Yeni Üyelik
6.
Bölüm

YANLIŞ KİŞİ

@ruya.m

Bir insan ne kadar sürede ne kadar değişebilir?

Onu bir kere tanısanız bir daha tanımak için şans verir miydiniz?

"Emir gelecek mi çocuklar haberi olan var mı?" diye sordu coğrafya hocası.

"Hocam Emir yok bugün." Diye atladı İlyas.

"Neden evladım nolmuş?"

"Hocam şimdi şöyle biz parktaydık. Bir anda Emir salıncaktan düştü kafasını çarptı sonra bileğini yardı. Yerde keskin metal bir yer vardı, çok kötü yarılmış bileği. Kanlar boşalmaya başladı. Bir yandan da titriyor. 'Ölüyorum' diye bağırdı. Ben de sakin ol dedim, olmadı. 112'yi aradım. Ama çok kötü kanıyordu hocam bir an ben de öleceğini sandım. Sonra ambulans geldi, götürdüler. Öyle hocam, beyin kanaması riskinden dolayı bir gün kalması gerekiyormuş hastanede." Dediğinde herkes dehşet içinde kalmıştı (hoca dışında). Ama klişe bir dizide olsaydık ambulans kesinlikle bu kadar çabuk gelmezdi. Dizilerde bilerek aramıyorlar.

"Peki İlyas bunu neden bu kadar sakin anlattı?" dedi Bora en sonunda. Coğrafya hocası İlyas'ın bir çırpıda anlattığı dehşet dolu hikayeyi henüz idrak edememişti. Malum, hoca onun konuşmasına pek alışık değildi ama bir daha anlatması için sormadı.

"Evet, İlyas sizin evde her gün bu tarz şeyler mi oluyor? Niye bu kadar normal karşıladın?" diye ekledi Dilara.

"Ne yani oturup onunla ağlasa mıydım ölüyor diye?" dedi İlyas küçümseyici bir tavırla arkasına dönüp. Aslında çok da yanlış bir şey yapmamış ki.

"Çocuğum Emir iyi mi şuan? Haber aldın mı?" Coğrafya hocasının yüzü endişeli bir hal almıştı. "Ciddi bir şey yok değil mi?"

" 'Ciddi' bir şey var hocam ama Emir iyiymiş." Ne yani Emir ölecek mi ölmeyecek mi? Bu çocuk neden bu kadar sakin ciddi bir şey varsa?

"İlyas bak senden şüphelenmeye başlıyorum çocuğu salıncaktan falan atmadın değil mi?" Bence sevgili çensemin yanında bu çocuğun katil olma kapasitesi epey düşük kalıyordu. İlyas ona sadece göz devirdi. "Vah vah yazık olmuş. Biraz sakardı ama iyi çocuktu."

"Biraz mı?" diye dehşetle fısıldadı Veli ve Bora aynanda. "Severim kendisini. İnşallah en yakın zamanda aramıza döner." Hoca arka planda podcast misali konuşurken İlayda çaktırmadan bana bir not kağıdı uzattı.

Ya ne kadar da soğukkanlı görüyorsun değil mi arkadaşının hayatını kurtarmış.

Baya soğukkanlı sen seversin :)

Yazıp kafasına attım. İlayda bana kötü bir bakış atıp saçlarının arasında kalmış not kağıdını aldı ve önümde açtı. Okuduktan sonra kaşlarını kaldırıp hafifçe sırıtarak bana baktı.

✧✧✧

"Novacığım?" Sahte gülümsememi takındım. "Şu mevzuyu bir açıklığa kavuştursak mı ha?" Vami onu bıçakladığından beri ilk kez okula gelmişti. Sanırım Vami sandığım kadar kötü biri değildi. Nova'yı öldüreceğim deyip beni korkutmuştu ama sonunda kıyamayıp ya da daha zamanının gelmediğini düşünüp onu hastaneye götürmüş olmalıydı. "H-hangi mevzuyu?"

"Sen kuzenimin kedilerini ateşe attın ya ortaçağ büyücüleri gibi?"

"Evet siz de beni bıçakladınız." demesine aldırmadan yüzüme samimiyetsiz bir gülücük kondurdum. Ben de meraklı değilim bu konuları açmaya. Sanırsın onu ben bıçakladım.

"Ben bıçaklamadım." diye hemen savunmaya geçtim. "Onu kuzenim yaptı. Olay onla aranızda zaten ama ben gerçekten neden böyle bir şey yaptığını merak ettim. Sadist misin? Eğer öyleysen saygı duyarım yapabileceğim bir şey yok." Kinaye yaptığımı yanlışlıkla gözüne soktuğum için asla gerçeği öğrenemeyecektim.

"ARKADAŞLAR NOVA SADİSTMİŞ!" Lan! Bu nasıl duydu? Bizi dinliyor şerefsiz. Keko inek. Sana mı kaldı insanlara sadist damgası yapıştırmak, ha? "H-hayır Orhan sen bizi yanlış anladın. Ben espri yapmıştım." dedim nazikliğimden ödün vermemeye çalışarak. Dün gördüğüm sosyal medyadaki videodan sonra kendime yeni bir sayfa açmaya karar vermiştim. Bugün kimseye sinirlenmeyecektim. Bakalım nereye kadar dayanabileceğim? Orhan'ın konuştuğumuz şeyi bütün sınıfa ilan etmesi üzerine Nova beni kolumdan tuttu ve dışarıya sürükledi. "Bak," Cebinden bir kağıt çıkarıp çirkin bir yazıyla birkaç cümle yazdı.

Sadist falan değilim. Kedilerinizi yakmaktan ben de hoşlanmıyorum. Hiçbir canlıya zarar vermekten hoşlanmam ama yapmam gerekiyordu. Bilerek isteyerek yapmadım gerçekten özür dilerim. Böyle olsun istemezdim. Umarım beni affedersin. Uzaylı değilim sadece Derin beni tehdit etmişti. Eğer yapmazsam başıma çok kötü şeyler geleceğini söyledi.

Şok içinde bir ona bir kağıda bakıyordum. Böyle bir şey yazacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Her bokun altından yine sevgili çensem çıkıyordu. İşe bak. Bir süre okuduklarımı sindirmeye çalıştıktan sonra konuştum.

"Bir canlıyı öldürmekten daha kötü ne olabilir?" Sanırım bu kıza inanmayı seçecektim çünkü rol yapmıyor gibi duruyordu ve bütün ipuçları söylediği gibi Derin'i işaret ediyordu. Derin gerçekten de böyle pis bir kişiliğe sahipti. Birilerine şantaj yapabilirdi.

Orasını söyleyemem ama nolur bu aramızda kalsın. En yakın zamanda nerede satılıyorsa gidip kedilerinizden alacağım.

Kağıttakileri okuduktan sonra yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu fark ettim. Gerçekten de üzülmüş görünüyordu. 6. hissime güvenip güvenmemek arasında kalsam da onun için üzülmüştüm. "Derin'le-işaret parmağını dudağına koymasıyla sevgili çensemin ismini söylemeyi yarıda kestim- neden arkadaş oldun ki? Sana bunu yapmasına neden izin verdin? Susarsan daha çok yapacak."

"Hayır, merak etme artık yapamaz." Çekingen bir tavırla saçlarıyla oynamaya başlamasından vereceğim cevaptan korktuğu bir şey soracağını anladım. "Şey... Sizinle takılabilir miyim? Onun bu kadar kötü biri olacağını tahmin etmemiştim."

"Yani tabi ki de." Ne deseydim? Defol git buradan kaşar! Seni hayatta yanımıza almayız, mı deseydim? Onunla empati kurunca yaşadıklarının gerçekten de kötü olduğu anlaşılıyordu. İlk başta yalancı ve düzenbaz biri olduğunu düşünmüştüm ama şuan doğruyu söylediğini hissedebiliyordum. Yalan söylerkenki o ifadesi yoktu. Dokunsam anında hıçkırmaya başlayacakmış gibi konuşuyordu. Ona her ne kadar üzülsem de bir nah çekmek istemiyor değildim. Sonuçta Derin'e güvenmişti ve onunla takılarak havalı olacağını zannetmişti. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker. Öğüdümüzü de verdiğimize göre yolumuza devam edebiliriz. "Sana başka şeyler de yaptırdı mı?" diye fısıldadım. "Hayır, Benden sadece bunu istedi. Neden istediğini inan ben de bilmiyorum. Lütfen kimseye anlatma, sana güvenebilir miyim?"

"Tabi ki de." Yo, güvenemezsin. Ben Derin'e gider sorarım bunu.

"Beni affettiğin için teşekkür ederim." Affettiğimi kim söyledi?

"Dediğim gibi olayın benle bir ilgisi yok. Kuzenimin seni affetmesi gerekiyor her ne kadar biraz karanlık bir kişiliği olsa da kedilerini gerçekten çok seviyordu. Aslında onun dediklerini yapmadan önce bize söyleseydin seni bu durumdan kurtarabilirdik." En az 3 ay rahat olurdun emin ol. Demek ki sandığım gibi Nova kuzenimin kedilerini öldürürken Derin onun yardımcısı falan olmamıştı tam tersiydi. Aslında söyledikleri gayet de mantıklıydı. Yoksa Derin'in orada ne işi olurdu ki? Ona tebessüm ettim ve birlikte sınıfa döndük. "Bu arada, oyuncu olmayı düşündün mü hiç?" dememle hafifçe kıkırdadığını gördüm ama anında ciddileşti. "Lütfen yapma komik değil." Gözündeki yaşların gitmesi için sınıfa girmeden önce gözlerini art arda birkaç kez kırpıştırdı. Onu her ne kadar aramıza almaya karar versem de diğerlerine sormam gerektiğini de biliyordum. Nova'yı arkamda bırakıp sırama ilerlediğim sırada beynimde bir şeylerin birleştiğini fark ettim. Derin Nova'dan Vami'nin kedilerini öldürmesini (hem de fantastik bir şekilde) istemişti ve tam da o gün Veli birilerinin köpeklerini öldürmeye çalıştığından bahsetmişti. Hımm... Bir dakika geliyor, geliyor... "Lada bir şey di-" diyen ince bir ses duymamla kaşlarımı çattım.

"Sus bir dakika konsantrem bozuluyor İlayda." İşaret parmağımı hafifçe dudağına koyup gözkapaklarımın kapladığı karanlığa bakmaya devam ettim. Geliyor, geliyor... Buldum! Aha valla buldum. Derin'in hayvanlarla alıp veremediği bir şey olmalı. Veli'nin köpeklerini de o öldürmeye çalışmış olabilir. Çok mantıklı. Gerçekten çok mantıklı. Çoğu ana karakter gibi salak değilim neyse ki. Hemen çözdüm olayı. Asıl soru şu: Neden? Belki de Derin'e yukarıdan emir veren birileri vardır ha? "Lada ben seni rüyamda gördüm. Çok değişik bir rüyaydı. Ela da vardı. (Ela kendi aramızda İlyas'a taktığımız isimdi, anlamasın diye.)

"İlayda o değil de çok önemli bir şey buldum."

"Yaa benimkini dinle önce!" diye mızmızlanmasıyla göz devirip başımı seninle uğraşılmaz anlamında iki yana salladım. Bu hikayenin tutması için ana karakterin o olması gerekiyordu.

"Şimdi bak biz geceleyin okulda..." diye anlatmaya başladığı rüyasını yorgun bakışlarımla dinlemiştim. "Sen ne diyecektin?"

"Veli'nin köpeğini Derin öldürmeye çalıştı." diye fısıldadım.

"NE!"

"He ya. Veli, Vami'nin kedilerinin öldüğü günün sabahı birilerinin köpeklerini öldürmeye çalıştığından bahsetmişti." dediğimde kıkırdamaya başlamasıyla afalladım. "Her kimse çok salakmış. Yemeğine zehir koysaydı kimse fark etmeden öldürürdü." İ-İlayda sen ciddi misin? Neden böyle şeyler düşünüyorsun? Ama harbiden salakmış ha. Köpek bıçaklamak nedir? Ona dehşet ifadesiyle bakmayı sürdürürken anlatmaya devam ettim. "Nova aslında bizim kedileri öldürmek istememiş. Derin onu en gizli sırlarıyla tehdit etmiş. Artık nasıl bir sırsa 5 tane kedi öldürdü. Ortada kanıt da yok allah kahretsin hapse de giremez. Her neyse, iki olayda fark ettiysen bir benzerlik var. Hayvanların öldürülmesi. Ve bunlar tek bir amaca hizmet ediyor." İlayda'nın yüzü her cümlemle farklı bir ifadeye bürünse de sonunda sorduğu tek soru bu oldu:

"Ne o?"

"Öf ne bileyim ben İlayda?" diye tersledim onu.

"Ya ben çok korktum ama. Benim de kedim var. O ölsün istemiyorum Lada. Derin'le acilen konuşup bu eylemi durdurman lazım." Gözlerinin parlamaya başlamasıyla birazdan ağlayacağını anladım. "İlayda Allah aşkına apartmanda oturuyorsun. Evine girip çıkanları biliyorsun. Kedini nasıl öldürsünler ki? Söylediğime pişman etme. Bu sadece bir teori." diye onu rahatlatmaya çalıştım. Neyse ki ağlamaktan vazgeçmişti.

✧✧✧

"Yeşim bize bir şeyler anlatacakmış."

"Benim de size anlatacaklarım var." Onlara şu mesaj olayından bahsetmemiştim. Biraz daha bekleyecektim. Eğer okuldan biri yapıyorsa beni korkutamadığını düşünüp buna son verebilirdi.

"Evet ilk Yeşim anlatsın. Bizi çatlattı kaç saat." Dicle'nin daha rahat konuşmak için bahçeye inme teklifine uymuş, dinleme faslına geçmiştik.

"Ya ama bakın bu aslında gerçekten hassas bir konu. Size söylemekle söylememek arasında kaldım. Çok saçma biliyorum ama yardımınız gerekiyor."

"Şimdi çıkıp lezbiyen olduğunu itiraf edersen..." dedi Dicle ve hepimiz hafifçe güldük. "Hayır, öyle bir şey değil. Eski okulumla ilgili."

"Söyleyecek misin artık?"

"Ya eski okulumdakiler bana hep inek diyorlardı. Beni hiç sevmiyorlardı. Onlar için gözlüklü saçını sürekli toplayan sivilceli biriydim."

"Biraz tanıdık geldi ama..."

"Konu inek olmam değil Melek! Her neyse biz kendi kendimize takılıyorduk. Benden daha çok dışlanan bir tane arkadaşım vardı. Ondan sonra biz ayrıldık işte farklı okullara gittik. Onu çok seviyordum. Ama şuan görüyorum ki çok şımarmaya başladı ve ona haddini bildirmek istiyorum."

"Hımm tanıdık bir vakayla karşı karşıyayız. Uygulayabileceğimiz bir plan var mı?"

"Şımarmak derken ne yapmaya başladı mesela?"

"Ya telefonlarımı hiç açmıyor, benimle hiç konuşmuyor sürekli havalı olduklarını zannettiği kişilerle takılıyor. Beni tamamen unutmuş durumda. Ama okulda o dışlanırken onu hep ben korumuştum."

"Kuzenim belki yardımcı olabilir."

✧✧✧

"Yok valla yapamam."

"Ne demek yapamam?"

"Arkadaş ilişkileri bakanlığına göre bu bir suç. Dünyadaki kimseye yardım etmemeliyiz." Arkadaş ilişkileri bakanlığı diye bir şey yok ama her neyse...

"Niyeymiş o?"

"Çünkü allah belki de Yeşim'in bir inek olmasını istiyor? Biz müdahale edersek günah işleriz. Dengeyi bozarız."

"Lan sen ateist değil miydin?"

"Ateist değilim. Allahın varlığı bilinemez ama size anlayacağınız dilden konuşuyorum." Eee, olay bu zaten?

"Eee ne yapacağız?" Aniden kapının açılmasıyla hepimiz bir yalan düşünmeye başladık. "Ya kötü olmuş çocuğa. Kim nazar değdirdi de bacağını kırdı acaba?" Yalan profesyoneli beynimin o an için türettiği yalan buydu. "Değil mi ama? Yazık maça çıkamayacak şimdi. Okulumuzu temsil edecekti."

"Aa nolmuş kızlar?" dedi tipine tükürdüğümün aile yalakası. "Ya bizim okul takımında Can Berk diye bir çocuk vardı. Hastaneye kaldırmışlar çok kötü düşmüş."

"Aaa vah vah. Geçmiş olsun."

"Ya biz de aradık. Neyse ki iyiymiş şuan." Yemin ediyorum az daha ben de inanacaktım yalanıma.

"O değil de bu çayı kim yaptı?" Melek, bir de batırmasan çok güzel olacaktı ama... Çay bardağındaki sıvıyı hafifçe sallayarak içini incelemekle meşguldü. Beğenmediysen içme kardeşim. Uzay'da bir şeyleri sorgulamak çok tehlikeli, başına bela açabilir yani. "Ben yaptım. Çok mu kötü olmuş? Size özel çay almıştım." Ayyy valla ne kadar düşüncelisin (!) Çay almışmış. Çaydan ne olacak be? İki kaşık at çaydanlığa kaynasın ne yani bu kadar büyütüldü bu? Alt tarafı çay aldın!

"He de geç." diye fısıldadım Melek'in kulağına. Tabi bu gerizekalının gerçekten de "heeğe" diyeceğini düşünememiştim. "Anlamadım?" dedi Z.P. Kaşlarını çatmıştı. "He hee çok güzel olmuş diyecektim." Z.P. görmeden Melek'e kötü bir bakış attım.

"Ay gerçekten mi?" Koca bekleyen kız gibi tepsiyi göğsüne bastırmış bizim cevabımızı bekliyordu. Tabi ki de hayır. Çay mı içiyoruz zehir mi içiyoruz belli değil.

"Evet!"

"Çok sevindim. İlk defa Türk'lerin içtiği bir çaydan yaptım. Biz normalde lacivert çay içeriz." Biraz daha burada durup bizimle çay muhabbeti yaparsan seni laciverte boyayacağım göreceksin. Gitsene ya! İşin gücün yok mu senin? "Valla elinize sağlık çok güzel olmuş. Bir bardak daha alabilirim kaldıysa? Ama sana zahmet olmasın ben alırım." Yok, ona zahmet olmaz merak etme. Pire gibi yapıştı kıçımızın dibine. Git diyoruz gitmiyor. Yapma diyoruz yapıyor. İşkolik bu annesi.

"Vami ben senin her dediğini yapıyorum. İki gram iş yapacaksın ondan kaçıyorsun." Dedim Z.P. gittiğinde.

"Öf iyi, planınız varsa anlatın." Kollarını kavuşturup göz devirdi.

"Aslında benim aklımda bir şeyler var..."
✧✧✧
Yazardan:

"Eee neler yaptınız görüşmeyeli?"

"Kanka iyi işte mutfak yandı, koluma dikiş atıldı, hastaneden çıktım falan beni bırakın da siz naptınız?" diye yanıtladı Emir. Düştüğü salıncakta oturuyordu.

Fatih başparmağının gerisiyle Emir'i işaret edip diğerlerine bir soru yöneltti: "Bu hep böyle mi?"

"Evet." İlyas ortaokul arkadaşının bu huylarına alışmıştı.

"Geçmiş olsun. Nasıl oldun iyi misin? İstersen orada oturma, anısı vardır."

"Aynı işte. Siz naptınız?" İlyas ona cevap verecek durumda değildi pek. Başını eğmiş şakaklarına masaj yapmakla meşguldü.

"İlyas sen iyi değilsin. Git istersen?"

"Yok sadece başım ağrıyor." diye mırıldandı.

"Yüz ifadene bakınca pek öyle görünmüyor."

"Kanka acaba beyninde tümör mü var? Allah korusun da ne bileyim." diye araya girdi Emir. Her zaman her şeyin en kötüsünü düşündüğünden arkadaşları onun dediklerini çok da dikkate almıyordu.

"Niye ki?"

"Kanka senin sinüzitin yok. Bu kadar ağrı olması normal değil. Git bir baktır bence, dayım da tümörden ölmüştü, ondan biliyorum."

"Yok ya bir şey yoktur geçer şimdi."

"Kanka bir hafta önce de öyle söylüyordun. Git baktır."

"Evet, kanka bence de baktır bir."

✧✧✧

"Plan şu; onun nefret ettiği kişilerle buluşacağım ama sorun şu ki onun nefret ettiği kişiler, ondan ve benden nefret ediyor. Dediğim gibi beni inek zannediyorlar. Ama onlarla bir şekilde buluşmam lazım."

"Evet, çok mantıklı ben de birlikte plan yapacağımızı sanıp heyecanlanmıştım." dedi İlayda hüzünle.

"Senden nefret eden bu kişiler instgram hikayelerine bakmıyor mu?"

"Kız instegramda hikaye paylaşmıyor ki gerizekalı!" Anlaşılan Dicle yine Melek'e çok pis atarlanmıştı.

"Beni takipten çıktıkları için ben de onları takip etmiyorum. Ve beni takip etmedikleri için 8. sınıftan bu yana nasıl değiştiğimi bilmiyorlar. Ama benim o kızdan intikam almam gerekiyor!"

"Arkadaşının bu sevdası beni öldürecek sevgili kuzişim." diye fısıldadı Vami kulağıma doğru ardından rahatsız edici gülümsemesiyle Yeşim'e baktı. "Hallederiz Yeşim. Merak etme sen."

✧✧✧

Sol'ün (nota olan) kurbanlarından biri olan Heylüvi K. bir şirkette çalışıyordu. Müdür yardımcısı veya patron değildi. Sadece normal bir çalışandı fakat iş arkadaşları onun bir çalışana göre fazla zengin olduğunu yani kara para akladığını iddia ediyordu. Başka bir işte çalışıp çalışmadığı ise bilinmiyordu. Sicili son derece temizdi. Hiçbir suça karışmamıştı. Hiçbir olaya karışmamıştı. Kimseyle arası bozuk olmayan bu kadın neden bir cinayete kurban gitmişti?

Heylüvi'nin kızı Yuma K. astral seyahat ya da ruhlarla iletişime geçmeye ilgi duyuyordu. Annesiyle sürekli iletişime geçmeye çalışan Yuma sonunda bunu başarabildiğini söylemiş ve ifadesinde annesinin anlattığı kadarıyla katili tarif etmiştir. Yuma annesinin katilinin siyah saçlı çok uzun boylu ve mor gözleri olduğunu söylemişti. Tabi bu ne kadar doğru bilemiyoruz. Sonrasında bu katil yakalandı fakat suçlu olduğu yüzde yüz belli olan bu adamın yüzü hiçbir yerde hiçbir şekilde yayınlanmadı ve Yuma'nın ifadesi yalanlandı. Adam Heylüvi'yi öldürdüğünü itiraf etmişti. Gazetelerde sadece bu yazıyordu. Yani halkın, adamın itirafına dayanarak yakalandığına inanmasını istiyorlardı. Peki ama neden? Bu adamın yüzü neden bu kadar gizli? Maalesef ki bu davalar hala devam ettiği için o sıra hükümet hiçbir açıklama yapmamıştır. Sonrasında Yuma başka ifadeler daha sundu. Bu acımasız seri katilin başka kurbanlarıyla iletişime geçtiğini iddia ediyordu fakat annesi öldükten sonra Yuma'nın akıl sağlığının iyi olmadığı ortadaydı bu yüzden kimse onu ciddiye almıyordu. Yuma adamın mor gözlü olduğunu iddia ediyordu. Lens falan takmadığını gerçek anlamda mor gözlü olduğunu söylüyordu. Ve daima bu adamı buldukları an asmaları gerektiğini savunuyordu. Bunlar Yuma'nın son halleriydi çünkü bu kadar detay verdikten sonra ortadan kayboldu ve ondan bir daha haber alınamadı. Peki bu seri katil neden bu kadar kişiyi öldürmüştü? Zevk için mi yoksa gerçekten bir amacı mı vardı? Öldürdüğü kişiler hakkında çok az bilgi biliniyordu. Bu bilgilere ancak yüksek mevkili uzaylılar erişebiliyordu bu yüzden cinayetin detaylarını henüz biz de bilmiyoruz. Yuma annesini pek sevmese de o öldüğü an onun için kıymete binmişti. Olaylar garipleşiyor değil mi? Ve tek sorun da değil.

Muhtemelen bu video birinin eline geçerse ben de ortadan kaybolacağım. Ama halkın doğru bilgiyi öğrenmesi için her şeyi yapacağımı unutmayın. Size yukarıdakilerden daha çok değer veriyorum :)

Bu video yayınlandıktan 15 dakika sonra silinecek o yüzden teorilerinizi yeni atacağım topluluk postuna bekliyor olacağım.

✧✧✧

"Çok kötü şeyler oluyor." dedim.

"Onu fark ettik."

Yağmur yağıyordu. Birkaç gün geçmesine rağmen yeni bir mesaj gelmemişti. Mesajı gönderen kişi telefonumdan toz olup uçmuştu sanki. Artık anlatacaktım, inanıp inanmamak onların elindeydi. "Bizim ülkede ünlü bir iş adamı var. Onu öldürmüşler." Olayları ilişkilendirme şeklime göre anlatacaktım.

"Anaaa! Yazık olmuş." Dilara dirseğini masama koydu. Ben de arkama yaslanıp kollarımı kavuşturmuştum. Yanımda Melek, çaprazımda da İlayda vardı. Bu cinayetin arkasında mutlaka bir şey olmalıydı.

"Ee ne var bunda kanka?" Böyle söyleyince sıradan bir haber gibi duruyordu. Garip olan şey öldürülmesi değildi zaten. Gidip de alakam olmayan işlere burnumu sokmazdım. (Sıkılmadığım sürece.) Ama bu işin benimle bir ilgisi olduğunu düşünüyordum.

"Tahminimce cinayet saatinde bana biri mesaj attı." Aslında şöyle bir düşününce bunu onlara söylememin bir sakıncası yoktu. Sonuçta onların uzaylılarla pek bir ilgisi yoktu ne yapmam konusunda fikir almak istiyordum. Korkuyordum... Gerçekten korkuyordum. Şaka da olabilirdi ama Vami'nin yapmadığı konusunda artık emindim. Bu kadar korktuğumu görse şaka yaptığını itiraf ederdi. D-değil mi?

"Emin misin cinayet saatinde olduğundan?" diye sordu Melek her bir sözcüğün üstüne basa basa.

" Tahminimce dedi kız sen emin misin diye soruyorsun." Bugün Dicle'yi delirtecekler sanırım.

"Bence bu adamın rakiplerinden biri bu seri katili buldu ve ona para teklif etti olay bu yani. Abartmaya gerek yok." dedi Vami. Çantamdan bir şey araklarken anlattığım şeye iki cümleyle katılmış şimdi ise sınıfı terk etmekle meşguldü. "Bu çok kolaymış gibi konuşuyorsun Vami."

"Kim atmış?"

"Ben attım Melek şaka olsun diye! Ahahaha!" dedi Dicle agresif bir tavırla ardından gözlerini devirdi.

Sonrasında "Sence kim attığını bilse neden söylemesin? Kız korkuyor işte." Diye açıklamak zorunda kaldı. Melek bozulmuş bir tavır takınsa da tek kelime etmedi.

"Şüphelendiği kişiler vardır belki. Çok şakacı bir kuzeni olduğunu söylemişti. Belki de o yapmıştır. Cinayet saatinde olması da kötü bir tesadüftür." Dedi Melek kendini savunurcasına. Sesi istemeden biraz yüksek çıkmıştı. "İlk başta öyle düşünmüştüm. Y-yani mesajı atan kişinin kullandığı adı görene kadar." Dedim yavaş bir şekilde. Umarım Vami yapmıştır da bu işten sıyrılırım. Ama eğer mesajla cinayetin bir ilişkisi varsa Vami'nin olmadığı kesin olarak ortaya çıkıyordu. O Başkan'ın fanıydı. Onu çok seviyordu.

"Ne ismi kullanıyordu ki?"

"Sol anahtarı." Dedim. Sanırım bu müzik sembolünden neden bu kadar korktuğumu anlayamamışlardı. Afallamış bir şekilde bana bakıyorlardı. Farklı bir şey bekledikleri kesindi. Sonuçta günümüzde çoğu kişi estetik olsun diye müzik sembollerini whatsapp'da ad yerine yazabiliyordu. "Eee Lada?" dedi Dicle. "Bunda korkulacak ne olduğunu anlayamadım. Biri aşk şarkısı yazmak istemiş ama yarım kalmış galiba." diye de ekledi İlayda yine mükemmel yaratıcılığını konuşturarak.

"He şarkı yazmış İlayda. Haspinallah! Bunun romantikliği beni öldürecek." dedi Yeşim. Dicle de tam böyle bir şey söylemek için ağzını açmıştı sanırım. Yeşim onun aklını okumuştu. "Bu işaret ülkemizde en çok aranan seri katilin imzası. Sol(nota olan) diye geçiyor."

"Ooo durum çok ciddi." Dedi Melek dehşet içinde. "Hem de çok." Diye mırıldandı Dicle. "Yakışıklı mı?" demesiyle Dicle'nin Dilara'ya sert bir dirsek atması bir oldu. "Komik mi?" diye bağırdı, Dilara gülme krizine girerken. Bu kız en ciddi anların içine etmekle meşhurdu.

"Tipini bilmiyorum Dilara. Beni öldürürse cenazemde görürsün belki." Dedim. "Bu herif o kadar manyak ki kurbanlarını öldürürken istediği notada çığlık atasıya kadar işkence ediyor."

"Lada şan dersi alsan iyi olur ya." Demesiyle alttan bir tane tekme attım ve Dilara acıyla inleyerek susmak zorunda kaldı. "Komik mi?" dedim. "Peşimde bir seri katil eksikti artık o da var! Birileri işimi bitirmek için tutmuş olmalı ama kim?" diye sesli düşündüm. "Bu adam baya da yaşlıymış. 75 yaşlarında olduğu söyleniyor. Dondurulan ilk katillerden biri."

"Dondurulmak mı?" Bu çocuk ne ara geldi? Olayın yarısında Bora'nın geldiğini hatırlıyordum fakat İlyas'ın geldiğini bir şey söylemese fark etmeyecektim. "Evet, kendileri uğraşamadığından bir sonraki nesiller uğraşsın diye donduruyorlar."

"Tüh o zaman yakışıklı değildir." diye mırıldandığını duydum Dilara'nın. Gözlerimi kocaman açıp ciddi misin, bakışı attım. Masadaki herkes benim ona baktığım gibi bakıyordu.

"Ne!"

"Oha."

"Dondurulduğunda bilinçleri kapanmıyor fakat felç oluyorlar. Kaçmaları imkansız."

"Bir zahmet."

"Ama bu herif kaçtı! Arkadaşları onu kaçırdı! Ve kaç yıldır aranıyor!" Böyle de kendimi her şeyden şikayet eden teyzeler gibi hissetmiştim. "Ne yapacağım? Aileme anlattım hiçbiri inanmadı. Kimseye söylememem için kanıtları yok ediyor. Bir Vami biliyor sanırım. Ama o da görmedi mesajları."

"Bir şey diyeyim mi?" diye konuştu İlyas. "Eğer şaka değilse bence bu adam seni öldürmek istemiyordur."

"Sağol ya." Yalandan sırıttım.

"Seni öldürmek isteseydi bunu yapabileceği bir sürü kısa yol var. Ayrıca boşu boşuna öldürmezdi. Anlattığına göre bu adam gerçekten de çok zeki gibi. Senden bir şey istiyor olmalı yoksa iletişime geçme gereği duymazdı."

"Güçlerimi." Diye mırıldandım. "Herkesin istediği şey."

"Lada sen bu salak çocuğun salak saçma teorilerini dinleme, polise git. İlla ki bir şey bulunur. İnternette paylaştığın her şey sonsuza kadar orada kalır. Mesajlar dahil. Silinmesi mümkün değil."

"Ben polise gitme mi dedim Yeşim?" diye tersledi onu İlyas.

"Ya boş konuşuyorsun."

"Of her neyse. Şeyden de korkuyorum, ya polise her şeyi anlattığımı öğrenip ailemi ya da beni öldürürse?"

"Lada sen sürekli kaçırılmıyor musun? Neden bu kadar korkuyorsun bu adamdan? Bence de güçlerini istiyor olmalı." O iş öyle yürümüyor. Bu adam gerçekten tehlikeli, hakkında bir sürü şey dönüyor.

"İlk mesajı teşekkürlerdi. Sonra ekledi: Parantez içinde size diye. Siz dediği kim? Ben ve kimden bahsediyor? Ben yanlışlıkla bir şeye mi yol açtım? Kinayeli bir yazı mıydı? Benden intikam almak mı istiyor? Bunu mu haber veriyor?" diye en sonunda dayanamayarak içimdeki her şeyi kustum.

"Sakin ol." dese de böyle bir durumda kimsenin sakin kalamayacağını biliyordu. (İlyas dışında)

O sırada tam yan tarafımıza bir yıldırım düştü ve elektrikler kesildi. Arkasından cam kapalı olmasına rağmen kapı çarptığını işittik. Dilara okkalı bir küfür savurdu. "Noldu öyle ya? Ay bugün de aksiyonumuzu yaşıyoruz."

"Dilara onu bırak şimdi, ben ne yapacağım?"

"Eğer yakışıklıysa-bir ihtimal- onla evlen."

"Dilara acilen wattpad okumayı bırakman gerekiyor, farkındasın değil mi?"

"Polise git. Hiçbir şey olmaz. Git ve anlat."

"Kimse inanmaz ki. Ailem inanmadı başta. Onlar mı inanacak?"

"Biz inanıyoruz." Dilara beni delirteceksin!

"Lada polise git. Bu adam eğer aileni öldürürse amacına ulaşamayacağını biliy-" İlyas bir anda öksürmeye başladı. Bildiğim kadarıyla hasta değildi ve bu beni daha da şüpheye düşürüyordu. Birkaç dakika boyunca öksürdü. Onu daha da kötüleştirmemek için dokunmama kararı almıştık. "İlyas iyi misin?"

"Yok geçer şim-"

"İlyas?" Dilara'nın gözbebekleri büyümüştü. "A-ambulans çağıralım mı?" Neden böyle bir tepki verdiğini anlamak istercesine sahnenin geri kalanına baktım. Yani yere. Kan. Bakışlarım hala öksürmekte olan İlyas'ı buldu ve yutkundum.

✧✧✧

Neyse ki İlyas şuan iyiydi. Onu dinlemeyip ambulans çağırmıştık. Gruptan mesaj atmıştı. Tabi yine de bu bana nedense kasıtlı yapılmış gibi gelmişti. Eğer oysa, onun için bunu yapmak çocuk oyuncağı olmalıydı.

Çıkışta yine o gözlüklü 11. sınıf çocuğun otobüse binmesini bekliyordum. Tuhaf bir şekilde onu bugün rüyamda görmüştüm. 1 dakikalık uykumda gördüğüm şeyi ilk defa bu kadar net hatırlamıştım sanırım.

Fakat bu sefer garip bir şey oldu. Durağı es geçerek bana doğru yürümeye başladı. En son baktığımda kulaklıklarını çıkarmıştı. Lada kaç! Kesin bir şey oldu yoksa niye senle konuşmaya gelsin? Hızlı adımlarla geçidin önünden geçtim. Arkamda hala onun adımlarının sesini duyuyordum. Beklesem mi ki? Of kesin benimle konuşacak. Ne konuşacağını da merak ediyorum. Koşsam çok dikkat çekeceğim. En sonunda beynimle uzlaşıp yavaşlamaya karar verdim. Nefesimi tutmuş yanıma gelmesini beklerken önümden geçip gitmesiyle rahatladım. Çok evham yapıyorum işte. O gittiğine göre ben de geçidin tarafına yürüyebilirdim. Arkamı dönmemle kumral bir kafanın önüme geçmesi bir oldu. "Noldu niye bu kadar heyecanlandın?" Evet, benimle konuşmaya gelmişti. Hiçbir şeyi üzerime alınmama huyumu ne zaman bırakacağım?

Muzip gülümsemesinin arasından söylediği soruyu içimden tekrar ettim. Sahi niye bu kadar heyecanlandım? Çünkü Vami'nin, birkaç hafta önce Emir'e elektroşok verip Nova'yı bıçakladığını bilmenden korkuyorum. Ya da Derin'in anlattığı hikayeleri ciddiye almandan... Yüz ifademin şaşkınlıktan normale döndüğü sürede tam karşıma geçmişti. "Ben... beklemiyordum yani. Biraz ani oldu."

"Neden eve gitmek için benim gitmemi bekliyorsun? Seni kaçıracağımdan mı korkuyorsun yoksa?" Ne yani başından beri her şeyin farkında mıydı bu çocuk?

"Güzel senaryo ama sende pek kaçıracak göz göremedim." Şimdi uzaylı olduğunu açıklayıp üstüne saldırırsa görürsün kaçırıp kaçıramayacağını. Söylediklerimin üzerine dik dik bana bakmasını beklemiştim ama o sadece gülmüştü. "Of her neyse. Müsaitsen seninle bir şey konuşabilir miyim?" Hayır de. Konuşamaz.

Eğer tiyatro kulübüyle ilgili bir şeyler konuşacaksa benim adım da Lada değil. "Tabii. Bir şey mi oldu?"

"Evet, çok büyük bir şey oldu. Bu arada ismim Günaydın." Gülümseyerek elini uzattı. Hayır, Lada gülmeyeceksin. Senin de böyle bir ismin olabilirdi. Komik bir şey değil bu. Espri falan da yapma. Ama kendimi durduramadım ve hafifçe kıkırdadım. Dilara olsa muhtemelen bu kadar kibar davranmaz ve anırarak gülmeye başlardı. "Güzel isimmiş. Benimki de Landra memnun oldum." Havada kalan elini tutup sıktım.

"O espriyi yapmadığına sevindim. Nerelisin?" Uzaylıyım, beğenemedin mi?

"Tabi ki Türk'üm. Annemler bir kitap karakterinden çok etkilenmiş o yüzden bu ismi koymuş." Herkese sıktığım yalan buydu. Melez olduğumu söylesem işin içinden çıkamazdım.

Kafasını benden yana çevirip düşünür taklidi yaptı. "Geçen koridorda 'VAMİ OETH'İN ARKADAŞI KİM?' diye bağıran sen miydin?" Siktir. Bu çocuk neden bu kadar çok şey biliyor? Gene o Vami denen yüzünden rezil olmuştum. Konuyu değiştirmek istercesine gözlerimle arkasını işaret ettim.

"Otobüsün geldi bu arada." Lada hem merak ediyorsun hem çocuğu kovmaya çalışıyorsun.

"Bugün otobüsle gitmiyorum." Heh noldu? Gitmiyormuş işte. Onu bu kadar düşünmüş (!) olmamın verdiği mutlulukla başını bana doğru eğip gülümsedi. "İlk gördüğümde gerçekten böyle bir şey olduğuna inanamadım. Üstünden biraz geçti, evet. Ama senin de orada olduğunu gördüğüm için sormak istedim.

Birkaç hafta önce okul çıkışı sizin sınıftan bir kız ve sen okulda kaldınız." Tamam bu kadarı yeterli benim için. Vami bir şahit daha olduğunu öğrenince çok sevinecek. Bu çocuğu sakın kaybetme Lada. "Peki, anladım olayı evet. Bizzat yaşandı öyle bir şey." Günaydın böyle bir cevabı beklemiyordu herhalde az daha kalpten gidecekti. Eh o bu kadarını öğrenmişken asla bir yalan kıvıramazdım. "Benimle dalga geçmediğine emin misin? Yemem çünkü."

"Sana yalan borcum mu var? Öyle olsa yaşanmadığını söylerdim." Bir süre yaşananları zihninde tekrar oynattığını varsaydım. Birkaç kez ağzını açıp kapadıktan sonra nihayet konuşabildi:

"A-ama bu nasıl olabilir? Birkaç kişiye sordum okulda kalan. Hiçbiri böyle bir şey yaşanmadığını söyledi. Ben de rüya görmüşümdür herhalde diye düşündüm."

"Hayatın sürprizleri işte!" deyip yalandan bir kahkaha attım.

"Sorması ayıptır o kız sadist mi?"

"Ben de öyle zannediyordum biliyor musun? Ama değilmiş." Böyle bir konuşma hayatımda ilk defa gerçekleşiyordu sanırım.

"Böyle bir olayı nasıl sadece ben gördüm?" Sen özel (!) birisin çünkü.

"Allah'ın işi işte. Bu arada o-olayın sonunu gördün mü?" Olayın sonunu görse beni oyalayıp polis çağırırdı. Ah belki de tam şuan onu yapıyordur?

"Evet. Kız gözünü kırpmadan kedileri ateşe attı ve yaklaşık 1 hafta onu okulda göremedim. Ateş yaktığı yerde iz bile kalmadı. Senin yanında duran kız çok sinirlenip onu kovaladı. Dövdü herhalde. O sırada çıkmıştım." Zorunda olmasa o kavgayı izleyeceğine adım kadar emindim ama neyse. En azından kuzenimin Emir'e elektrik verip bayılttıktan sonra Nova'yı bıçakladığını, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gittiğimizi görmemiş. Beynimi okumuş gibi anında: "Yoksa başka bir şey daha mı oldu?" diye lafı yapıştırdı. Bu çocuk her ne kadar saf gözükse de çok uyanık biriydi anlaşılan. "Yok ya. Sadece kuzenimi şikayet edip etmeyeceğini merak ettim." Her şekilde toparlarım. İmkanı yok anlayamaz.

"Bilmem ki." Omuz silkti. "Ama sonuçta kimse bana inanmaz. Olanları sadece ben gördüm." Omuzlarım aşağı düştü ve gülümsedim. "Ne güzel. Kuzenimin başı belaya girmeyecek."

"Kuzenin biraz gotik bir tip anladığım kadarıyla. Ve de..." Baştan aşağı beni süzdü. "Sen onu pek sevmiyorsun."

"Zihin okuyucu seni. Nereden anladın?"

"Eh ayıptır söylemesi biraz öyleyimdir. Seni daha fazla tutmayayım o zaman. Ben gidince gidersin." İmayla bana bakıp sırıttı. "Görüşürüz." Dibimde durmasına rağmen el salladım. "Görüşürüz gotik kızın kuzeni." Al işte yeni bir lakap daha eklendi. Bir bu eksikti!

✧✧✧

"Yeşim biz napıyoruz ya?" E-evet biliyorum bu, karşıdaki kişi telefonu açtığı anda pat diye söylenecek bir şey değil ama ne yapayım? Tüm gece düşündüm düşündüm. Dedim bunda bir şey var. Hiçbir şekilde aklıma yatmıyor bu plan. En sonunda o şeyi buldum.

"N-noluyor? Napıyormuşuz?" Tüm gece dediğim saat 1'den 3'e kadar. Yani kaçırıldığım süre zarfında. Ve şuan da onu çok absürt bir saatte arıyordum. Sesi çok endişeli geliyordu ama ne yapayım biraz daha içimde tutarsam patlayacaktı bu şey. Yeşim'in düşmanlarının evine gidip onları hastanelik ettikten sonra AVM tuvaletinde kitap okuyacak duruma gelecektim.

"Biz senin salak düşmanların için niye on takla atıyoruz?" Birkaç saniye düşündükten sonra o da yaptığı şeyin çok saçma olduğunun farkına vardı nihayet.

"Hakikaten. O günün gecesi çok fazla motivasyon konuşması izledim ondan böyle oldu herhalde."

"Git de ki onlara kanka, benim acilen size söylemem gereken bir şey var. Çok acil ama. Kalın ve BÜYÜK harflerle yaz acili. Bak nasıl geliyorlar buluşmaya. Ha sonra bir tane fotoğraf çekil paylaş. Yakın arkadaşlara paylaş bir tek o görsün. Ondan sonra geç karşılarına. Ben sizden nefret ediyorum kardeşim, de. Ayyynen de bunu. Ben sizden hiç haz etmiyorum. Maksat içinde kalmasın."

"Sağol Lada. Hadi uyuyorum ben iyi geceler."

"İyi geceler bir tanem."

✧✧✧

"Evet? Ne bu acilen söylemen gereken şey?" dedi isminin Alin olduğunu öğrendiğim kişi. Koyu kahverengi saçlarını düzleştirmiş, üzerinde bir crop, altında ise bir tayt vardı. Tahminimce-bu yaşa pek yapmıyorlar ama- dudağında dolgu tarzı bir şey vardı. Bir dudak bu kadar büyük olamaz. Kafam kadar maşallah.

"Ben..." Evet, yapabilirsin Yeşim. Melek, ben, İlayda ve Vami onların yanındaki masaya oturmuş çaktırmadan onları izliyorduk. Vami kameralardan da izleyebiliriz demişti ama canlı izlemek gibisi var mı ya? "ben sizi çok seviyorum! Canım arka-" Yeşim kollarını açmış onları kucaklayacağı sırada anında oraya ışınlanıp aralarına girdim. "Yok, arkadaş biraz sakinleştirici aldı da." Yeşim'i hemen onlardan uzaklaştırdım fakat Alin bayılacak gibi fenalaşmıştı. Yanındaki arkadaşı da ağzı sonuna kadar açık bir şekilde bana bakıyordu. Heh! Böyle de sürprizli bir uzaylıyım. "Dur lan bayılma!" Işınlandığımı gören Alin'i yerde tokatlamakla meşguldüm. Bizimkiler de cin görmüş gibi Alin'in başına üşüşmüşlerdi. Vami dikkat çekmeyelim diye bir büyü yapıştırmıştı. "Alin'ciğim o aslında şey demek istedi:" Söylemesi için Yeşim'e bir bakış atsam da gıkını çıkarmadı. Daha çok Lada ben senin yapacağın işi... der gibi bakıyordu.

"Sizden nefret ettiğini söylemek için çağırmıştı aslında sizi. Size çok iyi dilekleri var. Allah sizin belanızı... versin, diyor Yeşim. Ha aynen öyle gözün aşağı bakarak kalırsın. Yaa, benim arkadaşım bir tanedir. Canım Yeşim'im siz nasıl onu inek diye dışlarsınız? Bir de Burak seni aldatıyormuş. Bu da bonus bilgi. Alin! Alinciğim uyan ben şeytan falan değilim uzaylıyım canım. Anunnakiler var ya o tarz bir şey. Ruhani bir şey değillim. Alin! Lan bu bayıldı." Yeşim'e döndüm.

"Canım arkadaşım hani konuşmuştuk bunları. Söyleyecektin? İçini boşaltacaktın? Ulan içinde kalmasın dedik. Beni sinirlendiriyorsun. Ters giden bir şey olursa hafızalarını silecektik? Götünle mi dinledin sen beni Yeşimciğim? Uyandır bakalım şu şıllıkları da kendin söyle hadi bekliyorum. Uzaylı bir arkadaşın var azıcık kullan ya. Valla izin veriyorum hiç alınmam. Kullan azıcık, nolacak?"

"L-lada, ben hazır değilim böyle bir şeye."

"Sanırsın Ay'a gidiyor arkadaş. Neyse ben söyledim. Artık seni dışlamazlar."

"Benden korkuyorlar." diye fısıldadı Yeşim dehşetle. Eh ne güzel işte. İki kaşarı etkisiz hale getirdik. Artık o dolguları ve destekleyicileri müsait bir yerlerine...

"Of seni hiçbir şekilde mutlu edemiyoruz." diye söylendiğim sırada Alin gözünü açmıştı. Diğer kız hala transa geçmiş gibi bizim az önce durduğumuz yere bakıyordu. Kaskatı kesilmişti. Yav uzaylı olmak bu kadar anormal bir şey değil neden böyle tepki verdiler ki? Alin'in dikkatini çekmek için elimi gözünün önünde salladım.

"Günaydın canım. Hayatının diğer yarısına hoş geldin. Ben bir uzaylıyım evet. Bu kadar şaşırma. Evren sadece Dünya'dan ibaret değil. Şu bakış açını azıcık genişlet." Bakışları doğrudan Yeşim'e yöneldi.

"Y-yeşim? N-neler o-oluyor?"

"Ona inanmanızı öneririm. Siz beni dışladığınız için böyle bir ders verelim dedik." Kız hala şok içinde bir bana bir Yeşim'e bakıyordu. "Evet?" dedim sorar gibi. Kız şimdi yerde oturuyordu. "N-ne istiyorsun?"

"Yeşim sizden bir özür bekliyor." Kollarımı kavuşturdum.

"Biz bir şey yapmadık ki!" diye karşı çıktı diğer kız. Onun adını bilmiyordum.

"Ulan gerizekalı!" diye yükseldiğim sırada anlamayacaklarını fark edip aynı hızla sakinleştim ve tatlı bir sesle devam ettim: "Siz Yeşim arkadaşımızı dışlamışsınız ya okulda?"

"Biz öyle bir şey yapmadık."

"Ya sabır." diye mırıldandım.

✧✧✧

"Vami? Benim için küçük bir şey daha yapar mısın?"

"Ne gibi?"

"Derin'i kaçırabilir miyiz mesela? Ben çok bunalmaya başladım artık." Benim isteklerim de gerçekten bitmiyor.

"Emir'le-"

"Yeter Emir'inden başlattırma! Tamam yapacağım!" diye teslim oldum. Ne Emir'miş ya?

"Pekala, hadi kaçıralım!" Masasında duran dizüstü bilgisayarını açtı. Anlamadığım bir takım şeyler aratmaya başladı. Sanırım Derin'in adresini arıyordu. Bana sorular sorduğu birkaç dakikanın sonunda gülümseyerek bana döndü. "Hadi gidelim!"

✧✧✧

Evet, bunu yapmak zorunda kaldığım için kendimden gerçekten de utanıyordum fakat başka bir ihtimal kalmamıştı. Derin'in arkasında kim olduğunu ve bizden ne istediğini öğrenmenin zamanı gelmişti. Derin yavaş yavaş gözlerini araladı. Beni fark ettiğinde gülmeye başladı. "Bu da gelecekti başımıza. Ahahahahaha! Şaka mı yapıyorsun sen?"

"Asıl senin yaptığın şaka mı?" Yüzümü onunkine yaklaştırdım. "Derin ben artık bıktım bunlardan. Bir şeylerin açığa çıkma vakti geldi."

"Evet!" diye cıvıldadı Vami. "Kuzenimden etkilendiğini çabuk itiraf et." İlk defa ciddi bir şey söyleyeceğini sanmıştım ama yine yanılmışım.

"Ne gibi şeyler? Sana hiçbir şey yapmıyorum." Kaşlarımı kaldırdım. Bu kız dalga geçiyor olmalıydı.

"Sen? Hiçbir şey yapmıyorsun?" Bu sefer ben güldüm. "Neden durduk yere beni okuldan attırmaya çalışıyorsun? Neden dedikodumu çıkartıyorsun?"

"Okulumda uzaylı istemiyorum." Tiksinircesine yüzünü buruşturdu. "Ben milliyetçi bir insanım. İnsan milliyetçisi. Artık beni çözecek misiniz?"

"No no kamesta lohnk." (Hayır hayır küçük prenses-Uvevi dili.) Kuzenim iyice aştı artık İngilizceyle uzaylı dillerini karıştırıp konuşuyor.

"Ne diyorsun be?"

"Gidemezsin diyoruz." Vami'ye döndüm. "Hadi yalan makinesini çalıştır Vami'ciğim." Filmlerdeki kötüler gibi konuşmak istesem de -ciğim kullandığım zaman kendimden tiksindiğim gerçeğini değişmiyordu. Bu makine dünyalıların kullandığı tarz bir şey değildi. Hiçbir yere bağlamanıza gerek yoktu. Yalan kokusunu 3 kilometre öteden alabiliyordu. Başka bir deyişle ortamda konuşulan şeylerin gerçek ya da yalan olduğunu anlayabiliyordu. Tabi uzaylıların onu etkisiz hale getirmesi uzun sürmemişti fakat sevgili çensem bunu bilmiyordu. Vami söylediğimi yaptı.

Makinenin çalışırken çıkarttığı gürültü ortama bir süre hakim olduktan sonra nihayet konuşmaya başladı:

"Merhaba, bugün kimlerin yalanlarını ortaya çıkartıyoruz Vami'ciğim?" Vami, makineyi de kendine benzetmişti anlaşılan.

"Olayları şöyle özetleyeyim: Birileri Veli'nin köpeğini öldürmeye çalıştı. Rüya mı gördü orası ayrı konu ama Vami'nin kedilerinin öldürülmesi gerçek. Nova onları ateşe attı. Sonrasında bu işi kendisine zorla yaptırdığını söyledi. Bu olaylarla bir bağlantın var değil mi?"

"Yoo." İpler el verdiğince omuz silkti. "Yalan"

Makinenin donuk sesini duymamla yüzüme bir gülümseme yayıldı. Biliyordum işte! "Tabi ki de yalan. Peki o mesajı sen mi attın?"

"Ne mesajı?" dediği sırada telefonumun o uygulamaya özel bildirim sesini duydum.

𝄞: Bunun şaka olmadığına inanman için ne yapmam gerekiyor?

Kendini gösterebilirsin mesela? Gerçekten mor gözlü müsün görelim öyle değil mi? Ya da saçlarında kızıllıklar var mı? Gerçi yaşlandığı için beyazlamış da olabilirdi. Yüz ifademi korudum ve Derin'e döndüm:

"Sol anahtarlı kullanıcı ismiyle bana attığın mesajlardan bahsediyorum. Şuan buradasın diye Nova'ya mı devrettin?" Nova iyi olsa bile hala Derin'in tehditleri altında olabilirdi.

"O mesajın ne olduğunu bile bilmiyorum. Ayrıca ben sana niye mesaj atayım ki?"

"Doğru." Şok içindeki bakışlarımı Vami'ye yönelttim. Tüylerim diken diken olmuştu. Derin veya Vami değilse kimdi bu kişi? O olamazdı değil mi? Teyit etmek için Vami'ye tekrar sordum. (Makineyi kırmak için büyü yapmış olması umurumda değildi.)

"Sen mi yaptın Vami? Lütfen doğruyu söyle." Yalvaran bakışlarla onu süzdüm.

"Hayır tabi ki de sevgili kuzişim. Yapsam bu kadar uzatmazdım."

"Doğru."

"O zaman kim gönderiyor bu mesajları? Kafayı yiyeceğim!" Tekrar Derin'e döndüm. "Madem sen yapmadın, Nova'ya neden kedileri öldürttüğünü açıkla."

"Benim bu olayla bir ilgim yok."

"Doğru."

"Vami bana bir şeyler oluyor." Nova bize yalan söylemiş olamaz! Gözlerindeki o korkuyu görmüştüm. Üstelik makine az önce yalan dediği şeye şimdi doğru diyordu. Olacak iş değil! Derin yine bir şeyler karıştırıyor.

"Belki o da makineyi bozuyordur sevgili kuzişim?" Derin? Makineyi bozacak? Derin'in bu makinenin varlığından bile haberi yoktu. Nasıl bozabilirdi ki? Bizim onu bugün kaçıracağımızı bilmesi için geleceği görebiliyor olması falan gerekirdi. Sevgili çensemin yanına geldi ve anahtar şeklindeki kolyesini tutup ters çevirdi. İçinden bir sürü minik kablo geçiyordu. Gözlerim dehşetle açıldı. Bu kadar şeyi kaldıramıyorum. Derin bunu nasıl bilebilirdi? O kadar zekiyse Harvard'da olması gerekiyordu.

"Nova'yı bize suçlu göstermek mi istiyorsun?"

"Ne alaka?" diye bağırdı. "O kolyeyi Emir almıştı. İçinde bir çip var. 20 yıl sonra açılacak." Aman ne romantik.

"O zaman bakalım bakalım içinde neler varmış?"

"İçinde özel şeyler var! Bu yaptığınız baştan sona bir suç!"

"Şunu unutma Derin, gerçeklerin er geç ortaya çıkma gibi kötü huyları vardır. Ya şimdi söylersin ya da kolyenin içinde neler olduğuna bir göz atarız. Sen bilirsin." Derin, bir of çekti. Anlaşılan sinirlerini bozmayı başarmıştık. İntikamın çeyreği alındı. "Peki!" Deponun uzaktaki bir noktasına daldı. "Ben bir melezim."

 

Loading...
0%