Yanlışım varsa affola canlar, hayatımda hiç evlenmediğim için, dini nikahım kıyılmadığı için bazı yerleri yanlış yazmış olabilirim. Çok takmayın, yazdığım kurgu sonuçta 😉❤️
İyi okumalar canlar..🪽
|BÖLÜM 7|
Evlilik... Bir insanın sevdiği biriyle bir ömür geçirmesi demekti. Kendini hazır hissettiğinde evlenirsin. Ben kendimi hazır hissetmiyordum ama evlenmek zorundaydım. Belki bu evliliği yapmamak adına kaçabilirdim ama kaçmadım, kaçamazdım çünkü bu işin ucu kardeşime değiyordu.
Bu evliliği istemememin nedeni asla evleneceğim kişi değildi. Azad'ı bu zaman diliminde tanıdığım kadarıyla gerçekten müthiş bir adamdı. Erkeklerden nefret eden ben asla Azad'dan nefret etmiyordum. Ondan nefret etmem için ortada bir neden yoktu. Sadece zoraki bir evliliğin içinde olmak canımı sıkıyordu. Sevdiğim biriyle evlenmek varken neden zorla evlendiriliyordum ki?
Azad'ın beni kurtarmasının üzerinden üç gün geçmişti ve ben bu üç gün boyunca Azad'a durumumdan bahsetmek istedim ama her defasında başka şeyler araya girdi, anlatamadım. Sanki zamanı değilmiş gibisinden. Aklım o kadar bulanıktı ki.
"Hazır mısın?" diye sordu halam.
Banyoda üzerimi değiştiyordum. Üzerime halamın bana verdiği beyaz elbiseyi giyecektim. Uzun, u yaka, kolları bileğimde biten tatlı, sade bir elbiseydi. Saçlarımı da toplayıp odadan çıktım. "Hazırım."
Halam, beni baştan aşağı süzdü. Dudakları memnuniyetle iki yana kıvrıldı. "Maşallah, çok güzelsin."
Açılan kapıyla ikimiz de o tarafa döndük. İçeriye Zilan girdi. Bakışlarını üzerimde gezdirip "çok güzelsin abla." dedi tebessüm ederek.
"Teşekkür ederim."
"Ha abla, aşağı inelim artık. Herkes aşağıda seni bekliyor."
Başımı salladım. Dolaptan beyaz bir şal çıkarıp başıma taktım. Daha fazla onları bekletmeden aşağı indik. Odaya yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyordu. Kendimi bu evliliğe hazır hissetmediğim hâlde evleniyordum. Birkaç dakika sonra imam nikahım kıyılacak ve ben artık dinen Azad'ın karısı olacaktım.
"Ellerin titriyor, sakin ol." diyen halamın sesini duydum. Derin bir nefes aldım sakinleşebilmek adına ama işe yaramıyordu. Sonunda odaya geçtiğimizde herkesin bakışlarını üzerimde hissettim ve bu beni daha çok geriyordu. Ellerimi sertçe avuç içime batırdım. Sakinleşebilmek adına bunu yapmam şarttı.
İçimden kendimi yatıştırırken büyüklerin ellerini öptüm, ardından Azad'ın yanına oturdum. Sadece bir an önce bitsin de kurtulayım istiyordum.
İmam, ismimizi aldıktan sonra dualar okumaya başladı. Bakışlarını kaldırıp bana baktı. "Şimdi söyle kızım, mehir olarak ne istersin?"
Hiçbir şey istemiyordum ama ilerde bana lazım olacak bir şey vardı. Onda verirler miydi bilmiyorum. Derin bir nefes alıp bakışlarımı Azad'a çevirdim. "Talak hakkını istiyorum."
Odada bir uğultu oluştu. "Sen ne dersin, böyle bir şey olmaz!" diye bir ses duydum. Kimden geldiğini bilmiyordum ama yüksek ihtimalle Azad'ın ailesindendi.
Bakışlarımı imama çevirdim. Bildiğim kadarıyla talak hakkını isteyebilirdim, bunda bir sakınca yoktu. Tek şart Azad'ın kabul edip etmemesiydi.
Onun bakışlarını hâlâ üzerimde hissederken "Kabul ediyorum!" diyen sesi kulaklarıma ilişti. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ben imamın konuşmasını beklerken Azad, "burda ve Amed'de bulunan bağ evini, İstanbul'daki daire ve şirketimi, İzmir'deki restoranı, burda olan şirket hisselerinin yarısını, kilosu kadar altın da veriyorum." diye devam edince bakışlarımı anında ona çevirdim. O da bana baktığından gözlerimiz kesişti.
Başımı hızla iki yana salladım. "Hayır, istemiyorum hiçbirini!"
Azad, ağırca bakışlarını imama çevirdi. "Siz devam edin."
Bu kadarı da fazla değil miydi?
İmam, birkaç sorunun ardından nikahı bitirip gitmişti. Herkes odadan çıkarken sadece benle Azad kalmıştık. Bakışlarım yerde az önce olanları kabullenmeye çalışıyordum. Artık bana bir fırsat verilse de kaçamazdım çünkü ben bugün dinen yanımda oturan adamın karısı olmuştum.
Nasıl hissetmeliydim, iyi mi kötü mü?
Ben hiçbir şey hissetmiyordum. İçimde koca bir boşluk vardı.
"Yavrum?" Azad'ın sesini duyunca bakışlarımı ona çevirdim. Bakışları ağırca tüm yüzümde gezindi. En son ise gözlerimde durdu. "Karımsın artık, yakında düğünü de yaptıktan sonra artık tamamen benim olacaksın."
"İstemiyorum!"
"Ne?" dedi afallayarak.
"Mehir olarak verdiğin hiçbir şeyi istemiyorum çünkü çok fazla. Benim onlara ihtiyacım yok. Sanki beni parayla satın almışsın gibi-"
Konuşmamı parmağını dudağıma bastırarak böldü. Yüzünü yüzüme yaklaştırırken ellerini dudaklarımdan çekip boşta kalan iki elimi de sıkıca tuttu. "Roza'm, güzelim, ben onları iş olsun diye söyledim. Amacım asla kendini kötü hissetmen değildi. Zaten benim olan her şey senindir."
Dedikleri karşısında yutkundum. Benim yüz ifademden ne anladı bilmiyorum ama yüzünde bir gülümseme oluştu.
Bana bakarken derin bir iç çekti. "Seni o kadar çok seviyorum ki..." Bu anı, kaç yıldır beklediğimi bir bilsen...
Titrek bir nefes çektim içime. Bakışlarımı ondan çekip ayağa kalktım. "B-ben yukarı çıkayım." Arkamı döndüm. Onun konuşmasını beklemeden ordan çıkıp odama geçtim.
🤍🪽
Aileni sen seçemezsin ama kocanı sen seçebilirsin değil mi? Ben ne ailemi seçebildim ne de kocamı. Benim yerime yine babam karar vermişti. Beni oğlunun hayatına karşı vermişti. Başta istemiyordum, nefret ediyordum, hatta kaçmak bile istiyordum buralardan ama bugün gördüğüm aileyle tersine mutlu olmuştum.
Bugün aradan geçen bir haftanın ardından Azad'ın ailesiyle düğün alışverişine çıkmıştık. Yengesi hariç kız kardeşi ve annesi gerçekten mükemmel insanlara benziyorlardı. Kocamın ailesini babam yüzünden kendim seçemiyordum ama onun yaptığı seçim ilk defa kötü değildi. Kötü bir aileye düşmemişim gibi hissediyordum. Onlar en azından benim ailemden çok çok daha iyilerdi.
"Yenge, giydin mi?" diyen Asmin'le kendime geldim. Aynadan üzerimdeki gelinliğe baktım. Alışverişin ardından gelinlik bakmaya geldik ve ben hayatımda ilk defa bir gelinlik giymiştim. Kalbim heyecandan hızla artarken kardeşimin sesini de duymuştum.
"Abla, hadi çık da görelim. Daha denenecek bir sürü gelinlik var."
Elim hızla çarpan kalbime gitti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Sakin olmam gerekiyordu. Tekrar gözlerimi açtım ve kabinden çıktım. Herkesin bakışlarını üzerimde hissedince tırnaklarım istemsizce avuç içime batırdım.
"Yenge, çok güzel olmuşsun." dedi Asmin.
"Abla.." dedi dolu dolu Zilan. Bakışlarımı ağlamak üzere olan Zilan'a çevirdim. "Çok güzelsin." dedi kendi gülümsemeye zorlarken. Ben de ona gülümserken başka bir ses duyuldu.
"Hiç yakışmamış." dedi Azad'ın yengesi. Bakışlarımı ona çevirdiğimde tiksintiyle beni süzüyordu. Dua etsin daha doğru düzgün tanımıyorum. Ben evlendiğimde böyle devam ederse elimde kalır.
"Benim gelinime her şey çok yakışıyor." diyen Berivan anneye döndüm. Memnuniyetle beni süzüyordu. Bu kadın bana annemi hatırlatıyordu. Onu görünce sanki annem ölmemiş gibi hissediyordum.
Ona bakarken dudaklarım samimi bir şekilde kıvrıldı. Babamın bana yaptığı tek iyilik olabilir galiba.
"Tamam tamam, bu kadarı yeter." dedi hafif yüksek sesle Asmin. Yanıma gelip koluma girdi. "Hadi yenge, diğerlerini de deneyelim."
Başımı aşağı yukarı salladım ve diğer gelinliği denemek için kabine girdim. Elimi sırtıma götürdük zinciri açmaya çalıştım ama yapamıyordum, ellerim yetişmiyordu. Birini çağırmak için arkamı dönüyordum ki, sırtıma hissettiğim elle yerimden sıçradım. Bakışlarım aynadan bana gülümseyerek bakan Azad'a kayınca sinirle ona döndüm. "Senin ne işin var burda?"
Üzerime doğru ilerlemeye başladı. Aramızdaki mesafeyi kapatmamak adına geriye doğru adımlarımı attım ama sırtının aynaya değmesiyle durmak zorunda kaldım çünkü gidecek başka bir yerim kalmamıştı. Azad aramızda hiç mesafe kalmayacak şekilde tam dibimde durdu. Boyu uzun olduğundan başımı kaldırdım. Kalbim göğüs kafesimi delercesine hızla atmaya başladı. Neden her defasında bana bu kadar yakın duruyordu. Onun bana bu kadar yakın olması tüm dengelerimi alt üst ediyordu.
Yüzüme doğru eğilince nefesi dudaklarıma çarpmaya başladı. Bakışları bir an hızla kalkıp inen göğsüme kaydı ama hemen kendini toparlayıp yüzüme baktı. "Sence sen gelinlik denerken ben seni yalnız bırakır mıyım yavrum?"
Başımı ağırca iki yana salladım. Ne yaptığımı fark edince elimi göğsüne koyup itmeye çalıştım ama Azad iki elimi de tek eliyle tutup yukarıya sabitledi. Gözlerim yaptığı hareketle kocaman açılırken "ne yapıyorsun, bırak beni!" dedim sertçe.
"Yavrum bir sakin ol, bırakacağım zaten." Diğer elini belime koyunca irkildim. Beni kendisine çekip elini zincire götürdü.
"Sakın düşündüğüm şeyi yapma Azad Ağa!"
Başını iki yana salladı. "Yavrum, yardım ediyorum sadece."
Elimi bırakması için çektim ama o kadar sert tutmuştu ki kurtaramıyordum. "Hayır, istemiyorum."
Cık'ladı. "Karıma yardım etmek boynumun borcudur."
Ayağımı sinirle kaldırınca Azad'ın yüzünü buruşturduğunu gördüm. Ellerimi bırakıp benden uzaklaştı ama ben hâlâ kıpırdayamıyordum, şaşkın şaşkın Azad'a bakıyordum. Elini acı çektiği yere, erkekliğine götürüp arkasına dönünce kaşlarımı çattım. İyi de benim ayağım onun ayağına değmişti, emindim buna.
"Azad Ağa, iyi misin?" diye sordum elimi omzuna koyarken.
Bana kısa bir bakış attıktan sonra tekrar önüne döndü. "Sence nasıl iyi olabilirim yavrum?" Sert bir soluk döküldü dudaklarından. "Bunun bizim için ne kadar önemli olduğunu bilmiyor musun?"
"Ne?" dedim afallayarak.
"Yok bir şey."
Benim yüzümden canı acımıştı. Elimle alnıma vurdum. Ne diye ani hareketler yapıyordum ki.
"Özür dilerim Azad Ağa, bilerek olmadı."
Bana çevirdi bakışlarını. Tek kaşını kaldırırken "ha bi de bilerek olsaydı." dedi.
Bir süre yüzüne baktım. Asla öfke yoktu bakışlarında. Zaten onu tanıdığımdan beri gözlerinde hiç öfke görmemiştim ama bu ona sinirlenmeyeceğim anlamına gelmiyordu çünkü şu anki yüz ifadesi sinirimi fazlasıyla bozuyordu. Sanki benimle alay ediyor gibi duruyordu.
Elimi omzumdan çektim. "Çık Azad Ağa, özrümü de geri alıyorum." dedim sinirle ve ona sırtımı döndüm. "Mümkünse biraz hızlı da çıkar mısın, işim var."
Onun elini karnımda hissedince irkildim. Öfkeyle ona dönmek istedim ama tutuşundan dolayı kıpırdayamadım. Başını omzuma koydu. Aynadan ona bakarken gözlerimiz kesişti. Öyle yoğun bir duyguyla bakıyordu ki. Dudakları iki yana kıvrıldı. "Çok güzelsin be yavrum. Güzelliğin başımı döndürüyor, sarhoş ediyor beni."
Cevap vermedim daha doğrusu veremedim. Azad öyle konuşuyordu ki, sanki yıllardır beni seviyor da isteği gerçekleşmiş gibi mutlu oysaki beni daha yeni görüyordu. Eğer önceden tanıdığı biri olsaydım ben onu hatırlardım çünkü unutulacak birine benzemiyor.
"Az önce için özür dilerim Roza'm." İsmimi baskın söylemişti, sadece benimsin dercesine. "Sadece yardım etmek istedim, sen böyle yapınca da hafif sinirlendim. Amacım asla seni üzmek veya sinirini bozmak değildi." Derin bir nefes aldı, ardından başını kaldırıp küçük bir öpücük kondurdu omzuma. Bunu yapması bedenimden bir titreme geçmesine neden oldu. "Sana söz veriyorum sadece zinciri açacağım, hiçbir şekilde sırtına kaymayacak gözlerim. Eğer kayarsa ben burdayım istediğini yapabilirsin."
Aynadan gözlerine bakmaya devam ettim. Derin bir nefes alıp başımı aşağı yukarı salladım. Azad elini belimden çekip sırtımdaki zinciri tuttu. Gözleri gözlerimdeyken yavaşça zinciri aşağı çekmeye başladı. Eli açık olan sırtıma deyince irkildim. "Özür dilerim." dediğini duydum. Konuşurken nefesi kulağıma çarpıyordu. Anın etkisiyle gözlerim kapandı. Azad hâlâ zinciri aşağı çekiyordu. Sonunda bitirdi ama benden uzaklaşmadı. "Gelinliği giy, dışarı çık, bekliyor olacağım seni." dedi ardından benden uzaklaşıp dışarı çıktı.
Derin bir nefes verip gözlerimi açtım. Aynadan yüzüme kaydı bakışlarım. Yanaklarım kızarmış, hızlı hızlı nefes alıp vermem ve delicesine atan kalp atışlarımla dişlerimi dudağıma geçirdim. Ondan etkilendiğim o kadar belliydi ki. Umarım Azad anlamamıştır.
Dışarıda beni beklediklerini bildiğimden dolayı hızla üzerimdeki gelinliği çıkarıp diğerini giydim ama bu da arkadan zincirliydi. Sert bir soluk verip kabinden başımı dışarı çıkardım. Etrafta kimseyi göremeyeceğimi sanarken kabinin hemen sağında duran çalışanı görmemle dudaklarım iki yana kıvrıldı. Kız başını bana çevirince yardım istedim. Hemen yanıma gelip arkadaki zinciri yukarı çekti. Bende teşekkür edip sonunda o boğucu kabinden kendimi dışarı atabildim. Derin bir nefes alıp ağır adımlarla ailenin olduğu yere ilerledim. Herkesin bakışlarını üzerimde hissedince kalbim hızla atmaya başladı.
Az önce de giymiştim bu yüzden alışmış olmam gerekiyordu ama olamıyordum. Bunun nedeni ise Azad'ın da burda olduğunu bilmemdi.
"Valla Berivan, gelinine de hiçbir şey yakışmıyor. Gelinlik onun üzerinde daha da kötüleşti." dedi Azad'ın halası Havin. "Anlamıyorum ki, bir insanın üzerinde nasıl her şey bu kadar kötü durabilir?"
Yumruklarımı sıkıp başımı kaldırdım. Büyüktü diye saygılıydım ama bu kadın asla saygıyı hak etmiyordu. Evlendikten sonra da bana böyle davranırsa asla susup da boyun eğmem çünkü bana çok ters bir insandı. Daha fazla o bakışlarını görmemek adına ağzımı açıp cevabını verecekken Azad'ın konuşmasıyla durmak zorunda kaldım.
"Yenge, senin gözlerinde sorun var galiba." dedi yanıma gelerek. Beni baştan aşağı süzdü. Bakışlarımı ona çevirince onun da bana bakmasıyla göz göze geldik. "Ben ondan gözlerimi alamıyorken, onun bu güzelliğini herkesten sakınmak isterken sen nasıl gelip çirkin, hiçbir şey yakışmıyor dersin."
Anında bakışlarımı öne eğdim. Bu adam neden herkesin ortasında böyle konuşmaya başladı ki, utandığımı görmüyor muydu?
Bakışlarını üzerimden çektiğini hissettim, muhtemelen halasına çevirmişti. "Asıl benim karım, bu gelinliği daha çok güzelleştirdi yenge."
Bakışlarımı kaldırıp Havin'e çevirdim. Öfkeyle bana bakıyordu. Bunu umursamadım, tersine dudağım keyifle iki yana kıvrıldı. Azad'ın beni savunması hoşuma gitmişti.
"Doğru diyorsun oğlum." dedi Berivan anne, ardından ayağa kalkıp yanıma geldi. Çenemi hafif tutup yukarı kaldırdı. "Benim gelinim dünyanın en güzel gelini."
Gülümsedim, bu gerçek manada hoşuma gitmişti. "Teşekkür ederim." dediğimde o da gülümsedi. Berivan anne elini çekince bakışlarımı kaçırdım. Bu kadını her gördüğümde annemi görüyordum, bu da istemsizce gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Onun bana sevgi dolu bakışları bile annemi hatırlatıyordu. Tabii bu benim moralimi bozmuyordu, aksine hoşuma gidiyordu. Annem gibi birinin kaynanam olması isteyeceğim en güzel dilekti benim için.
Azad'ın bakışlarını üzerimde hissedince "ben üzerimi değiştirip geleyim." dedim ve yanlarından uzaklaştım. Kabine kendimi atınca Azad'ın da ardımdan içeri girdiğini gördüm. Dik durup ona ters ters baktım. Kollarımı birbirine dolarken "neden içerdesin?" diye sordum.
Bakışlarıyla etrafa baktı, adından beni baştan aşağı süzdü, gözleri en son gözlerimde durdu. "Gelinliği çıkarmana yardım etmek-"
"Sen iyi alıştın ha."
"Yavrum, görende seni..." bakışlarımda ne gördüyse durdu. Yalandan gülümseyip konuşmasını tamamladı. "öpüyorum sanacak."
"Sen git, ben gelinliği nasıl giydiysem öyle de çıkarabilirim."
Cık'ladı. "Gelinliği giymene bir çalışan yardım etti." İnkâr edecekken, "kendi gözlerimle gördüm, inkâr etmene gerek yok güzelim" dedi göz kırparak.
Sırtımı ona döndüm. "Tamam, bakmadan aç ve çık." Israr etmenin manası yoktu. Ben ne dersem diyeyim, o tam tersini yapacaktı sonuçta.
Ağır adımlarla yanıma geldi. Aynadan ona bakmayı ihmal etmiyordum. Bu kabine ayna koyandan Allah razı olsun. Azad, dudaklarını kulağıma yaklaştırınca nefesimi tuttum. Bu adam bana yaklaşmak için her türlü fırsatı kullanıyordu.
"Çok güzelsin. Senin bu güzelliğin yüzünden bir gün katil olacağım."
"Katil değilmişsin gibi konuşma istersen. Gözümün önünde o kadar adamı öldürdüğünü unuttun galiba." dedim alayla.
"O ayrı bu ayrı yavrum."
Hâlâ çok yakındı.
Mesafeyi açmak adına iki adım ileri attım. "Hadi, biraz çabuk zinciri aç da çık. Bizi bekliyorlar."
Başını salladı. Bakışlarını gözlerimden çekmeden zinciri açtı. "Oldu mu yavrum, mutlu musun şimdi?"
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Oldu Azad Ağa, mutlu da oldum. Şimdi dışarı çık da tam mutlu olayım."
Azad, sinirle kabinden çıktı. Çatık olan kaşlarım daha çok çatıldı. Niye sinirlendi ki bu şimdi. Sanki ona bağırıp kalbini kırmışım, hatta sanki en sevdiği oyuncağını elinden almışım. Azad'ı boşverip hızla gelinliği çıkardım ve buraya gelirken giydiğim siyah elbiseyi giydim. Ardından kabinden çıktım. Kimseyi mağazada görmeyince kaşlarımı çattım. Bunlar beni bırakıp nereye gittiler ya?!
"Beni mi arıyorsun bebeğim?"
İrkilerek kulağımın dibinde konuşan kişiye döndüm. Elim hızla çarpan kalbime gitti. "Ne diye böyle sessizce yaklaşıyorsun, korkuttun." Az önce bana söylediği kelime aklıma gelince yüzümü buruşturdum. "Bebeğim mi?"
Keyifle başını aşağı yukarı salladı. "Evet, bebeğimsin çünkü."
Gözlerimi devirdim. "Bir adamın bebeğiyle evlendiği nerde görülmüş acaba?"
Pes dercesine bana baktı. "İltifat ettim yavrum, benim bebek dememle sen gerçekten bebek olmuyorsun."
Benim odunluk şaka mı?
Omuz silktim. Daha fazla konuşmadık çünkü Azad gelinliğin parasını ödemek için kasaya ilerledi. Bende onu takip ettim.
"Giydiği tüm gelinlikleri istiyorum." deyince gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Çalışanlar başını aşağı yukarı sallayıp yanımızdan ayrılınca Azad'ın kolundan tutup kendime çevirdim. "Ne saçmalıyorsun, o gelinlikleri ben ne yapayım?" Fazla gelinlik denememiştim ama bir taneden fazla denemiştim ve gerek yoktu hepsine. Bir tane yeterdi bana.
"Asıl sen saçmalama yavrum. Senin teninin değdiği gelinlikleri ben burda bırakır mıyım sence?"
Pes dercesine ona baktım. "Ben hepsini ne yapacağım, gerek yok. Hem benden önce onları başkaları da denemiştir."
Omuz silkti. "Öncesi beni ilgilendirmiyor yavrum. Beni ilgilendiren tek kişi sensin."
Sinirlerim gittikçe daha çok geriliyordu. Derin bir nefes aldım. "Bak Azad Ağa, bir tane alsak yeter. Ben sadece bir kere evleneceğim, hepsine gerek yok. Hem ben hepsini ne yapacağım ya!"
"Dolaba koyarsın yavrum, sıkıntı yok." Benim konuşacağım sıra Azad devam etti konuşmasına. "Merak etme dolap büyük."
Gözlerimi kapatıp sırtımı ona çevirdim. Bu adam yüzünden kesinlikle delirecektim. Sinirle bir nefes döküldü dudaklarımdan. Daha fazla sinirlenmeden ordan ayrıldım. Dışarı çıktığımda siyah takım giyen adamlardan başka kimse yoktu. Nereye gittiler bunlar? Umarım beni Azad'la tek bırakmamışlardır. Hem Zilan nasıl beni bırakıp gitmişti ya!
Bir kadının bana çarpmasıyla sendeledim. Kaşlarımı çatarak kadına baktım. Elime bir kağıt sıkıştırıp hemen uzaklaştı. Birkaç saniye kadının arkasından baktım, ardından elime tutuşturduğu kağıda baktım. Bu neydi şimdi? Merakla kağıdı açıp içindeki yazıyı okumaya başladım.
Merhaba prenses, hal hatrını sormak isterdim ama malûm cevap alamayacağım için gerek yok. Belki ilerde sohbet ederiz yüz yüze.
Neyse, konuya gireceğim. Yüksek ihtimalle duyacaklarına inanmayacaksın, ki haklısın da. Kim olsa inanmaz ama buna inanmak zorundasın. Hatta gidip babana bile söyleyebilirsin, doğrular bunlar;
Anneni, evleneceğin adamın ailesi öldürdü!
«ᴋᴇꜱᴛɪ̇ᴋ»
|Bölümü nasıl buldunuz?
|Hesaplarımı takip ederseniz çok mutlu olurum❤️ = ruyavcisi1
- Instagram: ruyavcisi.1
- Tiktok: ruyavcisi1
|Yıldıza basılıp yorumlar yapıldıysa diğer bölümde görüşmek üzere..❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |