Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Bölüm

@rulisinzruli_

Merhaba ♥️

 

Oy ve yorumlarınızı merakla bekliyorum, eksik etmeyinizzz

 

İyi okumalar ❤️

 

"Evet,yıllık iznimi kullanmak istiyorum." Makyajımı kontrol ederken bir yandan da verilecek cevabı bekliyordum.

 

"Tamamdır, Efsan hanım."

 

Gülümsedim, "Teşekkür ederim."

 

"Ne demek, iyi tatiller."

 

"Sağ ol," Telefonu kapattıktan sonra odamdan çıkıp aşağıya indim. Erken kalkmış kahvaltıda yaptıktan sonra hazırlanmak için odama geri çıkmıştım.

 

Şeyda’nın gelişi üzerine yıllık iznimi kullanmaya karar vermiştim. Kapının önünde telefonuyla ilgilenen Şeyda’yı gördüğümde gülümseyip, "Geldim," dedim.

 

Başını telefonundan kaldırarak rahat bir nefes aldı ve "Çok şükür," diye yakındı.

 

Gözlerimi devirecek gibi oldum ve koluna hafifçe vurdum. "Abartma."

 

Arabama doğru ilerlemeye başladım, ama Şeyda’nın arkamdan gelmediğini fark ettim. Arkama döndüğümde, Şeyda'nın bir noktaya kitlenmiş gibi bakmakta olduğunu gördüm. Bakışlarını takip ettiğimde, bir an yerimde kalakaldım. Sungur, Çiçek Teyze, Zeynep ve Zeynep’in annesi olduğunu düşündüğüm kadın, Sungur’un arabasına yönelip teker teker bindiler.

 

Kendimi hızla Şeyda’yı çekiştirirken buldum. "Haydi yürü, sabahın köründe sokak ortasında korkuluk yapmaya kalkmadık."

 

Zeynep’in Sungur’un yanına bindiğini gördüğümde midemde bir kıpırtı hissettim. Bu kıpırtı canımı yakmıştı.

 

Bakışlarımı oradan çekip Şeyda'yı da bıraktıktan sonra arabama doğru ilerleyip sürücü koltuğuna oturdum. Kapıyı kapattığım da çantamı gelişi güzel arkaya attım, ancak içimde acı bir gerçek vardı: Yüzük bakmaya gidiyorlardı.

 

Şeyda da arabaya bindiğinde, hiç vakit kaybetmeden motoru çalıştırıp hızımı dikkatlice kontrol ederek mahalleden çıkmaya başladım. Radyoyu açıp sesi yükselttim ve şarkıya eşlik etmeye başladım. Şeyda’nın sessizliğinin az önce gördüklerinden kaynaklandığını biliyordum.

 

Bu kadar hızlı olmalarına şaşırmış gibiydi.

 

Bende şaşırıyordum.

 

Işıkları gördüğümde frene basıp hızımı otuza kadar düşürdüm. Araba tamamen durduğunda, çantama uzanıp içinden glossumu aldım. Dikiz aynasından bakarak glossumu ağır ağır sürdüğümde, Şeyda’nın bakışlarını üzerimde hissettim.

 

İşim bittiğinde yüzümdeki tebessümle ona döndüm. "İster misin?"

 

Şeyda biraz duraksadı. Yutkunduğu sırada gülümsemeye çalışarak, "Sürdüm, güzelim," dedi.

 

Anladım dercesine başımı sallayıp glossumu çantaya geri koydum. Arabayı tekrar çalıştırıp yola koyulduğumda radyodaki şarkının ritmi oldukça hoşuma gitmişti.

 

"Şarkı çok güzel değil mi?" diye sordum.

 

"Evet, güzelmiş," diye mırıldandı.

 

Kaşlarımı çatarken kısa bir bakış attım. "Neyin var? Sakın bana o sarı züppeyi düşünüyorum deme!" diye sesimi yükselttim.

 

Gözleri büyürken yüzünü de buruşturdu. "Saçmalama, onu düşünmüyorum. Sadece az önce gördüklerimiz-" Radyonun sesini biraz daha yükseltmemle birlikte susmak zorunda kaldı.

 

"Az önce hiçbir şey görmedik. Gördüklerimiz bizi, beni ilgilendirmiyor."

