Yıldıza basıp yorum yapar mısınız🥺
Bölüm 3
Mardin topraklarına adım attığımdan beri başıma gelmeyen kalmamıştı. Daha ilk günden bedel olarak düşman bildiğim aşirete gelin gideceğimi öğrendim, ardından merdivenlerden düşmek üzereyken kocam olacağını öğrendiğim adam, beni son anda düşmekten kurtardı ama maalesef ayağımın burkulmasına engel olamadı. Şimdi ise etrafımız üç siyah araçla çevriliydi.
Bazen düşünüyordum da, bunlar halamı dinlemediğim zamanların cezası mıydı?
Kaşlarımı kaldırarak, "Dövüşeceğiz?" diye tekrarladım onu.
"Dövüşeceğim!" diye tekrarladı kendinden emin sesiyle. Onların hepsini yeneceğinden çok emin gözüküyordu. Sanki her gün bunların iki katı adamla dövüşüyormuş gibi rahattı.
"Bence dövüşmeden de halledebilirsiniz. Sonuçta ne demişler; hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar ise konuşa konuşa anlaşırmış."
"Sen ne ima etmeye çalışıyorsun bakayım?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.
"Hiçbir şey." dedim ve bakışlarımı araçlardan inen siyah takımlı adamlara çevirdim. Hepsi birbirine benziyor gibiydiler. "Bunlarla tek başına dövüşebileceğine emin misin?"
"Evet." dedi rahat bir tavırla. Ona döndüğümde etraftaki adamları incelediğini gördüm. "Toplam 20 kişiler ve hepsi benim için çerez niyetinde."
"O kadar diyorsun?"
"Evet, o kadar diyorum." dedi ve kendi tarafındaki kapıyı açarak dışarı çıktı. "Sakın ayağına basıp da dışarı çıkayım deme!" diye uyarısını da yaptıktan sonra kapıyı üzerime kapattı. Her ne kadar arkasını döndüğü için beni görmese de omuz silktim. Kollarımı birbirine dolayarak olacakları merakla bekledim.
Önümüzü kesen arabadan Azad yaşlarında bir adam çıktı. Yakışıklıydı ama Azad kadar değildi. Yani yiğidi öldür, hakkını yeme demişler... Her ne kadar bu evliliği istemesem de bu Azad'ın yakışıklı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Allah bilir peşinden ne kadar kız koşuyordur.
İkisi bir süre birbirleriyle konuşmaya devam ettiler ama adamın her gülerek konuşmasında Azad'ın bedeni gözle görülebilecek kadar kasılıyor, yumruklarını daha çok sıkıyordu. Ne konuştuklarını zaman gittikçe daha çok merak ediyordum. Hem bunlar neden kavgaya başlamamışlardı? Bir an önce başlasalar da biraz keyfim yerine gelse.
Kavga, gürültü seven biri değildim ama Azad o kadar kendinden emin konuşuyordu ki, gerçekten hepsini tek başına yenebilecek miydi merak ediyordum.
Konuşmaları gittikçe kızışınca kendi tarafımdaki camı aşağı indirerek sesin bana daha net gelmesini sağladım. Tekrar kollarımı birbirine doladığım sıra Azad'ın ettiği küfürle yüzümü buruşturdum. "Ulan senin gelmişini geçmişini üst üste koyar sikerim! Sen kimsin de onun hakkında böyle konuşuyorsun pezevenk, döl israfı!"
Ettiği küfrün ardından karşısındaki adamın boğazına yapışıp kafayı geçirdi yüzüne. Adam neye uğradığına şaşırarak geriye sendeledi. Tabii Azad durur mu? Hayır. Daha kendini toparlayamayan adamın yüzüne sert bir yumruk geçirdi.
"Senin ben olmayan beynini sikeyim!" diye bağırarak tekrar ona vuracakken iki adamın onu tutmasıyla sıktığı yumrukları havada kaldı. Korku içinde onları izlemeye devam ederken "lütfen Azad, sana bir şey olmasına izin verme!" diye mırıldandım.
Adam, elini kanayan burnuna dokundurup eline bulaşan kanını inceledi. "Sende de ne kafa var ağam, bir vurdun burnumdan ses geldi. Şimdiden söyleyeyim estetik masrafları senden."
"Kes lan sesini!" diye bağırdı Azad, var gücüyle. Ayağını sağ kolunu tutan adamın kasığına geçirince adam iki büklüm yere çöktü. Diğer adamın bir şey yapmasına fırsat vermeden onun da karnına sert bir yumruk attı. Adam karnından tutunca Azad, bu sefer yüzüne sert bir yumruk attı. Ben ise hepsini hayranlıkla izledim ama bazı sert vuruşlarını kaşlarımı çatarak izliyordum.
Ona doğru gelen adamların hepsini tek tek yere devirinca başımı camdan çıkarıp "mükemmelsin ağam!" diye bağırarak onu destekledim. Azad, sesimle bakışlarını bana çevirdi ve hiç beklemediğim bir şey yaptı.
Gözlerini kırptı.
Bunu beklemediğimden afalladım. O ise sanki her gün yaptığı bir şeymiş gibi başını tekrardan karşısında ayağa kalkan adamlara çevirdi ama başını çevirdiği an yumruk yemesi bir oldu. Korkudan ağzımdan bir çığlık koptu. Elimle ağzımı kapatıp korkuyla izlemeye devam ettim.
İki adam bunu fırsat bilerek Azad'ı kolundan tuttu. Patronları olan adam Azad'ın karnına bir yumruk atınca yüzümü buruşturdum. Adam durmayıp ardından yüzüne yumruk atınca hızla torpidoda silah var mı diye bakmaya başladım çünkü Azad inerken silahını yanına almamıştı. Bana göz kırpan silahla kocaman gülümsedim. Daha fazla Azad'ın dayak yemesine izin vermeden silahı elime aldığım gibi arabanın kapısı açtım. Kapı sesiyle hepsi durup bana odaklandılar. Ne yapacağımı merak ediyorlardı ve henüz elimdeki silahı görmemişlerdi.
"Sakın, arabadan inme Roza!" diye bağırdı Azad ama ben bunu umursamadım. Yavaşça arabadan indim ve tek ayağımın üzerinde durdum. Basamıyordum, ağrısı vardı.
Yüzüme gülümsememi ekleyip elimdeki silahın namlusunu onlara doğrulttum. "Hemen bırakın onu!"
Hepsi ters ters bana baktı ve ortamdaki sessizliği gür bir kahkaha sesi bozdu. Kaşlarımı çatarak gülen adama baktım. Patronları olacak adam bana baka baka gülüyordu. Heralde sıkamayacağımı düşündü. Biz de o zaman ona çok güzel gösteririz evelAllah. Sonuçta bilmemek suç değil, adam beni daha tanımıyor.
"Roza, arabaya geç!" diye tekrar uyardı beni Azad ama yine umursamadım. Ona bakmadım bile çünkü odağımdaki bana gülen adam sinirlerimi fazlasıyla bozuyordu.
"Sen kim, o elindeki silahı kullan-"
Cümlesini bitirmesine izin vermeden ayağını hedef alıp ateş ettim. Acıdan ağzından bir çığlık koptu. Eliyle kanayan yeri tutup üzerime doğru yürüyünce "eğer sakat kalmak istemiyorsan olduğun yerde dur!" diye bağırdım. Adam korkmuş olmalı diye olduğu yerde durdu. Hepsinin elinde silah vardı ama hiçbiri bana doğrultmuyordu o silahı. Bu işime gelse de biraz şüphelendirmişti beni.
"Şimdi adamlarına söyle, onu bıraksınlar." diye bağırdım ve bakışlarımı sonunda ona çevirdim, gözlerimiz kesişti. Dudakları hafifçe kıvrılmış, gözlerinde ise gurur vardı. Bu beni nedensizce mutlu etmişti.
İki adam da Azad'ın kolunu bırakıp ondan uzaklaştılar. Ben bakışlarımı tekrar patron olan adama çevirdim. "İşte böyle yola gelmezsen seni çok güzel yola getirirler, haberin olsun. Benim sayemde herkesin arabasının önünü kesmemeyi öğrenirsiniz."
"Sen ona dua et. O olmasaydı şu an canını kendi ellerimle alırdım!" diye tehtit edip arabasına doğru ilerledi. Ben kaşlarımı çatıp ne demek istediğini düşünürken Azad, elimden silahını alıp orda bulunan 20 adamı da vurdu. O kadar hızlı yapmıştı ki, ben bile ne olduğunu anlayamadım.
"Dur orda Bejno!" diye bağıran Azad'la adam durmak zorunda kaldı. Artık etrafındaki adamların hiçbiri yoktu. Canını seviyorsa eğer, ki seviyordur bence, Azad ne derse onu yapmak zorundaydı.
"Ne istiyorsun?" diye bağırdı adının Bejno olduğunu öğrendiğim adam.
Azad, tetiği çekip adamın diğer bacağına da sıktı. Bejno denilen adam ise kendini daha fazla ayakta tutamadığı için yere çömeldi. "Merak etme ben senin bu ıssız yerde tek başına kaldığını, o ite haber veririm ama akşama kadar burda böyle kalacaksın! Bana bir daha böyle numaralar yapmamayı belki aklından çıkarmaz!"
Adam cevap vermedi, ters ters Azad'a baktı. Bence şu anlık konuşmaması en iyisiydi onun için. Çünkü Azad o kadar öfkeliydi ki; adamı, söyleyeceği bir kelimeyle diğer dünyaya gönderebilirdi.
Ben adama nefretle bakarken ne olduğunu anlamadığım bir şekilde kendimi Azad'ın kucağında buldum. "Ben sana o arabadan inilmeyecek demedim mi?"
"Ama seni öldürebilirlerdi."
Gülümsediğini fark edince kaşlarımı çattım. "Benim için endişelendin yani?"
"Hayır, kendim için endişelendim. Eğer sana bir şey olsaydı beni de öldürürlerdi arkalarından delil bırakmamak adına."
Beni kendi tarafıma oturttu. Kemerime uzanınca nefesimi tuttum. Ben kendimde takabilirdim, ne diye bu kadar yakınıma geldi ki.
"Yani benim için endişelenmedin." diye sordu kemeri takınca. Başını kaldırıp gözlerime baktı. Bu gözlerde bir şey vardı, anlamlandıramadığım bir şeydi. Bir özlem ya da sevgi... Bana öyle bakmasındı, daha yeni gördüğü bir kadına bu şekil bakması beni tedirgin ediyordu.
"Hayır endişelendim." dedim ama ne dediğimi anlayınca "evet... Endişelenmedim." diye toparladım kendimi. Elimi onun göğsüne koyarak kendimden uzaklaştırdım. Bu kadar yakın olması beynimi yakıyordu.
"Ben aldım cevabımı." dedi keyifle ve kapımı kapattı. Kendi tarafına geçince kontaktaki anahtarı çevirip arabayı çalıştırdı ve konağa doğru sürmeye başladı.
Yol boyu ikimiz de konuşmadık, arabada tuhaf bir sessizlik vardı. Başımı ona çevirdiğimde yola odaklandığını gördüm. Benim ona baktığımı hissettmiş olmalı ki, kısa bir an bana baktı ardından tekrar yola döndü. "İyi misin?"
"Evet, iyiyim ama o adamların kimden bahsettiklerini çözemedim. Benim kime dua etmem gerekiyordu? O dedikleri kişi kimdi?"
Araba durunca başımı çevirip etrafa baktım, konağa gelmiştik. "Boşver, bunları düşünüp de kendini yorma." diyen Azad'la tekrar ona döndüm. "Ben halledeceğim."
"Sen kimden bahsettiklerini biliyorsun yani?"
"Evet biliyorum ama bana kim olduğunu sorma. Şimdilik bilmemen en iyisi."
Tebessüm edip başımı aşağı yukarı salladım. Her ne kadar kabul etsem de ben bu işin peşini bırakmayacaktım! O adamı bulmayana kadar da rahat duramazdım.
Arabadan inip beni de kucağına alarak konağa doğru ilerlemeye başladı. Adamlar kapıyı açınca Azad'ın kucağında avluya, ordan da içeri geçtik. Kimseye bir cevap vermeden beni odama götürdü.
"Eğer bir sıkıntın olursa aramaktan çekinme." dedi şefkat dolu bir sesle.
Cevap vermedim, sadece başımı salladım. Arkasını döndü, kapıya doğru ilerledi ama aklına bir şey takılmış olmalı ki, bana döndü. Ben onun ne diyeceğini merakla beklerken "gerçekten bu evliliği istemiyor musun?" diye sordu.
Bu soruyu beklemiyordum. Sanki istemiyorum dediğimden beri yüzü baya düşmüştü, anlamlandıramadığım bir kırgınlık vardı. Onun hal ve hareketlerine bakınca aklıma acaba ilk görüşte aşk mı sorusu geldi. Çünkü onu daha önce görmemiştim ve onun da beni daha önce gördüğünü sanmıyordum.
Derin bir nefes aldım. "Ben hayır desem evlilik iptal mi olacak?" diye sordum, sorusuna karşılık.
"Hayır, bu abinin ve kız kardeşimin ölümüne neden olur." dedi ve durdu. Gözlerimin içine bakıp yutkundu. "Peki bu evliliğe bir şans versen?"
Sorusuna cevap vermedim, daha doğrusu veremedim. Öyle bir vaziyetteydim ki, kafam o kadar doluydu ki; ileriye dönük düşünemiyordum, tutamayacağım sözler veremiyordum. Azad gerçekten iyi birine benziyordu, en azından babamdan çok daha farklıydı ama bu benim buralardan kaçıp gitmeme engel olamıyordu. Hayallerimin peşinden gitmek istiyordum. Kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir kız olmak istiyordum.
Benim sorusuna cevap vermeyeceğimi anlayınca başını sallayarak hiçbir şey demeden odadan çıktı. Onun hareketlerine gerçekten anlam veremiyordum. Onunla evlenmemi neden bu kadar çok istiyordu ki? Bu gerçekten ilk görüşte aşk mıydı yoksa daha öncesine mi dayanıyordu?
🖇️
Azad, "Ana!" diye bağırarak büyük adımlarla konağa ilerledi. İçinde büyük bir mutluluk vardı. Sonunda yıllarca beklediği kadın Mardin'e gelmişti. Sevdiği kadının adını bile duyması kalbinin delicesine atmasına yetiyordu.
Azad tam 16 yıl önce görmüştü Roza'yı.
Sokakta diğer günler gibi arkadaşlarıyla top oynuyordu. Futbolda mahallenin en iyi oynayanıydı. Arkadaşlarına pas atar, gollerini uzaktan atar ve attığı her topta gol olurdu. Güneşin kavurucu sıcaklığı altında topu kendi kalesinden rakip kaleye götürdü ama uzaktan saçlarını iki yandan toplamış, üzerindeki pembe bir elbiseyle onlara doğru gelen küçük kızla Azad, ilk kez o gün gölü kaçırmıştı.
Onlara doğru gelen kızı mahallede ilk kez gördüğüne emindi. Önceden görseydi, unutamazdı. Çünkü hiç unutulacak bir kıza benzemiyordu. O kadar tatlı, o kadar masum gelmişti ki gözüne.
"Hey Azad, sen iyi misin?" diye sordu arkadaşı Berzan.
"İyiyim." dedi ama bakışları hâlâ küçük kızdaydı.
"Oğlum, farkındaysan hayatında asla kaçıramayacağın golü kaçırdın."
Sinirle söylenen Berzan'ı dinlemiyordu bile çünkü küçük kızın ağladığını fark etmişti. Bir an düşündü neden ağlıyor diye ama asla bir cevap bulamamıştı.
Tüm arkadaşlarını orda bırakıp yanlarından koşarak uzaklaştı. Kaldırımda oturmuş, elleriyle yüzünü kapatarak sessizce ağlayan kızın yanına ilerledi. Tam karşısında durup yere çömeldi. Bir süre ağlayan kızı izledikten sonra "iyi misin?" diye sordu yumuşak bir sesle.
Roza, duyduğu sesle başını kaldırdı. Yaşlı gözlerle karşısında çömelen Azad'a baktıktan sonra "sanane." cevabını verdi. Azad, bu cevabı beklediğinden afallamıştı. 12 yaşındaydı ve bu yaşına kadar kimse ona bu şekil cevap vermemişti.
"Sadece nasıl olduğunu sorduk alt tarafı, ne bu sinir? Sanki ben seni ağlattım." dedi Azad ve çömeldiği yerden ayağa kalktı. "Belli ki benimle konuşmak istemiyorsun, bu yüzden seni rahatsız etmeyeyim."
Roza, anında verdiği cevaptan pişman olmuştu. "Özür dilerim."
Azad anında yumuşayarak tekrar yerine çömeldi. Eliyle küçük kızın akan gözyaşlarını sildi. "Neden ağlıyorsun?"
"Çünkü kimse beni sevmiyor." dedi, tekrar başını dizlerine koyarak ağlamasına devam etti.
"Nerden biliyorsun seni sevmediklerine?"
"Çünkü babam beni sevmediğini kendisi söyledi." dedi ve başını kaldırdı. "Çünkü babam beni uğursuz olduğum için sevmiyor. Eğer ben uğursuz biri olmasaydım annem beni bırakıp gitmezdi, babam beni çok severdi."
Azad, duyduklarıyla yumruklarını sıktı. "Bunları sana baban mı söyledi?"
Başını aşağı yukarı salladı. "Hı hı, babam kendisi söyledi... Beni seven çok uzaklara gidiyormuş."
"Baban sana şaka yapmıştır." dedi Azad ama kızın inanmayacağını da iyi biliyordu.
"Şaka değildi ki, babam bana hiç şaka yapmadı çünkü."
"Ağlama." dedi Azad yumuşak sesiyle. "Sen ağlamazsan ben seni çok severim. Hatta babanın yerine bile severim."
"Hayır, sevme beni yoksa sende annem gibi çok uzaklara gidersin." dedi Roza, endişeyle. "Benim yüzümden senin de uzaklara gitmeni istemiyorum."
"Sen merak etme, ben uzaklara gitmem." dedi göğsünü gere gere. "Ben çok güçlüyüm, kimse beni uzaklara gönderemez."
"Benim annem de güçlüydü ama gitti." dedi dudak büzerek. "Gitmeden önce beni öpmedi bile. Benimle küs gitti galiba çünkü en son onun dediğini yapmayıp abimi dövmüştüm."
"Abini mi dövdün?" diye sordu Azad şaşkınlıkla.
"Hı hı." dedi Roza, başını sallarken. "Ama sonra o da beni dövdü."
"Ben senin abini döveyim mi?"
"Ama o büyük."
"Bende büyüğüm, sen istersen döverim onu."
Başını öne eğdi Roza. "Hayır dövme çünkü annem bana abini sev dedi, onunla küs kalma dedi."
"Peki dövmeyeceğim ama bundan sonra sana karışanı bana söyle. Ben senin için herkesi döverim." dedi Azad, kendinden emin bir şekilde. O yaşıyla bile herkese kafa tutuyordu.
"Gerçekten döver misin?" diye sordu Roza, gözlerini kırpıştıra kırpıştıra.
Başını gururla salladı Azad. "Elbette döverim."
"Peki, ya onlar seni döverse?"
"Beni dövecek kişi daha anasının karnından doğmadı kızım."
"Ben senin kızın değilim!" dedi Roza sinirle.
Azad afallayarak "ne?" dedi. Beklemiyordu bu tepkiyi kızdan.
"Ben senin kızın olmak istemiyorum. Eğer ben senin kızın olursam beni sevmezsin." dedi dudak büzerek. Aklına babası gelmişti.
"Tamam, sen benim kızım değilsin; bende senin baban değilim."
"Hı hı." dedi başını sallayarak. Az da olsa sakinleşmişti artık.
"O zaman büyüdüğümüzde ben senin kocan olacağım." dedi Azad, kızın merak dolu bakışlarını görünce devam etti. "Eğer ben senin kocan olamazsam nasıl sevecem seni?"
"Koca ne demek ki?" diye sordu merakla Azad'a bakarken.
Durdu, ne cevap vereceğini düşündü ama aklına hiçbir şey gelmeyince "ben sana şimdi bunu nasıl anlatayım?" dedi sinirle. Bu yaşında bile çok çabuk sinirlenen biriydi Azad.
"O zaman benim kocam olamazsın." dedi Roza, o da artık sinirlenmişti.
"Nedenmiş o?"
"Çünkü bana sinirleniyorsun." dedi gözleri dolarken. "Aynı babam gibisin, çok çabuk sinirlenip bana kızıyorsun."
Azad anında pişman olmuştu. "Özür dilerim, isteyerek olmadı."
"Tamam, affettim." dedi gülümseyerek. Yerde çömelen çocuğa yaklaştırdı yüzünü ve hiç düşünmeden Azad'ın yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "Teşekkür ederim abi."
Azad, ilk birkaç dakika ne yapacağını şaşırdı ama abi lafını duyunca ister istemez yine sinirlendi. "Abi mi?"
Başını salladı Roza.
"Ben, senin abin falan değilim; ben, senin kocan olacağım. Böyle anlaştık."
"Ama kocam ne ki? Abi değil mi?" diye sordu anlamayarak.
"Senin baban nasıl annenle evlenip kocası olduysa ben de seninle evleneceğim kocan olacağım." dedi kendinden emin bir şekilde.
"Ama babam vermez ki." dedi küçük dudaklarını büzerken.
"Baban seni vermezse kaçırırım küçük hanım." dedi Azad, ardından işaret parmağıyla kızın burnuna dokundu.
"Benim adım Roza, ben küçük hanım değilim."
"Ama benim Roza'm." dedi keyifle gülerken. Sonra aklına gelenle anında ciddileşti. "Ama bana söz ver, büyüdüğünde kimseyi sevmeyeceksin."
Roza, ilk birkaç dakika düşündü ve kocaman gülümseyerek başını salladı aşağı yukarı. "Kimseyi sevmeyeceğim."
Azad güldü. "Aferin sana."
Şimdi ise 16 yıl önce verdiği sözü tutmak üzereydi. Evlenecekti onunla ve kimsenin ona vermediği sevgiyi verecekti. Sevdiği kadın onu sevmese bile, sevmeye devam edecekti. Onu nasıl 16 yıl boyunca karşılıksız, uzaktan sevdiyse yine öyle severdi. Yeter ki sevdiği kadın yanında olsun.
"Efendim oğlum." dedi Berivan, Havin ve Avzemle terasa çıktı. Oğlunun sesini duyunca başta endişelenmişti. Çünkü genelede oğlu kötü bir olay oldu mu aşağıdan bağırırdı. Ama gördüğü manzara tüm endişesini yok etmişti. Onun için canını verecek oğlu gülüyordu, mutluydu. Her konağa geldiğinde yüzünde öfkeden başka bir şey görmüyordu, yüzü hep asıktı, sinirliydi. Kimse onunla konuşmaya bile cesaret edemiyordu ama şu an yüzünde öfkeden eser yoktu. Oğlu mutluydu, gülüyordu.
"Hayırdır ağam, ne bu mutluluk?" dedi yengesi Havin. O da çok merak ediyordu çünkü Azad çok nadir gülen biriydi.
Azad yengesine bakmadı bile. Amcasının hatrı için onlara katlanıyordu. Kendi ailesiydi ama ailesinde değer verdiği kişiler sınırlıdır. Kimseye çabuk çabuk yüz veren biri değildi.
"Söylesene oğlum." dedi Berivan, dayanamayarak. Oğlunu bu denli mutlu eden şeydi, merak ediyordu.
"Beni boşver ana. Sen gelinini görmek istiyor musun, onu de bana." dedi Azad avlunun ortasından terasta duran annesine bağırarak.
Berivan duraksadı. Bu evlilik kan davası, düşmanlık bitsin diye yapılan bir şeydi. O aileden kız almak istiyor muydu, bilmiyordu. Sadece bildiği tek bir şey var, daha doğrusu duyduğu; Azad'la evlenecek kız daha dün gelmişti Mardin'e ve güzelliğiyle herkesin diline düşmüştü bile. Eğer bu berdel olmasa komşuları bile gidip kızı kendi oğullarına isteyeceklerdi. Ama Berivan'ın Roza'yı görmesinin en büyük nedeni güzelliği değildi, babasına karşı gelerek bu şehirden kaçtığıydı. Kimseye boyun eğmeyen bir kıza benziyordu ve oğluna da yakışacak biriydi. Kalbi ona öyle söylüyordu ve her zamanki gibi tekrar kalbini dinledi.
"Elbette görmek isterim Azad, şu herkesin dilinde olan gelinimi bir de biz yakından görelim." dedi kendinden emin duruşuyla. Azad'ın gülümsediğini görünce daha çok mutlu oldu. Hissediyordu, Roza'nın bu konağa gelmesiyle huzurun geleceğini hissediyordu. Çünkü bu konakta huzur Azad'a bağlıydı. Azad mutlu oldu mu tüm konak mutlu oluyordu ama Azad sinirli oldu mu tüm konağı birbirine karıştırıyordu.
"O zaman hazırlığını yap ana, bu akşam gelinini görmek için Avani konağına gideceğiz." diye bağırdı Azad.
Avani konağına adım atmak istemiyordu ama artık hem oğlu için hem de oraya gelin giden kızı için gidecekti oraya.
"Senin baban o aile yüzünden öldü ve sende hiçbir şey olmamış gibi o konağa mı gideceksin?" diye bağırdı sinirle Havin.
Öfkeli bakışlarını yengesine çevirdi. "O konakta evleneceğim kadın var yenge, elbette gideceğim ve gittiğim için de kimseye hesap soracak değilim!"
"Düşman aşiretin kızıyla evlenmeyi bu kadar çok istediğini bilmiyordum." dedi imayla Havin.
"O yakında benim karım olacak yenge, düşmanın kızı değil. Bu yüzden kelimelerine dikkat etsen iyi olur." dedi tehtitvari bir sesle.
Havin elbette anlamıştı Azad'ı, bu yüzden sustu ama kızı dayanamayarak konuşmaya başladı. "O kız için annemi tehtit edemezsin Azad. Karşında yengenin olduğunu unutma! Sana bakan adamın karısı..."
"Yeter!" diye bağıran Berivan'la herkes sustu. "Kavga etmenin ne sırası ne de zamanı." dedi, ardından oğluna çevirdi bakışlarını. "Sen merak etme Azad, bu akşam hep birlikte oraya gideceğiz ama tabii ki sen hariç."
"Neden ben hariç?"
"Çünkü düğünden önce gelini görmek uğursuzluktur." dedi rahat bir tavırla Berivan.
"Benim öyle batıl inançlara inanmadığımı biliyorsun ana"
"Sen inanmıyor olabilirsin ama ben inanıyorum ve bu da benim son kararım, sen bizimle gelmeyeceksin." dedi Berivan üzerine basa basa. Hadi erkeksen sözümü çiğne der gibi.
"Ana." dedi Azad, yapma dercesine ama Berivan umursamayıp içeri geçti. Ardından yengesi Havin yazık derecesine içeri geçti. Roza da bir süre Azad'a baktıktan sonra sinirle içeri geçti. Sevdiği adam elinden gidiyordu ve o hiçbir şey yapamıyordu.
🖇️
Buraya gelmemin üzerinden tam bir hafta geçmişti ve ben ne burdan kaçabilmiştim ne de halamla konuşabilmiştim. Özellikle babaannem hiçbir şekilde benim halamla konuşmama izin vermiyordu. Burdan ilk kaçışımı halama bağlıyordu. Ona göre halam beni doldurmuştu. Şimdi de halamın benim kanıma girerek tekrar kaçmama izin vermemesi için hiçbir şekilde konuşmama izin vermiyordu.
Şu an ise odamda oturmuş, beni görmeye gelecek olan Şerwan ailesini bekliyordum. Ne kadar kaçacağım dediysem asla başaramıyordum. Her denememde babamın azarını işitip odama kilitleniyordum. Sonuç olarak ise muhtemelen evleneceğim adamın ailesi beni görmeye geleceklerdi.
Daha 1 hafta önce buraya gelmeden ne hayaller kuruyordum. Okulumu bitirecektim ve halamla birlikte dünya turuna çıkacaktık. Sonra halama uygun bir aday bulduktan sonra onun düğününde çılgınca eğlenecektim.
Ama maalesef bir yalanla hayatım alt üst oldu. Ne hayallerim kaldı ne de geleceğim.
Tıklanan kapıyla kendime geldim. "Abla, babam seni aşağıda bekliyor."
"Tamam geliyorum Zilan." dedim ve kapıya ilerledim. Kaçışım yoktu ve ben nasıl bir aile olduğunu bilmediğim bir aileye gelin gidecektim. Bu benim için iyi mi olacaktı kötü mü bilmiyorum.
Aşağı indiğim an kapı çalmaya başladı. Babam gözüyle kapıyı işaret etti. Yutkundum, şu an burda bayılma numarası yapsaydım ne olurdu ki? Neden bu ailede benim fikrim de sorulmuyordu? Neden başkaları için kendimi feda etmek zorundaydım?
Derin bir nefes aldım ve elimle kapının kulpunu tuttum. Bayılmak iyi fikirdi aslında, en fazla tekrar babam tarafından azar işitecektim.
"Açsana şu kapıyı!" dedi sinirle babaannem.
Başımı aşağı yukarı salladım ve kapının kulpunu aşağı indirdim. Kapıyı yavaşça araladığımda, asla görmeyi beklemediğim kişiyi görünce afalladım, şaşkındım.
Karşımda bana gülümseyerek bakanın gerçek olup olmadığını kontrol etmek için gözlerimi kırpıştırdım üst üste. Rüya olmadığının kanısına varınca kocaman gülümsedim.
Ben yeminimi annem için, o da benim için bozmuştu.
Bölümü okuduktan sonra yıldıza bastıysan, satır arası yorumlarını da yaptıysan diğer bölümde görüşmek üzere 🙋🏻♀️❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |