12. Bölüm

Bölüm - 9

Ruyavcisi1
ruyavcisi1

İlk öncelikle kitabıma destek olan, bölüm bekleyen herkesten çok çok özür dilerim. Pano kısmında da belirttiğim gibi derslerimden dolayı bölümü yazamadım ama bunu telafi etmek adına uzun bir bölümle geldim. Hayatımda ilk defa böyle uzun bir bölüm yazdım. Umarım beklemenize değecek bir bölüm olmuştur 🥺❤️‍🩹

Tekrardan özür dilerim...🥀

İyi okumalar...🤍

 

 

|Bölüm 9|

Dünyaya gözlerimizi açtığımız an sınavımız başlar. Bu sınav yaş ilerledikçe daha çok zorlaşır. Benim sınavım annemin ölümü ve babamın nefretiydi, tabii ben öyle sanıyordum ama bugün öğrendim ki, meğerse benim en büyük sınavım abim yüzünden annemin katilleriyle birlikte yaşayacak olmammış. Yaşayabilecek miydim, onu da bilmiyordum.

Aşağıdan duyduğum seslerle gözlerimi açmaya çalıştım. İlk birkaç saniye etrafıma baktıktan sonra doğruldum. Aşağıdan abimin sesini iyice sinirimi bozarken yaşadığım olaylar gözümde canlandı. İçimde biriken öfkeyle yataktan çıktım. Hepsinden nefret ediyordum. Hiçbiri biraz olsun bile sevgi hak etmiyorlardı.

“Bav, halimi görmüyorsun? Senin o şerefsiz kızın yüzünden başıma gelmeyen kalmadı.”

Abimin öfke dolu sesi kulağıma ilişince tırnaklarımı sertçe avuç içime batırdım. Bana şerefsiz diyor asıl şerefsizin kendisi olduğundan bir haber.

“Yeter Amed! Sende karşılık verseydin, o seni döverken elin armut mu topluyordu?!” dedi babam sertçe.

Konuşmalarını kaşlarım çatık bir şekilde dinliyordum. Ne dövmesi ya? Merak edip odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı indiğim an abimin mosmor olan yüzünü gördüm. Gözleri morarmış, dudakları patlamış, diğer gözü ise şişmişti. Bakışlarım ellerine gidince elim refleksen ağzıma gitti. İki elinin de parmakları sargılıydı. Her ne kadar hak etse de içim cız etmişti.

Abimin bakışları beni bulduğu an öfkeyle üzerime yürümeye çalıştı ama babam anında kolundan tutup durdurdu. “Bav, bırak beni! Onun yüzünden bu haldeyim.”

“Kes sesini Amed! Azad’ın dediklerini duymadın herhal?”

Azad mı? O ne alâka? Kendimi biraz daha zorlamaya çalıştım. O an burnuma dolan kokusunu hatırladım. En son konağa gelmişti ve yüksek ihtimalle bizi duymuştu. O zaman benim evliliği bozmayı istediğimi de duymuş muydu acaba?

Abime yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Yüzüme hafif bir gülümseme ekleyip onun sinirini daha çok bozmak için konuşmaya başladım. “Beni neden kaldırmadınız?” Dudağımı büzdüm. “Ona evliliği bitirmek istediğimi söylecektim. Böylelikle kendisini böyle yormasına gerek kalmadan..." elimi ona doğrultup dişlerimin arasından "kafana sıkardı.” diye tısladım.

Babamın kolundan kurtulmaya çalıştı ama o kadar sıkı tutulmuştu ki, kıpırdayamıyordu. Abime ters bir bakış attıktan sonra babama döndüm. Onun bakışları zaten bende olduğu için gözlerimiz kesişti. O soğuk ve nefret dolu bakışlarını iliklerime kadar hissettim. Bu yutkunmama neden olsa da bakışlarımı kaçırmadım. Bana hesap vermek zorundalardı.

Derin bir nefes çektim içime. "Annemi hiç sevdin mi?" diye sordum zorlukla. Onun vereceği cevabı biliyordum. Evet diyecekti ama sevseydi üzerine kuma gelmesine izin vermezdi. Her ne kadar töre, aile vs. öyle olmasını istese de direnirdi çünkü seven insan başkasına bakmaz, başkasını koynuna alıp çocuk yapmazdı ama benim babam hepsini yaptı ve bu yaptıklarına rağmen seviyorum diyecekti. Onu da geçtim, eğer gerçekten sevseydi, sevdiği kadının ölümüne neden olan aileden ne kız alırdı ne de kız verirdi.

Kaşlarını çattı. "Bu ne biçim soru?"

Babama doğru bir adım attım. Abim babamın kollarından kurtulmuş, kenarda merakla bizi izliyordu. "Sadece bir soru sordum."

"Seviyorum." dedi düz bir sesle.

Başımı iki yana salladım. "Yanlış cevap Hozan Avani! Sen annemi sevmiyorsun." Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırdım. "Çünkü sevseydin benim onun katillerine gelin olarak gitmeme izin vermezdin."

"Belki senden kurtulmak istiyorumdur. Belki senin gibi uğursuz bir kızı onlara vererek annenin intikamını alıyorumdur."

Gözlerimden benden bağımsız bir damla yaş süzüldü. Bu cevabı asla beklemiyordum. Babam her defasında beni nasıl paramparça edeceğini çok iyi biliyordu, bugün bunu daha iyi anladım.

"Baba, annem nerde?" diye sordu Roza babasına. Gözlerinde yaşlar durmadan akıyordu. Daha birkaç dakika önce annesinin öldüğünü duymuştu, öyle konuşuyorlardı ama Roza inanmak istemiyordu. Annesinin onu bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğini biliyordu, onsuz dışarı bile çıkmazdı annesi.

Hozan, öfke dolu bakışlarını yanında ağlayan kızına çevirdi. Onu gördükçe daha çok sinirleniyordu. "Senin yüzünden.." dedi tükürürcesine. "Senin yüzünden annen öldü!"

Roza hızla başını iki yana salladı. "Hayır, baba; annem ölmedi, o beni bırakıp gitmez."

Kızını sertçe itti Hozan. Roza itilmenin etkisiyle yere düştü. Hıçkıra hıçkıra ağlarken Hozan, "sen uğursuzsun, eğer doğmasaydın annen şu an yaşıyor olacaktı." diye bağırdı.

"Hozan!" diye bağırdı Gûle xanım. Küçük kızı yerden kaldırırken öfke dolu bakışlarını oğlunun üzerinden çekmedi. "Kendine gel, o senin kızın."

"Benim öyle bir kızım yok! O uğursuz, onun yüzünden ben karımı kaybettim!" diye bağırdı kızın yüzüne.

Roza, hem ağlıyor hem de annesinin ölümüne inanmayarak başını sallıyordu. Bakışlarını babasına çevirip "ben uğursuz değilim baba, yemin ederim ben bir şey yapmadım." diyerek babasına ilerledi. "Hadi gel annemi bulup ona soralım, o sana benim uğursuz olmadığımı söyler."

Hozan, "Defol git burdan!" diye bağırınca Roza irkilip geriye doğru sıçradı. "Kabullen artık, sen uğursuzsun ve senin yüzünden annen öldü! Anenle birlikte babanı da öldürdün. Bundan sonra sen öksüz bir kızsın!" diyerek ordan uzaklaştı.

Roza dayanamayıp yere çöktü. Elleriyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. O gün hem annesini hem de babasını kaybetmişti.

Hatırladıklarımla göğsümün üzerine koca bir ağırlık çöktü, nefesimi kesti. İlk kez o gün uğursuz demişti bana. Annemin öldüğü gün bana sarılmak yerine benden nefret edip öksüz ve uğursuz olduğumu söylemişti.

Ona ne diyeceğimi bilemediğimden odadan hızla çıktım, kendimi dışarı attım. Avlunun ortasına geldiğimde birinin bana baktığını hissettim ama dönüp de bakmadım. Kimseyi görmek istemiyordum, hepsinden nefret ediyordum.

Özellikle de babamdan...

Büyük, demir kapıya ilerlerken babaannemin "nereye?" diye sorduğunu duysam da cevap vermedim. Ağır kapıyı zorlukla açıp dışarı çıktım. Kapıda bekleyen adamların bakışları beni bulurken hızla başımı çevirdim. "Sakın beni takip etmeyin!" diye bağırarak koşmaya başladım. Gözlerimden yaşlar musluk misali akarken nefes alışverişlerim sıkılaştı. Asıl nefret etmem gereken kişi Şerwan aşireti değil de kendi ailemdi.

Konaktan yeterince uzaklaştığımı düşünüp duracaktım ki birine çarpmamla geriye doğru sendeledim, neyseki yavaşlamıştım. Bakışlarımı kaldırıp çarptığım kişiye baktığımda karşımda bana endişeyle bakan Azad'ı görmeyi beklemiyordum.

"Bu halin ne Roza? Kimden kaçıyordun?" Durdu, kaşlarını çattı. "Sen neden ağlıyorsun?"

Sırtımı ona dönüp yüzümü sildikten sonra tekrar Azad'a döndüm. "Bu evliliğin gerçekleşmesine izin verme."

Yüzünü sıktı benim konuşmamla. Benden bir cevap bekliyordu, bunu asla beklemiyordu. "Ne saçmalıyorsun?"

Yanağımın iç kısmını ısırdım ağlamamak için. "Ben evlenmek istemiyorum, bu evliliği durdur ve beni bundan kurtar."

Her konuşmamda daha çok sinirleniyordu. "Sen ne dediğinin farkında mısın? İmam nikahımız bile kıyılmışken bu evliliği nasıl bozmamı istersin?"

Elimle yüzüme düşen saçlarımı geriye iteledim. "Talak hakkım vardı yani bu da demek oluyor ki bu imam nikahını bozabilirim."

Elini dudaklarımın üzerine koyup diğer eliyle belimi kavrarken beni duvara yapıştırdı. Gözlerinde hiç görmediğim bir öfke vardı. "Sakın!" diye tısladı yüzüme doğru. Dudaklarımızın arasında olan tek şey onun eliydi. Nefesi yüzüme çarpıyordu hafiften. Kalbim korkuyla hızla atarken "sakın bu evliliği bitirmeyi düşünme bile Roza'm! Bir daha duymayacağım senden, tamam mı?" diye devam etti sert sesiyle.

Elimi göğsüne koyup ittim ama kıpırdamadı bile.

"Cevap ver Roza'm."

Başımı iki yana sallayıp elini çizdim tırnaklarımla. Hafif benden uzaklaşıp elini dudaklarımın üzerinden çekti. Öfkeyle ona bakarken "konağı size zindan ederim, biraz olsun bile huzur bırakmam!" diye bağırdım. Gözyaşlarım yanaklarıma süzülüyordu artık çünkü tutacak gücüm kalmamıştı. "Senden, ailenden, herkesten nefret ediyorum!"

Yüzümü avuçladı anında. Parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. "Yalvarırım öyle bakma Roza'm. Nefret etme benden, nefretine dayanamam, lütfen."

"Benimle evlenirsen bu gözlerde sadece nefret görürsün."

Başını iki yana salladı. "Lütfen ağlama güzelim, bir anda sana ne oldu? Anlat bana, ben seni dinlerim."

Elimi onun ellerinin üzerine koyup yüzümden çektim. Ondan uzaklaşıp hiddetle bağırdım: "Sizin yüzünüzden annemi kaybettim ben, öksüz kaldım, babam benden nefret etti, uğursuzlukla suçlandım!" Sesim titriyordu, ama öfkem her kelimede daha da belirginleşiyordu. "Annemin katilleriyle aynı evde yaşamak istemiyorum. Yaşarsam da hiçbirinizin gün yüzü görmemesi için elimden geleni yapacağım. Beni o konağa aldığınıza pişman olacaksınız."

Azad'ın konuşmasını beklemeden, annemin mezarına doğru koştum. Arkama kısa bir bakış attığımda, Azad'ın beni takip etmediğini gördüm. İçimdeki öfke ve acı, adımlarımı hızlandırıyordu. Derin bir nefes alıp yavaşladım, ama kalbim hala hızla çarpıyordu. Annemin mezarına vardığımda, dizlerimin üzerine çöktüm ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Bu acı, içimde bir yara gibi duruyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum.

🤍🪽

O kötü günün üzerinden bir hafta geçmişti ve bugün düğünüm vardı. Bugün abim o çok sevdiği, uğruna beni yaktığı kadına kavuşurken ben de annemin katilleriyle aynı evde yaşamaya başlayacaktım. Benim için zor olsa da katlanmam gerekiyordu. Kimseye kendimi ezdiremezdim, kimsenin önünde üzülemezdim. Beni her zaman güçlü bir kız olarak göreceklerdi.

Kapım çalınca "gel" diyerek içeriye girecek kişiyi bekledim. Zilan, ilk başını aralık olan kapıdan içeri uzattı ardından gülümseyerek komple içeri girdi. Odada yalnızdım. Saçımı, makyajımı kendim yapmak istediğimde kimse karışmamıştı.

"Abla, iyi misin?" diye sordu Zilan, yanıma gelip ellerimden tutarken. "Yüzün solgun görünüyor."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sence Zilan?"

Dayanamayıp bana sıkıca sarıldı. Elleri sırtımı sıvazlarken gözyaşlarım akmak için direndi ama kendimi sıkıp izin vermedim. Ağlamamam gerekiyordu, ağlamayacaktım da.

"Biliyorum, senin için zor abla ama sen böyle solgun görünürsen milletin ağzına laf vermiş olursun ve burdakiler o düğüne gelmeyenlere anlatırken üzerine 10 yalan ekleyip anlatırlar." Benden ayrılıp yüzümü avuçladı. "Beni yanlış anlama abla, senin nasıl ve neden evlendiğini biliyorum ama bunu onların bilmesine gerek yok. Senin güçsüz yönlerini görmelerine gerek yok."

Haklıydı, benim güçlü durmam gerekiyordu. En azından babama inat daha çok güçlü olmak zorundaydım.

Gülümsedim. "O zaman ben hazırlanayım."

Zilan başını sallayarak dışarı çıktı. Hızla saç ve makyajımı yapmaya başladım. Sade, hafif bir makyaj yapmıştım. İşimi bitirdikten sonra makyaj masasından kalktım. Askıda asılı duran gelinliğe ilerledim. Bu gelinliği giymeyi başka şekil hayal ediyordum ama kaderimde böyle bir evlilik vardı ve hiç kimse kaderinden kaçamazdı.

Daha fazla düşünüp de kendimi üzmek istemediğimden hızla gelinliği giydim. Hazır olduğum an kapım açıldı. İçeriye giren kişi Delal anneydi. Her ne kadar annemin üzerine kuma gelmiş olsa da seviyordum onu çünkü onun bir suçu yoktu. Kim kuma olmak isterdi ki?

"Keçamin." diyerek yanıma geldi. Beni baştan aşağı süzünce duygulanmıştı. Dudaklarımı büzüp ona sarıldım. Her ne kadar yanımda olup bana destek olamasa da seviyordu beni yani ben öyle hissediyordum, önemli olan da hissetmem değil miydi?

"Özür dilerim." dediğinde çıkan pürüzlü sesiyle yutkundum, ağlamıştı. "Annene verdiğim sözü tutamadım."

Ondan ayrılıp ellerini tuttum. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı iki yana salladım. "Hiçbir şey için özür dilemene gerek yok."

"Ama-"

"Aması yok. Hem sen şu an ağlarsan ben de ağlarım ve en önemli günümde makyajım bozulacak." dedim kendimi gülümsemeye zorlarken.

"Abla, hazır mısın?" diye seslendi kapının ardından Zilan.

"Gel, Zilan." dediğimde içeri girdi. Beni hayranlıkla baştan aşağı süzmeye başladı. Yanıma doğru adımlamayı da ihmal etmiyordu.

"Abla, sen gerçek misin?"

"Bilmem, gerçek miyim?"

Başını iki yana salladı. Gözlerini gözlerime çıkarınca "hayır, değilsin çünkü bu güzellik gerçek olamaz." dedi. "Acaba Azad Ağa'nın yerine ben mi geçsem? Ne güzel karım olmuş olursun."

Güldüm. "Saçmalama Zilan."

Tek kaşını havaya kaldırırken göz kırptı. "Hayırdır." Üzerime yürürken boyu benden kısa olduğundan dolayı parmak uçlarında yükseldi. Gözlerini kısarak "yoksa aşık mı oldun?" diye sordu.

Şaşkınlıkla Zilan'a baktım. Bu cümleden nasıl bunu çıkarmıştı, aklım almıyordu. "Ne alâka Zilan, bunu da nerden çıkardın?"

"Kocanın yerine geçmemi saçma buldun."

Derin bir nefes alıp gözlerimi devirdim. "Ne zaman aşağı inecem." dedim sinirle. Artık bitse de kurtulsam. Bu gelinlik içinde biraz daha dursam boğulacaktım.

Eliyle alnına vurdu. "Ben de onun için gelmiştim." Kolumdan tuttu. "Aşağıda bekliyorlar. Abim kuşağı bağlayınca çıkacaksın."

Başımı sallayıp ilerlemeye başladım Zilan'la, Delal anne de arkamızdan geliyordu. Bizim aileden bir tek Zilan gelecekti, diğerleri burda kalacaktı çünkü abim de evleniyordu. Gerçi onun düğünü aile arasında, sade olacaktı.

Merdivenlerden aşağı indiğimizde ilk gözüme çarpan kişi Azad oldu. Beni gördüğü an aşağıdan yukarıya doğru süzmeye başladı. Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırırken bakışlarımı onun üzerinden çektim. Kalbim korkuyla hızla atarken derin bir nefes çektim içime. Yanımda duran Zilan'ın "sakin ol abla, titriyorsun." demesini umursamadan yürüyüp abimin karşısında durdum, onun gözlerine nefretle baktım. Görsünde, benim ondan ne kadar nefret ettiğimi anlasın diye özellikle bakıyordum.

Abim kırmızı kuşağı bağlamaya başlayınca bakışlarım babama kaydı ama o bana değil Azad'a bakıyordu. Kaşlarımı çatıp ben de Azad'a baktığım an gözlerimiz kesişti. Gözlerindeki hayranlık beni dumura uğrattı. Bakışlarım hafifçe, belli edilmeyecek şekilde iki yana kıvrılan dudağına kaydı. Çok güzel gülüyordu.

Abim benden uzaklaşınca kendime geldim. Bitirmişti. Derin bir nefes verdiğim an Azad yanıma geldi. Koluna girmem için uzatınca beklemeden uzattığı koluna girdim. Hafif boğazını temizledi. Kısık bir sesle "şimdi burdaki herkesi öldürsem ne olur ki?" dedi.

"Ne?" dedim afallayarak.

"Senin bu güzelliğine benden başka kimse bakamaz!" dedi net bir şekilde.

Gözlerimi devirip önüme döndüm. "Gidelim mi artık?"

"Bu kadar acele etme yavrum, acele işe şeytan karışır." dedi keyifle. Bu sinirimi daha çok bozunca kolunu sıktım sertçe. Birlikte yürümeye başladığımızda babam önümüzü kesti. Soğuk bakışlarını Azad'a çevirdi.

"Ne yapıyorsun?" dedim dişlerimin arasından.

Bana cevap vermedi, sadece Azad'a bakıyordu. "Kızımın tek bir saç teline bile zarar verirsen o konağı başınıza yıkarım."

Afalladım. Bunu asla beklemiyordum. Kaşlarımı çatıp dikkatle babama baktım. Bu adam bipolar olabilir miydi yoksa yaşlılığa bağlı şizofrenlik mi başladı?

"Ne saçmalıyorsun?" dedim kendimi tutamayarak.

"Duydun mu beni Azad Ağa!" dedi sert sesiyle.

Azad bir adım attı babama doğru. Tek kaşını kaldırırken "sen hiç merak etme Hozan Ağa, kızın benim yanımda daha çok mutlu olacak." deyip babama doğru eğildi. "çünkü ailesinden görmediği sevgiyi ben vereceğim ona, senin yapmadığını ben yapacağım!" dedi.

Bakışlarım anında Azad'ı buldu. Bu da neydi şimdi?

Başını dikleştirdi. "Şimdi izin ver de gidelim." Babam bozulmuş bir şekilde önümüzden çekildi. Yüzündeki ifade sırıtmama neden olmuştu. Babamı bu şekilde görmek aşırı keyiflendirmişti beni.

Konaktan çıktığımız an Azad, "hep böyle gülümse olur mu?" dediğinde adımlarım durdu arabanın önünde. Bakışlarımı ağırca yanımda duran adama çevirdim.

"Bana acımana, üzülmene gerek yok; benim kimsenin sevgisine ihtiyacım yok."

Başını salladı. "Sanırım şu an ne söylesem yanlış anlayacaksın."

Gözlerimi devirdim. "Ben doğrusunu anlıyorum, sen merak etme." Arabanın kapısını açıp Azad'ı beklemeden bindim. Arka koltukta oturacaktım bugün. Azad'ın aracı süreceğini sanarken şoför koltuğunda başka birini görmem afallatmıştı beni. Şoför koltuğunun yanındaki koltukta ise Rojhat'ın kafasını çıkarmasıyla şaşkınlığım daha çok arttı. Ben tek gideceğimizi sanıyordum.

"Oha!" diyen Rojhat'la kendime geldim. Gözlerimi üst üste kırpıştırırken "çok güzelsin yenge." dedi Rojhat hayranlıkla.

"Dön lan önüne!" diye bağıran Azad'la irkildim. "Bir daha karıma öyle baktığını görmeyeyim."

Başımı iki yana sallayıp dışarıya çevirdim bakışlarımı. Hiç tanımadığım bir yere gidecektim ve artık hayatımı orda geçirecektim. Bu benim için fazlasıyla zor bir durumdu çünkü ben onlar yüzünden kimsesiz kalmıştım. Hiçbir şey olmamış gibi davranamazdım, yapamazdım. Onları görünce annemi kaybettiğim, aynı zamanda babamın da nefretini kazandığım aklıma gelecekti her defasında. Ve bu benim canımı fazlasıyla yakacaktı.

Ağlamamak için kendimi sıktım. Arabanın durduğunu görünce bakışlarımı camdan çektim. Azad'ın bakışları eşliğinde sonunda gelmiştik ama keşke hiç gelmeseydim. Kulakları sağır edecek derecede müzik sesi ve içerideki kalabalık beni şimdiden germişti bile. Bu kadarını asla beklemiyordum. Neredeyse tüm Mardin konaktaydı.

"Yavrum, iyi misin?" diye sordu Azad endişeyle.

Başımı iki yana salladım. Arabada benle Azad'dan başka kimse kalmamıştı ve herkes bizim inmemizi bekliyordu. Bakışlarımı Azad'a çevirdim. "Neden bu kadar kalabalık ve gürültülü?"

"Çünkü ben evleniyorum yavrum, hem de evrenin en güzel kızıyla. Tabii bu kadar kalabalık olacak."

"Saçmalamayı keser misin?" dedim sertçe. "İstemiyorum, fazla kalabalık. Ne diye herkesi çağırdınız ki. Sanki isteyerek evleniyoruz."

"Evet, isteyerek evleniyoruz-"

"Ben istemediğimi her defasında sana söyledim Azad Ağa, bu yüzden isteyerek evleniyoruz deme bana." Bakışlarımı önüme çevirdiğimde artık inmemiz gerektiğini anladım. Tam uzanıp kapıyı açacakken benden önce açılmasıyla durdum. Zilan'ın yüzünü görünce bir rahatlama çöktü üzerime. En azından bu yabancı yerde tek değildim şimdilik.

Arabadan indiğim an Azad yanıma geldi. Birlikte yürümeye başlarken yükselen zılgıt sesleriyle yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi. Fazlasıyla gürültü kalabalığıydı. Herkesin bakışları üzerimizdeydi, halay çekenler bile bize bakıyordu. "Direk içeri geçeceğiz de mi? Çünkü ben daha fazla bu bakışlara maruz kalmak istemiyorum."

"Sık dişini, merak etme, uzun sürmesine izin vermeyeceğim." dedi, bakışları bendeydi. Hiç başka bir tarafa baktığını görmedim. Bizim konaktan beri hep bana bakıyordu. İnsan bir merak edip etrafına bakardı.

Başımı sallamakla yetindim. Bize ayrılan yere geçip oturduk. Halaydakiler oyuna dönerken diğerleri hâlâ bize bakıyordu. Bazıları ise aralarında fısıldaşıyordu. Ne konuştuklarını anlamakta zorlanmadım çünkü benim hakkımda konuşuyorlardı.

"Yengem." deyip yanıma gelen kişiye çevirdim bakışlarımı. Azad'ın kardeşi Avin'di. "Çok güzelsin, abim çok şanslı."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim canım."

Azad'ın bakışlarını üzerimde hissedince bıkkın bir nefes verdim. Bakışlarımı ağırca ona çevirdim. "Bakacak başka bir yer yok mu?"

Cık'ladı. "Yok, sen yanımdayken gözüm başka kimseyi görmüyor."

Bir süre yüzüne baktıktan sonra bakışlarımı onun üzerinden çektim. Avin de gitmişti yanımızdan. Dudaklarımı şişirip kaşlarımı çatarak halay çekenleri izledim. Hepsi mutluydu. Eskiden ben de öyleydim. Biri evlensin de halay çekeyim derdindeydim ama başıma gelince anladım ki, bazı düğünler mutlulukla gerçekleşmiyor.

Bir adamın Azad'a sarılmasına göz ucuyla baktım. Yakışıklıydı. Boyu Azad'ın boyundan milim farkla azdı. Üzerinde takım elbise vardı. Azad'la ise fazlasıyla samimiydi. Yüksek ihtimalle yakın bir dostuydu.

"Merhaba yenge." dedi bana dönerek. Onu incelemeyi bırakıp gülümsedim. "Merhaba."

​​​​​​Bakışlarımı Azad'a çevirdim çünkü adamı tanımıyordum ve Azad da tanıştırmıyordu. Sonunda akıl edebilmişti beni tanıştırmaya. Yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle "Berzan Arslan... Arslan aşiretinin ağası ve benim çok yakın dostum."

Adını yeni öğrendiğim adam yüzündeki tebessümle elini uzatınca ayıp olmasın diye uzattığı elini sıktım. "Memnun oldum."

"Berzan." diyen sese döndük aynı anda. Kız eliyle elbisesini tutup bize doğru ilerledi. Bakışları ise Berzan'daydı. "Neden beni beklemedin?" Tek gözünü kırptı. "Hani birlikte gelecektik?"

"Özür dilerim tatlım. Senin geç kalacağını düşünerek önceden geldim ama yaptığım bu salaklık yüzünden senden af diliyorum." dedi Berzan hayranlıkla kıza bakarken.

Adını bilmediğim kız derin bir nefes alıp verdi. "Bu seferlik affediyorum." dedi ardından bakışlarını bana çevirdi. Hayranlıkla beni süzerken "bu gelinliği taşıyabilecek tek kadınsın, sanki senin için özel dikilmiş, maşallah." demeyi de ihmal etmedi.

Yüzüme yerleştirdiğim gerçek gülümsemeyle “teşekkür ederim.”

Eliyle alnına hafife vurup “ben kendimi tanıtmayı unuttum.” Dedi. Elini uzattığında uzattı eli sıktım. “Ben Asmin, Berzan’ın nişanlısıyım.” Elimi bırakıp bana sıkıca sarıldı. “Tebrik ederim, Allah mutluluğunuzu bozmasın.”

Ne mutluluk ama? Olmayan mutluluk nasıl bozulacaksa?

Benden ayrıldığında düşen yüzümü toparlayıp sahte bir şekilde gülümsedim. “Teşekkür ederim.”

Berzan ve Asmin ikilisi yanımızdan ayrıldığında zaten bana bakan Azad’a çevirdim bakışlarımı. “Bu düğün ne zaman bitecek.”

“Hemen bitmesini mi istiyorsun?”

“Evet, hiç olmaması gereken düğünün bitmesini istiyorum.” dedim soğuk sesimle.

Komple bana döndürdü vücudunu. Üzerimde birkaç bakış hissetmem beni geriyordu. Kısa bir etrafıma baktığımda Azad’ın kuzeninin de bize baktığını fark ettim. Kaşlarımı çattığımda “Annen öldüğünde ben daha küçüktüm bu yüzden net hatırlamıyorum ama bildiğim tek bir şey var, o da annenin ölümü tam olarak bizim yüzümüzden değil.” diyen Azad’a döndüm. Annemin ismini duyduğum an kalbim sıkıştı. Şu an annem yaşamış olsaydı belki çok başka bir hayatım olacaktı.

Alayla gülümsedim. “Her halükarda sizinde suçunuz var değil mi? Az önce kendin de söyledin.”

“Olayın tamamını bilmi-“

“Tamamını bilsem ne yazar.” dedim hafif yüksek bir sesle. Sesimin yüksek çıktığını anlayınca etrafıma kısa bir göz gezdirdim, kimsenin bize bakmadığını görünce tekrar Azad’a döndüm. “Sonuç olarak anne sevgisi görmeden büyüdüm değil mi? Sonuç olarak o şu an...” yutkundum, gözlerimden bir damla yaş yanağıma süzülünce başımı çevirdim hızla. “annem yanımda değil..” diye tamamladım kısık sesle.

“Özür dilerim..” dedi ama ben ona dönmedim. Evet, onun bir suçu olmayabilirdi ama o da bu ailenin bir üyesiydi ve ben bu aileyüzünden çok fazla acı çektim.

“Hayır, ben annemi istiyorum Hatice abla, lütfen onu çağır. O gelmeden hiçbir şey yemeyeceğim.” dedim ısrarla. Yüzümdeki yaşlar durmadan akıyordu. Annemin ölümünden bir hafta geçmesine rağmen ben gelmesini bekliyordum. Belki bir ümit gelir diye bir kere bile bir şey yememiştim, sadece su içmiştim.

“Bir haftadır bir şey yemedin kuzum, hadi bir şeyler ye yoksa baban yine sinirlenip gelecek.” dedi Hatice abla ama ben ısrarla onu dinlemiyordum. Açtım ama canım hiçbir şey çekmiyordu.

Ağır adım sesleri kulağıma ilişince hemen Hatice abla koşup yüzümü boynuna gömerek kendimi saklamaya çalıştım. “Korkuyorum Hatice abla, nolur babamın bana kızmasına izin verme.”

Hatice abla sırtımı sıvazlarken saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. “Ah kınalı kuzum benim...”

“Noluyor burda?” dedi babam, benim odama gelmişti. Elimle Hatice ablanın üstünü korkuyla sıktım. Nefes alışverişlerim düzensizleşirken gözyaşlarım yanaklarıma süzülüyordu.

“Bir şey yoktur ağam.” dedi Hatice abla.

“Sen çık dışarı.” diyen babamla Hatice abla daha sıkı sarıldı bana. Başını iki yana salladığını hissettim ama babamın gözü dönmüştü sinirden. Neden mi? Çünkü ağlamıştım ve sesim babama gitmişti.

“Sana dışarı çık dedim Hatice!” diye bağırdı babam.

Korkuyla irkilip daha sıkı sarıldım Hatice ablaya. “Nolur beni bırakma Hatice abla.” diye fısıldamayı da ihmal etmedim.

Hatice abla mecbur beni bırakınca gözyaşları içinde gözlerine baktım acıyıp bırakmaması için. Dayanamayıp kollarını tekrardan bana dolayıp sıkıca sarıldı. “Nolur ağam bu seferlik affedin, bir daha izin vermem sesin size gelmesine.”

Babamın öfkeyle bir yere tekme attığını işittim. Hatice abla gitmedikçe babam daha çok sinirleniyordu. “Bir daha tekrarlamayacağım.” diye gürleyince Hatice abla, babam daha fazla öfkelenip de bana zarar vermesin diye beni bıraktı. Ayağa kalkıp benden uzaklaşınca yutkunarak baktım ona. Hatice abla gözlerindeki yaşlarla odadan çıktı. Babam sinirle kapıyı itip kilitledi.

“Bir kere de lafımı tekrarlatmayın!” diyerek kendi kendine konuştu. Kalbim korkuyla hızla atıyordu. Yine vuracaktı bana, yine canımı acıtacaktı,.yine annemin hep okşadığı saçlarımı çekecekti.

Bana döndü çatık kaşlarıyla.

“Baba-“

“Kes lan sesini!” diye bağırınca irkilip geri çekildim. Büyük adımlarla yanıma gelip bana doğru eğildi. “Ben sana sesin bana gelmeyecek demedim mi?” diye gürledi.

“Ö-özür dilerim.” dedim zorlukla. Alnımda terler birikmişti korkudan.

“Ağlama, senin gibi uğursuzun sesini duymak istemiyorum!”

Uğursuz...

Uğursuzdum değil mi?

Uğursuz kimsesiz bir kızdım.

Daldığım düşüncelerimden uzaklaşırken Azad’ı boşverip önüme döndüm. Bu düğünün bir an önce bitmesini istiyordum. Odaya geçip yatağın altına girip saatlerce ağlamak beni o kadar rahatlatırdı ki.

Aradan geçen zamanın ardından takılar takılmış, düğün bitmişti. Konak 4 katlıydı ve beni de en üst kata çıkardılar. Yanımda yürüyen Avin’in adımları durunca ben de durup ona baktım. Bana gülümseyerek bakarken “burdan sonrasını gidemiyoruz yenge, abimin izni yok bu yüzden senin odaya tek gitmen gerekiyor. Zaten birazdan abim gelir yanına.” dedi.

Kaşlarımı çattım. “Ne saçmalıyorsun Avin, ben tek gitmem, sen de geleceksin benimle.”

Başını iki yana salladı. “Düz gitsen karşına çıkar. Zaten katta iki oda tek var.” dedi ve yanımdan koşarak uzaklaştı. Sinirle arkamı dönüp ona seslenecekken ortadan kaybolduğunu gördüm. Bıkkın bir nefes verip önüme döndüm ve dediği yere doğru ilerlemeye başladım. Önümde iki kapı belirince sağ kapıya yöneldim. Kapıyı açıp içeriye adımımı atınca Azad’ın o sarhoş edici kokusu burnuma doldu. Kapıyı ardımdan kapatıp odanın ortasına ilerledim. Odayı siyah renk beklerken açık renk görmem şaşırtmıştı.

Üzerime bir ağırlık çökünce banyoya ilerledim. Gelinliği çıkarıp uyuyacaktım. Azad’la konuşup canımın sıkılmasına izin veremezdim.

...

Düğün bitmişti artık ve ben şu an odada yalnızdım. Birkaç dakika önce ise Berivan anne yanımda bir şeyler konuşuyordu. Dinlemiyordum çünkü aklım Azad’la yaşayacağım gecede kalmıştı. Onunla birlikte olmak istemiyordum. Bana zorla dokunur muydu? Dokunmayacağını düşünüyordum çünkü öyle birine benzemiyordu ama erkeklerin nasıl olduklarını az çok tahmin ettiğim için korkuyordum.

Açılan kapıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Kıyafetlerimi çıkarmış, ışığı kapattıktan sonra yatakta uzanıyordum. Azad’ın adımları kulağıma ilişince yutkunarak gözlerimi sıkıca kapattım. Ellerimle üzerimdeki battaniyeyi sıkıca kavrarken içimden beni uyandırmaması için dualar ettim.

Bir gölge önüme düşünce Azad’ın önümde durduğunu anladım. Başımın üzerindeki battaniyeyi çekince avuçlarımı açtım. Başımın üzerinden yavaşça çekilen battaniyeyle hafif yerimden kıpırdadım. Azad’ın nefesini üzerimde hissedince nefesim kesildi.

“Uyumadığını biliyorum gülüm.” demesiyle gözlerimi açtım hızla. Azad’ın gözleriyle kesişti gözlerim. Üzerime eğilmiş alıp verdiği nefesi dudağıma çarpıyordu.

“Uyuyordum, senin yüzünden uyandım.” dedim zorlukla.

Elini yüzüme uzatıp dağılan saçlarımı çekti yüzümden. “Ne yaptım ki ben?” dedi göz kırparken. “Hem sen uyuduysan benim geldiğimi nerden anladın ki?”

Bakışlarımı gözlerinden çektim. “Kapı sesinden dolayı.”

“Hmm.” Yüzünü biraz daha yüzüme doğru eğince ellerimi göğsüne koyup bakışlarımı ona çevirdim. “Ağzıma girmeyi mi düşünüyorsun? Üzerimden çekil!”

Dudakları iki yana kıvrıldı. “İzin versen başka yerlere de girerim.” dedi, göz kırpmayı da ihmal etmemişti.

Gözlerim şokla açılırken fesat düşünmemeye çalıştım ama bu durumda düşüneceğim tek şey fesat şeylerdi. Put gibi durmuş ona bakarken “bu kadar etkileneceğini bilmiyordum” deyince hızla kendime gelip onu ittim ama yaptığım yanlış hareketle Azad’ın dudağını yanağımın üzerinde hissettim. Biraz daha yüzümü çevirmeye geç kalsaydım Azad’ın dudakları benim dudaklarımın üzerinde olacaktı.

Gözlerimi sıkıca yumdum. “Üzerimden kalk.”

Azad üzerimden çekilince derin bir nefes çektim içime. Yataktan doğrulup banyoya doğru ilerledim. Elim banyo kapısının kulpundayken ona döndüm çünkü bakışları bendeydi. “Eğer bu gece birlikte olacağımızı düşünüyorsan yanılıyorsun çünkü böyle bir şey asla olmayacak. Bana benim rızam olmadan dokunacaksan da seni durdurmaya gücüm yetmez ama bunun tecavüz olacağını da bil.”

Gözlerinin karardığına an be an şahit oldum. Ağır adımları üzerime doğru yürüdü ve beni kapıyla arasına aldı. Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdıktan sonra öfke dolu bir sesle konuşmaya başladı. “Sakın Roza! Sakın bir daha böyle şeyler söyleme.” Sesini yumuşattı. “Benim sana iznim olmadan dokunacağımı nasıl düşünürsün?”

Bakışlarımı kaçırdım. “Uzaklaşır mısın?”

Uzaklaşmadı aksine daha çok yaklaştı. Nefesi dudağıma çarparken alnı alnıma değmişti. Kaçırdığım gözlerimi ona çevirince derin duygu dolu gözleriyle kesişti gözlerim. Ağırca yutkundum. Aldığım hızlı nefeslerden dolayı göğsüm kalkıp iniyordu. “Uzaklaşmam.” dedi net bir şekilde. “Ben senden uzağa gidemem.”

Konuşmadım, daha doğrusu konuşamadım. Bana bu kadar yakınken nasıl konuşabilirdim ki?

“Annengil...” dedim gözlerimi kapatarak. “Annegil sakın yarın gelip benden çarşaf falan istemesin”

Alnını alnımdan uzaklaştırıp yüzümü avuçlayınca gözlerimi açtım. “Kimse o kadar ileriye gidemez!” dedi sert bir şekilde. “Bu annem bile olsa.”

“Umarım.” diye mırıldandım. Yüzümü ellerinin arasından kurtarırken onu ittim, zorlamadan önümden çekildi. Daha fazla durmadan banyoya girdim. İşim yoktu ama bir şeylerle oyalanmalıydım çünkü içeri girmek istemiyordum, en azından Azad uyuyana kadar.

Aradan bir süre geçtikten sonra Azad, “yavrum, hadi çıkmayı düşünmüyor musun?” diye sordu. Sesi hafif uykulu gelmişti.

“İşim var.” dedim işim olmamasına rağmen. Biraz daha oyalandım. Uykum ağır basınca kapıya uzandım. Daha fazla burda durup da eziyet edemezdim kendime. Kapıyı açıp odaya geçtiğimde Azad’ı yatakta üst kısmında bir şey yokken uzanırken görmemle hızla arkama döndüm. Dudaklarımı ısırıp yavaş yavaş kendi tarafıma ilerledim. Azad’ın olduğu tarafa da bakmamaya dikkat ettim.

Yastığa uzandığım an kolumdan tutulup çekilmem bir oldu. Azad, beni kendisine çekip sıkıca sarılmıştı. Sırtım göğsüne yapışmış, kolları belime dolanırken yüzünü saçlarıma gömmüştü. Öfkeyle solarken “Ne yapıyorsun, bırak beni!” dedim ama Azad bırakmadı ve bu sinirimi daha çok şiddetlendirdi.

“Azad-”

“Yavrum, uyu hadi.”

“Beni bırakırsan uyuyacağım.” dedim sinirle.

“Ne fark eder, uyu işte.”

Ellerimle kollarını sıkıp itmeye çalıştım. “Ya bırak beni!”

Cık’ladı.

Sert bir soluk döküldü dudaklarımdan. “Şimdi bırakmazsan...”

“Eee” dedi, nefesini yanağımın üzerinde hissedince irkildim. “Bırakmazsam ne yapacaksın?”

“Bırakmazsan bir daha bu odaya girmem. Yan odaya geçip yatarım, kapıyı da üzerime kilitlerim.”

Yanağımın üzerinde hissettiğim dudaklarla donup kaldım. Nefesim kesildi. Gözlerimi sıkıca yumup yanağımın iç kısmını ısırdım. Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırırken Azad’ın bir an önce üzerimden çekilmesini bekledim. Fazla zaman geçmeden Azad küçük bir öpücük kondurup dudağını çekti. “Bir daha beni bu şekil tehtit etme. Ettiğin her tehtitte seni öperim.”

Hiç bir tepki vermedim. Gözlerimi de açmadım. Hâlâ yaşadığım şokun etkisinden çıkamamıştım. Böyle bir şey yapacağı aklımın ucuna bile gelmemişti.

“Yavrum?”

Yine cevap vermedim.

“Nefes al.”

Hafif bir şekilde nefes alıp verdim.

“Aferim benim bebeğime.” dedi keyifle ve tekrardan yüzünü saçlarıma gömdü. “Hadi gözlerini kapa da uyuyalım.”

“Gözlerim kapalı ya.” dedim sinirle.

Kıkırdadı. “Özür dilerim.”

Gözlerimi açtım. “Dileme.”

“Neden?”

“Bırak beni.”

“Neden?”

“Canımı acıtıyorsun.”

Anında ellerini gevşetti. “Özür dilerim yavrum.”

Gözlerimi devirdim. “Benden özür dileme, onun yerine özür dileyeceğin şeyler yapma.” Ellerini gevşetmesini fırsat bilerek hemen kendimi ileri çekerek kaçmak istedim ama Azad tekrar beni kendisine çekerek sıkıca sarıldı. “Yaa off, bırak artık beni.” desem de dinlemedi.

“Yavrum, boşuna çırpınma. Bu gece birlikte yatacağız.”

Ne kadar çabalasam boşa olacağını bildiğim için daha fazla direnmedim. Gözlerimi kapatıp ne kadar zor olsa da uyumaya çalıştım.

...

Sabah gözlerimi zorlukla araladım. Kollarımı yukarı kaldırıp esnedikten sonra soluma döndüm ve gördüğüm adamla anında yerimde dikleştim. Kaşlarımı çatıp öfkeyle “senin burda ne işin var?” dedim. Azad cevap vermeden aklıma dün evlendiğim gelince gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. “Evlendik.”

“Evet, evlendik.”

Gözlerimi aralayıp bana dudağındaki gülümsemeyle bakan Azad’a baktım. “Saat kaç?”

Komodinin üzerindeki telefonuna uzanıp aldıktan sonra ekranı açıp saate baktı. “Saat 10’a geliyor.”

“Ne?” Hemen yataktan çıkıp banyoya koştum. Daha ilk günden bu kadar geç kalmıştım ya. Her ne kadar bu aileyi sevmiyor olsam da sabah bu kadar geç kalmayı istemezdim.

“Geç ineceğimizi biliyorlar, bu kadar acele etmene gerek yok.” dedi tekrar uzanırken. Elinin tersini yatağın sağına, benim uzandığım yere hafifçe vurarak “hadi gel, biraz daha yatalım.” dedi umursamaz bir tavırla.

Sert bir soluk döküldü dudaklarımdan. “Biz mutlu bir evlilik yapan aşık çiftler değiliz Azad Ağa, kendine gel. Odada uyuyup da ne yapacağız.” Banyo kapısının yanında durdum. Ellerim kapı kulpundayken hafifçe ona döndüm. “Hem sen yatmak istiyorsan yatabilirsin.” Ardından kapıyı açıp içeri geçtim. Kıyafetlerimi almadığım aklıma gelince banyodan çıkıp Azad’a bakmadan kıyafetlerin olduğu bölüme geçtim. Dün akşam valizimi köşeye koymuştum. Hemen valizden kıyafetleri de çıkarıp tekrar banyoya ilerledim, kapıyı da üzerime kilitledim.

Üzerimdekileri çıkarıp sıcak suyun altına girdim. Bugün bu konakta ilk günümdü. Çok değişik duygular içerisindeydim. Annemin ölümüne neden olan aileye gelin olarak gelmiştim.

Duşumu bitirdikten sonra temiz kıyafetlerimi giyip çıktım. “Çok güzelsin bebeğim.” deyip önüme çıkan Azad’la irkilip geriye sıçradım. Ters ters ona bakarken elimle damağımı kaldırdım. “Aşağı inme birlikte ineceğiz ama ondan önce benim de duş almam lazım.”

Gözlerimi devirdim. “Ben kendim de aşağı inebilirim.” deyip ilerlerken kolumdan tutulmamla adımlarım durdu. Öfkeyle ona döndüm. Elimi çekerken “Bir daha sakın bana dokunma.” dedim sertçe.

“Çok zor bir şey istiyorsun yavrum, ben sana dokunmadan nasıl durabilirim ki?”

Azad’ın bu tavırları sinirimi daha çok bozuyordu. Kavga çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum. “Biraz hızlı duşunu al, geç kalırsan seni beklemem aşağı inerim.” İnmeyecektim aslında çünkü kimseyi tanımıyordum bu yüzden Azad’ın olması beni daha çok rahatlatırdı.

Başını sallayıp banyoya ilerledi. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kıyafetlerini giymiş bir şekilde banyodan çıktı. Gülümseyerek yanıma gelip kolumu tuttu. Kaşlarımı çatıp tuttuğu kolumu çektim ama bırakmadı. “Bıraksana kolumu ya.” dedim, çekiştirmeyi de ihmal etmiyordum.

“Bırakmam, boşuna yorma kendini.” dedi ve ilerlemeye başladı, beni de kendisiyle birlikte sürüklüyordu.

Bıkkın bir nefes verdim. “Bir kere de beni zorlama.”

“Zorlamıyorum.”

Gözlerimi devirdim. “En azından ailenin yanında kolumu tutma, lütfen.”

Bir süre yüzüme baktı ardından başını aşağı yukarı salladı. “Seni kıracağıma kafamı kırarım.” dedi göz kırparak.

Cevap vermedim çünkü ben ne desem anında başka bir şey söyler, sinirimi bozardı.

Birlikte aşağı indik. Azad beni direk mutfağa götürmüştü çünkü ikimiz de açtık ve yüksek ihtimalle kontaktakiler de kahvaltılarını yapmışlardı. Mutfağa girdiğimizde orta yaşlarda bir kadın “buyur ağam.” diyerek hafifçe Azad’ın karşısında başını öne eğdi. Bu hareketine kaşlarımı çattım.

“Bize güzel bir sofra hazırlayabilir misin Meryem abla, çok acıktık da..” dedi ardından bana döndü. “Değil mi yavrum?”

Gözlerine bakarken başımı aşağı yukarı salladım. Adının Meryem olduğunu öğrendiğim kadına döndüm. “Ben yardım edeyim.”

Başını anında iki yana salladı Meryem abla.

Kolumdan çekiştiren Azad, “sen kahvaltıyı dışarıya kur.” dedi ve beni de kendisiyle birlikte dışarıya doğru yürüttü. Birlikte avluya çıktık. Kimse etrafta görünmüyordu. Acaba bir yerlere mi gitmişlerdi?

“Herkes içerde.” dedi Azad içimi okumuştu sanki.

“Ne düşündüğümü nasıl anladın?”

“Gözlerinden belli ne düşündüğün.”

Gözlerimi çevirdim anında. Her şeyi böyle gözlerimden mi görecekti? Peki benim hissettiklerimi de anlayabilecek miydi?

Azad kolumu bırakınca ona döndüm. “Yavrum, sen burda bekle ben telefonumu alıp geleyim.”

Başımı salladım. Azad yanımdan ayrılınca biraz etrafı inceledim. Güzel ve büyük bir konaktı. Etraf ise adamlarla kaynıyordu. Azad ilk bizim konağa geldiğinde de yanında bir sürü adam vardı. Nasıl bir işi vardı da yanında böyle adamlarla geziyordu.

Daha fazla boş durmak istemediğimden Meryem ablaya yardım etmek için içeriye doğru yürümeye başladım. Kapıdan içeri girdiğim an tanıdığım bir ses işittim. İlk başta dinlemek istemesem de merak edip sese taraf yürüdüm. Hafif biraz yürüdükten sonra merdiven girişinde gördüğüm kişilerle gözlerim şokla açıldı. Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırdım. Bunu asla beklemiyordum. Bir insan nasıl bu kadar alçalabilirdi ki?

 

«Kestikkkk»

Arkadaşlar pano kısmına bir şey yazdığımda bildirim size geliyor mu? Çünkü oraya ne yazsam görmüyorsunuz. Orada aktif olmaya çalışacağım.

Ve Instagram hesabımı da takibe alabilir misiniz?🥺

Umarım beklemenize değen bir bölüm olmuştur. Sizi seviyorum, diğer bölümde görüşmek üzere❤️

 

Bölüm : 24.01.2025 18:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...