1. Bölüm

Bölüm - 1

Ruyavcisi1
ruyavcisi1

Okuduğunuzda yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayın❤️

 

 

ʙöʟüᴍ¹:

 

« 𝑩𝒆𝒌𝒍𝒆𝒏𝒎𝒆𝒚𝒆𝒏 𝑬𝒗𝒍𝒊𝒍𝒊𝒌 𝑯𝒂𝒃𝒆𝒓𝒊»

 

Yaşadığın şehirden uzaklaşmak her şeyi unutturur mu ya da başka şeylere odaklansak, eskileri düşünmesek unutur muyuz her şeyi?

Maalesef unutulmuyor, unutamıyorsun. Özellikle de geçmiş hayatında kötü anıların varsa hiç unutamazsın. Biraz zaman geçer, unuttuğunu düşünürsün ama aslında sadece zihninin bir köşesinde kaybolmuştur, taa ki uzaklaştığın şey tekrar seni buluncaya kadar. O zaman anlıyorsun ki, aslında hiçbir şey unutmamışsın.

Annemin ani ölümünden sonra babam tamamen değişti. Sanki annemle birlikte babamda ölmüştü. Hareketleri, konuşması, özellikle de bana karşı olan tavrı... Annemin ölümü babamla aramıza koca bir duvar ördü ve ben o duvarı yıkamayacağımı anladığım gün, o koca konaktan kaçmaya karar verdim. Halamın da bir zamanlar o konaktan kaçması açıkçası işime gelmişti. Bunu fırsat bilip beni yarı yolda bırakmayacak, her zaman beni destekleyeceğine inandığım Mizgin halamın yanına geldim ama geceleri bile uykumu bölünmesine neden olan sorulara cevap bulamıyordum.

Beni hiç merak etmediler mi? İyi miyim değil miyim? Öldüm mü kaldım mı?.. Neden kimsenin umrunda olmamıştım?

Bu aslında işime fazlasıyla yaramıştı ama ne kadar istemesem de canımı acıtmıştı ama en acı tarafı, aradan 9 yıl geçtikten sonra beni aramaları.

Bu 9 yıl boyunca nerdelerdi? Ben onların aklına yeni mi gelmiştim?

Çalan telefonu açıp açmamak arasında kalmıştım. Stresten alnımda terler birikmişti. Neden beni 9 yıl sonra aradılar? Duyacağım şeyden korkuyordum, bu da beni strese sokuyordu.

Odada oluşan sessizlikle bakışlarım elimde duran telefona kaydı, kapanmıştı. Derin bir nefes aldım rahatlamak için ama tekrar çalınca yutkundum. Belli ki ben açmayana kadar aramaya devam edecekti. Daha fazla beklemeden telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim?"

"Roza?" Daha çok sen misin der gibi çıkmıştı sesi.

"Evet, benim. Önemli bir şey yoktur inşallah?" Sesimi soğuk çıkarmaya dikkat etmiştim. Benim için artık yabancı gibilerdi. Abime abi bile diyemiyordum, dilim varmıyordu.

"Nasılsın?" diye sordu sorduğum soruyu es geçerek. Sesinde hafif de olsa özlem sezmiştim ya da sadece kendimi avutuyordum.

"İyiyim ben, sen niçin aradığını söyleyecek misin artık?" Asla böyle konuşmak istemezdim. Abimle normal abi kardeş ilişkimiz olsun isterdim. Beni sevsin, değer versin isterdim ama galiba bu sadece hayallerimin arasında kalacaktı, diğer hayal ettiğim şeyler gibi.

"Benim 1 hafta sonra düğünüm var." dedi ve durdu. Derin bir nefes aldığını işittim. Abimin düğününü bile 1 hafta önceden öğreniyorum. Her şeye rağmen onun evleneceğini duymak istemsizce gülümsememe neden olmuştu. Çünkü onun gerçekten büyüdüğünü anlamıştım. Büyüdü, şimdi ise ailesini kuracaktı.

Abimin "Senin yarın Mardin'e dönmeni istiyoruz Roza." diye devam etmesiyle nefes alamadım. 9 yıl sonra benim oraya dönmemi mi istiyorlardı yoksa ben mi yanlış duymuştum? Eğer doğru duyduysam neden, neden benim tekrar Mardin'e dönmemi istiyorlardı? İstiyoruz demişti abim, peki bu istiyoruzun arasında babam da var mıydı? Varsa bana eskiyi tekrar yaşatmak için mi dönmemi istiyordu?

"Orda mısın Roza?" Abimin sesiyle nefes almadığımı fark ettim. Pencereye geçip dışardaki temiz havayı içime çektim. İçim daralıyordu, sanki istemediğim şeyler olacaktı. Abimin beni arayıp Mardin'e çağırması hiç hayrı alamet değildi.

"Roza, ses ver." dedi endişeyle.

"Burdayım." dedim, soğuk sesimle. "Ben Mardin'e gelmeyeceğim, seni de şimdiden tebrik ediyorum." Konuşmayı olabildiğimce kısa kesmek istiyordum.

"Roza, gelmek zorundasın." dedi, kelimelerin üzerine basa basa.

"Pardon da neden zorundaymışım?" dedim alayla. "Sana tavsiyem boşuna konuşup da nefesini yorma. Beni ikna edemezsin, dönmeyeceğim o konağa."

"Seni ikna etmiyorum Roza, gelecek misin diye sorduğumu da hatırlamıyorum."

Onun bu konuşmasına güldüm, hem de kahkaha ata ata. Sinirim bozulmuştu, 9 yıl sonra tekrardan sinirimi bozmayı başarmışlardı. Hepsini tek tek arayıp tebrik etmem gerekiyordu. "Soracaksın!" dedim sertçe. "Ben sizin köleniz değilim. İstediğin vakit arayıp beni kafanıza göre Mardin'e çağıramazsınız!"

"Sana köle diyen olmadı. Kaçmana rağmen insanlık edip seni düğüne çağırıyorum ama sen inatla gelmeyeceğim diyorsun."

"Neden kaçtım acaba? Bir geriye dönüp düşün istersen."

"Biz birbirimize söz vermiştik Roza." dedi her şeyden bağımsız. "Aramıza mesafe girse bile birbirimizden kopmayacaktık. En mutlu günlerimizde birbirimizin yanında olacaktık."

Tırnaklarımı avuç içime batırdım sertçe. Gözlerim dolmuştu, kendimi sıktım ağlamamak için. Hayır, beni böyle kandıramazdı. "En kötü günlerimizde de birbirimize destek çıkacaktık ama sen hiçbir kötü günümde yanımda olmadın, desteğini hiç hissetmedim." Gözlerimden yaşların akmasına engel olamadım. Burnunu çektim çaresizce. "9 yıl boyunca nerdeydin?"

"Özür-"

"İstemiyorum!" diyerek konuşmasını kestim. "Özür dilemeni istemiyorum, sadece cevap istiyordum, o da muhtemelen yapamayacağın bir şey. Bu yüzden nasıl 9 yıl boyunca yoktunuz, aramıyordunuz, merak etmiyordunuz; aynısını bundan sonra da yapın."

"Söz veriyorum bir daha seni rahatsız etmem Roza ama anneme verdiğim sözü tutmama yardım et ve yarın ilk uçakla Mardin'e dön. En azından bunu annem için yapabilirsin diye düşünüyorum." dedi ve beklemeden telefonu üzerime kapattı. Sinirle telefonu yatağa fırlattım. Neden bunları yaşıyordum? Neden tam her şeyi unuttuğumu ve artık mutlu olacağımı düşündüğüm anda bunlar başıma geliyordu?

Elimle yüzümü kapatıp yere çöktüm. Gözyaşlarım sessizce yanaklarıma süzülürken içimde acı ve çaresizlikle boğuşuyordum. Asla o şehre dönmek istemiyordum ama anneme verdiğim sözü de tutmasam yıllarca onun vicdan azabını çekecektim.

"Güzelim, uyanmadın mı hâlâ?" Kapının ardından halamın sesini duyunca telaşla yüzüme akan gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Beni ağlarken görmemeli yoksa Mardin'e gitmeme izin vermezdi.

Evet düşündüm, taşındım ve Mardin'e gitmeye karar verdim. En kötü başıma ne gelebilirdi ki? Eğer ortalıkta hoşlanmadığım şeyler olursa İzmir'e geri dönerim, eğer izin vermezlerse de tekrar kaçarım.

Halam kapıya vurdu üst üste. Zaten sabırsız bir kişiliğe sahipti, bu aralar bu sabırsızlığı iki katına çıkmış gibiydi. "Bekle, açıyorum hala." diyerek ayağa kalktım. Kendime çeki düzen verdikten sonra kapıyı açtım. Karşımda hazırlanan halamı baştan aşağı süzdüm. Hafif diz altında biten, siyah, kare yaka bir elbise vardı üzerinde. Halamın fiziğine her zaman aşıktım, şimdi daha çok aşık olmaya başladım. Bir insan 30 yaşında bile nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi?

"Beni resmen gözlerinle yedin Roza." diyerek yanımdan geçip odaya girdi. Normal değil mi hala? Çünkü ben hayatımda bu kadar mükemmel birini görmedim de. "Şimdi sırada seni hazırlamak var. Hadi gel, dediklerimi giy de üzerinde nasıl duruyor bakayım."

Bıkkın bir nefes verip halama döndüm. "Benim seninle bir şeyler konuşmam gerekiyor." dedim ama halam hiç buralı olmadı. Dolabıma girmiş kıyafet seçiyordu. "Hala." diyerek yanına gittim, kolundan tutup koltuğa oturttum.

"Ne oldu Roza?"

Yanına oturdum. "Sana söyleyeceğim ama asla sinirlenme." Başını aşağı yukarı sallayıp onayladı beni. Her ne kadar kızacağını bilsem de kısaca anlattım. "Abim aradı beni... Düğünü varmış, beni de Mardin'e çağırıyor."

"Gitmeyeceksin!" dedi kesin ve net bir şekilde. Belliydi izin vermeyeceği.

"Hala, gitmek zorundayım. Anneme bir söz verdim. Abimle birbirimizden asla ayrılmayacaktık, her daim birbirimizi destekleyecektik. Eğer ben abimin düğününe gitmezsem annem küser ve hiçbir zaman rüyalarıma girmez." dediğimde halam başını diğer tarafa çevirdi. "Hala, annem zaten çok az rüyalarıma giriyor. Eğer ben sözümü tutmazsam benimle küser, bu sefer hiç göremem onu."

Gözlerimden yaşlar aktığını halam bana dönüp yüzümü silmeden anlamamıştım. "Bak güzelim, sen ordan zar zor kaçarken ben seni nasıl tekrar o cehenneme geri göndereyim." Halama sıkıca sarıldım. O benim olmayan annem olmuştu; kardeşim, ablam, hatta babam bile olmuştu. Eğer o olmasaydı şu an yaşar mıydım bilemiyorum.

"Sana söz veriyorum hala, oraya nasıl gittiysem öyle de döneceğim. Bana zorla kimse bir şey yaptıramaz. Ben eski Roza değilim, ben onların kızı değilim. Ben senin büyüttüğün Roza'yım."

"Bebeğim, senin için korkuyorum. Bir şeyler dönüyor ki, seni 9 yıl sonra oraya çağırıyorlar." dedi ve yüzümü avuçladı. "İçimde kötü bir his var Roza. Gitme, annen sana küsmez. Hem belki o da gitmeni istemiyordur."

Başımı iki yana salladım. "Halam, beni en iyi sen tanıyorsun. Sen bu yaşıma kadar ne zaman istemediğim bir şey yaptığımı gördün?"

"Görmedim çünkü sen dik başlı, inatçı bir kızsın. Hayır dedin mi kıyamet kopsa da kararını değiştirmiyorsun." deyince gülümsedim. Halam, beni gerçekten iyi tanıyormuş. "Ama Roza, korkuyorum."

Derin bir nefes alıp verdim. "Korkmanı gerektirecek bir şey yok halam"

"İnşallah." dedi çaresizce.

"İzin verdin mi yani?" dedim gülümseyerek.

"Sanki hayır desem beni dinleyeceksin." diye mırıldanınca kıkırdadım. Beni benden iyi tanıyan halam olunca işim daha kolay oluyordu. Yanaklarını sulu sulu öpüp banyoya koştum. Eğer yanında dursaydım kesinlikle o da beni aynı şekilde öperdi ve ben o şekil öpülmekten nefret ediyordum.

"Hemen kaç zaten. Seni evlenirken görürüm ben hanımefendi. Bakalım kocandan da kaçabilecek misin?"

"Ben evlenmeyeceğim. Benim turşumu kurmaya başla istersen çünkü ölene kadar senin başına bela olacağım." diye bağırdım kapının ardından. Güldüğünü işittiğimde ben de istemsizce güldüm.

"Haydi başımın belası, biraz çabuk duş al da dışarı çıkalım."

"Tamam." dedim ve hızla üzerimdekileri çıkardım. İçimdeki his bugünü halamla doyasıya eğlenmemi istiyor. Ben de altında kötü bir şey aramadan halamla eğleneceğim. Ciddi anlamda kafa dengi bir insandı halam. Bu sadece benim için değil, yakınındaki herkes aynı şeyi diyordu. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı olabilen bir kadındı ve bu kadın daima benim idolüm olarak kalacaktı.

Ilık suyla duşumu aldıktan sonra banyodan çıktım. Halam giyeceğim kıyafetleri yatağın üzerine koymuş ve odadan çıkmıştı. Halamın tercihlerine güvenip beklemeden giydim. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Siyah, hafif diz altında biten, kare yaka ince askılı bir elbiseydi. Belimi sarıp etek kısmında hafifçe genişlemesi ayrı bir hava katmıştı. Saçlarımı ve hafif makyajımı da yaptıktan sonra halamı daha fazla bekletmeden aşağı indim.

"Oha!" diye bağıran halamla geriye sıçradım. Böyle tepki vermesini asla beklemiyordum.

"Ne bağırıyorsun hala ya!" diye çıkıştım birden.

Beni baştan aşağı süzerek yanıma geldi. "Kız, ben bu kadar yakışacağını düşünmemiştim. Şimdi sen benden daha güzel oldun." dedi ve gözlerime baktı. "Senin yüzünden kısmetim kapanırsa var ya, bir daha eve almam." diye tehtit edince kocaman gözlerle ona bakmaya başladım. Halam ciddi değildi de mi?

"Hala, sen ciddi değilsindir umarım?"

Halamın "Yoo, ciddiyim. Bu evrenin en güzel kadını benim ama galiba yeğenim benim yerime göz koymuş." deyip dışarı çıkmasını ağzım açık izledim. Benim halam bu sabah tersinden kalkmış olabilir miydi acaba? Gören de elbiseyi ben kendim seçtim sanacak. Tamam makyaj ve saçı ben yaptım ama elbiseyi de kendisi seçti.

Gülümseyip başımı iki yana salladım. Günlük iltifatımı da aldığıma göre gün boyu kimse beni üzemez.

 

​​​​&

Halamla gün boyu gezip eğlendikten sonra sonunda bir restorana girmeyi akıl edebilmiştik. Şimdi ise siparişimizi vermiş, gelmesini bekliyorduk.

"Roza, sana bir şey söyleyeceğim. Sakın kavga çıkarma." diyen halamla kaşlarımı çattım. Benim ona merakla baktığımı görünce "önce söz ver." dedi.

"Tamam, söz veriyorum hala. Hadi söyle, valla meraktan çatlarım."

"Belli ettirmeden arkana bak." deyince dikkatle arkama baktım ve sarışın bir adamla göz göze geldim. Üzerinde siyah bir takım vardı. Çok hafif çıkmış sakalı ve kıvırcık saçı ayrı bir hava katmıştı ona. Benim ona bakmamla bir şeyler mırıldanıp anında başını yana çevirdi. Benim hâlâ ona baktığımı fark edince oturduğu yerden kalktı, beklemeden sadece personellerin girebileceği bir yere girdi. Adamın gitmesiyle kaşlarımı çatarak halama döndüm.

"İyiki sana belli ettirme dedim." dedi halam, bıkkınlıkla. O sıra siparişlerimiz de gelmişti.

Gözlerimi devirdim. "Ben belli ettirmeden baktım zaten hala. Adam bana baktığı için fark etti."

"Keşke üzerindekini ben giyseydim." dedi halam, kıskançlıkla. Gözlerimi kocaman açıp halama baktım. "Ne!" deyip gözlerini devirdi benim bakışlarıma karşı.

"Pes hala." dedim arkama yaslanarak. Kollarımı birbirine doladım. "Benim kıyafetimle ne alakası var. O adamın derdi başkaydı."

"Nerden biliyorsun başka olduğunu?"

"6. hissim diyelim." dediğimde adamın elinde bana tutulan telefonu hatırlayınca küfür edip hızla ayağa kalktım. Halamın "nereye?" dediğini duysam da cevap vermedim. Büyük adımlarla az önceki adamın girdiği odaya girdim. İçerisi fazlasıyla karanlıktı. Bir kaç dakika öyle durdum gözlerim karanlığa alışsın diye ama tam o sıra kafama dayanan silahın namlusuyla kıpırdayamadım. Bu adam kimdi ve benim bu odaya gireceğimi biliyor muydu?

"B-bak, kimsin bilmiyorum. Seni hayatım boyunca ilk defa gördüm." Adam, konuşmamla silahı kafamdan çekti. Hızla ona döndüm. "Benim fotoğrafımı çektin galiba. Eğer çektiysen hemen şu an silebilir misin?"

"Sizin fotoğrafınızı çekmedim." dedi kesin bir tavırla. Az çok yüzünü görebiliyordum. Daha net görebilmek adına kapının yanında duran düğmeye bastım, içerisi aydınlanınca gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Gözlerim ışığa alışınca onu daha net gördüm.

"Fotoğrafımı çektin, gördüm. Boşuna inkar etme. Rica ettiğim halde silmezsen polise şikayet ederim." dedim gayet açık ve net bir dille.

Adam tam konuşacakken telefona düşen aramayla bir bana bir de arayan kişiye baktı endişeyle. Merak edip göz ucuyla baktığımda patron yazısını gördüm. Burda neler dönüyordu böyle? Adam telefonu açtıktan sonra hızla odadan çıktı. Bende onu takip etmek istedim ama hızlı yürüdüğüm ve önüme bakmadığım için bir garsona çarptım. "Çok özür dilerim." dedim. Adamı görebilmek için başımı kaldırdım ama o çoktan gitmişti bile.

"Özür dilerim efendim, çok özür dilerim." diyen kadına döndüm. Mahçup bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Ne oluyor burda?" diye sordu halam.

"Hiçbir şey olmadı hala." dedim ve kızın omzuna dokundum. "Hata benimdi, kusura bakma. Sana buraları toparlamak için yardım edebilirdim ama acil eve gitmem gerekiyor."

"Ne evi kız?"

"Eve gidelim hala, yorgunum." dedim ve restorandan çıktım. Halam da ücreti ödedikten sonra eşyalarımı da alıp beni takip etti. Birlikte arabaya bindik. Halam arabayı çalıştırıp eve doğru sürmeye başladı.

"Hayırdır, bu halin ne?"

"Canım sıkıldı hala. O adam fotoğraflarımı çekti. Silmesi için onun girdiği odaya girdim. Adam başta bana silah doğrulttu, benim sesimi duyunca hemen silahı indirdi. Ona o fotoğrafları silmesi için rica ettim ama tam o sırada patron diye kayıtlı biri onu aradı. Adam yanımda konuşmadı. Telefonu açıp odadan çıktı ve ortadan kayboldu." dedim bir nefeste ve yola odaklanan halama döndüm. "Bir şeyler dönüyor hala."

"Senin fotoğrafını çektiğine emin misin?"

"Evet, eminim." dedim endişeyle. Bu adamlar kimdi ve benim fotoğraflarımı neden çekiyorlardı? Yeni mi çekmeye başladılar yoksa ben mi yeni fark ettim? Aklım sorularla dolarken halam ani fren yapınca başımı kaldırıp etrafa baktım, gelmiştik.

Halam bana döndü. "Kız, bu patron baban olmasın?"

"Sanmıyorum hala. Babam olsaydı abim konuşmasında belli ederdi." Babamın olacağını sanmıyordum. O öyle biri değildi, tabii benim onu görmediğim süreçte değişmediyse.

"O zaman kim bu şerefsiz?" diye sordu halam sinirle. O da benim gibi merak ediyordu.

"Neyse hala, belki dediğin gibi babamdır. Ben Mardin'e döndüğümde ağzını yoklarım." dedim halamı daha fazla endişelendirmemek adına ve arabadan indim. Halam'la birlikte eve geçtik. O mutfağa geçerken ben odama çıktım. Uyumak istiyordum, beni kendime getirebilecek tek şey uykuydu. Yatağa uzandım ve bugün olanları düşündüm. Sabah kalktığımda asla abimin arayacağını beklemiyordum. Çünkü ben onları tamamen kafamda silmiştim. Annemle birlikte ailem de ölmüştü, öksüz kalmıştım.

Ama bu yaşıma kadar bunu fark ettim. Aile, sadece anne, baba ve çocuklardan oluşmuyordu; ortamda saygı, sevgi yoksa sen orda mutluluk, huzur bulamazsın. Mutluluk bulamadığın yere de aile diyemezsin.

&

Mardin; aşkların kavuşamadığı, berdel adı altında zorla evlenen kızların, her köşesinde hüzünlü bir hikâyenin yankılandığı, taş duvarların arasında saklı kalan sırlarla dolu bir şehir.

Ben bu şehirden tam 9 yıl önce kaçmıştım. Bir daha adımımı dahi atmayacağım diye kendime söz vermiştim ama bugün o sözü bozmuştum. Bugün anneme verdiğim sözü tutabilmek için kendimi sözümü bozmuştum.

Pişman mıydım?

Bunu çok yakında görecektik.

Sonunda uçak Mardin'e varmıştı. Havaalanından tereddütle dışarı çıktığımda "Roza" diye seslenen abime döndüm. Bana doğru ilerliyordu ve yaklaştıkça yüzündeki yaralar gözüme çarptı. Sağ gözü morarmış, dudağı patlamış, dudağının kenarındaki kan kurumuştu. Hızla ona koşup "sana ne oldu böyle?" diye sordum endişeyle. Her ne kadar abim olarak görmesem de, ona abi demesem de bu onun için endişelenmeyeceğim anlamına gelmezdi.

"Bir şey yok ya, arkadaşlarla kavga ettim." dedi geçiştirerek. Ben ona endişeli gözlerle bakarken o gülümseyip sıkıca bana sarıldı. Karşılık vermedim, ona sarılmak istemedim. Bu kadar çabuk unutamazdım her şeyi.

Benim ona sarılmayacağımı anlayınca benden ayrılarak kenarda duran küçük çantaya baktı. Kaşları çatıldı, "bu neden bu kadar küçük?" diye sordu merakla.

"Buraya senin düğünün için geldim, temelli kalmak için değil." diyerek yanından geçtim. Bir şey demedi. Küçük çantamı da alarak arkamdan yürüdü.

Oluşan sessizlikte abim, "Teşekkür ederim." deyince adımlarım durdu. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Beni dinleyerek buraya geldiğin için."

"Seni dinlediğim falan yok. Buraya sadece anneme verdiğim söz için geldim." dedim ve onun gösterdiği araca doğru ilerledim.

"Sonuç olarak geldin ya, o bana yeter." dedi abim, çantayı bagaja koyarken. Bende o sıra ön koltuğa oturmuştum.

Neden Mardin'e dönmemi bu kadar çok istiyordu? Bu ısrar niyeydi? Bunun altından bir şeyler mi aramam gerekiyordu? Kafam iyice allak bullak olmuştu. "Benim dönmemi bu kadar çok istediğini bilseydim, önceden bileti alır gelirdim."

"Ben senin dönmeni, daha sen yeni kaçtığında bile istiyordum. Hatta seni arayacaktım ama babam arasan da dönmez, boşuna kendini yorma deyince onu dinledim. Çünkü adam haklıydı." dedi abim ve koltuğuna oturup arabayı konağa doğru sürmeye başladı.

Bu bahane güzeldi. Eğer ben onları tanımasaydım kesinlikle inanırdım. "Bugün de gelmeyebilirdim ama sen bu ihtimal olmasına rağmen aradın beni. O zamandan bugüne ne değişti?"

İlk birkaç dakika cevap vermedi. Gözlerini yoldan da ayırmıyordu. Arabayı yavaş ve dikkatle sürüyordu. Asla arabayı hızlı süren biri değildi, korkardı hızdan. "Çünkü ben değiştim Roza." dedi, sonunda cevap vermeyi akıl ederek.

"Siz bir şeyler çeviriyorsunuz da, hadi hayırlısı bakalım." dedim onun söylediği yalanı es geçerek, kollarımı birbirine dolayıp arkama yaslandım. Cevap vermedi, bu da doğru düşündüğüm anlamına geliyordu. Yakında çıkardı kokusu.

Gözlerimi kapatıp yolun bitmesini bekledim. Bir süre daha geçti ve araba durdu. Gözlerimi açıp etrafa baktığımda büyük bir tabelayla asılmış, büyük harflerle yazılmış AVANİ KONAĞI yazısına gözüm takıldı. Konak hâlâ aynı konaktı, bakalım içindekiler biraz da olsa değişmişler miydi?

Arabadan indim dikkatle. Kapıyı kapattığımda bana doğru gelen Ciwan abiyle kocaman gülümsedim. Bu konakta bir Ciwan abi bir de kardeşim Zilan'la konuşuyorduk. Bir tek onlar beni merak edip arıyorlardı.

"Ciwan abi." diye bağırarak ona doğru koştum ve sıkıca sarıldım. O da beklemeden karşılık verdi. Kokusunu içime çektim derince. Çok özlemiştim. Öz abimden daha çok seviyor, değer veriyordum ona.

"Bana neden böyle sarılmadın?" diye sordu abim sitemle. Biraz oturup düşünse neden sarılmadığımı anlardı aslında ama o bunu bile yapmayacak kadar acizdi.

"Boğdun beni Roza." dedi Ciwan abi, zorlukla konuşurken. Korkup hemen ayrıldım ondan. Endişeyle yüzüne baktığımda iyi olduğunu gördüm.

"Özür dilerim Ciwan abi, özlediğim için böyle oldu." dedim mahçup bir ifadeyle. Çünkü konuştuğunda sesi gerçekten de kötü gelmişti.

"Bir şey olmaz. Hem sen söyle bakayım bana, nasılsın?"

"Hadi Roza, içerde herkes seni bekliyor." diye bağırdı abim.

Abimin konuşmasını es geçtim. "Ben iyiyim Ciwan abi ama ben bir içerdekilere de bakayım." dedim ve kapıda beni bekleyen abimin yanına gittim. Abim kapıyı ağırca açtı. Tüm aile terastaydı, kapı sesini duymalarıyla bize döndüler. Bakışlarını çok net hissedebiliyordum. Allah kahretsin ki, bu beni fazlasıyla germişti. Yumruklarımı sıktım, derin derin nefesler alıp verdim sakinleşmek adına. Neden bakmaya devam ediyorlardı, neden önlerine dönmüyorlardı?

O bakışlar altında avlunun ortasına doğru yürümeye başladık abimle birlikte. Bacaklarım titriyordu, düşmemek için zorlukla ayakta tutuyordum kendimi. Acaba halamı mı dinleseydim?

"Hoşgelmişsen evine." diye bağırdı Hozan Avani. Onun sesiyle tırnaklarımı var gücümle avuç içime batırdım. Dişlerimi sıktım, sinirle ve vücuduma yayılan korkuyla. 9 yıl geçmiş, ben şu an 23 yaşındayım ama hâlâ ondan delicesine korkuyordum.

"Sen odana geç, biraz dinlen." dedi abim kolumu sıvazlarken. Başımı aşağı yukarı sallayıp onu dinledim. Kimseye bakmadan hızla içeri yürüdüm büyük adımlarımla. İçeri girdiğimde beni kapının önünde babaannem karşıladı. Bu kadının burda ne işi vardı?

"Elimizi öpmeyeceksin?"

Derin bir nefes çektim içime. Öpmesem beni rahat bırakmazdı bu deli kadın. Küçük adımlarla karşısına geçtiğimde uzanıp elini öptüm. "Aferin aferin." deyince tırnaklarımı avuç içime batırdım. Ona anlamaz gözlerle bakmaya başladım.

"Neden öyle bahıyon? Yoksa abin söylemedi?"

"Neyi söylemedi babaanne?" dedim sinirle.

"Senin de abinle birlikte düğünün var." Dedi, üzerime doğru bir adım attı. "Sen Azad Şerwan'la evleneceksin!"

Sesi o kadar net ve kesindi ki, bu nefesimi kesti. Başımı hızla iki yana salladım. Zorlukla "ne saçmalıyorsun?" dedim. Söylediği her cümle beynimde dönüp dolaşıyordu.

"Karar alındı. Sen Azad Şerwan'la bu hafta sonu evleneceksin!"

O kadar rahat konuşuyordu ki, bu daha çok sinirlenmeme neden oluyordu. "Asla!" dedim var gücümle bağırırken. Tüm aile aşağı inip bizi izliyordu dikkatle. "Asla evlenmem ben o adamla. Kimse beni zorlayamaz!"

"Bende evleneceksin diyom Roza! Yoksa sende o abin de ölür." Abim mi? O ne alâka? Hem neden evlenmek istemediğim için ölüyordum ki? Bu ne saçma bir cümle.

Bir dakika...

Benim abim yoksa kız mı kaçırmıştı?

Tabii ya.. Babaannem evliliği kabul etmezsen abin ölür dedi. Benim abi dediğim o adam sırf kendisi için beni buraya ısrarla çağırıyordu. Ben de salaklığımla onun kendi düğününde beni de yanında görmesini istediği için çağırdığını sanmıştım. Hâlbuki olaylar bambaşkaymış. Bir de annemi kullanarak beni buraya getirtmeyi başarmıştı.

Dolan gözlerimle başımı abimin olduğu tarafa çevirdim. Kendisi için beni çok güzel yakmıştı. Ben şimdi bu aileye nasıl ailem diyeyim? Bir çırpıda beni satan bir aile için neden kendimi feda edeyim?

Dudaklarını oynatarak "özür dilerim" dediğini anladım. Gözlerimi devirip sinirle karşımda bulunan babaanneme döndüm. "Sizin için asla kendimi feda etmem! Benim ailem bile değilken ben neden sizin için kendimi feda edeyim ki?"

Yüzüme inen tokatla neye uğradığıma şaşırdım. Acıyla yüzümü buruşturup bana vuran kişiye baktım. Hiç şaşırmadığım kişiydi. Babamdı...

"Öldürürüm seni!" diye bağırdı yüzüme tükürürcesine. Yutkunmak istedim ama başaramadım. Boğazımda oluşan koca yumruyu gönderemedim. Her an oturup hüngür hüngür ağlayabilirdim. Çünkü bu adam ne kadar şaşırmasam da beni oğlu için feda etti. Çok merak ediyorum, ben yıllar önce kaçmasaydım bu adam beni evlendirir miydi yoksa oğlunun canı için saklar mıydı?

"O zaman durma öldür çünkü ben asla dediğinizi yapıp da evlenmem!" dedim kesinkes. Babam sinirle bana baktıktan sonra eve doğru ilerledi. Aradan bir dakika bile geçmeden elindeki silahla yanımıza geldi. Silahı hiç düşünmeden bana doğrulttu. Gözlerinde bir duygu aradım ama o, o kadar duygusuzdu ki değil sevgi nefret bile göremiyordum.

Ve koca konakta bir ses duyuldu..

Bir kurşun...

Ardından yere yığılan ben...

 

Umarım yıldıza basmışsınızdır☺️

Bölüm : 24.10.2024 03:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...