İyi okumalar canlar💕
|BÖLÜM 8|
Hani derler ya, canını en çok yakan kişi tanımadığın veyahut yeni tanıdığın biri değil; en yakının yakar diye, çok doğru bir söz. Bu dünyada benim canımı fazlasıyla yakan bir babam vardı. Bugün ona soracağım soruya bağlı olarak ondan sonsuza dek nefret edecektim.
Okuduğum yazı hâlâ zihnimde tekrar ederken camı aşağı indirdim çünkü nefesim daralıyordu. Sanki biri eliyle boğazımı sıkmış, nefes almamı engelliyordu. Canım o kadar acıyordu ki. Umarım o kağıttaki yazı birinin yazmış olduğu, yalan dolu bir yazdır. Tek temennim buydu çünkü eğer gerçekten benim annem Azad'ın ailesi yüzünden öldüyse o zaman babam beni nasıl onlara gelin olarak verirdi ve en önemlisi abim nasıl o aileden kız kaçırdı?
"Roza'm, iyi misin güzelim?" diye sordu Azad, gözleri bir bende bir de önündeydi.
Roza'm, güzelim, yavrum... Hiçbir şey duymak istemiyordum. Şu anlık olaylar netliğe kavuşana dek hiçbirini görmek ya da duymak istemiyordum.
Azad, ilk başta benimle yemek falan yemek istedi ama o yazıdan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağım için rahatsız olduğumu ve eve gitmek istediğimi söyledim. O da başta hastane dese de benim istemeyeceğimi bildiği için kabul etmişti. Şimdi ise arabayı konağa doğru sürüyordu. Bir an önce bu yolun bitmesini istiyordum ama Azad sanki bilerek arabayı o kadar yavaş sürüyordu ki.
"Azad Ağa.." dedim ona dönerken. Onun bakışları ise yoldaydı. "Lütfen şu arabayı hızlı sürer misin? İyi değilim, acil konağa dönmek istiyorum."
Arabayı daha da yavaşlatıp kenara çekti. Kaşlarımı çatıp öfkeyle ona baktım. Ağırca bana çevirdi bakışlarını. "Bana anlatmak ister misin yavrum? Eğer bu sinirin o gelinlikleri aldım diyeyse yakarsın olur biter ama ben onları orda bırakamazdım."
Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırdım. O kağıttaki yazı gözümün önünde belirince sert bir soluk döküldü dudaklarımdan. "Rahatsızım, konağa gitmek istiyorum." Boğazım düğümlendi, kalbim sızladı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Lütfen beni konağa bırak."
Azad, kemeri açıp arabadan indi. Arabanın önünden geçerken bakışlarımla onu takip ediyordum. Benim tarafıma geldi, kapıyı açtı. Kaşlarımı çatıp ona bakarken o, uzanıp benim kemerimi de açtı. "Ne yapıyorsun?" dedim sinirle ama Azad umursamadı. Kolumdan tutup beni arabadan çıkarınca ben de sinirle kolumu sertçe çekip ellerinden kurtardım. "Bugün benim sinirlerimi bozmak için çok çaba sarf ediyorsun."
Arabanın önüne geçince Azad yüzümü avuçladı şefkatle. "Sen bir şeye kızmışsın." Tek gözünü kırptı. "Hayırdır, ne oldu da birden böyle öfkelendin?"
Başımı iki yana salladım. "Öfkeli falan değilim."
Gözlerini yüzümde gezdirdi. Hafifçe gülümsedi yüzüme bakarken. "Çok kötü bir yalancısın, haberin olsun."
Yüzümü geriye çekip elinden kurtardım. "Öfkeli değilim dedim ya Azad Ağa!" dedim hafif yüksek bir sesle. Hafif değildi aslında çünkü sesim neredeyse yankı yapmıştı. Elimle saçlarımı geriye iteledim. Azad böyle yaptıkça daha çok sinirleniyordum, farkında değil miydi?
Alayla gülümsedi. "Gerçekten de çok sakinsin Roza."
"Sakinim zaten, buraya gelmeden önce daha çok sakindim. Buraya adım attığım an hepiniz beni delirtmeye başladınız. Yaşama hevesimi bile sizin yüzünüzden kaybetmeye başlıyorum!"
Konuşmamı bitirdiğim an Azad'ın bana sarılması bir oldu. Ellerini belimden geçirdiğinden benim kollarım da onun omzunda yerini aldı. "Ben bilmeden canını mı acıttım Roza'm." dedi boğuk bir sesle. Böyle davranmasını beklemiyordum. Gözlerimi kırpınca bir damla yaş süzüldü yanağıma doğru. Canım acıyordu, eğer annem Şerwan ailesi yüzünden öldüyse onları asla affedemezdim. Bana sarılan, canım yandığında canı yanan, yanlış bir şey yapti mı hemen özür dileyen, beni herkese karşı savunan adamı da affedemezdim; onunla evlenemezdim, o aileye gelin gidemezdim. Bunu yaparsam annemin canını çok yakardım.
Elimi Azad'ın göğsüne koyup iteledim ama Azad kıpırdamadı, bana sarılmayı bırakmadı. O kadar sıkı tutuyordu ki, sanki beni bıraksa ben bir anda ondan çok uzaklara gidecekmişim gibi.
"Bırak beni!" dedim sertçe ama bırakmadı. Elimle omuzlarına vurmaya başladım ama hiçbir şekilde bırakmıyordu beni. "Ya bırak beni be adam, bırak!" Gözyaşlarım musluk misali akıyordu artık, ne kadar kendimi sıksam da işe yaramıyordu.
"Bırakmam Roza'm, bırakmam!" Başıma küçük bir öpücük kondurdu. "Sen bu haldeyken seni bırakamam."
Kollarımı kaldıracak mecalim kalmadığından serbest bıraktım kendimi. Azad bana sıkıca sarılırken ben ona sarılmamıştım. Yüzüm boyun girintisinde gözyaşlarım boynuna akıyordu. Onun elleri sırtımı sıvazlarken gözyaşlarım daha çok şiddetlendi. Dayanamayıp kollarımla sıkıca Azad'a sarıldım. Sanki ihtiyacım olan tek şeydi. Ona sarılıp içimi dökmek, ağlamaktı. Onun bana bu denli sarılışı beni sakinleştiriyordu.
Bir süre geçtikten sonra Azad, benden ayrılıp yüzümü avuçladı. Yanağıma akan yaşları parmağıyla sildi. "Ben senin akan her bir damla gözyaşına kurban olurum yavrum." Derin bir iç çekti. "Söyle, uğruna her şeyi feda edeceğim kadını bu denli sinirlendiren kim? Gözümü bile kırpmadan öldürürüm, sen yeter ki bir isim söyle."
Yutkundum. Gözyaşlarım hâlâ yanaklarıma süzülürken ellerimi Azad'ın ellerinin üzerine koydum. Anneni, evleneceğin adamın ailesi öldürdü! Okuduğum cümle tekrar gözlerimin önünde canlanınca Azad'ın elini sıktım istemsizce. Gözlerimi sıkıca kapattım. Nefes alışverişlerim hızlandı. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. O cümleyi her hatırlayışımda canım acıyordu. Şu an beni sakinleştiren adam, beni savunan annesi... Onların yüzünden annem nasıl ölmüş olabilirdi ki?
Gözlerimi açtığımda Azad'ın endişeyle bana baktığını gördüm. Bir anda neden böyle olduğumu anlamaya çalışıyordu.
Anneni, evleneceğin adamın ailesi öldürdü!
Azad'ın bana bu şekil iyi davranması da bu yüzden miydi? Onlar yüzünden annesiz büyüdüğüm için miydi bunlar? Hepsi bir oyun muydu yani?
"Yavrum, sakin ol nolur, titriyorsun."
Dişlerimi sıkıp öfkeyle Azad'ın elini ittim. Yüzüme akan gözyaşlarımı silip saçlarımı yüzümden çektim. "Beni konağa bırak dedim ama sen.." bakışlarımı etrafa çevirdim. Bir tane bile bina yoktu, ıssız bir yere benziyordu. Arkadan bizi takip eden adamlar bile yoktu. "Sen beni buraya getirdin."
"İyi olmadığını gördüğüm için buraya getirdim, belki sakinleşirsin diye."
Bana bu kadar iyi davranma Azad Ağa! İstemiyorum! Sen böyle davrandıkça ben o adamı haklı bulmaya başlıyorum. O kağıtta yazılanlar yalan olmasını istiyorken senin bana bu şekilde davranmam şüphelendiriyor beni. Sonuçta beni daha yeni görmüşken, beni bu denli sevmen benim o sevginin altında bir şeyler aramama neden oluyordu.
"Neyse.." dedim, hâlâ titriyordum. "Ben kendim gideceğim."
Bana doğru bir adım attı. Onun attığı her adımda ben geriye gidince kendi adımlarını durdurdu. "Tek başına mı?"
Başımı salladım. "Evet!"
"Ben de izin vereceğim öyle mi?"
Ona doğru bir adım attım. Parmağımı ona doğrulturken "evet! Ben burdan konağa tek döneceğim ve sen de karışmayacaksın!" dedim sertçe. Şu an onunla konuşup daha fazla kalbini kırmamak adına tek gitmem gerekiyordu. Onunla ne kadar yalnız kalsam canını sıkardım.
Parmağımı indirip ona sırtımı döndüm. Tam adımımı atıcakken kolumdan tutulup kendisine çekmesiyle afalladım. Düşmemek adına onun omzundan tutundum. Azad'ın bir eli belimdeyken diğer eli ise kolumu kavramıştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp "izin vermem!" dedi sertçe. Yüzünü o kadar sıkıyordu ki, boyun damarları belirginleşmiş, yüzü kızarmıştı. Kendine zor hâkim oluyordu.
Dudağımı ıslattığımda bakışları anında oraya kaydı. Nefesi ıslak olan dudağıma çarpınca onun gömleğini istemsizce sıktım. Kalbim göğüs kafesimi delercesine atarken aldığım hızlı nefeslerden dolayı göğsüm kalkıp iniyordu seri bir şekilde. Belindeki eliyle beni kendisine daha çok bastırdı. Ayak parmaklarımla ayakta duruyordum.
Gözlerimi kapattım sıkıca. "Bırak beni Azad Ağa!" dedim dişlerimin arasından.
Cık'ladı. Bakışlarını ağırca gözlerime kaldırdı. "Bırakmam Roza'm, ben seni hiçbir zaman bırakmam! Sana yeni kavuşmuşken benden seni bırakmamı isteme!"
Kaşlarımı çattım. Yeni kavuşmuşken derken neyi kastetti? Beni daha önceden tanıyor muydu? O zaman ben neden onu hatırlamıyorum? Kafam iyice allak bullak olmuştu. Başımı iki yana sallarken Azad'ı sertçe ittim bırakması için ama o kadar sıkı tutuyordu ki, kıpırdayamıyordum bile. "Sana, beni bırak dedim Azad Ağa yoksa-"
"Yoksa ne?" dedi sözlerimi keserek. "Söyle bana, ne yaparsın?"
Onun o bakışlarının altında kalmamak adına başımı çevirdim. "Yoksa bir daha beni asla göremezsin!"
Belimdeki elini sıktı. "Sakın beni kendinle sınama Roza!" diye tısladı yüzüme. "Sakın!"
Başımı hızla ona çevirdim. "O zaman sen de beni bırak, daha fazla burda durmak istemiyorum!"
Başını salladı. "Tamam, bırakacağım zaten ama önce bana söylemeni istiyorum."
"Neyi?"
"Birden niye böyle sinirlendin? Yengem ya da annem mi bir şey dedi?" diye sordu gözlerini kısarak.
"Hayır, kimse bana bir şey demedi."
"O zaman neden bu kadar sinirlisin?"
Başımı sağa çevirdim. Tuttuğu kolumu bırakıp çeneme götürdü elini. Yüzümü kendisine çevirirken parmağıyla çenemi okşuyordu. "Bakışlarını kaçırma benden yavrum. Bir hata yaptıysam ya da sinirliysen, bağır çağır ama asla yüzünü çevirme bana. Her şeye dayanırım, benden nefret edercesine yüzünü çevirmene dayanamam."
Gözlerim doldu, o da bunu fark etmiş olacak ki çenemdeki elini çekip bana sıkıca sarıldı. Bir süre öyle durduk, ikimiz de konuşmadık. Gürleyen gökyüzüyle irkilip bana sarılan Azad'a iyice sokuldum. Sanki ne olursa olsun beni her şeyden koruyabilecek tek kişiydi o, öyle bir his vardı içimde.
Yüzüme damlayan yağmur tanecikleriyle "Azad Ağa, yağmur yağıyor; dönelim mi artık?" dediğimde Azad, benden ayrılıp başını salladı. Bir eli hâlâ belimdeyken diğer elini ayağımdan geçirip zorlanmadan beni kucağına aldı. Beklemediğimden ağzımdan bir çığlık koptu. Kaşlarımı çatarak ona bakarken "ne yapıyorsun?" dedim sinirle.
Arabaya doğru adımlamaya başladı. "Güzel karımı arabaya götürüyorum daha fazla ıslanmadan." dedi keyifle. Gözlerimi devirdim. Yağmur şiddetini arttırıyordu. Arabanın yanıma geldiğimizde Azad, bir eliyle beni sıkıca tutarken diğer eliyle kapıyı açtı. Beni yavaş arabaya bindirdi. Elini kemere uzatınca "ben hallederim." dedim ters bir şekilde.
Başını salladı. Benim tarafımdaki kapıyı üzerime kapattıktan sonra kendi tarafına geçti. Kontaktaki anahtarı çevirip arabayı sürmeye başladı. İkimiz de sessizdik. Azad, neden bir anda böyle değiştiğimi düşünüyordu, ben ise o kağıttaki yazının doğruluğunu.
Yağmur damlaları cama çarparken gözlerimi yumdum. Tam o an radyodan gelen sesle gözlerimi açtım. Bakışlarımı Azad'a çevirdiğimde o da aynı anda bana çevirdi bakışlarını. Kısa bir bakışın ardından Azad tekrar önüne döndü ama ben dönmedim, sadece ona baktım.
Toprak yağmura, ben sana
Aşık olduk yeniden...
O da kısıkça eşlik ediyordu. Bir şeyler düşünüyor gibiydi, daha doğrusu birini düşünüyor gibiydi.
İmkânsız gibi görünen
Bu mesele
Girdi aklıma her gece
Tanıdık bi' melodi
Sen miydin sebebi?
Söylesene...
Önüme döndüm, gözlerimi kapatıp şarkıyı dinlemeye başladım. Cama çarpan yağmur eşliğinde Azad'ın şarkıya eşlik eden kısık sesini dinlemek dudaklarımın iki yana kıvrılmasına neden oldu. Onun sesi gerçekten çok hoş, naif ve temizdi; insanı rahatlatıyor, uzaklara götürüyordu.
Azad'ın bakışlarını üzerimde hissettim ama gözlerimi açıp da bakmadım, bakamadım. O yoğun duygu dolu bakışları görmeye hazır değildim şimdilik bu yüzden sadece dinledim. Kendimi ilk defa huzurlu hissettiğim o sesi dinledim.
Tek isteğim, Azad'ın ailesinin annemin ölümüyle alâkasının olmamasıydı. Çünkü gerçekten bu evliliğe bir şans vermek istiyordum.
Bir kadın gelir, değiştirir seni
Alıştığın o sert, kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir, gider
Suyun kumsala vurması gibi, vurması gibi
Şarkı eşliğinde yolu tamamlamıştık. Araba durunca gözlerimi açtım. Etrafa baktığımda konağa geldiğimizi anladım. Kalbim biraz sonra öğreneceklerimden dolayı korkuyla atarken başımı ağırca Azad'a çevirdim. O da zaten bana baktığında gözlerimiz kesişti. Öyle dikkatle bana bakıyordu ki, sanki bir şeyleri çözmeye çalışıyor gibiydi.
"Özür dilerim."
"Neden?"
Neden? Güzel soruydu. Neden özür diledim ondan. Kim olsa aynısını yapmaz mıydı? Bugün kalbini kırmış olabilirdim, yani kırdım galiba ama bu benim elimde olan bir şey değildi. Evet, ona o kağıdı gösterip olan biteni öğrenebilirdim ama yapmadım çünkü onların doğruyu söyleyip söylemeyeceğini bilemezdim. Sonuçta suçluya işlediği suçu söylendiğinde suçlu olan şahıs kendini savunmak amacıyla ben yapmadım der.
"Nedeni yok." Tek kaşını kaldırınca devam ettim konuşmama. "İçimdeki his öyle istedi."
Başını salladı ağırca. "Tamam o zaman.." dedi yumuşak bir sesle. "içindeki o hisse söyle, bir daha böyle şeyler istemesin."
Hafifçe gülümsedim. "Söylerim."
O da gülümsedi.
Sanki birkaç dakika önce öfkeyle ona çıkışan ben değilmişim gibi davranmam sinirlerimi bozsada aramızdaki bakışmayı bölmedim, o da bozmadı ama bakışmamız gökyüzünün tekrardan gürlemesi bozdu. Yüzümü buruşturup başımı cama çevirdim. Bu sesten fazlasıyla rahatsız olan biriydim, tabii korkuyordum da.
"Şemsiyen yok değil mi senin?"
Ona bakmadan başımı iki yana salladım. Kapıyı açmak için uzanmak üzereyken Azad kolumdan tuttu. Kaşlarımı çatarak ona döndüğümde elimi bırakıp arkaya uzandı. Ne yaptığını merak etsem de konuşmadım. Fazla zaman geçmeden önüne döndü ve elindeki şemsiyeyi bana uzattı. Bir ona bir de elindeki şemsiyeye bakıyordum. Gerek var mıydı? Konağın hemen önündeydik zaten.
Ellerimi tutup şemsiyeyi avucuma sıkıştırdı. "Al işte yavrum, inat etme. Hem ıslanırsan hasta olursun. Ben yanında olmadığım için de sana bakacak kimse olmaz."
Gözlerimi devirdim. "Ben kendime yeterim Azad Ağa. Küçük çocuk değilim ya, hasta olursam kendim kendime bakarım, sana veyahut başkasına gerek yok." Arabanın kapısını açtım. İlk önce şemsiyeyi dışarıya doğru açtım, ardından ben arabadan indim. Şemsiyeyi başıma tutarken Azad'a döndüm. "Teşekkür ederim."
"Teşekkür etmene gerek yok." dedi yumuşak sesiyle. "Hadi daha fazla dışarda durup da üşütme."
Başımı salladım. Kapıyı kapatıp arabanın önünden geçerek konağın kapısına doğru ilerledim. Devasa kapıyı itelerken Azad'a çevirdim bakışlarımı. Neden gitmiyordu ki? Burda böyle bekleyecek miydi? Kapı açıldığında avlunun ortasına ilerledim. Hâlâ gündüzdü ama yağmurdan dolayı hava kapalıydı. Sanki gündüz değil de akşamdı.
Konağa geçtiğimde odama değil, büyük salona ilerledim. İçeri girdiğimde hepsi bana döndü. Gözlerimle etrafı taradığımda Delal anne, babam, babaannem, abim ve Zilan içerdeydi. Yüksek ihtimalle halam yukardaydı. Hiçbirini umursamadan babamın karşısına dikildim. Anlamaz gözlerle bana bakmaya başladı. "Ne yapıyorsun, çekil önümden!" dedi sert sesiyle.
"Sana sadece bir soru soracağım Hozan Avani ve sen de o soruya cevap vereceksin ama yalana başvurmadan, sadece gerçekleri duymak istiyorum çünkü." dediğimde onun gittikçe sinirlendiğini görüyordum. Kendisini zor tutuyordu. Yavaşça ayağa kalktı. Herkes merakla bana bakıyordu.
"Babanla nasıl böyle konuşursun Roza!" dedi babaannem bastonunu sertçe yere vururken.
Onu umursamadım, sadece babama odaklanmıştım. "Annemi kim öldürdü?"
Sesim koca salonda yankı yaparken babamın yüzünü öfkeyle sıktığını gördüm. Bakışlarım yumruk yaptığı eline kayınca alay dolu bir gülümseme oluştu yüzümde. "Hozan Avani, zor bir soru sormadım."
"Yeter Roza!" diye bağırdı babaannem tekrardan. "Annenin kanserden öldüğünü bildiğin halde neden konuyu tekrardan açarak babanı üzüyorsun!"
Kıkırdadım. Bakışlarımı babaanneme çevirirken onun o sert bakışlarıyla karşılaştım. "Benim babam yok babaanne ve ayriyeten o üzülmez! Onda duygu yok! Eğer karısını sevseydi, ondan kalan emanete böyle davranmazdı."
Kolumdan sertçe tutulduğumda dişlerimi sıktım. Bakışlarımı sertçe abime çevirdim. Daha düne kadar bana yalvaran adam bugün gelmiş canımı acıtmak için elinden geleni yapıyordu. Gerçekten de iyilik yaramıyordu bu insanlara. "Kes lan sesini! Babam hakkında düzgün konuş. Senin hakkında kötü düşündüğün adam sayesinde hayattasın, mutlusun, paran var, birkaç gün sonra evleneceksin. Daha ne istiyorsun adamdan?"
"Mutlu falan değilim!" diye bağırdım. Benim her konuşmamda kolumu daha çok sıkıyordu. "Hiçbir şey istemiyorum da. Sadece annemi kimin öldürdüğünü merak ediyorum."
"Kimse öldürmedi!" dedi sertçe babaannem yüzünden.
Babama çevirdim bakışlarımı. "Peki o zaman neden Şerwan aşiretiyle düşmansınız?"
"Senin amacın ne Roza? Bizim Şerwan aşiretiyle düşmanlığımızla annemin ölümü ne alâka?"
Abime dönüp tiksinircesine onu süzdüm. Dişlerini sıkarak kolumdaki elini daha çok sıktı. Canım acıdığından yüzümü buruşturdum. "Asıl sizin amacınız ne?" dedim yüksek sesle. "Bu düşmanlık neden başladı, sen düşman olmamıza rağmen nasıl o aileden kız kaçırırsın?"
Yüzünde katil bir ifadeyle yüzüme yaklaştı. "Biraz daha saçmalarsan-"
"Ne yaparsın?" diye bağırdım yüzüne tükürürcesine. "Daha düne kadar Mardin'e gelmem, evlenmem için yalvaran sen, bana en fazla ne yapabilirsin?"
"Roza." diyen Delal annenin konuşmasını duydum. "Hadi gel yukarı, odana çıkalım." Yanıma geldi. Elini abimin elinin üzerine koydu. "Haydi Amed, kızı bırak da biz gidelim burdan."
"Evet abi, lütfen Roza'yı bırak." diyen Zilan'da yanıma geldi ama abim hiçbirini umursamıyordu. O kadar korkunç bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu ki. Tırnaklarını koluma batırdığını hissedince acıdan ağzımdan bir inilti koptu. "Bırak beni, canımı acıtıyorsun!" dedim dişlerimin arasından ama o bırakmıyordu. Kolumda hissettiğim sıcaklık ve acıyla gözlerim doldu.
"Amed, bırak kızı!" dedi Delal anne ardından babama döndü. "Ağam, lütfen durdur oğlunu."
Gözümden bir damla yaş süzüldü yanağıma doğru. Dudaklarım acıyla iki yana kıvrıldı. "Benim annem öldü ve bu kanserden değil, bugün bunu anladım. Peki ölümüne neden olan kim?" Bakışlarımı ağırca abime çevirdim. "Yoksa senin yüzünden mi öldü? Bu kadar öfkelendiğine göre kesin senin yüzünden öldü."
Konuşmamı bitirdiğim an abim kolumu bırakıp bana sert bir tokat attı. Attığı sert tokat ve itmenin etkisiyle yere düştüm. Dudaklarımda hissettiğim sıcak sıvının kan olduğunu anladığım an ağlamamak için kendimi sıktım ama işe yaramadı. Aklıma Mardin'e adım attığım an başıma gelenler gelince gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Babamın nefretiyle yüzleşirken abimin de benden nefret ettiğini öğrendim.
Abim üzerime doğru yürürken "sen böyle bir şeyi nasıl düşünürsün lan! Ben nasıl anneme kıyarım, hem de onu senden çok severken." dedi. Önümde eğilmek istedi ama babam onu tuttuğundan dolayı eğilemedi.
"Sen ne yapıyorsun Amed!" dedi sertçe babam. "Benim önümde kardeşine vurma dedim sana." Abimi orda bırakıp yanıma çömeldi. Onlara tiksinircesine bakarken babam, "bir daha abin hakkında böyle konuşursan o dilini keserim!" dedi öfkeyle.
Bakışlarımı ondan çekip ayağa kalktım. O da benimle birlikte kalktı. "Sende soruma düzgün bir şekilde cevap ver."
Başını salladı. "Tamam, cevabını vereyim sana. O çok merak ettiğin katiller Şerwan aşiretiydi. Al işte öğrendin, ne yapacan peki, eline ne geçti?"
Dondum, kıpırdayamadım, nefesim kesildi, sesler birbirine karıştı. Gözlerimden yaşlar durmadan akmaya devam etti. Başımın döndüğünü hissedince en yakınımda duran Zilan'a tutundum. Bu nasıl bir rahatlıktı? Bu adam hiç mi karısını sevmemişti? Sevmemiş olsa bile bunu karısına, çocuklarının annesine nasıl yapabildi? Peki bana karşı olan bu öfke ve nefreti de neydi? Bilmediğim başka şeyler de mi vardı? Neler oluyordu bu ailede?
Ya Azad? Onun sevgisi gerçekten koskoca bir yalan mıydı? Bunların hepsi vicdanlarını rahatlatmak için miydi? Annemin ölümüne, beni anne sevgisinden mahrum ettikleri için miydi?
Abim, annemin katillerinin kızına mı aşık olmuştu? Böyle bir iğrençliği nasıl yapmıştı? Onu doğuran kadına ihanet etmekle yetinmeyip beni de buna sürüklemişti. Ben hayatımda bunlar kadar iğrenç bir aile görmemiştim.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime ama aldığım o nefes canımı öyle bir acıtmıştı ki, ölmek istedim. Ölüp de bu aileden kurtulmak istedim. Gözlerimdeki yaşlar durmadan akmaya devam ederken "ve sen de beni onlara mı veriyorsun?" diye mırıldandım.
Bakışlarını anında benden çekti. Bu hareketine karşı sadece tebessüm ettim. "Roza-" diyen abimin sözünü bölerek "sen sus! Senin suçun suçların en büyüğü." dedim ve abime döndüm. Onun karşısına geçtiğimde yumruk yaptığım ellerimi sertçe abimin göğsüne geçirdim. "Ya sen nasıl o aileden kız kaçırırsın, nasıl o aileden kız seversin! Onlar yüzünden başıma gelmeyen kalmamışken bunu nasıl yaptın!"
"Bir gün aşık olduğunda sen de anlarsın beni."
Söylediği cümleye karşı öfkeyle nefes aldım. Yok, ben daha fazla seslerini duyamayacaktım. Hepsinde bir bahane, hepsinin dili boylarından uzun, her şeye verecek cevapları vardı.
Başımı yazık derecesine salladım. Bakışlarımı hepsinin üzerinde tek tek gezdirdirirken "ben evlenmeyeceğim, bu düğün iptal!" diye bağırdım.
"Ne demek evlenmeyeceğim!" dedi babam.
"Ne saçmalıyorsun!" diyen de babaannemdi.
Abim ise konuşmadı, öfke dolu bakışları tek üzerimdeydi. Dudaklarımı alayla iki yana kıvırırken "ben sizin yaptığınız suçun bedelini ödemek zorunda değilim! Annemin katilleriyle aynı evde yaşamam!" dedim ve kendimi bir anda duvara yaslıyken buldum. Abim olacak Amed Avani, elleriyle boğazımı sıkıp beni sertçe duvara yapıştırmıştı. O anın şaşkınlığıyla ne yapacağımı bilemezken Delal anne ve Zilan'ın çığlıkları odada yankılandı.
"Öldürürüm seni lan!" diye yüzüme tısladı abim. Tırnaklarımı boğazımı sıkan ellere geçirdim ama o öyle bir öfkeliydi ki, acısını hissetmiyordu bile. "Yeminim olsun ki, bu evliliği bozarsan benden önce sen ölürsün!"
Gözümün önünü yavaş yavaş kararmaya başlıyordu. Yutkunmaya çalıştım ama elleri yüzünden yapamadım. Nefesim gittikçe daha çok kesiliyordu. Bulanık bir şekilde abimin dudaklarını oynattığını görüyordum ama ne dediğini anlayamıyordum. Bilincimin yavaş yavaş gideceğini hissettiğim zaman elleri boğazımdan çekildi. O elini çektiği an benim ellerim boğazıma gitti. Üst üste öksürmeye başladım ve her öksürdüğümde boğazım ağrıyordu.
Daha fazla kendimi ayakta tutamadığımdan yere çöktüm. Aldığım sık nefesler tek duyuluyordu salonda. Birkaç dakika geçmeden duyduğum adım sesleriyle dudaklarım alayla iki yana kıvrıldı. Daha kokusu şimdiden burnuma dolmuştu bile. O koku sadece ona özelmiş gibiydi. Hiç kimsenin üzerinde o kokuyu almamıştım.
Bakışlarımı ağırca o sert adımlarla yanıma gelen kişiye çevirdim. Net göremiyordum, bilincim yavaş yavaş gidiyordu. Adam yavaşça eğilip bir elini belimden diğer elini ayaklarımın altından geçirip beni dikkatle kucağına aldı. O koku daha çok burnuma dolunca derin bir nefes çektim içime. "Kötü insan da kötü lafın üzerine gelirmiş." dedim ve karanlık beni içine çekti.
«ᴋᴇꜱᴛɪ̇ᴋ»
|Bölümü nasıl buldunuz?
|Hesaplarımı takip ederseniz çok mutlu olurum❤️ = ruyavcisi1
- Instagram: ruyavcisi.1
- Tiktok: ruyavcisi1
|Yıldıza basıldıysa yorumlar yapıldıysa diğer bölümde görüşmek üzere... 🙋🏻♀️💖
Okur Yorumları | Yorum Ekle |