Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Bir Yanım Sen Bir Yanım Ecel

@rzgarhali

Selamın aleyküm aşklar......

OY VE YORUM YAPAN HERKESE ÇOK TEŞEKKÜRLER ❤🤍🤍❤

 

Üç arkadaş sohbet ede ede hep geldikleri kahveye geldiler.

 

Üçününde keyfi yerinde idi.

 

Mehmet sevdiğini sonunda Allah'ın rızasıyla almış ,artık helali olması için ilk adımı atmışlardı. Doya doya görecek sıkı sıkı sarabilecekti .

 

Maraz Ali içine ilk defa bu şekilde düşen korku selini, sevdiğini dinlediğinde atmıştı.O da emindi artık Şebnem henüz dile getirmesede oda onu seviyordu . Az veya çok seviyor olması yeterliydi.

 

Hem o eşsiz yumuşaklıkta nar çiçeği renginde, bal gibi dudakların tadına doya doya bakmıştı. Kokusunu onu bu sabaha yetecek kadar ciğerlerlerine hapsetmişti Varmıydı ondan daha mutlusu.

 

Ahmet peki ;

oda çok mutluydu Gülce'siyle hep olmak istediği gibiydi. Daha da mutlu olacağı günler yakın idi.

 

Bu gece herkes mutluydu iki kişi hariç Sultan hanım ve Adem bey .

 

Öyle ki gecenin karasından daha karaydı düşünceleri . Bir kurt gibi yırtıcı bir çakal gibi sinsi idi.

 

Adem bey

aldığı haberle güzel bitmeye niyetlenen geceyi kana bulamak için hazırlık yapıyordu.

 

Kana susamış avcı, eceli gelmiş av gibiydi.

 

Kimine feryat figan kimine düğün bayram olacak bir gece bu gece.

 

Gece herkes için biterken Adem bey için yeni başlıyordu.

 

Öyle ki ;

 

Adem bey yana yakıla oğlunu arıyordu, ama oğlu yer yarılmışta içine girmiş gibiydi . Kenan hiç yerde yoktu bakmadığı yer adım atmadığı şehir ,köy kasaba kalmamıştı. Ama oğlu yoktu !. Gözünden sakındığı tek dayanağı varı yoğu yoktu. Evinin tek varisi gözünün nuruydu . İt kopuk bile olsa canından kanından bir parçaydı .

 

O kadına tek dayanağı günahsız bir masumdu. Neredeydi ne haldeydi. Nasıl o eve dönecekti anasına ne diyecekti . Hoş kadının pek umrunda değildi o isteklerini almıştı bir şekilde.

 

Şimdi oğlu yokmuymuş hiç umrunda değildi o istediği hanım ağalık koltuğunda bir eli yağda bir eli baldaydı. Ne kocasının yıllardır süre gelen sevgisizliği nede oğlunun yokluğu umrunda değildi. Karda kışta yağmurda, üşümüyor korkmuyor ,aç susuz ve ıslak değildi.

 

Onun tek derdi buydu hiç tatmadığı sevgi değildi onun istediği.

Günahkar bir geceyi cehennem sabahına çevirmiş,onu cennete çevirecek tohumu rahmine serpiştirmişti.

 

Günahkar bir geceye günaha davetiyesiz gitmişti Adem .

Bilmediği bir şey vardı ama uğruna canını vereceği sevdası bu gece ellerinden kayıp gidecekti tıpkı yıllar sonra oğlunun da ellerinden kayıp gittiği gibi.

 

Sevdası elinden kaydı gitti.

Gözünden sakındığı gönül yarası kor oldu kaldı.

Ne sevesi geldi kendi canından olanı, nede sevdi günaha davet eden kadını .

 

Sevdasından aldığı ahı dolandı ayağına bir pranga gibi. şimdi diyar diyargezdi de bulamadı evladını sevdasının ahı tuttu. . Oda bu dünyada cehennemi tatdı .

 

Yana yakıla aradı oğlunu ayaklarına kara sular indi yılmadı aradı. Bir haber geldi umudunu kestiği andan.

 

"Ağam ,ağam Kenan beyimi bir ay önce görenler olmuş ".

 

"Kim görmüş evladımı lan çabuk söyle ne güvenirsen!" .

 

"Sipahilerin oğlu Maraz Ali 'yle görmüşler dere kenarındaymışlar.".

 

"Şerefsiz orusbu çocuğu Maraz Ali !

ben sana sormazmıyam ! birde bana ayah çekti it oğlu it".

 

Sıkı sıkıya yumruk yaptığı ellerini hızla

Şeref'in yüzüne geçirdi.

 

"Lan it sende hesabını vereceksin bu işin. Ama önce hazırlanın bu gece Sipahilere ölüm kurşunu yağacak !. ".

 

dedi Adem bey sesindeki tahammül sınırını aşmış bir sinirle.

Bilmediği emin olmadığı bir şey vardı ki o kurşunlar onlarada yağabilir ölümüne davetiye çıkarmış olabilirdi. Belkide iki aile birbirine düşman olmuş olacaktı.

 

Nesilden nesile sürecek bir kan davası başlayacaktı belkide kim bilir.

 

Kimisi kara toprağa kimisi kap karanlık mezar gibi mapusa.

 

İşte bunu Adem bey bu gece sabaha doğru öğrenecekti . .

 

O sırada üç arkadaş her şeyden habersiz bol gülüşmeleri bir şekilde evlerine doğru yol almışlardı.

 

Ahmet selam vererek evine girmiş.

 

Aynı istikamette olan Maraz Ali ve Mehmet se sohbet ede ede evlerine doğru gidiyordu.

 

Adem bey ise tüm hazırlığını yapmıştı.

 

Artık yola koyulma zamanıydı.

 

Oğlunun nerede olduğunu bulacak günlerce yaşadığı cehennemi Sipahilerede yaşatacaktı.

 

Adem beye göre onlar sonunda kadar hak etmişti her şeyi. Oğullarının yerini en başından söyleselerdi.

 

"Ağam tüm silahlar ve istediğin adamlar hazır. Hemen yola çıhah istersen.

 

"Tamam Şeref hayde binsin adamlar atlara. Senle Tahsin bennen gelin."

 

"Emrin olur beyim ."

 

dedi Şerif önünde birleştirdiği ellerini çözerken.

 

Sipahi konağına doğru yol aldılar Adem bey ve adamları.

 

Maraz Ali eve tam girecekken köyün korumacılarından biri nefes nefese yanına geldi.

 

"Beyim meşalelerle gelenler var beş meşale vardı ellerinde.

 

Önde bir de araba ancah araba durdi yolun orada. Haber edah dedih ".

 

"İyi yaptınız Kerim abi .

Sen koruyuculara söyle dikkat etsinler. Onlar ateş açmadan açmayın kim olduğunu öğrenelim önce.

 

Ben haber edeyim evin ahalisine sende oraya git abi dikkat et kendine. ".

 

"Sağolasan beyim hemen gidirem".

 

Dediği vakit silah sesleri duyulmaya başladı.

 

Maraz Ali ;

 

"Sen eve haber et kadınlardan kimse çıkmasın dışarıya .Ben oraya gidiyorum".

 

Kafasını salladı hızlı hızlı Kerim . Ardından hemen eve doğru koştu.

 

O sırada Maraz Ali belindeki silahının emniyetini açıp gür sesiyle kapıda ki korumalara bağırdı.

 

"Hayde hazır olun evin çevresine yedi adam bırakın köyün girişine gidiyoruz çabuk.

 

Çocuğu olanlar yeni evli olanlar burda kalsın . Diğerleri benimle gelsin çabuk ".

 

Maraz Ali ve 9 adam köyün çıkışına doğru atlarıyla yol aldı.

 

Köye girmenin geçen seferki gibi kolay olacağını sanan Adem bey herşeyden habersizdi. Bilmiyordu ki bu köy korunaklı engeli olan bir köydü.

 

Geçen seferler geldiğinde hiç böyle bir engeli yoktu çünkü Maraz Ali istememişti.

 

Sadece konaklarında ki korumalar her beyi ve adamlarını aramıştı. Ama kimse köyün koruması olduğunu bilmiyordu . Bu bir sır gibi saklanıyordu oluşacak her bir tehlikeye karşı .

 

İşte Adem bey de bu sırın tuzağına düşmüştü. Öyle ki dur uyarısına uymamış çatışmaya gitmişti koruyucularla.

 

Daha konağa bile gidemeden on beş adamından beşini kaybetmişti .

 

Cehennem olacak gece ona mı cehennem olacaktı.

 

Her şeyden habersiz köy halkı derin uykularında idiler.

 

Buna Sipahi aileside dahildi.

 

Kerem konağın kapısını şiddetle çalarken Mustafa açtı kapıyı.

 

"Hemen konağın etrafını sarın Mustafa evdekilerede haber ".

 

"Ne oldi Kerem abi !".

 

dedi Mustafa o sırada odasından çıkan Yusuf bey ;

 

"Ne olir Kerim o nasıl bir gapi çalmahtır!".

 

"Beyim civar köyden atli adamlar geldi ben burdaykende ateşe başladılar. " .

 

"Hemen Maraz Ali 'yi bulun adamları da alıp gidin köy çıkışına".

 

"Maraz Ali beyim orada ağam".

 

"Ey sen hemen get .

 

diyip Mustafa 'ya döndü.

 

Mustafa sende çabuk atimi hazırla ".:

 

Kerim Yusuf beyin dediklerin den sonra bir dakika bile beklemeden yol aldı Maraz Ali'nin yanına doğru.

 

Maraz Ali atını patlatma noktasına getirmişti. Öyleki küheylan tık nefes köy çıkışına koruyucuların yanında getirmişti Maraz Ali'yi.

 

Geldiğinde hala silah sesleri duymamıştı.

 

Maraz Ali'nin geldiği gören Adem bey ;

 

"Oo şerefsiz Maraz Ali demek gelebildin . Ne o lan it!

Oğlumu sakladın da bilerek mi adam yığdın buraya!".

 

dedi Adem bey bağıra bağıra.

 

Karanlığın bile gizleyemediği güneş gözler öfkeyle kasıldı. Bu şeref yoksunu adam ne diyordu ona. Burda bir it şerefsiz vardıysa o da kendisiydi.

 

İki el ateş etti havaya Maraz Ali elinden kaza çıkacak idi. Tek kurşunla Adem beyin canını almayı bilirdi. . Ama

arkadasında ki adamların ne günahı vardı.

 

"Ağzından çıkanı kulağın duysun Adem !.

Yoksa ne konuşacak bir ağzın ne de duyacak bir kulağına olacak. Benim sabrımı zorlama de haydi ne piçlik diyeceksen de!".

 

dedi Maraz Ali boş arazide yankılanan sesi ile.

 

Adem bey vurulan adamlarına baktı.

8 kişi kalmışlardı. Hepsi yaralı idi ölü gözüken kimse yok idi. Şuanlık karanlıkta yardım olmuyor idi.

 

Amma isterse bütün adamları ölsündü.

Kendi bile ölecek olsa oğlunu almadan tek bir adım bile atmayacak idi.

 

Eğer oğlu yaşıyorsa tabi.

 

"Sakladığın oğlumu almaya geldim lan ! Getir oğlumu bene yoksa yıhmiyim bu köyi başan !".

 

Yaklaştı Maraz Ali Adem bey'e doğru.

Korkusuzdu nice ölüm görmüştü bu gözler , nice masum yüz vicdan yoksunu insan müsveddesi.

 

Ama karşısında çaresiz bir baba vardı.İşte hiç görmek istemediği bir yüz idi bu yüz. Her şehit verdiklerinde şehit haberi verecek olduğunda, bu yüz belirirdi koca yürekli dağ gibi babalarin yüzünde.

 

Belli idi Adem bey de evlat acısı çekerdi. Ama ne evlat şerefsiz uçkur düşkünü masum canlara kıyıp ortada bırakacak kadar vicdansız bir evlat.

 

Adem bey de biliyordu bilmesine evladının yaptıklarını amma evlattı işte. Atsan atılmıyor sattan satılmıyordu.

 

Adem beyin dibine girdi iyice Adem bey de ona getirilen atın üzerinde idi.

 

Atlarının izin verdiği derecede yakındılar şimdi.

 

"Oğlunun yaptıklarını cümle alem biliyor Adem bey sen bilmezmisin !.

Ne hakla benim köyümü basar oğlun burda yok dediğim halde köyümde ararsın de hele!".

 

Adem bey soluklandı silahını çekip karşında ki adamı vurmamak için zor tutuyordu kendini.

 

"Bana bak lan it-!".

 

dediği gibi yüzüne Maraz Ali tarafından kafa gelmesi bir oldu.

Burnundan oluk oluk kan akıyordu Adem beyin öyle ki burnu kırılmış idi.

 

Bilmesi gereken bir şey vardı Maraz Ali'nin sabrı iğne ucu kadardı .

 

Adem bey epey zorlamıştı onu .

 

"O ağzını topla babam yaşında adam demem alırım ayağımın altına Adem !".

 

dedi Maraz Ali işte Adem beye olan saygısınında sonuna geldi.

 

Adem bey ne kırılan burnunu ne de oluk oluk akan kanı umursamadı.

 

Zira içerisinde ki acı oluk oluk akan kan başkaydı. Dışarısı kan revan olsa ne yazardı.

 

Koca adam hıçkıra hıçkıra ağladı. Nelerini kaybetmişti de böyle ağlamamış idi.

 

Tüm silahlar susmuş bütün adamlar atlardan inmiş ,korunmak için girdiklerini çukurlardan çıkmıştı .

 

Hepsi hıçkıra hıçkıra ağlayan Adem beye bakar olmuştu .

 

50 yaşındaki dağ gibi adam çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Ne büyük bir acı ne büyük bir imtihan idi .

 

"E -evladım yoh benim !

dayanağım yok yaşama sebebim yok !".

 

diyip yakasına yapıştı Maraz Ali'nin .

 

Ne şiddetle gelmişti buraya yakıp yıkacak mezar edecekti burayı onlara..

Umduğu hiç bir şey olmadı.

Cehennem de ona oldu mezar da.

 

"Ölüsüne bile razıyam ne ettin oğluma. Bilirem hak etti ama evlattır ne de olsa .

Ver evladimi bene evlat. ".

 

dedi Adem bey puslu gören gözleri acı kokan sesiyle. Maraz Ali'nin yakasında ki elleri tükenmişlikle geri çekildi.

Sanki ruhu kalmıştı sadece Adem beyin

Maraz Ali üflese ruhu uçacak gibiydi.

 

Yutkundu Maraz Ali yıllar önceki an geldi gözünün önüne. Babası da böyleydi aynı acı aynı gözyaşı.

 

İşte o an gerçekleri söyleme kararı aldı Eğer ummadığı bir şey olursa engel olurdu .

 

"Senin yere göğe koyamadığın ardından hak etmediği halde göz yaşı döktüğün oğlun.

 

Küçücük bir kızın ırzına geçti ".

 

"Sus! Ne olur sus deme ele anlatma! evladımdan nefret ettirme bene".

 

dedi sonuna doğru fısıldar bir şekilde Adem bey.

 

Duydukları canını daha da çok yakıyordu. Susmak bilmeyen vicdanı hak etti diyordu. Ama baba yüreği hak etsede o senin evladın bir mezarı olsun en azından diyordu. Biliyordu ölmüştü artık oğlu. Buna daha da emin olmuştu gecenin bu vakti.

 

Devam etmedi o yerden Maraz Ali. Şebnem 'in dükkanına geldiğini de demeyecek idi. Zira burada ki adamlar her şeyi köye yayar adını lekelerdi gül goncasının. İzin vermezdi ama yinede tehlikeye atamadı.

 

"O gün siz gittikten sonra tekrar köye geldi oğlun. Eceline susamış idi.

Yapmaması gereken bir şeyi yapacak iken yakaladım .Yakasından tuttuğum gibi götürdüm dere kenarına.

 

Gözü öfkeden dönmüş gibiydi Maraz Ali'nin .Kenan denen döl israfı her zerresine canını vereceği dilberinin yanına gelmiş yetmemiş it rahatsız etmişti. Dilberinin gözlerinde ki korkuyu ölse unutamazdı.

 

Şimdi aynı korku yüzü kandan gözükmeyen Kenan da vardı.

 

Kenan'ın yüzü aldığı son yumrukla tanınmaz hale gelmişti.

Nice canı yanan masumum nice alınan ahın tuttuğu gündü bugün.

 

Ama Kenan için henüz bitmiş değildi çekeceği acı.

 

Maraz Ali aldığı yumrukla yere düşen adamı kaldırdı tek hamlede.

 

"Kalk lan şerefsiz! Bak yüzüme! nice masumu feryadı gör bu yüzde. ".

 

Kenan Maraz Ali'yi duymuyordu.

Bedeninin her yeri sızım sızım sızlıyor. Sağlam hiç bir yeri kalmamış ,ağrımayan tek bir uzvu yok idi.

 

Ama onun canını yakan şey kulaklarına gelen yalvarma sesleri çığlıklar idi. Yaktığı nice canin feryadına çığlığa o zamanlar sağır iken. Şimdi sanki tüm duyuları açılmış hayatı ,yaptığı tüm igrençlikler gözünün önünden geçiyordu.

 

Deli gibi bir hırstı onun ki tatmin olma hırsı. Birazcık sevilme memnun etme, yitip giden çocukluğunun hırsı. Belki annesi onu görür severdi. Dur ben severim dışarda arama derdi. Ama ne yazık ki annesi yine ona sağır yine ona kör idi .

 

Yaptığı hiç bir pislik bunlara sebep olamazdı ama o kendini böyle avutuyordu taki bu güne kadar.

 

Her şeyin farkına canını teslim edecekken vardı. Çok geçti herşey için hem de çok geç.

 

Maraz Ali zorlukla ayakta duran bedenine silahı dayamıştı. Bitmeyecekti daha bunun diğer dünyada hesaplaşması vardı. Cayır cayır yanacaktı.

 

Bir çift silah sesi duyuldu.

 

Ama canı yanmadı Kenan'ın bir bağırış koptu.

 

"Dur ! Onun canını biz alacağız asker ağa ".

 

"O şerefsiz bizim bacımızın masumluğunu aldı bu it. Çocukla ortada bıraktı bacımı ".

 

dedi bir diğer adam.

 

Maraz Ali bu pisliğin kanına elini sürmek istemiyordu. Ama bir diğer yanı elleriyle boğmak istiyordu .

 

Bıraktı bedenini ayakta tutamayan Kenanı.

 

Koşarak gelen adamlar yerde yatan adama baktılar. Yüzü tanınmayacak halde her yeri kan revan içindeydi. Karşılarında ki adam her şeyi yapmıştı.

 

Tek kalan şey bir kurşuna bakıyor olması idi.

 

Kenan'ı tekmelemeye başladı iki adam.

Ne ağzından akan kanlara nede çıkmayan sesine aldırış etmediler.

 

Kız kardeşlerinin feryadı yediği damgalar gitmiyordu kulaklarından. Diri diri doğramak istiyordular ayaklarının altına ki adamı.

 

Eline aldığı kayayla hırsla yerde yatan Kenan'ın kafasına attı ilk adam.

 

Arkasını dönmüş olan Maraz Ali çıkan yüksek sese döndü.

 

Döndüğünde dehşete düşmesi gerekti ama o böyle görüntüler çok görmüştü.

Kenanin kafatası yarılmış beyni paramparça olmuştu. Her bir parça farklı yerlere savrulmuştu.

Yeni görmüyordu bu vahşeti dağda çok şahit olmuştu. En sevdiklerinin haline bile.

 

"Ne yaptın abey bu adam önce resmi nikah gıyacahdi sonra ölecahdi ".

 

"Daha fazla dayanamadım bacıma biz sahap çıharıh. Artıh bacımın feryadı susar korhisi kalmaz . De hayde gidah".

 

Yerde yatan Kenan'ı orda bırakıp gittiler öylece. Ardını dönen Maraz Ali de gitmek istedi. Vicdanı izin vermedi buna . Önce derince bir mezar kazdı iki kayanın ortasına. Sonra Kenan'ın kalan uzuvlarıyla birlikte gömdü mezara. ..

 

"İşte böyle Adem bey oğlunu her ne kadar ben öldürmek istesemde, ırzına geçip çocukla ortada bıraktığı kızın abileri canını aldı.

 

Mezarı derenin ordadır ister götür ister orayı mezarı eyle. ".

 

dedi Maraz Ali.

 

Atın üzerinden düşmüş dizleri üzerinde hıçkıra hıçkıra ağlayan adama.

 

Elini kalbine götürdü Adem bey . Yaralı kalbi duyduklarına inanamıyordu.

 

Yanına düşen silahına sarıldı tam kafasına sıkacakken Maraz Ali'nin kelamları durdurdu onu .

 

"Canına kıymayı düşünme namusunu koruyacağın el üstünde tutacağın iki can var . ".

 

"K-kim ?".

 

dedi Adem bey artık nefesi bile yetmiyor dili dönmüyordu .

 

"Oğlunun o masum kızdan bir kızı var .

Ben ikisinide koruyorum ama orada ki insanlar rahat bırakmaz onu .

 

Getir buraya gelinin olsun torunun yanında büyüsün ,bütün servetin onların olsun sahip çık onlara. "

 

Adem beyin canına can suyu olmuştu bu kelamlar. Hiç canının canına sahip çıkmazmıydı.Çıkardı elbet gelini de yapardı o kızı.

 

"Gelirmi ki ".

 

"Gelir gelmez bilemem amma seni bir daha kapımda köyümde görürsem canını sağ koymam sende bunu bilesin ".

 

"Oğlumun canını sen almadın ama yahtın haggın bir gurşundur.

Ama oğlum da hak etti. Sahip çıhtın oğlumun ardında bıraktıklarına bundan sonra ne yüzümü görürsen ne de rahatsız ederem seni.

 

Hayde ey Vallah!".

 

dedi Adem bey geldiği gibi geri giderken. Yüreği geldiğinden daha çok yanıyordu. Dağa taşa vurası vardı kendini. Yapamazdı ama emaneti vardı akan göz yaşlarını silecek idi o.

 

"Andım olsun Adem bey bir daha köyüme haneme böyle gel sağ koymam".

 

"Andım olsun Maraz Ali canımı kendi ellerinle alırsın. Ama zamani değel zamanı gelende gelecam. O zaman Canımi senin gibi yiğit adam alsın ".

 

diyip geldiği yolları arşınladi Adem bey . Emanetlerinin yanına gidecekti daha.

 

Maraz Ali

 

"Yaralı olanları alın sağlık ocağına haydi . Doktoru çağırın hemem.

 

Ardını dönen Maraz Ali ağlayan babasını gördü. İndi atından hemen .

 

"Babam ne oluyor ne bu halin ".

 

"Evlat ,evlat acısı oğul. ".

 

dedi Yusuf bey elini kalbine götürüp sıktı.

 

"Acısı bitmez buran cayır cayır yanarda derdine dermanın olmaz oğul ".

 

dedi Yusuf bey.

 

Babasını tuttuğu gibi kaldırdı Maraz Ali. Babasının bu hali derinden yaraladı bir kez daha.

 

Yaralı adamlar kendi köylerinden değildi ama yinede yardım etmeyi ihmal etmedi. Maraz Ali ve Yusuf bey evlerine doğru giderken yaralılarda sağlık ocağına götürülüyordu.

 

O sırada uykuda olan Terzi ailesinin kapısı çaldı şiddetle.

 

"Lütfi hele gah gapi çalir".

 

dedi Sevilay hanım Lütfü 'nün omzunu dürterken.

 

Üzerindeki yorganı başına daha da çekil konuştu Lütfü

 

"La yat gari pisiktir".

 

"Ne pisigi pisik alacahli gibimi çalır gah hele ".

 

Üzerindeki yorganı bir hışımla atıp kalktı Lütfü . Susmak bilmeyen yılan dili zehrini akıtmayı ihmal etmedi.

 

"O gulağan sıçım gapi çalir gah aç. Ahşama gadar öl diril ahşamda suratsız garın koymaz ki yatasan .

 

Hele gapi olmasın sen görürsen!".

 

diyip kapıyı çarparak çıktı.

Evde uyuyan birileri varmış geçermiş korkarmışlar hiç umursamadı kapıları çarparken .

 

Dünyada bir pislik vardıysa o hiç şüphesiz Lütfü idi.

 

"Gelen Azrail olsada canın alsa gidişin ola dönüşün olmaya . Parça parça olasan seni inşallah Lütfi.".

 

dedi Sevilay hanım yanan yüreğiyle .

Lanet etti sormadan etmeden onu Lütfüye veren babasına. Yıllarını ömrünü yemişti Lütfü hiç şüphesiz çekilmez bir adamdı.

 

Söylene söyleye kapıyı açan Lütfü karşısında koruyuculardan olan Samet 'i gördü.

 

Şüphesiz hiç görmeyi beklemiyordum.

 

"Hayırdır Samet ne oldi alacahli gibi çalirsen gapiyi.".

 

"Yaralılar vardır oğlun Mesut bir bahsin hele . Sağlık ocağında adamlar. ".

 

"Ne oldi ki ola".

 

"Yaw sen çağır hele Lütfü emmi acelemiz var hayde".

 

dedi Samet. Zaten bu adamı hiç sevmezdi birde kalkmış adama dert anlatıyordu.

 

"Ey behle sesliyim".

 

İçeriye adım atmadan bağırdı Lütfü .

Yine umursamadı herkesin gecenin üçünde uyanacak olmasını.

 

"Mesut ! Ola Mesut gah hele ".

 

diye bağırdı . O sırada sesi duyan Sevilay hanım Mesut 'un odasına doğru yol aldı.

 

"Ana gurban hele gah baban camış gibi bögirir bah hele derdi ne ".

 

dedi Mesut'un saçlarını okşarken.

 

"Mesut ! Kime diyirem la ben ".

 

diyen Lütfü'nün sesine uyandı Mesut.

 

"Ne olir ana".

 

"Baban bögirir gorhma. Seni istir hele in bah ne diyir . Bende gelirem. ".

 

Sevilay hanım sözünü tamamlar tamamlamaz Mesut dışarıya çıktı .

 

Seslere çoktan uyanan Şebnem ve Esma da merdivenlerin oradaydılar.

 

"Ne oldi yenge ".

 

"Ne olir ana ne bu ses ".

 

"Bilmirem gızlarım gapi çaldı bögiren Lütfi Mesut'u istir bahim hele ne olmuş".

 

Merdivenleri inen Mesut kapının önüne geldi.

 

"Hayırdır baba ne oluyor".

 

"Yaralılar varmış seni almaya gelmiş Samet".

 

Kapının oradaki montunu alan Mesut dışarıya doğru adım attı .

 

"Çok yaralı varmı durumları nasıl biliyormusunuz?".

 

"Ağır yoh herhalde ama yarali dokkuz adam var ".

 

"Tamam hadi çabuk ol gidelim".

 

dedi Mesut ayakkabılarını giymiş Sameti beklemeden yola koyulmuştu.

 

"Dur hele dohtor !. Gel atla gideceyih".

 

Mesutla Samet sağlık ocağına doğru yol alırken meraktan çatlayan Lütfü onların ardından yürümeye başladı.

 

O sırada aşağıya inen Sevilay hanım.

 

"Lütfi nere getti Mesut ...

Sen nereye gidirsen o potornan (içlik )? ".

 

Üzerine bakan Lütfü potorlu olduğu görüp geri döndü .Köye dalga konusu olacak değildi.

 

Geri dönen Lütfüyle Sevilay hanım sessizce mırıldandı.

 

"O gadar da geri dönmiyesen diyirem gene geri dönirsen. Allah bile yanında istemir seni " .

 

İçeriye giren Lütfü 'ye

 

"Nereye getti Mesut ".

 

"Yarali varmış sağlık ocağına getti . Bende gidirem bahim hele ne olmuş. ".

 

"Vuş amann inşallah köti bişe olmamışdır".

 

"Ne bilim ben gari get üstümi getir hele ".

 

Lütfü'nün kıyafetini almaya çıkan Sevilay hanım kızların sorusuna takılı kaldı.

 

Yaralı olduğunu duyan Şebnem ve Esma'nın dilinde şu iki dua vardı.

 

"İnşallah kimseye kötü bişe olmaz.

Maraz Alim iyisindir inşallah ".

 

diyip derince soluklandı Şebnem.

 

Aynı dua Esma içinde geçerliydi.

 

**

 

Eve gelen Maraz Ali ve Yusuf beyi Sultan hanım ve Gülten hanım karşıladı.

 

Sultan hanım adeta burnundan soluyordu. Yine evinin erkeklerini Terzi soyadını taşıyan o lanetli kadınlardan uzak tutamamıştı.

 

Ne yazık ki Sultan hanım olanları farklı biliyordu. Birazdan kopacak olan kıyamet Yeşim 'in yanlış anlatması yüzünden olacaktı.. Çünkü her şeyi yalan yanlış anlatan Yeşim yetmemiş gibi bugün köyüne baskına gelen Adem beyin ,Şebnem yüzünden geldiğini söylemişti.

 

Canının acısına acı ekleyecekti Sultan hanım.

 

"Ben sene onlardan uzah dur demedim mi !.

 

Elini kalbinin üzerine koydu Sultan hanım. Aldığı nefes ciğerlerine yetmiyordu artık. Zehir gibiydi zaten aldığı her nefes. Kara yağız oğlunu toprağa verdiği günden beri.

 

Titreyen sesiyle devam etti kaldığı yerden. Ağzından çıkan her kelam canını yakıyordu. Koruyamamıştı işte Maraz Alisini.

 

Al anasi gibi oda başımıza bela açdi . Onlardan uzah durasan diye her şeyi yapdım sen nasıl gene o gızın dibine girersen !.

 

He Maraz Ali he gözümün nuru ,bir evladımı göynümi gaybettim ciğerim yandi, senide mi gaybetim he gözümün nuru ".

 

dedi Sultan hanım içi yanıyor gözlerinden yaş değil ,içindeki kor olmuş küller düşüyordu. On senedir göz yaşı dökmediği tek bir an olmadı.

Evlat acısıydı zaman ilaç da olmazdı unutturmazdı da. Genç yaşında toprak olmuştu dağ gibi oğlu.

 

Hem de sevda denilen illet yüzünden!.

 

Firar etmek isteyen çığlığını yuttu .

Şimdi bağıra bağıra ağlama zamanı değildi. Gücüde yetmiyor idi artık.

 

"Onlar lanetli adım attıharı yeri yahar bin pişman eder. Sen gene onun peşindesen anasi gibi ne etti nasıl etti çaldi senin ahlın. Neyetti he ellettimi ".

 

Dedi titreyen sesiyle oğlunun acısı hala tazeydi o kızın annesi yüzünden, onun kara çalacısıya sevdası yüzündendi hepsi. Ona göre öyleydi oysa bilmediği çok şey vardı.

 

Maraz Ali 'yi çileden çıkaran son sözlerdi . Şimdi karşısında kim olduğu umrunda değildi. Kimse onun dilberine yakışıksız kelamlar edemezdi.

 

"Babanne ! Laflarına dikkat et. Sen benim namusun olacak kıza nasıl bu lafları edersin . Sem kim oluyorsunn !".

 

dedi Maraz Ali sesinin ayarını kendi bile bilmiyordu. Öyleki dışarıda ki korumalar bile mesafe olduğu halde her bir kelimeyi duymuştu. Adeta gözü dönmüş gibiydi. Babaannesi olmasa şuan çoktan boğazına yapışmıştı.

 

"Genden gel Maraz Ali o senin babaannen, sultanın benimde anam ahlın başan al. !".

 

dedi Yusuf bey oğlunun değişen tavrına. Akıl sır erdiremiyordu. Konunun o kızla ne alakası vardı. Bir kere bile o kıza bir erkeğin yaklaşabildiğini görmemişti.

 

Peki şimdi anası neden öyle diyordu.

 

O kızın ne suçu vardı ki.

 

"Benim aklım başımda baba saygısızlık etmek istemem . Ama helalim namusum olacak kızada laf ettirmem.

Onun ne suçu var oda benim abim gibi masum!. Biz suçsuzuz! kimse ona tek kötü bir kelam edemez. Bu kim olursa olsun.

 

"Maraz Ali !. Sen o gıza nasıl masum dersen o masum değil anasi olacak orusbu oğlumi elimden aldi. Ataşlara atti beni. Genç yaşında toprah oldi oğlum benim . Ne güveyliğini gördüm ne böyidiğini.

 

Oy oy yavrum oy anan sene gurban yavrum . Senin yeren ben öleydim yavrum ".

 

diye ağıt yakıyordu Sultan hanım göğsüne vura vura.

 

Sarsıla sarsıla ağlıyor kendinden geçiyordu. . Duydukları kaldıracağı cinsten değildi. Ona göre onun oğlu sütten çıkmış ak kaşıktı. Her şey o Şebnem denen kızın lanetli annesi yüzünden di. O olmasa onun oğlu şuan yanından dizinin dibindeydi.

 

Gülten hanım gözünden akan yaşlarla karşısında sadece kendi canının bir parçasını kaybetmiş gibi ağlayan, Sultan hanım baktı. O hep bencildi yıllarca kendi istediği olsun istedi. Hep kendi acısını gördü. Oysaki bir tek canı yanan o değildi.

 

"Bir tek senin oğlun ölmedi bir tek senin ciğerin yanmadi, bir tek sen,diri diri toprağa gömülmedin. Yaşamak zorunda kalmadın !. ".

 

Dizlerinin bağı çözülmüştü adeta Gülten hanımın . Evladının acısı yetmiyormuş gibi birde kaynanası onu hepten dağlıyordu.

 

"Hepsi senin yüzünden oldu sen ettin !.

 

Sene karışma rahat bırah doldurma Taner 'i dedim. Başkasını sevir Aysun evlenecah artıh dedim. Sen dinlemedin beni.!.

 

Al oğlun getti elinden . Oğlum getti elimden .Ne geçti elen bir avuç gara toprahtan başka!".

 

Artık üstüne üstüne geliyordu bu ev.

Bu eve bu kadına tahammül edemiyordu. İki evladı olmasa çoktan canına kıymıştı şimdiye.

 

"Uşahlığını yaşamadi benim oğlum, gençliği yaşamadı. Mektep yüzi görmedi. Sevmedi sevilmedi. .".

 

Elini ağzına kapattı yıllardır içinde birikenler lav gibi dışarıya çıkıyordu.

 

"Ana ! diye bağırmadi bir daha bene.

Asker olmadi güvey olmadı.

Bayramlığini bile geymedi benim oğlum .

 

Sen şimdi sadece senin oğlun toprak olmuş gibi konuşma. Ben oğlumi on beşinde toprağa verdim . Benim oğlum hele on beşinde.

 

Bayramlığıni geyemeden kefen geydi benim oğlum .".

 

diyip bayıldı Gülten hanım takati kalmamıştı. Yıllardır evlat acısı çekiyordu bu kadın yüzünden. Hepsi onun kötü kalbi yüzündendi.

 

Maraz Ali bayılan annesini yukarıya kendi odasına götürdü. Bu gece annesiyle o ilgilenecekti. Küçükken annesi her kriz geçirip bayıldığında yaptığı gibi.

 

O küçük çocuk büyümek zorunda kalmıştı hep. Oysa büyümek zorunda kaldığını kimse görmüyordu. O da daha küçüktü onunda oynamaya ,nazlanmaya küçücük bir sevgiye ihtiyacı vardı. Bir anda büyümeye büyümek zorunda kalmaya değil. Evini anasını köyünü bırakmaya değil.

 

.....

 

Evett bölüm sonuuu.

 

Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum.

 

Aslında akşam yayınlayacaktım ama uygulama sürekli attım yazdıklarımı kaedtmedi bu yüzden yazmayı bıraktım.

 

Sabahta kaldığım yerden devam edip yazdım.... lütfen oy ve yorum yapın emeğe saygı gösterirseniz çok sevinirim. Waty özlüyorum orda çok daha fazla yorum ve oy olurdu. 120 oy ve yorum sınırı dolardı. ☹

 

Loading...
0%