Yeni Üyelik
13.
Bölüm

Bölüm 12: Karşılaşma | ARK I - Arya

@ruyamg

Ailemizde yerini almak için Instagram: ARK.Kitap | Yazar.Ruyam

ARK kitap emojimiz 🪞✨ yorumlara!

Bölüme başlamadan üj bej emoji yollayın bakalım :D

RuyamG <— Ailemiz burada toplanıyor.

Okumaya başlamadan sol alt köşedeki yıldıza tıklayarak oy vermeyi unutma 💜

Satır arası yorumlarını bekliyorum. ⭐️

Arya ~

'Burada ne kadar zamandır bekliyorum?' diye düşündüm. İçimdeki korku, endişe ve gelecek kaygısı beni ürpertti. Hayatım boyunca hep bir şeyler için çabaladım. Ailem beni sevsin, işimde başarılı olayım istedim.

Ama şu an ne yapıyorum? Gerçekten... Durdum ve yeniden düşündüm. Gerçekten şu an ne yapıyorum? Başka şansım var mı? Onu ve hayatımı korumak için ne yapmalıyım?

O sırada arkamdaki kapı açıldı. Sarışın, alımlı ve güzel bir kadın içeri girdi. Tahminen sekreteri olmalı, beni içeriye alan beyefendi sekreteri sanmıştım. Birden fazla sekreteri de olabilirdi gerçi. Yavaşça bana yaklaştı.

"Hanımefendi, randevunuz olmadan geldiğiniz için, Kalender Bey henüz gelmedi. Yarım saat içerisinde burada olacaklarını, Behram Bey'den öğrendim." Behram Bey kimdi? Beni öyle yıkılmış görünce yardımcı olan ve Kalender Bey'in odasına kadar eşlik eden beyefendi mi? Sekreteri değilmiş demek ki... Kadın o sırada konuşmaya devam etti.

"İstediğiniz bir şey var mı? Eğer acıktıysanız yemekte söyleyebilirim. İstediğiniz herhangi bir şeyi bana söylemekten lütfen çekinmeyin." dedi ve güzel bir gülümse ile gözümün içine baktı. Çay kahveyi anlarım ama yemek? Çat kapı gelen kişilere bile, bu kadar misafirperver davranmaları beni şaşırttı.

"Sorun değil, bekleyebilirim. Sadece su alabilirsem sevinirim." diye cevap verdim aynı nezaketle... Bana karşı böyle bir tutum sergilemesinin nedeni beni takip etmesi miydi? Acaba beni tanıyor mu? Bahçede yaşadıklarımı biliyor mu? Birkaç yıl önceye kadar bu ilgiye alışık değildim ve bana tuhaf gelirdi.

"Hemen getiriyorum." diyerek odadan ayrıldı. Oda gayet ferah, birkaç güzel tablo içeren ve beyaz mobilyaların olduğu, geniş camlarla çevriliydi.

Arka bahçeye bakması nedeniyle, güzel ağaçları ve bahçedeki mobilyaları görebiliyordum. Sol taraftaki toplantı masası hayli büyüktü. Tam önümdeki beyaz masasının üzerinde, iki monitör vardı. Ve birkaç fotoğraf çerçevesi, bana dönük olmadığı için monitör ekranlarını da, fotoğrafları da göremiyordum.

Benim gibi, bir monitörden çalışırken diğerinden film izlemiyordur değil mi? Kendi düşüncelerime güldüm. Adam muhtemelen mafya ve karanlığın içinde...

Sence ikinci monitörden senin gibi film, youtube videosu ya da dizi mi izliyordur? Başka ne tahminlerim var bakalım.

Birden fazla iş kolunda olduğu için olabilirdi? Yoksa karanlık işler yaptığı için mi? Öldürdüğü adamları.. pardon koruduğu adamlara karşı tehditleri mi, oradan izliyordu? Daha koyu mobilyalar ve ortam beklediğim doğruydu.

Ben etrafı incelerken, arkamdaki kapı yeniden açıldı. Sekreter hanımın suyumu getirdiğini düşünmüştüm ama, topuklu ayakkabı sesini duymayınca hafiften sağıma doğru döndüm.

Onu gördüm. Beni korumasını beklediğim adamı, beni şu anda koruyabileceğini düşündüğüm tek insanı... Yavaşça elindeki su ile bana yaklaştı, ve başını bana doğru indirerek baktı. Bu sert yüzü ve duruşuna nazaran, gözlerinde gördüğüm naif merak ve bolca endişe ona hiç yakışmıyordu.

"Su istemişsiniz, içeriye girerken Ebru Hanım.. yani sekreterim getiriyordu. Buyurun lütfen.'' diyerek önüme bıraktı. Buyurun lütfen mi? Gerçekten mi?

Sadece bakışları değil, bu nazik konuşması da tuhafıma gitti. Onu medyadan ve yaptığımız sponsorluktan dolayı, hiç yüz yüze konuşmasak bile tanıyordum, ve hakkında çok şey duymuştum.

Duyduklarım karşısında, beklediğim kişi böyle bir adam değildi. Muhtemelen randevusuz geldiğim için bana kızıp kovacak ya da bilemiyorum, haddimi bildirecek birini bekliyordum.

"Teşekkür ederim Kalender Bey. Ben randevusuz geldiğim için özür dilerim, ama sizinle acilen görüşmem gerekiyordu." dedim mahcup bir tebessüm ile. Adımlarını hızlandırarak önümdeki beyaz masanın sandalyesine oturdu.

Bakışları bir anda sertleşti ve oturuşunu dikleştirdi "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.

"Kalender Bey, beni korumanızı istiyorum." dedim gözlerinin içine, en derinlerine bakarak. Çünkü beni korumasından başka şansım yoktu.

"Anlıyorum, ama bizim verdiğimiz hizmetler biraz farklı. Sizin için başka bir güvenlik şirketi ayarlayabilirim, eğer isterseniz?" dedi. Beni yanlış anladı.

Muhtemelen, saplantılı takipçilerimden bahsettiğimi ya da gittiğim etkinliklerde olan izdihamlardan, beni korumasını istediğimi düşündü. Tamam, o zaman yeniden deneyelim.

"Hayır, beni sizin korumanızı istiyorum." dedim ve devam ettim. "Bu işimle ilgili bir şey değil, beni yanlış anladınız." Bana olan bakışlarında ki karmaşıklığı ve daha da artan merakı gördüm. Ama ne diyebilirdim ki? İsteyeceğim şey, belki de her gün duyacağı bir şey değildi.

"Anlamadığım için lütfen beni aydınlatın. Sizi kimden korumamızı istiyorsunuz?" Kalender Bey'in sorusu üzerine derin bir nefes aldım.

Bunu tam 1 hafta düşündüm, en iyi seçeneğin bu olduğuna karar verdim. Bu şekilde devam edemem. Ona iyi bakmalıyım, kimse onu benden almamalı...

"Beni ailemden ve..." yeniden bir nefes aldım, çünkü söylemesi bile inanılmaz zordu. "Ve en önemlisi kocamdan korumanızı istiyorum." dedim. Bana öyle bir şaşkınlıkla ve karanlık tuhaf bir bakışla baktı ki...

Evet eminim, daha önce böyle bir şey duymamış olabilir. Kim ailesi ve kocasından korunmak ister ki? Bende istemezdim, inanın istemezdim...

Daha kararlı şekilde, "Bebeğimi ve beni, onlardan korumanızı istiyorum." dedim. Ama Kalender Bey'in bakışları... Tanrım, sanırım korktukları adam işte bu adamdı.

İçimden sanki kapkara bir şeyler geçti, ürperdim ve rahatsız olarak koltuğa biraz gömüldüm. Naif ve zarif demiştim değil mi? Hayır, bu adam kapkara... Peki ama bebeğim, sence bizi koruyabilir mi?

Kalender Kandemir, sandalyesinden kalkıp karşımdaki koltuğa oturdu. Güven vermek ister gibi, gözlerimin içine baktı. "Seni ne pahasına olursa olsun koruyacağım, Arya." dedi.

Babamda zamanında öyle demişti. "Sen Arya Reis'sin. Haldun Reis'in biricik kızı... Sen benim canım kızımsın. Ne olursa olsun, seni ölene kadar koruyacağım." demişti. Babam sözünü tutamamış gözüküyor. Peki bu kapkara adam, sözünü tutabilecek mi?

"Bunu bir söz olarak, kabul edebilir miyim?" dedim hafif tebessümle. Dudaklarımın kıvrılmasına baktı. Gözlerinde, hayatımda hiç şahit olmadığım bir gördüm.

Ona bu kadar kısa sürede güvenmek, mantıklı mıydı? Sonuçta hukuk bürosu olarak, babamla çalışıyordu? Dudaklarıma olan bakışlarından cevap vermeyince, oturduğum yerden toparlanarak, ona yaklaşmak için masadan destek alıp biraz öne eğildim.

"Bana söz ver, çünkü elimdeki tek umut bu olacak." dedim. Çünkü biliyorum, beni ve bebeğimi Kalender Kandemir'den başkası koruyamaz. O kimleri kimleri koruyor. Bizi de yalnızca o korur.

O an eğilmek için, masanın üstüne koyduğum elime doğru uzandı. Ama dokunmadan bekledi.

Sanırım o an bir şeyler düşündü. Yüzünden o kadar duygu geçti ki. Ardından gözlerini ellerimden çekip, gözlerimin içine baktı.

"Bir an düşüncesizlik yaptım, ve eline uzandım. Senin için mahsuru yoksa elimi elinin üstüne bırakabilir miyim?" dedi. Bu adamın görüntüsü ile, düşünce yapısı birbirine hiç benzemiyor mu? Bana mı öyle geliyor.

Ben ne diyeceğimi bilmiyorum şekilde Kalender'e baktığımda, sanırım elimi çekmediğim için bunu olumlu anladı. Ve elini elimin üstüne bıraktı.

"Söz veriyorum Arya. Ben başladığım işleri yarım bırakmam. Bu nedenle, sonuna kadar senin ve bebeğinin yanında olacağım. Bundan sonra, kimseden korkmana gerek yok. Sizi ben koruyacağım." dedi.

Aramızdaki resmiyeti, ne zaman kaldırdığımızı bilmiyorum. Ama hayatımda ilk defa, birine bu kadar güvenmek istedim. Çünkü kelimeleri sadece beni rahatlatmadı, sanki kalbime de dokundu... Bana söz verdi. Kalender'in gözlerinin içine bakıp, gülümsedim. Bebeğim, bize söz verdi.

"Bana neler olduğunu anlatabilir misin?" diye sordu. Bir yabancıya, hayatımın yalan olduğunu nasıl anlatacaktım? Kararsızlığımı görmüş olmalı ki.

"Telefonda kötü bir şey duymuş olmalısın, konuşma sırasında fenalaştığını gördüm." dedi. Kaşlarımı hafif çatarak yüzüne baktım, gördüm derken? "Sonradan kameradan izledim." dedi açıklayarak.

Yolda gelirken ne olduğunu merak etmiş olmalı, randevusuz geldim sonuçta. Hiç planda yokken bir anda var oldum.

Bebek için planda yoktum ve neden var oldum mesela? Sonuçta beni onunla aldatıyorsa, onu da benimle aldatıyordu.

Neden bebeğinin annesinden, yeni bir bebek yapmadı? Annesi gerçekten doğumda öldü mü? Kahraman nasıl o kadına dokunabildi, nasıl birlikte olabildi? Ortada o çocuk olmasaydı, buna asla inanamazdım. Aren Ateş...

"Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Sanırım evliliğimden başlamam daha doğru olur. Ben kocaman bir yalanın içindeymişim meğerse, evim sandığım başkasının eviymiş. İçine almak istediğim eşyalar ise çoktan seçilip oraya konulmuş.

Biz en başından birbirimize aşık falan değildik. Ama birbirimizin yaralarını saracağımızı düşünmüştüm. Ne aptalmışım, sevgi sandığım şefkatmiş meğersem. Beni manipüle etmiş. Evliliğimizin güzel olduğuna, herkesin böyle hayatı olduğuna, beni sevdiğine...

Onun bir gıdım ilgisi için, her şeyi yapar hale gelmişim. Bebeğimde onun planlarının bir parçasıymış meğerse...

İlk hamileliğimde hazır olmadığım için korunuyordum, ama bir şekilde hamile kaldım. Belki ilaçlarımı falan değiştirmiştir bilmiyorum.

Sonra bebeğimi kaybettim, üst üste birkaç düşük yaşadım. Ama o hâlâ bir bebeğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyordu. Vücudum artık duygularımla birlikte mahvolmuştu, ama inatla bebek istiyordu.

Geçen ay şüphelendim, ama yine aynı şeyleri yaşamamak için bekledim. Geçen hafta da doktora gidip kan tahlili yaptırdım. Sonuç olarak hamileyim, ama o kadar berbat bir süreçteyim ki.

Sevinemiyorum sevinmeyi bırak, bebek sağlıklı mı bilmiyorum. Daha ilk muayene için doktora bile gitmedim. 3-4 gündür ballı waffle aşeriyorum. Ama inatla arayıp bulabilecek, İstanbul'u altını üstüne getirebilecekken yapmıyorum.

Öğrendiğim gün ailemin evine gittik. Güya sürpriz yapacaktım, ama asıl sürprizi ben zaten yaşıyormuşum. Onlar bana öyle fena bir sürpriz hazırlıyormuş ki, inanamazsın." derin bir nefes alıp devam ettim.

"Babamla konuşmalarını duydum. Babama beni satın aldığını, boşansak bile bebeğin onda kalacağını falan söylüyordu. Aklına gelen sorunun farkındayım. Hayır bebeği bilmiyor.

Tüp bebek tedavisi için o sıralar, hamile olduğumu bilmeden beni manipüle etmeye çalışmakla meşguldü. Herhalde artık orada, sağlıklı bir hamilelik geçiririm diye mi düşündü bilemiyorum.

En güvendiğim insan olan babamın, böyle bir şey yapması daha da yaraladı. Ertesi gün şirkete gidip, bazı evraklar imzalayacaktım. Evrakların arasında bunu da imzalatmaya çalıştı." dedim çantamdan çıkarttığım kağıtları ona vererek. Biri dilekçe, diğeri imza atmam gereken protokoldü.

"Anlaşmalı boşanma dilekçesi mi?" dedi şaşkın bir sesle. Çünkü bir şeyler olduğunu biliyor, ama detayların hepsine vakıf olmayan biri gibi dinliyordu.

"Bebekle ilgili madde de var. Şu an bunu imzalasam, muhtemelen hemen tek celsede boşanırız, ama bebeğimi onlara veremem." dedim. Biraz dilekçeyi incelemesi için vakit verip devam ettim.

"Bir gün iş için ajansta kalmam gerekti. Bağlı bulunduğum ajansın misafir odaları var. Psikolojik olarak iyi durumda değilim. Garip halüsinasyonlar, sesler, kokular duyuyorum. Yumurtlama zamanlarımda özellikle daha şey oluyorum. Ihhmm.." Ne diyeceğimi bilemeyerek konuyu kapattım.

"Her neyse... O gecede öyle bir şey oldu ve ben sabaha karşı korkudan kapıyı kilitledim. O da ben kilitledikten sonra ajansa gelmiş. Aklınca bebek yapmak için... Bir takım planlar işte.

Ama ben gece o kadar korkmuştum ki, resmen çığlık atarak uyandım. O günün akşamı, büyük bir kavga ettik. Delirmiş gibiydi. Benim ajans sahibimizle birlikte olduğumu ima etti.

Ondan hamile kalıp, bebeği ona yutturacağımı falan söyledi. Bende sinirlendim ve otele yerleştim. Boşanmayla ilgili detayları üvey kardeşimle konuştum, ondan fikir aldım. Annemin ilk oğlu kendisi... Benimle daha çok arkadaş dost gibidir." dedim olabildiğince detay vererek.

Muhtemelen hayatımda hiç bu kadar uzun konuşmamıştım. Kimseye de böyle güvenip özelimi anlatmamıştım. Yani Buğra hariç, o kısmen aileden sayılır.

"Dilekçeyi incelerken Kahraman'ın adresi dikkatini çekmiş. Bir yerden tanıdık gelmiş, ki haklıymış. Annemin üzerine kayıtlı bir ev çıktı. Oradan bulmuş her şeyi...

Çocuk 5 yaşında, lösemi hastası ve babası da kocam. Yani kocam benden başkasına dokunmuş, hem de bir çocuğu var. " dedim ve elimi karnıma götürerek, "Benim bebeğimi de sadece donör olsun diye istiyor. Bu yüzden bebeğimi korumalıyım.

Bu yalan hayata o adamın soyadı ile gelmemeli. Ben ona güçlü bir anne olmaya çalışacağım. Ama ne Kahraman'ın milletvekili babasını, ne Kahraman'ı, ne de babamı uzaklaştırabilecek kadar güçlüyüm. Bunu kabul etmek zorundayım." dedim yeniden Kalender'e bakarak. O benden daha üzgün, kızgın ve sinirli gözüküyordu. Ama anlattıklarımı da biliyor gibi, soğuk kanlı şekilde karşımdaydı.

"Seni ve duygularını kullanmış yani?" dedi kendi kendine konuşuyormuş gibi. "Evet." dedim fısıltıyla, bunu kabul etmek zordu. Beni kullanmıştı.

"Peki dilekçe? Çok saçma değil mi? Hamile olmadığını biliyorsa, neden bunu imzalatmak istesin? Velayet maddesi neden koydursun?" dedi elindeki dilekçeyi göstererek. "Bir şeyler mantıklı gelmiyor. Bebeği elde etmeden boşanmak istemesi tuhaf. Dilekçeyi onun hazırlattığına emin misin?" diye sordu.

"Ben.. hayır emin değilim ama başka kim olacak?" dedim emin olmadığım bariz belli ses tonumla. "Boşanmaya kararlı mısın?" diye sordu. "Bebeğim bende kalacaksa, her şeyimi alabilir. Ben zaten onun soyadını taşımıyorum, bebeğimde taşımamalı." dedim kararlılıkla.

Eline telefonunu alıp kağıdın fotoğrafını çekti, ve birine bir şeyler yazmaya başladı. "Nerede kalıyorsun?" diye sordu sesinde gram merak olmadan.

O sırada camdan baktığımda, bahçe mobilyasında oturan genç çocuğa gözüm takıldı. Büyük bir şaşkınlık ve şokla Kalender'e baktım. O da ona baktığımı fark edip kafasını kaldırdı. Sitenin güvenliğinde, arabam bozulduğunda ve otelde gördüğüm genç çocuğu hemen tanıdım.

"Bence nerede kaldığımı biliyorsun." dedim ortaya blöf atarak. Derin bir nefes alıp gözünü kaçırdı. Bingo, beni takip ettireni buldum.

"Birazdan bu kağıdın aynısı gelecek, sadece velayet kısmındaki ismi değiştirdik. İmzalaman yeterli, sonra tek celsede bitecek." dedi kendinden oldukça emin bir sesle. Az önceki cevabımdan dolayı bakışları da konuşması da sertleşmişti. Kaba gibi değildi, ama ilk andaki gibi yumuşak asla değildi.

"Beni sen mi takip ettiriyordun?" dedim merakla. "Çalıştığımız kişilere uyguladığımız standart bir prosedür, takip edilen kişiden haberim bile olmuyor. Şirketin imajını zedeleyecek olayları, olmadan engellemek ve olası sağlık sorunlarından dolayı sözleşmelerimiz yarım kalmasın diye." dedi. "

Sağlık sorunu?" dedim anlamayarak. "Bu sektörde herkes bulunuyor. Yasaklı madde kullananı, alkolik olanı, ilaç bağımlısı olanı, psikolojik durumu kötü olup intihar etmek isteyeni..." dedi daha da saatlerce sayabilirmiş gibi. Doğruydu ünlüler arasında, bir sürü bu tarz pis olay oluyordu.

"Sadece fark ettirmeden uzaktan takip etmeleri gerekiyordu. Ama belli ki, sen onlara göre zekisin. Bu konuda eğitimliler sözde." dedi hafif kızgın şekilde. Ben fark etmedim ki, beni uyaran Buğra'ydı. Zaten tüm araştırmayı o yapmış ve beni uyarmıştı.

Kapı çalındı ve elinde evrak dosyasıyla içeriye Behram girdi. "Daha iyisin, değil mi? Beni çok korkuttun. Bir daha böyle bir şey yaşanmasın diye, her şeyi yapabilecek durumdayım." dedi sesindeki panik ve endişe ile. Beni iki üç saniye hızlıca süzdükten sonra, iyi olduğuma kanaat getirmiş olacak ki rahatladı.

"İyiyim Behram. Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim." dedim yüzüne samimi şekilde gülümseyerek. Kandemir Bey'in yerinde huzursuzca kıpırdandığını fark edip, ona baktığımda Behram'la bakıştıklarını gördüm.

Behram dosyayı Kalender Bey'e uzattı. O da içinden kağıtları çıkarıp, masasından aldığı kalemi kağıtla önüme bıraktı. "Eğer istersen donuna kadar alırız. Bence o maddeyi de düzenleyebilirdik." dedi Behram.

Ama yine Kalender ile bakışmaların ardından, "Neyse... boşanın da madem.. ıhhmm ben dışardayım o zaman.. bir şey lazım olursa yani." dedi ve cevap beklemeden çıktı.

"Eğer istediğin böyle bir şeyse, onu da ayarlayabiliriz. Sen öyle söyleyince ben sadece velayet kısmını değiştirttim." dedi ne yapacağını bilmiyor gibi. "

Maddi konuları konuşmaya bile gerek yok. Tek istediğim bebeğim." dedim ona emin ve kararlı şekilde bakarak. Elime aldığım dilekçeyi inceledim. Aşağılara doğru indiğimde nerenin değiştirildiğini hemen anladım.

Sonuç ve Talep :

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı iş bu davanın kabulü ile;

1-Davacı Kahraman Ateş ile davalı Arya Reis'in TMK m. 161/1 hükmü uyarınca boşanmalarına,

2-Müşterek çocuklarının velayetinin Davalı Arya Reis'e verilmesine,

diye devam ediyordu. Kalemle protokol sayfasındaki, bana ait olan yere imzamı attım.

"Davacı kısmını nasıl imzalatacağız?" diye sordum. "Onu bana bırakıyorsun. Bundan sonrası bende, 1 haftaya tek celsede biter. Gelmene bile gerek yok, Kahraman'ın ruhu bile duymayacak." dedi kendinden emin bir sesle.

Bu kadar basit miydi? Kaç gündür düşünüp durduğum çözüm, Kalender Bey için birkaç dakikalık olaydı. Güç böyle bir şeydi demek ki.

"Nerede kalacaksın? Sana güvenli bir yer ayarlayabilirim." diye sordu kafasını hafif yana yatırarak. "Onu ben hallettim, teşekkür ederim." dedim. "Benim seni bırakmamı ister misin?" diye sordu.

Gözlerinden masum bir pırıltı geçti. Bana acıyor mu? Hiç istemediğim bir duruma düştüm, ama bebeğim için buna mecburum. "Hayır, vaktinizi daha fazla almayayım. Teşekkür ederim." dedim ayağa kalkarak.

O da benimle birlikte ayağa kalktı. Kapıya doğru adımladığımda arkamdan geliyordu. Kapıyı kendisi açtı ve beni dışarıya yönlendirdi.

Sol taraftaki sekreter masasında, isminin Ebru olduğunu öğrendiğim sarışın sekreter, yanında Behram oturuyordu. Onun yanında da yine sekreter olduğunu tahmin ettiğim, bir erkek daha vardı.

Masa 5 kişilikti. 5 tane sekreteri mi var? Behram bizi görüp yerinden kalktı. Masayı dolaşıp gelmek için adımladı. Bende o sırada Kalender Bey'e döndüm. Elimi uzattım ve "Her şey için teşekkür ederim, Kalender Bey." dedim.

Önce elime bir garip baktı, kesinlikle kötü anlamda değil. Hayatında el görmemiş gibi, biraz masumane. Çocuklar mutlu olduğunda bir elindeki şeye bir de annesine bakar ya, tam olarak öyle bir çekingenlik yaşadık birkaç saniyede. Sonra da kendini toparlayıp, o eski güçlü adama dönüşüp, elime uzanıp sıktı.

"Unutma Arya, bundan sonra seninle bizzat ben ilgileneceğim. O nedenle ihtiyacın olan şeyleri çekinmeden bana söyle. Ve mümkünse gelişmelerden haberdar et." dedi samimi ama kalın çıkan bir ses tonuyla.

Behram yanımıza yaklaşırken, ellerimize çevirdim bakışlarımı. Elinin içinde elimin kaybolması normal miydi? Ayak numarası kaç acaba? Elleri böyle büyükse, eminim ayakları da büyüktür.

O zamana kadar durumun dehşetinden, onu yakından süzmeye çok vaktim olmamıştı. Ayakkabılarından yukarıya doğru süzerken Behram'ın yalancı öksürüklerini duydum. Alıcı gözle süzmüyorum Behram, neden panik yapıyorsun ki?

Süzme işlemim karnında kalarak yeniden ellerimize döndüm. Adamın elini esir almış gibi, saniyelerdir tutuyorum değil mi? Gözlerinin içine bakarak, yavaşça elimi çektim. Ama bana böyle güzel bakarsan, ben nasıl gideceğim? Yakışıklı adamdı ve farklı, bir hayli güçlü bir aurası var gibiydi.

Benim gibi herkes etkilenirdi eminim. Ama ben belli mi etmiştim? Başkaları belli etmezdi tabii. Benim resmen dibim düşüp, adamı açıkça süzmüştüm. Hamilelik hormonları yüzünden mi? Kesinlikle o yüzden.

Arkamda Utku'nun sesini duyduğumda, oraya doğru döndüm. Behram "Bende tam onu söyleyecektim. Utku Bey aşağıda her yerde sizi arıyormuş, burada olduğunuzu haber verdik. Arkadaşlar eşlik ettiler." dedi.

Utku elinde poşetle hızlıca yanıma gelip, iki eliyle omzumu tuttu. Kendince bir süzdü ve iyi olup olmadığımı muhasebe ederek, iyiliğime karar vermiş olacak ki, nerede olduğumuzu tamamen unuttu.

"Meraktan öldüm öldüm dirildim. Şu birkaç saatte, on yıllık stres yükledin bana." dedi çocuk azarlayarak. Yanımızda insanlar olduğu için yalandan öksürüp birkaç adım geriledim. Hemen arkamda Kalender Bey vardı, bir adım daha atsam göğsüne yapışırdım.

"İyiyim Utku, merak etme. Sadece biraz fenalaştım, durumumu biliyorsun." dedim ikna etmeye çalışarak. Ahh dedi aklına bir şey gelmiş gibi. "Resmen avm tavafı yaptım. Bence bu sefer buldum klasik kokusuymuş, yazısı altın rengi..." dedi poşetin içinden kutuyu uzatarak.

Nefes aldığımda, daha kutuyu açarken koku burnuma doldu sanki. İşte bu kokuydu! Sonunda buldum. Şişeye burnumu gömmekle, içmek arasında gidip geliyordum. Büyük bir hevesle, bu sefer bileğime sıktım ve burnuma götürdüm.

"Aşermen bile bi garip. Ben ne yapacağım seninle? Ya yine fenalaşırsan? Ya canlı yayında böyle olursan? Gelirken her şeyi araştırdım, bu zamanlarda normalmiş." dedi hamilelikten dolayı midemin bulandığını, başımın döndüğünü falan sandı muhtemelen. Ama benim yüzüm başka bir nedenle düştü.

"Ne oldu? Bu da mı değil?" dedi merakla. Bileğimi burnumdan çektim. "Başka siyah şişesi yokmuş ki, kaç parfüm getirdim. İstersen arabadalar, bir daha kokla onları da..." dedi ilgi dolu bir sesle.

Jagler'in kokusu muhakkak buydu. Ama benim aldığım kokudan farklıydı, çok benziyordu ama, aynı zamanda o sıcaklık ve birebir benzer koku yoktu. O sırada yeniden burnuma, aşerdiğim o koku dolunca, gözümü kapatıp kokuyu koklayarak takip ettim.

Tam arkama döndüğümde, başımı biraz öne uzattım ve işte oradaydı. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Kafamı hafif kaldırdığımda Kalender Bey'in koyulaşmış anlamlı gözleriyle karşılaştım. Koku ondan mı geliyor? Aşerdiğim kokuyu mu kullanıyor? Jagler değilse markası neydi?

Gözlerinin içine bakarken Behram, merakla sordu. "Parfüm mü arıyorsunuz? Parfümler konusunda takıntılı olan kişilerden misin?" diye sordu. Muhtemelen beğendiğim bir kokuyu, ismini bilmediğim için deneyerek bulmaya çalıştığımı sandı.

Kalender Bey'le aramızda hissettiğim gözle görülür çekimi sonlandırmak için, Behram'a dönecektim. O sırada Kalender Bey'in gözleri dudaklarımı ve boynumu gezdi. Utku olayı toparlamak isteyerek.

"Arya'nın bir koku hoşuna gitmiş, onu arıyordum. Bende aşeriyorsun derken onu kastetmiştim. Bulmadan rahat edemeyiz artık, her şeyi koklar." dedi az önceki potunu düzeltmeye çalışarak.

"Ahh o zaman Kalender'in parfümü olamaz. Çünkü özel olarak, yurt dışında ünlü bir kozmetik firmasına ürettiriyor. İstediği koku için, 6 ay parfüm testerları gitti geldi. Neredeyse bin farklı koku üretilmiştir. Sonunda bunu beğendi, yıllardır kullanıyor." dedi açıklayarak.

Yani sadece ona özel bir parfüm, ama koku kesinlikle bu. Ben hâlâ Kalender Bey'e bakarken, o sıkkın bir nefes bırakıp ensesini kaşıdı. Ensesini kaşırken de gömleği kenara açıldı, artık geçmeye yüz tutmuş sarı-yeşil morluklar gördüm. Gözlerimi çok oyalamadan göğsüne indirdim.

Olamaz değil mi? Rüyaydı? Rüya değil miydi? Kalender miydi?

Bir insanla bu kadar uyumlu tensel temas olabilir miydi? Resmen zevkin kollarına düşmüş gibiydim. Hiç gerçekçi değildi, hiç böyle duygular yaşamadım.

Eğer birlikte olsaydık? Evliydim, hâlâ boşanmamıştım. Kim bilir hakkımda ne düşünüyor? Kahraman gibi herkesin altına yattığımı falan mı?

Bebeğim? Karnımda başka birinin bebeği varken? Adamdan bir de yardım dilendim. Beni kocamdan boşaması için yardımcı olacak. Bizi korusun diye, az kalsın birlikte olacağım adama yalvardım.

Bugün şok kotamı doldurdum dedikçe, daha da büyük bir şokla sarsılıyordum. O yüzden mi bana öyle anlamlı bakıyordu?

Hayır! Dur 1 dakika, odamda ne işi vardı o zaman? Az önce sağlık sorunları nedeniyle takip ettirdiğini söylemişti. Yanımda olduğunu düşündüğüm zamanlar, yapayalnız olduğum anlardı, daha çok mahrem bir yerdi.

İntihar etmemden mi korktular? Arda o yüzden mi ağzımı yoklamaya çalışıyordu? Birkaç aydır kötü gözüktüğüm için psikolojimden şüphe ettiler.

Her şeyi yanlış anladım, boynumdan muhtemelen nabzımı kontrol ediyordu. Ama alnımdan öpmemiş miydi? Ateşime mi bakıyordu? Biraz tuhaf bir ateş bakma yöntemi değil mi?

Kafamı yeniden kaldırıp, önce boynuna ardından gözlerine baktım. Gözlerimde ya da yüzümde ne gördü bilmiyorum ama bakışları sertleşti ve kaşlarını çattı.

Behram ve Utku bizi bu garip pozisyondan kurtarmak için, arkada çırpınıyor gibiydi ama duymuyordum. Kendime gelip birkaç adım geriye attım.

Utku telefonda birini onaylıyordu, ardından göz göze gelince kapattı.

"Insgram canlı yayını için duyuru yapılmış. Yale'de arabana bırakmış istediklerini, geç olduğu için gitmesini söyledim." dedi bana da açıklayarak.

Sadece kafa salladım, beni süzdü derin bir nefes aldı. O da ne yapacağını bilmiyor gibiydi. "Yeniden teşekkür ederim." dedim Behram'a doğru konuşarak.

Ve cevabını bile beklemeden asansörlere doğru ilerledim. Sanırım arkamda şaşkın bakışlar bırakmış olmam gerekiyordu ki, Utku da garip garip arkaya bakıyordu.

Şimdi sırada Kalender'in adamlarını atlatıp, dağ evine ulaşabilmek vardı. Hayatımda başka ne eksikti? Aksiyon, entrika, yalan dolan, bebek, aldatma, bazı adlandırılamayan hisler... Daha ne eksikti?

🌟 - Oy vermeyi unutma
👇🏻 - Satır arası yorumlarını bekliyorum

Arya?

Kahraman?

Kalender Kandemir?

Buğra?

Utku?

Behram?

Hikaye Gidişatı?

Instagram: ARK.Kitap | Yazar.Ruyam
RuyamG

ARK Evreni Serisi, İkinci Adam Yayınları aracılığıyla yakında raflarda olacak.

Basılacak ilk kitabımız ARK I : Arya 🪞✨

Kitaplarım bağımsız olarak okunabilir, ama ortak karakterlere ve geniş bir olay kurgusuna sahiptir.

Bu kitap, ARK Evreni Serisi adı altında yayınlanmaktadır.

Kronolojik sıraya göre seriyi D R E A M E 'de ayarladım.

Arya ve Kalender'in aşklarına şahit olan herkes 🪞✨ emojileri ile yorumları donatsın!

~~ Lütfen ilk defa okuyanlar ve özellikle birden çok okuyanlar bol bol yorum yazsınlar. ~~

Spoiler içeren yorumlar yazmak SERBESTTİR!

Bu nedenle yeni okuyucuların yorumları okumadan yorum yazması rica olunur.
(Siz yine de yorum yazmadan geçmeyin, yoksa yazarınızı üzersiniz😢)

~~ Hikaye konusunda SPOİLER yemek istemeyenler KONAĞIN DELİSİ ve KRALİÇE kitaplarımı OKUMASINLAR!

Konağın Delisi ve Kraliçe, ARK III : Arya Reis Kandemir 'den sonrasını anlatmaktadır. Arya ve Kalender'in çocuklarını konu alıyor.

ZÜHRE ve MEHTAP KESİNLİKLE OKUMALISIN!

Loading...
0%