Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@ruveydakay

Onaltıncı Bölüm.CANAN VE ARKADAŞLARI (BODRUM).

 

Birinci Kısım.

 

Bahçe; girişinde bulunan kavisli küçük tahta köprüyle,çocuklar için özel olarak hazırlanmış ağaç evle,kamelyanın üstünü kaplayan pembe ve beyaz begonvillerle,evin çatısının sivri tarafına ayarlanmış olan rüzgar gülüyle,köprünün sonundan evin girişine doğru kıvrılan çakıl taşlı yol ve tavşan için yapılmış sevimli barınakla ve köpek şeklindeki hacıyatmazla güzel görünüyordu.

 

Hayal dünyasının tam anlamıyla yansıtılmış olduğu bir ortamdı.Evin içi de öyleydi elbette.Belki de en ilginci bütün odalarda bulunan üstü açık içinde toprak dolu olan şeffaf fanus ve ev zilinin cep telefonu gibi ayarlandığında şarkı çalmasıydı.

 

 

 

İşte bu ev Râna'ya aitti.

 

 

 

Yatak odasını temizlerken biraz sonra bu evin kapı zili çalındı.Gelen anneleriydi.

 

 

 

"Kolay gelsin."

 

 

 

"Hoş geldin anne."

 

 

 

Rana ve Müjgan evin temizliğini yapmakla meşguldüler.Anneleri dinlendikten sonra oturduğu puf koltuktan kalkıp Rana'ya dönerek konuşmaya başladı:

 

 

 

"Odanın düzenini değiştirelim diyorum".

 

 

 

"Böyle iyi anne.Hem fazla değişikliği sevmem bilirsin."

 

 

 

"Değişiklik iyi gelir."

 

 

 

"Bence de" diyen Müjgan sayesinde oda düzenlenmeye başladı.Değişikliği pek sevmeyen Rana için; bu, eve taşındığından beri ilk defa yapılan bir şeydi.Bitince Rana da beğendi.

 

 

 

Yatak odasından çıkınca doğru mutfağa indiler.Misafirler için hazırlık yapacaklardı.Ne yapacakları belliydi.Zeytinyağlı sarma.Zira arkadaşları çok sever ve beğenirdi.Yaprağı Canan'ın teyzesigilden alırlardı zira erbaa yaprağıydı.Çok memnun oldukları için senelerce hep aynı kişiden almışlardı.

 

 

Dolmanın iç harcını hazırlayıp yaprakları da yıkadıktan sonra bahçeye geçtiler. Rana her zamanki gibi yaprağın çöpünü alıyor.Annesi ve Müjgan da sarıyordu.

 

 

 

"Hâlâ aynı şeyi yapıyorsun.Sarmak için denemedin bile."

 

 

 

"Ben böyle iyiyim."

 

 

 

Bir süre sarmaya devam ettiler.Ancak tuz oranının fazla ya da eksik olmasına bakmamışlardı.Bunu hatırladıklarında yine her zamanki gibi kontrolü yapan Râna olmuştu.

 

 

 

"Bak bakalım tuzu iyi mi?"

 

 

 

İlkin itiraz etti.Sonrasında hoşlanmadığı halde yine de kontrol etti.

 

 

 

"Gayet iyi."

 

 

 

Çiğ yediği için ağzının tadı bozulmuştu.Bunu gidermek için yapraktan iki tane ağzına attı.Bu sırada bahçe kapısı açıldı.Gelen babalarıydı.

 

 

 

"Kolay gelsin."

 

 

 

Sandalye getirmek için içeri giren Râna biraz sonra yanlarındaydı.Babası Müjgan'a dönmüş konuşuyordu.

 

 

 

"Arkadaşlarınız geliyormuş."

 

 

 

"Evet."

 

 

 

"Kimler kimler geliyor?"

 

Handan,İpek,Canan,Öykü,Begüm ama Rüya'nın gelmesi meçhul.Diğer arkadaşları da aradım ama işleri çıktığı için gelemeyeceklerini söylediler.

 

 

Ne iş yapıyorlar?"

 

 

 

"Rüya nüfus memuru, Handan avukat,Canan psikolog,Öykü çocuk gelişim uzmanı,Begüm emlakçı,İpek deBiliyorsun zaten."

 

 

 

"Hepsi evli mi?"

 

 

 

"Evli olan da var olmayan da var içlerinde."

 

 

 

Babası ve annesi Rana'ya bakarak evlilik hakkında şunları söyledi:

 

 

 

"Herkes evlenir de bir sen evlenmezsin.

 

 

 

Rana dikkate almıyordu:

 

"Elbette öyle.Niyetim yok napalım.dedi

 

 

 

"Aslında."İyiydi.diye annesi meseleyi açacak gibi oldu ama Râna,Konuyu kapatmak istercesine konuşmaya başladı.

 

 

 

"Bu arada mercimek köftesi de yapalım.Kızlar severdi."

 

 

 

"Yaparız elbet."dedi annesi.

 

 

 

Sonra kardeşleri Kaan geldi.

 

 

 

Bu sırada babası eşine dönerek konuşmaya devam etti.

 

Ben markete gidiyorum,alınacak bir şey var mı?"

 

 

 

"Keşke evde sorsaydın."

 

 

 

Sonra hatırladı.Çantasından çıkardığı kağıdı eşine uzattı.Eşinin bu duruma yorumu şöyleydi:

 

 

 

"Eh hanım dediğin de böyle olmalı.

 

 

 

"Elbette.Çantasında fazladan bir liste bulundurmak böyle bir şey galiba."

 

 

 

Gülüştüler.

 

 

 

Sonra Rana ve Müjgan; sırasıyla ikindide İpek'i,akşamleyin Canan,Begüm ve Handan'ı,gece de Öykü ve Rüya'yı karşıladılar.

 

 

 

Birbirleriyle uzun bir zaman sonra karşılaşmaları değişik bir hissiyata sebep olmuştu.Uzun süre birbirleriyle kucaklaştılar.

 

 

 

Birbirlerinin hal-hatırlarını sordular.Bunu yaparlarken birbirlerine dikkatlice baktılar.

 

 

 

Dikkati çeken şey aslında görünümden çok yaşanılanlardan dolayı ruhta oluşan değişikliklerdi.Bunu daha sonra anlayacaklardı.

 

 

İkinci Kısım.

 

 

 

Günaydın Rana."

 

 

 

"Günaydın İpek."

 

 

 

İpek mutfağa girdiğinde Rana kahvaltı hazırlamakla meşguldü.

 

 

 

"Erken uyanmışsın."

 

 

 

"Eh olacak o kadar.Mutfaktan gelen bu mis gibi kokuları duyup da uyanmamak mümkün mü?"

 

 

 

"Rahat uyuyabildin mi?"

 

 

 

"Evet.Hem de güzel bir rüya gördüm."

 

 

 

"Hayırdır inşallah."

 

 

 

"Bilmiyorum ama bu gidişle rüyada kalacak olan bir şey bizimkisi,benimkisi.

 

 

 

"Selim mi?"

 

 

 

"Evet."

 

 

 

İpek bir süre durduktan sonra şunları söyledi:

 

 

 

"Yardım edeyim ben de."

 

 

 

"Yapılacak bir şey yok.Aslında var.Çay yapabilirsin."

 

 

 

Çayı ocağa koyduktan sonra sarma ve mercimek köftesini koymak için dolaptan tabak indirdiklerinde diğerleri de uyanmışlardı.Onlar da işe katıldı.Her şeyi beraber hazırladılar.

 

 

 

Bahçeye kurmuşlardı masayı.O vakit Rana kendisine ve Canan'a meyve suyu sıkmakla meşguldü.Zira ikisi de çay içmezlerdi.Canan yıllar geçmesine rağmen hatırlamasına şaşırmakla beraber memnun da oldu.

 

 

 

Masaya oturur oturmaz Rana arkadaşlarına seslendi:

 

Arkadaşlar,yapmış olduğum poğaçayı yemeden önce içini açmanızı rica ediyorum."

 

 

 

Denileni yaptıklarında poğaçanın içinden mesaj yazılı kağıtlar çıktığını görmüşlerdi.Bu hoş sürpriz karşısında beğeniler dile getirildi.

 

 

 

Sarma ve mercimek köftesi yenildiğinde doğal olarak eski anılar anlatılmaya başlandı.

 

 

 

Sonrasında herkes sırayla liseyi bitirince neler yaşadıklarını anlattı uzun uzun.

 

 

 

Bunu ilk olarak kendisinden uzun zamandır haber alınamayan Öykü yaptı.

 

Anlatıyordu:

 

 

 

"Kazandığım üniversite Samsun'da olduğu için ailece Samsun'a taşındık.Hiç alışamamıştım.Bu bende zamanla psikolojik yorgunluğa yol açtı.Monotonluk baş gösterdi.Yalnızdım.Hayatımda değişiklik olmasını istedim hep.Sonra ona rastladım.Serhana.

 

Üniversite kantininin gıda malzemelerini taşıyan firmanın şoförüydü.Tanıştık.Evlendik.Okumama izin vermedi.Onu ikna edeceğimi düşünerek okulumu dondurdum.

 

Evde kaynana,kaynata,görümce, elti,eltinin çocukları hep beraber oturuyorduk."

 

 

 

Canan:Bir dairede oturmuyordunuz herhalde?"diye merak etti.

 

 

 

Öykü soruyu yanıtlamak için çayından bir yudum alıp devam etti:

 

 

 

"Hayır. Konak tarzı üç katlı bir evimiz vardı.Beraber oturmak ne kadar zormuş.Anladım.Haliyle kalabalık olunca bize sadece bir oda düşmüştü.

 

 

 

Her şeyin sınırlı olduğu,rahat rahat gezmenin mümkün olmadığı,bir yere gitmek için despot kaynanadan alınan rıza minnet izinler.Düşünün.Çıldırmak gayet doğal.

 

 

Hepsini geçtim.Ama Serhan'ın bana yaptığı son hareket çok ağırdı.Görüştüğü kadın karşıma geçip "seninle evlenmesinin nedeni beni cezalandırmaktı"demez mi?İşte o zaman dünya başıma yıkıldı.Boşandım ve o eve nasıl girdiysem öyle çıktım."

 

 

 

Handan:Yani?"diye sordu.

 

 

 

Anlatırken geçmişe dönmenin yaratmış olduğu gerginlikle devam etti:

 

 

 

"Evlenirken her şeyin iyi olacağına dair bir inancım vardı. Boşandım.Ama inancımı kaybetmedim.

 

 

 

Hayatıma devam ettim.Okulumu bitirdim.İlk olarak Elazığa atandım.Sonra tayin istedim.Bu sefer de İstanbul'da bir Kız Meslek Lisesi'ne tayinim çıktı.

 

 

 

Meraklandırmak istercesine bir tavırda bulunarak ipuçları verip konuşmasını sürdürdü.

 

 

 

"Lise arkadaşımız.Hani laf arasında mutlaka "sana göre biri"diye söylerdiniz?"

 

 

 

Hepsi o anda "Baran mı?"diye sordular.

 

 

 

"Evet yıllar sonra tekrar yolumuz kesişti.Bu karşılaşmanın sonucu iyiye gitti ve evlenme kararı aldık.Ağustos'ta düğünümüz var.En önemlisi de annem ve babamın buna sevinmesi.Zira diğerine çok karşıydılar."

 

 

 

Bunun üzerine Rüya birkaç şey söyledi:

 

 

 

" İyi bilirim evlenmek istediğin kişinin ailen tarafından karşı çıkılmasını.İki kişi arasında kalmak zor iş.Başlangıçta ailenin söylediklerine kulak asmak istemezsin.Sonra anlarsın ki onlar doğru söylüyor.Demek istediğim,gönül sevince göz kör olurmuş."

 

 

 

Begüm,Demek senin de başına böyle bir şey geldi."diye şaşırdı.

 

Rüya,Evet ama doğru insanı bulmama vesile oldu."diyip,Eşiyle başından geçen bir olayı da anlattı kendi üslubunca.Biz de az kalsın boşanıyorduk."diye sözebaşladı.Herkes,Nasıl oldu da bu süreci atlattınız?"diye merak etti.

 

 

 

Süreç diye bir şey olmadı aslında her şey anlık olarak gelişti.

 

 

 

"Bana gelip "senden ayrılmak istiyorum"dedi ve "sen misin ayrılmak isteyen?"diye kızarak bayağı bir karşı çıktım.Ayrıca "zorun ne de ayrılmak istiyorsun ,iki okumuş insan olarak birbirimizi idare edemiyorsak yuh bize eski insanların ekonomik sorunları vardı,hatta bazen birbirini tanımadan evlenenler vardı bizde o yok bu yok şimdi sus ve bu dediğini ne sen söyle ne de ben duymuş olayım"diye azarladım.

 

 

 

Ama bu durumlarda çok aksi olmak bazen sorunu daha da çoğaltır ben de biraz sakinleşerek şunu söyledim:

 

 

 

Bu devrin sorunu olan tüketme hastalığına belli ki sen de dahil olmuşsun ve bu tükettiğin şey rahatlık,huzur ve mutluluk olacak.Şunu unutma ki tükettiğin hiçbir şeyi geri getiremiyorsun.Yok yere yapacağın bu işte kararlıysan hadi mahkemeye gidelim".

 

 

 

Eşinin tepkisinin ne olduğuna dair merakla sordular.O da iki elini açarak:

 

 

 

"Hâlâ evliyiz dedi."

 

 

 

Herkesin başına gelebilirdi onun için Rüya'nın yaptığı bu konuşmayı zihinlerine kaydettiler.

 

 

 

Öykü konuşmasına devam etti:

 

 

 

"Bu arada düğüne Tanju Hoca da gelecek."

 

 

 

Öyle mi?"dediler hep bir ağızdan.

 

Ben İstanbul'a gelmeden önce Baran'la aynı okulda görev yapmışlar."

 

 

 

Canan,Değişmiş midir çok merak ediyorum?"diyince,

 

 

 

ÖYKÜ,Hiç değişmemiş."diye cevap verdi.

 

 

 

İpek,Konuyla ilgisi yok ama aklıma birden Tanju Hoca'nın çiçeği geldi diyince,O an hepsi gülmeye başladı.

