Yeni bir bölümle tekrardan ben😌
Okumaya geçmeden önce yıldıza basar mısınız ve tabii ki satır arası yorumlarınızı da yapmayı unutmayın. Düşüncelerinizi merak ediyorum❤️
O zaman iyi okumalar💮
«Kırgınlık»
Ailemden bana karşı en kötü ne gelebilir dedikçe daha kötüsü geliyordu. Nasıl başardıklarını bilmiyorum ama beni her defasında o kadar güzel kırıyorlardı ki, o kadar canımı acıtıyorlardı ki... Ve benim yapabildiğim daha doğrusu yapmamı istedikleri tek şey, onları dinleyip ne derseler yapmamdı ama ben asla onlara boyun eğmeyecektim. Ucunda ölüm olsa bile..
Gözlerimi zorlukla araladım. Başımın ağrısından yüzümü buruşturdum. Nerdeyim diye etrafı incelerken yaşanan olaylar aklımda canlandı. En son babam silahı bana doğrultarak ateş etmek istemişti ama son anda aklına bir şey gelmiş olmalı ki, silahı yukarı kaldırarak ateş etti. Ben ise korkudan bayılmıştım.
Ellerimle başımı ovuşturarak yataktan kalktım. Burdan bir an önce kaçıp gitmem gerekiyordu yoksa beni zorla evlendirirlerdi. Keşke en başta halamı dinleseydim de gelmeseydim buralara. O abim denen şerefsiz böyle bir oyuna annemi nasıl alet etmişti? Annemin adını bana karşı kullanırken hiç mi vicdanı sızlamamıştı?
Odada telefonumu aramaya başladım. Telefonum olmazsa halamı arayamazdım. Şimdi meraktan ölmüştür o. Biraz daha onu aramasam ilk uçağa atlayıp buraya gelirdi kesin.
"Şu Allah'ın cezası telefon nerde ya?!" diye sinirlendim kendi kendime. Daha fazla aramayıp kapıya ilerledim. Küçük çantam da odada değildi. Yüksek ihtimalle ikisini birlikte başka bir odaya koymuşlardır.
Kapı kolunu aşağı çektiğimde açılmadı. Kaşlarımı derinca çatılınca tekrar denedim ama yine açılmadı. Sıkışmıştır diye düşünüp zorladım ama kapı inatla açılmıyordu. Bu da demek oluyordu ki, beni odaya kilitlemişlerdi. "Allah kahretsin!" diyerek sertçe kapıya yumruk attım. Normal bir gün olsa elimin ağrısından oturur, ağlardım ama şu an o kadar sinirliydim ki hiçbir şey düşünemiyordum. Resmen tuzağa düşürülmüştüm öz ailem tarafından.
"Açın şu kapıyı!" diye bağırarak kapıya üst üste yumruğumla vurmaya başladım. "Açın şu lanet kapıyı!" Bir süre daha sertçe vurduktan sonra elim kanamaya, acısı artmaya başladı. İçimden küfürler savurup yatağın kenarındaki komodinlere ilerledim. Çekmeceleri kurcaladım ilk yardım çantası bulmak için ama hiçbir şey bulamadım, sertçe iterek kapattım. Küçük dolaba ilerledim, oraya da baktıktan sonra bulamadığım için sinirden çığlık attım. Nefret ediyordum bu aileden. Zar zor kaçtığım bu konağa tekrar hapsedilmekten nefret ediyordum.
Anahtar sesi gelince durup kapıya odaklandım. Ben içeriye babamın girmesini beklerken abim girdi. Kapıyı ardından kapattıktan sonra bana doğru ilerledi. Ben gözlerimi devirerek pencerenin yanına geçtim. Onu görmek bile istemezken o, buraya gelip bana saçma sapan açıklamalarda mı bulunacaktı?
"Roza-"
"Sesini duymak istemiyorum." dedim, onun konuşmasını tamamlamasına izin vermeden. Yine yalanlarını dinlemek istemiyordum. O hatayı tekrar yapmayacaktım.
"Bir kere din-"
"İstemiyorum!" diye bağırdım ona bakarken. "Yalanlarını, dinlemek istemiyorum!"
"Özür-"
"Of!" diye yükseldim. "Beni anlamıyor musun? Ne özrünü ne de yalanlarını dinlemek istemiyorum." Bana kırılmış bir şekilde bakarken gözlerimi devirdim. Bir de masummuş gibi bakması olan sinirimi daha çok arttırıyordu. "Eğer konuşman bittiyse telefonumu ve eşyalarımı verin de gideyim."
"Gidemezsin Roza." dedi önüme geçerek.
Başımı kaldırıp ona baktım. "Nedenmiş o?"
"Çünkü gidersen beni ve Heja'yı öldürürler."
"Sence bu benim umrumda mı?" diye sordum ama sorduğum soruya cevap beklemiyordum çünkü umrumda olmadığını çok defa belli etmiştim. "Hem zaten siz, ölümü göze alarak kaçmadınız mı?" Başını öne eğmiş, cevap vermiyordu bana. "Ne güzel işte, birlikte öleceksiniz. Bu dünyanın aksine diğer dünyada kavuşursunuz."
"Peki, senin vicdanın hiç mi sızlamayacak Roza?"
Kaşlarımı çattım. "Neden sızlasın? Ben mi size kaçın dedim ya da sizi ben mi öldürüyorum?"
Başını iki yana salladı. "Hayır ama senin bizi kurtarma şansın varken sen, bile bile ölüme terk ediyorsun."
"Bana duygu sömürüsü yapma Amed Avani!" Özellikle ismini söyledim, ki aramızdaki abi-kardeş ilişkisinin olmadığını anlaması için çünkü yıllar önce ailem benim için ölmüştü. "Ben eski Roza değilim! Her dediğine kanmam!"
"Duygu sömürüsü falan yaptığım yok!" dedi net bir ifadeyle. "Sadece sana güzel bir dille anlatmaya çalışıyorum. Hiçbirimizin daha fazla zarar görmemesi için bu evliliği kabul etmek zorundasın!"
"Asla!" dedim bağırarak. "Ölürümde kabul etmem!"
Bunlar kendilerini ne sanıyordu böyle? Benim gerçekten onları düşünüp hayatımı mahvedeceğimi falan mı düşünüyorlardı? Düşünmeye devam etsinler o zaman çünkü ben burdan ne olursa olsun kaçacaktım.
Abim daha fazla bir şey demeden kapıya ilerlediğinde gözlerimi kısarak onu izledim. Bazen başka kızların abilerine bakıyorum; seviyorlar kardeşlerini, onlar için canını verecek kadar seviyorlar ama benim abim kendi canı için benim canımı yakıyordu.
Kapıyı açtı. "Böyle davranmaya devam edersen sonun zaten ölüm olur." Odadan çıktı, kapıyı ardından kapattı. Kilit sesini duyunca önümde bulduğum cam kavanozu sertçe kapıya attım. "Allah hepinizin belasını versin!"
Sinirden ağlayacaktım, dayanamıyordum artık. Babam yine aynı şeyi yapıyordu; yine beni odalara kilitliyordu, yine canımı yakıyordu, yine nefretini gizlemeden kusuyordu. Nefret ediyordum ondan. O asla baba olmayı hak etmemişti. Ona baba demek diğer babalara saygısızlık olurdu.
"Hiçbirinizi affetmeyeceğim!" diye bağırdım sinirle. Yaralı olan ellerimle yüzümü sıvazladım sertçe. Her şeyimi almışlardı benden ve bir suçlu gibi beni bu dört duvar arasına hapsetmişlerdi. Ben ise çaresizce odada bekliyordum. Keşke en başında halamı dinleseydim. Şu an onu dinlemedim diye o kadar pişmandım ki.
Gözüm, dışardaki elinde silahlarla duran onlarca adama takıldı. Ben buraya gelirken o kadar çok adam yoktu. Peki o zaman bunlar kimdi? Aşağıda neler oluyordu? Hiçbir şey bilmemek kafayı yedirtiyordu bana. Kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim.
Kapı tekrar açılınca merakla başımı çevirdim. Bu sefer gelen hangi sevmediğim kişiydi derken içeri Zilan girdi. O kadar masum bir güzelliği vardı ki, böyle bir ailede durması istemsizce kalbimi sızlatmıştı. Bu aile için fazlasıyla masum biriydi.
"Zilan." diyerek yanına koştum, sıkıca sarıldım. Şu an bu konakta bana iyi gelen iki kişiden biriydi. Ona sarılmam bana o kadar iyi hissettirmişti ki.
"Abla.." dedi yutkunarak. "Ben... Özür dilerim. En başta arayıp seni uyarmam gerekiyordu."
Hızla ondan ayrılıp başımı iki yana salladım. Benim de gözlerim dolmuştu ve şu an ağlamamak için kendimi sıkıyordum. "Saçmalama istersen Zilan. Asıl özür dilemesi gerek kişiler aşağıda."
Gözlerinden yaşlar akarken başını zorlukla iki yana salladı. "Hayır abla, tüm suç bende. Seni uyarmış olsaydım şu an bu odada kilitli olmazdın ama yemin ederim denedim, sana haber vermeyi denedim." Burnunu çekti ağırca. "Tam numarana basacağım sırada babam engel oldu. 'Eğer ablana bir şey söylersen seni okuldan alır, yaşlı bir ağayla evlendiririm' diyerek tehtit etti beni. Ben yine her şeye rağmen sana gizliden haber verecektim ama bu sefer de annem engel oldu. Benim için korkmuştu çünkü babam yapacağım dediyse yapardı." Durdu, zorlukla nefes alıp devam etti. Onu durdurmadım, içini döküp rahatlaması gerekiyordu. "Bu yüzden annem beni odaya kilitledi. Tüm dijital eşyalarımı da elimden aldı."
Dayanamayıp sıkıca sarıldım ona tekrardan. "Zilan, ağlama artık." dedim ama ben de ağlıyordum ve farkında bile değildim. Onu kendimden çok severken kendini bana açıklamak istemesi göğsümün üzerine bir ağırlık çökmesine neden oldu. Annelerimiz aynı değildi ama öz abimden daha çok değer verdi bana. Bu yaşına rağmen, babam öğrenirse yaşlı bir ağayla evleneceğini bile bile beni arayıp uyarmak istemişti. Onun bu kadar masum olması ilerde başına bela açmazdı umarım.
"Ama sende ağlıyorsun abla." deyince ondan ayrılıp gözyaşlarımı sildim. Kendimi gülümsemeye zorlayarak ona bakmaya başladım.
"Ağlamıyorum ben, sen yanlış anlamışsın."
Eliyle yanağımda kalan bir damla yaşı aldı. "Bak işte ağlamışsın."
Güldüm. "Tamam ağladım ama sen ağladığın için ağladım. Biliyorsun biri yanımda ağlayınca kendimi tutamıyorum."
Başını iki yana salladı. O da artık ağlamıyordu. "Sen herkesten çok ağladın abla ama bunu kimse duymadı. Çünkü kimse içini bilecek kadar yakın olmadı sana."
Bu kız ne ara beni bu kadar iyi tanımaya başladı? Hayır, yan yana da değildik. Muhtemelen birlikte büyüseydik Zilan'dan hiçbir şey gizleyemezdim. Aşırı zeki ve beni iyi tanıyan biriydi.
Aklıma gelenle pencereye ilerledim. "Zilan, bu adamlar neden burda? Ben eve geldiğimde bu kadar çok adam yoktu. Yoksa babam ben kaçmayayım diye mi dikti hepsini buraya?"
Cıkladı. "Hayır, Azad Şerwan burda."
Duyduğum isimle yutkunamadım bile. Bu aşağıda babaannemin bahsettiği adamdı, benim zorla evleneceğim adam. Yanında bu kadar adam taşıyan biri kesinlikle tehlikeli biridir ve ben tehlikeli olan her şeyden uzak duruyordum. Bu yüzden onunla asla evlenmemem gerekiyordu.
"Ne için gelmiş?" diye sordum düz bir ifadeyle.
"Seni görmek için galiba."
Hızla Zilan'a döndüm. Tam o sıra kapımız açıldı ve içeri babam(!) girdi. Onun varlığı korkmama neden olurken bunu belli ettirmemek için kendimi sıktım.
Zilan'a bakıp "sen dışarı çık." deyince nefes alışverişlerim düzensizleşmeye başladı. Korkuyordum, ondan delicesine korkuyordum. Bu hayatta korktuğum tek kişi oydu ve bu da onu bildiği için üzerime geliyordu.
Zilan dışarı çıkınca onunla baş başa kaldık odada. Anlamaz gözlerle ona bakarken korkumu da gizlemeye çalışıyordum. "Ne var?" dedim soğuk sesimle. Sesimin titrememesi için büyük bir çaba sarf etmiştim.
Ellerini arkasında birleştirmiş, gözlerini kısarak bana bakıyordu. "Birazdan aşağı ineceksin ve müstakbel kocanla dışarı çıkacaksın." Tırnaklarımı o kadar sert avuç içime batırdım ki, avuçlarımın kanadığını hissetmiştim. "Sakın ona evliliği kabul etmediğini söyleme! Sakın kaçmaya çalışma! Şayet kaçarsan ya da bu evlilik bozulursa.." Üzerime yürüdü büyük adımlarla ve tam dibimde durdu. "Yeminim olsun ki; sadece seni değil, o Zilan'ı da öldürürüm!"
Gözlerim kocaman açılırken hızla başımı iki yana salladım. "Sakın! Sakın ona zarar vermeyi aklından bile geçirme!"
"O zaman sende hata yapma." dedi rahat bir nefes verirken. Benim zaafım Zilan'dı ve o da Zilan'ı kullanarak beni tehtit etti. Bundan sonrası rahattı çünkü biliyordu sorun çıkarmayacağımı.
"Müsaadenle ben aşağı ineyim o zaman." dedim sinirle. Onunla aynı odada durmak cehennem azabı gibi bir şeydi.
"Müsaade senin canım kızım." deyince yüzümü buruşturarak kendimi odadan dışarı attım. İki katlı bir konaktı ve ben kaçamayayım diye beni ikinci kata kilitlemişlerdi. Hepsinden iliğime kadar nefret ediyordum!
"Hiçbirinizi affetmeyeceğim!" diye mırıldanarak sinirle merdivenlerden aşağı indim. Hızlı yürüdüğüm ve dikkatsizce adımları attığım için ayağım burkuldu, kendimi tutamayarak yüz üstü yere düşüyordum ki, tam o sıra yere düşmemi engelleyecek bir kol belime sarıldı. Beni düşmekten son anda kurtaran kişiye bakışlarımı çevirdim ve siyaha kaçan kahvelerle göz göze geldim. Gözlerinde anlamlandıramadığım yoğun duygu afallamama neden olmuştu.
"İyi misin?" diye sordu boğuk bir sesle.
"İ-iyiyim... Sadece ayağımı burktum." O kadar hoş bir kokusu vardı ki. Hani bir koku seversin ve sonsuza dek o kokuyu koklamak istersiniz ya işte şu an bende aynı durumdaydım. Sadece ona sarılıp doyasıya o kokuyu içime çekmek istiyordum.
Bir eli belimdeyken diğer eli ayağımın altından geçirip beni kucağına aldı. Yaptığı bu ani hareketle neye uğradığıma şaşırdım. Sinirle ona bakarken "indirin beni!" dedim mesafeli bir şekilde.
"Şu an ayağına basamayacak durumda olduğun için indiremem." dedi yine o boğuk sesiyle. Sesi bile insanı büyülüyordu.
"Bakın, babam bizi bu hâlde görürse-"
Cümlemi bitirmeme izin vermeden kendisi araya girdi. "Hiçbir şey yapamaz!" Sesi o kadar net ve kendinden emindi ki. "Sana zarar verenleri yaşatmam!"
Ona cevap vermek için ağzımı açmıştım ki, beni dikkatle koltuğa oturtunca söylemek istediklerimi yuttum. Adam yardım etti, birde üstüne benden azar mı işitecekti. Haksızlık yapmış olurdum. Sonuçta o an orda olmasaydı belki canım daha kötü acıyabilirdi.
Önümde diz çökünce çatık kaşlarla ona izledim. Bakışlarını gözlerime kaldırıp "izin verirsen ayağına bakayım." dedi yumuşak bir sesle. Böyle adamlar var mıydı ya? Bunun için bile izin istemişti benden.
Başımı ağırca aşağı yukarı salladım çünkü canım çok kötü acıyordu. İlk an fazla ağrısı yoktu ama şimdi gittikçe artıyordu. Sakince, canımı acıtmadan ayağımı tutup bacağının üzerine koydu. Eliyle ağrıyan yere dokununca ağzımdan bir inilti koptu acıdan.
"Özür dilerim." dedi endişeyle.
"Özür dilemene gerek yok ama bu ağrıyla bugün seninle bir yere gelemem." dedim, yüzümü buruşturdum. Burkulan ayağıma bakınca bilek kısmından hafif şiştiğini gördüm ve muhtemelen bu şişlik daha çok artacaktı.
"Seni bu hâlde dışarı çıkartmam zaten ama hastaneye gitmek şart." dedi ve beni salonda yalnız bırakarak dışarı çıktı. Aradan birkaç dakika daha geçtikten sonra tekrar içeri girdi, beklemeden yanıma geldi. Bir eli belimi kavrarken diğer elini ayağımın altından geçirip kavradı ve yavaşça kucağına aldı tekrardan. Ona şu an sinirlenip de beni bırak diyemezdim çünkü ayakta duramıyordum.
Düşmemek adına kollarımı boynuna doladım. O dışarıya doğru ilerlerken ben de yüzünü inceledim. Yeni tıraş olmuştu, burnuma gelen losyon kokusundan anlamıştım. Bir tutam saç teli alnına düşmüş, hafif çıkıntılı burnu, alt dudağı üst dudağına göre daha dolgun olan hafif pembemsi dudakları... Şu an o kadar mükemmel gözüküyordu ki, bu görüntüsünü sonsuza dek izlerdim ben. Hele ki o uzun ve kıvrımlı kirpikleri... Dokunmamak için zor tutuyordum kendimi.
Ne yapıyorsun Roza? Kendine gel!
"Yandan yakışıklı duruyor muyum bari?" diye sorunca afallayarak, "ne?" diye karşılık verdim şaşkınlıkla. Anlamaz gözlerle ona bakarken "nefes al." dediği an derin bir nefes çektim içime. Onu izlerken nefes almayı mı unutmuştum lan ben?! Rezillik üstüne rezillik.
Boğazımı temizledim. "Nefes alıyorum zaten." Başımı diğer tarafa çevirdiğimde arabanın önüne geldiğimizi gördüm. Biz ne ara buraya geldik ve ben nasıl fark etmedim?
"Soruma cevap alamadım." dedi, bir eliyle beni sıkıca tutarken diğer eliyle de kapıyı açtı. Dikkatle beni koltuğa bıraktı, kapıyı üzerime kapattı, beklemeden kendi tarafına geçti.
"Hangi soru?" dedim koltuğa iyice yerleşerek. O sıra da o da arabayı çalıştırarak hastaneye doğru sürmeye başladı.
"Yandan yakışıklı duruyor muyum?" diye sorunca tükürüğüm boğazıma kaçtı. Bu sorusunu beklemiyordum asla, az önce de mi bu soruyu sormuştu bu? Şimdiden aklımı karman çorman etmişi bile.
Endişeyle "yavrum iyi misin?" diye sorunca şok üstüne şok yaşadım. Senden hızlısı mezarda be ağam, uçtun resmen.
Sonunda kendime gelebildiğimde ona döndüm. Bir bana bir de yola bakıyordu.
"Yavrum?" dedim sesimdeki sorguyla.
"Evet yavrum." diyerek beni onayladı.
"Benim bir adım var."
"Olabilir. Sana senin adın yok mu dedim ben?"
Başımı iki yana salladım. "Hayır ama-"
"O zaman konu kapanmıştır." dedi ve arabayı durdurdu. Neden durduğumuza bakmak için başımı kaldırdığımda hastaneye geldiğimizi gördüm. Azad arabadan inince bende kendi tarafımdaki kapıyı açmak istedim ama o benden hızlı davranarak kapımı açtı. Daha ne olduğunu anlamadan beni tekrar kucağına aldı. Çok utanıyordum, ilk defa bir erkekle bu kadar yakındım.
Hastaneye doğru ilerlediğimizde tüm bakışların üzerimizde olduğunu hissedince tüm bedenim gerilmişti. Sevmiyordum bakışları çünkü o bakışlarda genellikle kınama vardı.
"Sakin ol." dedi rahatlatıcı bir sesle. Onu dinleyip rahatlamaya çalıştım.
🖇️
Hastanede işleri hallettikten sonra Azad beni tekrar kucağına alarak arabaya doğru yürüdü. "Doktorun da dediği gibi ayağına basma." dedi bana bakarak.
Ne diyeceğimi bilemediğim için sadece başımı salladım. Beni düşünmesi mutlu ediyordu ama yine de korkuyordum. Evlenmek de istemiyordum açıkçası. Evliliğe hiçbir zaman sıcak bakan biri değildim, karşıma aşık olduğum biri de çıkmamıştı.
"Ayağının ağrısına odaklandığım için elini sormayı unuttum... Bu ellerin hali ne böyle?"
Arabaya gelmiştik. Beni dikkatle koltuğuma oturturken kendisi de yerine geçti. Anahtarı kontağa koyup çevirerek arabayı çalıştırdı ve konağa doğru sürmeye başladı.
Onun sorusuyla başımı ellerime çevirdim. Avuçlarımda tırnak izlerim vardı. Kanamıştı ama o kan kurumuştu. Dokunduğumda acısa da belli ettirmeye çalıştım. Hastanede ayağımı hallettikten sonra ellerime de baktırmak istedi ama ben reddetmiştim.
"Seni dinliyorum..."
"Arada yapıyorum öyle şeyler, sıkıntı yok." dedim geçiştirerek. Her şeyi anlatacak değildim. Sonuçta daha tam tanımıyordum.
"Gerçeği duymak istiyorum gülüm."
Hayır, hayır kelimelere takılmamam lazım. Bu adam, konuşmasıyla çok fazla manipüle ediyordu insanı. Ama gülüm kelimesi de ağzına ayrı yakışıyordu.
"Gerçek bu zaten."
Gözleri bir bende bir de yoldaydı. "O zaman ben de ailene sorarım, sıkıntı yok."
"Önemli değil dedim ya, niye uzatıyorsun? Sanki benim değil de senin elin yaralanmış." diye çıkıştım.
"Ah bir bilsen sana en ufak bir zarar geldiğinde benim canımın ne kadar yandığını." diye mırıldandı sessizce ama ben duymuştum. Bunu duymam yutkunmama neden olmuştu. Daha yeni gördüğü biri için fazla değil miydi? Bu adamı gerçekten anlamıyordum.
Duymadığımı varsayarak "efendim?" dedim.
"Yok bir şey." diyerek geçiştirdi. "Bir daha kendine böyle zarar verme!"
"Emriniz olur ağam." dedim alayla.
"Emir değildi, ricaydı bu bir. İkincisi de ben bu ağam kelimesini hiç sevmedim."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Demek ağam kelimesini sevmiyorsun... Bu işime yarar.
"Ama ağa değil misin?"
"Ağayım-"
"O zaman konu kapanmıştır." dedim, başımı diğer tarafa çevirdim. Çünkü ona baksam kesin gülerdim. Sabah onun bana yaptığını yapmıştım. Ne demişler atalarımız, bu dünyada ne ekersen onun biçersin.
"Yani inatla o kelimeyi söyleyeceksin." dedi ve direksiyonu sağa kıvırdı. Yutkunup kaşlarımı çatarak ona döndüm. Bu adam neden yanlış yola girmişti?
"E-evet." dediğimde kendime içimden küfürler savurdum. Sesim ne diye titremişti ki şimdi? "Nereye gidiyoruz? Konak diğer tarafta kaldı."
"Müstakbel karımla biraz zaman geçirmek istiyorum." dedi keyifle.
Yan aynadan korumaların bizi hâlâ takip edip etmediğine bakmak istedim ama kimseyi göremedim. Bu adamın amacı neydi? En başta ona uyarak hastaneye gelmem yanlış mıydı?
"Korumalar nerde?" diye sordum sesimi düz çıkarmaya özen göstererek.
"Karımla zaman geçirmek istiyorum, korumalarla değil."
"Ben senin karın değilim ki."
Bana kısa bir baktıktan sonra tekrar yola döndü. "Ama karım olacaksın."
"Ama şu an karın değilim ve yalnız olmamız bence hoş karşılanmaz." dedim, artık tüm vücudum ona dönüktü. Onunla yalnız kalmak istemiyordum. Tanımıyordum ve nasıl bir insan olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"İnan yavrum, kimin ne düşündüğü umrumda bile değil." Araba yavaşlayınca onun gitmek istediği yere varmak üzere olduğumuzu anladım.
Bıkkın bir nefes verdim. "Bana fikrimi bile sormadın ama benimle evlenmek istiyorsun. Gerçi evlenmek isteyip istemememi bile soran olmadı ki." diye mırıldandım kısıkça ama galiba ne dediğimi duymuştu.
"Sana bu olacak evlilik hakkında fikrini söyleseydim ne diyecektin ki?"
"Hayır diyecektim." dedim net bir tavırla. Bu yaşta evlilik düşünmüyordum ve daha evleneceğim adamı bile tanımıyordum. Üstüne adamı daha yeni bugün görüyordum. Bence kim olsa bu evliliği istemezdi. Herkes gibi bende aşık olduğum kişiyle evlenmek isterdim.
Araba ani frenle durunca öne doğru savruldum ama Azad'ın kolu sayesinde yaralanmaktan son anda kurtulmuştum. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Neden ani fren yaptın, yaralanabilirdim." dedim sinirle.
"Sana sadece bir soru soracağım ve senden de kısa bir cevap istiyorum."
Çatık olan kaşlarımı daha çok çatarak onun sorusunu bekledim. Bir soru için mi frene basmıştı?
"Bu evliliği, gerçekten istemiyor musun?" diye sordu ciddiyetle.
"Hayır, istemiyorum. Ben kendimi-"
Elini havaya kaldırarak cümlemi bitirmeme izin vermedi. "Bu kadarı yeterli." dedi, sesinde hafif kırgınlık sezmiştim. "Ben seni eve bırakayım." Arabayı geldiğimiz yöne doğru çevirip sürmeye başladı.
"İyi misin?" Bir anda neden böyle oldu ki? Onu istemeden kırmış mıydım?
"İyiyim." dedi. Sesi az öncekinden daha iyi çıkmıştı.
"Peki neden kararını bir anda değiştirdin?"
"Senin istemediğini fark ettim, bu yüzden zorlamak istemedim. Hem ayağın ağrıyordur, konağa gidip dinlenmek senin için daha iyi olur."
Başımı salladım. "İyi olur, dinlenmek bana iyi gelecek." Her ne kadar o konağa dönmek istemesem de kabul ettim çünkü bu ayakla başka çarem yoktu.
"Aynen."
Hastaneye gittiğimizde, son anda gitmekten vazgeçtiği yere doğru arabayı sürerken bakışları bir bende bir de arabadaydı ama şu an bir kere bile bana bakmamıştı. Kırılmış mıydı bu? Yoksa evliliği istemediğim için mı bu tavırlar?
Bir anda kendimi açıklama gereği hissettim. "Benim evliliği istememe nedenim, bitirmem gereken bir okul ve hayallerim olduğu içindi. Yani yanlış anlama; sadece sen değil, kimseyle evlenmek istemiyorum."
"Yanlış anlamadım."
Onun konuşmak istemediğini hissedince bende sustum. Belki cevabımdan sonra sesimi duymak istemez diye düşünerek yol boyunca konuşmamaya karar verdim.
Araba aniden hızlanınca kaşlarımı çatarak ona döndüm. Bir yan aynadan arkaya bir de önüne bakıyordu. Direksiyonu o kadar sıkıyordu ki, parmak boğumları beyazlamıştı. "Arabayı yavaş kullanır mısın?"
"Şu anda hızlı kullanmak zorundayım." dedi öfkeyle.
"Sırf evliliği istemediğimi söyledim diye bu kadar öfkelenmen saçma değil mi? Sonuçta ben istesem de istemesem de bu evlilik olacak." dedim dayanamayarak. Benim de artık sinirlerim bozuluyordu.
"Takip ediliyoruz."
"Ne?" dedim afallayarak.
"Arkaya bak, ne dediğimi anlarsın."
Dediğini yaparak arkaya baktım ve üç siyah aracın bizi takip ettiğini gördüm. Korkuyla Azad'a döndüm. "Onlar kim ve neden bizi takip ediyorlar?"
"Bilmiyorum." dedi sinirle ve gaza bastı, araba daha çok hızlandı.
Korkuyordum ama anlamadığım bir şekilde onun varlığı güvende hissettiriyordu. Daha sabah tanıdığım adam, babamdan daha çok güvende hissettirmesi de kalbimi sızlatmıştı.
Bana kısa bir bakış atıp "Korkmana gerek yok. Sana bir şey olmasına izin vermem!" dedi kesin ve net bir tavırla.
"Biliyorum." dedim gülümseyerek ve tam o sıra bir araba yanımızdan hızla geçip direksiyonu sağa kıvırarak önümüzü kesti. Kaza yapmamak için Azad frene bastı. Bir araba arkada, diğer araba ise yana geçip etrafımızı sardılar.
"Şimdi ne olacak?"
Bana döndü. "Dövüşeceğiz."
Yıldıza bastıysan diğer bölümde görüşürüz❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |