Yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayın. Fikirlerinizi merak ediyorum❤️
|Bölüm - 5|
Annesizlik... Bu dört hecelik kelimenin ağırlığını tarif etmek imkansız. Öylesine derin bir acı ki, başına gelmese bile insanın yüreğinde hissedebileceği bir boşluk. Çünkü anne; hayatın en sıcak kolları, en güvenli limanı, en derin sevgidir. Annesizlik kalmak her şeyden mahrum kalmak demektir.
Benim her şeyden mahrum kaldığım gibi..
Şu an annem hayatta olsaydı ben yaşadıklarımın hiçbirini yaşamazdım. Daha küçükken babamdan dayak yemezdim. Karanlık, korkutucu bir odaya kilitlenmezdim. Üç gün boyunca hiçbir şey yemeyip hastanelik olmazdım. İstemeden evlendirilmezdim, hayallerim ellerimden alınmazdı. Kendi ayakları üzerinde duran, özgüveni yerinde olan güçlü bir kız olurdum.
Ve en önemlisi bir ailem olurdu...
Beni seven bir babam olurdu...
Güneş yavaş yavaş batmak üzereydi. Sarsak adımlarla, hiçbir şey düşünmeden annemin mezarına doğru ilerliyordum. Mardin'e adım attığımdan beri annemin yanına gitmemiştim babam yüzünden ama bugün halam sayesinde annemle konuşabilecektim, her ne kadar annem beni duyamasada.
Annemin mezarını görünce gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Her sabah onu canlı görüp sıkıca sarılmak yerine, sadece fotoğraflarına bakabiliyordum. Onunla konuşmak istediğimde ise ya fotoğrafıyla ya da mezarına gidebiliyordum. Çok zordu benim için. Kokusunu alamamak, onu doyasıya öpememek, ona sıkıca sarılamamak canımı o kadar yakıyordu ki. Onun tekrar yanımda olması için nelerimi vermezdim ki.
Mezarı mermerle yapılmış, etrafı düzeltilmişti. Yanındaki küçük taşa oturdum. Annemin baş taşına çevirdim bakışlarımı. Koskoca harflerle yazılmış Dilan Avani yazısında kalbim sızladı. Akmak için direnen gözyaşlarım yavaş yavaş yanaklarıma süzüldü. Özlüyordum annemi. Her sabah beni öperek uyandırması, bana nasihatlar vermesi ve onu nasihatları dinlerken biraz olsun bile sıkılmamam, yalandan kızmalarını... Sinirlenip bana bağırmasını bile özlüyordum.
"Neden gittin anne?" Sesim kısık çıkmıştı. "Neden kızının burda acı çekeceğini bile bile bırakıp gittin?"
Derin bir nefes çektim ama o nefes boğazımı öyle bir yakmıştı ki.. Göğsümün üzerindeki ağırlık her nefes alışımda daha da artıyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. "Ben seni çok özledim annem."
Ağzımdan bir hıçkırık kaçınca elimle ağzımı kapattım refleksle. Babam yüzünden sesli bir şekilde ağlayamıyordum çünkü her sesimi duyduğunda gelip beni azarlar, döver, giderdi. Bu da bende bir korku yararmıştı. Sanki babam ağladığımı duysa tekrar gelir, acımasızca döver diye ama onun dövmesini artık umursamıyordum. Asıl benim canımı yakan şey, beni bir kere olsun bile sevmeyişiydi. Sanki ben düşmanıymışım gibi bakmasıydı.
"Geri dön lütfen. Söz veriyorum artık her istediğini yapacağım, sözünden asla çıkmayacağım ama lütfen dön. Gel kızın burda tek, babası bile onu sevmiyor. Gel, gel ki kızın artık anne hasreti çekmesin."
Elimle yüzümü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Artık rüyalarıma bile girmiyorsun. Sende mi babam gibi benden nefret ediyorsun?"
Etmesindi. Annem de babam gibi benden nefret etmesin yoksa ben artık yaşayamazdım ki. Benim artık nefes almamı gerektirecek bir şey kalmazdı ki.
"Seni çok özledim." diye mırıldandım hıçkırıklarımın arasından. Başımı kaldırıp etrafa baktım yaşlı gözlerle. Hava kararmak üzereydi ve etraf fazlasıyla ıssızdı. Bu korktucu olsa da gülümsedim çünkü bugün annemle yalnız kalabilecektim. Bugün annemin yanında uyuyabilecektim. Bugün kimse bana karışmayacaktı.
Bakışlarımı tekrardan annemin mezarına çevirdim. Gözyaşlarım arasından kocaman gülümsedim. "Yıllar sonra bugün ilk defa seninle yatacağım anne." Soğuk mermerin üzerine cenin pozisyonunda olacak şekilde uzandım. "İyi geceler annem, nolur bugün beni yalnız bırakma ve rüyalarıma gel olur mu?"
Gözlerimi sıkıca yumdum ve annemi hayal ederek kendimi uykunuya bıraktım.
🤍🪽
Öfkeyle kendini şirketten dışarı attı Azad. Esen rüzgarın yüzüne çarpmasına aldırmadan hızlı adımlarla arabasına doğru yürüdü. Sinirliydi ve bu siniri asla sevdiği kadına değildi, onu buralardan kaçırmaya zorlayan kişilereydi. Tabii kaçtıysa...
"Abi."
Rojhat'ın sesiyle adımları durdu Azad'ın. Bakışlarını hemen karşısında duran kardeşine çevirdi. "Ne var?" dedi soğuk sesiyle.
"Abi, nereye gideceksin? Eve gideceksen beni de bırakır mısın?"
"Eve falan gitmiyorum.." Aklına gelenle durdu. Gözlerini kısıp devam etti. "ama sen de gitmeyeceksin."
"Bir şey mi oldu?" diye sordu merakla Rojhat.
"Senden bir şey yapmanı istiyorum ama gizlice yap, kimsenin haberi olmayacak!" dedi soğuk sesiyle.
Başını salladı Rojhat ve merakla abisinin ona vereceği görevi bekledi.
"Şehir dışına giden uçak ve otobüslerin hepsine bak. Roza Avani ismini bulursan beni ara." dedi ve arabanın kapısını açıp koltuğuna oturdu, kapıyı ardından kapattı. Arabanın havalanması için camı indirdi. Daralıyordu.
"Abi, yengem kaçmış mı?"
Anahtarı kontağa koyup çalıştırdı ve Rojhat'a çevirdi o öfkeli bakışlarını. "Kaçmadı, kaçamaz!" Başını sallayıp önüne döndü. Tam gaza basıp gidecekken aklına gelenle durdu. Bakışlarını tekrardan kardeşine çevirdi. "Benim numaramı arama."
"Neden?" diye sordu şaşkınlıkla Rojhat.
"Çünkü telefonum kırıldı. Bir şey öğrenirsen şirket hattını ara. Yanıma şirket telefonunu aldım çünkü."
"Tamam abi." diyen Rojhat'la Azad arabayı sürmeye başladı. Nereye gideceğini bilmiyordu, onu nerde bulabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tek isteği Roza'nın hâlâ Mardin'de olmasıydı.
Aradan geçen 2-3 saatin ardından Azad'ın cebindeki telefon çaldı. Elini cebine koyup telefonu çıkardı. Ekranda kardeşinin ismini görünce beklemeden açtı. "Bir şeyler bulabildin mi?"
"Yengemin ismi yok abi, yüksek ihtimalle hâlâ Mardin'de." dedi Rojhat telefonun diğer ucundan. Derin bir nefes verdi Azad, rahatlamıştı. Sevdiği kadın gitmemişti, hâlâ Mardin'deydi ama peki nerde? Bir süre düşünmeye başladı. Aklına bir yer gelmişti, sevdiği kadının gidebileceği tek bir yer. Telefonu kapatır kapatmaz oraya doğru sürmeye başladı. Biliyordu, hissediyordu. Sevdiği kadını orda bulacaktı.