 

Râna,Müjgan, çiçeğin adını "Seçil" koymuştu.Yalnız isim konulur konulmaz bir şey yapmadığımız halde çiçek bağlı bulunduğu çıtasından düşmüştü de aramızda "Seçil intihar etti"diye espri bile yapmıştık.diye anlatınca,

 

 

 

Müjganın aklına Peki Tanju Hoca'ya yaptıkları "1 Nisan Şakası"geldi

 

 

 

Begüm hatırlamamıştı.Tam olarak şaka neydi?"diye merakla sordu.

 

 

 

Ders kitabındaki metni çevirmemizi söylemişti de biz ne anlattığına bakmadan yalan-yanlış kelimelerle metni okumuştuk.Sonrasında Hoca "ne saçmalıyorsunuz"diye sitem ettiğinde biz de malum ders İngilizce olduğu için hep beraber eprıl Van diye bağırmıştık.Ne kadar gülmüştük ama.

 

Sonra sınıfta yaptığıkları"Şefin Salatasından bahsettiler.

 

 

 

Canan, konu hocalardan söz açıldığına göre soruyorum.İllaki çok sevdiğimiz hocalar olmuştur.Öğrenebilir miyim?"diyince herkes bir bir anlattı.

 

 

 

Herkes açıklamasıyla birlikte söylemişti:

 

 

 

"Tanju Hoca,hayat görüşüyle sohbeti güzel hale getirirdi."

 

 

 

"Ekrem Hoca,çok kültürlüydü ve bir o kadar da nüktedandı."

 

"Dicle Hoca,mesafeli bir bayandı ama bana hep sempatik gelirdi.Çünkü ben sanatçılara ayrı bir önem veririm."

 

 

 

"Günay Hoca,çok neşeli ve cana yakındı."

 

 

 

"Gürsoy Hoca,anlayışlıydı.Ders anlatırken sanki bir yazar konuşuyor gibiydi."

 

 

 

"Güngör Hoca,derse çok önem verirdi.İyi de anlatırdı."

 

 

 

"Gencalp Hoca tartışma ortamı sağlayarak hiçbir şeye körü körüne inanmamamız gerektiğini sağlıyordu."

 

 

 

"Köksal Hoca ve Selma Hoca'yı da unutmamak gerekir."

 

 

 

“Allah hepsinden razı olsun.Hayatı farklı bir şekilde algılamamızı sağladılar.Bunu inkar edemeyiz.Her zaman samimiyet ve mesafe arasında dengeyi sağladılar."

 

 

 

"Üzülmüş müydünüz lise bitince?"

 

 

 

Bu soru Rüya'dan gelmişti.Herkes cevabını verdi. Rana'nın verdiği cevap ilgi çekiciydi:

 

 

 

"Ben üzülmemiştim.Çünkü geçmişe baktığımda gerek öğretmenlerimizi gerekse de sizlerin gönlünü yıkmadım.Kendimi iyi hatırlatacağıma emin olarak ayrıldım.O yüzden içim rahattı.

 

 

 

Sonra İpek bir soru sordu.

 

 

 

"Bu arada,merakımdan soruyorum.Öğretmenler odasında neler konuşulur?"

 

 

 

Bu soru öğretmen olan Öykü ve Rana'ya sorulmuştu.

 

 

 

"Ekonomi,öğrenciler."

 

 

 

"Atanamayan öğretmenler."

 

 

 

"Öğretmen maaşları."

 

 

Handan:Öğretmen maaşıyla böyle bir evi yaptırmak seni bayağı bir zorlamıştır."diye

 

Rana 'ya sordu.

 

 

 

" Bir fabrikaya ortak olmuştum atanmadan önce.diye cevap verdi sonra herkes ev ile ilgili düşüncelerini belirtip sorularını yönelttiler.

 

 

 

Bahçe mükemmel. Kapının zil sesi ilginç.Nerden aklına geldi "manda yuva yapmış" türküsünü ayarlamak"?

 

 

 

Rana,Her hafta bir başka şarkı oluyor.Geçen hafta "Zühtü" türküsüydü.Bundan en çok memnun olan postacı."dediğinde Gülüştüler.

 

 

 

Odalardaki kaplarda bulunan toprak.Bir anlamı var mı?

 

 

 

Cevap verdi.

 

 

 

"Odalardaki beyaz hakimiyeti saflığı ve huzuru simgeliyor.Toprak da beyazla uyum sağlayarak kötü enerjiyi yok ediyor."

 

 

 

Güzel düşünmüşsün.Peki çelik kasada tutulan fotoğraf albümleri ve birtakım defter ve kitapların anlamı nedir?"

 

 

 

"Kimi insanlar için para önemlidir ve çelik kasada saklanır.Benim için de fotoğraflar önemli."

 

İlginç buldular sonra sormaya devam ettiler.

 

 

 

Balkonların tam da altına gelecek şekilde ayarlanmış şişme yastıklar da ne demek?"

 

 

 

"Ola ki ikinci kattayken depreme yakalandım ve heyecandan atladım.Beni korusun diye böyle bir şey yaptırdım."

 

 

 

En iyi yanı da terminale olan yakınlığı

 

O yüzden ben de seviyorum.En hoşuma giden şey ise dürbünle yatak odamın balkonundan terminali seyretmek.Gelenlerin,onları karşılayanlarla beraber ortak sevincini görmeyi seviyorum."

 

Bence misafir odasını yatak odası yapmakla iyi etmişsin."

 

 

 

" Misafir dediğin rahat yerde uyumalı.Misafir odası denilen süslü oturma salonunu yatak odası haline çevirmek daha iyi oldu."

 

 

 

Evlilik düşünmüyorum diyorsun ama çocuklar için oyun odası bile hazır ve bahçedeki oyun oynamak için yapılan ağaç ev."

 

 

 

"Ben o odayı evime gelen küçük misafirler için ayarladım. Evime gelen çocukların rahatını düşünerek böyle bir şey yapmak istedim.Böylelikle hem anne babalar hem de çocuklar mutlu bir halde ayrılıyorlar evimden. "

 

 

 

"Merak ediyorum herkes hikayesini anlattı Peki senin yaşadığın hiçbir şey yok mu?

 

 

 

Bunu soran Canandı.

 

 

 

Hikayesini anlatmaya başladı Rana:

 

 

 

"Bu evi yaptırdım ama sadece iki-üç ay rahatlık içerisinde oturdum.Sonra ağır bir hastalık sürecine girdim. Hasta olduğum için öğretmenlikten istifa ettim.Doktorlar öleceğime kesin gözle bakıyordu.Şükürler olsun hastalığımı tamamen atlattım.Ama ölüm korkusunu bir süre üzerimden atamadım.

 

 

 

Arkadaşları bunu duyacaklarını hiç tahmin etmedikleri için şaşkınlıkla ve üzüntüyle sorular sormaya başladılar.Onları bu halden kurtarmak yine hikayesini anlatan Rana'ya düştü.Anlatırken gayet neşeliydi.

 

 

Onun için kendimi yazmaya verdim. Sonrasında korkuyu atlatmayı da başardım.Ve ölümün bir son olmadığını aslında metafizik anlamda birleşmenin başlangıcı olduğu gerçeğini anladım.Hatta ölümün ağlamakla ilgili bağını yumuşatarak, yaptırdığım mezar taşıma esprili bir söz yazdırdım. "

 

 

 

Hepsi şaşırmıştı.Rana her ne kadar ölüm konusundaki korkuyu atlatsa da onlar bu meseleyi kapatmak için başka şeylerden söz açtılar.Doğal olarak onların bu davranışları tuhafına gitti ve Rana'yı gülümsetti.

 

 

 

Rüya:Her şey güzel ama sadece araba eksik."diyerek dikkatini çeken şeyi söyledi ama duyacakları onu şaşırtacaktı.Şunları söyledi.

 

 

 

"Biliyorum ama sevmiyorum.Ben biraz hazırcıyım.Yani kullanmak değil de kullanan olsun istiyorum.Hem bayanların araba kullanmasına karşıyım.Onlara güvenemiyorum."

 

 

 

Kardeşi de dahil olmak üzere herkes onun bu düşüncesine karşı çıktı.Canan tarafsız oldu.Çünkü henüz kendisi de araba kullanmayı bilmiyordu.

 

 

 

Sen de böyle düşünürsen.Kadınların sürmesi erkeklerden daha başarılı."Çünkü kadınlar soğukkanlı,En azından trafik karmaşasında erkekler gibi küfür etmiyorlar."gibi sitemler edildi.

 

 

 

Rana baktı ki olacak gibi değil işin içinden çıkmak için:

 

 

 

"Mesela yâni" dedi.Bu sırada aralarından İpek'in sesi duyuldu:

 

 

 

"Rana hep böyleydi.İlginçlikleri vardı."

 

 

 

Teker teker anlattılar:

 

 

 

Şimdi nasıldır bilmiyorum ama o zamanlar "nasılsın ne yapıyorsun"sorusunda takılı kalırdı."

 

 

 

Hepsi hatırladı.

 

Rana,evet hâlâ öyleyim.Sorudaki "ne yapıyorsun"zorluyor.Ona karşılık olarak "seninle konuşuyorum"cevabı da biraz abes oluyor."dedi

 

 

 

Begüm:En çok da Göknur Hoca'ya verdiğin cevap gülünçtü."dediğinde O an hatırlamakta güçlük çeken İpek sordu:

 

 

 

"Tam olarak neydi?"

 

 

 

Handan cevap verdi:

 

 

 

"Bir ara Rana ve Müjgan okula hep geç kalmıştı.Bu,Göknur Hoca'nın dikkatini çekmişti. Rana da hocanın "neden geç geliyorsunuz"sorusuna "okul bahçesi o kadar kirli ki biz de bahçeyi temizlemek için bu yüzden geç geliyoruz"cevabını vermişti de Göknur Hoca da dahil herkes gülmüştü".

 

 

 

Sonrasında Müjgan ortaya bir laf attı:

 

 

 

"Yarın da benim evde toplanalım ne dersiniz?.

 

 

 

Kardeşi Rana devamında nasıl bir ev olduğunu anlatınca şaşıp kaldılar.

 

 

 

"Şato tarzında.çatı arasında iskeletler,kazanlar,yapay örümcek ağı,dev mumlar,büyük sandık bulunuyor. Kapı zili olarak cadı kahkahası.Bol aynalı ve ürkütücü gotik bir ev.

 

 

 

"Onun için annem benim evime hiç gelmek istemez.Görüşmemiz hep Rana'nın evinde olur."

 

 

 

Öykü,Müjgan hep; "insan aslında en çok kendine özlem duyar.Çünkü kendini göremez.Kendisini görebildiği tek şey ise aynadır"derdi.Bu yüzden bol aynalı olduğuna hiç şaşırmadım."diyince Handan da aslında Rana'nın modern evi ve Müjgan'ın gotik tarzındaki evine gitmek aile üyelerine de eminim olumlu anlamda birçok şey katmıştır."diye bir yorumda bulundu.

 

 

 

Bir süre bundan konuşuldu.Daha sonra Canan hikayesini anlattı.

 

Canan'ın anlattıklarından sonra ortaya şöyle bir yorum ortaya atıldı.Bunlardan ilki Canan'ın avukatıyla evlenmesi ve Müjgan'ın doktoruyla nişanlanması sonucu kendisine yardımı eden avukat,doktor ya da polisle evlenmenin olasılığı,ikincisi de gerek Öykü gerekse de Canan'ın ikinci evlilik yapmalarının,geçmiş zamanda böyle yapanları kınamalarının sonucu gerçekleştiğine dair varsayımıydı.Zira geçmişte ikisi de ikinci evlilik yapanlar hakkında olumsuz değerlendirmelerde bulunmuşlardı.

 

 

 

Sonra Begüm anlattı hikayesini.

 

 

 

"3 sene öğretmenlik yaptım ama bir türlü sevemedim sonra eşim sağolsun istemiyorsan çalışma dedi.Şimdi emlakçılık işiyle uğraşıyorum.Tam da bana göre."

 

 

 

Anlatma sırası bu kez İpeğindi.

 

 

 

Kısa süren hayat hikayesinin ardından konu Selim'e geldi.

 

 

 

Zira uzun zamandır devam eden bir hikayeydi ve herkes bu hikayenin sonunu merak ediyordu.

 

 

 

Bir ilerleme var mı?

 

 

 

"Yerinde sayıyor."

 

 

 

Hâlâ vazgeçmedin?"Neden söylemiyorsun?Korkuyor musun?"diye soru yağmuruna tutuldu.

 

 

 

"Korku,korkudan daha fazlası vesaire herşey var."diye cevap verdiğinde herkes bir yorumda bulundu daha çok tavsiye niteliğindeydi.

 

 

 

Canan:Bence söylemek,beklemekten daha iyi.Belki de yıllardır fazla üzerinde taşıdığın bu yükü atarsın ve rahatlarsın."dedi

 

 

 

Handan ise:Söyleyememekten kaynaklanan bu durum karşısında büyüttüğün bu mesele eğer itiraf edersen belki en gereksiz şey haline gelecek."diye belirtirken,

 

 

 

Begüm:Belki de o mükemmel olarak gördüğün kişinin ,hayat tarzı kötüdür."diye farklı bir yorum kattı.

 

 

 

Rüya:En önemlisi onun senin hakkında ne düşündüğü bilgisine ulaşırsın ve eğer ki reddederse sonraki dönemlerde karşına senin onu düşündüğün onun da seni düşündüğü biri çıkar karşına."dediğinde ise İpek"Sadece o olsun."karşılığını verdi.

 

Ardı ardına herkes,Hiç kimse bulunmadık hint kumaşı değildir."madem böyle olmasını istiyorsun.O zaman sana nasıl bir yol izleyeceğin konusunda bilgi verelim."Hatta not bile alabilirsin."dedi ve son olarak şöyle bir öneride bulunuldu.

 

 

 

Bence yıllardır ona yazdığın şiirleri,gönderemediğin mektupları,ona ait düşüncelerle yazmış olduğun günlükleri bir cam şişeye koy ve onu Selim'e gönder.Hatta bunların içinde deniz kabuğu da olsun.Şöyle güzel bir not da yazarsın

 

 

 

Diğerleri söze karıştı.Rana için sorular sorulmaya başlandı bu kez.

 

Peki senin hiç görüştüğün biri oldu mu?"

 

 

 

"Oldu elbet ama.

 

 

 

Hepsi anlatması için ısrar ettiler. Rana arkadaşlarıyla olan biteni paylaştı:

 

 

 

"Evlilik konusunda karar verdiğim tek insandı diyebilirim.Ama iş ciddiye binince onun yaptığı her şey gözümde artıyken eksiye düştü.Sıkılmaya başladım.Bana göre oldukça alıngan,duygusal,romantikti.Şiirler,sözler.Bunaldım.Ya da bulup da bunadım. Sonuç şu ki 1Nisan'da her şey bitti."

 

 

 

Begüm:Şaka gibi bir ayrılık olmuş gerçekten."dedi.

 

 

 

"Zaten onun niyeti şaka yapmakmış.Ama benim onun "ayrılalım"demesine karşılık hissiz bir şekilde"tabi olabilir"cevabını verince "ne kadar duygusuzsun"dedi ve bitti."

 

 

 

Galiba onun beklediği tavır, benim ağlayıp ona yalvarmamdı.Bunu göremeyince muhtemelen uğradığı şey hayal kırıklığı oldu.Kaldı ki ucunda ölüm yok.Bana saçma geliyor."

 

 

 

ÖYKÜ:Haklı olabilirsin."derken

 

 

 

Handan ise İlla karşılık alınması mı lazım.diye ekledi.

 

 

 

Canan "ya Güven?"diye

 

Rana'ya yöneltti sorusunu.

 

Hiç itiraz etmedi.

 

 

O hep vardı.Belki bilmezsiniz Güven de burada oturuyor. Evlilik meselesine gelince.evlilik onunla da olmaz."

 

 

 

Canan:Neden?Her yazdığı kitapta sana teşekkürlerini sunuyor.Onun da seni."diye soru yöneltti.

 

 

 

"Evet.Çünkü yazdığı kitabın ilk hâlini bana gönderiyor ve ben redaksiyonu yapıyorum.Hem o da benim gibi düşünüyor diye cevap verdi Râna.

 

 

 

Öykü,Sizden çok iyi."Derken lafını balla bölüyorum diyen Râna,

 

 

 

"Bizden çok iyi arkadaş olur"diye devam etti.

 

 

 

Hepsi şaşırdı.

 

 

 

Rana:Şaşırmanızı anlıyorum.Ama ben hep aynaya bakmak istemiyorum.Her şeyimiz aynı."diye karşılık verdi.

 

 

 

Son cümlelerini söyleyerek çayı ocağa koymak üzere eve girdi Rana.

 

 

 

Canan Rana'nın evlilik hakkındaki düşüncelerinin böyle olmasını ,atlattığı hastalık sürecine eşi ve çocuklarının şahit olup üzülmemelerini istediği için evlilik düşünmediğini anladı ama bunu onunla paylaşmadı.

 

 

 

Bu esnada gelemeyen diğer arkadaşlarından bahsetmeye başladılar.Öykü ve Rüya İstanbul'da oturdukları için onlarla aynı şehirde olan Gülşen,Güzin ve Hazal'dan bahsettiler.

 

 

Gülşen reklamcı olmuş.Eşiyle işyerindeyken tanışmışlar.Bir tane oğlu var.Güzin,liseyi bitirdikten sonra konservatuar sınavlarına girip müzik öğretmeni olmuş.Tesadüf eseri yeğenimi müzik kursuna götürdüğümde rastladım.Hafta sonları kurs veriyor.Evli ve iki kızı var."

 

Hazal benim komşumdu.Ben de oturduğum apartman sakinlerinin yaptıkları "gün"de karşılaştım.Takı tasarımcısı.Evi şıkır şıkırdı."

 

 

 

 

 

Canan,Birinci sınıftan lise sona kadar hep aynı sınıfta okudunuz ama üniversitede ayrıldınız.Hayatınızda bu anlamda nasıl bir değişiklik oldu?diye Müjgan ve Rana'ya sordu.

 

 

 

Rana,Müjgan için bir değişiklik olmadı ama benim için fark etti diyip uzun uzun anlattı.

 

 

 

Sonra tekrar Rana'nın evlilik hakkındaki düşüncelerinden söz açıldı.Rüya konuşuyordu:

 

 

 

"Eğer her daim ilk gün ki gibi bir heyecan beklersen yanılırsın çünkü öyle bir şey yok."

 

 

 

Rana "heyecan meyecan bana göre değil" diyerek gülümsedi ve papağanla tavşanını arkadaşlarına göstererek bir nevi tanıştırmış oldu.

 

 

 

"Papağanın adı "rebeko",tavşanın ise "kadife"ydi.

 

 

 

Tavşan ve papağanla ilgilenirlerken o esnada Canan'ın telefonu çaldı.Sonra sırasıyla Müjgan,Handan,

 

Öykü ve Rüya'nın da

 

telefonları çaldı.Masada sadece İpek ve Rana kalmıştı.

 

 

 

"Hepsi sözleşse ancak bu kadar olurdu."

 

 

Göz göze geldiler ve İpek şunları söyledi:

 

 

 

"Sen her ne kadar hayatında birinin olmasından kaçsan da gerçek hiç değişmiyor.Biri varsa merak ediliyor ve aranıyorsun."

 

 

 

Rana güldü.

 

 

 

"Yarın Bodrum'u gezeriz.Gün batımının güzel bir şekilde izlendiği tepe var.Tam sana göre.Fotoğraf çekersin bol bol"

 

 

 

"İyi olur. Geçen sene geldiğimde nasip olmamıştı."dedi İpek.

 

 

 

Biraz sonra İpek'in de telefonu çaldı.Arayan annesiydi.Görüşmek için o da masadan kalktı ve temsili bir "güle güle"işareti yaparak yanından ayrıldı.

 

 

 

Masada büsbütün yalnız kalan Rana içinden "böyle devam etmeli"diyerek halinden her anlamda memnun olduğunu bir kez daha anladığında o an bahçe kapısından içeri Güven girdi.

 

 

 

O geldiğinde herkes de yaptığı telefon görüşmesini sonlandırmıştı.

 

 

 

Biraz da Güven'le birlikte vakit geçirdiler.

 

 

 

Gülüşmeler devam ederken akşam olmuştu.Akşam olmasıyla birlikte bahçedeki melisa çiçeğinin kokusu duyulmaya başladı.Bu hoş koku herkesi olumlu anlamda etkilemişti

 

Üçüncü Kısım.

 

 

 

Koray'ın Canan'ı aramasından on dakika sonra otobüs, terminale giriş yaptı.Handan ve Canan'ı beklemekte olan Sarp ve Koray onları görünce el işaretiyle arabanın yanına çağırdılar.

 

 

 

Arabaya bindiler.Fakat eve gitmediler. Kahvaltı yapmak için bir pastane salonuna gideceklerdi.

 

 

 

Biraz sonra oradaydılar.

 

 

 

Koray ve Sarp,Bodrum'da gerçekleşen görüşmeyle ilgili sorularını yöneltmeye başladılar.

 

 

 

"Görüşmeniz nasıl geçti?"

 

 

 

"Oldukça eğlenceliydi."

 

 

 

"İlk başta uzun zamandır görüşülmediği için soğukluk hissediliyor.Ama sonra sohbet başlayınca o eski muhabbeti tekrar bulduk."

 

 

 

"Birbirinden ilginç hayat hikayeleri dinledik."

 

 

 

"Geçen yılların bizlerin hayatında oluşturduğu sorunlar ve bir o kadar da mutlulukları dinledik."

 

 

 

"Maziden bahsettik."

 

 

 

"O bağ hiç kopmamış aslında."

 

 

 

"Peki neler yaptınız?"

 

 

 

"Birinci gün evdeydik.İkincisi

 

gün Bodrum'u gezdik."

 

 

 

"Sualtı Müzesi güzeldi."

 

 

 

"Günbatımını izlediğimiz tepeyi unutmamak gerek."

 

 

 

"Mükemmeldi."

 

 

 

"Günbatımı bu kadar anlamlı gelmemişti."

 

 

 

"Güneş,insana hayatı anımsatıyor.Doğmak ve batmak yani doğmak ve ölmek.İşte hayat bu kadar kısa.

 

 

 

"Bizimkiler resmen şair olup gelmişler."

 

 

 

Gülüştüler.

 

 

Bu arada söylemeyi unuttuk.Öykü bizi düğününe çağırıyor.

 

 

 

"Öyle mi.Ne zaman?"

 

 

 

"23 Ağustos'ta."

 

 

 

Sonra Koray ve Sarp başlarından geçen bir olayı anlattılar:

 

 

 

"Bizi de üniversite arkadaşlarımızdan biri görüşelim diye çağırmıştı.İkimiz hariç hepsi o şehirde oturuyordu.Neyse gittik.Yedik,içtik,eğlendik.Buraya kadar her şey güzel.Akşam oldu.Gidecek bir yerimiz yok.Orada bulunan arkadaşlardan hiçbiri "beyler ne yapacaksınız gece bizde kalın"bile demediler."

 

 

 

"O gün Koray'la gerisin geriye bilet almak için terminale gittik.Bilet bulamayınca da geceyi öğretmenevinde geçirdik."

 

 

 

"Derler ya hani "yağmasan da gürle".Öyle değil mi ama?"

 

 

 

"En azından teklif etmeleri gerekti."

 

 

 

"Neyse bu olanlardan sonra sadece ikimizin iyi arkadaş olduğunu anladık ve birbirimizden hiç kopmadık."

 

 

 

"Birbirimizi kırmamaya çalıştık."

 

 

 

Bir süre arkadaşlığa dair konular konuşuldu.

 

 

 

Sonuç olarak; "arkadaşlık ne demektir nasıl olmalıdır"sorusu kendiliğinden ortaya çıkmıştı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%