Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm

@ruveydakay

Dördüncü Bölüm ,Canan,Antalya.

Birinci Kısım.

Akdeniz,muz ve portakal bahçeleri.

Antalya'daydı Canan.Bundan sonraki günlerini geçireceği şehirde.

Sabah saat 9'da, otobüs terminale vardı.

Otobüsten inince Saba'yı,eşini ve oğlunu gördü.Birbirleriyle kucaklaştıkları ve konuştukları anlarda Bora valizleri arabaya yerleştiriyordu.Canan'a "hoş geldin"dedikten sonra hep beraber arabaya bindiler.Canan'ın yorgun olduğu her hâlinden belli oluyordu.Bunda Canan'ın yolculuk esnasında uyku problemi çekmesinin payı vardı.

Bora arabayı park ettiğinde Canan evlerinin değiştiğini fark etti.Diğer evleri daha değişik yerdeydi.

İçeri girdiklerinde duvardaki tablolar dikkatini çekti Canan'ın.Muhtemelen Sabanın çizmiş olduğu resimlerdi.Her şey uyum içinde yerleştirilmişti.Bir iç mimarın elinden çıktığı belli oluyordu.

Kahvaltı yaptıktan sonra Saba, misafir odasını hazırlayarak Canan'a dinlenmesini söyledi.

Canan o yorgunlukla dört saat uyumuştu.Uyandığında Saba'nın yanına gitti mutfakta hazırlık yaptığını gördü.

Dinlenebildin mi?"

"Evet yeterince dinlendim".

 

O sırada Aras'ın oynadığı top Saba'nın ayağına geldi.Saba,topu alarak onu daha dikkatli olması konusunda uyardığı sırada Canan yattığı odaya gidip Aras için aldığı hediye paketini ona verdi.Hediyeyi alması ve koşup oyununa devam etmesi aynı hızla olunca ikisi de buna güldüler.

 

Sonra Canan ve Saba arasında şöyle bir konuşma geçti:

"Yeni evin hayırlı olsun".

 

Saba,Bora'nın değişiklik istediği için bu bu eve taşındıklarını söyledi.Ses tonunda memnuniyetsizlik vardı.

 

"Bu ev de güzel ama ben diğer evimi daha çok seviyordum."

"Değişiklik iyidir."

Kendi dediğine inanmak istiyordu Canan.

 

Konuşurlarken Canan'ın aklına annesigili aramak geldi.Masanın üzerindeki telefonu alarak aradı.Açan babasıydı.Herkes gibi onlar da nasılsın iyi misin diye sordular.Yine inanmak isteyerek herkese olumlu cevap verdi Canan.Karşılıklı selam göndermenin ardından son söyledikleri Canan'a "kendine iyi bak" demeleri oldu.

 

Akşam yemeklerini yedikten sonra Saba ve Canan balkona geçerek konuşmaya başladılar.Sonrasında Saba kısa süreliğine balkondan ayrıldığında Canan Handanı da aradı.Geldiğine sevinmişlerdi.En kısa sürede görüşmek istediklerini söylediler.

 

Saba balkona geldiğinde, Canan'ın dalgın dalgın yıldızlara baktığını gördü.Bu dalgınlığını dağıtmak için, Sedat haricinde sorular sormaya başladı.

 

Sohbet kendiliğinden başka yerlere geldi.Canan "şimdiki gençlik"dediğinde dalgınlıktan büsbütün kurtularak kendi zamanlarındaki gençliği ve zamane gençliğini karşılaştırmaya başladı.

Hatta hızını alamayıp kendi çocukluğunu şimdiki çocuklarla da karşılaştırdı ve bu hâliyle Saba'yı şaşırttı ve bu yüzden Canan'la ilgili bir sürü şey geçti Saba'nın.

 

Yattıklarında gece yarısını geçiyordu ama Canan için uyumak o kadar da kolay olmayacaktı.

İkinci Kısım.

Canan hafta sonunu Saba'da geçirdiği için Handanla görüşmesi Salı günü olmuştu.

 

Canan; o ilk zamanlarda anlatamadığı ayrılık konusundaki sıkıntısından kurtulduğu için,her ayrıntısıyla Handan'a anlattı.

 

Onlar konuşurken biraz sonra yanlarına elinde tepsiyle Sarp yaklaştı ve konuşmalarına katıldı.Arada yaptığı esprilerle ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.

Nitekim bunu başardı ve Canan'la Handan'ı güldürdü.

 

Ancak Canan'ın ortada hiçbir şey yokken "öyle de olmadı böyle de olmadı"demesi Sarp ve Handan'ı şaşırttı.Canan bunu söylediğinin farkında bile değildi.O hâlâ içinden söylediğini zannediyordu büyük bir ihtimalle.

 

Sonra birdenbire aklına Begüm geldi.O da Antalya'da oturuyordu ve emlakçılık yapıyordu.

 

Begüm emlakçılık yaptığı için ona ev bulma konusunda yardımcı olabilirdi.O anda hızlı hızlı hayal kurmaya başladı.Aklından da konuşmaya devam ediyordu.

"Yarın Begüm'ün işyerine gideriz,güzel bir ev beğenirim,oturma salonu sade,yatak odası renkli.Odaların rengi beğendiğim gibi,mobilyalar hakeza öyle.Bu sefer kendi zevkime göre evi dekore edeceğim.

 

Evlilik hazırlığı yaparken Sedat'ın kardeşlerine kadar herkesin kararı alınmış bir tek Canan'a söz düşmemişti.Zaten o da anlaşmazlık çıkmaması için susmayı tercih etmişti.Normalde hiç sessiz olmayan ve her fırsatta istediklerini savunan Canan o esnada hiçbir şey söyleyememiş ve hem kendini hem de çevresindekileri şaşırtmıştı.Sonra"ne safmışım resmen basiretim bağlanmış bunu nasıl yaptım bir türlü anlayamıyorum"diyerek o hallerini Handan'a anlattı.

 

Anlattı anlatmasına ama ortada bu konuyla ilgili hiçbirşey yokken Canan'ın böyle bir açıklama yapması şaşırtmıştı Handan ve Sarp'ı.

 

Canan bir süre sonra boşanma konusunu açtı ve yardımcı olmaları isteğinde bulundu.İkisi de kendilerinin değil ama sırf boşanma davalarına bakan arkadaşlarına yönlendireceklerini söylediğinde Canan "bu işim de halloldu"diyip sevindi.

 

Halbuki daha ne ev ne de boşanma konusu hallolmuştu.

Üçüncü kısım.

Canan ve Handan Begüm'ün işyerine gidecekleri için saat 12 gibi hazırlandılar.İş yerine giderken çevreyi daha iyi gözlemledi Canan.

Handan arabayı park etmek için sağa saptığında geldiklerini anladı.

İkisi de içeri girdiğinde Begüm gazete okuyordu.Okumaya dalmış olacak ki geldiklerini bile fark edemedi.

 

Handan geldiklerini belli etmek için "afedersiniz bize yardımcı olabilir misiniz?sorusunu yönelttiğinde Begüm karşıya bakıp Canan'ı görünce şaşırmaktan kendini alamadı.Sonra ayağa kalkarak onlara hoş geldiniz"diyip oturmalarını söyledi.

 

Konuşma hal hatır sormayla başlayıp "hangi rüzgar attı" diye devam etti.Begüm Canan'ın ev aradığını öğrendiğinde Antalya'ya yerleşeceğine çok sevindiğini söyleyip Sedat'ı sordu. (Sedat ile Begüm'ün uzaktan akrabalıkları vardı.)

 

Canan bu soru karşısında "artık tek başınayım"dediğinde Begüm "mesele belli"diyip derine inmekten vazgeçti ve ev hakkında sorular sordu.

 

"Nasıl bir evde oturmak istiyorsun?"

"Kararsızım."

Handan araya girerek,

"Hani bana "artık apartmanda değil ayağımın toprağa değeceği bir ev istiyorum ve artık baharın geldiğini, takvim yapraklarından değil de bizzat yaşayarak anlamak istiyorum"diye söylemiştin diyerek Canan'a söylediğini hatırlatmak istedi.Canan sadece "öyle mi"diyebildi.Son zamanlarda dalgınlığı daha da artmıştı.

 

Begüm o sırada Canan'ın istediği gibi internetten kiralık evler bakmaya başladı.Bulduğunda,

"Siteler halinde yapılmış bahçe içinde dubleks evler var.Beğenirsen tutarsın" dedi ve evi Canan'a gösterdi.Canan gördüğü anda beğendiğini belli etti ve evi hemen görmesinin mümkün olup olmadığını sordu merakla.

 

Begüm eşine haber vererek Handan ve Canan'la gideceğini söyledi ve üçü beraber işyerinden çıktılar.

 

Evin önüne geldiklerinde Handan arabayı durdurdu.Canan bahçe kapısını açtığı andan itibaren ilk gördüğü o anki beğeninin daha fazlasını yaşamıştı.

Bahçeye girdiğinde çardağın olması dikkatini çekti .İçinden "tam bana göre"dediğinde Begüm ev sahibinden anahtarı almadıklarını anımsadı.O aceleyle unutmuşlardı.Bu durumu Handan ve Canan'a söylediğinde hepsi birden güldü.Galiba Canandaki dalgınlık onlara da geçmişti.

 

Döndüklerinde yanlarında ev sahibi Leyla Hanım da vardı.Kapıyı açan da o oldu.

İçeri girdiklerinde düzeni beğenmişti Canan.

İlk katta; büyük bir oturma salonu,salonun karşısında; mutfakla salonu birleştiren açık bir pencere ve giderken fark edeceği bir oda daha vardı.

 

İç balkon gibi görünen ve salonu kuş bakışı izleme olanağı olan geniş ve uzun koridorun bulunduğu bu ikinci katta da üç tane oda ve banyo-tuvalet bulunuyordu.

Her odaya baktığında yapacağı yenilikleri hayal etti.Artık geleceğe ait hayaller kurduğu için, şu anki durumunu beğendi çünkü eskiyi hatırlamaktan bıkmıştı artık.

 

Son olarak ev sahibiyle kirayı da konuştular ve Canan tuttu evi.

 

Ev sahibini evine bıraktıktan sonra Canan, Handan ve Begüm beraber yemeğe gittiler.Bu sırada ev bulduğunu Sabaya da haber verdi.

 

Yemek bekledikleri sırada Handan ve Begüm'ün tanıdıkları mobilyacılara dair bilgi aldı onlardan.

Akşam tekrar Saba'ya gitti Canan.Ev hakkında daha ayrıntılı bilgiler verdiğinde Saba ev tasarımı için teklifte bulundu.Bu Canan'ın da aklına yattı.Çizmiş olduğu tasarımları incelediler beraber.

 

Sonra Canan:

" Eve taşınana kadar bir otele yerleşmeyi düşünüyorum."dedi.

"Öyle şey olur mu?"diye karşılık verdi Saba.

"Bunu yapmam gerekli diyen Canan, donuk bir ses tonu kullanmıştı.Aklındaki şey ise bu saatten sonra yalnızlığa alışmalıyım düşüncesiydi.

 

Saba,evine taşınmasına az bir süre kala neden böyle bir şey yaptığına anlam veremedi ama Canan kararını vermişti bir kere.

 

Canan'ın her işi aceleyle olurdu zaten.Gece olduğunda Canan, yanına az bir kıyafet alarak Saba ile birlikte evden ayrıldı.

 

Gelmişlerdi otele.

Resepsiyona yaklaştılar.

"Afedersiniz,boş odanız var mı?"

"Kaç kişilik oda istiyorsunuz?

"Tek kişilik.

" Odam kaçıncı katta?

"Üçüncü kat 14 numara."

 

Asansörle yukarı çıktılar.

 

Saba,10-15 dakika kadar Canan'ın yanında kaldıktan sonra otelden ayrıldı.

 

Saba gidince Canan ,sol eliyle omzuna masaj yapar gibi dokunarak ; odadaki tavan,pencere,halı ve yatağa bir süre baktı sonra pencerenin yanına gidip dışarıyı seyretti.

 

Konuşan,gülen insanları ilgiyle gözlemledi.O esnada gözlerinin yaşardığını fark etti.Ağlıyor muyum diye sesini kontrol etti ama ağlamıyordu bunu aynaya bakınca anladı.Gözlerinin yaşarmasının tek sebebi ise göz çevresinde oluşan kızarıklıklardı.

 

Pencerenin yanından ayrılıp kendini yatağın üzerine bıraktı ve örtüyü bile kaldırmadan başını yastığa koydu.Ama yastık elyaftan olduğu için diğer bir yastığı da kullanmak zorunda kaldı.Bu sefer de iki yastığın birleşimi yüksek gelince Canan "tamam pes ediyorum"diyerek vazgeçti.

 

Bir süre sonra zamanın sıkıcı ve boş geçtiğini anlayan Canan, masanın üzerindeki gazetelere göz attı.

Okuduğu cinayet ve kaza haberlerinden bunalınca da bulmaca çözdü.Bulmaca sayesinde kendine gelmişti.Sonra yatağa uzandı ve güzel hayaller kurarak uyumayı bekledi.

 

Dördüncü Kısım.

Bugün konuşacağımız konu meslekler üzerine.Hepiniz bana hangi meslek grubuna dahil olmak istediğinizi söyleyin.

"Müjgan:Mimar olmak istiyorum."

" Rana:Edebiyat alanında uzman olmak.

"Güven:Pedagog.

"Canan:Psikolog.

 

Teker teker herkesin gelecekle ilgili ne düşündüğüne dair bilgi sahibi olmak istediği için sormuştu bu soruyu Tanju Hoca.

 

Canan bütün bu olanları, elinde tuttuğu kitabın kapağındaki yazarın ismini gördüğünde hatırlamıştı.Kitabın yazarı lise arkadaşı Güven'di.

Söylediği gibi pedagog olmuş ve alanıyla ilgili kitap yazmıştı.Kitabın teşekkür kısmında Rana'nın ismi de geçiyordu.Kitabın cümlelerini düzelttiğine dair bilgi veriliyordu. şaşkınlık ve özlemle iç geçirdi.

 

Fiyatını ödeyip aldıktan sonra kitapçıdan çıktı ve mağazaları dolaşmaya başladı. Saba ile evin dekorasyonuna dair birçok şeyi hallettikleri için hangi renklerde eşya alacağı konusunda karar vermekte zorlanmayacaktı.

 

İlk girdiği yer içinde mobilyaların da bulunduğu bir halı mağazasıydı.Çalışanlardan birinin yardımıyla da modelleri gördü,aklına yattı.Sonra sırasıyla beyaz eşyacı,boyacı,perdeci ve züccaciyeciye uğradı.Bütün bunları aynı günde yapmasından dolayı yorulmuştu.Ama beklemeye tahammülü olmadığı için Canan'ın bunu yapmasına şaşırmamak gerekirdi.

 

Her şey gayet güzel giderken,otele dönmek için karşı karşıya geçeceği vakit hızla gelen bir arabanın Canan'a çarpması ve onu karşıya doğru fırlatmasıyla etrafındaki insanların üzülüp "daha çok genç"demesini hayal ettiğinde çok kötü oldu.

 

Baktı ki bu durum uzun sürecek işte o zaman güzel şeyler düşünmesi için çaba sarf etti bir süre.Nitekim başarmıştı.

 

Otele gelip odasına çıktığında her şeyi halletmenin memnunluğu içindeydi Canan. Bu sefer yastığı dert etmeden uykuya daldı.

Beşinci Kısım.

Dört gün içinde ev yerleştirme işi tamamlanmıştı.Aslında Canan'ın ailesi gelecekti ama Canan "Tam anlamıyla kendimi iyi hissedene kadar yani siz beni iyi görene kadar sizi görmek istemiyorum beni anlayın"diyerek şaşırtıcı bir şey söylemişti Canan.Onlar da bu akla uygun olmayan şeyi kabul etmek zorunda kalmışlar ve yanına gelmemişlerdi.

 

Tamamlanmayan tek şey ise hâlâ boşanmamış olmasıydı.Bir araya gelip konuşmamışlardı bile. Siniri bozulur diye de Sedat'ı aramayı hep erteliyordu.Bir ara Ankara'ya gitmeyi bile düşündü.Ama vazgeçti.