Arabayı mezarlığın girişinde durdurdu ve indi araçtan. Kapıyı ardından kapatıp büyük adımlarla Dilan Avani yani Roza'nın annesinin mezarlığına doğru ilerledi ve yaklaştıkça mezarın kenarında uzanan kız ilişti gözlerine. Biraz daha yaklaşınca cenin pozisyonunda uzanan, kollarını kendine dolayıp uyuyan Roza'yı gördü. Canı acıdı, nefes almak istemedi. Sevdiği kadını bu şekilde savunmasız, üzgün, kırılgan gördükçe ona annesinin boşluğunu hissettirenlere dünyayı dar ettirmek istiyordu.
Sessiz adımlarla sevdiği kadına doğru ilerledi ve tam dibinde durdu. Dizlerinin üzerine çöküp elini ağırca sevdiği kadının yüzüne dokundurdu. Roza'nın titrediğini görünce ilk önce ateşine baktı. Ateşinin olmadığını görünce rahatlayıp üzerindeki ceketi çıkarıp Roza'nın üzerine örttü, ardından yavaşça kucağına aldı. Sert bakışları, kızın ona sıkıca sarılmasıyla anında yumuşadı ama sevdiği kadının kollarında titremesi sakin olmasına hiç yardımcı olmuyordu.
Roza, Azad'ın boynuna iyice sokulup boğukça, "anne" dedi titrek bir sesle ve öksürdü. Azad'ın sinirden bedeni gerilmişti ama aynı zamanda canı acıyordu. Sevdiği kadının acı çekmesi onun canını daha çok acıtıyordu.
Büyük adımlarla arabaya ilerledi. Bir eliyle Roza'yı sıkıca tuttu, diğer eliyle kapıyı açtı ve Roza'yı yavaşça, uyandırmadan koltuğa yerleştirdi. Kemerini takmak için eğilince Roza'yla burun buruna geldi. Gözlerini yumup sevdiği kadının kokusunu içine çekti derince. Seviyordu, Azad'ın sevgisi gerçek sevgiydi. Çocukluktan beri, uzaktan sevdi ve bir gün kendisinin de sevdiği kadın tarafından sevileceği günü heyecanla bekliyordu.
Gözlerini açıp bir süre daha Roza'ya baktı, ardından kemeri takıp geri çekildi. Kapıyı üzerine kapattıktan sonra kendi tarafına geçti. Klimayı yüksek dereceye ayarladı, içerisi ısınsın diye. Kontaktaki anahtarı çevirip arabayı çalıştırdı ve konağa doğru sürmeye başladı.
Roza'nın öksürükleri ve mırıldanmaları eşliğinde konağa gelmişlerdi. Arabayı durdurup aşağı indi. Roza'nın tarafına geçti büyük adımlarla. Kapıyı yavaşça açtı ve dikkatle kızı kucağına aldı. Roza tekrar yüzünü Azad'ın boynuna gömüp sıkı sıkı sarıldı. Azad'ın bedeni anında gerildi. Derin bir nefes aldı. Küçük adımlarla içeriye doğru yürürken Roza'nın kokusunu içine çekmeyi de ihmal etmedi.
"Roza!" diye bağırdı Mizgin, avlunun ortasından ve Azad'a doğru ilerledi.
"Bağırma!" dedi sertçe Azad, uyanmasını istemiyordu kollarındaki kadının.
Mizgin endişeyle Roza'yı inceledi. "Nerde buldun onu? Ona bir şey olmadı değil mi?"
Kendisini sıktı Azad, bağırmamak için zor tutuyordu kendini. Roza'nın her ne kadar halasını sevdiğini bilse de Azad, bu aileden kimseye güvenmiyordu; hepsinden nefret ediyordu. Elinde olsa sevdiği kadını kendi konağına götürürdü ama biliyordu ki, Roza uyanırsa kıyameti koparırdı.
"Odası nerde?" dedi soğuk sesiyle.
Mizgin, "Beni takip et." dedi ve ilerledi.
Azad, kaşlarını çattı. Sert bir soluk verip kadını takip etti. İçeriye girdikten sonra yukarı çıktılar. Roza'nın kapısının önünde durunca Mizgin, Azad da durdu. "Tamam, sen gidebilirsin." dedi düz bir sesle.
"Hiçbir yere gitmeyeceğim."
Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine, ardından gözlerini açıp yanındaki kadına çevirdi. "Roza, üşütmüş. Ona iyi gelecek şeyler hazırlayıp getir."
"Ben senin konağındaki çalışan değilim, bana emir verip durma!" dedi Mizgin sinirle. "Sen söylemesen de yaptıracaktım zaten."
"Tamam, git yap." dedi düz bir sesle Azad, ardından kapısı açık olan odaya adımını attı. Odaya girdiği an sevdiği kadının kokusu burnuna doldu. Kollarındaki kıza çevirdi bakışlarını. "Kokun sarhoş ediyor beni Roza'm." diye mırıldandı sessizce, ardından dikkatle yatağa bıraktı Roza'yı. Üzerini örttü. Yanında oturmak isterken aşağıdan gelen bağırış sesleriyle odadan çıktı, ardından kapıyı yavaşça kapatıp aşağı indi.
"Nerde o?" diye bağırdı Hozan avlunun ortasından.
"Bağırmayı kes Hozan Ağa yoksa büyük müyük dinlemem o dilini keserim. Bir daha değil bağırmak, konuşamazsın bile." dedi sertçe Azad, avluya çıkarken.
"Ne diyosun lan sen!" diye yükseldi Amed.
Azad, ağırca bakışlarını Amed'e çevirdi. "Geçen sefer öldürmedim diye fazla cesaretli olmuşsun, hayırdır?"
"Ben her zaman cesaretliydim."
Alayla güldü Azad. "Sen mi?"
"En azından senin gibi peşimde adam gezdirmiyorum."
Yüzünü sıktı sertçe Azad. Ağır adımlarla Amed'e doğru ilerledi. "Daha düne kadar yanımda tek biri bile yokken sen gelip korktuğumu mu ima ediyorsun?" dedi buz gibi bir sesle.
"Korkmasaydın, beni adamların değil sen bulurdun."
Sert bir soluk verdi Azad. Bağırmamaya dikkat ediyordu çünkü yukarıda sevdiği kadın yatıyordu. Onu uyandırıp rahatsız etmek, isteyeceği son şey bile değildi.
"Sen yat kalk, Roza'ya dua et." dedi sadece çünkü karşısında duran adamla uğraşmak istemiyordu. Gözlerinde gördüğü korku ona yetmişti.
Bakışlarını sertçe Hozan'a çevirdi. Ağzını açıp konuşacakken telefonun çalınmasıyla söyleyeceği şeyleri yutmak zorunda kaldı. Şirketten aldığı telefonu cebinden çıkardı ve arayan kişiye bakmadan açıp kulağına götürdü. "Efendim?"
"Abi, acil konağa gelmen lazım." dedi Rojhat.
"Hayırdır, kötü bir şey yoktur umarım."
"Abi, annemin tekrardan tansiyonu yükseldi. Ne yapsak da düşmüyor." diyen Rojhat'la Azad telefonu kapattı. Hozan ve Amed'e ters bir bakış attıktan sonra, "sakın Roza'ya dokunayım demeyin, onun kılına zarar gelirse hiçbirinizi yaşatmam!" dedi ve büyük adımlarla konaktan çıktı. Her ne kadar sevdiği kadını yalnız bırakmak istemese de acil konağa dönmesi gerekiyordu.
🤍🪽
Yüzüme sıçratılan suyla nefes nefese gözlerimi açtım yataktan doğrularak. Kalbim korkuyla hızla atarken düzensizleşen nefesimi kontrol etmeye çalıştım. Elimle yüzümü sıvazladım ve nerde olduğumu anlamak için gözlerimle etrafa baktım. Karşımda bana öfkeyle bakan babamı görünce konağa geldiğimi anladım ama nasıl?
"Nerdeydin?" diye sordu babam sertçe.
Boğazımı temizledim kısıkça ama anında yüzümü buruşturdum. Yüksek ihtimalle üşütmüştüm çünkü boğazım feci derecede ağrıyordu. Yataktan kalkarken "bu sizi ilgilendirmez diye düşünüyorum." dedim. Banyoya doğru ilerlerken babamın konuşmasıyla olduğum yerde buz kestim.
"Sen daha evlenmeden benden intikam almak için Azad'ın koynuna mı girdin lan!"
Abim, çalışan Hatice abla, halam ve Ciwan abi odadaydı. Hepsinin odada ne işinin olduğunu bilmesem de babamın onların yanında söylediği şeyler beni fazlasıyla kırmış ve sinirlenmeme neden olmuştu. Babam olabilirdi ama bu ona benim namusuma laf etme hakkı vermiyordu. Söylediği şeyler fazla ağırdı.
Sert, öfke dolu bakışlarımı ona çevirdim. "Düzgün konuş benimle!" dedim sertçe. "Böyle bir şey yapmayacağımı herkesten en iyi sen biliyorsun!"
"Karşında kim olduğunu unutmadan konuş, o sesinin tınısına dikkat et!" diye uyardı dişlerini sıkarak.
Alayla gülümsedim. "Karşımda kim varmış?"
"Baban-"
"Sen benim babam değilsin!" diye bağırdım onun konuşmasına izin vermeden. Benim bağırmamla yüzünü öyle bir sıkıyordu ki, kıpkırmızı olmuştu sinirden. O nefret artı öfke dolu bakışlarını görmem korkmama neden olsa da geri adım atmadım, korkumu gizledim zor da olsa. "Benim babam öldü!"
"Senin dilin o adamdan sonra baya uzamış ha!" dedi tehtit dolu sesiyle abim, ardından üzerime doğru adımladı ama Ciwan abinin kolundan tutmasıyla durmak zorunda kaldı.
"Daha birkaç gün öncesine kadar bana yalvarıyordun. Asıl benim değil, senin dilin uzamış çünkü ben hep benim, hiç değişmedim ama sen galiba ölmeyeceğine fazla eminsin."
Benim her konuşmamda öfkesi daha çok artıyordu. Ciwan abi, kolunu tutmasaydı kesinlikle şu an üzerime gelir, elini kaldırırdı bana. Tabii ben buna izin vermezdim, uğraşmak da istemiyordum açıkçası.
"Roza'm." diyen halamın sesi kulaklarıma ilişti. "Sen iyi misin kuzum" dedi yanıma gelirken. Halamın sesini duyunca gözlerim doldu ama kendimi sıktım. Onların yanında güçsüz duramazdım yoksa babam her zaman yaptığı gibi beni zaafımla vururdu.
"İyiyim ben." dedim sesimi düz çıkarmaya özen göstererek, ardından öfke dolu bakışlarımı bana nefretle bakan babama çevirdim. "Annemin yanına gittim dün akşam. Anneme anlattıklarım uzun sürünce uyuyakalmışım." Bakışlarımı odadaki herkeste gezdirdim tek tek. "Şimdi içiniz rahatladıysa izninizle ben bir duş alacağım."
Babam öfkeyle odadan çıkınca diğerleri de çıktı. Odada sadece benle halam kaldık. Halama dönüp "beni kim getirdi?" diye sordum. Tahmin edebiliyordum kimin getirdiğini ama emin olmak istiyordum.
"Azad."
Tam da tahmin ettiğim kişi çıkmıştı çünkü eğer Azad getirmeseydi babam burda onun koynuna girdiğimi söylemezdi. "Beni nasıl bulmuş?"
"Bilmiyorum."
Başımı salladım. "Neyse hala ben duşa gireceğim. Kendimi zaten halsiz hissediyorum, başım da ağrıyor ve tabii olmazsa olmaz boğazım da."
Halam endişeyle "hastaneye gidelim istersen?" diye sorunca başımı iki yana salladım. Sadece üşütmüştüm ve bunun için hastaneye gidecek değildim.
"Emin misin?"
"Eminim hala. Hadi sen de çık, ben duş alacağım. Zaten sonra da yatacağım yüksek ihtimalle."
Halam dışarı çıkınca kıyafetlerimi dolaptan çıkarıp soluğu banyoda aldım. Üzerimdekileri hızlıca çıkardım ve ılık akan suyun altına girdim. Su vücuduma değdiği an bedenim gevşemeye başladı. Uzun bir duşun ardından suyu kapattım ve kıyafetlerimi giydim. Havluyu saçıma sarıp odama geçtiğimde telefonumun titremesiyle makyaj masama ilerledim. Telefonu açtım ve WhatsApptan mesaj bildirimi geldiğini gördüm. Hızla WhatsAppa girip yabancı numaradan gelen mesaja tıkladım.
05***: İyi misin?
Kaşlarımı çattım. Bu kimdi şimdi ve numaramı nasıl almış? Acaba bilmeden, yanlışlıkla numara mı sildim?
Ben: Kimsin?
Mesajı attığım an görüldü yazısını gördüm. Ardından yazıyor kelimesini görünce merakla bekledim.
05***: Beni nasıl tanımazsın ya, insan hiç nişanlısını tanımamazlık yapar mı?
05***: Hem sana yabancı numaralardan mesaj mı geliyor?!!!
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Tekrardan açıp mesaja baktım. Mesaj atan kişi Azad'dı. Ama benim numaramı nerden aldı, hiçbir fikrim yok. Ben numaramı vermediğime emindim.
Ben: Numaramı kimden aldın?
Anında yazıyor yazısını gördüm.
05***: Çok merak iyi değildir yavrum.
05***: Sen soruma cevap ver!
Ben: İyiyim.
Mesajı attım ve uygulamadan çıktım. Telefonu kapatıp masaya bıraktım. Kimden aldı bilmiyorum ama yüksek ihtimalle bizim konaktan birinden almıştır. Çünkü ailem hariç kimsede numaram yoktu.
Aklıma gelen şeyle tekrardan telefonu elime aldım ama bu sefer WhatsApp'a değil, direk arama kısmına girdim. Birkaç defa aramıştı beni. Başımı sallayıp numarasına bastım. Telefon ilk çalışta açılınca şaşırmıştım. Sanki benim arayacağımı biliyor ve bekliyordu.
"Yavrum?" diyen sesi kulaklarıma ilişince tuhaf hissettim. Onun yavrum demesine alışamayacaktım galiba. Ne kadar söyleme desem de, sanki bana inat söylemeye devam ediyordu.
"Sen beni nasıl buldun?" diye sordum direk konuya girerek. Merak etmiştim, babamın bile bilmeyip onun bilmesi aklımda soru işaretlerine neden olmuştu.
Cevap vermesini bekledim ama aradan iki dakika geçmesine rağmen ses yoktu. Kaşlarımı çattım. "Azad Ağa?" dedim ve telefonun diğer ucundan derin bir iç çektiğini işitince çatık olan kaşlarımı daha çok çattım.
"Sen saatlerce konuş, ben sıkılmadan dinlerim Roza'm." deyince kalbim tekledi. Böyle konuşmasını beklemiyordum. "Sesin, kokun, bakışların... O kadar büyüleyicisin ki. Seninle evlenmek hayallerimin de ötesi. Sanki bir rüyadayım da her an uyanacakmışım gibi. Eğer gerçekten bir rüyaysa uyandıranı..." dedi ama cümlesini tamamlamadı. Bu itiraflarına karşı kalbim göğüs kafesimi delercesine atarken ağırca yutkundum. Şimdi durup dururken niye böyle konuşmaya başladı ki?
"Azad.." Allah kahretsin ki, sesim titremişti. Onun her bu şekil konuşmasında benim sesim titriyordu. Etkileniyordum galiba ve bu da bunu bildiği için böyle konuşuyordu yüksek ihtimalle. Yoksa neden bir hafta öncesine kadar görmediği birine bu denli aşk besler ki?
"Azad sana ölsün."
"Allah korusun." dedim sinirle. "Öyle şeyler dediğini bir daha duymayayım."
"Demeye devam edersem-"
Cümlesini bitirmesine izin vermeden, "sevmiyorum..." dedim. "Ölüm kelimesini sevmiyorum. Ölüm annemi benden kopardı-"
Bu sefer konuşmamı bölen o oldu. "Beni de koparacağından mı korkuyorsun?" dedi keyifle.
"Başka yerlere çekme, ben o anlamda demedim. Senin yerinde-"
"Roza!" dedi sertçe. Yüzümü buruşturdum ama o, sert ses tonuyla devam etti. "Benim yerimde başkası olamaz! Bunu sana daha önce de söyledim, başkaları üzerinden örnek-"
Daha fazla konuşmasını dinlemek istemediğimden telefonu üzerine kapattım. Ne için aramıştım, konuşma nereye geldi ya! Bu adam insanı deli eder.
Telefon çalınca bakışlarımı arayan kişiye çevirdim. Hala onu kaydetmediğim için numara tek gözüküyordu. Açmayıp tekrardan üzerine kapattım. Benimle o şekil konuşmaması gerektiğini anlaması gerekiyordu.
Bildirim sesi işitince ondan geldiğine emindim. Açıp mesaja girdim, sesli bir mesaj atmıştı. Sesi açıp dinlemeye başladım.
"O telefonu üzerime kapatıp ben aradığımda da açmayan ilk kişisin ama yeter, aç şu telefonu"
Hiç beklemeden onun sesli mesajına karşılık mesaj yazdım.
Ben: Açmayacağım!
Ben: Bir dahakine bana karışmaman ve ses tonuna dikkat etmen gerektiğini anlamış olursun.
05***: Ulan kadın, delirtiyorsun beni.
05***: Tamam.
05***: Tamam, bir dahakine daha dikkatli olacağım ama sen de başka erkekler üzerinden örnek verme!
Derin bir nefes alıp telefonu yatağa fırlattım. Psikopat ya, bu ne biçim bir kıskançlık! Ben bu tür baskılara gelemezdim.
Aradan fazla zaman geçmeden "Abla." diyen Zilan, kapımı tıklatınca "gel." dedim. Zilan yavaşça kapıyı açıp elindeki telefonla içeri girdi.
"Zilan, eğer telefonla konuşacaksan burda konuşma, ben uyuyacağım, yorgunum. Kiminle konuşuyorsan dışarda konuş, öyle gel."
"Abla, ben değil sen konuşacaksın." deyince kaşlarımı çattım.
"Benimle konuşmak isteyen beni arar, telefonum açık." dedim ve yatağıma ilerledim ama duyduğum sesle adımlarım durdu.
"Aradığımda açmıyorsun ki.."
Sert bir soluk verdim. Zilana dönüp elindeki telefonu aldım ve Azad'ın üzerine kapattım. Bu telefon kapama işi açıkçası hoşuma gitmeye başlamıştı. Genelde üzerine telefon kapanan taraf ben oluyordum ama Azad sayesinde işler tersine dönmüştü.
"Neden kapattın ki abla?" diye soran Zilan'la kendime geldim.
"Konuşmak istemiyorum Zilan. Ben yatıyorum, rahatsız etmeyin beni." deyip yatağıma uzandım, üzerimi de örttükten sonra gözlerimi yumdum ve rüyamda annemi görmeyi umarak kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım.
🤍🪽
Sabahın erken saatlerinde çalan telefonla gözlerimi araladım. İlk birkaç dakika tavana baktım kendime gelebilmek adına, ardından telefonu elime alıp arayan kişiye baktım. Numarasını kaybetmeyi unuttuğum Azad'dı. Saat daha 6'ydı, bu adamın bu saatte benimle işi neydi ya!
Uykumun bozulmuş olması nedeniyle sinirle telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Ne var?!"
"Sabah sabah bu ne sinir?"
"Sabah sabah beni neden aradın?" dedim, sesim hafif yüksek çıkmıştı.
"Anladım, bu saatte uyandık diye sinirliyiz." Daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. "Bir saate seni almaya geleceğim diye haber vermek için aramıştım."
"Neden?"
"Nedeni yok, seninle zaman geçirmek istiyorum."
"Ben istemiyorum." dedim itiraz istemeyen bir sesle. Yine babama hesap vermek istemiyordum, yine onun saçma sapan konuşmalarını duymak istemiyordum.
"Böyle yaparak işleri kendin için zorluyorsun. Bu kadar önyargılı olma. Beni tanıman için fırsat veriyorum işte, bugün birlikte vakit geçirelim, bana karşı olan önyargılarını kır." dedi, sesinde hafif kırgınlık sezmiştim.
"Sana karşı önyargım yok, işleri de kendim için zorlaştırmıyorum. Sadece bugün dışarı çıkacak modda değilim." dedim daha sakin bir şekilde. O şekilde sert çıkışırsam adam o şekilde düşünürdü tabii.
"Tamam, ne zaman modun yerindeyse o zaman ararsın." Durdu, bir dakikanın ardından "kendine de dikkat et. Havalar soğumaya başladı, kalın giyin." Derin bir iç çektiğini işittim.
"Seni seviyorum kadın." Beni sevmediğini bile bile sevdim ve sevmeye devam edeceğim. Söylediği ani şeyle kalp atışlarım hızlandı. "Öyle böyle değil, çok seviyorum" diye devam etti. Evet, böyle bir adama bile sert davranıyordum ama bu benim elimde değildi. Babam benden nefret ederken, ben bir erkeğin sevgisine nasıl güvenebilirdim ki?
Ne cevap vereceğimi bilemediğim için sustum, sadece sustum. Benden sevgi bekliyor olabilirdi ve bu onun en büyük haklıydı ama benim için zaman alacaktı.
"Tekrardan günaydın." dedi ardından kısıkça, "Umarım bir gün benim günüm de ayar." deyip telefonu kapattı. Elimdeki telefonu bırakıp yüzümü sıvazladım. Çok sert mi davranıyordum acaba? Kalbi kırılıyor muydu benim konuşmalarımla? "Eğer seni istemeden kırıyorsam özür dilerim." diye fısıldadım kendi kendime.
Düşüncelerimi telefon çalması böldü. Arayan kişiye bakmadan cevapladım. "Efendim?"
"Roza hanım.."
Telefonu kulağımdan çekip arayan kişiye baktım. Doktordu. Sonuçlarım çıkmıştı yüksek ihtimalle. Kalbim az önce heyecanla çarparken şimdi ise korkuyla çarpmaya başladı.
"Evet?" dedim devam etmesini isteyerek.
"Sonuçlarınız çıktı, İzmir'e gelmeniz gerekiyor." dedi üzgün bir sesle. Yutkunmak istedim ama yutkunamadım. Boğazım düğümlendi, gözlerim doldu istemsizce. Doktorun sesi, sonuçların kötü çıktığını gösteriyordu.
"Kötü?" diye sordum aklındaki ihtimali es geçerek.
Boğazını temizlediğini işittim. Uzun bir konuşma yapacak gibi durunca "sadece soruma cevap vermeniz yeterli." dedim.
Bir süre ses gelmedi ama sonra yüreğimi paramparça eden şeyi söyledi.
"Maalesef..."
•Kestikkkk•
| Bölümü nasıl buldunuz?
| Yıldıza bastıysanız, satır arası yorumlarınızı da yaptıysanız diğer bölümde görüşmek üzere 🙋🏻♀️ ❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |