
Yanlışım varsa affola canlar 🤍
Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olur❤️
İyi okumalar...✨💕
|BÖLÜM 10|
Bu hayatta babam sayesinde hiç kimsenin sevgisine inanmamayı öğrenmiştim, sevginin var olduğunu da düşünmüyordum. Sevgi diye bir şey olsaydı, babalar çocuklarını sevmez miydi? Ben babamdan görmediğim sevgiyi hiçbir erkekte aramadım çünkü babamın bana vermediği sevgiyi kimse veremezdi.
Azad’ın bana karşı olan tavırlarından benden hoşlandığını anlamıştım ama inanmak istemiyordum çünkü kimse kimseyi bir günde bu denli sevemezdi. Haklı da çıkmıştım. Azad’ın sevgisi yalandı. O beni sevmiyordu, o bana acıyordu. Bugün bunu karşımda gördüğüm manzara sayesinde çok iyi anlamıştım.
Azad’ın eli, kuzeni Avzem’in belinde; Avzem’in kolları ise Azad’ın boynuna dolanmış bir şekilde Azad Avzem’in üzerine eğilmişti ve ikisi de birbirlerinin gözlerinin içine bakıyordu. Azad, yanımdan ayrılırken telefonunu alacağını söylemişti. Avzem’i görmek istiyorsa bana yalan söylemek zorunda değildi çünkü bizim evliliğimiz gerçek değildi, olmayacaktı da ama bu görüntüyü kendime yediremiyordum. Beni çok sevdiğini söyleyip duruyordu ama kuzeniyle de köşelerde bu şekil sarmaş dolaş görünüyordu.
Gözlerimin dolduğunu hissedince hemen sırtımı onlara döndüm. Bir kızı babası sevmezse kimse sevmezdi.
“Hanımım?”
Duyduğum sese döndüm. Karşımda genç, 20’li yaşlarda, güzel bir kız duruyordu. Gözleri mavinin en güzel tonuna sahipti. Kaşlarımı kaldırarak “evet?” dedim, hafif başımı arkaya çevirdiğimde Avzem tek ordaydı ve yüzünde koca bir gülümseme yer alıyordu.
“Bir şeye mi ihtiyacınız var?”
Kıza döndüm. “Hayır, yardım için-”
“Yavrum..” diyen Azad’ın sesiyle sustum. Yanıma gelip kolumu belime dolayıp beni hafif kendisine çekti. “Sen neden dışarda değilsin?”
Kaşlarımı çatıp yanımda duran Azad’a çevirdim bakışlarımı. “Neden, içeriye giremez miyim? Öyle bir yasak olduğunu bilseydim dışarda beklerdim.”
Kaşlarını çattı. Karşımızda duran kıza kısa bir bakış attıktan sonra bana çevirdi başını. “Ne bu sinir, bilmeden bir şey mi yaptım?”
Önüme döndüm. “Açım, kahvaltı yapmak istiyorum.”
“Yavrum..”
“Ne var?” diyerek sertçe ona döndüm.
“Sakin ol.”
“Sakinim zaten.”
Başını salladı. Bir eliyle yüzümü avuçladı. “Bir hata yaptım kesin yoksa durduk yere bu kadar sinirlenmezsin. Söyle bana, yaptığım hatayı düzelteyim.”
Elimi, yüzüme koyan elinin üzerine koydum. Yüzümden uzaklaştırınca zorlamadı. “Belki de senin bir yalanını yakaladım.”
“Ne yalanı?”
Yüzümü sıktım sinirle. “Bana, beni seviyormuşsun gibi bakma! İkimiz de çok iyi biliyoruz senin beni sevmediğini.”
“Onu da nerden çıkardın?” Sesi hafif yüksek çıkmıştı. Sinirleniyordu.
“Bana acıma Azad Ağa, beni sevme! İstemiyorum.” Onu sertçe itip uzaklaştım. “Benim hiçbir erkeğin sevgisine veya acımasına ihtiyacım yok!”
Öfkeyle kolumu tutunca yüzümü buruşturdum. Canımı farkında olmadan acıtıyordu. “Saçmalamayı kes ve ne olduğunu anlat bana.”
Dişlerimi sıktım. “Kolumu bırak canımı acıtıyorsun.” Bırakmadı, aksine daha çok sıktı. Ağzımdan bir inleme kaçınca anında kolumu bıraktı. Kolumu diğer elimle sıvazlarken dolan gözlerimle Azad’a baktım. “Senden nefret ediyorum.”
Yanından uzaklaşacakken kolumdan tutup beni duvarla arasına sıkıştırdı. Başını hızla iki yana sallarken “özür dilerim yavrum, çok özür dilerim.” dedi.
İnatla gözlerine bakmadım.
“Yemin ederim bilerek olmadı. Sen bir anda böyle sinirlenip başka erkekleri araya alınca kendimi tutamadım.”
Bakışlarımı gözlerine çevirdim. Bir süre yüzüne baktıktan sonra “Seni sevmiyorum Azad Ağa, ömrümün sonuna kadar da sevmeyeceğim.” dedim sinirle. Tekrar konuşacakken bize doğru gelen Avzem’le daha çok sinirlenmeye başladım. Madem ikisi birbirini seviyorlardı, neden Azad benimle evlendi benim onu istemediğimi bilmesine rağmen.
Azad’a bakıp gözlerimle arkayı işaret ettim. “Çok sevdiğin kuzenin de geliyor.”
Arkasına bakmadı, gözleri benim gözlerimdeydi. Kırgın bakıyordu. Söylediklerim onu gerçekten bu kadar kırıyor muydu yoksa bu da yalanının bir parçası mıydı?
“Yapma Roza’m. Benim canımı acıtmaya çalışıyorsun ama aynı zamanda kendi canını da yakıyorsun.” Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı. “Benim canımı istediğin kadar yakabilirsin ama asla kendi canının yanmasına izin verme.”
Yutkundum. Gözlerimi gözlerinden çekince bize kaşlarını çatarak bakan Avzem’i görmem bir oldu. “Yalan söylüyorsun.”
Elini çeneme hafifçe koyup kendisine çevirdi, gözlerimiz tekrar kesişti. O kadar yoğun bir şekilde bakıyordu ki, içinde kayboluyorum gibi hissediyordum.
“Gözler kalbin aynasıdır, derler. Gözlerime bak ve yalan söyleyip söylemediğime kendin bak.”
Gözlerine baktığım an sanki başka bir dünyaya giriyordum, elimde olmadan kayboluyordum. Çok yoğun bakıyordu. “O zaman neden az önce kuzeninle o kadar yakındın.” dedim, bunu söylerken kendimde değildim. Sanki gözleriyle beni hipnoz etmişti.
“Ne zaman?”
Gözlerimi kapattım sıkıca. Derin bir nefes çekip gözlerimi yavaşça araladım. Kaşlarımı çatıp “bir de inkâr mı edeceksin.” dedim sinirle.
“Yavrum, neyden bahsettiğini gerçekten anlamıyorum.”
Bıkkın bir nefes verdim. “Daha birkaç dakika önce kuzenin kucağındaydı ve o kadar yakındınız ki, sanki biz değil de siz ikiniz evliydiniz.”
Dudakları anında iki yana kıvrıldı. “Sen kıskandın mı?”
Gözlerimi kaçırdım. “Ne saçmalıyorsun, hem ben senin neyini kıskanacam.”
Dudaklarını kulağımın dibinde hissedince irkildim. Nefesi kulağıma çarpınca gözlerimi kapatıp sıkıca ona tutundum. “Bir gün seni sevdiğim gibi başkasını da seveceğim diye ödün kopuyor.”
Anında gözlerimi açtım. Ellerimi göğsüne koydum. “Öyle bir şey yok.” İtmeye çalıştım ama kıpırdamıyordu bile.
“Avzem düşecekken onu tuttum, başka da bir şey yok.” diye kendini açıklayınca gözlerimi kısarak ona baktım. Yalan söylemiyordu, bana bu şekil bakan gözlerin yalan söylemiyordu.
“Kendini açıklamana gerek yok, ilgilenmiyorum.”
“Bu kadar sinirlenmen de kıskandığın için değildi zaten.”
Dişlerimi sıktım. “Hayır, kıskanmadığımı sana söyledim. Öyle kızmam da beni sevdiğini söyleyip başka kızlara gitmendi.”
“Senin için ölümü bile göze alırım diyen benim, nasıl böyle bir şey yapacağımı düşünürsün?”
Omzumu kaldırıp indirdim. Bakışlarımı onun arkasına çevirdim. Avzem’in orda olmadığını gördüm. O kızı zaten gözüm en baştan beri tutmamıştı.
“Açım, kahvaltı yapmak istiyorum.”
Azad’a dönünce şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. Kaşlarını kaldırırken derin bir nefes alıp verdi. “Tamam gülüm, açsan gidip kahvaltı yapacağız.”
Başımı salladım. Fazla aç değildim ama daha fazla bu konuyu konuşmak da istemiyordum. Azad’ın dediği gibi kıskançlık var mıydı, bilmiyorum ama ikisini yan yana görmek istemediğim de kesindi.
Azad’la birlikte dışarı, avluya kurulan masaya geçtik. Sadece ikimiz vardık. Azad en başa geçti, beni de kendisiyle sürükleyip yanına oturttu. İtiraz etmedim. Birlikte kahvaltıya başladık. Önüme koyulan börekle Azad’a kaldırdım bakışlarımı. Dudakları iki yana kıvrılmış bir şekilde bana bakıyordu. “Tadına bak.”
Başımı sallayıp böreği elime alarak ısırdım. Ağzımdaki lokmayı yuttuğum an midemin bulandığını hissettim. Hızla elimle ağzımı kapatıp masadan ayrıldım. Nereye gideceğimi bilemediğim için direk Azad’la kaldığımız odaya koştum. Azad ise endişeyle “Güzelim, iyi misin?” diyerek arkamdan geliyordu.
Yanıma gelip elini belime koyduğunda irkilerek ona döndüm. “Ne oldu, iyi misin?” diye sordu endişeyle.
Başımı sallayıp “iyiyim” dediğim an midem yine zorlandı. Sonunda odaya geçtik. Direk banyoya koşup kapıyı arkamdan kilitledim. Klozete koştuğum an daha fazla tutamadan içindekileri boşalttım. İşim bittiğinde şifonu çekip duvara yaslandım. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin derin nefesler alıp vermeye çalıştım.
“Aç artık şu kapıyı!” diye bağıran Azad’la yüzümü buruşturdum. “Son defa uyarıyorum, aç şu kapıyı yoksa kırarım!”
Gözlerimi açıp etrafa baktım. Yorgundum, bitkindim, nefesim kesiliyordu, gözlerimi açamıyordum. Sanki gözlerim kapandığı an, bir daha uyanamayacakmışım gibi hissediyordum.
Kırılma sesi gelince başımı çevirdim. Yerde olan kapıyı görmemle gözlerim şokla açıldı. Kırarım derken ciddi olduğunu düşünmüyordum.
Hızla yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. Nefesim gittikçe kesilirken “Azad..” dedim yutkunarak.
“Söyle kurban olduğum..” dedi benden ayrılıp yüzümü avuçlarken. “Söyle uğruna canımı vereceğim kadın...”
Zorlukla yutkundum tekrardan ve her yutkunuşumda boğazım feci derecede ağrıyordu. “Ben...” Dudaklarım titremeye başladı. “Hiç iyi...” Durdum, derin bir nefes çektim içime. “hiç iyi hissetmiyorum.”
“Ne oldu sana birden?” deyip bir elini ayağımın altına geçirip diğer eliyle de belimi kavrarken kucağına aldı. Koşar adımlarla odadan çıkarken “iyi olacaksın, lütfen biraz daha dayan.” dedi, sesi neredeyse ağlamaklı çıkmıştı.
“Alerjim..” dedim zorlukla, konuşamıyordum.
“Evet, konuş yavrum lütfen..”
“Alerjim var.”
Kaşlarını çatarak bana çevirdi bakışlarını. “Neye?”
Ağzımı açıp konuşmak istedim ama hiç mecalim kalmamıştı. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım, kapandı ağırca. En son ise “bebeğim lütfen aç gözlerini.” diyen Azad’ın endişe dolu sesiydi.
***
Gözlerimi zorlukla araladım ama gözüme çarpan beyazlıkla tekrardan yumdum. Üst üste gözlerimi kırpıştırıp sonunda açabildim. Bir süre tavana bakarken “yavrum..” diyen Azad’ın sesini duydum. Başımı çevirince Azad’la göz göze geldik. Yanıma gelip elimi sıkıca tuttu, ardından küçük bir öpücük kondurdu. “Çok korktum..”
Konuşmadım, sadece ona bakıyordum.
“Sana daha yeni kavuşmuşken kaybedeceğim diye çok korktum.”
Kaşlarımı çattım. Ağzımı açıp konuşacakken kapının tıklatılmasıyla susup kapıya çevirdim bakışlarımı. Azad’ın “gir” demesiyle içeriye Avin ve Berivan anne girmişti. Hafif doğrulup kendimi düzelterek karşımdaki ikiliye gülümsedim.
“Yenge..” diyerek yanıma geldi Avin. Bana, canımı acıtmadan sarılıp “daha iyi misin?” diye sordu.
“Hı hı..” diye mırıldandım. “İyiyim, alerjim olan şeylerde böyle oluyorum. Korkulacak bir şey yok yani.”
“İyi olmana çok sevindim yengem.” deyip yanağıma sert bir öpücük kondurdu.
“Benim karım ama ben bile böyle öpemedim.” diye mırıldanan Azad’a kaşlarımı çatıp kısa bir bakış attım. Neyseki kısık sesle konuşmuştu.
“Daha iyi misin kızım?” diye sordu Azad’ın annesi.
Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. “iyiyim, teşekkür ederim.”
Başını salladı, ardından elindeki poşeti kenarda duran masaya koydu. İçindekileri çıkarıp “hastanedeki yemekler yemediği için evde pişirip getirdim. Umarım beğenerek yersin.” dedi. Bu içimi ısıtmış, gözlerimi doldurmuştu. Annemi özlemiştim. Bu kadın bana annemi hatırlatıyordu.
Yanıma gelip küçük masayı yerleştirdikten sonra “istersen ben sana yedireyim kızım.” dedi şefkat dolu bir sesle. Bu teklif içimi ısıttı.
Dolu gözlerle içten bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Başımı aşağı yukarı salladım. Kaşığı mis gibi kokan çorbaya daldırıp bana doğru uzattı. Bekletmeden ağzımı açıp çorbayı içtim. Tadı gerçekten mükemmeldi.
“Ana..” diyen Azad’a döndük. “Kocası burdayken sen neden ona çorba içmesinde yardım ediyorsun?”
Şaşkınlıkla ona bakarken Avin, “abi, sen kıskandın mı?” diye sordu gülerek.
“Bir dahaki sefere de sen yedirirsin.” dedi Azad’ın annesi, çocuk ikna edercesine. Ardından bana çevirdi bakışlarını. Kaşığı tekrar bana uzatınca bekletmeden ağzımı açıp onu da içtim. “Nasıl olmuş, kendi ellerimle yaptım.”
Dudaklarımı birbirine bastırdım, ağlamamak için kendimi sıktım. “çok güzel, ben küçükken annemin bana yaptığı çorbanın aynısı olmuş.”
Onun da gözleri dolmuştu. Mahcup bir ifadeyle “çok üzgünüm kızım.” dedi.
Gözlerimden bir damla yaş yanağıma doğru süzüldüğünü hissedince hızla elimle sildim. Başımı iki yana sallarken Berivan annenin elini tuttum. Her ne kadar onlar yüzünden annemi kaybetmiş olsam da bu kadın bana annemi anımsatıyordu. “Ellerinize sağlık” dedim bu konu hakkında konuşmak istemediğimi belirterek.
“Hey, niye bir anda duygusallaştınız?” diyerek araya girdi Avin. Yanıma ilerledi. Berivan anne kalkıp masayı önümden çekince Avin yanıma gelip oturdu. “Mantara alerjin olduğunu söyleseydin keşke yenge, ona göre yapardık.”
“Böreği mantarlı yapacağınızı bilmiyordum.”
“Abim mantarlı böreği çok sever bu yüzden Avzem de onun için yaptırdı.” diye açıklama yaptı Avin ama benim takıldığım tek nokta, Avzem’in Azad için börek yaptırmasıydı. Fazlasıyla emindim artık, Avzem’in Azad’a karşı hisleri var ve bu tuhaf bir şekilde sinirimi bozuyordu.
Bakışlarımı Azad’a çevirdim, o da bana baktığından gözlerimiz kesişti. Acaba şu an ne düşünüyordu?
Çalan telefon sesiyle kendime geldim. Azad telefonu açıp cam kenarına geçti. O orda telefonla konuşurken Berivan anne ve Avin artık gitmeleri gerektiğini söyleyip gittiler. Bıkkın bir nefes verip yatağa uzandım. “Ne zaman çıkacağım burdan?” diye sordum ama Azad’dan ses gelmedi. Merak edip başımı yana çevirdim. Azad öfkeyle bir şeyler konuşuyordu. O kadar sinirliydi ki beni duymuyordu bile.
“Geliyorum.” deyip telefonu kapattı sonunda. Bana dönüp sanki az önce sinirlenen o değilmiş gibi gülümsedi. Yanıma geldi. Ellerimi tutup dudaklarına götürdü. “Güzelim, daha iyi misin?”
Elimi hızla kendime çektim. “Ben iyiyim, ne zaman çıkacağım?”
“Bilmiyorum, doktorla konuşmam lazım.”
Başımı aşağı yukarı salladım. “Tamam, hadi git konuş.”
“Şimdi mi?”
“Evet..” dedim omzumu kaldırıp indirirken. “Hastanelerden nefret ediyorum.”
Başını salladı, ardından ayağa kalktı. Üzerime doğru eğilince kaşlarımı çatıp başımı yastığa daha çok bastırdım. “Ne yapıyorsun?”
Bir şey demeden yüzümü avuçladı, ardından alnıma narin bir öpücük kondurdu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpmaya başladı. Nefes alışverişlerim hızlanırken üzerimden çekildi. Benim kalp atışlarımı duymuş olacak ki, dudakları iki yana kıvrıldı. Kaşlarımı çatmış ona bakarken göz kırpıp odadan çıktı. Elim anında kalbime gitti. “Ne diye bu kadar hızlı atman gerekiyordu ki?”
•••
Azad, Roza’yı eve bıraktıktan sonra yola çıktı. Hastanedeyken gelen aramada sevkiyat yapan tırın bombalandığını öğrendi. O an ne kadar sinirlense de bunu Roza’ya elinden geldiğince belli ettirmemeye çalıştı çünkü istemediği bir soruda sevdiği kadına bağırmaktan, kalbini kırmaktan delicesine korkuyordu.
Gaza daha fazla basıp tırı bombalayanın kim olduğunu düşünmeye başladı. Tüm Mardin’e korku salan Azad’a karşı kim böyle bir şey yapmış olabilirdi?
Çalan telefonla Azad, kendisine gelip aramayı cevapladı. “Bir şey bulabildiniz mi?” diye sordu sert bir sesle.
“Yok ağam ama kötü bir haberim var.” dedi adam endişeyle.
Sert bir soluk döküldü dudaklarından. Öfkeyle direksiyonu sıkarken “ne oldu?” diye sordu.
“Ağam, askerler geldi.”
Bu oyunu kim onlara oynamıştı, bilmiyordu ama öfkesi gittikçe artıyordu. Eğer o kişiyi bulursa ölümlerden ölüm beğensindi çünkü Azad, bu yanlışı asla affetmezdi.
“Biraz daha oyalayın, oraya varmama az kaldı.” dedi ve telefonu koltuğa fırlattı. Geç kalmamak adına daha hızlı sürmeye başladı aracı. 20 dakika sonra sonunda sınır yoluna varmıştı. Kapıyı sertçe açıp aşağı indi. Gözlerine ilk çarpan etrafa yayılmış olan tırın parçaları ve büyük bir kısmı yanan tırı söndürmeye çalışan itfaiye ekipleriydi. Onun içinde çok önemli şeyler vardı. Sırf bunun ulaşması gereken yere ulaştırmak için türlü türlü planlar yapmıştı.
“Azad...” diye seslendi komutan.
Ses tanıdık gelince Azad kaşlarını çatıp sese döndü. Karşısında ona gülümseyerek bakan adama şaşkınlıkla bakarken “Serdar” dedi. “Senin burda ne işin var?”
İkisi çok yakın arkadaşlardı. Daha küçükken tanışmış, aradan 5 yıl geçtikten sonra Serdar, Mardin’den ayrıldı ailesiyle birlikte ama buna rağmen ikisinin iletişimi hiçbir zaman kesilmedi. Azad, her şeyi ona anlatır; fikrini öğrenmek için onu her daim arardı.
“Asıl senin burda ne işin var?” diye sordu Serdar komutan, ardından gözleriyle arkada yanan tırı işaret etti. “hayırdır?”
Azad, yumruklarını sıktı öfkeyle. Tüm vücudu gerilirken “sana daha önce anlattığım, yapmak istediğim-”
“Yardım tırı mı?” diye sordu Azad’ın konuşmasını bitirmesine izin vermeden. Azad, onu onaylamak istercesine başını sallayınca “peki bunu yapan kim?” diye sordu merakla.
“Bilmiyorum ama öğreneceğim.” dedi net bir tavırla.
Başını salladı Serdar komutan.
“Komutanım, albay aradı ve bizi acil çağırdı.” dedi bir asker.
Serdar komutan başını sallayıp Azad’a döndü. “Benim acil gitmem gerekiyor. Eğer yardım edeceğim bir şey varsa ararsın.”
Azad, başını hafifçe salladı. “Sağol.” Yakın dostuna sarıldı. “Bu arada, hazır burdayken seni konağa beklerim.”
İkisi birbirinden ayrılırken Serdar komutan, “zahmet vermeyeyim.” dedi.
“Öyle bir şey olmayacağını sende iyi biliyorsun. Hem konaktakiler de seni görünce çok sevineceklerdir.”
Serdar komutan pes edip başını salladı ardından orayı, ekibiyle birlikte terk etti. İtfaiye ekipleri ise yangını söndürüp gitmişti. Azad, öfke dolu bakışlarını adamlarına çevirdı. Hepsine tek tek bakıp “bunu yapan adamı bana gün içinde bulup getirmezseniz hiç bana zahmet vermeden kendi kafanıza sıkın!” dedi gür bir sesle.
Adamların hepsi başını eğip aynı anda “emredersiniz ağam.” dediler. Başını hafifçe sallayıp arabasına doğru ilerledi, ilerledikçe kulağına ilişen telefonla adımlarını hızlandırdı çünkü arayan kişi karısı olabilirdi.
Arabanın kapısını açıp telefonu eline aldı. Sevdiği kadından 3 cevapsız arama yazısını görünce dudakları iki yana kıvrıldı. Daha fazla karısını kızdırmadan onun numarasına bastı. Telefon çaldı ama açılmadan üzerine kapandı. Kaşlarını çatarken tekrar denedi ama değişen olmadı. Derin bir nefes alıp tekrar denedi ama yine açılmadı. Yavaş yavaş siniri bozulsa da sakin kalmaya çalıştı. Arabayı çalıştırdıktan sonra “yavrum, neden üzerime kapatıp duruyorsun.” diye mesaj yazıp gönderdi ve arabayı sürmeye başladı.
•••
Azad’ı tamı tamına 3 kere aramıştım ama beyefendi bana cevap vermemiştı. Aradan bir dakika geçmeden kendisi beni arayınca ne hissettiğimi o da anlasın diye ben de cevap vermedim, onun aksine üzerine kapattım. Ben aradığımda bana cevap vermemek neymiş ona gösterecektim.
“Yavrum, neden üzerime kapatıp duruyorsun?”
Gördüğüm mesajla gülümsemem daha çok arttı.
“Yengem, neye gülüyorsun öyle?” deyip yanıma gelen Avin’le hemen telefonu kapattım.
“Ben her zaman gülerim Avin, bir neden olmasına gerek yok.”
Tek kaşını kaldırdı. Tam ağzını açıp bana cevap verecekken çalan telefonumla susmak zorunda kaldı. Azad’ın numarasını görünce oturduğum yerden ayağa kalktım. “ben geliyorum” deyip Avin’in yanından uzaklaşıp kendi odama çıktım. Daha fazla Azad’ı bekletmeden telefonu açıp kulağıma götürdüm.
“Yavrum, neden seni aradığımda açmak yerine üzerime kapatıyorsun?”
Her ne kadar o görmese de omuz silktim. “Canım öyle istedi.”
“Canına kurban olduğum, böyle yapınca endişelenmeye başladım.” dedi yoğun duygu dolu sesiyle.
“Ben aradığımda da sen açmadın.”
“Telefonu arabada unutmuştum yoksa neden senin aramalarına cevap vermeyeyim?”
Omuz silktim tekrar. “Bu da sana ders olsun, bir daha ben aradığımda o telefonlar açılacak.”
“Emredersin gülüm.” dedi ardından keyifle “seni endişelendirmek istememiştim, özür dilerim.” diye ekledi.
“Endişelenmedim!” dedim sertçe.
“O zaman üst üste aramanın nedeni neydi?”
“Doktorun yazdığı ilacı almayı unuttuk. Annen dışarı çıkmama izin vermediği için seni aramak zorunda kaldım.”
“Zorunda kaldığın hâlde üç kere aradın, zorunda kalmasaydın Allah bilir kaç defa arardın yavrum. Bir de üzerine trip atıp cevap da vermiyorsun.” dedi keyifle.
“Trip falan atmadım. Sadece kısasa kısas seviyorum.”
“Tamam güzelim, sen kısasa kısasına devam et ama en azından ben aradığımda cevap ver çünkü sana bir şey oldu diye korkmaya başladım.” durdu, derin bir nefes aldığını işittim. “Neyse, ben bir saate evde olurum. Sen bana alacağım ilaçların fotosunu at, ben gelmeden alırım.”
Her ne kadar Azad görmese de başımı aşağı yukarı salladım. “Tamam, görüşürüz.”
“Görüşürüz güzelim.”
Telefonu kulağımdan çekip kapatacakken “yavrum..” diyen sesini duyunca tekrar kulaklarıma götürdüm telefonu ve merakla ne diyeceğini bekledim. “bugün bir misafirim gelecek, konaktakilere söyleyebilir misin? Ona göre hazırlıklarını yapsınlar.”
Kaşlarımı çattım. “Gelecek olan kim ki?”
“Benim çok yakın bir dostum, aynı zamanda konakta da çok sevilen biri.”
Başımı sallayıp “tamam, söylerim.” dedim ardından telefonu kapattım. Daha fazla odada kalmayıp aşağı mutfağa indim. Berivan anne de mutfakta olunca yüzüme gülümsememi ekleyip “Berivan teyze...” diye seslendim.
Kaşlarını çattı. “Kızım hani anne diyecektin?”
Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırırken “berivan anne.” dedim zorlukla. İlk defa annemden başkasına anne dedim, nasıl hissedeceğim hakkında ise hiçbir fikrim yoktu. Daha bu konağa gelmenin üzerinden bir hafta geçmemişken buraya alışmam fazlasıyla tuhaftı benim için. Alışmamam gerekiyordu çünkü ben bu aile yüzünden bu kadar acı çektim. Peki onlarla konuşurken neden annemin katilleri olduğunu unutuyordum? Ya sırf bu yüzden annem benimle hiç barışmazsa...
“Efendim kızım.” dedi gülümseyerek.
Daldığım düşüncelerimden kurtulup Azad’ın annesine baktım. “Azad Ağa, yakın bir arkadaşıyla geleceğini söyledi.”
Başını sallayıp Meryem ablaya baktı. Meryem abla anında başını salladı ve sofrayı kurmaya devam etti. Berivan anne ise bana döndü. “Daha iyi misin kızım?”
Hafifçe tebessüm ettim. “Evet, iyiyim.”
“Allah hep iyi etsin.” dedi ve yanımdan ayrıldı. Bende tam mutfaktan çıkacakken Avzem’in içeri girip üzerime yürümesiyle durmak zorunda kaldım. Ne yapmaya çalışıyordu bu kadın?
“Geldiğin an tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başardın, helal olsun.” deyip iki elini birbirine çarparak alkışlamaya başladı. Beni baştan aşağı süzdü. “Hayır anlamadım ki, Azad sen de ne görmüş de bu kadar seviyor?” Üzerime eğildi. “Ya da seviyor gibi yapıyor.”
Alay dolu bir gülümseme döküldü dudaklarımdan. “Benim gibi biri dururken sana mı bakacaktı?” dedim onu süzerken. Allah var, güzel bir kadındı ama bu benim söylediğimi değiştirmiyordu çünkü ben hiçbir zaman dış güzelliğe bakmadım. Bana göre bir insanın güzelliği içinde saklıdır.
Parmağını bana doğrulttu. “Bana bak uğursuz kadın-”
“Ben uğursuz değilim!” diye bağırdım. “Haddini bil! Benimle konuşurken o kelimelerine dikkat et!”
Üzerime doğru bir adım attı. “Etmezsem ne olur?”
Kendimi o kadar sıkıyordum ki...
Tırnaklarımdaki hissettiğim ıslaklığın kan olduğunu anlamam uzun sürmedi ama umursamadım, aksine konuşmama devam ettim. “Senin ne bok biri olduğunu herkese anlatırım.” Ona doğru bir adım attım. “Özellikle de benden çalmak istediğin kocama..”
Yüzünün kıpkırmızı olduğuna şahit oldum. O kadar sinirlenmişti ki. “N-neyden bahsediyorsun sen?”
Kekelemişti, bu da demek oluyordu ki, öğrendiklerim yalan değildi. Dudaklarım keyifle iki yana kıvrıldı. “Neyden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun.”
Gür bir kahkaha patlatınca kaşlarımı çattım. “Ne gülüyorsun be!” Oysaki az önce korkudan beti benzi atmıştı.
“Buna gerçekten inanacağımı falan mı sandın?” deyip gülmesine devam etti.
Kollarımı birbirine doladım. Bir süre onu izledim ardından “acaba baban, senin bakire olmadığını; önceden biriyle yattığını öğrense ne yapardı?” diye sordum. Gülümsemesi anında yok oldu. “Öldürür müydü yoksa yaşlı bir ağaya mı verirdi?”
Bana korku dolu gözlerle bakmaya başladı. “s-sen-“
“Benim kızımla nasıl böyle konuşursun?!” diye bağırarak yanımıza geldi Avzem’in annesi Havin. “Senin ne haddine kızımı tehtit etmek?”
“Asıl sizin ne haddinize?” diye bağırdım. “İlk önce siz benimle nasıl konuşmanız gerektiğini öğreneceksiniz!”
Yüzüme inen tokatla neye uğradığıma şaşırdım. Elim acıyla sızlayan yanağıma gitti. Öfkeyle dişlerimi sıkıp başımı kaldırdım. “Terbiyesiz!” diye bağırdı Havin. “Bize daha bir çarşaf verememişken nasıl kızım hakkında böyle ileri geri konuşabilirsin?”
“Yenge!!” diye bağıran kişiyle irkilip kapıya çevirdim bakışlarımı. Tüm vücudum sinirden titriyordu artık. “Sen nasıl karıma tokat atarsın lan!” Havin’in üzerine yürümeye başladı. Gözleri öfkeden kararmıştı. “Sen nasıl benim karımın namusuna laf söylersin!”
“A-Azad...” dedi Havin, korkudan ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Azad, “Kes sesini!” diye bağırınca irkildim.
“Azad, senin karın da benim namusuma laf etti.” dedi Avzem. Azad’ın yanına ilerleyip koluna dokundu ama Azad, izin vermeden elini itti. Öfkeyle Avzem’e bakmaya başladı ama Avzem susmadı, aksine devam etti konuşmasına. “Bana iftira attı, benim birileriyle yattığımı söyledi.”
Azad’ın bakışları beni buldu. Kaşlarımı çatıp elimi yanağımdan indirdim. Azad’ın bakışlarını anında yanağımı buldu. Öfkesi gittikçe artarken yumruklarını sıktığını gördüm.
“Birileriyle değil, biriyle yattığını söyledim ve bu da yalan değil Avzem. Kiminle yattığını bile biliyorken...”
“Kes sesini!” diye bağırdı Avzem, konuşmamı bitirmeme izin vermeden.
“Avzem!” diye gürledi Azad. “Bu konakta yaşamaya devam etmek istiyorsan benim karıma bağırmayacaksın!” Yengesine çevirdi bakışlarını. “Senin yerinde başkası olsaydı emin ol şu an yaşamıyor olurdu.”
Havin korkuyla yutkundu. “Ö-özür dilerim Azad.”
Elini kaldırıp susturdu hepsini. Yanıma doğru ilerleyip yüzümü avuçladı ve muhtemelen kırımızı olan yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. “Özür dilerim bebeğim..” diye fısıldadı dudaklarıma doğru. “Ama sen merak etme, hepsine bedelini ödeteceğim.”
Elimi onun elinin üzerine koydum. Azad hissettiği ıslaklıkla bakışlarını anında elime kaydırdı. Gördüğü kanlarla yüzünün kasıldığına şahit oldum. Dişlerini k kadar sert sıkmıştı ki, gıcırdama sesini duydum. Benden uzaklaşıp öfkeyle arkasına döndü ama kimseyi göremedi. Bu daha çok sinirlenmesine neden oldu. Elini tutunca anında bana döndü. “Ben onların hesabını kendim veririm Azad Ağa. Hem şimdi zamanı bile değil, misafirine ayıp olur, içeri geçelim.”
Bir süre yüzüme baktıktan sonra başını salladı usulca. Ben tam elimi çekecekken Azad, izin vermeden daha sıkı tuttu. Kaşlarımı çatıp elimi çektim ama izin vermedi. Bu da bir tık canımı acıtmıştı. Yüzümü buruşturduğumu görünce elini hafifçe gevşetti. “Özür dilerim yavrum.”
Gözlerimi devirdim. “Hadi gidelim artık.”
Birlikte terasa doğru ilerledik. Masayı terasa kurmuşlardı ve kurulan masada benle Azad dışında herkes oturuyordu. Gözlerim misafiri aramaya başladı. O an sırtı dönük adam dikkatimi çekti. Muhtemelen misafir oydu.
Birlikte masaya geldiğimizde herkesin bakışları bize döndü ama ben sadece bana bakan misafire bakıyordum. Bu adamın burda ne işi vardı?
«ᴋᴇꜱᴛɪ̇ᴋ»
|İlk öncelikle bölümü nasıl buldunuz?
|İkincisi hikâyem 10bin okunma ve 1k oy olmak üzere... Bunun üzerine özel bölüm yazmamı ister misiniz? Eğer isterseniz geçmişten mi, gelecekten mi yazayım?
|Telegram hesabı olanlar var mı?
|Ve hesaplarımı takip etmeyi unutmayın🤍
- Instagram: ruyavcisi.1
- Tiktok: ruyavcisi1
Beni kitappadden takip etmeyenler takip edebilir mi? 100 takipçi olmama az kaldı🥺❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |