@ruya.m
|
ÖNEMLİ NOT; Dikkat bu kitap çok fazla kan, vahşet, şiddet, ölüm, şiddeti normalleştirme ve intihar düşüncesi içermektedir! Dikkat bu kitapta hassas konuları normalleştirmek değil, üzerinde durulması gereken konuları mizahla dile getirmek istenmiştir. Bu hikayedeki kişiler, olaylar, kurumlar ve kuruluşlar KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE gerçek değildir! Bu hikaye kara mizah unsurları içerebileceği için rahatsız olanlar lütfen okumasın. Ee biliyorum çok fazla uyarı var ama uyarı 2: Kitaptaki geçen düşünceler şahsi olarak benim fikrim değildir sadece farklı düşünce biçimlerini harmanladım. Benim olsa karakter diye bir şey olmazdı zaten :) "Vami allah cezanı versin senin! Ya bizi düşürdüğün şu duruma bakar mısın?" Ayağımı sertçe yere vururken içimden bir daha buranın ne kadar berbat bir yer olduğunu geçirdim. Grinin olabilecek en ruhsuz tonuyla kaplanmış üç duvarlı bir hücre, karanlık bir koridor ve elektrikli parmaklıklar... "Annen avukat, baban da polis sevgili kuzişim. Neden bu kadar takıyorsun ki?" "Babam nezarethaneye düştüğümü mü görsün yani? Hayır ben şunu anlamıyorum, tamam hadi bunu icat ettin oh ne güzel ama neden kullanıyorsun e be gerizekalı? Ha? Neden kullanıyorsun Vami? Ruh hastas-evet öylesin. BENİ DELİRTME VAMİ! SENİN YÜZÜNDEN ADIM LEKELENDİ!" "E alışmadın mı artık buna sevgili kuzişim? Sen doğduğundan beri lekelisin." "Duyan da doğum lekem olduğunu falan sanacak. Vami kaç yaşına geldin artık olgunlaş. Lütfen. Bak, öldürmek çocuk oyuncağı bir şey değil. İstediğin gibi birilerini öldüremezsin anla bunu." Fakat yine kendime hakim olamadım ve saçımı başımı yolup anlamsız sesler çıkartmaya devam ettim. Yapan oydu deliren bendim. Nezarethaneye gelen yeni uzaylılar muhtemelen içime bir üç harfli kaçtığını düşünüyordu. "Anca delir işte böyle. Önce bir nedenini sorgularsın. Her şeyi canım istiyor diye yapmıyorum ki." Her şeyi canın istiyor diye yapıyorsun Vami. Jestleri konuşmasına eşlik ettiği için bir tırnaklarına bir yüzüne bakıyordum. Kaşlarımı kaldırdım ve alaycı gülümsememle ona döndüm: "Neymiş nedeni? Hadi söyle neymiş?" "Ya şimdi neon evrende para birimi birilerini öldürmek ya?" "Eee?" Kollarımı kavuşturup sırtımı soğuk duvara yasladım. "Ya ben oradan çok güzel bir taş beğendim. Sadece orada çıkıyor. Onu almak için de... Anlarsın ya?" "Tabi çok iyi anlıyorum." Başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. "Ama fena mı? Artı bir de bunları aldım." Yürüdüğü zaman arkasından ateş çıkaran siyah, yüksek tabanlı çizmelerini gösterdi. "Var ya öyle rahatlar ki... Sanırsın pamukların üstünde yürüyorum öyle manyak bir şey bu. Dışarıdan çok rahatsız edici görünüyor ama gerçekten çok rahat. Sana da alalım mı bir tane? Fişek gibi gezersin ortalıkta?" Bir fişek olmadığımız kalmıştı onu da yapacaksın Vami. "VAMİ! ÇİZMENİN DE ALLAH BELASINI VERSİN! GERİZEKALI!" Sinirlendiğimi görmenin verdiği keyifle gülüşü daha da büyüdü ve upir dişleri görüş açıma girdi. "BİR DAHA O SİVRİ DİŞLERİNİ GÖSTERECEK OLURSAN SENİ GEBERTİRİM!" Daha fazla bağırmama yol açmaması için gözlerimi üzerinden çektim. "Manyak ya. Bir de gelmiş sana da alalım mı diyor. Şerefsize bak." Karşıdaki kadının bana dik dik baktığını fark ettim. "Memur bey şu kıza bir sakinleştirici verebilir misiniz? Ya da hücreye falan alsanız? Başım şişti." Senin de sürekli cak cak sakız çiğnemen benim beynimi oyuyor, ben bir şey diyor muyum? Elektriklikli parmaklıklara değmemeye özen göstererek ona doğru yanaştım. "Ben çok özür dilerim, bazen kendime hakim olamıyorum da. Söz bundan sonra tek kelime etmeyeceğim." Kadın, sanki ona da tükürüklerimi saçarak bağırmışım gibi bakmayı sürdürdü. "Ay bir de et istersen? Zaten haksız yere buradayım. Sizin gibi veletlerle uğraşamam." Tabi siz bütün bu olayların nasıl geliştiğini bilmiyorsunuz değil mi? Başa saralım efendim... (O-o kadar da başa değil canım. Sabah yani.) ✧✧✧ "Dün yeni iki tane köpek aldım. Yavru." Dedi Veli. İki dakika önce yüklenen, Neon evrenden bizim evrenimize kaçak kristal taşıyan bir çetenin çökertildiğiyle ilgili bir haber okuyordum ama hemen yanımda oldukları için kulağım ister istemez onlara kaymıştı. Hatırladığım üzere Veli'nin köpeği geçen yıl ölmüştü. Ta çocukluğundan beri o köpekle büyüdüğü için haklı olarak baya üzülmüştü. "Ne güzel."diye mırıldandı Dilara. Normalde sabahın köründe bile neşeli olurdu ve hayvanlar hassas noktalarından biriydi. "AYYY NE GÜZEL! FOTOĞRAFI VAR MI?" gibi tepkiler vermesi gerekiyordu fakat bugün fazla durgundu. "Fotoğrafı var mı kanka?" dedi Bora. O bile Dilara'dan daha fazla heyecanlanmıştı. "Bak daha ilk dakikasında çektim o kadar tatlılar ki!" dedi Veli. Veli'den böyle bir söz duymak bir anda garip gelmişti. O normalde pek konuşmazdı. Konuştuğu zaman da soğuk konuştuğu için bir şeyi tatlı bulacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ama bu demek olmuyor ki masum. Bora'yla alttan girer üstten çıkar ruhunuz bile duymaz. Sınıftaki en iyi arkadaşı bir Bora iki Dilara. Bembeyaz teni ve keskin yüz hatlarıyla korku filmlerinden çıkmış gibiydi. Hayatı hakkında hiçbir detay vermezdi. (Aslında diğerlerinin hayatını da pek bilmiyorum ama en azından Dilara'nın her hafta kuzenine gittiğini, giderken de yanında sürekli garip eşyalar taşıdığını biliyorum.) "Var." Dedi Veli. Yan gözle o tarafa baktığımda telefonunu Bora'ya doğrulttuğunu gördüm. Dilara elini çenesine dayamıştı. Pencere kenarında oturan oydu. Önümdeki bir yere dalmıştı. Göz göze gelmeyelim diye bakışlarımı oradan uzaklaştırdım çünkü her an bana bakacakmış gibi duruyordu. "Lan çok tatlılar bunlar!" "Evet kanka ya." Dediği sırada sağ tarafımdaki hışırtı sesiyle Melek'imin geldiğini anladım. Çantasını koyduktan sonra "Günaydın kanka. 