaşkın gözlerle ona baktığımda sinirini iliklerime kadar hissetmek pekte zor olmamıştı.

 

"Efsan, kendine böyle bir şeyi nasıl yaparsın?" Hayretler içersinde konuştuğunda kuruyan dudaklarımı ıslattım.

 

"Nişanlı değil."

 

"Evet, yalnızca bu hafta sonuna kadar." İğneleyici sesi sinirimi bozdu.

 

"Ben o, kadından önce de onu seviyordum," dedim.

 

Öylece bana baktı. Bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm. "Şeyda, ben yanlış bir şey yapmıyorum. Sevmek,aşık olmak yanlış değil."

 

Bir elini koluma atıp hafifçe okşadı, "Sevmek ya da aşık olmak yanlış değil. Yanlış olan aşık olmaman gereken birine aşık olup onu sevmen. Salona girdiğin ilk an fark ettim bakışlarını, yüzündeki gülümseme anında kayboldu. Gözlerin birden daldı. O sofradaki bakışlarından bahsetmiyorum bile. " Susup beni kendine çekti.

 

Saçlarıma öpücük kondurup çenesini başıma yasladı, "Sen o adama aşık gibi bakmıyorsun, Sen o adama kırgın gibi bakıyorsun. Doğru kişi olsaydı, gözlerin dolar mıydı yaşlarla?"

 

Sözleri canımı acıtmaktan öteye gitmedi. Ama benim iyiliğim için konuştuğunu biliyordum,hissediyordum. İyi olmamı istiyordu.

 

"Demek ki bazı aşklar mutlulukla taçlanmıyormuş," Dedim kırıkça.

 

"Doğru kişi olduğu sürece o, aşk mutlulukla taçlanır."

 

"Tek doğrum oymuş gibi hissediyordum. Değilse de o olsun istedim." diye fısıldadım.

 

Bir damla yaş gözümden düşüp ağır ağır çeneme doğru yol aldı. Başımı kaldırıp en az Sungur'un gözleri kadar ela olan gözlerine bakıp gülümsemeye çalıştım.

 

"Ben ikinci kadın olmak istemiyorum."

 

Gözleri büyüdü,dudaklarını birbirine bastırıp nefeslendi. Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bakıyordu.

 

"Sen Efsan Mira Karakayasın! Değil ikinci kadın olmak, seni istemeyen adamın hayatında nefeslenmessin bile. Kendine gel," Coşkulu sesi beni kendime getirmeye çalışır gibiydi.

 

"Öyleyim değil mi?" Diye sordum çocuksu bir masumlukla. Öyle olmak istedim.

 

"Daha fazlasısın. Sen her şeyin daha fazlasısın."

 

Kıkırdamama engel olamadım. "Bu iltifatları enişte bey de alıyor mu?" Diye sordum, ortamdaki kasvetli havayı dağıtmak adına.

 

Bir yıllık ilişkisi vardı. İlk defa bir ilişkisi bu kadar uzun sürmüştü.

 

Maşallah.

 

Benden ayrılıp dilimlenmiş tatlıları önceden hazırlanmış tabaklara dağıtmaya başladı. Kaşlarım çatılırken aklıma gelen düşünceyle ağzım açık kaldı. "Ayrıldın mı?" dedim, bağırır gibi.

 

Koluma bir fiske vurduğunda "Böyle olmadı,megafon vereyim?" diye kızdı.

 

Maşallah dediğim iki gün yaşamıyor.

 

"Bırak şimdi megafonu! İnkar da etmedin, ayrılmışsın işte. Ne oldu? Anlat hemen," Hızlı hızlı konuştuğum esnada mutfağın kapısı pat diye açıldı, omuzumun üzerinden gelene baktığımda Sungur'u görmemle önüme dönmem bir oldu.

 

Derin nefes aldığımda boğazımı temizleyip tezgahdaki zerre beni ilgilendirmeyen dağınıklığı toplamaya başladım. Şeyda, telaşımı anlamış olacaktıki eline iki üç tabak alıp mutfağın çıkışına doğru ilerledi, "Erkek milleti işte güzelim, hepsi tescilli şerefsiz. Hadi tabakları al da gel." deyip mutfaktan çıktı.

 

Sungur'a bakmadan elime iki tabak alıp gitmek için hazırlandım.

 

"Anlaşılan arkadaşın senin aksine pekte iyimser değil," Kalın sesi kulağıma iliştiğinde bakışlarım yerden ayrılıp yüzüne çıktı.

 

Yüzüme takındığım sahte gülümsemeyle birlikte başımı salladım, "Hayatına erkek alınca, iyimser yaklaşacağı hiç bir şey kalmadı maalesef."

 

"Erkekler o kadar kötü mü?" diye sordu,

 

Bakışlarım kısıldı, "Yok canım,abartıya gerek yok. Fazlasıyla kötüsünüz. "

 

Güldü. Bakışlarım gamzesine kayacak gibi olsada anında kendimi frenliyip buna engel oldum.

 

"En az siz kadınlar kadar, öyle değil mi?"

 

Ters bakışlarımı ona sapladığımda cıkladım, "Öyle değil," İçimdekileri sesli dile getirmemek için kendimi zor tuttum.

 

"Konuş,"

 

"Ne"

 

"İçinden ne geçiyorsa söyle,patlayacaksın yoksa." dedi,

 

Ayy benide düşünürmüş. Aptal Herif.

 

Ukala.

 

"Dağda kala kala katıksız oduna dönüşmüşsün. Yaşında var tabii, bundan olsa gerek hiç çekilmiyorsun."

 

Cıklayıp eğlenen gözlerle beni süzdü, "Ben sana delilerle kala kala delirmişsin diyor muyum,deli doktoru?"

 

Dişlerimi var gücümle sıkarken yüzümdeki ters ifadeyle onu süzdüm, Hayır Efsan, Düz gitmek yok Efsan, Hanımefendi ol azıcık.

"Demiş kadar oldun. Bi' ara gel seni de düzelteyim,malum.. hani deli doktoruyum ya, senin gibi deliler başı boş gezmesin."

 

Bakışları değişti, "Sana gelen gramlık aklı varsa onu da kaybeder. Almayayım sağ ol."

 

Ağzım açık ona baktığımda benim aksime eğleniyor bunu belli etmekten de çekinmiyordu. Ters ters ona baktım,"Katıksız odun olduğun kadar ukalasında."

 

"Hmm."

 

Hızlıca yanından geçtiğimde gülüşünü duymak elimde olmadan gülümsememe sebep oldu. Salona girdiğimde tabaklardan birini Ömer abime birini de annemin önüne indirdim.

 

Şeyda'nın bakışları altında hareket etmek zor olunca "Şeyda, kalk odama çıkalım." Dedim aniden.

 

Ne konuştuğumuzu merak ediyordu. Bunu gözlerine bakınca bile anlayabiliyordum.

 

"Mutfağı da karşı komşunun kızları toplar." Annemin homurtusu babamın konuşmasıyla kesilmesi bir oldu.

 

"Kapı gibi kocan var, birlikte girer iki dakikada bitiririz. Bırak kızlar hasret gidersin."

 

Annem eriyip bitmekle uğraşırken biz çoktan odama çıkmıştık bile. Kendimi yatağıma attığımda Şeyda'da yanıma oturmuştu.

 

"Neden ayrıldınız?"

 

"Ne konuştunuz?"

 

Aynıanda konuşunca gülmelerimizi tutmadık.

 

"Önce sen,sonra ben." Dediğimde 'Öyle olsun,' dercesine gülümsedi.

 

Sesli bir nefes verdikten sonra hiç beklemeden söze girdi, "Ailesi kabul etmedi, onlara layık biri değilmişim falan."

 

"Ay götüm!" Bir hışımla uzandığım yerden kalktım. "Gören kraliyet ailesi sanır, züppe."

 

Ciddi ciddi karşsına geçip "Sen bizim ailemize layık değilsin,kusura bakma." Mı demişlerdi?

 

"Sen ne yaptın peki? Ağızlarının payını verdin, değil mi?"

 

Şeyda, dobra bir kızdı. Kötüye kötü, iyiye iyi demekten asla çekinmezdi. Haksızlığa asla tahammül edemezdi.

 

"Bu sefer yapamadım." Dedi gülümseyerek. Anlamayarak suratına baktım,nasıl yapamamıştı,ne demek yapamamıştı?

 

"İnsan hiç beklemediği yerden darbe alınca sarsılıyor,ne yapacağını şaşırıyor. Tamam dahi diyemedim. Arkama dönüp gittim."

 

Sesi ve yüzü arasında dağlar kadar fark vardı.

 

Yataktan kalkıp balkona doğru adımladı, kendisine bir sandaliye çekip oturduğunda sessizce yaptıklarını taklit ettim. Hemen yanına oturduğumda cebinden sigara paketini çıkardı. Ses çıkarmayıp önüme döndüm. Aşağıdan gelen seslerden anladığım kadarıyla abim ve Sungur bahçeye çıkmışlardı. Duyduğum bir diğer ses ise trabzanlara tutunup aşağıya bakmama sebep oldu. Çetin abim de gelmişti. Yengem de gelmiş miydi acaba?

 

Tekrardan arkama yaslanmak için geri çekildiğimde hemen karşımızdaki çardağa oturduklarını gördüm. Boğazımı temizleyip bakışlarımı onlardan çektim.

 

Şeyda'ya baktığımda sigarasını içtiğini gördüm. "Onu öldürmek istiyorum!" Dedim, içimdeki harlanan öfkeyle.

