@ruveydakay
|
Üçüncü bölüm, Canan.Ankara. Birinci Kısım. Bir iş günü daha. Ama Canan, işe gitmek istemiyordu.Onun için hazırlanışı,yemek yiyişi her şeyi yavaş oluyordu.Hiç istemeyerek de olsa hastaneye gelmişti.Sorunları dinlemekten de yorulduğunu ve sıkıldığını da fark edince Canan bunalımda olduğuna kanaat getirdi. Öğle paydosu olunca hastanenin penceresinden dışarıyı izlediğinde gördüğü manzaranın hep aynı olması Canan'a, sıkıntısının yaptığı işten değil de monotonluktan dolayı olduğunu fark ettirdi. Bu monotonluğu,hayatında yapacağı değişikliklerle sonlandırabilirdi.Hızlı olarak bunları bir bir sıralamaya başladı.Baktı ki bundan da sıkıldı bir de internete girip gazeteleri incelemeye koyuldu. Ekonomi,siyaset,magazin ve belli başlı güncel haberleri okurken dikkatini çeken şey il içi-dışı tayinleriyle ilgili olanıydı. Haberi okuduğunda yüzünde oluşan ifade, değişiklik yapma konusundaki ilk adımı anlatıyor gibiydi. Aklından geçenler yeni bir şehir,yeni arkadaş çevresi,geçmişle hiçbir ilgisi olmayan bir değişimdi. Sedat'ı düşünmemişti.Gelip gelmemesi bile umrunda değildi.Hatta ondan vazgeçtiğini, yaptığı her harekete sinir olduğunu bile fark etti.Tayin isteme düşüncesi aklına yatmıştı artık kolay kolay vazgeçemeyeceğini kendisi de çok iyi biliyordu. Ama kısa bir süre sonra düşündüklerinin ne denli bağımsız ve fazlasıyla hayalperest olduğunu anladığında çantasından çıkardığı sallama bitki çaylarından birini rastgele seçerek bardağa koydu. Aklındaki tayin meselesinin hâlâ kendine sıcak geldiğini fark edince bu kez ciddi olarak karar vermeye başladı.Hatta il içi değil il dışı istiyordu.Tebdil-i mekanda ferahlık vardır sözünü içine iyice sindirerek bu konuda Sedat'ı nasıl ikna edeceğini düşünmeye başladı.Ne olursa olsun her şeyi sakin kafayla çözmesi gerektiğini bir kez daha anladığında çay olmuştu. Akşam eve geldiğinde gerginlik ve rahatlamanın arasında bir çizgideydi Canan.O anda yapmak istediği tek şey uyumak olduğu için aceleyle salona girerken mutfaktan birtakım sesler geldiğini fark etti. Merakla kapıyı araladığında Sedat'ın bir şeyler hazırlamakta olduğunu gördü.İçinden "Allah Allah"derken geldiğini belli etmek için "kolay gelsin"dedi. Sedat,Canan'ı gördüğünde ondan beklenmeyecek samimi bir üslupla konuşmaya başladığında biraz sonra: "Nasılsın.Sabah ki sinirin de neydi öyle"? diye sorular yöneltti. Canan sadece bir baş işareti yapıp cevap vermeden mutfak kapısından ayrılarak yatak odasına geçti. Salona girdiğinde masanın üzerine gerekli olan şeylerin konulmuş olduğunu gördüğünde biraz önceki düşüncelerinden dolayı kendini suçladı ve "abartan benim galiba" diye düşünmekten kendini alamadı.Sedat'ın masadaki konuşmaları da bir hayli samimi geldiğinde "belki Sedat zor bir dönem geçiriyordu ve o dönem sona ermiş olabilir"diye düşünüp sevindi. Masayı beraber kaldırdıktan sonra Canan Sedat'a beraber dışarı çıkıp gezmelerinin mümkün olup olmadığını sordu.Bunun üzerine Sedat "tabi gelirim"diyerek Canan'ı bir kez daha şaşkınlığa uğrattı.Normalde her şeye "hayır cevabı"veren bir adam olduğu içindi Canan'ın bu tepkisi. Dışarı çıktıklarında rüzgar hafiften esiyordu.Oturup konuşurlarken bir yandan da tayin meselesini düşünmeye devam ediyordu.İstiyordu gerçekten.Ama Sedat kabul etmez diye de(kabul etmemesi olasıydı)şimdiden sıkıntılar çekmeye başlamıştı.Birazdan üzerine ağırlık da çökünce "eve gidelim"diye Sedat'a söyledi. Kutuda dondurma alıp sola saparak evin yolunu tuttular. Eve geldiğinin on beşinci dakikasında kavga etmişlerdi.Her şey Canan'ın mutfaktan iki kaşık ve iki tabakla dönmüş olmasındandı.Sedat sesini yükselterek konuşuyordu: Sağlık açısından iki tane kaşık ve tabak getirdiğini zannetmiyorum. Canan şaşırdı. Sedat konuşmasını sürdürüyordu. "Başka çiftlerden biliyorum.Birbirlerinin kaşığından yemek yiyorlar,aynı bardaktan su içiyorlar.Ama sen benden iğrendiğin için böyle yapıyorsun. Canan sinirli sinirli konuşmaya başladı: "Allah aşkına kendine gel.Şu anda saçmaladığının farkında mısın?Bu mudur kavga nedeni?Allah aşkına güldürme beni"diyerek kavga uzamasın diye de böyle yapmasının sağlıkla bir paralellik olduğunu anlatmaya çalıştı. Sedat bunları duyduğunda gülerek "hangi paralellikten bahsediyorsun sen yâhu. Farkındaysan burada matematik konuşmuyoruz" dediğinde yarın izin alıp bir haftalığına tatile çıkacağını açıklayarak üstüne basa basa "kendi başıma" demeyi de ihmal etmedi. Canan bunun üzerine "bu muydu yani.Tatile çıkmak için mi benimle kavga ettin.Tatil yapma kararını şimdi almadığına göre kavga sebebini bile önceden ayarlamışsın.Sadece "böyle devam et"diyip sinirle çalışma odasına girdi. "Hiç gelmezsen umrumda olmaz"dediği sırada zorunlu olarak da olsa tayin isteme işinin kendisi için iyi olacağını düşündü.Biraz sonra yorulan beynini dinlendirmek için yapacağı şey uyumak olacaktı. İkinci Kısım. Sedatın bir haftalığına tatile çıkması Canan'ın işine yaramıştı.Gerek verdiği kararlar gerekse de kendiyle geçirdiği vakitler sorunlarını bir nebze de olsa azaltmış ve hatta onun için en önemli olan tayin isteme işi bile gerçekleşmişti.Tercihini sahil kentlerinden yana kullanmıştı. En çok merak ettiği Sedatın tayin işine ne cevap vereceğiydi. Zaten bu tayin isteme,ayrılma anlamına geliyordu. Onun için söyleme konusunda biraz sıkıntı çekiyordu.Ayrılmak istediği halde hâlâ söyleyememe saçmalığını anlayamıyordu bir türlü.Belki de bir süre daha böyle yaşamak işine geliyordu. Tayininin çıkıp çıkmayacağı daha belli değilken böyle düşünmesini biraz garipsedi.Ama biraz sonra tekrar "ya çıkarsa"diyip Sedat'a bunu nasıl söyleyeceği konusunda adeta senaryo üretmeye başladı.Tayininin açıklandığı gün, ya söyleyip kurtulacaktı ya da izlediği sinemalardaki gibi bir mektup bırakıp evi terk edecekti.Bu son düşündüğüne biraz sonra kendi de gülümsedi. Seren'in ona baktığını görünce ciddileşip beklemeye koyuldu. Bunları düşünürken Sedat'ın kız kardeşiyle beraber otobüs terminalinin içindeki oturma banklarında Sedat'ı beklemekteydiler. Aslında gelmeyecekti ama Sedat ufak bir kaza geçirdiği için gelmek zorunda kaldı. -sahil kenarında yürüyüş yaparken köpekten korkup kaçarken başını gözünü taşa çarparak kendini denize atmış ve bununla da kalmayıp denizanasının saldırısına uğramıştı. Otobüsün gelme vakti yaklaşınca dışarı çıktılar.Biraz sonra Sedat göründü. Eli ve ayağı sargıdaydı. İkisi de koluna girdi ve arabaya götürdüler. Bunca şeye rağmen hâlâ Sedat'ın Canan'la göz göze gelmek istemediği bile her hâlinden anlaşılıyordu.Eve gidene kadar da Canan'la konuşmak yerine kız kardeşiyle konuşmayı tercih etmişti. Seren eve girmeden, kapının önünde abisiyle vedalaşarak aşağıya indi.Eve girdiklerinde de aynı soğukluk bir süre devam etti.Canan daha ağzını açmadan Sedat'ın "seninle daha sonra konuşuruz" diye çıkışması Canan'ı iyice çileden çıkararak sadece başıyla "peki"dedirttirebildi.Uyanıp yanına geldiğinde de hâlâ soğuk davrandığını görünce "hasta olmasan sana neler yapacağımı bilirdim" diye içinden söylendi. Sonrasında Sedat'ın söylediklerini duymamazlıktan geldi.Tek düşündüğü şey tayin işinin hâllolmasıydı çünkü.İstiyordu hem de çok. Üçüncü Kısım. Nihayet Canan'ın beklediği gün gelmişti.Bir saat sonra tayininin nereye çıktığı belli olacaktı.Heyecan içinde sonucu beklerken zamanın çabuk geçmesi için de ya kağıdın üzerine belli belirsiz şekiller resimler çiziyor ya da odanın içini elleri belinde durmadan dolaşıyordu. Bir saat dolduğunda sonuç,Canan'ın tayinin Antalya olduğunu gösteriyordu.İsteği Muğla'dan yanaydı ama bu sonuçtan da memnun oldu .Yabancılık da çekmeyecekti.Çünkü hem kuzeni Saba, hem de arkadaşları Handan ve Sarp vardı. Tayininin çıktığı hastaneyi araştırdığında,tanımadığı halde mutluluktan olsa gerek. hastaneyi gerek konum bakımından gerekse de personeli bakımından beğendi. Ama bir yandan da üzülüyordu tayininin çıktığına.Ne de olsa 15 yılı Ankara'da geçmişti.Yaşadıklarının hepsi bir bir gözünün önüne geldiğinde bir an "ben ne yaptım"diye pişmanlık duydu.Neyse ki kısa sürdü bu hâli.Ama nasıl söyleyeceği konusunda yine derin düşüncelere dalıp gitti. Dördüncü Kısım. Dört gün geçmesine rağmen tayininin çıktığını Sedat'a hâlâ söyleyememişti.Bu konuda kendine kızarken iç sesi Sedat'la ne kadar vakit geçirirse o kadar iyi olacağını söylüyordu.Vazgeçemediğinden değildi elbet bunu yapmasının nedeni. Canan yattığı yerden bunları düşünedursun Sedat ve yanındaki kadın kapının önünde bekliyorlardı. Sedat heyecanlıydı.Ama sâkinmiş gibi görünen tavırla Seraba,sakin olması gerektiğini söylediğinde içinden de "Serabı bu eve getirmekle kendimi ateşe mi atıyorum?Ya Canan, Serabı geldiğine geleceğine pişman ederse" diye de geçirmeden edemiyordu.Çünkü birçok kez sinirli halini görmüştü.Fiziksel olarak değil ama lafıyla Canan'ın şiddetine maruz kaldığı olmuştu. Bayağı bir süre kapının önünde beklediler.Sonunda Sedat elini zile dayadı ve heyecanla kapının açılmasını bekledi. Canan kapıya giderken gergindi.Kapıyı açtığı anda bu hâli daha bir arttı.Çünkü Sedat Canan'a haber vermeden misafir davet etmişti. Eve buyur ettiğinde "nasılsınız iyi misiniz?"sorularıyla başlayan bu kısa konuşmadan sonra Canan her şeyden habersiz bir şeyler ikram etmek için mutfağa yöneldiği sırada Sedat'ın "dur"uyarısıyla karşılaştığında şaşırarak "ne oluyor"diye baktı. Sedat tekrar "otur şuraya"dediğinde Canan telaşlandı ve aklına gelen ilk şey ölüm oldu. Serabın Sedat'a "söyle lütfen" demesi Canan'ın dikkatini çekmiş olacak ki "söylenecek şey nedir öğrenmek istiyorum"diye üzgün bir şekilde sordu. Sedat bunun üzerine sesi heyecanlı,gergin ve otomatiğe alınmış bir robot gibi konuşmaya başladı. "Artık hayatımdaki değerli kişi sen değilsin.Hayatımdaki yeni kişi Serap " sakın yanlış anlama seni aldatmadım sadece tercih değişikliği oldu.Hem öyle bir niyetim olsa hem Serabı hem de seni ve en çok da kendimi kandırmış olurdum"diye bir açıklama yaparak suçsuz olduğunu anlatmaya çalıştı aklı sıra. Bir süre sessizlik oldu.Sedat ve Serap, Canan'ın ne diyeceğini korkuyla karışık merak ederlerken Canan gayet sakin bir tavır alarak ve ayrıca gülerek şunları söyledi. "İsabetli bir karar zaten ben de ayrılmak istiyordum ama bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum.Açıklamak sana nasip oldu. Unutmadan söyleyeyim Ankara'dan gidiyorum tayinim çıktı" dediğinde Serap ve Sedat Canan'ın bu rahatlığına şaşırmış halde bir süre bir şey söylemeden öylece beklediler. Sessiz bekleyiş sırasında Sedat'ın başı döndü ve Canan ondan sonraki yaşananları sanki tiyatro seyreder gibi gözlemlemeye başladı.Yani görüyor,duyuyor ama müdahale edemiyordu. İlk önce Serap evin neresinde ne olduğunu bilmiş gibi hemen kolonyayı aldı ve Sedat'ın alnına sürerek onu rahatlatmaya çalıştı.Bunu yaparken bir yandan da "sabahtan beri çok strestliydin"diye Sedat'la konuşuyordu. O an Canan'ın gördüğü sadece bununla sınırlı değildi.Anladı ki kendisinde eksik olan ve Serap'ta olan şey şefkatti.Bunu pek anlamayıp "koca adam benden şefkat mi istedi yani?"diye kendi kendine şaşırırken o sırada Sedat kendine geldi ve Serap düşmesin diye kolundan tuttu.O vaziyette evden çıktılar.Bunlar olurken en önemli konuyu atladılar.Hiçbiri boşanma davasını ağzına bile almamıştı. Canan,onlar gidince bir süre hiç tepki vermeden duvara,halıya ve saate baktı. Sonra salondaki boy aynasına bakıp kendini incelerken Sedatın "benim için bundan sonra değersizsin"anlamındaki söylediklerini düşündü ve ağzından "değeri düşük altın"sözü çıktı ve o an ne kadar kötü düşünce varsa hepsi bir anda aklına geldi. Bu,öğrendiği ilk andan itibaren sürdürdüğü güçlü insan profilini sonlandırdığı anlamına da geliyordu.Onlara güçsüz olduğunu göstermemek için yaptığı bu yapmacıklıktan gerçek hâline dönünce beraberinde başka davranışlar da görüldü. Bunlar; o şok haliyle veremediği tepkilerden dolayı açığa çıkan;duvara tekme atma, saati fırlatma ve halıyı ısırmaydı. Kendi ayrılmak istediği hâlde bu yapılanı kabullenemiyordu bir türlü.Bununla ilgili bir sürü şey düşündü.Evlilik denen şeyi, iyi-kötü,geçmiş-gelecek çerçevesinde sorgulaması,bunu yaparken bir düşünceden diğerine geçmesi bir hayli kafasını yordu.Sonunda kendiliğinden halının üstünde uyuyuverdi. Beşinci Kısım. Aşağılık hissi,algılama problemi,bunalımdan dolayı oluşan atâlet hali, bir yandan da uyku probleminin olması. Canan, o günden itibaren her şeyiyle sıkıntı çekmeye başlamıştı. Sonra bir gün zamanla kendini hayattan soyutladığını Canan da fark ettiğinde,artık bir karar verme vaktinin geldiğini anladı ve kendi kendine şu konuşmayı yaptı. Ayrılmak istediğim için tayin isteyen bendim şimdi neden bu sıkıntıları çekiyorum. Günlerdir çektiği sıkıntıları gereksiz buldu ve gideceği şehir,tanıması gereken yeni insanlar ve çevresinin olduğunu aklına getirdi. Bunu yaptığında bulunduğu durumdan bir nebze de olsa kurtuldu. Yapılması gereken ilk şey, Antalya'ya gitmek için bir bilet almak olacaktı.Değişimin gerçekliğini fark ettiğinde içinden geçirdiği o komik ve biraz da argolu sözlerin ardından; Canan kahkahalarla gülecek ve sonrasında "kurtuldum işte"diyecekti. Altıncı kısım. Yağmurlu bir Ankara günü. Ayrılık günü gelip çatmıştı.Sabahtan bu yana eşyalarını valiz ve kolilere yerleştirirken bir yandan da evin içine göz gezdirdi ve bu esnada iyi-kötü geçirdiği günleri anımsadı.Üzüldü.Yaşanmışlıklar vardı ne de olsa. Derin düşüncülere dalarken aklına tam da durumunu anlatan bir söz geldi.Bu söz okuduğu bir romanda yazıyordu. İnsan , yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış;ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye ,kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar,her birinin gönlümüzden kopup ayrılması,bir ayrı sızı uyandırırmış. Sedat dahil (Canan pek kabullenmese de)yaşadığı çevre,akrabaları,komşuları ve arkadaşlarından ayrılacağı için üzülüyordu.Ama biraz sonra "ben de ne kadar dengesizim hem kurtuldum diye gülüyor hem de gittiğim için üzülüyorum"diyip ,eşyaları yerleştirmeye devam etti. Biraz sonra Leman Teyzesiyle eniştesi geldiler ve eşyaları kontrol ettikten sonra eniştesi teker teker eşyaları aşağıya indirmeye başladı. O sırada Canan'ın karşı komşusu ve Sezen Hanım da geldi.Zamansız ayrılığa hâlâ inanmak istemiyorlardı. Aşağıya indiler sonra Canan'ın aklına -nedendir bilinmez- arabanın arkasından dökülen su geldi.Eğer şimdi biri onun için de "su gibi git su gibi gel"anlamını taşıyan bu ritüeli uygulasaydı "gittiğin yerden geri gel" anlamında olmayacağını bilirdi ritüeli uygulayan kişi. Onbeş dakika sonra terminaldeydiler.Son bir defa vedalaştı ve onlar gidince bir süre bakakaldı.O anda içine büyük bir sıkıntı çöktü Canan'ın.Bu duruma son vermek için etrafındakileri gözlemlemeye başladı.O anda bir adamın soyadını bir türlü anlayamayan görevliyle komik diyalogları dikkatini çekti. Adınız soyadınız? "Koray Selvioğ. "Selviok. "Hayır Selvioğ. Görevlinin kulakları büyük bir ihtimalle az işitiyordu ve bunun sonucunda sürekli yanlış anlıyordu. Selviov,selvioğlu,selvioy'a kadar hepsini söyledi.Ama hiçbirini tutturamamıştı.Adamın en son yaptığı eline kalem kağıt alarak soyadını yazması oldu. Gitme saati yaklaşınca yerinden kalkarak otobüse bindi.Numaralara bakarken oturacağı yerin pencere kenarında olduğunu görünce memnun oldu.Zira pencere kenarını severdi.Halbuki pencereden görünen manzara değil de hızlı bir şekilde akan ağaç,telefon direği ve yol çizgileriydi. Otobüs bir süre ilerledikten sonra yolcu almak için yol kenarında durdu.Gelen yolcu kendi yanına oturmuştu.Çok hoş bir kızdı.Canan'a iyi yolculuklar dileyip kısa bir süre sonra kulağına kulaklığı takıp müzik dinlemeye koyuldu.Kızın dinlediği şarkı otobüsteki radyodan da duyuluyordu. Bu şarkı Zühal Olcay'ın "Ankara'da Aşık Olmak"şarkısıydı.Şarkının sözleri şu anki durumunu yansıttığı için daha dikkatli dinledi. Düşüncelere dalıp giderken o;çok beklediği yeni hayat,farklı insanlar,yeni şehir hayali gerçekleşiyordu. |
0% |