Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@ruveydakay

Birinci BÖLÜM. CANAN(ANKARA)

Birinci Kısım.

Sokaklar,evlerine gitmek için sabırsızlanan insanların gürültüleriyle günü bitiriyordu.


Canan bu gürültülere katılmadan önce kendisine sorunlarını anlatan evli çifti dinlemekle meşgulken beşinci seansa gelmelerine rağmen hâlâ aynı noktada takılıp kalmalarına bir anlam veremeyen bu karı kocaya.

"Buraya gelmeniz sorunu kabullenip çözme konusunda istekli olduğunuzu gösteriyor" diyip, biraz sonra seans sona erdiğinde iyi akşamlar diledi ve odadan çıkarak hastanenin çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı.Bu sırada kendine, cevabını alamadığı türlü türlü sorular sorup aklından geçirirken bir taraftan da hızlı hızlı metro durağına yürüyordu.


Metro durağına vardığında durağın önü her zamanki gibi kalabalık ve gürültülüydü.Biraz sonra metro geldi ve herkes aceleyle binip oturdu.Oturacak yerler dolunca Canan da diğer ayakta kalan yolcular gibi demirlere tutunarak eve gidene kadar aynı vaziyette gitti.


Yirmi dakika sürmüştü bu yolculuğu. Oturduğu dairenin karşısındaki durakta indi ve eve doğru yürürken farkında olmayarak kaldırım üzerindeki patlamış topa bastığında dengesini kaybederek düşmemek için sağ ayağının üstüne doğru eğildi. Bu,olumsuzlukların ilkiydi.Bir an ne olduğunu anlayamadı ama biraz sonra ayağa kalktığında sağ ayağının acıdığını fark ettiğinde o acıyla apartmana doğru yürüdü.


İçeri girmek için güvenlik numarasını tuşladığında, numara yeni değiştirildiği için yanlış olduğundan içeri giremedi ve apartman görevlisi gelene kadar 5-10 dakika dışarıda beklemek zorunda kaldı.İçeri girdiğinde asansöre yaklaştı. Apartman görevlisi asansörün arızalı olduğunu söyleyince Canan bunu duyduğu sırada kendinin duyacağı şekilde"ayak acıması,onuncu kat,yüz basamak" diye iç geçirerek ve zorlanarak yukarı çıktı.


Kapının önüne geldiğinde çantasının içinden anahtarı çıkararak kilidi açtı eve girdiğinde salondaki ışığın yanmakta olduğunu gördü.Sabah evden aceleyle çıktığı için ışıkları kapatmamış olabileceğini anımsadı.


Banyoya girip elini-yüzünü yıkadı ve salondaki kanepeye dinlenmek için uzandığı sırada aralıklı olarak kapı zili çaldı.Sedat'ın geldiğini düşünerek yattığı yerden kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı.Bir yandan da "anahtarı olduğu halde neden zili çalıyor"diye de söyleniyordu.


Kapıyı açtığında Sedat yoktu.Karşı komşusu "Esin Hanım kocasıyla kavga edip küsmüş yine.Kocası da Esin eve almadığı için bütün kapı zillerini çalıyor"dediğinde Canan uykulu gözlerle "anlıyorum"demekle yetindi ve yine yorgun bir halde kanepeye uzandı.


Tam uykuya dalacakken bu sefer de Sedat'tan telefon geldi. "anlaşılan bana uyku yok"diyerek telefonu açtı.Gelemeyeceğini söylüyordu. Telefon konuşmasının ardından yastığı düzeltti ve başının altına aldı.


Uyandığında yorgunluğu geçmişti ama ayak acımasına bir de bel ağrısı eklenince siniri bozuldu.Acıktığını fark edince elini beline dayayarak mutfağa yöneldi.Dolabın kapısını açtığında yemek yapmaktan vazgeçti ve telefonla dışarıdan yemek siparişi verdi.Zaten Sedat, işi olduğu için gelmeyecekti.


Yemeği gelinceye kadar televizyon karşısında biraz vakit geçirdi.Yalnız olduğunu hissediyordu artık. "Evli ama yalnız".

Zira son zamanlarda Sedat ile aralarında bir soğukluk vardı.


Biraz sonra kapı zili çalındı.Yemek siparişi gelmişti.Mutfağa gidip yemek yediği sırada bu kısa uyku vaktinde gördüğü rüyayı hatırladı ve bir anlamı olup olmadığını düşündü.Zira rüyaları önemserdi. O çok önemsediği rüya şöyleydi.