Yersiz korkuları başlamıştı Canan'ın.Boşanmazsa diye korkuyordu.Bu düşüncesini kendisi de çözemedi.Bir gün istemeyerek de olsa Sedat'ı aradı.Ama telefon numarasının kullanılmadığını telesekreterden öğrendi.

O an "acaba telesekreter olsaydım şimdiki hayatım nasıl olurdu" diye aklına çok gereksiz bir şey geldi.

 

Sedat'tan cevap gelene kadar içinde bulunduğu stresli durumu askıya almaya karar verdi.Bundan sonraki günlerini, eğer becerebilirse neşe içinde geçirecekti.

Altıncı kısım.

"Saat 1 olmuş " diyerek kendi kendine konuştu Canan.

Belirli saat aralıklarıyla uyandığı için kendini anormal hissediyordu.Bunda yeni düzene daha alışamamasının etkisi vardı.Ev,çevre,şehir.Her şey değişikti.Onun için gecenin üçünde uyandı,altıda yattı,on birde kalkıp tekrar uyudu ve en son saat 1 gibi tekrar uyandı.

 

Yerinden kalkıp elini yüzünü yıkamak için banyoya girdiğinde aynaya baktı ve yüzünün gözünün şişmiş olduğunu gördü.Bu esnada " uzun bir aradan sonra sanki ilk defa aynaya bakıyorum acaba hasta mıyım" diye evhamlandı.Hatta "bu halimle nasıl doktora giderim"diye bile düşündü.

 

Biraz sonra sadece uyumaktan dolayı böyle olduğunu ve abarttığını anladığında dışarı çıkma kararı aldı.Yeni giysiler almayı düşünüyordu.Sırf Ankara'yı hatırlamamak için bütün kıyafetlerini dağıtmıştı.Onun için doğru düzgün bir şeyi kalmamıştı.

Rastgele bir yöne saptı.Böylelikle yeni yerler öğrenebileceğini düşündü.Yolda yürürken evdeki haline tekrar döndü.Gülen ya da kendi aralarında konuşan herkesin,kendine baktıklarını zannediyor ve "keşke dışarı çıkmasaydım"diye aklından konuşuyordu sürekli.

 

Sonunda bir mağazaya girdi.Ondan sonra olanlar, tam bir alışveriş çılgınının yaptığı şeylerdi.

Elinde poşetlerle bir o mağazadan bir bu mağazaya giriyor ama Canan tekrar tekrar alışverişine devam ediyordu.Bazen insanların "bu alışveriş çılgını kim acaba" diye merakla Canan'a baktıkların bile düşündü .

 

Kendi de "bu kadarı yeterli"dediğinde eve doğru yürürken birdenbire sahile gitmek istedi.Geldiği günden itibaren ev yerleştirme işi olduğu için vakit bulamamıştı.

 

Eli bir hayli dolu olmasına rağmen -gerçi Canan için bu bir sorun değildi.Ne de olsa hızlı kararlar alıp uygulayan oydu-sahile doğru hareket etti.

Hafta içi olduğu için sahil kalabalık değildi.Sadece çocuklar,onları bekleyen anneleri ve mısır satıcısı vardı.Başkalarının mısır aldığını görünce kendisi de mısırcının yanına gitti.Tercihini haşlanmış mısırdan yana kullanmıştı.Mısırını alınca, herkesten uzak bir yere gitti ve denizi seyretti.Şakalaşmaları,bağrışmaları,gülüşmeleri gözü kapalı dinlerken, biraz sonra gözünü açtığında bir adam dikkatini çekti. Mutsuz,üzgün ve yılların yorgunluğunu taşıyan bir hâli vardı.Adamdan çok, söyledikleri etkilemişti Canan'ı.

 

"Ne için mücadele ediyorum." buydu adamın söylediği.

 

Canan adamın söylediklerinden etkilendiği için kendini gözden geçirdi.Hayatını etkileyecek kadar büyük bir sıkıntısı yoktu.Ayrılma meselesini fazlaca abartmıştı ve bunun için de hayattan zevk almamaya başlamıştı.

Kendi kendine "hayatta beterin beteri var buna da şükür "diye geçirirken saat akşam altıyı geçiyordu ve bir telefon geldi.Arayan babasıydı. "Yarın geliyoruz"demişti.

Yedinci Kısım.

Canan Antalya'ya yerleşeli iki ay olmuştu.Bu iki ay içinde yeni komşular ve arkadaşlar edinip onlarla olan muhabbetini arttırmıştı.

Sabah saat 8 gibi uyanıp aşağıya indi.Yan bahçede evi bulunan Nurdan Hanım'la birlikte sabah yürüyüşü yapacaklardı beraber.

 

Bahçe kapısını açtığında karşısında Nurdan Hanım'ı gördü.Birbirlerine "iyi sabahlar"diyip yürüyüşe başladılar.Canan,Nurdan Hanım'ın bir sorunu olduğunu bu esnada anladı.Dalgın,üzüntülü bir hali vardı.

 

Samimi oldukları için sıkıntısını sormakta bir sorun görmedi.Zaten Nurdan Hanım da buna ihtiyacı olduğu için Canan sorar sormaz anlatmaya başlamıştı.

 

" Merve,yani kızım"dediğinde bir banka oturdular.Ses tonu her şeyi anlatıyordu aslında.

 

"Eşimle altı ay önce ayrıldık, vekâletle ilgili hâlâ sorunlar yaşıyoruz,bu da yetmezmiş gibi kızıma olmadık şeyler söylüyor ve Merve de bana soğuk davranıyor.Ne yapacağımı bilemiyorum."

 

Canan,tanıştıklarında aile psikoloğu olduğunu söylemişti.Bunu bir kez daha hatırlatarak onlara yardımcı olabileceğini söyledi.

 

Banktan kalktıklarında biraz daha yürümelerini sürdürdüler.Sonra her ikisi de evine gitti.

 

Ama Canan tekrar dışarı çıktı.Çünkü hafta sonu Zeynep ve Leyla halası geleceği için alışveriş yapacaktı.

Sekizinci Kısım.

 

Pazar,birbirinden güzel meyve ve sebzelerin şıklığıyla günü karşılıyordu.

 

Pazarcıların birbirlerini selamlayıp kolay gelsin demeleri,ara sıra tezgahtan yere düşen sebzelerin,açılıp kapanan poşetlerin,teraziye konulan ağırlıkların sesi ve bazen de sabah dalgınlığıyla para üstünü almayan ya da eksik para veren insanlar dikkat çekiyordu. Bunlardan biri de Canan'dı.

 

Aslında Canan pazara gitmeden önce sabahın kör vakti denilen bir zamanda sahile giderek güneşin doğuşunu karşılamış ve sonra pazara uğramıştı.

Pazar,geniş bir alana kurulmuş,bir tarafta giysiler,diğer tarafta sebze ve meyvelerin bulunduğu tezgahlarla gayet düzenli görünüyordu.

 

Pazarda yürürken irili ufaklı güveçler dikkatini çekti. GüveCi eline aldığı o anda Ankara'daki evi aklına geldi ve doğal olarak Sedat'ı da hatırladı.Çünkü Sedat güveç yemeğini bir başka severdi.Kendi kendine "sabah sabah Sedat'ı düşünmek de nerden çıktı böyle"diyip oradan uzaklaştı ve alışverişine devam etti.Ama yine de eve dönerken güveci almıştı.

 

Akşam olduğunda evin içinde dört dolanarak-babaannesinin tabiriyle "deli dana gibi dolanarak-" yürürken,birdenbire "en azından şimdilik hiçbir şey olmamış farzedebilirim"dedi ve sebzeleri doğrayarak güveçte yemek yapmak için hazırlıklara başladı.Uzun bir müddet yemeğin pişmesini bekledi.

 

Yemek yediği sırada Sedat'ın fotoğrafını yukarı kattan getirdi ve sanki yanında varmış gibi fotoğrafla konuşmaya başladı.Bu yaptığının tek benzer tarafı normalde de Canan konuşurken Sedat'ın her zaman için sessiz kalmasıydı.

Dokuzuncu Kısım.

 

Güzel,güneşli bir gündü.

Canan,piknik için son hazırlıklarını yapıyordu.Nurdan Hanım onu davet etmişti bu pikniğe. Ortaklaşa tutulan bir minibüsle gerçekleşecekti Her yıl komşularla gerçekleştirilen bir etkinlikti.Nurdan Hanım ,piknik için yapılacak olan hazırlıkları herkese paylaştırdığı için Canan'a poğaça yapmadüşmüştü.

Çekici olsun diye üzerine çörekotu serpmeyi unutmamıştı.Çekiciliğin yanı sıra böyle yapmanın Anadolu inanışına göre yapan kişiyi nazardan koruması inancı vardı.

 

Saate baktığında eşyaları piknik sepetine yerleştirmeye başladı.Sonra yatak odasına çıkıp üzerini giyerek aynı hızla merdivenleri indi ve dışarı çıktı.Nurdan Hanım'la karşılaştıklarında Merve'nin yanında olmadığını fark etti.

 

Merak edip sorduğunda babasının yanında olduğunu öğrendi.Bu aynı zamanda sorunun çözülmüş olduğunu gösteriyordu.Bunu Nurdan Hanım'ın hal ve hareketlerinden de anladı.

 

Konuşarak kararlaştırdıkları yöne doğru ilerlediler.

Merhabalaşmalar,gülüşmeler,çocuk sesleri,ara sıra geçen arabaların sesi bir anda Canan'ın zihnen yorulmasına yol açtı bir süre.Bu hâlini,uzun süredir kalabalık ortamlarda bulunmamasına bağladı.Ama sonra alıştığında bu hâli geçti ve aslında kalabalığı ne kadar özlediğini fark etti.Evlilik öncesine dayanan kalabalık bir aile geçmişi vardı çünkü. Biraz sonra korna sesi duyuldu.Nihayet minibüs gelmişti. Yolda ilerlerken şoför,bir anda durdu.Yolcular ne olduğunu merak ederken şoför,başı döndüğünü ve yolculuğu devam ettirmenin riskli olduğunu söyleyince yanında bulunan eşine anahtarı teslim etti.O esnada Canan ve diğerleri kadına çok özendiler ve bundan sonraki yolculuk sürecini şoförün eşiyle sürdürdüler.

Piknik alanına varmışlardı nihayet.

Müsait bir yer seçerek herkes eşyalarını oraya taşıdı.Eşyaların yerleştirilmesi, kaynaması beklenen çay,olması beklenen mangal derken yemek yenilmesi geç bir saate kaydı.

 

O anlarda çocuklar kendi kendilerine eğlenirken ,Canan, Nurdan Hanım'ın tanıştırdıklarıyla konuşarak onlarla daha yakın olma çabasına girdi.Bir ara büyüklerin, çocukların oyununa katıldığı gibi o da bunu yaptı.Çocukluğuna dönmüştü sanki.

 

Gitmeye yakın bir telefon geldi Canan'a. Sedat'tı.Kısa bir nasılsın iyi misin konuşması bile olmadan Sedat Canan'a:

 

"Ankara'dan aceleyle buraya geldim ve hemen seninle görüşmem lazım neredesin? diye sordu.

 

Canan bunu duyduğu sırada sadece "tamam"diyerek aklından bir sürü olasılık geçirdi.Onun için ne hissettiğini de anlayamadı.

 

Yalnız,aklından bir şey daha geçti.Nerede görüşeceklerini kararlaştırmamışlardı."Eve gidince ararım" dedi hiçbir şey olmamış gibi komşularla konuşmaya devam etti.

 

Akşam dönüşte, bahçe kapısını araladığında "Canan" diye bir ses duydu.

 

Hava karanlık olduğu için bir an korkmuştu. Sedat olduğunu görünce rahatladı ve aralarında kısa ve soğuk bir konuşma geçti.

 

"Nasıl buldun evin adresini?

 

"Begüm'ün kocasından öğrendim.

 

Ufak bir işinin olduğunu söyleyerek Sedat'a çardakta beklemesini söyledi.Gerginliğini çok güzel saklıyordu Canan.Ama mutfağa girdiğinde az kalsın elinde tuttuğu bardağı yere düşürecekti.

 

Tekrar bahçeye çıkıp çardağa geçti.Sedat konuşuyordu.Çok hızlı ve hal-hatırın sorulmadığı bir konuşmaydı bu.

Evi sattım,ikimizin arasında parayı paylaştırdım ve hesap numarana yatırdım."

 

Konuşurlarken Canan içinden "hesap numaramı ve bankamı dahil her şeyi değiştirmem gerekli" diye geçirirken Sedat imalı imalı konuşmaya başladı:

 

"Davayı senin açacağını zannediyordum."

 

Canan'ın cevabı da aynı tarzda olmuştu:

 

" Nasıl açacaktım telefonu değiştiren sensin,zaten ev satılmış tebligat eski eve mi gidecekti?

 

Sedat gergin bir tebessümle cevabını verdi:

 

"Evet adres ve telefon değişikliği var ,ama sende ailemden birinin bile telefon numarası olmadığı için.hadi onu geçtim şirketin adresi ve telefonu belliyken şimdi bana bahane uydurma."

 

"Allah aşkına.Buraya yeni taşındım.Nereye gideceğimi nerden bileyim.Sen Ankara'dasın,sen açsaydın ya davayı".

 

Canan sinirlendiği için fazla konuşamadı.Susmaya başladığında Sedat,

"Seni öldürmediğim ya da öldüresiye dövmediğim için kendini şanslı hissetmelisin.Çünkü boşanmalar o kadar kolay olmuyor"diye bir şey söyledi.

Canan'ın tepkisi uzun ve şaşkın bir "ne.oldu ve sessizleşti.

 

"Transa girmeyi bırak da bana bir kalem kağıt getir.Adresi ve yeni telefon numaramı yazacağım.Anlaşmalı boşanma olacak, senin avukat tutman yeterli.Beni uğraştırma" dediğinde Canan "tamam"dedi ve içeriden kalem kağıt getirdi.Ama bunu yaparken "teknoloji özürlü adam telefonla yazıp mesajla göndermeyi bile bilmiyor"diye ona söylenmeyi de ihmal etmedi.Gereksiz bir söylenme olduğunu kendi de biliyordu.

 

Sonra Sedat gittiğinde daha da ağır hakaretler etti ardından. Sinirliydi.İçeri girdiğinde o sinirle Handan'ı aradı ve onun avukat arkadaşına gitmek için beraber uygun bir tarih kararlaştırdılar.

Onuncu Kısım.

Canan, Handan'la beraber avukatla görüşmeye gidecekti.

Avukatın yanına giderken Canan, sinirini azaltmak için,ama yine sinirli sinirli Handan'a olup bitenleri anlattı. Handan "boş ver" dediğinde avukatın ofisinin bulunduğu Vakıf İşhanı'na girdiler.

 

Ofise girecekleri vakit Canan'ın dikkatini tabela çekti.Çünkü tabelada Koray Selvioğ ismi yazılıydı.

 

İçeri girdiler.Düzenli bir masayla karşılaştılar..Genç sekreter Handan'ı tanıdığı için ona özel bir ilgi gösterdi ve oturmalarını rica etti.

 

Masadaki kağıtlara çizilen şekiller dikkatini çekti Canan'ın.Çizgilerin dilini bildiği için çözmeye başlayacaktıki o esnada avukat göründü karşılıklı konuşmaya başladılar.

 

"Hoş geldin Handan nasılsın?"

 

"İyiyim de gündüz vakti siyah gözlük takmak da neyin nesi?"

 

"Sağ gözümde şişlik ve ağrı var onun için."

 

"Geçmiş olsun.Bu arada arkadaşım Canan.Boşanma davası açmak istiyor."

 

Canan yanılmamıştı.Gördüğü adam Aştideki adamdı.

 

Anlaşmalı boşanma olacağını belirterek anlattı.

 

Akşam annesigili arayıp durumu haber verdi.O an "artık özgürüm"demeyi çok isterdi.

 

 

Onbirinci Kısım.

 

İnce ince yağan yağmur altında yürüyordu Canan.Parke taşlı yoldan ilerlerken Özgün'le karşılaştı.Telaşlı bir hali vardı.Ne olduğunu soracakken Canan'a oturup onu dinlemesi ve ne söylerse yapmasını istedi.

 

"Hayal et en sevdiğin yerdesin."

"Evet".

"Yanına boynunda mavi kristal bulunan bir tavşan yaklaşıyor.Sen onu seviyorsun ve tavşan bir kuzuya dönüşüyor.Sen şaşırıyorsun ve bu kez de kuzuyu sevmeye başlıyorsun.Bir müddet sonra kuzu da kayboluyor ve üzerinde beyaz tişört ve beyaz pantolon bulunan bir adamla karşılaşıyorsun."

"Korkarım bunun sonu beyaz kefene kadar gidecek".

"Dinle beni.

"Bunu neden yaptığını anlamıyorum,ne demek istiyorsun.

Sana diyorum sen beni dinle".

 

Canan gereksiz yere soru soruyordu çünkü ortalıkta hiç kimse yoktu.Özgün'ün ortalıkta görünmediğini anlayınca biraz şaşırdı ve yanına gelmesi için güçlü bir ses tonuyla Özgün'e seslendi.O sırada sıcak bir rüzgarın yüzüne çarpmasıyla kendine geldi.

 

Ve bu olanlar sadece bir rüyadan ibaretti.Ateşi olduğu için böyle bir rüya görmüştü.Rüyanın etkisinden uzun bir süre kurtulamadığı için hasta olduğunu bile daha sonra anladı.

 

İlk önce boğazının acıdığını,sonra gözlerini zar zor açtığını,daha sonra da üşüdüğünü ve halsiz olduğunu hissettiğinde hasta olduğuna kanaat getirdi.Bir süre bekledi.Bu süre içerisinde rüyayı düşünmeye devam ediyordu.

Hastaneye gitmeme konusunda ısrarlıydı onun için alternatif tıp yöntemleri denedi ama hiçbirinden fayda görememiş aksine daha kötü olmuştu.Baktı ki iyileşeceği yok hastaneye gitmek için hazırlanmaya başladı.Bu arada farkında olmadan bir de kolundaki saate baktı.Bir buçuğu gösteriyordu.

 

Biraz sonra kapı çalındı.Halsiz bir şekilde kapıyı açmak için aşağıya indi.Gelen Sabadan başkası değildi.

 

"Akşamdan beri seni arıyorum ve merak ettim ve sen.Canan sen hiç iyi görünmüyorsun"

 

"Hastayım galiba."

 

Hazırlanıp doktora gittiler ve acil müdahale odasında serum takılırken tedavisi bitmiş olan bir kadına "Serpil"diye seslenildiğini işitti.Dikkatini çeken şey ise kadının bileğinden sarkan mavi renkli kristaldi.

 

"Tesadüfün böylesi"diye iç geçirdiğinde yüzünde kendiliğinden bir gülümseme meydana gelecekti.

Onikinci Kısım.

Canan'ın boşanmasından üç hafta sonraydı.

 

"Ne alırdınız?".

"Karışık dondurma."

 

Birkaç söz;büyük ihtimal sadece nakarattan ibaret şarkıyı, sessiz sessiz söylerken bir pastanedeydi Canan.

 

İstedikleri gelene kadar oturduğu masada bulunan peçetelikten sarkan peçetelerin, birbirinden bağımsız şekillerden meydana gelen desenlerini inceledi.O an aklına Özgün geldiğinde onun peçete koleksiyonu olduğunu anımsadı.Kendisi de koleksiyonun olmasını ister,bunun için biriktirir ama sıkılınca hepsini atardı.

 

Canan bunları düşünedursun;üç kişi Canan'ın evininin bahçe kapısını aralayarak içeri girdiler.Bunlar Saba, Fikret ve Özgün'den başkası değildi.

 

Canan'ı görmek ve ona moral vermek için gelmişlerdi.Telefonlara cevap vermediği için de doğrusu biraz endişelenmişlerdi.Canan'ın abisi zili çalacağı sırada kapının üzerindeki nota gözü takıldı.Notta evde olmadığı yazıyordu.Bunun üzerine üçü de oturmak için çardağa geçtiler. Saba eve gidelim diye ricada etse de "yine de bekleyelim diyip konuşmalarını sürdürdüler."

Bu sırada Canan'a dair birçok varsayımlardan,olması ve yapılması gerekenlerden bahsettiler.

 

Onlar konuşmalarını sürdürürken Canan da markette alışveriş yapıyordu.Marketten çıkınca yorulduğunu fark etti.Yorulunca bir banka oturup dinlenmeye çalıştı.

 

Bu sırada karşıdan gelen genç bir kız dikkatini çekti.Elindeki bir yığın beyaz sayfalara gözü takıldığında gelen kişinin bir anketör olabileceğini düşündü.Nitekim genç kız yanına yaklaştığında tahmini doğru çıkmıştı.

 

Kız sorular sormaya başladığında Canan başıyla yanına oturmasını söyledi.Kız bir an şaşırdı.Tekrar sormaya devam etti.

 

Anketin makarnayla ilgili olduğu sorulardan belli oluyordu.

 

"Sade mi soslu mu?"

 

"Her türlü."

 

"Düz mü kıvırcık mı?"

 

"Kelebek."

  

Canan'ın verdiği bu cevap genç kızı gülümsetmişti.Anketi bitirdiğinde her zamankinden farklı anlar geçirdiğinin memnuniyeti vardı genç kızda.İyi günler dileyip uzaklaştı.Kızın ardından Canan da kalktı ve durağa sapıp karşıdan gelen minibüse bindi.