 

Yaptıkları alçakçaydı.

 

"Sen mi,ben mi?"

 

İkimizde sustuğumuzda bir kolumu omzuna atıp gülümsedim, "Sarışındı zaten,boş ver." dedim dalga amaçlı.

 

Amacım yüzünü az da olsa güldürebilmekti. Başardım da, kıkırdadığı esnada sigarayı sandalyenin demir kısmına bastırıp söndürdü. İzmariti cebine attığında "Ayy evet," dedi.

 

Bakışları gökyüzüne kaydığında "Var mı kızın fotoğrafı?" Diye sordu.

 

Ağlamamak için konuyu kendisinden uzaklaştırıyordu. Bozuntuya vermek istemedim. Zorlayıp üstüne gitsem,daha kötü olurdu. Başımı salladım, bahsettiği kişiyi anlamak zor olmadı. Annemin telefonundan arakladığım fotoğrafı göstermek için galeriye girdiğimde bulmam uzun sürmemişti,

 

Fotoğrafa tıklayıp ekranı ona döndürdüğümde değişen yüz ifadesini kırık bir tebessümle izledim.

 

"Ee bu sarışın değil?"

 

Garipçe ona baktım. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Surat ifademi gördüğünde tekrardan kouştu,

 

"Ya hani genellikle ikinci kadınlar sarışın oluyor-" Elimi kaldırıp onu susturdum. Kelimleri ağzına tıktığım esnada telefonu kapatıp masaya gelişigüzel attım.

 

"Bu hikayedeki ikinci kadın benim,Şeyda. Sungur'la nişanlanacak olan o, ben değilim. Bu durumda Zeynep'e ikinci kadın etiketini vurmak, büyük salaklık olur."

 

Tek kaşı çatıldığı esnada işaret parmağını yüzüme doğru salladı, "Kız yolarım seni! Tamam, kız güzel." Sustu, ardından devam etti. "Fazla güzel ama sence her şey dış görünüş mü? On yıl sonra kaybolacak güzellik mi sence olay?"

 

Bakışlarını kaçırıp önüne döndü, "Erkekler böyledir. Sağ koltuk prenseslerini buldular mı, onlar için canlarını bile verebilecek kızlardan vazgeçerler. Yıllardır süren bu döngü değişir mi sanıyorsun? O, öyle diyemem. Çünkü onu tanımıyorum-"

 

"Öyle birisi değil. " Dedim kesinlik barındıran sesimle. Öye bir insan olmadığını biliyordum. Sungur, farklıydı. Diğerleri gibi değildi. Olamazdı.

 

Başını salladı. "Tamam, o öyle biri değil. Peki ya diğerleri için aynı şeyi söyleyebilir misin?"

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bakışlarımı kaçırdım. "Diğerleri umrumda değil, tek istediğim oydu."

 

Oydu.

 

"O seni istemiyor." dedi,acımasızca.

 

Sungur'un gülüşünü duyduğumda tebbesüm ettim. Zeynep, şanslıydı. Çünkü benim gibi gülüşünü uzaktan izlemeyecek,duymayacaktı. Zeynep,şanslıydı. Çünkü o gamzeleri istediği zaman görebilecekti.

 

Zeynep... Zeynep şanslıyıdı işte.

 

"Bunu söylemene gerek yoktu. Zaten o yeterince bunu hissettiriyor."

 

Ofladığını duydum. Beni kendisine çekip sarıldığında "Sus,Efsan. Yalvarırım sus artık." Acı içinde çıkan sesi gülümsememi kırdı. Dudaklarım benden izinsiz büküldüğünde "Son bir şey," diye fısıldadım.

 

"Söyle," dese de konuşmamı zerre istemiyordu.

 

"Zeynep ikinci kadın olamayacak kadar güzel. Güzelliği o kadar kırıyorki beni, Sungur'un ona aşık olmasından ölesiye korkuyorum." Nefeslenip kendi dediklerimi sindirmeye çalıştım.

 

Bakışlarım gökyüzünde iken kayan bir yıldız gördüm. Gözlerimi kapatıp son bir kez konuştum; "Hem bakarsın belki her şey düzelir. Bir şekilde ben ve Sungur kavuşuruz. Keşke-" Duraksadım. Gözlerimi araladığımda saçmaladığımı, saçmaladıkça kendimi mahvettiğimi fark ettim.

 

"Her neyse,unut gitsin. Çünkü biz imkansız bile değiliz. O ve ben, hiçbir şey olamayız."

 

-Belkiler,keşkeler,neyseler-

 

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM

 

BÖLÜM?

 

Diğer bölüme mentalinizi toplayında gelin, çünkü ben bir kez daha dağıtacağım. Muahh yaa

 

Öptümmmm hepinizi ❤️

 

 

Loading...
0%