Rüyasında tek başına bir tren yolculuğu yapıyordu. Pencereden dışarı baktığında ise koyun otlatan çobanlar görmüştü.Daha sonra olaylar tamamen değişmiş ve kendini birden aynaya bakarken görmüştü ama gördüğü kişi kendi değil de bir başkasıydı.


Düşününce kendini tuhaf hissetti ve "hayırdır inşallah"diyip iyiye yordu.

Yemeğini bitirince tekrar salona geçti.


O sırada ev telefonunun sesi duyuldu.Bir süre telefonu aradı Canan.Telefonu bulduğu yer ise çalışma odasıydı.Sedat bırakmıştı muhtemelen.Sinir oldu onun bu davranışına.Son zamanlardaki diğer davranışlarına olduğu gibi.


Canan telefonun ahizesini kaldırdığında "alo"diye seslendi.Karşıdan ses gelmedi.Canan iki-üç defa "alo"dedi ama ses gelmeyince kapattı.Odadan çıkmadan bir kez daha telefon çaldı.Bu sefer Canan sesini çıkarmadan karşıdakinin sesini duymayı bekledi.

İnsan sesi duymak yerine tarzı olmayan bir müzik sesi ve aradaki saçma-sapan gülüşmeleri duydu ve hiçbir söz söylemeden hızla telefonu kapatıp sinirli bir halde oturma salonuna geçti ve televizyonu açtı.


Kanalları değiştirmeye devam ederken yaklaşık 10 saniye sonra tekrar telefon çaldı.Telefonu açtığında "yetti be bir de seninle mi uğraşacağım" diye çıkışacaktı az kalsın ama karşıdaki ses "Canan merhaba,ben Handan" diyince Canan bunun üzerine iyi ki acele davranmamışım diye içinden konuştu.


"Nasılsın Canan?"

"İyiyim teşekkür ederim sen nasılsın?

"Bugün İpek'in doğum günü.İpek'in sunduğu radyo programını arayarak ona bir sürpriz yapmak istiyordum.Birlikte yayına bağlanırız diye düşünmüştüm senin için de uygun mudur.

“İyi düşünmüşsün ben de bugün çiçek yollayacaktım ama dalgınlıktan unuttum”diyip ekledi.

Aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ göruşüyorlardı ve birbirlerine olan muhabbetleri hiç bitmemişti.

"Görüşürüz iyi akşamlar" dedikten sonra Canan çalışma odasına geçip yarım bıraktığı kitabı eline aldı.


Vakit yaklaştığında interneti açarak programı beklemeye koyulan Canan,bir süre sonra programın müziği duyulduğu sırada çalan kapının ziliyle birlikte hızlıca mutfağa gidip çöpü aldı ve dışarı koydu.Koşar vaziyette oturma odasına tekrar geçerek programı dinlemeye başladı.

Program yine şiir ağırlıklıydı.Çünkü İpek aynı zamanda bir şairdi.

Sonra doğum günü olduğu için birer birer kutlama mesajları geldi.Kimi de telefonla aramıştı.Arayanlardan biri de Canan'dı.

Böyle olunca İpek programın konseptinin "arkadaşlıklar ve ayrılıklar" üzerine olacağını söyleyince birçok şeyden bahsedildi ve hatta yayındaki şarkılar ve İpek'in okuduğu şiirler de arkadaşlıklar ve ayrılıklar üzerine oldu.


O kadar geçmişten bahsedilmişti ki ister istemez arkadaş ve öğretmenleriyle birlikte geçirdiği o güzel lise yılları birbir hatırına geldi Canan'ın.


" Eski günler "diyip daha derin düşüncelere daldığında programa bir şarkıyla ara verilmişti.

İkinci Kısım.


Cumartesi günüydü.


Canan gece boyunca uyuyamadığı için sabaha doğru televizyon izleme niyetiyle oturma salonuna gelmiş ve o sırada kanepede Sedat'ın uyuyor olduğunu görünce şaşırmıştı çünkü geldiğine dair hiçbir ses duymamıştı.


Sedat uyuduğu için yatak odasına geçti ve uyuyamıyor diye internette uzun süre meşgul oldu.Sonra uykuya daha fazla dayanamayan gözleri kendiliğinden kapandı.


Uyandığında saat 10'u geçiyordu.Yemek hazırlamak için mutfağa gireceği sırada banyoya gelen Sedat'ı gördü.Görmemezlikten gelmişti.Bu yaptığına kendisi de şaşırmıyor değildi.Evlilik açısından bakıldığında ise daha tuhaf bir durumdu. Son 3 aydır da devam ediyordu.

Yine sorunun nedenini kendinde aradı. "Acaba benden dolayı mı oluyor"diye sorguladı.Sedat'ın son bir yıl içindeki davranış değişikliklerini bir bir aklından geçirirken evliliklerinin ne durumda olduğuna kanaat getirdiğinde vardığı sonuç hiç de şaşırtıcı değildi -aslında bu sorgulamayı daha önce yapması gerekiyordu ama Canan,morali bozulmasın diye hep ertelemişti ve durumun gerçekliğini görmek istemeyip inandığını görür hale gelmişti-.Konuşmaları bile bir iki kelimeyle sınırlı kalıyordu.


Düşünceleri "nasıl-niçin".sorularıyla karışınca Canan o kafa karışıklığıyla iki tane bardak kırmış,bıçakla elini kesmiş ve yumurtayı biraz yakmıştı.İçinden sürekli "bu gidişle evliliğin üçüncü yılını bile göremeyeceğiz ,ayrılacak mıyız yoksa "diye tekrar ediyordu.Bu konuda kendisinin de istekli olması öyle bir durumla karşılaştıklarında üzülmemesi için iyi bir neden olabilirdi.Ama asıl önemli olan nasıl açıklayacağıydı.


Canan şimdiden bunları içinden geçirdiğine inanamadı. "ne kadar da saçma düşünüyorum "diye şaşırırken bir yandan da hızlı adımlarla yatak odasına ilerliyordu.Üzerini değiştirdikten sonra aynı hızla tekrar mutfağa döndüğü esnada Sedat'ı gördü.Yine konuşmadan masayı hazırlamaya koyuldu.


Sus-pus olma durumu devam edince Canan, buna bir son vermek için Sedat'a yaptığı yumurtayı beğenip beğenmediğini sorarak konuşmayı başlattı.

Sedat, Canan'a ukala bir şekilde baktı ve:

"Yumurta yapmak, mantı yapmakla eşgörülemeyecek kadar basit bir zamanda gerçekleşiyor yorum yapmaya değmez"der gibi bir hâle büründü mimikleri.


Canan baktı ki cevap vermiyor sıkıntıdan bardaktaki suyu hiç nefes almadan içti ve bunun sonucunda öksürmeye başladı. Sedat’ın hiç tepki göstermediğini görünce sinirlendi ve sinirini geçirmek için öksürükten kurtulduğu anda gözlerini kapatıp ellerini masaya koyarak beklemeye başladı.


Sedat Canan'ın yaptığını hayretle izlerken biraz sonra bu durumdan sıkılarak "sen transa girmeye devam et ben gidiyorum"diye alaylı bir şekilde güldü ve dışarı çıktı.


Canan bu sırada Sedat'ın dediğini bile duymamıştı.O sadece, toplu terapilerdeki yöntemlerinden birisini kendisine uygulamaktaydı.

Gözlerini tekrar açtığında Sedat'ı göremedi.


Seslendiğinde de bir cevap alamayınca "evde yalnızım galiba"diyerek masanın üzerindekileri mutfağa götürdü.Bir yandan da " bari masayı toplasaydın be adam"diye söylenmeyi de ihmal etmiyordu.


Bir süre hiçbir şey yapmadan evde bekledi.Sıkılınca evin temizliğini yapıp sonra kendisi de dışarı çıktı.

Karşılaştığı ilk kişi karşı komşusuydu.Selamlaştıkları sırada üst kattan Sezen Hanım ve eşi iniyordu.Selamlaştıktan sonra Canan Sezen Hanımlarla beraber aşağıya indi.


Apartmandan çıktıklarında birbirlerine iyi günler dileyip ayrıldılar.


Canan gideceği yer konusunda kararsız olduğu için rastgele yürüdü.Yolda ilerlerken parkta oyun oynayan çocuklar dikkatini çekti.Her birinin farklı farklı eğlenceleri olsa da hepsi mutluydu.


Zihninde kendi çocukluğuna dair hatıralar belirdi ve kısa süreli bir gülümseme oldu yüzünde.Yılların ne çabuk geçtiğini şimdi daha iyi anlıyordu.


Yürümekten sıkılınca bir taksiye binip Kızılay'a gideceğini söyledi.

Oraya vardığında kalabalık içinde kendini kaybolmuş hissedince kurtulmak için sebepli-sebepsiz mağazalara girip çıktı.En son uğradığı yer ise bir züccaciye mağazasıydı.İçeri girdiğinde sanki birşey alacakmış gibi mağazadaki elemanlara sorular soruyor ve onlardan yardım istiyordu.


Eşyalara teker teker bakarken yaptığı evlilik hazırlıklarını hatırladı.Dalgınlaştı.Onu bu dalgınlıktan kurtaran ise bir tanıdığı olmuştu.Ayak üstü konuştular.


Sonra Canan,mağazadan ayrılıp bir başka mağazaya girecekti ki bundan vazgeçip bir pastaneye girdi.Girdiği bu pastane Sedefindi.Canan bunu daha sonra fark edecekti.


İkisi de birbirlerini gördüklerine sevindiler.Birbirleriyle kucaklaştılar sonra oturup konuşmaya başladılar. Canan bu esnada Sedef'in yüzündeki durgunluğu gördü. Biraz bekledi ve sonra "neyin var"diye sordu.

Sedef ilk başta "yok bir şey" diyecek gibi oldu ama sonra anlatmaya başladı.


""Kayınbabam vefat ettikten sonra kayınvalidem yalnız kaldığı için bizim eve taşındı.Huysuz olduğu için evde yapmadığını bırakmıyor.Her yaptığıma karışıyor.Eşim de annesiyle benim aramda kaldığı için evde huzursuzluk baş gösterdi.Kalmasına bir sözüm yok ama doğru-düzgün davransa başımın üstünde yeri var.Çok bunaldım evimden bile soğudum.Bu pastane de olmasa ne yapardım ben".


Canan sorunu dinlediğinde emin olmak için sorular sordu ve aldığı cevaplar karşısında önerilerde bulundu.Sedef'in sorusu üzerine Canan da içinde bulunduğu durumu anlatmak istedi ama sıkıntısını paylaşmayı sevmediği için herşey yolundaymış gibi bir tavır takındı.


Karşılıklı fikir alışverişinde bulunmakla vaktin çok çabuk ilerlemesini farkettiklerinde ise birbiriyle vedalaştılar. Pastaneden ayrılan Canan için yapılacak tek şey eve gitmek olsa da bu seçenek ona çok ağıır geldi.Evi mi yoksa eşi mi düşman gibiydi karar veremedi.


Yine de Sedat'ı aradı ama açmıyordu. "Ne yapmaya çalışıyor acaba"diyip sinirlendi.Eve geldiğinde yine aradı.Telefonu bu kez açmıştı. "Annemlerdeyim,yemek yiyoruz"dediğinde Canan haklı olarak bozuldu. "Bu bana yapılmış bir haksızlık,saygısızlık ve beni saymamaktır"diye düşündü.


Arada kötü cümleleri saydırmaktan da geri kalmıyordu. "sorumsuz,kibirli,dangalak sözleri diğer söylediklerine nazaran en hafif olanlarıydı.

Hızını alamayınca bu sefer salondaki kanepelerin üzerindeki en büyük ve dolgun yastığı seçip vurmaya başladı.Yastığı Sedat olarak düşündüğü her vakit yumruklarını daha da sıklaştırıyordu.Bazen ağzından aklının bir köşesinde kalan sözcükler de çıkıyordu.Sol kroşe aparkat gibi.


Yastığa vuran ellerini biraz dinlendirmek için yastığı bir köşeye atıp biraz kanepeye yaslandı ve televizyonu açtı.Mevcut programlarını beğenmeyince televizyonu kapattığında gerginliğinin hâlâ sürdüğünü anladı.Bu sefer yastığı yumruklamak yerine çalışma odasına geçip raftaki rastgele bir albümü seçti ve sayfalar arasında gezinmeye başladı.Bu esnada eski günlere tekrar dönmüştü sanki.Canan için fotoğraflara bakmak bu yüzden önemliydi.


Fotoğraflara bakmayı bitirince eskiden yazmış olduğu günlüklere de göz gezdirdi.Bir yandan evliliğinde yaşanılanları "daha doğrusu yaşanılmayanları düşünürken" bir yandan da gerçekten mutsuz olduğunu, son günlerde geçmiş günleri hatırlayıp özlemiş olmasına yordu.Ne zaman hâlinden memnun olmazsa tek yaptığı şey buydu çünkü.Son olarak "sabır"diyip gözlerini tavandaki avizeye yöneltti.Bu," inşallah ters bir durumla karşı karşıya gelmem " anlamına geliyordu

Loading...
0%