 

Evin önüne yaklaştığında turkuaz renkte bir araba dikkatini çekti.Bahçeden içeri girdiğinde abisini,kardeşini ve Sabayı gördü.Çok şaşırdı,sevindi ve hızlı hızlı yürüyerek yanlarına yaklaştı.Merakla sorular sormaya başladı.

 

"Çok sevindim.Keşke haber verseydiniz evden dışarı çıkmazdım."

 

"Önemli değil

 

Çantasından anahtarı alarak kapıyı açtı.Açmasıyla beraber içinden "hay Allah ev berbat durumda"diye geçiriyordu. Çünkü evi dağınıktı ve uzun süredir temizlenmemişti.Onlar da evin bu hâlini görünce şaşırdılar.

 

Aslında evin bu hâllerinin sebebi onun kafasının dağınıklığından kaynaklanıyordu.Zaten konuşma esnasında bunu daha iyi gözlemleyeceklerdi.

 

Fikret Canan'ın o hâlini görünce "önemli değil"diyerek geçiştirdi.

 

"Antalya'ya alışmışsındır artık değil mi?

 

"Komşular,ev, çok iyi ama, aklım hâlâ Ankara'da.Ne de olsa yirmi yılı aşkın süre boyunca oradaydım."

 

"20 değil 15.

 

"Her neyse düzenim,alışkanlıklarım tamamen değişti."

Saba sözü alarak meraklanmamasını,zamanla alışacağını kendisinden örnek vererek anlattı.Sonra Canan poşetlerin eksik olduğunu fark edince tekrar bahçeye çıktı ve diğerlerini de getirdi.Geldiğinde Özgün'e dönerek annesigili sordu.

 

"Neden gelmediler?"

 

" İyiler ,kaplıcaya gittiler."

 

Canan sustu ve endişelendi.Özgün'ün hem onlar için iyi demesi hem de kaplıcaya gittiler demesinden dolayı şüphelendi.Abisi fazla üzgün olduğunu görünce Canan'ı uyardı.

 

" Allah aşkına bu kadar üzülmen çok gereksiz.Alt tarafı kaplıcaya gittiler bel ağrılarına iyi gelir diye.Hem aramızda psikolog olan sen değil misin? Sen bizi sakinleştirmek yerine biz seni sakinleştiriyoruz" diyerek güldü.

 

Sonra Sedat'la ilgili konuştular.Canan anlatıyordu:

 

"Artık onunla ilgili bütün sıkıntılarım bitti.Ortada pek de abartılacak bir şey yok zaten. Sedat özür dilese,pişman olduğunu söylese de tepkim değişmeyecektir.

 

Zira o sıkıcı adamla iki yıl geçirdim.Bir ömür boyu asla.dedi ve gülmeye başladı.Bu gülme her şeyi anlatıyordu aslında.Laf söylemesine bile gerek yoktu.

 

"Kullandığım depresyon ilacının etkisini inkar edemem elbet"diye de açıklama yapmaktan geri kalmadı.

 

Canan'ın diğer söyleyecekleri için meraklandılar.Birkaç şey daha söyledi sonra durdu ve konuyla hiç de alakası olmayan bir ricada bulundu.

 

"Evet seni bekliyoruz rican nedir?"

 

"Misafir odasındaki albümün içinde Sedat'la ilgili atmam gereken fotoğraflar var.Bunu yapma imkanım olmadı.Bana bu konuda yardımcı olursunuz değil mi?"

 

" Büyük zevkle"diyip dördü de çocuk gibi koşarak üst kata çıktılar.

 

Fotoğrafları un ufak hâline getirdikten sonra da klozete atıp üzerine sifon çekerek bir anlamda her şeyi geçmişe gömdüler.

 

Kızgınlığın insanın aklını başından almasıyla yapılan bu hareket,bir insana yapılacak olan en büyük hakaretti aslında.Her şeye rağmen yapılmaması gereken çocukça bir hareketti.

Onüçüncü Kısım.

 

Canan,iznini kullandığı için Özgün ve Fikret'le beraber Muğla'ya annesigilin yanına gidecekti. Özgün'le beraber hazırlıklarını yaparken bir yandan da havadan sudan konuşuyorlardı.

 

Bu esnada Özgün, Canan'ın konuşmalarında tutarsızlık olduğunu fark ettiğinde ona bunu söylemek istedi ama bundan vazgeçerek Canan'ı izlemeye koyuldu.

 

Canan bu esnada bavulunu kapatıyordu. "Her şey tamamdır"dedikten sonra yemek yemek için aşağıya indiler.

 

Yemek esnasında Canan'ın aklına ev kirası geldi.Kalkınca hazırlanıp Özgün'le beraber ev sahibinin evine gittiler.

 

Bahçeden içeri girdiklerinde Özgün'ün dikkatini bahçenin sağ tarafında iki oda genişliğinde bir kulübe çekti.Bu kulübenin aslında ev sahibinin ressam kızına ait bir atölye olduğunu sonradan öğrenecekti.

 

Kapının zilini çaldı.Kapıyı açan kişiyi gördüğünde biraz şaşırdı.Çünkü o,Canan'ın boşanma davasına bakan avukattı.Karşılıklı merhabalaştılar ve ardından Leyla Hanım'ı görmek için içeri girdiler.

 

Konuşma esnasında ev sahibinin aslında Koray olduğunu öğrenmişti Canan.

Hem de Bunca ay sonra.

 

 

 

 

Loading...
0%