Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@ruveydakay

Onyedinci Bölüm.CANAN'IN ARKADAŞLARI(İSTANBUL).

 

Birinci Kısım.

 

 

 

Hoş geldiniz."

 

 

 

"Hayırlı olsun."

 

 

 

"Sağ olun."

 

 

 

Öykü’nün anne ve babası düğün salonuna gelen misafirlerle teker teker ilgileniyorlardı. Bu kez iyi biriyle evlenecek olmasının rahatlığı içerisindeydiler.Hem de tanıdıklarıydı.

 

 

 

Sırasıyla Öykü’nün arkadaşları gelmeye başladı.İlk önce İstanbul’da oturan arkadaşları Hazal,Güzin.Gülşen ve Rüya daha sonra Canan,Handan,Sarp,İpek,Güven, Rana,Müjgan,Begüm ve Sedef geldi.Eşiyle birlikte gelen de vardı.

 

 

 

Hepsi birbirlerini yıllar sonra görmüş olmanın sevinciyle neşeli bir halde sohbet ederken tam o sırada masaya gözlüklü,uzun boylu,kır saçlı ve az saçlı bir adam yaklaştı.

 

 

 

Gelen Tanju Hoca’larıydı.Gördüklerine sevindiler ve hepsi sanki sınıfa girmiş gibi yine o saygıyla ayağa kalkıp karşıladılar.

 

 

 

Nasılsınız-iyi misiniz?”sorularıyla başlayan konuşma, sonrasında yerini maziden bahsedilmesine bıraktı.Tanju Hoca onlarla ilgili hatırladıklarını anlatmaya başladı.

 

 

 

Kendilerinin bile unuttuğu anıları ilgiyle dinlediler.

 

 

 

Bunlar olurken Öykü,çamlıca tepesini izlemekle meşguldü.Biraz sonra aynada kendini incelediği sırada Baran geldi ve beraber odadan çıktılar.Salonda görünür görünmez alkışlanmaya,ardından çalınan müzikle dans etmeye başladılar ve sonrasında halaya katıldılar.

 

Kendilerine ayrılan masaya ayrılarak olan biteni seyre koyuldular.Daha önceden nikah kıydırdıkları için sadece düğün yapmışlardı.Takı töreni de olduktan sonra düğüne gelenleri selamlamak için masa masa gezdiler.

 

 

 

Lise arkadaşları ve Tanju Hoca’nın beraber oturdukları masaya gittiklerinde farklı bir heyecan oluşturmuştu onlarda.Kucaklaştılar birbirleriyle.Herkes mutluluklar diledi.Toplu düğün fotoğrafı çektirdiler. Sonra yanlarından ayrıldılar.

 

 

 

Düğünün sonuna doğru Canan Müjganla beraber lavaboya gittiğinde çıkışta kuzenleri Melis,Nil ve Eylül’le karşılaştı.Koca şehirde bir gece vakti karşılaştıkları için şaşırmışlardı biraz.Aralarında konuşmaya başladılar."

 

 

 

"Kızlar nasılsınız?"

 

 

 

"İyiyiz Canan Abla.annemgille beraber düğüne geldik.Bizim köyden düğün sahipleri."

 

 

 

"Öyle mi?"

 

 

 

"Sen peki?"

 

 

 

"Arkadaşımın düğününe geldim."

 

 

 

"Hoş bir tesadüf oldu.Yarın görüşürüz değil mi?"

 

 

 

"Tabi yarın görüşürüz."

 

 

 

Vedalaştıktan sonra tekrar masasına geçti ve olanları Koray’a da anlattı.

 

 

 

Gitme vakti geldiğinde Gülşen Canan’a gece evinde kalmaları için ricada bulundu ve Canangil de tekrar Antalya’ya dönmeyecekleri için kabul ettiler.Aynı rica Handan ve Sarp’a Rüya tarafından geldi ama onlar Ankara’ya gidecekleri için teşekkür edip durumu açıkladılar.

 

 

 

Eve gitmeden önce Çamlıca Tepesi’ni bir güzel gezdiler. Koray ve Gülşen’in eşi kendi aralarında sohbet ederlerken Cananla da Gülşen düğünden bahsediyorlardı.

 

Öykü ile Baran adına çok sevindim."

 

 

 

"Ben de öyle."

 

 

 

" Güven’le Rana’ya ne dersin?"

 

 

 

"Aralarında etkileşim olduğunu kendileri de kabul ediyorlar ama arkadaş olmayı tercih ediyorlar. "

 

 

 

"Hayırlısı diyelim."

 

 

 

Üç gün sürecek olan İstanbul serüvenin birinci günü Canan ve Koray için böylece bitmiş oldu.

 

 

 

(İkinci gün ise Canan'ın teyze ve kuzenleriyle görüşeceklerdi).

 

 

 

İkinci kısım.

 

 

 

 

 

Piyer Loti'de manzarayı izleyerek kahvaltılarını yapan karı koca bir yandan da konuşmaktaydılar ve bunlar Koray ile Canan'dan başkası değildi.

 

 

 

"İstanbul’u hiç bilmiyorum."diyince,Ne yani hiç gelmedin mi?"diye şaşırdı Canan.

 

 

 

"Bir kere geldim.Zaten gelmemizle gitmemiz bir oldu.Aceleye geldi."

 

 

 

"Hiç akraban yok değil mi İstanbul’da?"

 

 

 

"Bizimkiler genellikle Antalya ve civarında oturuyorlar."

 

 

 

Canan"En çok Adalar’a gitmek istiyorum.Gitmek sorun değil de bisiklet sürmek iyi olurdu.Ama ben bilmiyorum."diyince Koray gülerek "Sen biraz korkaksın galiba.Yüzme bilmezsin,araba sürmeyi bilmezsin."diye karşılık verdi.

 

 

 

"Korkaklıktan değil de ilgimi çekmedi.O yüzden öğrenmedim.Yoksa ben abimden de Özgünden de öğrenirdim.diye söylendi biraz.Manzarayı izlemeye devam ettiler bir süre.

 

 

 

Kahvaltılarını bitirdikten sonra vapura binip Büyük Ada’ya geldiler.

 

Daha geldikleri andan itibaren hayranlıklarını gizlemeden dile getiriyorlardı.

 

Ada’yı tümüyle gezdikten sonra tekrar vapura binip oradan ayrıldılar.

 

 

 

Sonrasında İstanbul’un ne kadar tarihi yerleri varsa hepsini gezdiler.Bunu bir günde yaptıklarına inanamıyordu ikisi de.Bir ara bunu kalem oynatanın hikmetine yordular.

 

 

 

"İyi hoş da kalabalığı çekilecek gibi değil."dedi Koray.

 

 

 

"Burada olanlar her şeyiyle bağlanmışlar.Trafiğini de,kalabalığını da,gürültüyü de seviyorlar."diye karşılık verdi Canan.

 

 

 

En son uğradıkları yer Sunay Akın’ın açmış olduğu oyuncak müzesiydi.

 

İçeri girer girmez oyuncakların renkli dünyalarına daldılar.

 

 

 

Koray anlatıyordu:

 

"Beş yaşındayken babamın almış olduğu bir tavşan vardı .Arkasında bir yere bastığın zaman suyun üzerinde hareket edebiliyordu.Ne günlerdi ama.

 

 

 

Ben de hâlâ hatırladığımda mutlu olduğum bir kız bebeğe sahiptim.Özgün’le bizimdi o oyuncak.Hatta abim bile severdi.Altı yedi yaşlarındaki bir çocuğun boyutu kadardı.Ona kıyafetlerimizden giydirirdik.Görenler gerçek çocuk sanırdı.Daha sonra dedem ikimize tombul,oturan ve güler yüzlü bir bebek almıştı.Benimki kızıl saçlıydı ve kırmızı dantelleri olan bir tulumu vardı."

 

 

 

Güldüler. İçlerinde, çocukluğun vermiş olduğu saflığı ve her şeyden mutlu olma hissini yeniden fark etmişlerdi.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%