 

Sesli bir nefes verip, "Evet, bizi ilgilendirmiyor," dedi. Susup bana döndü, "Ama-"

 

Arabanın hızını artırıp yola odaklandım. "Aması yok, Şeyda. Bizi ilgilendirmiyor." Sert sesimi duyduğunda, sessizleşti.

 

Bir dakikanın sonunda aramızdaki sessizliği Şeyda bozdu. "Yüzükleri takacakları zaman gidecek misin?"

 

Gidecek miydim? Hayır, bu kadarını kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Kalbim, bu yükü kaldıramazdı.

 

"Hayır," dedim net bir şekilde. Şeyda, cevabım karşısında gülümseyerek, "Aferin kızıma," dedi.

 

Gülümsedim. Şeyda, "Galiba benim de yoluma bakmam lazım," dediğimde kaşlarını çatmıştı. Birkaç saniye boyunca söylediklerimi anlamaya çalıştı.

 

"Beni isteyen biri-" Sözümü kesip bağırdığında yüzümü buruşturmak zorunda kaldım. "Ay, saçmalama!"

 

"Şeyda, sesinin ayarını seveyim ya."

 

"Sev ama evlenme, ne bu sanki nisbet yapar gibi!" dediğinde gülmeme engel olamadım.

 

"Kime, neyin nisbetini yapacağım Şeyda? Adamın duygularımdan haberi yok."

 

Birkaç saniye durdu. Yüzüne bakmayı kesip arabaya park yeri aramaya başladım. Bulduğum ilk yere arabayı park ettiğimde çantama uzanıp elime aldım. Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda havanın sıcaklığının gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Şeyda'nın da indiğini görünce arabayı kitledim.

 

Yanıma geldiğinde cafeye doğru birlikte ilerledik. "Çok tatlı bir yer. Kahve içer, biraz oturduktan sonra sahil kenarına gideriz."

 

Adım atmayı bıraktığında bana döndü. Neden durduğunu soracaktım ama benden önce davranarak, "Fıstığım, iyisin değil mi?" diye sordu. Sesindeki tedirginlik yüzüne de yansımıştı.

 

Yutkundum, gülümsememi kırılmamasına dikkat ederek başımı salladım. "İyiyim."

 

Gülümsedi. Derin bir nefes alarak dudaklarını birbirine bastırıp sustu. Bir elini omuzuma attığında, "Bu sabah farklı gibisin, iyi gibi davranıyorsun. Bu hoşuma gitmiyor ama her dakika da üzülmeni sitem etmiyorum. Benim yanımda yapma olur mu? Seni anlıyorum, istediğin kadar ağla. Teselli etmekten asla bıkmam," dedi.

 

Bakışlarımı kaçırıp boğazıma dizilen sözleri sindirmeye çalıştım. Beni kendisine çekip sarıldığında, küçücük boyuna rağmen sımsıkı sarması hoşuma gidiyordu. Anneci tavırlarını ara verip benden ayrıldığında, sırıtıp göz kırptı. "Erkek olsam bir dakika dahi kaçırmazdım seni, bu Sungur kör vallahi."

 

Gözlerimi devirip güldüm. "Aynı zamanda katıksız odun kendileri."

 

Yalandan şaşırarak, "Nasıl yani, tüm erkekler öyle değil miydi zaten?" diye sordu,

 

Gülerek koluna vurduğumda cafeye çoktan girmiştik. Masalardan birine yerleşip garsona sipariş verdikten sonra arkama yaslandım. Cafeye göz attığımda defalarca gelmeme rağmen bir kez daha hayran kalmıştım.

 

Geniş pencerelerden içeriye gelen doğal ışık,mekânı aydınlatıyor ve rahatlatıcı bir hava katıyordu. İçerideki ahşap zemin ve taş duvarlar, mekâna hem sıcaklık hem de karakter kazandırıyordu. Masalar sade ama şık bir şekilde düzenlenmişti. Üzerlerinde beyaz örtüler vardı ve bazı masaların üstünde güzel çiçek aranjmanları dikkati çekiyordu. Kolçaklı sandalyeler rahat ve konforluydu, rengârenk yastıklarla desteklenmesi ise mekana daha sıcak bir hava katmıştı.

 

Duvarlarda çeşitli tablolar ve eski fotoğraflar asılıydı; bu detaylar mekânın nostaljik havasını güçlendiriyordu.

 

Diğer cafelere kıyas bu cafe ev gibi hissettiriyordu.

 

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, kahvemiz ve tatlılarımız masaya geldi. Kahvemin üzerinde yoğun bir buhar yükselirken, tatlımın kokusu burnuma geldi. Şeyda, gözlerini tatlıya dikip, "Bu çok güzel görünüyor," dedi, gülümseyerek.

 

Tatlıyı çok severdi. Ben çok fazla sevmesem de o tatlı için bayılırdı.

 

"Afiyet olsun," dedim yüzümdeki tebessümle,

 

"Sana da" Dedikten sonra tüm ilgisini tatlısına verdi.

 

"Evinizin yakınındaki sahile mi gideceğiz?" diye sordu. Yolda gözümün ucuyla fark ettiğim, hoş bir yer olduğunu düşündüğüm o sahili hatırlayarak başımı salladım ve "Evet," dedim.

 

Sırtını yasladığı koltukta rahatça otururken bana bakarak sırıttı. "İçeri miyiz?" diye sordu.

 

Soruya ilk başta anlam veremeyerek ona baktım. "Kahve mi?" diye tekrarladım.

 

Kahkaha atarak gülmeye başladığında, mekandaki diğer insanların bizim üzerimizdeki dikkatli bakışlarını hissettim. Acaba neden bu kadar gülüyordu?

 

Sohbetimizin bir noktasında "Bir insan, hiç mi tövbesini bozmaz ya," şeklinde şaka yaptığında, aslında ne hakkında konuştuğunu anlamam pek uzun sürmedi. Gözlerimi devirdim. Alkol kullanımıyla ilgili bir şeyler söylüyordu. Ben, alkolü sadece kullanmakla kalmayıp, onun olduğu ortamlardan bile uzak dururken, Şeyda, arada sırada içen, ama kesinlikle bağımlısı olmayan biriydi. Ancak benimle birlikte olduğu zamanlarda, onun içmesine izin vermemek prensibim haline gelmişti.

 

İçtiğinde sapıtıyordu.

 

Şeyda ile ben aslında tam anlamıyla zıt kutuplardık. Ailelerimiz arasında dağlar kadar fark vardı. O, daha seküler bir aileden gelirken, ben muhafazakar bir aileye sahiptim. Yine de annelerimiz, bizim gibi, çok iyi anlaşırdı. Bu yüzden, Şeyda’yı değiştirmeye hiç niyetlenmedim. Yaşam tarzlarımız ne kadar farklı olsa da, onu olduğu gibi kabul edip sevdim. İşte tam da olması gereken buydu.

 

"Bozmaz, bozmayı da düşünmüyorum," dedim ve kahveme bir yudum alarak gözlerimi tekrar ona çevirdim.

 

Onun gülüşünü görünce, ben de gülümsemeye başladım. Sohbetimize devam ederken, Sungur ve Zeynep aklımdan tamamen çıkmıştı. Kısa da olsa, Şeyda’yla sohbet etmek gerçekten iyi gelmişti.

 

*****

 

Sahile vardığımızda, gün batımının büyüsüyle karşılaşmıştık. Güneş, ufukta yavaşça eriyip, gökyüzüne altın ve pembe tonları serpiştiriyordu. Deniz, bu renklerin yansımasıyla parlıyor, her dalga kıyıya vurduğunda sanki bir gerçek fısıldıyordu. Kumlar, ayaklarımın altında serin bir dokunuşla yayıldı ve bu anın huzurunu içimde hissettim.

 

"Cennet resmen," diye kıkırdayan Şeyda ile gülümsemem büyüdü. Ayakkabılırımız ellerimizdeyken kumlarda yürümek oldukça hoş hissettiriyordu.

 

Gökyüzü, turuncudan mor tonlarına geçiş yaparken, bulutlar adeta bir ressamın paletinden çıkmış gibi dans ediyordu.

 

Denizle gökyüzünün birleştiği yerde, ufuk çizgisi sonsuzluğa açılan bir kapı gibi görünüyordu.

 

Kumsalda yürüyen birkaç insan, günün bu veda anının tadını çıkarıyordu.

 

Yaşlı bir çiftin kumlarda yürüyüşü, yanında oynayan küçük köpeğiyle, yaşamın basit ama derin güzelliklerini gözler önüne seriyordu.

 

Gözlerimi denizin üzerinde belirginleşen ayın parıltısına çevirdiğimde, geceye yumuşak bir geçiş yapmanın huzurunu yaşadım.

 

Az ötede liseli bir grupun gitar eşliğinde yeni yaktıkları belli olan ateşin etrafında oturduklarını gördüğümde, Şeyda'yı dürttüp orayı işaret ettim. Gördüğü manzara ile gözleri parıldadığında

 

"Biz de gidelim, dedi.

 

İtiraz etmeden onu takip ettiğimde benden daha fazla heyecanlı olduğundan ilk o varmıştı. Gitar çalan çocukla bir şeyler konuştuktan sonra yüzündeki gülümsemeyle bana döndü. İzin almış olmalıydı.

 

Gelmem için işaret yaptığında adımlarımı hızlandırdım. Saniyeler içerisinde yanlarına varmıştım.

 

"Merhaba," Dediğimde hepsi gülümseyerek karşılık vermişti.

 

Ayakkabılarımı yanıma indirip Şeyda'nın yanına oturdum.

 

"Devam edelim o halde," Diyen erkekle beraber, bir kız başını salladı.

 

Erkek çocuk, gitarını kucakladığında gitara daha dikkatli baktım. Gitarın gövdesi, ateşin ışığında parlıyor, telleri hafifçe titriyordu. Parmakları, metal teller üzerinde ustaca geziniyor, sıcak bir melodi yayıyordu.

 

Gitarın klasik görünümü, yıpranmış bir kemanı andırıyordu. Ahşap yüzeyinde küçük çizikler ve renk değişimleri vardı.

 

Yanındaki kız, Şarkıya giriş yaptığında hem aşinası olduğum şarkı hem de kızın sesi içimde hareketlenmeye sebep oldu.

 

"Ah kalbim darmaduman,

senden iz yok hayli zaman,

duygularım feryat fidan

bilmem nasıl yapsam, hangi kapıyı çalsam,"

 

Şeyda, kolumu dürttüğünde ona döndüm, gülümsüyordu. "Lise de ne çok dinlerdik," diye fısıldadı derin özlem içeren sesiyle.

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım, "Yaşlanmışız." diye mırıldandım kırıkça.

 

Benden uzaklaşırken onunda yüzünde buruk bir gülümseme vardı.

 

Şarkıya tekrardan odaklandığımda sözler içimde bastırdığım duyguları tekrardan gün yüzüne çıkardı,

 

"Bir an sen yanımdasın

Saçlarında tadımdasın

Sonra işte onunlasın

Aşk mı bunun adı

Beni benden aldı"

 

Bakışlarım denize kaydığında titrek bir nefes aldım, kızın sesi, denizin hafif esintisiyle birleşerek ateşin sıcaklığında havada süzülüyordu. Sesi, geceye huzur ve dinginlik katıyor, her nota ve söz, yıldızların altında yankılanıyordu.

 

Gitarı çalan erkeğin bakışlarındaki yoğunluk kızın üzerindeyken gülümsedim. O liseli okul filmlerinde ve kitaplarında olan çiftlerden farkları yoktu. Kız gözlerini açtığında çocukla göz göze gelmeyi beklemediği için duraksamıştı. İfadesini toparlayıp bakışlarını kaçırdığında yanaklarına sinen kırmızılık onu ele vermekten başka bir şeye yaramıyordu.

 

Bakışlarımı onlardan aldığımda kız da şarkının son sözlerini tekrarlıyordu.

 

Şarkı bittiğinde herkes alkış ve ıslık tutmuştu. O kadar güzel bir andıki sadece kısa bir an kendimi yaz filmlerindeki o kız gibi hissetim.

Tabii ki yan karakterdim. Başrol olmak o genç kızın hakkı gibiydi. Çocuğun bakışları o kadar masum ve güzeldiki, o kızın sevileceğinden adım kadar emindim.

 

"Çocuğun bakışlarını gördün değil mi? Ayy o kadar tatlılardıki, resmen okuduğum kitaplardan fırlamış gibiydiler.

 

Şeyda'nın cıvıl cıvıl sesi dalgaların sesiyle karışırken başımı salladım.

 

"Öyle gerçekten, çocuk aşık gibi bakıyordu."

 

İşaret parmağını bana uzattığında sırıtıp aynıanda konuştuk,

 

"Kız da utanır gibi,"

 

"Kız da utanır gibi,"

 

İkimizde denizin karşısında oturmuş düşünüyorduk. Pardon! Şeyda daha çok uyukluyor gibiydi.

 

Bacağına vurduğumda inliyerek gözlerini açtı, "Ne var be?" diye sordu.

 

"Git kendine ve bana içecek bir şeyler al. Soğuk olsun. Ve mümkünse seni ayıltacak şeylerden yana kullan tercihini,"

 

Bir bana birde ona uzattığım kartıma baktı. "O kartı ben, bir yerine sokmadan cebine soksan iyi edersin, bu gece bendeniz,"

 

Göz devirip kartı çantama geri attım. Israr edersem direkt saçlarıma asılırdı. Manyak ruhlu bir kızdı. Korkmuyor değildim.

Ayağa aklkıp büfeye doğru ilerlemeye başladığında bende önüme dönüp, tekrardan düşüncelerin beni esir almasına izin verdim.

 

Ben dalmış bir şekilde denizi izlerken duyduğum ses dikkatimi dağıttı, bakışlarımı daldığım yerden alıp yan tarafıma çevirdiğimde tanımadığım bir yüzle karşı karşıya kaldım. Kaşlarım çatılırken aramıza mesafe koymak adına yan tarafa kaydım.

 

Kumral diyebileceğim bir teni vardı, oturduğundan dolayı boyu hakkında bir tahmin yapamamıştım. Kahverengi gözleri üzerimdeyken rahatsız olduğumu belli eden bir ses tonuyla "Tanışıyor muyuz?" diye sordum.

 

Gülümsedi, gülümsemesinde flörtöz veya bir çapkınlık yoktu. Sahici bir gülümsemeye benziyordu.

 

"Hayır." Net cevabı üzerine başımı salladım.

 

"O halde neden yanıma oturdun?"

 

Aramızdaki mesafeye kaydı bakışları, "Aslında tam yanın sayılmaz. Çaprazında kalıyorum birazcık." Ciddi ses tonu şaşırmama sebep olduğunda yüz ifadem onu güldürmüştü.

 

"Dalga mı geçiyorsun?" Dedim.

 

Cıkladı, başıyla denizi işaret etti. "Dalga karşında."

 

Salak mı bu?

 

"Komik misin şu an?"

 

Ellerini teslim oluyorum der gibi kaldırdıktan sonra tanışmak istediğini belli etmek ister gibi elini uzattı, bir eline birde yüzüne baktığımda tek kaşım çatılmıştı. Gülümseyip elini geri çekti ardından konuştu, "Adım, Sertaç. Tacizci veya psikopat değilim. Amacım flört etmek ya da seni tavlamakta değil. Sadece biraz üzgün görünüyordun ve bende-" Sözünü kesip gülümsedim.

 

"Ve sende daha iyi teselli etmek için arkadaşımın yanımdan kalkmasını mı bekledin?"

 

Yüzündeki garip ifadeyle etrafına baktı, "Arkadaşını görmedim, yeni geldim sayılır." dedi.

 

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Güvenemediğim için yalnızca başımı sallamayı tercih ettim,

 

Aramızdaki sessizliği ben bozdum, "Benim de adım, Efsan Mira. Tanıştığımıza nötrm"

 

Güldüğünde, kısa bir bakış atmayı tercih ettim.

 

"Of ya, oysa ben tanıştığımız için çok memnundum."

 

Dalga geçiyordu, gizli gizli de değildi. Açıkça yapıyordu.

 

"Sertaç, hangi geri zekalı komik olduğuna inandırdı seni?"

 

Bakışları birkaç saniye yüzümde dolandı,ciddileştiğinde oturuşunu düzeltip önüne döndü. Hareketlerini izlediğim esnada gülümseyip kendini gösterdi.

 

Göz devirip önüme döndüm. Şaka gibi bir adamdı.

 

Bir kaç dakika o şekilde oturduğumuzda Şeyda'nın neden hâlâ gelmediğini düşünüyordum.

 

Bir çığlık sesi etrafa yankı yaptığında irkilip arkama döndüm. Gördüğüm kişiyle beynimden vurulmuşa döndüğümde ayağa kalkıp o tarafa doğru koştum.

 

Şeyda'nın kolunu tutup kendine çekmeye çalışan adamın erkekliğine o anki refleksle vurup Şeyda'yı kendime çektim. Adam yerde kıvrınırken fazlasıyla canı yanmış gibiydi.

 

Beter olsun.

 

Şeyda hareketsizce adamı izliyordu. Burnuma gelen kokuyla "Of!" Diye bağırdım, "İçtin mi sen?"

 

Bir gözü açık bir gözü kapalıyken parmaklarıyla aklı sıra ne kadar içtiğini göstermeye çalışıyordu.

 

"Bu kadarcık." Dediğinde sesi duyulmuyordu bile.

 

Gözleri büyüdüğünde omzumun üzerinden arkama baktım, Az önce yere serdiğim adam ayağa kalkmış bana doğru atılmak için bekliyordu. O da içmişti. Gözleri kayıp kayıp duruyordu. Ayakta dahi zor duruyordu.

 

Şeyda'yı arkama saklayıp adama baktığımda önüme geçen gövdeyle görüş alanım kapandı.

 

"Sürtükler!" Diye bağırdığını duydum adamın.

 

Sertaç, ağzının içinde cıkladı. Ben, Şeyda'yı oradan uzaklaştırmaya çalışırken son kez arkama baktım.

 

Sertaç, adamın yüzüne yumruğunu vurmadan önce, "Çok ayıp, onlar sana sikik diyor mu?" diye soru sormuştu.

 

Şeyda'yı uygun bir yere oturttuktan sonra tekrardan oraya doğru ilerledim. Etraftaki insanlar sarhoş adamı Sertaç'tan uzaklaştırırken bir kaç kişinin Sertaç'a peçete verdiğini gördüm.

 

Peçeteyi alıp arkasına döndüğünde göz göze geldik. Başta duraksasada bana doğru ilerledi. Eline kaydı bakışlarım,kanıyor olmalıydıki peçeteyi oraya bastırıyordu.

 

"Gerek vardı, hiç çeneni yorma. " Dediğinde gülümsememe engel olamadım.

 

Yüzüne mahçup bir ifadeyle bakarak, "Özür dileriz," dedim. "Bizim yüzümüzden başın belaya girdi."

 

Şeyda'yı kontrol etme ihtiyacı hissettim. Sızmış bir şekilde uzanıyordu.

 

"Başımın belaya girdiği yok. Şerefsiz insanlarla konuşarak bir şeyi halledemezsin. Onları yola getirecek tek şey; dayak."

 

Gülümsemeye çalıştım. Bakışları birkaç metre ötede bize sırtını dönen Şeyda'ya kaydı, "Kardeşin mi?"

 

Başımı salladım. "Sayılır." dedim.

 

Anladım dercesine başını salladı.

 

"Yardıma ihtiyacın var gibi görünüyor." dediğinde bakışları hala Şeyda'daydı.

 

"Yani" dediğimde gülmeye çalıştım.

 

Arkama dönüp Şeyda'ya doğru ilerledim, o da arkamdan gelirken önce kendi çantamı alıp daha sonra da Şeyda'nın çantasını yerden aldım.

 

"Uyandırsan bile yürüyemez, çok içmiş." dedi düşünceli bir sesle.

 

Ofladım.

 

Yüzünü kumlara gömmüş her şeyden bihaber uyuyordu. Yarın canını okuyacaktım. Evet,evet kesinlikle canını okuyacaktım.

 

Kolumdaki saate baktığımda gece yarısına geldiğini gördüm. Bizimkiler çoktan uyumuş olmalıydılar. Umuyordumki öyle olsun. Yoksa bu durumu nasıl açıklardım hiçbir fikrim yoktu.

 

"İznin var mı?" diye sorduğunda birkaç saniye düşündüm.

 

Adam haklıydı. Uyandırsam bile yürüyemezdi. Buraya getirene kadar canım çıkmıştı. Arabaya kadar götürmeye çalışsam ya omuzum ya da kolum çıkabilirdi.

 

Başımı salladım.

 

Onayımı aldıktan sonra eğilip bir çırpıda Şeyda'yı kucağına aldı. Yanına ilerleyip yüzündeki saçları ve kumları temizledim. Geri çekildiğimde Sertaç'a baktım.

 

Dudakları aralanmış Şeyda'ya bakıyordu. Kaşlarım çatıldığında içimdeki ses, "Noluyor lan" diye bağırıyordu.

 

"Uyanırsa kafana şamarı yersin. Kendisi erkeklerden pek haz etmiyor. " Dedim, harekete geçmesi adına.

 

Şaşırdı, bakışlarını bana çevirdiğinde gülümsüyordu. "Öyle mi? tam aradığım kız tipi."

 

Ağızım açık ona bakarken o, önümden geçip yürümeye başladı. Ben de kendime gelmeye çalışarak peşinden ilerlemeye başladığımda iki dakika içerisinde otoparka çıkmıştık.

 

Sertaç'ın arabamın yanında beklediğini gördüğümde yaşadığım aydınlanmayla adımlarım yavaşladı.

 

"Hadi aç kapıyı," diye konuştuğunda dikkatlice yüzünü izliyordum.

 

Kapıyı açmak yerine, "Sapık mısın sen?" diye sordum.

 

Şaşırdı. O ne dediğimi anlamaz iken ben, bir kez daha konuştum, "Arabamı nereden biliyorsunki burada durdun?"

 

Şaşkınlığı yüzünü terk ederken yerini rahatlama aldı.

 

"Cevap versene!" diyerek sesimi yükselttim. Tam o esnada Şeyda'nın gözleri açıldı.

 

Neredeyim dercesine etrafı izlerken bakışları en son Sertaç'ta durdu. Gözleri büyürken dudakları aralandı. Daha sonra kapandı. Bir kez daha aralandığında bu sefer konuşabilmişti.

 

"A-a yakışıklı bey,"

 

Ağlamak istiyordum. Şuracıkta oturup ağlamak istiyordum.

 

"Günaydın, uyuyan güzel. Bir dakikanı almam gerekiyor yoksa arkadaşın kafamı kıracak." Dediğinde bakışlarım ikisinin arasında gidip geliyordu.

 

Bir parmağını kaldırıp, "Bir saat mi?" dedi.

 

"Hayır, bir dakika."

 

Güldü, "Tamam iki saat."

 

İçtiğinde sapıtıyor demiş miydim?

 

Sertaç'ta gülerken bakışlarımla karşı karşıya kalınca ciddileşmek zorunda kaldı.

 

"Sapık değilim. Komuşunum."

 

Komuşum mu?

 

"Ne?" dedim şaşkınlıkla.

 

Başını salladı, "Alt sokağında oturuyorum. İki ay önce taşındım ve mahalledeki yeni açılan eczanenin sahibiyim." Söylediklerini anlamaya çalıştığım esnada beynim durmuş gibiydi.

 

"Her sabah arabanla benim eczanemin önünden geçtiğinden dolayı arabanı bilmem gayet doğal."

 

Öylece yüzüne baktığımda, "Ve burada karşılaşmamız tesadüf (!)" diye dalga geçtim.

 

Sinirim bozulmuştu.

 

Dudaklarını birbirine bastırıp Şeyda'ya kısa bir bakış attı, "Dediğim gibi, sapık veya takipçi değilim. Seninde bildiğin üzere burası mahalleye en yakın olan sahil. Ve ben, her akşam buradayım."

 

Adam mantıklı konuşuyordu. El mecbur başımı salladığımda arabanın kilidini açtım ve arka kapıyı açıp Şeyda'yı yerleştirmesini bekledim. Şeyda'yı koltuğa bıraktığında doğrulup bana baktı, ardından kapıyı sert olmayacak şekilde kapattı. "Yeterince rahatsızlık verdim, kusura bakma." Dediğinde yutkundum.

 

Asıl rahatsızlığı biz vermiştik.

 

"Asıl sen kusura bakma, geceni mahvettik."

 

"Sorun yok," İçeride kendi kendine konuşan Şeyda'ya bakıp gülümsedi. "Eğlenceliydi."

 

Gülümsedim, ya ne demezsin (!)

 

Gidecek gibi olduğunda araya girdim. "Arabanla mı geldin?"

 

Duraksadı, başını hayır anlamında salladı."Koşmak daha sağlıklı," dedi.

 

"Seni eve bırakabilirim. Hem geç oldu-" Sözümü kesti, "Gerek yok gerçekten." dedi.

 

"Lütfen," Diye ısrar ettim. "Bu şekilde teşekkür etmek istiyorum ve hayır, Sapık veya takipçi değilim." diye ekledim.

 

Beraber güldüğümüzde "Peki," diyerek teklifimi kabul etti.

 

Beraber arabayı binip yola çıktığımızda arabada derin bir sessizlik vardı. Dikiz aynasından Şeyda'yı kontrol ettiğimde kendi kendine güldüğünü gördüm. Gülümseyip geri yola döndüm.

 

İçinden başka bir Şeyda çıkmıştı.

 

Birden öne doğru atıldı ve "Yakışıklı bey, bir şey sorabilir miyim?" dedi.

 

Sertaç gülümsediğinde benimde ondan farkım yoktu. "Tabii,sorabilirsin?"

 

"Şimdi benim sevgilim var, tamam mı?" Aniden ona döndüğümde yüzümü buruşturdum.

 

Adama rezil rüsva olacaktık.

 

Bu kadar içecek ne vardı? Bir gecemiz de huzur içinde geçse ne olurdu ya!

 

Sertaç'ın yüzündeki gülümseme ağır ağır soldu. Ciddileştiğinde "Tamam," diyerek Şeyda'yı onayladı.

 

"Bu, bana -bize layık değilsin,- deyip beni, terk etti. Bunun günahı nedir?"

 

Kedimi tutamayıp güldüğümde Sertaç'ta gülümsemişti, "Bunu eczacı bir adam yerine imam olan birisine sorabilirsiniz. Bu tür konularda iyi değilim."

 

Oflayıp geri arkasına yaslandı, "Tüh, bende biliyorsun sanmıştım."

 

"Bilmiyorum maalesef."

 

Son konuşma bu olduğunda çoktan mahalleye girmiştik. Araba bir dakikanın sonunda bizim evin önünde durduğunda Sertaç'la aynıanda arabadan indik.

 

Arabanın etrafından dolanıp yanına geldiğimde elimi uzattım, "Tanıştığımıza memnunum artık, her şey için teşekkür ederim."

 

Hiç beklemeden elimi sıktığında "Memnun olmana sevindim, iyi gecelerin olsun," dedikten sonra elini çekti.

 

"Senin de iyi gecelerin olsun," dedim.

 

Sırtını dönüp hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştığında derin nefes aldım, saniyeler sonra gözden kaybolmuştu.

 

"Hadi bakalım,gazamız mübarek olsun." Arkama dönüp Şeyda'ya ilerlerken gözüm bir kaç metre ötedeki evin balkonuna kaydı. Gördüğüm suret adımlarımı yavaşlatırken nefes alamadığımı fark ettim.

 

Balkondaydı ve benim olduğum tarafa doğru bakıyordu.

 

"Sakin ol Efsan," Kendimle konuşa konuşa arabaya kadar geldiğimde, oraya bakmamaya çalışarak arabanın kapısını açtım.

Muhtemelen sigara içmek için balkona çıkmıştı. Şansa bakın ki bu isteği de bizim eve geliş saatimize denk gelmişti.

 

Abime bir şeyler ötmese bari,

 

Şeyda’yı dikkatlice arabadan çıkardım ve evin kapısını açarak içeriye taşıdım. İçeri girer girmez, merdivenlere yönelmek yerine buradaki odalardan birine girdim. Şeyda’yı rahat bir yere yatırıp üzerini örttüm. Sesli bir nefes verdiğimde bu kızın ağırlığı karşısında ağzım açık kalmıştı.

 

Ne ara bu kadar kilo almıştı?

 

Odanın kapısını kapattıktan sonra sessizce kendi odama çıkmıştım. Evdekilerden kimseye yakalanmadığımız için mutluydum.

 

Kendimi yata attığımda üzerimi değiştiremeyecek kadar kendimi yorgun hissediyordum. İyice dinlenip, yarın Şeyda'nın ağzına sıçmam gerekiyordu. Onun yüzünden bir gecede bütün duygularım birbirine karışmıştı. İçme dememe rağmen içmesi ise tamamen salaklıktı.

 

Düşünceleri bir kenara bırakıp, içimde bir boşluk yaratarak gözlerimi kapattım. Her şey yavaş yavaş bulanıklaşıyor, bilincim ağır ağır kapanırken rahatlamanın verdiği huzuru hissetmeye başladım. Göz kapaklarımın altında karanlık büyüyüp genişledikçe, bütün karmaşalardan uzaklaştım. Sanki ruhum, bedenimin ötesine geçip dingin bir sessizliğe adım atmıştı.

 

Gözlerim kapalı, derin bir huzur içinde kaybolurken, her şey sessizleşti ve zamanın akışı yavaşladı.

 

🫀

 

       

REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM

 

BÖLÜM?

 

ŞİMDİLİK HOŞÇA KALIN ❤️

 

 

Loading...
0%