Yeni Üyelik
7.
Bölüm

KANIT

@ruya.m

BU GERÇEKTEN BİR ŞAKA OLMALI!

"Olley be!" V-Vami şuan sevinmenin sırası değil. "Çak!"

"Gerizekalı, ellerim bağlı nasıl çakayım?" Ben hala şok içinde donakalmıştım. Ne demek melez? Demek haklıymışım. Hiç ihtimal vermediğim düşüncelerim gerçek olabiliyordu. "Türün ne senin?"

"Babaannem trimo."

"Kuzişim sen iyi misin?"

"Değilim Vami. Uzaylılardan uzaklaşmak için gittiğim okulda düşmanım bir uzaylı çıktı. Ama şaşırmadım. Düşmanlarım genelde uzaylı oluyor." Yoksa kendilerine böyle güvenemezlerdi. "En başından beri uzaylı olduğumu biliyordun. Beni okuldan bilerek attırmaya çalışıyorsun değil mi?"

"Aynen öyle sevgili çensem."

𝄞: Güçlerinizi istiyorum.

"Heh geldi yine benimki."

"Ne yazmış?"

"Güçlerini-zi istiyorum." Bu sırada Vami çoktan Derin'i çözmüş, onunla kendince melez dansı yapıyordu. Dışarıdan gören biri onları lezbiyen sanabilirdi. "O zaman vereceksin sevgili kuzişim. Bu işler böyle."

"Vami," dedim sabır dilenir gibi. "Adamın kim olduğunu bile bilmiyorum. Onu geçtim adam olup olmadığını da bilmiyorum."

"Ya bırak bir kere de kötüler kazansın sevgili kuzişim. Ne olacak yani? Bir kerecik?" Bu kız beni gerçekten delirtecek. Bir gün gözümü açtığımda kendimi akıl hastanesinde bulacağım. Ona göz devirip bakışlarımı Derin'e diktim. Sorularıma hala yanıt alamamıştım.

"İnsan milliyetçisine bak sen? Melez çıktı." dediğimde Vami küçük bir kahkaha patlattı. "Neden Nova'yı tehdit ettin?"

"O bir yalancı tamam mı? Ben ona hiçbir şey yapmadım." dedi dişlerinin arasından ısrarla. "Veli'nin köpekleriyle ya da Vami'nin kedisiyle bir ilgim yok."

"Doğru." Vami sinirle makineye bir yumruk attı ve kapağını devirdi. Yaşadığım ufak çaplı aydınlanmayla Vami'ye döndüm. "Siz diye bahsettiği kişi ancak senle ben olabiliriz Vami. Ve ben senin gücünün ne olduğunu hala bilmiyorum."Altlarında büyük imalar taşıyan bu sözler umarım Vami'nin bir kulağından girip öbüründen çıkmıyordur. Derin'in sahte bir üzüntüyle dudaklarını büzdüğünü gördüm.

"Kuzenler arasında bu kadar gizli saklının olması ne yazık!"

"Belki de Derin'den bahsediyordur? O da melez sonuçta?" Vami'nin paçasını kurtarmak için girdiği hallere bazen elimde olmadan gülmek istiyordum. "Vami," Derin bir nefes aldım. "İkimiz de Naily'yiz ve o sadece melez bir trimo."

𝄞: Sevgili kuzeninin yüzünü şeytan görsün.

Ana ekranımdan gelen bildirimi okuduğumda Vami'ye bakıp kıkırdadım. "Tüh! Sen değilmişsin." dedim alayla ardından çabucak ciddileştim. "Kendi gücünü neden hiç kullanmıyorsun Vami?"

"Ne yapmamı istiyorsun onu anlamadım?"

"Gücün ne?" diye tekrarladım.

"Söylesem de unutacaksın sevgili kuzişim. Zorlama." Sabır dilenircesine gözlerimi kapatıp açtım. "Derin'ciğim senin bir gücün var mı?"

"Hayır. Melezim işte. Sadece bazı büyüleri yapabiliyorum ve kısıtlı da olsa ışınlanabiliyorum." Az önceki halinden eser yoktu. Tek kaşımı kaldırdım. "Vami doğru mu söylüyor? Bana yalan gibi geldi."

"Sanırım doğru söylüyor. Ben yüzde 50 melezim o yüzden yüzde 50 güçlerimin olma ihtimali var ama o yüzde 25 trimo. Yani insan tarafı daha ağır basıyor. Üstelik yüzde 25, güçlerinin olması için oldukça düşük bir ihtimal sevgili kuzişim." Hala sandalyede oturan ve bizi bezmiş yüz ifadesiyle süzen sevgili çenseme döndüm.

"Eğer bir yalan çıksın..." Açık kahverengi gözlerindeki ifadeyi görmek için duraksadım. "Gerisini sen düşün."

"Güçleri olsaydı çoktan üzerinde kullanırdı sevgili kuzişim."

"Haklısın Vami. Peki, Nova'yla bir ilgin olmadığına emin misin? Belki de ikiniz birlik olup bana oyun oynuyorsunuz şuan. Gerçi böyle bir şey olsa söylemezdin. Haklısın, ben olsam ben de söylemem."

"Gerçekten de bir ilgim yok olanlarla! Nova'yı tehdit etmedim! Kendi kendine oyunlar uyduruyor işte ne hikmetse. Etrafındakilerden beynin bulanmış senin. Ben, kuzenin gibi mafya değilim!" Ayağa kalkıp çıkışa doğru yöneldi. "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar Landra. Göreceksin." Onun arkasından ağır ağır başımı salladım. "Göreceğiz."

✧✧✧

Cadaloz: Kapının önünde bir şey konuşabilir miyiz?

Ne konuşacağını biliyordum.

Ben: Geliyorum.

Olur da belki görür diye onu kaydettiğim adı değiştirdim.

Nova Desise 10-E

Çoktan kapının önünde beni beklemesinden mesajı yazarken de orada olduğunu tahmin ettim. "Selam, nasılsın?"

"İyi, sen?" Soruma cevap bile vermeden koluma girip bizi kimsenin duyamayacağı bir yere sürükledi.

"Seni özellikle bir konuda uyarmıştım." Evet, biliyorum. Kimseye söyleme dedin. Ama ben söyledim. Ehehehe! "Hangi konuda?"

"Anlattıklarımı ona söylememen konusunda. Şimdi başım daha büyük bir belada."

"Ne gibi bir bela? Onu anlayamadım. Sana ne yapabilir ki? Arkanda kapı gibi uzaylı var."

"Öyle bir şey değil. Sen anlayamazsın. Özel bir şey." Bir süre duraksadıktan sonra ekledi: "Sana güvenmiştim."

"Bu hayatta kimseye güvenme Nova." İşaret parmağımı onun göğsüne tuttum. "Kendine bile."

"Sağol ya. Bu hayat tavsiyesi için. Neden Derin'e söyledin?"

"Bazı şeyleri açığa çıkartmak için. Ki işe yaradı."

"Neymiş o?"

"Şimdi öğrenirsin." Onun yanından ayrılıp sınıfa doğru yürüdüm. Peşimden gelip gelmediğini kontrol etmek için arkama baktım. Geliyordu tabi ki de.

"Hey millet! Bakın ne öğrendim!" Nova endişeyle susmamı ister gibi bana bakıyordu. Muhtemelen onunla ilgili bir şey söyleyeceğimi düşünüyordu. Onu umursamadan devam ettim. "Derin uzaylıymış!" Anında:

"Ha başımızda onca şey var bir bu eksikti."

"Derin? Öyle misin?"

"Şimdi de bu çıktı."

"Bakalım daha kimler uzaylı çıkacak?"

"Of keşke ben de uzaylı olsam! Avrupalı olmaktan bin kat daha iyi bir şey bu."

gibi fısıltılar dolaşmaya başladı sınıfta. Şaşırmayan ya da yüz ifadesini koruyabilen tek kişi Emir'di. Onun bilmesi gayet normal bir şeydi, sonuçta ilkokul arkadaşıydı. Nova'ya döndüğümde gözlerinin dehşetle açılmış olduğunu fark ettim. Bunu beklemediği kesindi. Eh benim de hayatım böyle. Her gün yeni bir şey. "B-bu doğru mu?"

"Tabi ki de doğru ablasının gülü." deyip göz kırptım. Bazen alay etmek ya da ima yapmak için hiç kullanmadığım sözcükleri kullanabiliyordum. "Peki ya senin yaptıklarını biri biliyor mu Novacık?" diye araya girdi Derin. Ya tamam ikiniz de kötüsünüz uzatmayın işte. O sırada bütün bunlardan habersiz, yeni gelen canım arkadaş grubumu gördüm. "Neler oluyor?" Elimle çok anlamında bir işaret yaptım. "Çok şey oluyor Melek, çok şey. İki kaşarın kavgasını izleyeceğiz hazır mısınız?" diye fısıldadım onların yanına vardığımda. "Landra'nın yanına gidip gizlice konuşmuşsun." Nova'yı taklit etmek için sesini inceltti: "Derin beni tehdit etti, ühüğüü, Ben hiçbir hayvana zarar vermem. Bok vermezsin! O kedileri sen öldürdün Nova! Biri zorladı mı bilmem ama bu kişinin ben olmadığı kesin. Lütfen birilerini şikayet etmeden önce iki kere düşün çünkü senin, geldiğinden beri yaptıkların yetti! Bütün her şeyin suçunu bana atmışsın! Olmayan şeyler dahil! Ama her şey ortaya çıkacak. Merak etme." Yeşim ve Dicle'nin olanlardan zevk almışçasına hafifçe kıkırdadıklarını duydum. Onlara katılmamak için kendimi zor tutuyordum. Kırk yıl düşünsem kendimi böyle saçma bir olayın içinde bulacağım aklıma gelmezdi. Derin'in elleri, yumruklarını sıkmaktan normal teninden iki kat daha beyaz olmuştu. Nova'nın cevap vermesini bekleyecek hali yoktu elbette. Emir'i yerinden kaldırdı ve birlikte gözden kayboldular. "Arkadaşlar iddia açıldı! Nova mı Derin mi?" Ha bir bu eksikti. "Bora, sen bu arkadaşlarını kullanmayı çok seviyorsun galiba." dedi Yeşim. Bora ona kulak asmadan torbayı etrafındakilere tutmaya devam etti. "Parayı bölüşürüz. Ben Derin diyorum. Nova uzaylılar karışında hiçbir bok yapamaz." İddianın konusuna bak ya? Yemin ediyorum kafayı yiyeceğim. "Uzaylılara taparım. Lada ver elini öpeyim." Elimi tuttuğunda silkeleyerek elimi ondan kurtardım.

"Bora salak salak konuşma ya. Uzaylılara taparım ne? Ben bile bu kadar sevmiyorum milletimi." Bora yine söylediklerime kulak asmadan sınıftakilere döndü ve torbayı havaya kaldırdı. "5 kişi Nova, 13 kişi Derin demiş. Ben fikrimi değiştiriyorum Nova da çok tehlikeli. Ona oy verin. Manüpilatif." Son kelimeyi bir türlü telafuz edemediği için 3.de bırakmaya karar vermişti. "Bora yemin ediyorum çok döneksin. Kararının arkasında dur az."

"Zaten kararının arkasında siz Nova'yı seçin de para ona kalsın diye yapıyor." diye Bora'nın bütün planlarını ortaya döktü Dicle.

𝄞: Ha bu arada

𝄞: Ailene ya da polise bir daha bu konuyu açarsan onlara elveda de. Zaten sana inanmayacaklar :)

Bir bu çıktı başımıza. Of. Ben hangisine delireyim şaşırdım artık.

Ben: Peki.

✧✧✧

Yazardan:

"Bu ne notası Bora'cığım? Sözlü notu vereceğim." Müzik hocası arkada başka şeylerle uğraşan Bora ve grubuna baktı. "Iı şey hocam bir dakika..." Bora gözlerini kısıp ne olduğunu anlamaya çalışırcasına tahtaya baktı. Tam o anda Bora'nın imdadına yetişircesine kapı çalındı. Bora da bu sırada yanında oturan İlyas'a doğru eğilmişti. "Kanka ne notası bu?" İlyas yine şakaklarına masaj yapmakla meşguldü. Dersle pek de bir ilgisi yok gibiydi.

"BİLMİYORUM BORA."

"Kanka niye bu kadar sinirlendin sadece soru sordum."

"Başım ağrıyor."

"Ağrı kesici var istersen?"

"Sağol gerek yok Bora." Gelen kişi nöbetçi öğrenci değildi, Lada'lar gelmişti. Onlar yerlerine oturduktan sonra hoca tekrar bakışlarını Bora'ya dikti. Bunun üzerine Bora, çaprazında oturan Yıldız'a sormaya karar verdi.

"Pişt Yıldız! Ne notasıydı bu?" Yıldız yüzünde bezgin bir gülümsemeyle Bora'ya döndü ve cevabı fısıldadı.

"Sol notası hocam siz de çok kolay soruyorsunuz." Yıldız Bora'ya delici bir bakış atıp önüne döndü.

✧✧✧

Ne yazık ki (!) bize salak saçma çalışmalar yaptıran resim hocamız bugün yoktu. Onun yerine ders doldurmaya gelen öğretmen sınıfımıza dönmemizi istemişti. Bu yüzden de resim dersinden daha berbat olan müzik dersinin işlendiği sınıfımıza geçiş yapmıştık. Tabi bu sürede yeni gelen mesajı çoktan bizimkilere anlatmıştım. Bugünün bitmesi için elimden geleni yapabilirdim.

En arka sıranın bir önü olan sırama oturduğumda Dilara ve Emir'in önümde bir şeyler konuştuğunu işittim. Yine şu spiritüel şeyler.

"Dilara napıyorsun?" Emir gözleriyle Dilara'nın yeşil keçeli kalemle bileğine yazdığı sayıları işaret etti.

"Manifest!"

"Dilara mal mal şeylere inanma gözünü seveyim ya."

"Emir, evde gizlice burç videoları izlediğini biliyorum, yemezler." Bunun üzerine Emir sıkıntıyla iç çekip önüne döndü. Sırasının altındaki telefonunu çıkardı.

Nova sanki bizim oturmamızı bekliyormuş gibi hemen yanımdaki boş sandalyeye uçtu. "Lada sen ne yaptığını bilmiyorsun." diye fısıldadı çaktırmadan. "Biliyorum. Hem de çok iyi biliyorum."

"Ona inanmıyorsun değil mi? Beni tehdit ettiği yetmezmiş gibi bir de sınıfı kendi tarafına geçirmeye çalışıyor."

"Haklısın. Kötü bir durum." diye mırıldandım.

"Lada lütfen yapma ben gerçeği söylüyorum. Sen Derin'i sevmiyordun zaten. Senden destek aldığım için beni kıskanıyor. Ona karşı bir şey yapmayalım diye kendini haklı çıkarmaya çalışıyor." Sesinde kendini acındırmaya çalışan ve yalvaran bir ton vardı. Bu tonu hiçbir zaman sevmezdim.

Derin yalan makinesini bozduğu için gerçekten bu olayla ilgisi var mı yok mu emin olamamıştım. Basit bir hareketle (Mesela sağa doğru eğilerek) söylediği şeyin yalan ya da doğru çıkmasını yönetebiliyordu. Ne rolünde olduğunu bilmesem de Derin'in bu olayla ilgisi vardı.

✧✧✧

"Kanka camı aç boğulacağız!" diye seslendi Orhan İlyas'a. Aslında sınıf o kadar da havasız değildi.

"Donuyorum lan! Bıktım senin şu isteklerinden." diye tersledi onu İlyas.

"Kanka ne donması ya? Montla oturuyorsun."

"Gel dokun bak buz gibi."

"Kanka ben yemem. Eline dokunmam için yapıyorsun."

"Elime dokununca ne olacak yani? Açmıyorum camı. Kudur."

Bunun üzerine Orhan: "Ya sıcak sıcaaaak!" diye beklemediğim bir şekilde bağırdı. "Pencere kenarına oturma o zaman."

İlyas elini kaloriferin üstüne koydu. "Kalorifer burada." En sonunda Orhan söylene söylene İlyas'ın yanına geldi fakat tam pencereyi açacağı sırada İlyas onun kolunu tuttu. İkisi de birbirine çok kötü bakıyordu. Bu artık ölüm kalım meselesine dönüşmek üzereydi onlar için. "Kanka boğulacağız şimdi! Bak beni delirtiyorsun!"

"Orhan'cığım o hasta, lütfen biraz daha saygılı konuşur musun?" diyen kişi tabi ki de benim minik perim(!) İlayda'ydı. Aman sarışını üşümesin.

"Hastaysa hasta bana ne amına koyayım? Bıktım şunun hastalığından. Bir iyileşemedi." İlyas başını omzuna düşürüp Orhan'a gülümsedi.

"Gel de iyileştir Orhan. Ne duruyorsun?"

"Yemin ediyorum ben kafayı yiyeceğim artık!" dedikten sonra anlamsız sesler çıkarttı ve ellerini nike eşofmanının cebine sokup sınıftan uzaklaştı. Böylece İlyas'la uğraşamayacağını bir kere daha anlamış oldu. "ARKADAŞLAR, SİZE BİR DUYURUM VAR! Paris gezimiz olacak. Panoda asılı görmeyenler için hatırlatmak istedim. Katılmak isteyenler gruptan ya da özelden bana yazabilir."

✧✧✧

"Bekle bekle daha! Bugün otobüs gecikecekmiş. Yine şu grevler." Bu şimdi bana trip mi atıyor anlamadım. Koşar adım durağa geldim. Kıkırdamamı gizlemeye gerek duymamıştım. Söylediği şey hafif sitem barındırsa da yüz ifadesi komiğime gidiyordu. Ondan sonra gitmemi bu kadar takması akıl alır gibi değildi. "Hay allah! Kötü oldu. Ne kadar gecikecekmiş?"

"15 dakika falandır en kötü."

"Hadi bir iyilik yapıp yanında bekleyeyim sıkılmazsın."

"Sağol ya. Çok düşüncelisin." Ardından ciddi bir şey söyleyecekmiş gibi duraksadı. "Biliyor musun, şu mesele hakkında biraz araştırma yaptım." Eyvah yine eyvah! Lada bu çocuktan uzak dur demedim mi? Tutuşmaktan alev alacağım şimdi! Korkumu gizlemek için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. "Nasıl bir araştırmaymış bu?"

"Bu olay yaşandıktan sonra o kız hastaneye kaldırılmış. O yüzden okula gelemedi." Ah Vami ah Vami! Güya görgü tanığı bırakmayacaktın. Bu çocuk bu olayın peşini bırakmaz, benden söylemesi. Ne desem ki şimdi? Daha da batırmaktan korkuyorum. En sonunda bilmiyormuş taklidi yapmaya karar verdim ve bir şaşkınlık nidası için ağzımı açtım. "Aaa! Niye?" Günaydın bana garipseyen bir bakış attı.

"Sana sormanın daha uygun olacağını düşündüm," Başını hafifçe omzuna eğip gülümsedi. "sonuçta olayın yaşandığı yerde sen de vardın öyle değil mi? Kuzeninin o kıza ne yaptığını 'illa' görmüşsündür." Keşke sadece görmekle kalsaydım.

"Hayır, hiçbir şeyden haberim yok benim. Kuzenimle ters yönde oturduğumuz için vedalaşmıştık en son. Ağlıyordu. Onu biraz teselli etmeye uğraştım ama-"

"Yalan söylüyorsun." Dur bir lafımı bitireydim! Başını iki yana sallarken "Ve yalan sana hiç yakışmıyor." diye de ekledi. Şuana kadar sayılı kişi benim yalanlarımı yememişti. Tebrikler, Altın Lada ödüllerini kazanmaya layık görüldünüz!

Asla uygulamadığım kurallar listesi:

2. Yalan söyleme (rengi önemli değil)

"Sen psikoloji okumayı falan mı düşünüyorsun?"

"Yazılım mühendisliği düşünüyorum ama psikolojiye biraz ilgim var."

"Belli." diye mırıldanırken yüzümü yola çevirdim.

"Gerçeği anlatmaya ne dersin?" Yüzündeki sıcak gülümseme adeta ağzımı açsam bütün her şeyi dökebileceğim etkisini yaratıyordu. Derin bir nefes aldım. "Bunu neden bu kadar merak ediyorsun?"

"Başımı belaya sokmaktan zevk alıyorum diyelim ve yalan söylemen çok şüphe uyandırıcı." Uzaylıyım işte anlasana.

"Bilmesen daha iyi." Gözlerimi buraya yaklaşan otobüse diktim. "Ah bak otobüsün de geliyor. Ben de gideyim o halde."

"Bu tavırlarını kişisel algılamaya başlayacağım artık. Beni çok kırıyorsun."

"Bunun seninle bir ilgisi olmadığından emin olabilirsin."

✧✧✧

Geçitten geçtiğim sırada yine beni gökyüzünün en güzel tonları karşılamıştı. Komşu gezegenimiz iki dağın arasında beyaz bir şekilde belli belirsiz görünüyordu. Fakat bu sefer dikkatimi başka bir şey çekmişti. Artık boyası soyulmakta olan elektrik direğinin üstünde daha önce orada olmayan bir ilan vardı. Önceden orada kayıp bir akıl hastası kadının ilanı bulunurken şimdi o vardı. Elektrik direğinin dibine yaklaşıp ilanı inceledim.

Aranızda sizi öldürmek için can atan biri olabilir. Dikkatli olun ve bir şeyden şüphelenirseniz şu numarayı arayın: dinta89*...

Bu ilan her ne kadar eski olsa da boşu boşuna buraya asılmış olamazdı. Bu adam yaşıyordu. Hapisten kaçmıştı. Yüzünde her zamanki gibi siyah bir sansür vardı. Sararmış, köşeleri yıpranmış, ortasından da yırtılmış olan kağıdı yerinden söküp katladım. Çantama koymaya çok üşendiğim için elimde taşımaya karar verdim. Bir yandan da neden bu adamın yüzünün sansürlendiğini düşünüyordum. Bunlar gerçekten de çok salak. Suçlu olduğu 'kesin' olan adamın yüzünü niye göstermezler ki? Saç teliyle mi arayacaklar yani?

Merhaba hanımefendi, buralarda bu saç telinin sahibini gördünüz mü?

Her neyse devlet sorgulanmaz. Vardır bir bildikleri. Sanmıyorum.

✧✧✧

"Kız ne o elindeki?"

"H-hiç öylesine. Proje ödevi."

"Bakayım nasıl yapmışsınız."

"Daha bitmedi ama! Bitince bak."

"Sen niye öyle panik oldun? Ver bakayım şunu." Teyzem elimdekini çekiştirerek aldı ve kağıdı açtığında ne cevap vereceğimi düşünmeye başladım. Kaşlarını çattı. "Nereden buldun sen bunu?"

"P-proje ödevi teyzeciğim." Bir tık benzemiyor gibi proje ödevine ama olsun.

"Salak saçma zırvalarla uğraşma Lada. O adam öldü. Bizi boşu boşuna bir belanın içine sürükleme. Dosya kapandı." Aynen ondan. Ben bu kağıdı görmeden önce ölmüş biliniyor olabilirdi ama ben artık yaşadığına ihtimal veriyordum. "O adamın öldüğünü biliyorum teyzeciğim. Araştırma yapacağım."

"Öğretmenleriniz ne biçim ödevler veriyor size? Seri katillerle ilgili proje mi olur? Bir sonraki toplantıda bunu söyleyeceğim."

"Teyze neden bu kadar takıldın? İngilizce öğretmenimiz istedi işte ilginizi çeken bir konu hakkında araştırma yapın diye." Günden güne daha da profesyonel oluyorum. Az daha ben de inanacaktım yalanıma. "O adamla ilgili araştırma yapma Lada. Git başka bir katil bul kendine." O adamla alıp veremediğin ne yani? Çevrenden birini mi öldürdü yoksa? Net bir şeyler var bunun arkasında. Ya da belki de teyzemin klasik korumacı tavırlarından biriydi sadece? O benim için her zaman açılmayı bekleyen kilitli bir sandık gibi kalacaktı. Kağıdı yumruk yaptığı elinde buruşturup mutfağa yöneldi. O gittikten sonra tuttuğumu fark etmediğim nefesimi bıraktım. Odama yönelirken yine arkamda belirdi. "Temizliğe başlayacağız birazdan." Artık gerisini söyleme ihtiyacı görmüyordu. Vami'lerde kalacaktım maalesef. Bıkkınca nefes alıp odama girdim ve çantamı hazırlamaya başladım. Teyzem kollarını kavuşturmuş bir şekilde başımda dikiliyordu. "Noldu bu mesaj olayı çözüldü mü?"

"E-evet. Vami şaka yapmış." Keşke öyle olsa.

"Bak ben demiştim." Teyze lütfen biraz sorgula. Neden hiçbir şeye inanmıyorsun? Biraz ben mi kaşındım acaba? Küçükken çoğu şeyle ilgili yalan söylüyordum bana kızmasınlar diye. Doğruyu söylediğim zamanlarda da bahsettiğim şey puf diye kayboluyordu ve onlar da benim şizofren olduğumu falan düşünüyordu. "Evet, haklıymışsın teyze. Onun olmasına ihtimal yok. Ben fazla abartmışım." Hafifçe gülümsedi ve kapımın pervazına yaslanmayı bırakıp içeri gitti. Ben de temiz hava belki iyi gelir diye düşünerek onlara yine yürüyerek gitme kararı almıştım. Çantamı takıp salonda oturan anneannem ve teyzeme görüşürüz diyerek kapıdan çıktım.

✧✧✧

Bu videoyu her seferinde yayınlayıp siliyorum fark etmişsinizdir aranızda hala izleyemeyenler olduğu için yapıyorum bunu ve de başımın belaya girmesini istemiyorum. Çok merak ettiniz ben de araştırdım. Bugün sizlerle bu adamın yaşayıp yaşamadığını konuşacağız iyi seyirler...

"Öfff!" Susması için Vami'ye bir bakış attım. "Senin ilgini çekmiyor olabilir Vami'ciğim. Ben merak ediyorum ve izleyeceğim. Kulaklığım bozuldu." Herkes gibi o da bu adamın öldüğüne inanıyordu.

İnternette bulduğum üzere kaynakların %90'ında bu adamın çoktan öldüğü geçmektedir fakat yapılan bu şahane planda bir takım açıklar bulunmakta. Araştırdığım çoğu kaynakda olay şöyle anlatılıyordu: Sol hapisteyken dondurulduğu sırada hapishaneye bir saldırı oldu ve kaçtı yani arkadaşları onu kaçırdı. Fakat işin aslı o gerçekten de kaçırılmıştı. O hapishanede çalışan ...nın yayınladığı rapora göre hapishaneye saldırı düzenleyen kişiler onun örgütünden değildi. Başka örgüt olup olmadığı tartışılır ama gelen kişiler onu kaçırmaya gelmişti.

"Bakıyorum da benden daha ilgili dinliyorsun ölmüş seri katille ilgili podcasti?" Vami omuz silkti ve tornavidayla masasındaki garip aletin kapağını açtı. "Ne alaka be?"

Ve tahmin edersiniz ki raporu yayınlayan kişi bunun hemen sonrasında ortadan kayboldu. Sol kaçırıldıktan kısa bir süre sonra birileri internete sızıp onun öldüğü haberini yaydı. Yani bu hükümet tarafından onaylanmış bir şey değil. Birinin öldüğünü bilmek için ortada ceset olması gerekiyor öyle değil mi?

"Öhöm öhöm! Bugün çok güzel bir gün değil mi sevgili kuzişim?" Gözlerimi ekrandan kaldırıp ona baktım. "Vami kes sesini çok önemli bir şey dinliyorum. Bak sinirlendi adam."

"Hangi adam be?"

"Videoyu çeken adam." Derin bir nefes alıp elindeki aleti kurcalamaya devam etti. Yine salak saçma bir icat yapıyordu muhtemelen.

Tahminimce bu haberi yayan kişi hükümetten biri ve hükümet dikkati üzerine çekmek istemediği için veya bu tarz söylemlerle uğraşmamak için görevi bu kişiye verdi. Çünkü kendileri yapsa birileri illa ceset isteyecekti. Bunu saklamak hükümet için çocuk oyuncağı olsa da birileri bunu araştırıp onların açıklarını ortaya dökebilirdi.

𝄞: Belki de öldüğü sanılan kişi onların açıklarını ortaya dökecektir?

Hükümet deyip geçmeyin. Herkes hata yapar.

"V-Vami, yine mesaj geldi. Tam o saniyede." Vami inanamaz gibi gözlerini büyüttü.

"Sen ne çabuk her şeye inanıyorsun öyle? Derin'in yalan makinesini bozduğunu bile bile onun yapmış olma ihtimalini düşünmüyorsun!"

"Vami, bir melez beni bu kadar tehdit edemez. Derin o kadar da kötü biri değil. O adam ölmedi." Kırk yıl düşünsem Derin'i savunacağım aklıma gelmezdi.

𝄞: Ha şunu bileydin.

"Ve şuan bizi dinliyor."

"Çok da umurumdaydı." Deyip telefonuma doğru orta parmak çekti.

Ve tabi yine en çok şüphe çeken kısımlardan biri bu adamın kurbanlarının kimliklerinin gizlenmesi. Sadece adı ve soyadına ulaşabilirsiniz. Nereli olduklarına, nerede yaşadıklarına, şüpheli bir hareket yapıp yapmadıklarına asla ulaşamazsınız. Bir önceki videomdan gördüğünüz üzere en çok bilgiye ulaşabildiğimiz kişi Yuma'ydı. 100 küsür kişiden sadece 10 tanesi hakkında doğru düzgün bilgiye sahibiz.

"Kapatır mısın şunu? Başım ağrıyor."

"Başın falan ağrımıyor Vami." diye onu tersledim. Telefonumu onun yatağında bırakıp ayağa kalktım. "Sen arkada bir haltlar karıştırıyorsun ve benim bunu öğrenmemi istemiyorsun." Elimi masasına koydum. O adam ölmedi değil mi?" Bir videoya bu kadar takılması işten değildi.

"Ne alaka?" Güya bu taktiklerle aklımdan şüphe etmemi sağlayacaktı ama bu aşamaları çoktan geçtiğimin farkında değildi.

"Ölmedi Vami, beni sinirlendirme." Başımı omzuma düşürüp onu süzdüm. "Seni şimdi duvara yapıştırmamı istemezsin." Tamir etmeye uğraştığı aleti kaptım ve incelemeye başladım. "Yani..." Gözleri odada gezindi. Sanırım bana yutturabileceği bir şey arıyordu. "Sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söylemeyeceksin."

"Dinliyorum."

"Aslında bütün her şeyi Yeşim yapıyordu. Derin falan hikaye."

"Hadi canım!" dedim inanmadığımı belli eden bir tonda. Sanırım yine Vami'yi fazla ciddiye almıştım. "Evet, bu mesajları Yeşim atıyor."

𝄞: Yuh anasının nikahı artık.

Telefonumu alıp bildirimi görmemle Vami'ye döndüm. "Bak," gözümle telefonumu işaret ettim. "o da inanmıyor." Bu sefer beklemediğim bir şekilde dibime ışınlanıp telefonumu aldı. "Öldün lan sen! Öldüün!" diye bağırıp garip sesler çıkarmaya başladı. Ben daha ne yaptığını idrak edemeden telefonumu havada uçarken görmem bir oldu. "V-vami! Telefonum!" Şok içinde pencereden dışarı bakıyordum. "Ne bu otistik hareketler? Ha? Parasını ödeyeceksin!" Bu kadar sinirlendiğine göre bu adam kesinlikle ölmemişti ve Vami'yle bir ilgisi vardı. "Bizi dinliyordu." Derin bir nefes aldı ve haklı olmayan açıklamasını sürdürdü: "Çok merak ediyorsan evet, o adam ölmedi. Ayrıca o youtuber bozuntusunu, IP adresini bulup kaçıracağım."

"Vami, eğer öyle bir şey yaparsan..."

"Bir daha video atamayacak. Hatta şimdi bulayım." Rafında duran bilgisayarına yöneldi. B-bir dakika? Sol ölmedi mi dedi o?

"Vami?" Gözlerim hayretle açılırken başımı omzuma düşürüp ona baktım. "O adamın ölmediğini nasıl öğrendin?" Göz devirdi ve bilgisayarında açılmış siyah ekrana bir şeyler yazmaya devam etti.

"Of söylediğime pişman ediyorsun."

"Başka ne biliyorsun onunla ilgili? Bana mesaj atan kişi gerçekten o yani? O zaman neden aklıma Derin'i sokmaya çalıştın?"

"Bizi dinliyordu!" dedi üstüne basa basa. "O olaydan sonra içime bir kurt düştü ve araştırdım. Öldüğüne dair hiçbir kanıt yok. Hatta aksine ölmediğine dair kanıtlar var. Sana mesaj atan kişinin gerçekten o olup olmadığını bilmiyorum. Kudurukluk yapmasaydın daha sonra söyleyecektim-"

"Ki adam ailemi doğrasın öyle değil mi? Buna annen de dahil."

"Böyle bir riske girmez. Aileni öldürürse güçlerini hiçbir şekilde alamayacağını biliyor olmalı." Sonrasında ekledi: "Telefonunu atmak o an içimden geldi. Sana deneyim yaşattım. Korku ve dehşeti hediye ettim." (Gibi dizisi 5. sezon 3. bölüm)

"Öf Vami ne saçmalıyorsun allah aşkına? Kredi kartını al da yeni telefon alalım bari." Göz ucuyla şifonyerin üstünde duran çantasına baktım.

"Evet!" Neşeyle bilgisayarını kapattı ve çantasından aldığı cüzdanı cebine koydu. "Nevler'in yanına gidiyoruz, sonra telefonunu alırız sevgili kuzişim!"

"Youtuberın IP adresini gerçekten buldun mu yoksa beni korkutmak için miydi?" Yine boşuna soruyordum. Çoğu deyimi gerçek anlamıyla kullanan bir kuzenim vardı.

"Metkah'da oturuyor. Kağıtçılar Apartmanı kat 5 daire 9."

"E-evet tahmin etmiştim ayrıca Nevler'ciğinin yanına tek gidiyorsun. Beni fırına atmış bir kadınla işim olmadığını sana kaç kez daha söylemem gerekiyor?" Nevler Ay. Şahsi baş belam. 3. sınıftan beri peşimi bırakmayan erkek düşmanı okul müdürü. "Telefonsuz mu gezeceksin yani? Yoksa ailene telefonunu düşürdüğünü ve nasıl paramparça ettiğini anlatacak mısın?" Vami'nin attığını söylesem asla inanmayacaklarını o benden daha iyi biliyordu. Göz devirdim. "Of iyi. Ama eğer bana bir şey olursa... Eğer bu olayın sonu hastanede biterse ve kolumu tekrardan kırmama sebep olursan..."

"Tamam biliyorum bunları."

Asla uygulamadığım kurallar listesi:

3. Kuzeninin bir yerlerini kırmasına izin verme.

"İyi, güzel. Gidelim o zaman." Olacaklara kendimi hazırlamak için derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım.

Açtığımda Vami'nin yüzündeki o sahte gülümsemeyle etrafa baktığını gördüm. Kolumdan çekiştirerek beni koridorda yürütmeye başladı. Yerdeki dama desenli karolar ve etraftaki-muhtemelen çalıntı olan- heykeller zihinimin karanlık bir köşesine kapatılmış anılarımı tekrar canlandırmıştı. Tavandan yere kadar uzanan günbatımı resminin solundaki kolonun orada dedikodu yapan bir grup vardı. Aralarından sadece iki tanesiyle göz göze gelmiştim. Buraya nasıl gelebildiniz, tarzı garipseyen bakışlar atmışlardı. Bu okul çoğu hapishaneden bile daha güvenlikliydi. Tabi Nevler Vami'yi çok sevdiği için ona özel bir büyü vermiş olmalıydı. Aksi takdirde hem güvenliklerle uğraşacak hem de ortak salona gelene kadar çok vakit kaybedecektik. Burası her ne kadar huzurlu ve estetik bir yer gibi görünse de alt katlarda erkek çocuklar üzerinde deneyler yapıldığını bir ben biliyordum sanırım. Bu güzelim kızlar Nevler'in gelmiş geçmiş en iyi eğitimci olduğunu düşünüyordu. Çok yazık. "Nevler'ciğim? Geldim ben. Odanda mısın?" Vami'nin sinir bozucu sesiyle dalgınlıktan çıkıp ona döndüm. "Ben burada kalacağım."

"Olmaz. Seni kurtlara yem edemem. Benimle geliyorsun."

"Vami mal mısın? Ne kurdu? Burada kurt olabilecek kapasitede bir sen varsın." Söylediklerime kulak asmadan beni koridor boyunca peşinden sürükledi. Asansörün önüne geldiğimizde Vami gitmek istediği katı sesli bir şekilde söyledi ve kapı açıldı. Asansörün içinden Nevler'in çıkacağını bilsem kesinlikle bu kadar rahat bir tavırda beklemezdim. Beyaz saçlarının arasındaki siyah balyajlar oldum olası vardı. Hala eskisi gibi saçlarını koparırcasına sımsıkı topuz şeklinde kullanıyordu. Üzerinde ise daha önce görmediğim omuzları açık bir pelerin vardı. Korseli elbisesinin rengi yer yer mavi-siyah arasında değişiyordu. Yemin ediyorum merdivenaltı masal kitaplarındaki cadı gibi duruyordu. Bana yapmadığı şeyi bırakmamış bu kadınla, her seferinde Vami sayesinde yüzleşiyordum. Buruş buruş kibirli suratı Vami'ye bakıyordu. "Ah demek bir misafir getirdin Vami?" Kahverengi gözleri beni buldu. "2. evine tekrardan hoşgeldin Landra!" 2. ev mi? Kusacağım şimdi. Fırına attın lan beni! 2. akşam yemeğin olacaktım ben senin.

Başını nazik bir şekilde sallayıp o sırada önümüzden geçmekte olan kızlara işaret verdi ve alaycı bir alkış kulaklarıma dolmaya başladı. Alkışı kesmek için davrandım: "Hoşbulduk Sayın(!) Müdürüm." Küçük bir referans yaptım. En az Vami'ninki kadar koyu dudakları yukarı doğru kıvrıldığında kuzenim asansöre binmek için bir hamle yaptı. Ben orada kalmayı planlasam da Vami yine kolumdan tutup beni içeri sürüklemişti. Şimdi Nevler, Vami ve ben yalnızdık.

"Yazdığın malzemelerden iki tanesini bulamadım."

"1 tanesini bulsan bile yeterdi Vami'ciğim." Asansörün kapısı açıldı. Sahte mumlarla (Burada okuduğum yıllarda gerçek mumlar kullanılıyordu fakat bir gün sakarlığımı konuşturarak binanın yarısının yanmasına sebep olmuştum. Nevler benim yaptığımı düşünse de ne ben itiraf etmiştim ne de ortada bir kanıt vardı.) aydınlatılmış loş koridorun sonundaki odasına doğru yürümeye başladık. "Sen neler yapıyorsun Dünya'da Landra? Güçlerini kullanabilmeyi öğrendin mi bari?" Evet, şimdi bile isteye ağzımdan ateş çıkartabiliyorum. Üzerinde denememi ister misin? "En azından orada birileri üzerinde deneyler yapan psikopat müdürler yok." Kozumu sonraya saklamak için kısık sesle söylemiştim. Nevler hiç bozuntuya vermeden gülümsedi. "Demek ki Dünya'daki müdürler tedavisi olmayan hastalıklara aşı bulmakla ilgilenmiyor." Eminim ki virüslere aşı buluyorsunuzdur. "Evet, bu eksikliği her zaman hissediyorum."

"Burayı özlüyorsun o halde? Orada erkeklerin ne yapacağı belli olmuyor."

"Evet, çok özlüyorum ama hayat işte. Yollarımız ayrıldı." Nevler, kulak tırmalayıcı bir ses eşliğinde kapıyı açtı. "Sen burada kal sevgili kuzişim."

"Meraklısı değilim zaten." Diye mırıldandım ve soluk gri duvara sırtımı yaslayıp beklemeye başladım.

✧✧✧

"Vami sence annemler telefonumun renginin değiştiğini fark eder mi?"

"Yok ya. Ne olacak ha kırmızı ha mavi?"

"Valla kırmızı aldığımda mavinin ne kadar güzel olduğunu fark etmiştim iyi oldu. Kılıf alalım da kapatalım rengini."

"Var bende kılıf."

"İyi o zaman."

✧✧✧

"Bu ne Lada?"

"Ne ne? Ben bir şey göremiyorum."

"Gayet de görüyorsun salağa yatma. Gelirken markete uğrayalım dedik anneannenin ayağına bir şey takıldı. Merak edip bakalım dedik..." Hay sizin merakınıza... "Bir baktık ki kırmızı bir telefon. Seninkiyle aynıydı. Arkasındaki çizik de duruyordu. Üstelik market Vami'nin evinin hemen arkasında."

"Vami hani anlamazlardı?" diye fısıldadım yanımda oturan kuzenime. "Lan atılan telefonumu bulmuşlar!"

"E-evet. Olsun sen bir yere kadar idare et olmadı ben söylerim." Teyzemlere döndüm. "İyi de benim telefonum burada."

"Valla o senin mi değil mi bilemiyoruz artık. Bana yalan söyleme Lada."

"Teyze işim gücüm yok uzaylıların telefonunu mu çalacağım?"

"Elindeki telefon mavi Lada. Bu telefon neden bu halde ve yenisini alacak parayı nereden buldun?"

"ZAMANLAR PRENSESİ!"

"Z.P.nin sırası değil şimdi. O parayı nereden buldun?"

"Vami sen gerçekten..." dişlerimi sıkıp ona baktım. Söyleyecek söz bulamıyordum. "Yezda Teyzeciğim şimdi şöyle oldu biri kuzenimin telefonunu hacklemiş. Ona salak saçma mesajlar gönderiyordu. Ben de kuzenime sormadan camdan aşağı fırlattım telefonunu. Babamın kredi kartıyla yenisini alayım dedim ama kırmızısı kalmamış, ö-öyle oldu yani." Teyzemler olayı idrak etmeye çalışırken Vami, bana dönüp göz kırptı. "Eh yalan değil sonuçta."

"Emin misin? Bak bu kız seni zorlamıyor değil mi?" Tam tersi teyzeciğim. Annem olsa konu çoktan kapanmıştı. "Ne alaka Yezda Teyzeciğim?" Vami zorlama bir kıkırtı koyuverdi. "Yemin ederim ben attım telefonu. Ben attığım için ben aldım. Geri ödemesini falan yapmayın sakın." Cümlenin altını çizmek için ben de tekrarladım.

"Evet teyze. Geri ödemesini falan yapmıyoruz. O attı."

"Biz kalkıyoruz. Temizlik devam ediyor hala. Kek getirmeye gelmiştik zaten. İkinize ayrı getirdik. Mavi olan seninki Lada."

"Tamam."

"Siz kalkmayın biz gideriz. Hadi görüşürüz." Anneannemin söylediğine aldırmadan kapıya kadar onlara eşlik ettik. Vami teyzemlerin gitmesini bekliyormuşçasına sırıttı ve o soruyu sordu: "Sen geziye gidecek misin sevgili kuzişim?"

"Evet. Niye ki?" Ardından neden sorduğunu anlayıp dişlerimi sıktım. "Vami geziye geleceksen, hele bizi bir rahatsız et bak neler oluyor!"

"Tamam ya. Öf. Kendi arkadaşlarımla takılacağım ben. Seni isteyen kim?"

"Hah şöyle. Daha önce neler yaptığımı biliyorsun. Bu sefer Eyfel Kulesi'nin önünde bağırırım 'Vami Oeth beni rahat bırak!' diye."

"Anladım dedim ya. Kendi arkadaşlarımla olacağım."

𝄞: Bak bu daha rahatmış.

Vami'nin gözleri anında elimde duran telefonuma kaydı. "Gördün değil mi sen de?" İşaret parmağını dudağına yaslayıp kafasını salladı. Mesajı okuması için telefonumu ona doğrulttum. Yüz ifadesine bakılırsa mesaj bu sefer silinmemişti. "Yaşasın artık bir görgü tanığım var!"

"Bu sevinilmesi gereken bir şey değil sevgili kuzişim. Bu kişi her kimse seni takip ediyor olmalı."

𝄞: Hey sapık değilim! Sadece güçlerinizi istiyorum. Telefon kameran bantlı zaten. O tarz şeylerle işim olmaz. Olsa mesaj atmazdım. Ayrıca sizin ergen muhabbetlerinize meraklı değilim.

"Ne düşünüyorsun Vami?"

"Bilemedim ki. En azından artık cinsiyetinden eminiz."

"Ya lezbiyense?"

𝄞: Ya gerçekten oysa?

"Vami bence bu Sol ya. Ölmemiş de zaten. O bence."

𝄞: Sonunda kafan bastı. Bir inanıp bir vazgeçiyorsun.

"Gözünün fotoğrafını at inanayım." Bir süre beklememize rağmen mesaj gelmeyince Vami'ye anlatmayı unuttuğum olayı hatırladım. "Vami, bizim okulda Günaydın diye bir çocuk var."

"Gözlüklü, okulun basketbol takımında olan, 1.87, kardeşinin adı Gece olan 11. sınıf çocuktan mı bahsediyorsun?" Gözlerim faltaşı gibi açılmış vaziyette ona bakıyordum. "Tepkinden anladığım üzere evet."

"Bu çocuk bizim uzaylı olduğumuzu anladı anlayacak Vami. Kedilerin öldüğü gün senin Nova'ya bir şey yaptığını biliyor. Onun birkaç hafta hastanede yattığını biliyor. Nova'nın, kedilerini öldürdüğünü görmüş."

"Bir görgü tanığı mı? E bu çok güzel bir şey. Kaybetme o çocuğu sevgili kuzişim."

"Ben kaybetsem o beni kaybetmez. Bu işin aslına takmış durumda Vami. Benim neden ondan sonra gittiğimi merak ediyor."

"Ailem mafya de bak nasıl uzak duruyor."

"Ha sonra polise haber versin değil mi?"

✧✧✧

"Evet, sizi dinliyorum küçük hanım?"

"Memur Bey beni rahatsız eden biri var." Düzelteyim: Birileri. Bir tanesi yanımda oturan kırmızı gözlü yaratık. "Telefonuma mesajlar gönderiyor fakat asıl sorun bu değil."

"Nedir peki?"

"İlk mesajını tahminimce Aktuğ Parlar'ın cinayetinin işlendiği saatte gönderdi..." diye başlayıp bütün detayları baştan sona anlattım. "Telefonumu yanımda getirmedim dinleyebilir diye. İsterseniz şimdi getirebilirim."

"Tabi ki. Onun için ses geçirmez bir kutu temin ederiz."

"Çok teşekkür ederim Memur Bey. Yalnız aileme bu durumdan bahsetmesek olur mu? Ailemle tehdit ediyor çünkü. Onların gerçek anlamda bilmemesi daha iyi olur."

"Evet şimdilik aramızda kalabilir." Ona söylediğim gibi bir koşu ışınlanıp telefonumu getirdim ve kutunun içine koyduk. İnternetteki hiçbir şey silinmez öyle değil mi? İlla ki bulunur.

48 saat sonra:

Sonunda mesajların atıldığı konum bulunmuştu fakat tek bir sorun vardı. Konuma, olası bir tehlikeye karşı, baskın düzenlenmesine rağmen burası sadece bomboş bir araziden ibaretti. Etrafta hiç kimse yoktu. Şüpheli hiçbir şey yoktu. Arazi hala kazılmaya devam ediyordu fakat benim de bir şey çıkacağına dair bir umudum yoktu. Adam işinde titiz olmalı. Üstelik polisler sadece tek bir mesajın izini yakalayabilmişti. Teşekkürler (Size) Diğer mesajlardan eser yoktu.

Şimdiki zamana dönersek, sevgili kuzenim Vami yüzünden tam gece 3'te bu dağ başındaki ıssız araziye ışınlanmıştık. Vami, onun sadece bizim görebileceğimiz bir şekilde mesaj bırakacağını iddia ediyordu. Sonuçta diğer mesajlar hala piyasada yoktu ve bu onun eseri miydi yoksa polislerin yavaşlığından mı kaynaklanıyordu bilmiyordum. Vami büyük olasılıkla ondan kaynaklandığını söylemişti. Eh nitekim öyle olmalıydı da. Cinayetlerini bu kadar titiz işleyen birinden de bu beklenir değil mi?

Vami işaret parmağını dudağına yaslamasıyla durdum. Bir süre hareket etmeden kaldık ve Vami etrafı dinledi. "Şüpheli bir ses duymuyorum." demesiyle yürümeye tekrar başladım. En güçlü fenerimizi getirmiştik. 6 metreye kadar aydınlatabiliyordu. Vami, elindeki çapayla toprağı eşelemeye başladı. Etraftan sadece cırcır böceklerinin beyin oyucu sesleri duyuluyordu. "Vami sen buraya bak ben de şu evin oralara bakayım bari." Bana uzattığı silahı sıkıca kavradım ve onu arkamda bıraktım. Eve girmemize izin yoktu tabi ki de ama bu küçük dağ evinin duvarlarına bakmaktan zarar gelmez diye düşünüyordum.

GERİ döndüm. (sizin için)

Bu basit iki kelime tüylerimi ürpertmeye yetmişti de artmıştı bile. "V-VAMİ!" Arkamı dönmeye bile korkuyordum. Beni öldürmeyeceğini bildiğim halde işkence yapabileceği düşüncesi beynime zehir gibi karışıyordu. Arkamda nefes alan kişinin Vami olduğundan bile şüpheliydim. "Noldu?" Duvardaki siyah-muhtemelen Naily kanıydı- yazıyı göstermeme gerek kalmadan görmüştü. "Az önce burada değildi bu." Bu kızın sakinliği beni delirtecek. Tabi ki de burada değildi. Haklıymışsın işte. Bize özel mesajlar bırakıyor.

"Vami, b-bence gidelim buradan."

Beni dinlemedin. Renkli saçlı kız.

Onu beklemeden kendimi eve ışınladığım esnada bu yeni beliren yazı da gözüme çarpmıştı. Gözlerimi kıstım ve burnumu tıkayıp ailemi kontrol ettim. Hepsini yatağında gördüğümde rahat bir nefes alıp Vami'nin, gözümü yoran odasına geri ışınlandım. O yazıyı tekrar zihnimde canlandırdığım sırada karşımda kuzenimi buldum. "Orada birinin parmağı vardı. Bir poşete koyayım dedim ama anında kül oldu." Elindeki beyaz naylon torbayı yukarı kaldırdı.

"Boşver Vami. Göz korkutmak için yapıyor. Yani gerçekten yapabilir de bu... Bu göz korkutmak içindi."

"Aynen öyle sevgili kuzişim. İş ciddiye biniyor. Dikkatli ol. Ve de-" cebinden beyaz poşete sarılmış küçük bir nesne çıkardı. "Bunu buldum. Orada bir kamera varmış. Hem de baya gizli bir yerde. Evin kapı süsünün üzerine oturtulmuş parmak kadar oyuncağın gözünde. İçindekilere ulaşmaya çalışacağım." Bu da demek oluyordu ki oraya gidip baktığımızı ve yazıları gördüğümüzü çoktan öğrenmişti.

sevgili çensem: Buldum. Koordinat atın geleyim.

Derin'in bu saatte mesaj atmasını beklemiyordum. Saat 03.36'ydı. Buldum derken neyi kastettiğini anlamaya çalışırken bir mesaj yazdım.

Ben: Bu saatte mi yani?

sevgili çensem: Uyumuyorsunuz zaten. Uyuyan benim. Hadi acil at.

Her ne kadar şuan göstereceği şeye bakmak istemesem de bir yanım meraktan yanıp tutuşuyordu. Vami'den bana buranın koordinatlarını iletmesini istedim ve Derin'e gönderip beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra zil sesini duyduk. Vami kapıyı açmakla uğraşmadan onu buraya getirdi. "Buyur, sevgili çensem." Elindeki flaş belleği masanın üstüne fırlattı. "Gerçi bu konuda arkadaş gibi davranmamız gerekecek. İkimizi de ilgilendiriyor sonuçta, öyle değil mi?" Gözlerini kırpıştırdı ve sahte gülümsemesini takındığını gördüm. Yakın mesafeden dolayı zarar göreceğini düşünmemiş olmalıydı. Etrafa bakınmaya başladı. "Bilgisayar yok mu?"

"Olmaz olur mu Derinciğim?" Allah! Hayır! Emir! Olamaz. Vami, Emir için Derin'e yalakalık yapmaya başlayacak. Her zamanki yerinde-girişin hemen yanındaki raf- duran dizüstü bilgisayarını kapıp masaya koydu. Flaş belleği taktı. 3 tane video kaydı görünüyordu. İlkine tıkladı. Ekran hiç tanıdık gelmeyen bir sokağı gösteren bir kamera kaydıyla aydınlandı. Aşağıdaki masalara bakılırsa bu kamera bir kafeye aitti. Karşıdaki dikkat çeken tek bir bina vardı. "Burası Alsancak. Sen bilmezsin belki ama orada böyle bir bina var. Dışarıdan iş yeri gibi duruyor değil mi?"

"Evet." Camlar baştan aşağı simsiyahtı. Girişi de buradan bakınca gözükmüyordu. "Şimdi iyi izle bakalım." Bunu demesinden 3-4 saniye sonra kadraja siyah saçlı, elinde iki tane çanta tutan ortalama 1.60 boylarında bir kız girdi. Nova olduğunu söylememe bile gerek yoktu. Muhtemelen Derin'in oradaki kamera kayıtlarını bulacak kadar psikopat olduğunu düşünmemişti. Binanın sonuna doğru ilerledi ve kadrajı terk etti. "Elindeki çantaları gördünüz değil mi?" Vami'yi ilk defa dehşet içinde görüyordum. Ağzı açık bir şekilde ekrana bakıyordu.

"K-kedi çantası." diye fısıldadı Derin'in sorusuna yanıt olarak.

 

Loading...
0%