5. Bölüm

Bölüm - 4

Ruyavcisi1
ruyavcisi1

Merhaba canlar,

Okuduğunuzda yıldıza basıp satır arası yorumlar yapmayı unutmayın❤️

Seviliyorsunuz, iyi okumalar..🪽🤍

 

 

 

 

Nişan

​​​Ben, Şerwan ailesi sanıp kapıyı açtığımda karşımda bana gülümseyen halamı asla beklemiyordum çünkü o bir daha buraya adım atmayacağına dair yemin etmişti. Bir daha annesinin olduğu hiç bir ortamda bulunmayacağına dair yemin etmişti.

Ama ettiği bu yeminleri benim için bozmuştu.

“Hala?” dedim, daha çok senin burda ne işin var dercesine. Tamam, yeminini bozup geldi ama neden? Acaba benim evleneceğimi mi duydu?

“Beni içeri almayacak mısın Roza?” dedi keyifle göz kırparken.

Başımı sallayıp kapının önünden çekildim. “Buyur halam.”

Halam adımını attı ama içeriye giremedi. Onu babamın sert, kalın sesi durdurdu. “Sakın adımını atayım deme!”

Bakışlarımı babama çevirince öfkeyle halama baktığını gördüm. Kardeşiydi ama sanki düşmanıymış gibi bakıyordu. Kenarda duran babaannem ise olayları kendince analiz ediyordu.

“Neden?” diye sordum anlamaz gözlerle babama bakarken.

“Bu kadın konağıma giremez!” dedi sertçe, bakışları hâlâ halamdaydı.

“Canım abim, benden bu kadar korkmana gerek yok ya.” Dedi keyifle halam. Babamın aksine o daha mutluydu.

“Benim kardeşim yok çünkü ben onu yıllar önce gömdüm. Bu yüzden sende kelimelerine dikkat etsen iyi olur.”

“Baba-”

Konuşmamı elini kaldırarak kesti. Sert, öfkeli bakışlarını bana çevirdi. “Sen mi çağırdın onu buraya?”

Yutkunarak bakışlarımı halama çevirdim. Ben onu çağırmamıştım çünkü telefonum bende değildi. Peki o zaman kim halamı buraya çağırmıştı?

“Sana diyorum!” diye bağıran babamla irkildim.

Bakışlarımı babama çevirdim. “Diyelim ki ben çağırdım baba, ne yapacaksın? Yoksa tekrar eline tüfeği alıp beni korkutmaya mı çalışacaksın.”

“Yok bu sefer sıkacağım.”

Yüzüme alay dolu gülümsememi ekledim. “Beni öldüremeyeceğini sen de çok iyi biliyorsun Hozan Avani! Sonuçta ben ölürsem o çok sevdiğin oğlun da peşimden gelir.”

Yumruklarını sertçe sıktığını gördüm. Bana öyle sert bakıyordu ki, kesinlikle abim olmasaydı ben Mardin’e adım atar atmaz öldürmüştü beni. Bir babanın kızına bakışı işte...

“Neyse kapıda fazla bekledik.” Dedim ve halama döndüm. “Hadi içeri geçelim, sana anlatacak çok şeyim var.”

Halam başını sallayıp içeriye doğru adım atacakken bu sefer durduran kişi ise babaannemdi. Benim kolumu sertçe tutup kendisine çevirdi. Öfkeyle yüzüme bakarken “haddini bil Roza. Bu evde senin değil babanın sözü geçer. Baban izin vermediyse o zaman bu kadın bu konağa giremeyecek!”

“Bu kadın dediğin senin kızın!” dedim sertçe. Kolumu ondan kurtarıp halamın yanına geçtim. “Eğer halamın içeri girmesine izin vermezseniz...” bakışlarımı abime çevirdim. Ne diyeceğimi anlayınca yutkundu. “..bende onunla birlikte giderim. Bu evliliği de kabul etmem!”