3 saatlik uykuyla duruyorum, teneffüste konuşalım ben yatıyorum." dedi ve sırasına gömüldü. Dikkatimi tekrar haberlere verecekken kapının oradan o rahatsız edici gülüşü duydum. Sevgili çensemin tatlı (!) sesi... (Çense: Uzaylıların, sevmedikleri ve onlar için her söylediklerinin boş olduğunu ifade eden karbon israfı varlıklar için kullanılan argo bir kelimedir. Kaynak: Uvevi dili sözlüğü.) Herkesin dikkatini çekmek amacıyla sınıfa girmeden önce mutlaka o sinir bozucu kahkahasını patlatırdı. Bir anlığına onu tek gördüğümü sanmıştım ama yanılmışım. O asla yalnız gezmezdi. Genelde peçete niyetine kullandığı insanlar çok önceden gelmiş olduğu için onun yolunu gözleyip sınıfa kadar ona eşlik ederdi fakat bugün onlar yoktu. Daha önce hiç görmediğim bir kızla girmişti sınıfa. Dağınık kahkülleri çekik gözlerini ve dolgun dudaklarını ön plana çıkarıyordu. İki topuz yapıp uçlarını ördüğü düz siyah saçlarının arasındaki pembeler hemen göze çarpıyordu. Epey değişik bir saç modeliydi. Boyu 1.60 civarlarında olmalıydı. İki santim aşağı eğilse altında her ne varsa görünmesinin an meselesi olduğu bir etek giymişti, gömleğinin yakasının birkaç düğmesi açıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse beni bile etkileyecek kadar güzeldi. Sevgili çensem Derin, beni görünce gözlerini devirdi ve cam kenarına, Emir'in yanına, oturdu. Emir'le ilkokuldan beri tanışıyorlardı. Aynı liseye düşmeleri ne büyük şans. Neyse ki Derin onu kendine benzetememiş. Ödevini yetiştirmeye çalışan ilkokul arkadaşına gülümsedi ve melodik bir sesle "Emir," dedi. "İlyas'ın yanına oturmak ister misin? Ben Nova'yla otursam olur mu?" NE! Bu kız bizim sınıfa mı gelmiş? Bir sen eksiktin. Bu kız iyi biri olabilirdi elbette ama şuan sırf Derin'le takıldığı için kötü bir izlenim kazanmıştı benim gözümde. Yıl sonuna doğru Derin'in gerçek yüzünü görüp değişeceğini umuyordum. "Neden? O, İlyas'ın yanına otursun." İlyas daha gelmemişti. Daha doğrusu sınıfa gelmemişti çünkü Emir'le beraber geliyorlardı. "Kız kimseyi tanımıyor Emir. İlyas senin en yakın arkadaşın değil mi?" "Evet de," Bıkkınca nefesini verdi ve yerinden kalktı. "Peki." Emir neden İlyas'ın yanına geçmek istemedi ki? Onlar en yakın arkadaşlar. Ortaokuldan beri tanışıyorlarmış. Kim bilir hangi saçma neden yüzünden kavga ettiler? Emir kalktığında Nova ona teşekkür etti. "Bir şey değil." diye mırıldandı Emir. Tam önüne döneceği sırada az önceki ruh halinden eser kalmamış bir şekilde Nova'ya döndü: "Ha bu arada... Zorbalar cennetine hoş geldin kanka. Burada biraz sıkıntı çekebilirsin." Sırıtttı. Nova'nın ona garipseyen bakışlar attığına emindim ama bir süre sonra ne demek istediğini çok net anlayacaktı. Derin sınıfın geri kalanına döndü. "Arkadaşlar! Sınıf başkanı olarak sınıfımıza gelen yeni nakil öğrenciyi tanıtmak benim görevim." dedi. Sesini duyurması için bağırmasına gerek yoktu. O ses zaten diğerlerinden kolayca sıyrılıyordu. Kim sınıf başkanı yaptı bunu ya? O 1 oyu kim verdiyse... (Dicle'yi sadece 1 oyla geçmişti.) "Tanıştırayım Nova." Bir insanın burnu her mevsim tıkalı olamaz ama ya! Git burnunu temizle. Sabahın köründe herkesin kafası başka alemlerde olduğu için Derin'in duyurusu kimsenin umurunda değildi. Sınıfın inek kekosu dışında. Okulumuz nitelikli bir okul olduğu için her türden inek öğrenci bulunuyordu. Kaşar inek, keko inek... ".... Anadolu lisesinden." "LGS'den kaç aldın?" "474" "480 ağla." Bu çocuk böyleydi işte. Hiçbir zaman üstünden çıkarmadığı nike eşofman altıyla kapıya doğru yürüdüğünü gördüm. "Ya takma sen onu o öyle." dedi sevgili çensem yeni kurbanını teselli etmek için. Nova şuan hayatı sorguluyor zaten. Ühüğühhüü bu çocuk benden yüksek almış ne yapacağım ben? Dayanamıyorum, intihar edeceğim! LGS kimin umurunda bu saatten sonra? Önümüzde YKS var. Kapıdan giren İlayda'yı gördüm. Son zamanlarda onda bir haller vardı. Bizden bir şeyler saklıyor gibi geliyordu. Ne sakladığını az çok anlasam da o söyleyene kadar bir şey dememeye karar verdim. ✧✧✧ "Not ortalaman kaç?" "N'pacaksın?" "Yav söyle bir sen." diye diretti keko inek. "O herkese öyle boş ver." dedi İlyas. "Bana da ilk gördüğünde albino musun sen falan demişti." "Kanka Almansın uzatma." "Değilim 'kanka' Türküm." "İlyas boşuna uğraşıyorsun bu çocuk laftan anlamaz. Uzaylıyım dediğimde soru yağmuruna tutmuştu beni." Gerçi okulumda bir insan olsa ben de soru yağmuruna tutardım. Biraz haklıydı sanırım. O bize aldırmadan tekrar Nova'ya döndü: "Kanka gıcık mısın sen söylesene işte." "İyi, 94." "95,5 ağla." "99,6 ağla." dedi İlyas ona inat. "Sen karışma Alman." "Bunu dedin ya şimdi kendimi camdan aşağı atacağım." Nova sahte bir üzüntüyle dudaklarını büzdü. "Bu okulu hak etmemişsin kanka." Sanırım Nova'dan etkilenmeyen tek erkek, bu çocuk olabilirdi. "Yer var diye geldim niye bu kadar üstüme geliyorsun?" "Biyolojiden kaç aldın?" "Söylemeyeceğim ya. Git başımdan." "Kanka söyle." "Kızı rahat bırak Orhan." dedim. Nova'nın korumacılığını yapmak istemiyordum ama bu çocuk gerçekten zorbanın tekiydi. Nova başını arkamdan uzatıp Orhan'a küçümseyici bir bakış attı. "100 aldım." "Vay çak be kanka, iyi yapmışsın." Çakması için elini havaya kaldırdı. Bükemediğin eli öpeceksin. Nova göz devirip onun havada olan eline çaktı. "Peki Ateist misin?" Of yeter, valla yeter! İşi gücü yok mu bu çocuğun? "Bana da aynı şeyi sordu." dedi İlyas. "Hayır kanka sana Hristiyan mısın diye sordum git B12 al." diye düzeltti. İlyas göz devirdi ve başını sabır dilenircesine iki yana salladı. "Değilim oldu mu? İzninle kitap okuyacağım." diye söylendi Nova ardından çantasına uzanıp kitabını çıkarttı. "Iyy ergen wattpad okuyor." "Diyene bak, senin de geceleri hayran kurgu okuduğunu biliyoruz Orhan." diye araya girdi Dilara. Orhan bize kötü bir bakış atmasıyla küçük bir kahkaha patlattı. ✧✧✧ Sınıfımdan içeri uzanan bir kafa gördüm. Gözlerim ve ağzım dehşetle açıldı. BENİM. OKULUMDAYDI! B-BURADA. TAM ŞU SANİYEDE. "Sevgili kuzişim!" Tiz sesini duymamla bir küfür savurdum ve gerçek olmaması dileğiyle elimi gözümün üstüne siper ettim. Çektiğimde hala oradaydı. "Vami sen... ne yaptığını sanıyorsun? N-ne işin var burada?" Kafayı mı sıyırdım acaba diye gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Hayır, kanlı canlı karşımda duruyordu. Benim için gelmişti. Benim damarıma basmak istiyordu. DAYAK İSTİYORDU BU KIZ! "Ya bırak şimdi onu da..." Ellerim sinirden zangır zangır titremeye başlamıştı. "Vami! Benim Dünya'daki bir okula gitmemi istemeyenlerden biri sensin! Dünya'daki bir okulda ne işin var?" Dünya'daki bir okula gitmeme herkesin karşı olduğu yetmezmiş gibi bir de Vami'nin karşı çıkması sonucu ailemi ikna etmek için epey uğraşmıştım. Sonunda evi terk ederek bana olan sevgilerinin mi yoksa Dünya karşıtlıklarının mı daha ağır bastığını ölçmelerini istemiştim. "Of canım sıkıldı işte. Entrika arıyordum. Bir de seni özledim." Bok özledin beni. Kontrolümü kaybetmemek için kendimi zor tutuyordum. Ondan nefret etmeme rağmen benim hakkımda en çok şeyi bilen kişi oydu. Bana sarılmak için uzanan kollarını ittim. "Vami defol git kendi okuluna! Senden uzaklaşmak için de bu okula gelmiştim. Mafya triplerini çekemem. Bu okuldakileri öldürmeni istemiyorum." dedim dişlerimin arasından. Asla uygulamadığım kurallar listesi: 1. Kuzenine hiçbir zaman kaba davranma. (Ku-kuzenin sonuçta) Vami'nin bu huylarından bıkmıştım. Tehdit ederek her şeyini bana yaptırmaya çalışıyordu ve ben artık buna katlanamıyordum. İcat ettiği şeylerin ana maddesinin %90'ını ben getiriyordum. "Şey bir iki dakika gelir misin?" dedi. Ellerini arkasına koymuş hafifçe sağa sola dönüyordu. Şirin olduğunu sanıyordu güya. "YİNE NE VAR VAMİ?" "Şey sizin sınıfta siyah saçlı bir çocuk var." "Evet," dedim son heceyi uzatarak. İmayla kafamı salladım: "bizim sınıfta bir sürü siyah saçlı çocuk var." Böyle kendimi İlyas gibi hissetmiştim. O da imalı konuşuyordu ve ne yazık ki imalarının %50'sini anlamıyordum. "Böyle uzun boylu beyaz tenli." "Eee?" "Gözleri hafif kırmızımsı gibi, çilleri var." Sanırım Emir'den bahsediyordu. "Yanında sürekli sarışın bir çocukla dolaşıyor." "Eee nolmuş ona?" dememle hafifçe sırıttı. "Ondan çok etkilendim." Son söylediğinde tatlı (!) ses tonunu bırakıp normal sesine dönmüştü. "Bak sen," Kaşlarımı kaldırdım. "gotik mafya kızımız birilerinden etkilenebiliyormuş." "Onun kanını içmek istiyorum." demesiyle onu tehdit ettiğim hayallerim suya düştü. "Ne demek kanını içmek istiyorsun?" "Çok tatlı bir çocuk. Kanı da tatlıdır." Upir matematiği. "Vami allah aşkına ağzımdan kötü bir şey çıkmadan gider misin?" İşaret parmağımla koridorun sonunu gösterdim. Ama o bana aldırmadan sırıtmaya devam etti. "Onu bana ayarlar mısın?" "Sevgilisi var onun." dedim anında. "Yok. Eğer ayarlamazsan evine gider kaçırırım ve..." Y-yok canım sen yapmazsın öyle şey? Yapar. Tabi ki de bunun gerçekleşmesine izin vermeyeceğim. "Ayarlamazsam da yaparsın, gidip uyarayım da dikkatli olsun." dedim ve arkamı döndüm. Ters psikoloji her zaman işe yarar, bana güvenin. Başımı hafifçe çevirip suratının ne alemde olduğuna baktım ve istemeden hafifçe güldüm. Tehdidi işe yaramadığı için siniri bozulmuştu anlaşılan. "Sakın!" diye bağırdı. "Söylersen seni keserim." Bunu mecazi anlamda söylemiyordu. Lada umursar mı? Hayır. Bıktım şunun boş işleriyle uğraşmaktan. "İzninle oyunuma dönüyorum." Kolumdan tutup ani bir hareketle beni kendine döndürdü. Göz devirdim ve sıkıntıyla ayağımı yere vurmaya başladım. "'Sevgilisi' var." Anlaması için özellikle vurgulamıştım. "Olmadığını biliyorum sevgili kuzişim o yüzden onu bana ayarlasan iyi olur." "Derin'le sevgili." dememle gözleri arkamdaki bir noktaya takıldı. Hemen arkamı döndüğümde Emir'in sınıfa girdiğini gördüm. "Çok tatlı değil mi ya?" Mest olmuş bir şekilde ona bakıyordu. "İki dakika şuraya çağır da kanını emeyim. Beni tanımıyor ya ben çağıramam." E aynı şey. Bu kızın bazen gerçekten mal olduğunu düşünüyorum. Emir'i getireceğim buraya kuzenim seni çağırıyordu diyeceğim. Aynı şey. "VAMİ!" Öğle teneffüsü koridor genelde boş olduğundan kuzenimin güzel(!) adı dudaklarımdan dökülürken kimse duymamıştı. "Yasaklı evrene girdiğini annene söylerim." Birinin ona tehditlerinin işe yaramadığını anlatması gerekiyordu. Yasaklı evren uçsuz bucaksız çölden oluşan, genelde mafya veya o tarz çetelerin çoğunlukta olduğu yerlerden biriydi. 18 yaş altının oraya girmesi yasak olsa da yakalanırsak sadece yasaklı evrende bulunurken ceza alabiliriz. Yani kendi evrenimizdeyken başımız rahat. Tabii annemler biraz katı uzaylılar oldukları için her yere gitmeme kızıyorlar orası ayrı konu. Sanki Vami'nin götürdüğü yerler çok nezihmişçesine onunla gittiğim her yer ailem için evden bile daha güvenli oluveriyordu. "Söyle! Bana ne? Böyle bir şey yapmayacağım." Sınıfa girdim. O da peşimden geliyordu. En son arka sıralarda oturan bir kız grubuyla doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk. "Ben de sizi izleyebilir miyim?" diye sordu Vami. Tatlı bir anime kızı gibi hafifçe sağa sola dönmeye devam ediyordu. Ellerini arkaya kenetleyip sağa sola dönmek seni masum yapmaz Vami, öğren artık bunları. Sınıftakilerin hepsine seni anlattığım için ne mal olduğunu biliyorlar. Ehehehe! O yanımda dikilirken başımı ona doğru eğdim. "Bazen ne düşünüyorum biliyor musun?" diye fısıldadım. "Bir gün uyanacağım ve uyandığımda halam yeni hamile olacak. Ben de onu kürtaj yaptırması için ikna edeceğim." "1 yaşındaki halinle mi?" "Evet, 1 yaşımdaki halimle. Doğmaman için konuşmayı öğreneceğim. Sonrasında halam beni dinleyecek ve o bebeği doğurmayacak. Ben de yoluma bakacağım." "Benden bu kadar mı nefret ediyorsun sevgili kuzişim?" "Evet, Vami. Seri katillerden bile daha az nefret ediyorum." "Emin misin? Bak onlar benim kadar etkileyici ve mükemmel değil." Ardından kendi kendine fısıldadı: "Bir melez bu kadar mükemmel olmamalı ya. Bir göz kırpsam öldün geberdin." "Emir'i neden etkileyemedin o zaman?" Ona fırsat vermeden kendim cevapladım: "Çünkü Emir dış güzelliğe pek bakmıyor." ✧✧✧ "Lada aşk olsun uzaylı olduğunu niye daha önce söylemedin?" dedi Dilara. Bu sırada beni sürekli kaçıran farklı boyuttaki yaratıklara ateş etmekle meşguldüm. Öğle arasında yapılacak en iyi aktivite olabilirdi. Tabii uzay gemisinin her hangi kritik bir yerine zarar verirsem arkadaşlarımın ölmesi an meselesiydi. "Dilara size uzaylı olduğumu geçen senenin ortalarında söylemiştim." Dedim fakat sesim istemeden biraz sert çıkmıştı. "Ama yine de daha önce söyleseydin böyle daha çok maceraya çıkardık." Macera diye kastettiği şey beni kaçıran mafyalara arada birkaç şey fırlatmaktı. Getirmek istememe rağmen çok ısrar ettikleri için kıramamıştım. Bora en azından ateş edebiliyordu. Dilara hiçbir halta yaramıyordu. Umarım ileride aksiyon içeren işlerde yer almaz. "İnanmazsınız diye. Ki öyle de oldu." "Aşk olsun tabi ki inanırdık." Dudaklarını büzerek bana baktığında sabır dilenircesine gözlerimi açıp kapattım. ✧✧✧ "Ben uzaylıyım." Sanki söylediklerim 100 kilo ağırlığındaymış gibi derin bir sessizlik çöktü. "Tamam?" dedi Dilara ardından herkes anırarak gülmeye başladı. Komik olan ne ki? Ben sanki keyfimden itiraf ediyorum bunu. Derin salağı arkamdan şeytan diye dedikodu çıkartmış. Elbette ki buna da uzaylı olduğuma inanmadıkları gibi inanmıyorlardı ama inananlar yüzünden koridorda herkesin garip bakışlarına maruz kalıyordum. Derin Hanım'ın gerçeği öğrenme vakti gelmişti. Ah tabi ki de onlara istediğim an şeytan olduğum yalanını unutturabilirdim ama kendimi bu kadar dolambaçlı yollara sokmama gerek yok. Herkes öğrensin uzaylı olduğumu. Belki birileri benden korkup ayağını denk alır çünkü artık sabrım taşacak. "Arkadaşlar kızın üzerine fazla gitmeyin belki hasta?" dedi Dicle. Bunu gülerek söylemiyordu. Ciddiyeti yüzünden kafayı yiyecektim. "Valla şaka yapmıyorum uzaylıyım." diye üsteledim. "AHAHAHAHAHAHA!" "Kanka hangi galaksi? PUAHAHAAHAHAHA!" Ebenin galaksisi Orhan. "Lada biliyor musun beni çok şaşırttın aramızda en çok senin normal olduğunu düşünüyordum." Bora lütfen yapma. Bilim kurgu, uzay şeylerini seviyorum diyen sen değil miydin? "Bizi ketenpereye getirdin Lada." "Yemin ediyorum uzaylıyım ya." "Ateist misin peki? Bizi siz mi yarattınız?" ORHAN! AAAAA! Sinir krizi geçireceğim. Her gördüğün kişiye ateist misin diye sormayı bırakmalısın. Onun inancı seni ilgilendirmiyor. "Hayır bu öyle bir şey değil." "Bunu söylediğine göre bir dayanağın olmalı değil mi Lada?" İlyas senden umudum vardı. Dalga geçmeyeceğini biliyordum! "Hele şükür bana inanan biri." Utanmasam alnından öpecektim. Diğerlerine döndüm. "Çıkışta görüşürüz bakalım." "Damla'nın dolabından alemlere akacağız PUAHAHAHAHAHA!" Yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum. "Evet! Alemlere akacağız Dilara Kaya." "Vayy tehdit etti çıkışa gel diyor." "Orhan 1.75 zayıf bedeninle konuşma istersen. Zayıf diyorum çünkü ağırlığının %60'ı yağdan oluşuyor." deyip gülümsedim. "Orhan uzaylılarla uğraşma." ✧✧✧ "Noldu Dilara Kaya?" "AEEEEEE! Lan bu harbi uzaylıymış." "Bize ilaç verip kafayı bulmamızı sağladı." Bazen sevgili çensemin hayal gücüne hayran kalıyorum. Yazık, çok fazla dizi izlemiş olsa gerek. "Abart Derin. Abart." "Peki ya her şey bir rüyaysa ve aslında b-" Al işte. "Şşşş öyle bir şey yok Bora." İlyas başını yavaşça iki yana salladı. "Bizim hayatımızı milyonlar okuyacak. Basbaya gerçeğiz." "Peki." ✧✧✧ "Ben sizinle anlaşma yapmadım mı okul saati kaçırmayacaksınız beni diye? Ha?" Evet, kavga bunun yüzünden başlamıştı. Bizzat ben başlatmıştım. Dersleri dinlememe engel oluyor şerefsizler. Maskeli kadın güldü. "Şu zamana kadar anlaşma yapsak inan ondan daha öncelikli olanları yapardık." Sesini tanısam da yüzünü hiçbir zaman görmemiştim. Bugüne nasip olacak herhalde. Ta 2 hafta öncesinden yaptığım planımı uygulamamda tabi ki Vami yardımcı olmuştu fakat bunun karşılığında bana yaptırdığı şeyler akla hayale sığmayacak türdendi. "Her neyse bu sizi patlatmayacağım anlamına gelmiyor." Başımı yana yatırıp gülümsedim. "Lada sen mal mısın? Madem şu zamana kadar patlatabiliyordun niye yapmadın?" Bora bir sen zekisin zaten. Tüh görüyor musun? Düşünememişim onu. Malım ben Bora. Onun hatırlatması üzerine telefonumu tekrar kontrol ettim. Vami: Kullanabilirsin bombayı. Artık patentim var. Vami bir video gönderdi. Nolur bombayı bir alışveriş merkezinde test etmemiş olsun... Videoya tedirginlikle tıkladığım birkaç saniye sonrası bunun masum bir sevinç gösterisi olduğunu anlamamla derin bir nefes aldım. Vami sadece kendini yırtıyordu. Telefonumu kapatıp Bora'ya döndüm: "Kuzenim bombanın patentini almamıştı çünkü. Şimdi aldı." Bu bomba tümüyle Vami'nin kendi başına yaptığı ilk ve tek şey olabilirdi. Gereken malzemeleri ilk defa kendi dağ başında arayıp ateşli yollardan geçerek bulmuştu. "Vay be! Elalemin kuzeni bomba yapıyor bizimki anca altına işesin." "Emin ol, bilsen onu tercih ederdin." dedim. Hala onlara ateş etmeye devam ediyordum tek fark artık onlara daha yakındım. "Kuzeninle tanışmak istiyorum." Kurşun sesleri arasında onu zar zor duymuştum. "Dilara mafya kuzenimle mi tanışmak istiyorsun? O kadar da şerefsiz diye bahsettim. Üstelik o bir upir." "Daha iyi işte. Upirlere bayılırım. Kanımı emsin." Sanırım Dilara'nın spesifik isteklerini içeren arkadaş tanımı benimkine pek uymuyordu. "Dilara iğrençsin!" Bora'nın yüzünü buruşturduğunu gördüm. "Ayrıca kuzeni erkek değil. Boşuna hayal kurma." ✧✧✧ Yazardan: "AAAAAAAEAEAEAEAEAEAEAEAEAEA! ÇOK MUTLUYUM! VUHUUUUU!" Vami neşeyle tüm okulu turluyordu. Herkesle bu sevincini paylaşmazsa ölürdü çünkü. "Noluyor be?" diye araya girdi sınıfındaki kaba bir kız. Tişörtünün arka kısmından tutup onu durdurduğunu zannetse de Vami kendi isteyerek durmuştu. Onu gördüğü zaman bakışları donuklaşıyordu. Dünya'daki bir okulda olduğu için istese kızı tek bir hamleyle öldürürüp saklayabilirdi ama tatsızlık çıkmasın diye kendine hakim olmaya çalışıyordu. "Patentini aldım!" diye cıvıldadı. "Neyin?" "Yaptığım bombanın." Konuşurken kızın gözlerine bilerek bakmıyordu. Uzun kan kırmızısı tırnaklarıyla oynamaya başladı. "Sen? Bomba yaptın? Puahahaha! Duy da inanma." Vami gülümsemesine ara vermedi ve onu süzdü. "Evet, ne varmış? Adına da kuzenimin adını verdim. İş bitirici Landra bombaları. Çabuk ve etkili." Kuzeni bunu duysa çok kızardı ama ona daha söylememişti. O fark edene kadar söylemeyi de düşünmüyordu. "Şizofren misin sen?" Kahkahaları devam etti. "Bomba zaten icat edildi. Neyin kafasını yaşıyorsun? Ayrıca bomba icat edebilecek kapasitedeysen bu okulda olmazdın. Harvard'a giderdin." Vami biraz bozulsa da belli etmedi ve kollarını kavuşturup yüzünü kızın yüzüne yaklaştırdı. "Ben uzaylı bir dahiyim. Ayrıca katilim. Sana bunu söylemiş miydim? Bombamın ilk kurbanlarından biri sen olmak ister misin? Dediğim gibi kısa ve etkili. Senin yerine geçmek isteyen ve hakkını alamamış milyonlarca öğrenci var, ne dersin?" "Öf her neyse sen iyice kafayı sıyırmışsın. Muhatap olmamak lazım." deyip arkasına döndü ve diğer arkadaşlarının yanına ilerlemeye koyuldu. Ama Vami'nin durmaya niyeti yok gibiydi. Kızın atkuyruğundan tuttu. "Gel bakalım sen buraya. Söz hiç acı çekmeyeceksin." ✧✧✧ "Tamam Dilara tanıştırırım. Seni de patlatınca görürsün." Geri sayımı başlattım. Bunlardan kurtuluşum hiçbir zaman olamazdı. Milyonlarcasının içinden sadece bir tanesini temizliyordum çünkü. "Dilara sakın abuk sabuk hareketler yapma geri sayımı başlattım. İşaret verdiğimde yukarıdaki cam bölmeye gidip izleyeceğiz." Diye baştan uyarımı yaptım. Bu kızın sağı solu belli olmuyordu. Bir anda onu mafyaların arasında görmek bizim için kötü bir ters köşe olurdu. "Ayyhh çok heyecanlandım!" Ellerini çırptı. "Dilara sen Lada'ya bakma git şimdi. Sana güvenmiyorum ben." "Evet, Bora haklı şimdi git." Diye onu kışkışladım ve mafyalarıma döndüm. "Ölmeden önce tövbe etmek istersiniz herhalde değil mi?" dedim gülerek. "Dengeyi bozuyorsun Naily. Bu evrende kötülerin de var olması gerekiyor." "Evet, kötülerin de var olması gerekiyor." Diye şimdiki konuşan adamı tekrarladım. "Ama sizin karşı tarafınızda ben olduğuma göre sizin için ben kötüyüm. İsteğiniz yerine getirilecek. Kötüler var oluyor. Üstelik evrende sizin gibi beceriksizlerin var olması gerekmiyor. 15 yaşında bir veletin yaptığı saldırıdan bile kaçamıyorsunuz." "Madem bu kadar zeki ve güçlüydün neden daha önce öldürmedin bizi?" Zeka ve güç doğru yerde ve doğru zamanda belli olur. "Yaptığın planın basitliği şaka mı?" Evet! Şaka! Her şey şaka! "Parmağımızı şıklattığımız an kaçarız. Bize sürpriz yapmayı bile bilmiyorsun küçük naily." Naily... Doğduğumdan beri bunları başıma musallat eden lanet. Türüm. Gezegenimizdeki 5 tane tür içinden oydum işte. "Evet, haklısınız." Dudaklarımı büzüp başımı aşağı eğdim. "Sürpriz yapmayı unuttum. Ne bekliyorsunuz kaçsanıza?" Ne yazık ki bu salaklar bombayı buraya yerleştirdiğimi düşünüyorlardı. Ama ben tam da onların kaçarken geçecekleri yere koymuştum. Böylece kaçmaya çalışırken öleceklerdi. Yaptığım planla dalga geçen (şako) sarışın kadın parmağını şıklattı fakat ışınlanamadığı için topuklu botlarıyla çıkışa doğru koşmaya başladı. Ne salak bunlar ya. Bir mafya çetesi bu kadar salak olmamalı. Başları nerede bunların? Sarışın kadın ölüme gitse de diğerleri hala oldukları yerde bekliyordu. En sonunda bir tanesi mantıklı bir şekilde konuştu: "Bu bir tuzak olabilir mi?" "Evet, bombayı buraya yerleştirdi ama kendisi hala burada." Bunu söylemesiyle kafalarını daha da karıştırmak için Bora ve Veli'ye işaret edip yukarıya çıktık. Bombanın yaydığı frekanslar yüzünden şuandan itibaren buradaki kimse ışınlanamazdı. Camekanlı bölgede Dilara kendini deri koltuklara atmış bir şekilde bizi bekliyordu. Kapıyı kilitleyip koltuğa oturdum. Odanın en dibinde yere çömelmiş olan arkadaşımın: "Lada biz ölmeyiz değil mi? Bak ben sende katil ışığı görüyorum. Mafyaları, gözünü bile kırpmadan öldürüyorsun." Demesiyle gülmeye başladım. "Her şey bir tuzaktı Bora. Oyunun sonuna hoş geldin. AHAHAHAHA! Siz burada kapana kısılmış, ölmeyi beklerken ben okula ışınlanıp herkese sizin ölürkenki acınası yüz ifadelerini anlatıp dalga geçeceğim." Bora gerçekten mi ya? Ben o kadar da kötü bir uzaylı değilim. Hem madem bana güvenmiyordun o zaman niye buraya bana yardım etmeye geldin? "Lada, bak biz ne yaptığımızı bilmiyoruz ama gerçekten özür dileriz. Nolur öldürme bizi. Biz masum birkaç lise öğrencisiyiz. Bir daha-" "Bora, Lada şaka yapıyordu." Dilara Bora'nın tüm söylediklerini videoya çekmişti. "Oha Dilara ilk defa bir şeyi anladı mı? Bu bir ilk olmalı!" Diye haykırdı Veli. "Konu şaka olunca her zaman." Göz kırptı. Birkaç dakika sonra "Eveet bombamız da patladığına göre gidebiliriz!" Deyip herkesi tekrar okula geri ışınladım. "Lada sen az önce cinayet işledin nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" "Teknik olarak bana, aileme ve size zarar vermelerini engelledim. Üstelik bana yaptıkları da az değildi." "Ne yaptılar mesela?" "Miden sağlam mı?" "Sayılır." "..." "Sevgili kuzeninden başlattırma kaltak. Benim adımı nasıl o alete verirsin?" Kuzenimle günlük konuşmalarım genelde bu şekilde gerçekleşiyordu. Kuzenime karşı gayet de nazik biriyimdir. Ben asla küfür etmem. "Sen benim gözümde hep bomba gibiydin." "Git değiştir o adı! Bir daha söylemeyeceğim." "Yoksa ne olur?" Demek beni taklit ediyorsun ha? Göz devirip bir şey söylemeden kendi katıma çıktım. Tüm evrene rezil olmuştum. Böyle bir şey olamaz. Okul olsa gene iyi koskoca evrenden bahsediyoruz. Tabi bu haber o kadar da önemli bir şey olmadığı için çok kale alınmayacaktır diye umuyordum. Y-yani öyle olmazsa ben bittim. ✧✧✧ Sonunda okul bitmiş, evime doğru yürüyordum. Önümde yine o çocuğu gördüm. Sadece ikimiz bu yoldan gidiyorduk. O buradan otobüse biniyordu ben de geçitten geçiyordum. Beni görmemesi için büyü yapmaya çok üşendiğimden onun gitmesini bekleyip öyle geçitten geçiyordum. 11'lerin popüler çocuğuydu. Nihayet geçide ulaştığımda etrafı kolaçan ettim ve çocuğun gittiğinden emin olduktan sonra adımımı attım. Nedense bir anda çok huzursuz hissetmeye başlamıştım. Önümdeki dağların üstünde her zamanki gibi mavi turuncu tonlarına bürünmüş komşu gezegenimizi görmek mümkündü. Dağların üstünde ikinci bir güneş gibi gözüküyordu. Yeni yapılmaya başlanmış gökteyüzeri buradan bile görebiliyordum. Yaşadığım ilçe büyük bir şehir merkezine uzak olduğu için evler genelde iki katlı ve müstakildi. Ama şehir merkezine ışınlanarak gitmek 1 saniyeden kısa sürüyordu. Genelde gece yarısı, orada yeni açılmış olan AVM'ye kitap okumak için gidiyordum. Ya da bir cumartesi günü Melek'lerle dolaşmak için... Güneş batmak üzereydi. Gökyüzü kızıl-mavi tonlarına bürünmüştü. Eve geldiğim gibi odama koştuğum sırada salondaki yaşlı misafirlerin "Ah bu yeni nesil artık pelerin takmıyor. İyice yozlaşıyoruz." diye inlemelerini duymuştum. Ona içimden birkaç uzun cevap verdikten sonra teyzemin her zamanki bağırtılarını işittim ama bu seferki söylenmesi nedense çok uzun sürmüştü. "KIZ! GEL BURAYAAA! Çık şu odandan bak gene gömüldü odasına!" Söylenmelerine kulak asmadan kapımı kapattım ve çantamı yere attım fakat bu sefer baskın yapar gibi odamın kapısını açmıştı. Niye bu kadar taktı bu şimdi? Yoksa en sevdiği dizi sezon finali mi yaptı? "Kız çık! Hava al azcık beynine oksijen gitsin! Bir Vami kadar olamadın ya." Konuşmasını etkili kılmak için son cümlede işaret parmağını havaya kaldırmıştı. Tek kaşımı kaldırdım ve kollarımı kavuşturdum. "Vami çok mu hava alıyormuş?" "Evet. Kız icat yapmış sen anca kötülerin peşinde koş. Mafya savar." Bak bunu sevdim. Artık lakabım bu olsun. Gözüm odamdaki süs eşyalarına dalmışken "Vami'nin beynine giden oksijenin içine sıçayım ben." diye mırıldandım. Vami alacağı oksijeni bile kandan alan bir varlıktı. "Ne dedin?" "Yok bir şey teyze. Malım ben. Yapacak bir şeyimiz yok yani. Mal doğdum mal öleceğim. Çaresi yok. Hastalık falan değil, beni böyle kabul edeceksiniz." Evet, abi. Herkes dahi olmak zorunda değil. Ayrıca Vami zekasını kötü işlere kullanıyor ve beni buna rağmen onunla karşılaştırıyorlar. Teyzeciğim ben bomba icat ederek bir sürü kişinin yaşamına son vermiyorum. "Lada salak salak konuşma dışarı çık. Hadi yürü!" Kendi odamdan kovuluyorum ya. Bu nasıl bir saygısızlık. Arkama geçip beni salona doğru itekledi. Odamla salon arasında çok az bir mesafe vardı ve salonumuzun kapısı yoktu. Yani odamdan çıktığım an direkt salona giriş yapmış bulunuyordum. Ama ben göz önünde bulunmak istemediğim için teyzemi daha da delirterek arka odaya gittim. Hala söylenmeye devam etse de koltuğa oturup kulaklıklarımı taktım ve sosyal medyada gezinmeye başladım. Önüme çıkan ilk video ilgimi çektiği için ona tıkladığım sırada İlayda'dan gelen mesajın ekranımın yukarısında belirmesi bir oldu. Kıvırcık marulum: Bu kızdan gerçekten tiksiniyorum. Onda bir enerji var ki herkesin ondan uzak durması için yetiyor. Keşke onu sınıftan göndermenin bir yolu olsaydı. Soyadı bile hile demek. İlayda'nın nasıl bu kadar edebi bir cümle kullanmış olduğuna takılırken bir yandan da bahsettiği kişiyi düşünüyordum. Nova Desise. Sanırım bir şeyler ters gidiyordu. Tam mesajı yukarı kaydırıp videoma döneceğim esnada Vami'yi dibimde buldum. "Öff yine mi seri katil videoları izliyorsun sevgili kuzişim?" Göz devirdim. Kolumdan çekip beni ayağa kaldırdı. "Seni ödül törenime götüreceğim gel hadi!" ✧✧✧ "Vami," dedim sakin olmaya çalışırken. "bunlar neden bizim telefonumuzu aldı?" "Şey... canlı yayında istenmeyen bir bildirim gelir belki diye." "Hımmm. Anlıyorum." diye mırıldanıp önüme döndüm ve boş boş duvara bakmaya devam ettim. Stüdyonun kulislerinden birindeydik. Aklıma bir şey gelmişçesine tekrar ona döndüm. "Vami," dedim uzatarak. "Efendim sevgili kuzişim?" "Sen beni, ayıptır sorması, neden buraya getirdin? Zorla getirildim ben buraya." "Hani bombaya senin adını verdim ya ben?" "Hımm..." Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım. "Anlıyorum." "Bakıyorum bugün çok anlayışlısın sevgili kuzişim. Sevdim bu halini." Gülümsedi. "Hep böyle ol." Bir süre daha sessiz kaldıktan sonra içimde kalan o şeyi söyleme cesaretinde bulundum: "Vami o üstle alt olmamış. Etek de fırfırlı, o üstündeki bitpazarı ucuz tül şey de fırfırlı. Büstiyer fırfırlı, ceket düz olsa olurmuş bak." "Bir dahakine giyinirken görüntülü ararım sevgili kuzişim." Yüzümü buruşturdum. "Ay aman kalsın. Seni çıplak görmek en son istediğim şey olabilir." Tekrardan önüme döndüm ve babamdan kalan su yeşili bilekliğimdeki taşın saate dönüşmesini izledim. "Vami biz daha ne kadar bekleyeceğiz? Alt tarafı bir saatlik yayına çıkacaksın. Makyaj yapan da görmedim." "Şey biraz gecikme olacakmış da. Ondan." "Ha..." Odanın sol tarafına baktım. "Bu gecikme dediğin şey silah sesleri herhalde?" Lada bu da soru mu şimdi? Tabi ki de öyle. Neon evrendesin canım unuttun mu? Bunlar gayet normal günlük şeyler. Bakkala gitmek gibi. Sadece kafasını sallamakla yetindi ve ağzını başka bir şey için açtı: "Sen o sırada bugün neler yaptın onu anlat bakalım." "Vami bütün gün dibimdeydin. Ne anlatmamı bekliyorsun?" "Ya hani sarışın bir kız vardı. Sen sinir oluyordun ona? Böyle değişik olaylar olmadı mı?" Demesiyle bugün kantindeyken Derin'in, Emir'i işaret ederek "Senin uğursuzluğun." tarzı bir şeyler söylediği aklıma geldi. Benim düşünmemi beklediği sırada krem rengi, yarısında kan lekeleri olan (gerçek değil bilerek öyle almış, hatta ucunda kan damlıyor havası verebilmek için kırmızı küçük boncuklar da dikmiş.) fırfırlı, mini eteğini düzeltti. "Oldu oldu." diye mırıldandım. "Bugün kantindeydik. Ben bizimkilerin kahve almasını bekliyordum. Sonra Derin'i gördüm. Arkadaşlarıyla benim olduğum tarafa yürüyordu. Emir de vardı yanında." "Emir mi?" dedi heyecanla. İşte şimdi konu, Vami'nin ilgisini çekmişti. "Tam yanımdan geçerken 'senin uğursuzluğun hep bunlar.' dedi ama Emir'i işaret ederek dedi. Emir görmedi tabii bu hareketini. Sonra gittiler. Biz de sınıfa gittik. Bugün herkes bir garipti zaten. İlyas neredeyse tüm gün uyudu. İlayda sordu bana 'İlyas'a nolmuş böyle, biliyor musunuz?' diye. Ben de bilmiyorum, dedim. Arkadaki kız grubunun muhabbetine dahil olduk. Sonra bir baktım İlayda hiç konuşmuyor. Ne halt ediyor acaba diye yüzüne bakayım bir dedim-" "Ne gördün?" "Seni." deyip gülmeye başladım. Komik değildi biliyorum. Vami genelde bu tarz şakalarını hep bana sakladığı için ben de ona kendi şakalarını tattırınca bir garip olmuştu. Yapmacık gülüşüme kendim de daha fazla katlanamayacağımı anladığımda anında ciddileşip olayı anlatmaya devam ettim. "İlayda ful İlyas'la Giray'ın konuşmalarını dinliyormuş meğerse." ""İlyas şu Emir'imin yanında dolaşan sarışın çocuk mu?" "Emir'im deme ona." Eline vurdum. "Sanki tapulu malınmış gibi. İnsan lan o. Her neyse, İlayda geldi kulağıma düşük not almış sanırım, ondan böyle, dedi. Tabi asıl olay bu değil." Tekrar güldüm. ✧✧✧ "Selamın Aleyküm!" diye beklenmedik bir enerjiyle sınıfa girdi Dicle. Genelde onu pek enerjik göremezdik. Hiçbir iş yapmamasına rağmen elini kaldıracak hali olmazdı. "Sen müdür yardımcısıyla mı konuştun ben mi yanlış gördüm?" dedi Melek sınıfa gelirkenki akıl almaz olaya gönderme yaparken. Dicle okul idaresinden nefret ediyordu. "E-evet?" dedi Dicle soru sorar gibi. Sırıtıyordu. "Neden bu kadar mutlusun Dicle?" "Söyleyemem. Ama güzel bir haber aldım!" dedi heyecanını bastırmaya çalışarak. Sevinçten zıplamamak için kendini zor tutuyordu. En sonunda dayanamayıp bir sevinç çığlığı kopardı. "Hey sakin." dedi İlayda rahatsız bir tavırla. Onun bağırması yüzünden İlyas ve Giray'ın konuşmalarını duyamamıştı anlaşılan. "Çok mutluyum!" diye haykırdı Dicle. "Senin adına sevindim." diye yanıtladım hafif tebessümümle. Ama bu tebessüm sadece bir saniye sonra gördüğüm şeyle solmak zorunda kaldı. Şey diyorum çünkü o bir yaratık. Ruh emici. sevgili çensem küçümseyici yüz ifadesiyle sırasına doğru ilerlerken ağzında benimle ilgili bir şeyler gevelemişti. Duyamamış olmak ne yazık ama söylediklerini az çok tahmin edebiliyordum. "Senden kaçmaya çalışıyorum sen beni buluyorsun." diye mırıldandı. "Benden mi korkuyorsun?" dedim. (Şimdi düşününce yaşadığım olayın saçmalığı beni güldürüyordu.) Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Bir uzaylıdan mı korkacağım? Yaydığın enerji beni rahatsız ediyor." konuşması Emir'in sesiyle kesildi: "Arkadaşlar ben bugün hiç sakarlık yapmadım! Şahitsiniz. Fatih Bey'den Karam'ımı isterim." Emir bitter çikolataya bayılıyordu. Fakat sadece 1 tane karam Emir'in tüm borçlarını sileceğe benzemiyordu. "Düzgün yürüyebiliyorum!" dedi. Sanki hayatında çok büyük bir şeyi başarmış gibi davranıyordu. Aslında onun açısından binevi böyleydi. "Bunu insanlar genelde 1 yaşından sonra yapabiliyor ama neyse." diye bu küçük gerçeği Emir'in yüzüne vurdu Melek. Emir ona göz devirdi. Derin, bu küçük kesintiyle birlikte yanımdan ayrılıp kankasının yanına gitmişti. Elini Emir'in yüzüne koydu ve yapmacık üzgün bir ifade takındı. "Emir ne oldu sana böyle ya? Anlaşılan biri fabrika ayarlarını bozmuş." Yan gözle bana delici bir bakış attığı görmüştüm. Dışarıdan bakınca sevgili gibi duruyorlardı ama olmadıklarını artık herkes biliyordu. (Belki de saklıyorlardır.) Tekrar dedikodu sofrasına döndüm. Bir yandan da kulağım onlardaydı. "Hayır tam tersi fabrika ayarlarıma geri döndüm!" dedi Emir heyecanlı sesiyle. "Burçlarla ilgili bir tutulma yoktu bugün." Senin burcuna sıçayım e mi? "Burçlara inanmıyorum Derin, sen de inanma. Salak saçma zırvalar." Emir bunu söylemesen iyiydi. Bu karı seni pişman eder. Beyninin etini yer sabaha kadar. Yer yer yüzüne tükürür öyle bir cins bu. Bulaşma buna. Düşmanımın yüzündeki kaslar bir anlığına seğirse de hiç bozuntuya vermedi. "Ya öyle mi?" Başını omzuna doğru eğdi. "Peki, bunu sen istedin." "Fatih'ciğimle kantine gidiyoruz Derin. Bay bay!" Fatih'in koluna girmişti. Derin'e dalga geçerek el sallarken yavaşça sınıftan dışarı çıktılar. Ardından Derin de çıktı. Birkaç dakika sonra geri geldi. Victoria Secret parfümünü almak için çantasının yanına çöktü. Nova ayakta onu beklerken sınıftaki erkeklere göz atıyordu. Evet, sınıftakilere değil erkeklere. Çünkü bakışları sınıfın sağından başlamış ortada olan bizi es geçmiş, direkt sol tarafa yönelmişti. Arada bir de Derin'i kontrol ediyordu buldu mu lanet olası şu parfümü diye. Çünkü onu kontrol etmezse erkek taraması yaptığı çok belli olacaktı hanımefendinin. "Kankalar şişe çevirmece oynayalım mı?" dedi Yıldız. Ben varım ama Derin Hanım'ı bilmem. "Derin sen de katılsana şişe çevirmeceye. Sakladığın çok gizli bir şeyin olduğunu sanmıyorum." dedim onu kışkırtmak için. Parfümü Nova'nın bileğine sıkıyordu. "Sizin kıytırık oyunlarınızla uğraşamayacak kadar değerli zamanım var." dediği gibi sınıftan çıktı. Bak ben diyorum döner. İddiasına girelim. Dönecek. Öyle hissediyorum. Ki dediğim gibi de oldu. 10 saniye bile geçmeden aynı şekilde sınıfa girip yanıma geldi. Oyuncağı da beni inceliyordu. Uzaylı olduğumu henüz söylememiştim ona ama Derin'den duymuştur. Fakat sorun şu ki Derin benim kulağıma gene anlamadığım o saçma cümleleri fısıldarken Nova beni haddinden fazla incelemişti ve bu pek de hoşuma gitmemişti. Kızlardan hoşlanmadığına emindim ve beni bu kadar uzun süre incelemesinin nedenini merak ediyordum. Derin kim bilir hangi yalanları anlatmıştı? "Bu da senin uğursuzluğun pis uzaylı." diye fısıldadıktan sonra yanımdan çekilip oturduğum sıranın bir önündekine oturdu. "Hey millet dedikodu kaynağınız geldi. Çevirin şişeyi!" diye bağırdı gür bir sesle. Anlaşılan kışkırtmam işe yaramıştı. Şu Nova denen de katılsa süper olurdu ama o, kollarını kavuşturmuş dişlerini gıcırdatmakla meşguldü. "Bugün her şey bütün çıplaklığıyla önünüzde millet, sorun." İlayda Derin'e soruyordu ama pek de oyunla ilgilendiği sanmıyordum. Sadece biz varız diye burada duruyordu. Onu dürttüğümde hafifçe öksürüp soruyu sordu. "D." "Benden neden nefret ettiğini sor." diye fısıldadım. "Hey kopya yok!" diye tısladı sarı yılan arkadan. "Iı evet, Lada'dan neden nefret ediyorsun?" "Kopya yok değil mi kızlar?" dedi diğerlerinden onay almak için. "Bizce sıkıntı yok." dedi Yıldız. "Hadi cevapla bakalım." Kollarımı kavuşturup başımı duvara yasladım. Bu gayet açık değil mi?" dedi şaşırır ve tiksinir gibi. "Bizce değil." "Uzaylılardan hoşlanmıyorum." ✧✧✧ "Vayy olaya gel. İlerleme kaydetmişsin sevgili kuzişim." "Tabii. Ne ilerleme hem de..." diye mırıldandım. "İlayda bir haltlar karıştırıyor." "İlayda bir haltlar karıştıracak kadar zeki değil sevgili kuzişim." "İlyas'tan hoşlanıyor bariz belli. Ama ona bir şey söylemeyeceğim. Önünde sonunda gelip söyler yani. İlayda bizden bir şey saklamaz." O sırada bir tane kadın kapıyı açtı. Gözlüklerinin üstünden bizi süzdükten sonra gelin işareti yaptı ve bir şey demeden kayboldu. "Vami ben hiç gitmek istemiyorum ya. Salın beni evime gideyim. Ben masum bir garibanım." "Hiç kendini acındırma önden sen gidiyorsun." "Ya ben gerçekten utanırım. Benim bir rolüm yok olayda. Ne bombayı yaptım, ne yardımcı oldum... O süreçte ben yoktum Vami." "Sen hep vardın sevgili kuzişim. Bana destek çıkan tek kişi sendin." Konuşmama fırsat vermeden beni koridorda sürükledi ve gözümü alan bir sürü renkli ışığın olduğu stüdyoya geldik. Tören çoktan başlamıştı. Tek sorun stüdyonun baştan aşağı delik deşik olmasıydı. "Ve şimdi de size, aramızdaki genç mucidi takdim etmek istiyorum. Vami Oeth!" Alkış fırtınasının içine benimki de karıştı. Kuzenim, koştura koştura sahneye çıktı ve kadının uzattığı ödülü kaptı. (Kadın az daha yerdeki deliğe takılıp düşüyordu.) Bütün kameralara poz vermeye çalışırken çok komik görünüyordu. Teyzemler onu biraz daha övsün (!) diye babaanne edasıyla Vami'nin fotoğraflarını çektim. "Kendisi bu genç yaşına rağmen çok özel yöntemlerle çok farklı bir bomba icat etmeyi başardı." Başarısı batsın e mi? Yemin ediyorum bıktım şunun icatlarından ya. Alkışlar devam ediyordu. Bir anda seyircilerin içinde bir grup gözüme çarptı. Bana bakıyorlardı. Üçü de bana bakıyordu. Melek, İlyas ve ben. Bu evrendeki versiyonlarımızdı. Doğrusunu söylemek gerekirse çok kötü bakıyorlardı. Hemen bakışlarımı kaçırdım ve Vami'ye odaklandım. Bir dakika bu evrende Vami yoktu ki? Onlar nereden biliyorlar Vami'nin kuzenim olduğunu ki böyle imalı bakabilsinler? Allah allah. İlginç. "...Bu icadı için onu her ne kadar tebrik etsek de umarım onu kullanmak zorunda kalmayız." Çoktan kullandık ehe. "Bir konuşma yapmak ister misin Vami'ciğim?" "Elbette. Öncelikle-gözleri anında beni buldu- bana bu yolda destek olan-hayır yani sana bu yolda nasıl bir destek olmuş olabilirim onu anlayamadım. Kafanı duvara çarparak mı destek oldum?-aileme ve sevgili kuzenim Landra'ya gerçekten çok teşekkürlerimi iletmek isterim. Zaten gördüğünüz üzere icadıma kuzenimin adını verdim çünkü onu çok seviyorum." Umarım yüzüm sandığım kadar kızarmamıştır. Bu kadar da rezil olmamalı bir uzaylı ama ya. "O olmasaydı ben hayatın gerçeklerinden bir haber yaşayıp gidecektim. Kardeşim veya ablam olmadığı için de benim üzerimdeki emeği çok büyük. Onu ablam olarak görüyorum ve izninizle onu sahneye davet edip ödülümü ona hediye etmek istiyorum." H-hayır! Olamaz, Vami bunu bana yapamazsın. Ben... Şimdi siz diyeceksiniz ne var kuzenin seni çok seviyor. Bok seviyor. Söylediklerinin hepsi yalan. Noktasından virgülüne, ses tonundan fonetik alfabesine kadar yalan. Beni ablası olarak görseydi adam öldürmeyi bırakır, pick me upir bir kız olarak yoluna devam ederdi. Alkışlar eşliğinde ben de sahnede yerimi aldım ve bulabildiğim en yapmacık ve samimiyetsiz gülümsememi takınıp etrafa baktım. Vami ödülü bana uzatırken kulağıma fısıldadı: "Merak etme gösteri birazdan başlayacak." Allah sıçtık! Bunun gösteri anlayışı bizden baya farklıydı maalesef. "Vami ayıptır sorması gerizekalı mısın sen? Millet ne yaptı da öldürüyorsun onları?" diye karşılık verdim. "Burası neon evren sevgili kuzişim herkes karbon israfı bu evrende. Size sataşmayayım diye azıcık kendimi tatmin etmek zorundayım ne yapayım?" Ona bir ya sabır, bakışı attım. İzleyicilere selam verip Vami'yle birlikte yerimize geçtik. Birkaç dakika sonra "Al tak şu gözlüğü." "Vami, onları öldürünce ne geçecek eline?" "Mal mısın? Para kazanacağım. Ben buraya ödül almak için gelmedim zaten." "Ne!" Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Ne demek istiyor bu şimdi? "Of sonra açıklarım. Hadi 1 2 3 bom!" dediği gibi kumandadaki mavi tuşa bastı. Sanılanın aksine zararsız görünen tuşlar da başımıza bela açabiliyormuş. Set ve izleyiciler birkaç saniye içinde havaya uçtular. Sanırım buna benim, Melek'in ve İlyas'ın neon evrendeki versiyonu da dahildi. Her neyse pek de umurumda değildi zaten. Her şey çok hızlı gelişmesine rağmen sanki ağır çekimdeymiş gibi hissediyordum ve arkada bir müzik çalıyordu. Evet evet. Sesi çok hafif olmasına rağmen duyuyordum. (Vami sağolsun sessiz bir bomba icat etmiş müzik keyfimizi bölmemek için) Nereden geliyor bu müzik ya? Kafamın bu ana uydurduğu müzik bu mu yani? Ben beynime sıçayım. Bomba patlıyor arkada klasik müzik mi çalar? "Vami müziği sen de duyuyor musun? Arkaplan müziği mi yoksa gerçekten çalıyor mu?" "Gerçekten de çalıyor sevgili kuzişim. Dur gidip bakayım nereden geliyor." Hareketlenmesiyle onu durdurdum: "Sakın. Beni burada tek başıma bırakamazsın. Getirdiğin gibi götüreceksin." O sırada şarkı bitti ve basılan son nota beynimde bir şimşek etkisi yarattı. "Vami senin de kafanda yankılanıyor mu o son ses?" "Evet. Sol notası." Maşallah bilmediği şey de yok. "Şizofren mi olduk biz acaba? Sen zaten öyleydin de ben ne alaka?" İşte her şeyin sonuna hoş geldin sevgili okur. Yoksa başı mı demeliyim?
|
0% |