Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bölüm 15: Ultrason | ARK I - Arya

@ruyamg

Ailemizde yerini almak için Instagram: ARK.Kitap | Yazar.Ruyam

ARK kitap emojimiz 🪞✨ yorumlara!

Bölüme başlamadan üj bej emoji yollayın bakalım :D

RuyamG <— Ailemiz burada toplanıyor.

Okumaya başlamadan sol alt köşedeki yıldıza tıklayarak oy vermeyi unutma 💜

Satır arası yorumlarını bekliyorum. ⭐️

Arya ~

Masanın üstünde oturmuş, bacaklarımı Kalender'in beline sarmış tutku dolu öpüşüyorken, yavaşça uzaklaştım. Şu an bu durumda ne yapıyoruz? Benim tahtalar zaten eksikti, şimdi tam kliniklik oldum.

"Hastaneye gitmem gerekiyor." dedim nefes nefese. "Biliyorum." dedi yeniden dudaklarıma gömülerek. "Bu odada kamera var." dedim bu seferde dudaklarımızı ayırıp. Yüzüme karanlık çapkın bir ifade ile baktı.

"Kamera olmasa, daha da ileriye götürmek istiyorsun yani?" dedi.

"Bende yalan yok, tamam az önce yalanları pat pat yapıştırmış olabilirim ama. Her neyse belki de fuckbody oluruz. Aramızdaki çekim gözle görülüyor değil mi?" dedim şımarık bir ses tonu ile.

"Ne oluruz?" deyip kahkahayı bastı. "Başkalarına da böyle gülüyor musun?" diye sordum kendime engel olamayarak.

"Iı ıı başkaları böyle günümü aydınlatan, gün ışığım değiller." dedi. Bana gün ışığım mı demişti?

"Ne zamandır?" diye sordum. "Söyleseydim benden korkardın. O yüzden buna cevap vermek istemiyorum." dedi. Korkardım mı? Neyden?

"O zaman ilerisi için, benimde bir pas hakkım olsun mu?" dedim. "İlerisi olacak mı?" dedi masum bir çocuk gibi, kafasını sağa yatırdı.

Kafamı omzuna dayayıp, dizlerime baktım. Sonrada yavaşça kafamı sağa çevirerek göz göze geldik. Aramızda minicik bir alan vardı. Onun kafası sağa yatık, benimki onun solundaydı. Beni soluna alır mıydı?

"Olsun mu?" dedim, minik bir kız çocuğu edasıyla. "Olsun tabii, neden olmasın ki?" dedi kafasını düzeltip saçlarımı öperek. "O zaman popom ne zaman sıkışırsa, pas hakkımı kullanacağım. Çünkü neden kullanmayayım?" dedim gülerek. Aslında başka soruya cevap vermişti ama, ben pas sorusuna vermiş gibi davrandım.

"Az önce kameradan izledim. Sinirlenebildiğini bile bilmiyordum, içinden aslan çıktı sanki." dedi hayran kalmış bir sesle.

"Olsa olsa kedidir o, aslan olsa duramazsın. Hem bende insanım, arada geliyorlar sağdan sağdan." dedim.

"Oooo kedi buysa, aslan halini düşünemiyorum. Huyuna suyuna gitmem lazım, yoksa vay halime. Helin'den yeterince çekiyorum zaten." dedi yakınarak.

"Geçen toplantıdan önce sizi gördüm lobide, baya hararetli konuşuyordunuz. Sonra sen bahçeye çıktın." dedim.

Bana şaşkın şaşkın baktı, "Beni mi kesiyordun uzaktan? Vaaay be.. bu duruma düşeceğimi hiç hayal etmemiştim. Helin bu, beni çileden çıkartacak bir şey demiştir. Bende hava almak için dışarı çıkmışımdır. Bazen kızarım, sesimde yükselir ama benim prensesimdir, ne kadar çıldırtırsa çıldırtsın, nerede duracağımı bilirim." dedi açıklama yaparak. O prenses ise kraliçe kim?

"Öfke problemleri seziyorum." dedim gülerek. Beni omuzlarımdan tutarak uzaklaştırdı, ellerini yüzüme çıkarttı.

Yüzü sertleşti ve ciddi bir ifade ile baktı gözlerimin tam içine, "Asla sana zarar vermem. Uzun zamandır tedavi görüyorum, ne kadar törpülendim bilemezsin. Bok gibi bir babanın çocuğu olunca, bazı sorunlar peşimden geldi. Nasıl iyileştiğimi, neye tutunduğumu tahmin bile edemezsin.

Sadece bilgi vermek için söylüyorum, kendimi zapt edemediğimde eşyalara zarar verebiliyorum. Eğer böyle bir anıma denk gelirsen, sadece uzaklaş sana zarar vermeyeyim. Sonra sakinleşip kendime geliyorum." dedi.

Gerçekten de öfke kontrol problemleri var. Bana da böylesi denk gelirdi. Neyse 3 yıl hiç sinirlenmeyeni ile oldukta ne oldu? Az önce aslan gibi kükrüyordu.

"Mafya olunca, sinir ve öfke problemleri otomatik envantere yükleniyor zaten." dedim dalga geçerek. "Mafya mı?" dedi. "Mafya mı kaldı güzelim, şimdi herkes şirketleri ile savaşıyor. Parası çok olan, diğerini yeniyor, eskide kalmış mafyacılık..." dedi. Güzelim mi dedi bana?

Yeni bir nefes alıp "Hee ortamda mafyacılık bile olsa, benim kurallarıma göre olurdu tabii, orası ayrı." dedi. "Hee diyorsun ki, ismi ne olursa olsun, bu ailemin kralı benim." dedim. "Hahh işte tam ondan, diyorum. Ağzından bal damlıyor." dedi beni onaylayarak.

Telefonuma uzanıp, saate baktım. "Artık gitmem gerekiyor, ilk randevuma geç kalacağım." dedim masanın üstünden atlamaya hazırlanırken. O da birkaç adım geri çekilip belimden iki eliyle tutup, bana destek olarak yere indirdi. "İyi hadi gidip tanışalım şu ufaklıkla." dedi ciddi bir ifade ile.

"Anlamadım?" dedim şaşırarak. "Benimle hastaneye mi geleceksin?" Şu an bu durumda konuşmalarımız bile bir tuhaftı zaten. Ne ara bu raddeye gelmiştik, biz en son yeni tanışıyorduk?

Ofisinden sonraki ikinci gerçek görüşmemizde, benim ajansımda öpüşmüştük. Ve sanki kırk yıllık tanıdık gibiydik. Şimdide bebek ultrasonuna mı gidecektik?

"Evet? Ne var bunda? Tanışıp anlaşma yapmam gerekiyor. Eğer sana rahat bir hamilelik süreci yaşatırsa, doğduğunda ona bir sürü hediye alacağım." dedi. Doğduğunda da yanımda mı olacak yani?

Kafamı kendi kendime sağa sola salladım. Sonunu düşünmeyen kahraman olamaz. Hem ben tek gitmeye korkmuyor muydum zaten? Bebek sağlıklı değilse diye kendimi yiyip bitiriyordum. Yanımda Kalender olursa güçlü durmam gerekirdi, gelsindi o zaman.

"İyi madem, uslu bir çocuk olursan şirinleri bile görebilirsin." dedim gülerek. "Aaa kuru iftira, ben hep usluyum Şirine." dedi. Kapıya doğru ilerledik.

"Bence Şirine, Ebru Hanım olmalı. Sarışın olan o çünkü." dedim boş bulunarak. "Sekreterlerimden Ebru mu?" dedi şaşırarak. "Aaa sarışındı di mi o?" dedi ilk defa fark edermiş gibi.

Ona garip garip bakınca "Ne?" dedi. "Yeni fark etmiş değilsin ya? Bir de senden, kesinlikle güçlü şirin vibe alıyorum." dedim gülerek kaslarını ima ettim.

Hayret olmuş bir sesle "O karanlıkta bile gördün mü?" dedi eee dokunduk ya alla alla. Ve o kritik soruyu sordu. "Sen hangi şirin olurdun?" Ben hangisi olurdum?

"Tembel şirin, saatlerce oturup Netflix'ten dizi izlemek istiyorum. Hayır hayır muhteşem yüzyılda 77'de kaldım önce Mustafa'ya kadar onu izlemeliyim. Mustafa'nın ölümünde yarılarak ağladıktan sonra netflix'e bakarım." dedim.

"Bence sen tembel olamazsın, olsaydın işinde bu kadar başarılı olamazdın. Bunca kişi seni takip etmezdi. Çok büyük bölümü de erkek. Çoook rakibim var çoook." dedi hayıflanarak. Rakibi? Tek rakibin THY bebeğim.

Odanın kapısına uzandığımda, "Bir ara müsait olduğunda haber ver, dediğin gibi karanlıktı. Gündüz gözüyle hepsini detaylı incelemek isterim." dedim.

Heyecan, hayranlık, koyulaşma ne ararsan vardı gözlerinde, ama cevap vermedi. Kapıyı açmadan önce ciddileşip, eski haline geldi. Bu hali ile az önceki hali arasında %1000 fark vardı. Bende bozuntuya vermedim. Sonuçta adam Kalender Kandemir. Ama ilgisi de hoşuma gitmedi değil.

Ama bu sefer kalbime söz geçirmeliydim. Öyle iki üç kuru söze kalp teslim etmek yok. Bu sefer emin adımlarla ilerleyeceğim. Tensel çekimi durduramam belki, ama aklıma ve kalbime bir süre mani olmalıyım.

Çok kırıldım çünkü, kime güvendiysem emdiğim sütü burnumdan getirdi. Gerçi ben süt bile emmemişim, dadılarım mama veriyormuş ama neyse.

Toplantı odasından çıktığımızda Yale, Utku ve Behram koltuklarda oturup sohbet ediyordu. Arda Bey ise bizim kapı ile koltuk arasında, tam anlamıyla volta atıyordu.

Bizi görünce "Çıktılar." dedi. "Eee bu ne böyle ya? Bu ajansta bir tek biz mi çalışıyoruz. Diğer insanlar nerde?" diye sordum.

Arda Bey, "Ben olayların büyüyeceğini düşünüp, kulak misafiri olmasınlar diye öğleden sonra gelin yarım gün izin deyip herkesi kovdum." dedi. Bende Kalender'e yandan bakarak gülümsedim, o da bana bakıyordu.

İkimizin duyabileceği bir fısıltı ile "İyi bir şeye vesile olmuşum bak, millet sabah sabah kahvaltı yapmadan gelmiştir. Sayemde yayıla yayıla kahvaltı yapmışlardır." dedim ciddi durmaya çalışarak. Kalender ise gülmemek için elini ağzına götürmüş, yalandan kaş çatmıştı.

"Ayy dur unuttum. Kandemir imajını bozmamam lazımdı. Ama sende hiç hatırlatmıyorsun ki." dedim. Bu sefer benden uzaklaşarak cama doğru ilerledi. Muhtemelen camın önünde gülüyordu, çünkü omuzları inip kalkmıştı.

"Arda Bey, çok teşekkür ederim. Ajansı böyle bir şey için kullanmak istemezdim. Ama zaten haberim bile yoktu, sizde rezillik çıkmasın diye almışsınız sanırım. Bir daha hiçbirini almayın." dedim.

"Olur mu öyle şey. Burası senin ajansın, ne istersen yaparsın tabii." dedi. Nereden benim ajansım oluyor? Tamam birlikte büyüdük ettik ama, sözleşme yenilenmediğinde direkt başka ajansa geçerim. Hiç acımam söyleyeyim, ama içimden.

Ufak bir tebessümle, "Benim artık çıkmam gerekiyor." dedim Arda'ya. "Yale'cim, yarın prova için konum atmayı lütfen unutma." dediğimde kafasıyla onayladı.

Biz gelmeden Behram ile muhabbet ediyormuş gibiydiler. Yale'nin yüzü hafiften kızarık mı? Behram'ın yaşı ya benimle, ya da benden birkaç yaş büyüktür. Yaşları yakın o zaman olurdu. Buğra'cım kusura bakma, sen yaşlı bir adam olduğundan bu genç kızla shipinizi bozuyorum. Ve Behram ile tam şu an shipledim gitti. Herkes shiplediyse, bakalım ilerde bizi neler bekleyecek?

Utku'ya kafamla işaret verdim. O da fıtı fıtı benimle merdivenin o taraftaki boşluğa geldi. "Durum fena, herkes boşandığını konuşuyor. Resmen sosyal medya yıkılıyor. Bir avukat dava dosyasını falan bulmuş incelemiş. Herkes biliyor yani.

Sidcord, Insgram ve canlı yayın platformu sayfandaki chatte herkes Aros'u konuşuyor. Resmen başımıza bela aldık. Canlı yayında neden böyle bir söz verdin ki?" dedi beni azarlayarak.

"Hamileyim Utku, iddet süresi varken benimle kimse evlenemez. Birazdan doktora da gideceğim. Raporların hepsinde Kahraman ile evliyken hamile kaldığım belli olacak.

Hukukta nasıl işliyor biliyorsun, ben istemesemde bebeğim onun soyadını alacak. Bununla ilgili bugün Kalender'den yardım isteyeceğim. Belki bir yolunu bulabiliriz, bebeğimin Ateş soyadını almasını istemiyorum. Onu kullanacak bir babaya ihtiyacı yok." dedim kesin bir dille.

"Kalender mi? Direkt kalender yani?" dedi soru dolu gözlerle.

"Arya, sakın bak. Bu adamlar bize gitmez. Ne ararsan var bunlarda, başımıza iş alırız, nolursun.

Bak ilk başta aşk dolu olur her istediğini önüne serer, sonra olmadığını görünce seni zorlamaya başlar. Kötü davranıp, belki de şiddet gösterir. Elleri kanlı bu adamların, kurtulamayız." dedi. Beni düşündüğünü sesinden bile anlıyordum.

"Gözümü dört açıp, sözlerine dikkat edeceğim." dedim bir yandan da Kalender'i keserek. O da Arda ile konuşuyordu. "O zaman hadi ben kaçtım." dedim herkes duysun diye yüksek sesle.

Kalender ben birazdan geleceğim gibi bir bakış attı. Kapıdan çıkıp arabama doğru ilerledim. Kaldırıma çıkınca bir anda çevredeki takım elbiseliler ile afalladım.

"Çocuklar hayırdır? Düğün dernek mi var?" dedim. Bu ne böyle kaç kişiler bunlar? Yolu babalarının yolu gibi kapatmaları peki? 4-5 şuradaki de aynı arabadan 6 mı? 6x5 den desek en az 30 kişiler. Belki etrafta başka arabalarda vardır, bilemiyorum. Şu beni her zaman takip eden genç çocuk geldi.

"Buyur yenge, bir şey mi istemiştin?" dedi. Yenge mi? Koçum dur dün bir, bugün iki, üçüncü de nikah masasına mı oturtacaksın?

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordum. "24 yaşındayım, yenge." dedi. Daha ufak bekliyordum, 24 baya büyükmüş.

"Yüzden ufak gösteriyorsun demek ki." dediğimde yüzlerdeki ciddiyetler silinmiş, herkes bize bakıp gülüyordu. "Adın?" diye sordum. "Emin, yenge." dedi. Her cümlenin sonunda yenge demesi?

Kafamı hafiften eğip masum masum, "Yengen miyim, gerçekten?" demem ile "Estağfurullah, her zaman." demesi saniyelik oldu. Bende arkadakilerle güldüm ve hepsini işaret edip "Siz hep bu kadro ile misiniz?" dedim.

"Helin Hanım için bir ekibimiz daha var. Biz şu 5'li sizinleyim. Diğerleri abiyle." dedi. Arabama yardımcı olan kişileri hatırladım. Onları karışık adamların arasında elle gösterip "Mert ve Batu değil mi?" dedim hatırladığım kadarıyla. Onlarda şaşkınca bana baktılar.

"Unutmamışsın, yenge." dedi övünerek. Sanki bakın benim adımı biliyor der gibiydi. "Tamam o zaman, demek ki sizinle sık sık karşılaşacağım. İkili grup halinde şöyle birbirinize paralel dizilin bakayım." dedim.

"Dizilirken kendi aranızda güvenilirlik ve deneyime göre sıralanın." diyerek devam ettim. Anında dediğimi yaptılar. "Bu şekilde miyiz?" Sağ taraftaki gruba elimi uzattım. "O zaman sağ baştan say, isimleri alayım." dedim.

"Bekir, Görkem, Mert, Altuğ, Batu, Zevahir, Tuğra, Alp, Canberk." dedi ve sonraki kişide arkama odaklandığı yerde durdu. Upss sanırım Kalender'e yakalandık. Arkamı döndüğümde Kalender iyice yaklaşmıştı.

"Çaktırmayın, doğal davranın." dedim minnoş minnoş konuşarak. Gülmek isteselerde, gülemiyorlar gibi halleri vardı. Hatta isminin Altuğ olduğunu öğrendiğim çocuk dudaklarını dişliyordu.

"Yıllardır yanımdasınız, bir kere şöyle usturuplu, sıralı beklediğinizi görmedim." dedi söylenerek, durumdan memnun olmadığını belirtti. "Sorun nedir?" diye sordu bana dönerek.

Sıradaki adamları göstererek, "Bunlar yolu kendileri yapmış gibi kapatmışlar, ihaleyi ne kadara aldıklarını, yapımına ne kadar para harcandığını ve kar marjını merak ettim. " dedim.

"Sanki kendileri ihaleyi alıp, taşerona 4'de 1 fiyatına yaptırmış gibi bir tipleri var." yarı ciddi yarı değil söylendim. Herkes ciddi olmadığımı biliyor sonuçta, babasının yolu gibi kapatmışlar şuraya bakın, gören başına iş gelmesin diye yolunu değiştiriyor. Gerçekten hiç mafya gibi değilmiş.

"Bekir." dedi sıranın başındaki adama. "Buyur abi." dedi hemen Kalender'e cevap olarak. "Bu yolu biz mi yaptık?" dedi ciddi ciddi. Ben bir Kalender'e bir Bekir abiye baktım. Muhtemelen Kalender'den bile büyüktü adam, ama Kalender'e abi diyordu?

Uzak bir noktayı gösterip "Santralden aşağıdaki belediye'ye kadar komple biz yaptık abi. Buraya zaten 5-6 yıl önce imar verildi. Neredeyse her yapıya, villaya, apartmana elimiz değdi. Belediye binasını bile bizim inşaat şirketi yaptı." dedi ciddiyetle.

"İhale tutarı'da.." diye devam edecekti ki. "Bu kadar yeter, ben aldım cevabımı." diyerek Kalender'e döndüm. "Kalender artık gitmeliyiz, gerçekten geç kalıyoruz." dedim. Benimle gelecekse tabii.

"Tamam o zaman, ben seninle geleyim. Diğerleri bizi takip etsinler." dedi arabaya doğru hareket edecekken, önüne geçip durdurdum. İkimizin duyacağı bir fısıltıyla "Bu kadar kişi hastaneye mi gideceğiz?" diye sordum.

"Birilerinin güvenliği sağlaması gerekiyor." dedi. "O zaman, Bekir abi, Mert, Batu, Emin dışındakiler hastanenin çevresinde beklesin. Doktor korkup bir daha bebeğime bakmazsa ya?" dedim.

O da kafa sallayarak beni onayladı. Arabalara geçtik.

"Ne kadar çabuk ezberlemişsin isimlerini." dedi ben park yerinden çıkarken. "Bilmem, hafızam bazı konularda çok iyi, bazı konularda berbattır. Sonuçta yıllardır oyun oynuyorum, herhalde oradan kalma bir alışkanlık." dedim. Yıllarca dağda kaldık aslanım, sen Eğirdir'in dağlarını tepelerini bilir misin? Ya eğitim kulesini?

"İlk defa bir kadının yanında, arabayı ben kullanmadan oturuyorum." dedi. "Ne tesadüf birbirimizin ilkleri olmamız." dedim ama anlamayarak bana baktı. Ahh sevişirken ne ilklerde bulunduğunu bilmiyordu tabii, olsun bilmesindi.

Arabaları hastanenin otoparkına çektik. Gelen önemli biri mi diye herkes konvoya bakıyordu. Düğün konvoyu ablacım, çocukları sünnete götürüyorum deyip kendi kendime güldüm. Arabadan inmeden şapkamı ve gözlüklerimi kontrol ettik.

"İster misin?" diye Kalender'e de benim taktığımın aynı modelinden şapka uzattım. "Erkek mi? Kimin şapkası? Birbiriyle de uyumlu?" dedi merakla.

"Utku'nun... Magazinden kaçış şapkası." dedim gülümseyerek. Saçım bozulur şimdi, deyip takmaz zannettim ama alıp taktı. Üstündeki takım elbiseye baktı, "Biraz bekle arabada." dedi.

İnip korumalarına doğru ilerledi, sonra da gözden kayboldu. 5 dakika sonra altında kot pantolon, üstünde benimle aynı renkte bir t-shirt vardı. İlk defa onu bu şekilde, serbest stil gördüğüm için kendimi lisede gibi hissettim. Hani lisedeki tüm arkadaşlarınızı forma ile görmeye alışmışsınızdır, dışarıda gündelik kıyafetle gördüğünüzde garip gelir ya. Tam olarak öyle hissetmiştim.

Kapımı açıp "Gel bakalım." dedi. Bende çantamı alıp arabadan indim. Polikliniklere doğru yürürken "Bu haftalarda cinsiyeti belli oluyormuş ama kesinlik göstermiyormuş. 18. haftadan sonra kesinmiş, o yüzden bugün öğrenmeyelim. Şimdi hanımefendi diye tanışırız, beyefendi çıkar sorun olmasın. Sonraki kontrolde öğreniriz, ne dersin?" dedi heyecanla.

Öğreniriz? Sonraki kontrollere de mi benimle gelecek yani? Olumlu anlamda kafa salladım. "Bu haftada minicicik şu kadar 10-11 cm miş. Ağırlığı yok kadar az 80 gram falan. Ben su içince o gramdan fazla kilo alıyorum. " dedi.

Araştırmış mıydı? Öncesinde hastaneye geleceğimi biliyor muydu? "Mide bulantın, baş dönmen ve diğer belirtilerin hâlâ devam ediyor mu?" dedi ellerini arkadan bağlayarak. Bu ona garip bir şekilde 'Buraların sahibi benim' vibe veriyordu.

"Hiç yaşamadım." dedim. Biraz duraklar gibi olup bana baktı. "Anladım." dedi eski heyecanını kaybederek, bir sorun mu vardı? Vardı değil mi? Tüm hamileler bu süreci yaşarken, ben yaşamadım. Boş gebelik ya da dış gebelik olma ihtimali de vardı.

Bekledikçe daha da düşünmekten moralim bozulmuştu. O sırada sıram geldiğinden doktor odasına girdik. "Hoş geldiniz Arya Hanım, buyurun lütfen. " dedi. "Bana ilk defa mı geliyorsunuz?" Hayır ikinci. "Daha önce hcg testi yaptırmak için gelmiştim." dediğimde bilgisayardan bir şeylere baktı.

"Evet, hcg'niz iyiymiş. Hadi o zaman ultrasona alayım sizi, belli ki babamız çok heyecanlı." dedi yanlış anlayarak. Kalender'e baktığımda sol duvardaki bebek fotoğraflarına bakıyordu. Ben o tepki vermeyince, bozuntuya vermedim. Şimdi durumlar karışık doktor hanım, diyemedim.

Ultrason için masaya uzanmadan pantolonumu biraz indirip göbeğimi açtım. Normalde Kalender'in yanında tuhaf hissetmem gerekirken, fazla rahattım.

"Kasıklarımıza kadar indirelim." dedi. Bende baya indirmiştim dediği gibi. Ardından peçete yerleştirdi ve jel sıktı. Heyecanlandım ve korktum. Ya kötü bir şey çıkarsa? Ya onu da kaybettiysem?

"Baba bey, sizi annenin yanına alayım. Belli ki annemiz çok heyecanlı, birbirinizin heyecanına ortak olun. Ama sizden ricam anneyi de sakinleştirin bir yandan ki, bebeğimizi güzelce görelim." dedi ultrason başlığını karnıma bastırırken.

Kalender'in büyük sağ eli, benim sol elimi tuttu. Güven vermek ister gibi sıktı, ve yüzüme bakıp kocaman gülümsedi. 'Ben buradayım, merak etme' mi demeye çalışıyor.

O sırada içimi delik deşik eden, gözlerimi dolduran bir ses duydum. Hızlıca monitöre baktığımda sesin doğruluğunu teyit etmiş oldum.

"Evet annesi ve babası, işte bebeğimizin kalp atışları. Ne kadar da güçlü atıyor. Bebeğimizin tüm ölçüleri haftası ile uyumlu, tamı tamına 14+1 yani 15. Haftadayız. Şurada sat yazan tarihte son reglinizin başlangıç günü... Biz, regli gününden itibaren haftayı hesaplıyoruz." dedi detaylı açıklayarak. Resmen bulutların üstünde uçuyordum.

Kalender "Bir kere daha dinleyebilir miyiz?" dedi. Doktor Kalender'in ricası üzerine yeniden kalp atışlarını açtı. Allahım bu benim bebeğimin kalp sesi mi? Kalender elimi daha da sıkı tuttu.

Babası başka biri olan bebeğimi, duygular beslediğim başka bir adamla görmeye geldim. Ve bize yabancı olan bu adam, beni ve bebeğimi koruyor, değer veriyor.

Gözlerimi yeniden ellerimize indirdim. Bu kare benim içimi ısıtıyor. Hata yapıyorum ama değil mi? Fena bir hata yapıyorum. Çünkü kalbim freni patlamış araba gibi ona doğru gidiyor. Kaza kaçınılmaz. Airbag açıp, birkaç ufak yarayla kurtulacak mıyız? Yoksa arabadan fırlayıp paramparça mı olacağız?

🌟 - Oy vermeyi unutma
👇🏻 - Satır arası yorumlarını bekliyorum

Sizce Arya, bir anda bu kadar samimi olmakta hata mı yapıyor?

Kalender'in kendisinden olmayan bir bebeği, sahiplenmesi hakkında ne düşünüyorsun?

Arya ve Kalender arasındaki ilişki, sence nasıl şekillenecek?

Kahraman, bebeği öğrenince ne yapacak?

Arya?

Kahraman?

Kalender Kandemir?

Korumalar?

Hikaye Gidişatı?

Instagram: ARK.Kitap | Yazar.Ruyam
RuyamG

ARK Evreni Serisi, İkinci Adam Yayınları aracılığıyla yakında raflarda olacak.

Basılacak ilk kitabımız ARK I : Arya 🪞✨

Kitaplarım bağımsız olarak okunabilir, ama ortak karakterlere ve geniş bir olay kurgusuna sahiptir.

Bu kitap, ARK Evreni Serisi adı altında yayınlanmaktadır.

Kronolojik sıraya göre seriyi D R E A M E 'de ayarladım.

Arya ve Kalender'in aşklarına şahit olan herkes 🪞✨ emojileri ile yorumları donatsın!

~~ Lütfen ilk defa okuyanlar ve özellikle birden çok okuyanlar bol bol yorum yazsınlar. ~~

Spoiler içeren yorumlar yazmak SERBESTTİR!

Bu nedenle yeni okuyucuların yorumları okumadan yorum yazması rica olunur.
(Siz yine de yorum yazmadan geçmeyin, yoksa yazarınızı üzersiniz😢)

~~ Hikaye konusunda SPOİLER yemek istemeyenler KONAĞIN DELİSİ ve KRALİÇE kitaplarımı OKUMASINLAR!

Konağın Delisi ve Kraliçe, ARK III : Arya Reis Kandemir 'den sonrasını anlatmaktadır. Arya ve Kalender'in çocuklarını konu alıyor.

ZÜHRE ve MEHTAP KESİNLİKLE OKUMALISIN!

 

Loading...
0%