“Sen beni mi tehtit ediyorsun lan!” diye bağırarak üzerime doğru adım attı babam. Ama yaklaşamadan kolundan tutulup durduruldu. Öfke dolu bakışlarını kolunu tutan ele, ardından elin sahibine çevirdi. Delal anne, babamın kolundan tutarak bana zarar vermesine engel olmaya çalıştı. Çünkü babam yanıma o öfkeyle gelseydi kesinlikle bana zarar verirdi.

“Ağam, birazdan Şerwan aşireti gelir.” diye mırıldandı Delal anne.

“Delal doğru diyor, Hozan!” dedi babaannem.

Babam başını sallayıp bana çevirdi nefret dolu bakışlarını. O bakışları görmek kalbimi sızlatsa da belli ettirmemeye çalıştım. İçimde kopan fırtınalara rağmen başımı eğmedim, bakışlarımı çevirmedim. Ona rağmen dik bir duruşla ona bakmaya devam ettim.

Daha fazla durmadan sinirle içeri geçti. Onun arkasından babaannem de geçti. Kapıda ise sadece ben, halam, Zilan ve Delal anne kalmıştık. Bunu fırsat bilip hızla halama döndüm. “Hala, sana kim benim evleneceğimi söyledi?”

“Sen onu boşver de...” Gözlerini kısıp bir adım attı. “Sen bana neden olayları anlatmadın? Evlendikten sonra mı haber verecektin?”

“Hayır hâlâ, telefonum bende değildi. Geldiğim gün beni odaya kilitleyip telefonumu elimden aldılar.” dedim kendimi açıklamaya çalışarak. Aklıma gelenlerle tırnaklarımı sertçe avuç içime batırdım. Yine abime sinirlenmiştim ve muhtemelen onu hiçbir zaman affetmeyecektim.

“Neyse, bunları sonra konuşuruz.” dedi ve içeriye yürüdü. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başlayınca bende onu takip ettim. Ardımdan Zilan gelirken Delal anne mutfağa geçti.

“Hala..” diye seslendim ama halam durmadı, hedefi odamdı.

“Abla, halam senin burdan kaçmana yardım eder mi?” diye sordu Zilan, arkamdan gelirken.

“Bilmiyorum Zilan” dedim.

Halam odama girdi. Ben de odaya girecekken babaannemin aşağıdan sesi gelince durmak zorunda kaldım.

“Roza kapıyı aç, geldiler.”

Derin bir nefes alıp Zilan’a döndüm. “Sen istersen odaya geç, ben gelirim yanınıza.”

Zilan başını sallayıp içeri geçince ben de merdivenlerden aşağı indim. Kapının çaldığını işitince, derin bir nefes alıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda siyah bir takım elbise giymiş, saçları özenle taramış, alnına düşen birkaç tel saçıyla yüzünde sıcak bir gülümseme beliren Azad’ı beklemiyordum. Bakışlarım elinde tuttuğu bir demet gül ve tatlı bir çikolata kutusuna kaydı. Gözlerimiz buluştuğunda bakışlarındaki yoğun duygu yutkunmama neden oldu.

Özlem duyduğu şeye sonunda kavuşmuş gibiydi.

Bakışlarımı Azad’dan çekip arkasına çevirdim. Orta yaşlarda bir adamla birlikte altı kişi vardı. Hafifçe tebessüm edip içeri davet ettim. Fazlasıyla kapıda bekletmiştim zaten, biraz daha kapıda dursaydık kesin geldikleri gibi giderlerdi.

Azad, elindekileri bana verip içeriye geçti, ardından onu diğer aile üyeleri takip etti. Sırayla hepsiyle görüştüğümde samimi gelen üç kişi vardı. Biri Azad’ın annesi, diğer ikisi ise iki kardeşiydi. Azad’ın halası ve kuzenini ise hiç sevmedim. Muhtemelen onlar da beni sevmemişlerdi.

Onu büyüten amcasını da soğuk buldum. Herkese karşı mı öyle yoksa sadece bana karşı mı, bilmiyorum. Tek bildiğim şey, korkutucu bir havası vardı.

“Merhaba yenge.” diye duyduğum sese döndüm. Azad’ın kardeşiydi konuşan kişi. Siyah, uzun saçları omuzlarına dökülüyor; yüzündeki samimi gülüş, samimiliğini yansıtıyordu. Beyaz teni, kahverengi gözleriyle adeta bir peri masalındaki prensesi andırıyordu.

“Roza..” dedim hafif tebessüm ederken. “Adım Roza, yenge kelimesini sevmiyorum.”

Karşımdaki kız duraksadı. İlk birkaç dakika yüzüme baktıktan sonra hafifçe gülümsedi. “Yalnız yenge, ben sana Roza dersem abim bacaklarımı kırar.”

“Abin hiçbir şey yapamaz, merak etme.”

“Sen öyle san.” diye mırıldandı kısıkça, ardından “Olsun, ben sana yenge diyeceğim. Hem yengem değil misin?” dedi.

“Yengem!” diye bağırarak içeri girene baktım. Siyah, dağınık saçları yüzüne düşmüş, kahverengi gözleri heyecanla parlıyordu. Babyface yüzündeki geniş gülümsemeyle yanıma geldi. Ardından bakışları kardeşine kayınca kaşlarını çattı. “Senin ne işin var burda? İçeri geçsene!”

“Ben burda yengeme yardım ediyorum.” dedi sinirle abisine bakarken. “Asıl senin ne işin var burda?”

“Sanane, sana hesap mı vereceğim?”

“Yeter!” dedim hafif yükselttiğim sesimle. “İkiniz de içeri geçin ve kavganıza içerde devam edin.”

“Yenge-”

“Hayır, itiraz istemiyorum.” dedim kıza bakarken. İkisi de dediğimi yaparak mutfaktan çıktılar. Aralarında muhtemelen fazla yaş farkı yoktu. Başımı sallayıp önümdeki kahvelere döndüm tekrardan. Hayatım değişiyordu, hayallerim tek tek ellerimden alınıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum çünkü babam beni Zilan’la tehtit ediyordu. Eğer ben evlenmezsem o zaman Zilan’ı evlendirecekmiş. O adamın değer verdiği tek kişi abimdi ve onun için hepimizi yakmaya hazırdı.

Arkamda hissettiğim bedenin sıcaklığıyla nefesimi tuttum. Nefes alışverişlerinin ritmi, kulağımın dibinde yankılanıyordu ve bu, içimde tuhaf bir his uyandırıyordu. Kalbim hızla çarparken onun varlığı beni hem huzursuz ediyor hem de garip bir şekilde rahatlatıyordu.

"Roza'm." diye fısıldadı, sesi yumuşak ama kararlıydı. Ona döndüğümde gözlerindeki yoğun duygular beni bir kez daha afallattı. O bakışlar... Bir insanın böyle bakabileceğini hiç düşünmemiştim. Gözlerindeki derinlik, sanki ruhuma dokunuyordu. İlk defa birinin bana bu kadar güzel baktığını gördüm ve bu, içimde tarif edilemez bir his uyandırdı.

"Efendim." dedim zorlukla çünkü fazlasıyla yakın olduğumuzu fark ettim. Gözlerim bir an kapıya kaydı, ardından tekrar Azad'a döndüm. "Biraz uzaklaşır mısın?"

Bir adım geriye atınca kaşlarımı çattım. "Hiç o adımı da atmasaydın ya, çok fazla gittin." dedim alayla. Halime gülümseyip geriye doğru attığı adımı öne atarak tekrardan eski hâline geldi.

"Ne yapıyorsun?"

"Haklısın, fazla uzağa gittim." dedi rahat bir tavırla.

"Ben onu lafın gelişi demiştim." diye mırıldandım, sesim neredeyse duyulmazdı. Elimi göğsüne koyup ittim ama kıpırdamadı bile. "Fazla yakınsın, biraz uzaklaş."

"Senden anca bu kadar uzaklaşabiliyorum, Roza'm." dedi, sesi derin ve etkileyiciydi. Bu tona karşı koymak neredeyse imkansızdı. Yutkunarak başımı gözlerinden kaçırdım, kalbim hızla çarpıyordu. O an arkamdan gelen bir ses kulaklarıma ilişti. Kahveleri ocağın üstüne koyduğumu hatırlayınca hızla arkamı döndüm ve tezgaha dökülen kahveyi görünce sinirle bir soluk verdim. Hepsi Azad'ın yüzünden olmuştu ve şimdi onun yüzünden kahveyi yeniden yapmak zorundaydım.

Sinirle ona döndüm, gözlerim öfkeyle parlıyordu. "Hepsi senin yüzünden!"

"Benim yüzümden mi?" diye sordu, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak.

"Evet, senin yüzünden. Buraya gelip dikkatimi dağıttın." dedim, ocağa dökülen kahveyi temizlerken.

Azad, keyifle gülümsedi ve bir adım daha yaklaştı. "Sen de benim dikkatimi dağıtıyorsun, onu ne yapacağız?" Bu sözler sinirimi arttırsa da kalbimin hızla atmasına da engel olamamıştı.

Cevap vermedim. Elimdeki cezveye kahve, su ve şeker koyduktan sonra ocağa yerleştirdim. Ocağın altını açarken, mutfağın hafif loş ışığında cezvenin içindeki karışımın yavaşça ısınmaya başladığını izledim. Tekrardan bakışlarımı Azad'a çevirdim. O mutfak tezgahının kenarına yaslanmış, yüzünde sıcak bir tebessümle beni izliyordu.

"Gitmeyi düşünmüyor musun?"

Bakışlarıyla ocağın üzerindeki cezveyi işaret etti. "Sen kahvene odaklan yoksa yine dikkatimi dağıttın diye beni suçlarsın."

Gözlerimi devirip kahveme odaklandım ama onun bakışları altında odaklanmak epey zordu benim için. “Gider misin artık?!”

Cümlemi bitirmemle halamın “Roza,” diyerek içeri girmesi bir oldu. Bakışlarım anında halamı buldu.

“Hala, bir şey mi istedin?”

Halam kısa bir Azad’a baktı, ardından tekrar bakışlarını bana çevirdi. Yanıma adımlayıp tam dibimde durdu. “Hayırdır kız?” diye fısıldadı kulağıma. “Ben seni evlenmek istemiyor diye biliyordum. Yoksa sen benden habersiz fikrini mi değiştirdin? Gerçi değiştirmekte haklısın. Adamın maşallahı var.”

“Hala..” dedim uyarı dolu bir sesle. Kendince benimle eğleniyordu çünkü beni sinir etmek onun hoşuna gidiyordu. Kendisi de iyi biliyordu ki, ben asla evlenme taraftarı değilim ama bugün halamı da ikna etmem gerekiyordu bir konu için.

“İzninizle ben içeri geçeyim.” dedi Azad, hafifçe tebessüm edip mutfaktan çıktı. Sesli bir nefes verip kahveyi fincanlara döktüm. Halam gelmeseydi biraz daha burda kalır, sinirimi bozardı.

“Roza..”

“Efendim hala?” dedim, komple halam dönerken.

“Buraya neden geldiğimi biliyorsundur.”

Evet biliyordum. Amacı beni burdan kaçırıp İzmir’e götürmekti ama bilmediği bir şey vardı. Babam o kadar öfkeli ve nefret dolu ki, değil burdan İzmir’e gitmemi, burdan şehir içine bile tek göndermez. Eğer ki, halamın böyle bir işe kalkıştığını öğrenirse ablası olduğunu dinlemez, kendi elleriyle canını alırdı. Yapardı, babam kardeşinden bu kadar nefret ederken elleri bile titremeden öldürürdü kardeşini.

“Akşama burdan kaçacağız. Konaktan çıktık mı gerisi hallolur.”

“Ben hiçbir yere gitmiyorum hala!” dedim net bir tavırla. Gidemezdim, bencillik yapıp sadece kendimi düşünemezdim. Ben burdan kaçmayı başarsam bile babam bizi bulur kardeşini de beni de öldürürdü. Zilan’ı da oğlu için Azad’la evlendirirdi.

Kaşlarını çatıp “Ne saçmalıyorsun?” dedi şaşkınlıkla.

Derin bir nefes çektim içime. İki adımdan sonra halamın yanına gelmiştim. Ellerini sıkıca tuttum. “Ben Azad Şerwan’la evleneceğim, evlenmek zorundayım ve senden tek bir isteğim var. Nedenini sormadan benim yanımda durur musun?”

Halam hızla ellerini çekti. Mutfakta öfkeyle volta atmaya başladı. Sinirliydi, sinirden yerinde duramıyordu. Neden diye sormak istiyordu ama benim de cevap vermeyeceğimi bildiği için bir şey söyleyemiyordu. Bu da onu daha çok sinirlendiriyordu.

“Yok... Yok valla benim beynim almıyor. Evlilikten nefret eden sen, ne oldu da birden bu kararı verdin?”

“Bu kararı yeni vermedim ben hala.”

“Biri seni tehtit mi etti Roza?”

“Hala şu an bunu konuşmasak olur mu?”

Halam istemeye istemeye başını salladı. “Tamam, misafirler gittikten sonra bana her şeyi anlatacaksın.”

🖇️

Parmağıma takılmış olan yüzükteydi bakışlarım. Nasıl hissetmem gerekiyordu? Hayallerim elimden alındı diye üzülmem mi gerekiyordu yoksa babamın baskılarından kurtulacağım için mutlu mu olmam gerekiyordu? Peki ya gideceğim yerdeki insanlar babamdan da kötülerse...

Parmağımdaki yüzüğü sıktım sertçe. Amaçları sadece beni görmek sanıyordum ama birkaç saniye önce parmağıma yüzük takılmıştı. Artık Azad’ın nişanlısıydım. Artık istesem de bu yoldan dönemezdim, artık istesem de buralardan kaçamazdım.

“Hayırlı uğurlu olsun o zaman.” dedi babam mutlulukla. Bu evlilik bir tek babam ve abime yaramıştı, yanan kişi ise bendim. Benden hiç düşünmeden vazgeçmişti.

“İyi misin?” diye sordu yanımda duran adam.

Başımı kaldırıp Azad’a çevirdim bakışlarımı. İyi değilim desem ne yapabilirdi ki? O da bu evlilik için fikrimi önemsememişti. O da benim yerime kararlar veriyordu.

“İyiyim.”

Ne kolaydı değil mi iyiyim demek? Keşke iyi olmakta bu kadar kolay olsaydı.

“Dalgın gibisin.” dedi, gözleri gözlerimdeyken.

Bakışlarımı kaçırdım ondan. “Dalgın falan değilim, sen yanlış anlamışsın.”

Daha fazla konuşmadık. Büyüklerin ellerini öptükten sonra ben ordan ayrıldım. Kimseyi görmek istemiyordum, nefret ediyordum herkesten. Göz göre göre hayallerim elimden alındı ve ben hiçbir şey yapamadım.

“Bana söz ver kızım, mesleğini eline almadan, kendi ayaklarının üzerinde durmadan kimseyle evlenmeyeceksin. Baban dahi olsa kimseye boyun eğmeyeceksin.”

Annemin cümleleri kulaklarımda yankılanırken gözlerim doldu. Göğsüm sıkıştı, nefes alışverişim düzensizleşti. Kendimi karanlık, kapalı bir odaya kilitlenmiş gibi hissediyordum. Biraz hava alabilmek adına kendimi dışarı attım.

“Roza..” diye seslenen kişiye döndüm.

Azad’dı.

Başımı yukarı kaldırdım. Gözlerimi kapatıp temiz havayı içime çektim. “Ben evlenmek istemiyorum.” dedim, her ne kadar isteğimin kabul olmayacağını bilsem de.

“Benden bu kadar mı nefret ediyorsun?” diye sordu, sesindeki kırgınlığı hissetmiştim. Gözlerimi açıp önümde duran bedene çevirdim. Gözlerindeki o kırgınlık tuhaf bir şekilde kalbimi sızlatmıştı. Geçen sefer de böyle bakmıştı bana.

“Seni tanımadığım için nefret de etmiyorum. Senin yerinde başkası ol-”

“Başkası yok Roza!” dedi sertçe sözümü keserek. Yüzündeki o kırgınlık yerini öfkeye bırakmıştı.

Kaşlarımı çatıp bir adım geri gittim. “Örnek verdim sadece.”

“Verme!” dedi tekrardan sert sesiyle. Bana doğru adımlar atıp tam dibimde durdu. Aramızda sadece bir adımlık mesafe kalmıştı. “Bana başka kimseden örnek verme. Çok örnek vermek istiyorsan benim üzerimden ver.”

Bıkkın bir nefes verdim. “Biraz uzaklaş!”

Cık’ladı. “Sen artık benim nişanlımsın Roza, istesen de istemesen de çok yakında evleneceğiz. Bu yüzden senden uzaklaşmama gerek yok.”

Elimi göğsüne koyup itmek istedim ama daha havada olan ellerimi hızla yakalayıp kendisine çekti. Bedenlerimiz birbirine yapışınca sıcak nefesi yüzüme vurdu. Bir elini belime koyup beni kendine daha da bastırdı. Kalbim hızla çarpmaya başlarken, “ne yapıyorsun?” dedim. Allah kahretsin ki, sesim titremişti.

“Ne yapıyor muşum?” diye sordu keyifle sırıtırken. Az önceki öfkeli halinden eser kalmamıştı. Piskopattı ya, bir insan nasıl bu kadar duygu değişikliği yaşayabilirdi.

Başımı olabildiğince ondan uzaklaştırdım çünkü fazlasıyla yakındık. Boşta kalan elimle onu ittirdim ama maalesef o kadar sıkı tutmuştu ki, kıpırdayamıyordum bile.

“Bir dahakine bana uzaklaş deme Roza çünkü sen uzaklaş dedikçe ben sana daha çok yaklaşmak istiyorum.” dedi dudaklarıma doğru fısıldarken. Kalbim hızla çarpmaya başladı, nefesi tenimde bir sıcaklık bıraktı. Yutkunarak başımı salladım, bunu isteyerek yapmamıştım. Bana bu denli yakın durması tüm devrelerimi alt üst ediyordu.

Dudakları keyifle kıvrılınca “aferim benim bebeğime.” dedi.

Bebeğim mi?

Ben mi?

Bu adam harbi kafayı yemişti.

“Bırak artık beni!” dedim sertçe. Bakışları dudaklarıma kayınca hareketlerim durdu. Göğsüm hızla inip kalkarken benim de bakışlarım istemsizce onun dudaklarına kaydı. Gözlerimi kapattım. Onun nefesinin sıklaştığını hissedince omuzunda olan elimi sıktım. Nefesi gittikçe yaklaşınca dayanamayıp hızla gözlerimi açtım. Biz ne yapıyorduk böyle? Daha evli bile değilken onun bana bu kadar yakınlaştığını içerdekiler görürse eğer, olanlar bana olacaktı. Benim namusuma laf ederlerdi. Ben kötü lafları işitecektim, Azad değil.

Ve işiteceğim kötü lafların hepsini ise öz ve öz babamdan duyacaktım.

Sertçe onu itip uzaklaştım. Yaptığım bu ani hareket onu kendisine getirmiş olmalı ki, hızla arkasına döndü. Sırtının gerilip gevşemesiyle nefes alıp verdiğini anladım. Daha fazla aynı ortamda kalmamak adına büyük adımlarla içeri geçip odama çıktım. Kalbimin atışları hâlâ hızlıydı. O anlar aklıma gelince sanki hiç hızlı atmayan kalbimin atışları daha çok şiddetlendi. Başımı iki yana sallayıp derin derin nefesler alıp vermeye başladım. Sakin olmam gerekiyordu.

“Roza.” diye seslenen kişiyle boğazımı temizledim. Odamın kapısını açtığımda eli havada kalan halamı gördüm. “Ne oldu?”

“Misafirler gitti.” dedi ve odaya girdi. Bende kapıyı ardımdan kapatıp halamın yanına geçtim. Yatağıma oturup hadi anlat dercesine bana bakıyordu. Ne için yukarı geldiğini tabii ki biliyordum.

Makyaj masama ilerledim. Masayı düzenlemeye başlarken “dinliyorum Roza.” dedi sert ses tonuyla.

Bıkkın bir nefes verdim. “Hala, çok yorgunum.”

“Şimdi böyle mi olduk?”

“Ne?”

“Bana her şeyi anlatan sen, buraya geldiğinden beri hiçbir şey anlatmaz oldun.”

Halama çevirdim bakışlarımı. “Ne alâka hala. Anlatılacak bir şey yok ki, saklayayım da.”

Tek kaşını yukarı kaldırarak başını iki yana salladı. “Anlatılacak çok şey var da sen anlatmıyorsun.” Oturduğu yerden kalktı. “Neyse, sen yorgunsan tutmayayım seni.” dedi ve benim konuşmamı beklemeden hızla odadan çıktı. Onun odadan çıkmasıyla dik olan omuzlarım çöktü. Sarsak adımlarla yatağıma ilerledim. Halamı da kaybetmezdim umarım çünkü benim tek ailem o olmuştu.

🖇️

Odanın kapısına üst üste vurmaya başladı Amed. Gün boyunca Hozan kızına seslendi ama kimse aşağı gelmeyince Hozan, oğlu Amed’i çağırması için yukarı gönderdi. Amed ise ısrarla kapıya vuruyordu çünkü odadan hiçbir şekilde ses gelmiyordu.

“Roza, aç şu kapıyı!” diye bağırıp sertçe kapıya yumruk attı. Tam tekrar vuracakken eli havada kaldı çünkü kapı yavaşça açılmaya başladı. Amed, kapıyı açanın Roza olduğunu sanarken kapı halası tarafından açıldı.

“Ne bağırıyorsun sabah sabah?!” dedi sertçe Mizgin.

“Hala, babam sabahtan beri Roza’yı çağırıyor. Eğer hâlâ uyuyorsa uyandır, aşağı gönder.”

Amed, arkasını dönüp gidince Mizgin kaşlarını çatarak tekrardan odaya girdi. En son dün akşama doğru Roza’nın ondan izin alıp kısa süreliğine dışarı çıktığını hatırlıyordu ve tabii ki gizlice çıkmıştı. Çoktandır gelmiş olması lazımdı, hatta sabah ikisi birlikte uyanmalıydı ama Mizgin tek başına uyanmıştı.

“Nerdesin Roza?” diye mırıldandı kendi kendine, aklına gelenle duraksadı. “Kız yoksa bensiz buralardan kaçıp gittin mi?”

Üzerini değiştirdi hızlıca. Telefonunu eline alıp Roza’yı aradı ama arkasından gelen telefon sesiyle duraksadı. Sesin banyodan geldiğini anlayınca Roza’ın da banyoda olduğunu düşünerek kapıya vurdu ama kapıya vurduğu an kapı yavaşça, tiz bir ses çıkararak kendiliğinden açıldı. Mizgin kaşlarını çatarak içeri girdi ve sadece aynanın önünde çalan telefondan başka bir şey göremedi.

Tehlikede olabilme ihtimali aklına gelince koşar adımlarla odadan çıktı. “Abi” diye bağırarak aşağı indi, ardından avluda oturan abisine ilerledi.

Hozan, kardeşinin endişeli hâlini görünce hızla oturduğu yerden ayağa fırladı. “Ne bu halin Mizgin?” diye sordu sert, şiveli ses tonuyla.

“Roza...” dedi nefes nefese. “Roza yok, başına bir şey gelmiş olabilir.”

“Nasıl yok?!” diye bağırdı Hozan. “Her yere iyi baktın mı?”

“Odada yoktu, gece yanımda yattığını da hatırlamıyorum. En son ise benden izin alıp dışarı çıkmıştı. Kesin başına bir iş geldi.”

“Benden izinsiz dün dışarı mı çıktı?” dedi soğuk, korkutucu bir sesle. Karşısında korkudan başını sallayan kardeşiyle yumruklarını sıktı. Kızının kaçma ihtimali onu öfkeden delirtiyordu.

“Seni elime geçirirsem ne yapacağımı iyi biliyorum ben.” diye mırıldandı, ardından gür bir sesle “Ciwan!” diye bağırdı. Ciwan, çok geçmeden hemen Hozan'ın karşısında durup başını eğdi. “Buyrun ağam.”

“Dün Roza'yı konaktan çıkarken gördün mü?” diye sordu buz gibi bir sesle.

Ciwan yutkunup başını salladı. "Evet ağam, gördüm. Nereye gidecekseniz ben götüreyim desem de izin vermeyip tek başına gitti. Onu takip etsek de kısa süre içinde izini kaybettirdi.”

Roza'nın kaçtığı ihtimali gittikçe artarken Hozan öfkeyle, “arabayı hazırla, çıkıyoruz.” diye bağırdı. Ciwan ağasının lafını ikiletmeden hızla ordan ayrıldı. Hozan ise kardeşine döndü. “Bu olanlar sakın bu konaktan dışarı çıkmasın! Gidip onu bulup getireceğim ve dersini çok güzel vereceğim!” dedi ve büyük adımlarla konaktan ayrıldı.

Konağın mutfak kısmında olanları duyan kız, hızla telefonunu açtı ve Azad Ağam yazan numaraya bastı. Telefon çaldı, çaldı, çaldı ve açıldı. Mutfağı Azad'ın “Efendim” diyen sert ve boğuk sesi doldurdu. Kız, kimse duymasın diye hemen hoparlörden alıp kulağına götürdü telefonu.

“Ağam, siz bana o konakta ne oluyorsa arayıp anlat demiştiniz ya, bu yüzden aradım sizi.”

“Evet, dinliyorum. Umarım zamanımı harcayacak kadar önemlidir.” dedi düz bir sesle. Zaman, onun için çok değerliydi. Asla boş konularla boşa harcamak istemiyordu değerli vaktini.

"Ağam, Roza hanım dün akşam gizlice dışarı çıkmış ve bir daha konağa adımını atmamış. Hozan Ağa kaçtığından şüpheleniyor, yüksek ihtimalle de öyle çünkü onunla gitmek isteyen adamlardan gizlenmiş.” dedi kız, duyduğu her şeyi anlatarak.

Kulağındaki telefonu sertçe sıktı Azad. İçinde oluşan kırgınlık ve öfkeyle dayanamayıp telefonu sertçe duvara fırlattı. Roza'yla her yan yana gelişlerinde 'evlenmek istemiyorum' diyen sesi kulaklarında yankılanınca yumruklarını sıktı sertçe. Sevdiği kadını yıllarca beklemişti, yine beklerdi ama kendisinden nefret etmesine asla dayanamazdı. Evliliği kendisi istese de durduramazdı çünkü artık yüzükler bile takılmıştı. Eğer Roza gerçekten kaçtıysa ve bunu aşiretler duyarsa o zaman etraf kan gölüne dönerdi. Sevdiği kadına bir şey olmasına asla izin vermezdi ama canının acıyacağını da çok iyi biliyordu. Bunun olamaması için herkesten önce sevdiği kadını kendisi bulacaktı. Gerekirse peşinden İzmir'e bile giderdi ama yine de onu bulup getirecekti.

 

 

•••

|Arkadaşlar yıldıza basıp ne kadar fazla yorum yaparsanız, bölümler o kadar hızlı gelecek. Çünkü yorum yapılmayınca yıldıza basılmayınca yazma hevesim gelmiyor☺️❤️

​​​​​

Bölüm : 23.11.2024 16:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...