Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Korkuyorum Anlıyormusun!

@rzgarhali

Selamın aleyküm uğur böceklerimmmm. Bölüme oy vermeyi unutmayın. Özellikle gizli okuyucular lütfen EMEĞE SAYGI GÖSTERİN.

 

 

 

 

"Hayırdır hoca efendi bu nasıl bir gapi çalmah".

 

"Hayırdır hayırdır Lütfü müsaade varmıdır ".

 

"Buyur hocam o nasıl söz ".

 

Diyip kenara çekildi Lütfü.

 

Mecit bey ve Hatun hanım önde.

Mehmet ve Lütfü arkada olmak üzere içeriye geçti.

 

Mehmet geçerken gözlerinin esiri olan kızı gördü.

 

"Nasılda ağlamış iki gözümün çiçeği. Ben tek bir damlasına bile gıyamayacağım damlaya nasılda ev sahipliği yapmış o gece gözler ".

dedi içinden.

 

Tam annesinin elini öpen Esma'nın yanından geçerken fısıldadı.

 

"Gece gözlerine yıldızları dizmeye geldim sevdam".

 

diyip Esma'nın kocaman açılan gözlerine göz kırparak önde olan babasını takip etti.

 

Esma duyduğu sözlerle kalakaldı. Kalbi çırpınıyordu adeta ilk defa acıdan değil mutluluktan .

 

" Gözlerim gece gibi güzelmi ki .. hem yıldızları nasıl dizecekki ".

diye geçirdi Esma içinden. Bilmediği bir şey vardı ki Mehmet o gece gözlere Esma 'yı severek sevdasını göstererek çoktan dizmeye başlamıştı bile.

 

Gözlerinin ışıl ışıl olmasının tek sebebi iki kalbin gözlere yansıyan parıltısıydı.

 

Sevmek güzeldi acısı da tatlısı da güzeldi. En can yakanı karşılıksız olandı.

Bu evde çok şahit olmuştu o karşılıksız aşkın yakarışına bir çeken bildi birde canı yanan.

 

İçeriye giren Mecit hocayla oturduğu koltuktan Yunus ve kardeşi Selim ayağa kalktı.

 

"Selamın aleyküm beyler ".

 

dedi Mecit hoca.

 

"Aleyküm selam hoş geldin hocam hayırdır "

dedi Yunus şaşırıp kalmıştı. Ne işi vardı bu hocanın akşam akşam. Üstelik oğluyla.

 

Selimse başıyla selam vermekle yetindi.

 

"Hayırdır hayırdır Yunus sebebi ziyaretimiz hayırdır. ".

 

diyip karşısında oturan oğluna döndü bakışları.

 

"Nasılsız Lütfü ey sizdir inşallah ".

 

"Valla hocam bildiğiz gibi".

 

"Cumadan cumaya görirem seni Lütfü o gün gördüğümde eydin maşallah şimdi de eysen".

 

Lütfü yüzüne vurulan gerçekle bi an duraksadı. Caminin yolunu Cumadan cumaya bilirdi . Sessiz kaldı öylece.

 

Sessizliği karşısındaki el perçem oturan Mehmet 'e

 

"Ee sen nasılsan Mehmet oğlum ".

 

diyerek böldü Lütfü.

 

"Sağolasan Lütfü amca çok eyem seni gördüm dahada ey oldum ".

 

"Ey ey hep ey ol".

dedi Lütfü .

 

"Ee Lütfü abi ne diyirsen ".

 

dedi Selim bu durumdan sıkılmışçasına bir an önce gidip uyumak istiyordu . Zira bu adamı hiç sevmezdi. Ama gelmek zorunda kalmıştı işte.

 

Lütfü tam cevap verecekken kadınlar tarafından gelen sesle sözleri yarıda kaldı.

 

İçeriye giren Hatun hanımla Sevilay hanım yüzüne yansıyan derin tebessümle ayaklandı. İki kadın sıkıca sarıldı birbirlerine.

 

"Hoş geldiniz Hatun. Bune güzellih bele geç buyur otur.".

 

dedi Sevilay hanım.

 

" Selamın aleyküm hanımlar.

dedi Hatun hanım odaya adım atarak. Ardından devam etti.

 

Hoşbulduk Sevilay hemde çok hoş bulduk ".

dedi yanakları al al olmuş Esma'ya bakarak.

 

O sırada Dilara geldi Sevilay hanımın yanına. Sevilay hanımın elini öpüp alnına koydu .

 

"Hoş gelmişsen Dilara gızım maşallah eyce güzelleşmişsen ".

 

dedi elini öpen Dilara 'ya sarılarak. Dilara'nın yüzünde ise güller açtı duyduğu sözlerle.

 

"Bizimi gördüz de geldiz Hatun ".

 

dedi Kadriye hanım memnun olmamış bir yüz ifadesiyle .

 

"Hoşbulduk Kadriye önce bir Allah'ın selamını alaydın . Biz böyle insanlar değilih. Allah'ın selamını görmekten gelmek de ne demek".

 

"Sende eyki bi hoca garisisan Hatun abla başımıza müfti kesildin ".

dedi Leyla.

 

"Müslüman olan her kul bunu bilir .Müfti kesilmeye gerek yohtur Leyla baci".

 

"Aman he he neye geldizse artık. Ele gapi baca gırarak" .

 

"Edebimizle geldik oturuyoruz Allah misafiriyiz sizin gibi. Kadriye teyze ,gelen misafire neye geldiz denmez helede o evde sizde misafirsez".

dedi Dilara saygısını hiç bozmayan naifliğiyle.

 

"Amann dilide tabuç kadar".

 

dedi Kadriye kaşlarını çatarak.

 

Tam o anda içeriye Şebnem girdi . Zaten canı ağzına geliyordu birde bu çirkef kadın haddini bilmezlik edip duruyordu.

 

"Büyük haddini bilmeliki küçükte yol bilsin . Ki gördüğüm kadarıyla -

diyip Dilara'ya bakışlarını çevirdi Şebnem.

 

"Küçük yolunu da sözünü de biliyor. ".

 

dedi Şebnem Kadriye hanıma haddini bildirerek. .

 

"Giz anam gapıza geldığımıza pişman olduk. Bi döymediğiz galdı Sevilay. Benim aslan oğlum senin sinsi gızan kalmadi. Amann ne fenasız".

 

"Bene bahh Kadriye o çali süpürgesi saçların yoldurma bene ! Gah gah defol evimden seni burada yolmiyim. Misafir dedih laf etmedik sende eyce gendin aştın . Senin gart oğlan gızmi verirem ben".

 

"Vuş aman hele bu edepsize sen benim oğluma gurban ol ".

 

"Sen ne diyirsen Kadriye teyze ".

dedi Şebnem ellerini beline koyarak.

 

Şimdi elinden bir kaza çıkacaktı. Hatun hanım ayıp olacaktı. Hemde hoca efendi burdayken.

 

Esma'ysa hem sinirlenmiş hem mutluydu. Babası artık bu evliliğin konusunu bile açmazdı. Hele de Mehmet 'i gelmişken.

 

"Aman yenge sus gözün sevim bu gız bizi camdan aşaği atar".

 

Dedi Leyla korkuyla. Öyleki sesine bile yansımıştı korkusu.

 

Gözlerini açtı Kadriye hanım Leyla'nın sözlerinin gerçekliğine kulak vererek.

 

"Aman bişe demirem geldiğimıza pişman olduh gidirih ".

 

"Ey haydi uğurlar ola. Yarın tek kelam duymiyim dere kenarında olanları duymuşsandır sen".

 

"Aman Şebnem duyduk bacım duyduk biz gidirih".

 

dedi Leyla geçen ay olanları aklına getirirken. Zira göl kenarında yün yıkayan Sinemi sırf yengesi Sevilay hanıma laf etti diye topaçla dövmesi tüyler ürpertici bir olaydı. Sadece bu kadarını biliyordu köy halkı oysaki gerçek sadece o değildi.

 

Şebnem 'in annesi için ağza alınmayacak laflar denmiş. Yetmemiş birde Şebnem 'e piç damgası vurulmuştu. Bu da yetmemiş gibi Sevilay hanımın kolunu sıkmıştı Sinem olacak haysiyetsiz . Tabi Şebnem dururmu zaten deliye dönmüş göl kenarından koşarak gelirken. Gördüğü şey dahada deliye çevirmişti onu .

 

Sinem'in saçlarından tuttuğu gibi suya yatırmış kafasını suyu sokup çıkarmıştı.

 

Sinem kaçmak istemiş ama Şebnem izin vermemişti öyleki oradaki hiç bir kadın sesini bile çıkarmıştı hak etmişti Sinem tak etmişti artık canlarına.

 

Taki Sinemi Şebnem topaçla dövene kadar.

 

Sinemin bacaklarının her yanı mos mor olmuştu. Oda bunu yapmak istemezdi. Helede bir kadın olarak. Ama kimse ona piç diyemez ölmüş annesine iftira atamazdı. Helede annesi gibi olan kadının canını hiç yakamazdı.

 

Leyla aklına gelenlerle hızlı hızlı merdivenlerin olduğu kısma geldi. Ardından yengesi Kadriyeyi çekerek.

 

Sese ayaklanan Lütfü ve Yunus bey seslerin hiç hayra alamet olmadığını biliyordu.

 

"Ne olir Kadriye baci .Sevilay ne oldi .".

 

"Ne olacah bu Kadriye garisi benim gızıma sinsi dedi benim gızıma galmamışmış".

 

"Kadriye!".

dedi Yunus bey uyarıcı bir sesle.

 

"Ne var Yunus benim oğlum bi tene".

 

"Herkesin evladi bir tene Kadriye baci".

 

Diyip asıl muhatabı olan Yunus'a döndü.

 

"Bir daha bu gonuda gız isteme gonusunda gapıma gelmeyin Yunus .

Başka gonuda kapım açıh ama bu gonuda gapali. Benim size verecah çöpüm bile yoh.".

 

Belki Lütfü'nün sözleri bi babanın söyleyeceği normal sözlerdi ama Esma için öyle değildi.

Şuan burda hıçkıra hıçkıra ağlamak deli gibi halay çekmek istiyordu.

 

Bir kere bile başını okşayaman neyi olduğu sormayan babası onu korumuş . Bu kötü kalpli insanlardan uzak tutmuştu. Bir babanın arka çıkması böyle bir şeydi artık onun gözünde.

 

Yaninda olan Dilara elini Esma'nın koluna koymuş hafifce sıkmıştı.

*Ben burdayım * der gibi.

 

Esma içten bir tebessüm sundu görümcesi olacak olan Dilaraya. .

 

Duyduğu sözler üzerine Yılmaz ailesini Lütfü'nün evini terk etti yerleri döver bir şekilde.

 

"Hep senin boş boğaz ağzın yüzünden bu oğlan bi türli evlenemedi ulan gari!".

 

"Ben neyittim benim oğlumu herkes hak etmir hele o sidikli Esma heç".

 

"Sus artıh sus çengen baği gopa sus ".

 

Diyip eşini kardeşiyle bırakıp hızlı hızlı yürüdü Yunus . Biraz daha kalsa karısının yanında elinden hiç istemeyeceği bir kaza dilinden acı sözler dökülebilirdi.

 

O sırada Terzi ailesinde yeridne duramayan sadece iki genç değil. Oğullarının mutluluğuna ortak olan Mecit hoca ve Hatun hanım vardı.

 

Üç yıldır bir kere bile olsa evlilik lafı geçse olduğu ortamı terk eden oğulları

şimdi yaka paça bir kızı istemeye getirmişti. Üstelik duru bir güzellikte tertemiz hanım hanımcık ,masum çiçek gibi bir gül goncasıydı.

 

"Gusura bakma Mecit hoca ayıpda oldi ama"

 

"Estağfurullah Lütfü nefsine hakim olamayan eline diline belinede hakim olamaz . Zira hakim olsalardi böyle bir olay yaşanmazdi " .

 

"Haklısan hocam buyur oturah".

 

Biten gardaşanın ardından her iki tarafta kalktığı yerlere geri oturdu. Yüzlerinde derin tebessümle.

 

"Bi kahveni içerih Lütfü ".

 

"Tabi Mecit hoca".

 

"Gızım hele bize bi gahve yap".

 

Esma yüzünde kocaman tebessümle

içinden çıkmak isteyen kalbiyle mutfağa doğru yol aldı. Bugün ne ara kalbine girdiğini bilmediği adama ve onun ailesine kahve yapacaktı hemde kendi elleriyle.

 

"Sen abimden dahada heyecanlisan yenge"

 

dedi Dilara kıkırdayarak.

 

"Yenge mi!".

 

dedi Esma yüzündeki şaşkınlıkla.

 

"He yenge amca mı deseydim".

 

dedi Dilara. Elindeki kahveleri yanakları domates kesilmiş Esmaya bakarak.

 

"Yenge daha iyi gibi dimi abla". .

 

dedi Esma. Şebnem 'e dönerek.

Şebnem ise onu duymuyor içindeki kıyıya vuran kalbine taş bağlayan dalgaların sesine kulak veriyordu. Maraz Ali'nin göreve gidiyor oluşu onu hiç bilmediği bir buhrana doluyordu.

 

"Abla ".

 

dedi Esma bir kez daha.

 

Şebnem 'in koluna dokundu Dilara.

 

"Hı".

 

"Diyoruz ki yenge daha iyi hemi".

 

"He hadi kahveleri götür ".

 

Esma kahveleri götürürken dökmemeye büyük çaba göstermiş sonunda dökmeden ikram edebilmişti.

 

Mehmetle göz göze gelmemek için çok çabalamış ama o üzerinde gezinen çimen gözlere daha fazla kayıtsız kalmamıştı.

 

Çimen gözlerle gece gözler çakışınca etraf soyutlanmış öyleki Mehmet eline dökülen sıcak kahvenin henüz farkına varmamıştı.

 

"Oğlum!".

 

Dedi Mehmet hoca uyarıcı bir sesle sadece Mehmet 'in anlayacağı bir tonda.

 

Mehmet işte o an elinin sızısını hissetti.

 

Dudaklarını dişlerinin arasına alırken Esma çoktan odayı terk etmişti.

 

Mecit hoca kahvesini yudumlamış söze girmişti.

 

"Allahın emri peygamberin kavliyle gızın Esma'yi oğlum Mehmet 'e gelinim olsun diye değil bir kızım olsun diye istiyorum Lütfü. Sizin ve gızınızında rızasını alarak. .

 

Ben oğlumu övmem ama herkes bilir benim oğlumu. Sende bilirsen az gelmedi tarlalarda yanan. Gerisi de sene galmış".

 

dedi Mecit hoca tüm inceliğiyle.

 

"Mehmet'i iyi tanirem hoca sizin aileyide Allah var gözüm arhada galmaz . Siz hele gene bir gelin bende adet yerini bulsun diye Mehmet 'i bir sorim soruştirim".

 

dedi Lütfü bu onlarda rızam var kız evi naz evi demekti. Birazda düşünmek fikir almak için zaman kazanmaktı.

 

Erzurumda bir kız üç kere istenirdi. Mehmet üç kere değil ömrü bitene kadar gelirdiya bu kapıya orası ayrıydı işte.

 

Giden Sönmez ailesinin ardından herkes odasına çekilmişti. Esma mutluluktan uyuyamıyor dört dönerken Şebnem içindeki yerini sevmiş sanrıyla uyuyamıyordu.

 

Oysa daha Maraz Ali'den ayrılalı yedi saat olmuştu.

 

Şebnem sabahı elindeki Kuran'ı Kerim-i okuyarak Maraz Ali ve tüm askerleri koruması için Allaha yalvarırken ,Maraz Ali ateş altındaydı. İki genç içinde bitmek bilmeyen bir geceydi.

 

Öyleki Maraz Ali

 

Komutanım füze ".

 

diye bağıran Fatihle ..

 

Tam bir ateş hattının içindeydi.

 

"Asker yatağa yat ".

 

Diye kükredi Yankı adını hakkıyla vererek.

 

Gelen emirle dağlardaki taşlar kayalar yatakları olan askerler. Menzilledikleri kayaların arkasına uzunca uzandı.

 

Patlayan füze savrulup giderken Fatih 'in sesi duyuldu.

 

"İndirdim ".

 

dedi Fatih tuttuğu nefesini vererek.

 

En zor işlerden biri onundu. Timin uzaktan koruması ona aitti. Tüm canların ait olduğu gibi.

 

"3 yönünde iki terörist var komutanım ".

 

"Fatih duydun ".

 

"Emredersiniz komutanım ".

 

"Komutanım Miro iti kaçir da" .

 

dedi lakabı kemençe olan İdris.

 

"Fatih ne durumdasın aslanım ".

 

dedi Yankı önündeki gizlendiği sanan it soyunu alnından vururken..

 

"Çok uzak komutanım vuramam".

 

dedi Fatih füzenin başına geçmeye çalışan it soyunun vururmayı ihmal etmezken .

 

"Koruyun bizi Fatih , Atıf !.

 

"Emredersiniz komutanım!".

 

"Sedat ,kemençe siz sol taraftan Yakup ikizler siz benimle sağ taraftan. ".

 

dedi Maraz Ali . Üzerlerine yağmur gibi yağan kurşunların üzerine doğru giderken.

 

"On üçinci da ha bu itler kaş canli hamsi gibi kivrik kivrik ".

 

dedi kemençe İdris sol taraftaki teröristleri önlerinden temizlerken.

 

"Ula uşagum ele hamsi deme yazıktır yev hamsilere".

 

dedi Şafak sağ taraftaki ona ait olan teröristleri önlerinden temizlerken.

 

"Ula sen bi sus Erzurumli beceremeyiysin da ha benim şivemu".

 

"Haçan hele sus da vur".

dedi Şafak arkadan gelen teröristi vurarak.

 

"Koruyun beni Atıf içeriye dalacam".

 

dedi Maraz Ali.

 

"Koruma sağlandı devam edin komutanım önünüz temiz ".

 

Aldığı cevapla ilerledi Maraz Ali. Mağaradan içeriye girerken hala vurduğu it soyları sayan askerlerine takıldı. Böyle anlarda en iyi stres azaltma yöntemi buydu dağlarda.

 

"Bugün bakalım en çok kim it soyu avlamış kim çok avlamışsa bütün maaşlarınız onun. ".

 

"Tam arkanızda ".

 

dedi Fatih Maraz Ali teröristi indirirken..

 

"Temiz komutanım".

 

dedi Atıf oda gizlendiği yerden çıkıp timinin yanına gelirken..

1 saatlik çatışma sonucunda Miro itiyle kaçan teröristler hariç 51 terörist gebertilmişti.

 

"Ne durumdayız Fatih ".

 

Aramızda 3 kilometre var komutanım . Güvenli yoldan gidersek 1 saatimizi alır ama Cudi dağına yakınız. Ordan Şehmus itinin kampına geçebilirler Sayıca çok fazla o kamp. Destekte alabilirler.

 

"Bizim destek timi arayalım Hasan ne durumdalarmış öğrenelim telsizi bağla".

 

"Emredersiniz komutanım !".

 

"Kardeşini burda bırakmış it soyu .Etrafa bakın benzin veya tüp varmı".

 

dedi Maraz Ali.

 

Hüseyin ve Şafak'a bakarak.

 

"Emdersiniz komutanım ".

dedi Şafak ve Hüseyin.

 

İçinde Miro'nun kardeside olan teröristleri bir araya toplayan Dadaşlar timi buldukları küçük tüplerle etraflarını çevirdiler teröristlerin.

 

Bulundukları yeri terk ederken güvende oldukları bir anda Fatih ve Atıf nişan alarak 3 tüpe ayni anda ateş etmesiyle bütün tüpler patlamış,it soyları param parça birer kızarmış ete dönmüştüler.

 

Güneş yeni yeni üzerlerine doğarken ne uykusuzluk ne açlık umurlarında değildi. Bu vatan için önemli olan uykusuzluk ve açlık değil huzur ve güven önemliydi.

 

Telsizle irtibat kuran Maraz Ali.

 

Kartallar timiyle irtibata geçti.

 

"Kartal ne durumdasınız kardeşim ".

 

"Size 2 saatlik yol uzağındayız pusuya düştük çatışma yaşadık yaralılar var. Helikopteri bekliyoruz. Destek ekiple birlikle geleceğiz . Sakın biz gelmeden çatışmaya girmeyin duydun mu beni Yankı !".

 

dedi Tibet itiraz istemez sesiyle. Ömerden sonra birde Yankı'nın gitmesine dayanamazdı.

 

"Bakarız Kartal sizde yetişmeye bakın. Koordinatları gönderir Hasan ".

 

"Yankı!Yankı ".

 

"İrtibat kesildi komutanım ".

 

"Senin ağzını burnunu kırmazsam Yankı hele burnun bile kanamış olsun. Hayvan herif ".

 

dedi Tibet burnundan solurken.

 

Yankı ve timi etrafı tarayarak yol alırken Kartallar timi onları almaya gelecek olan Helikopteri bekliyordular.

 

Güne uykusuz gözler korkuyla çarpan bir kalple gözlerini açan Şebnem 'e birde baş ağrısı sürpriz yapmıştı.

 

"Hih abla o gözlerin ne ele".

 

dedi Esma hayretle.

 

Şebnem 'in gözleri kan çanağı olmuş içindeki huzursuzluk gece boyu devam etmişti.

 

"Başım ağrıyor yok bir şey merak etme".

 

"Dün de bir şey vardı sende ne oldu".

 

"Maraz Ali".

 

dedi Şebnem sözlerini daha tamamlayamadan hiç akmamış gibi akan yaşlarıyla susmak zorunda kaldı.

 

"Ne oldi ona bir şey mi yapti sene abla".

 

"O -o bana yuva olmaktan başka ne.. ne yapabilir Esma".

 

dedi Şebnem kesilen sesiyle.

 

"Niye bu kadar perişansın o zaman abla bu halin ne".

 

dedi Esma sesideki daha da artmış korkuyla. Kafasında dönüp dönen binlerce senaryo vardı.

 

"Dün gece göreve getti hemde Şırnak 'a teröristlerin en çok olduğu bölgeye ..

duraksadı ciğerlerine yetmeyen bir soluk aldı.

 

Ona bir şey olursa ben neyderem Esmam yapamam bir kez daha yetim galamam ruhumuda idam edemem Esma edemem".

 

İşte şimdi Esmada hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Onunda canı yanmıştı.

 

"Sen ne ara bu gadar sevdin onu ".

 

"Bilmirem bilmirem ben fark etmeden o kendine bir krallık kurdu bu kalpte.

Benim kalbimde ilk defa acıdan bir his oldi Esma . O hissin adi Maraz Alim ".

 

dedi Şebnem tam o anda korkuyla yerinden sıçrayarak bir şey oldu.

 

"Gız sizi gibi hain sıçanlar benim niye heç bi pohtan haberim yoh he niye yoh. ! Hele bah Ahmet demese ayaklı gazete mahbuleden duymasam benim bunu istemeye geldiklerinden Maraz Ali'nin göreve gittiğinden haberim olmayacak.".

 

dedi Gülce kapıyı bir kez daha sertçe çarparak.

 

"Giz Allah canın almiya senin Gülce abla. Ödümizi gopardın hem Ahmet abi ne iş ".

 

dedi Esma göz kırparak.

 

"Sen niye aglirsen Şebom ne oldi".

 

dedi Gülce Esmanın sorusunu tiye alarak.

 

"Hele anlatın ne oldi. Hoç merah etmirem ama genede siz anlatın".

 

"Yoh canım sen heç merah edermisen . Etmiş olsan sabahın altısında burda olurdun hemi abla ".

 

Yüzünde ilk defa küçük bir tebessüme yer veren Şebnem. Sıkı sıkı sarıldı yanına oturmuş Gülceye.

 

"Saat alti mi giz?.".

 

dedi Gülce.

 

"He saat tam 6 .20 ". Gülce abla.".

 

"Gız demekki ey hızlı goşmuşam ha".

 

"Hem ben küsem size ".

 

"Tamam tamam küsme Esma anlatsin ".

 

"Sende anlat ".

 

dedi Gülce elleriyle Şebnem 'in ıslanmış yanaklarını okşarken.

 

Gülce akşama kadar kızların yanından ayrılmamış hep birlikte vakit geçirmiştiler..

 

O sırada 1 saatlik yolu gelen Dadaşlar timi .Kendilerine yer belirlemiş menzil ayarlamıştılar. Gece olmasını bekliyor

Bir karınca sessizliğinde hareket ediyordular. Avının her hareketini izleyen kurt gibi keskin ve sabırlıydılar.

 

Elindeki konserve fasulyeden yemeklerini yiyen Dadaş timi . Sırayla nöbet tutmaya döndüler. Gündüz yerini geceye teslim etmiş tüm kasvetiyle sis bulutuna çeviriyordu etrafı.

 

Maraz Ali yemeğini yemiş elindeki mataradan son suyum suyunu içiyordu.

 

İçindeki hasret o kadar harlıydı o kadar yakıyordu ki içini. Fırat nehrinin tüm suyunu içse yinede yangınını almazdı.

Onun yangını bir tek elindeki oyali yazmada vardı. Göz bebekleri titreyerek baktı elindeki sevdiğinden aldığı yazmaya.

 

"Olum bu Yankı komutanda bi haller var. Sürekli o yazmaya bakıyor ".

 

dedi Atıf sesini kısabildikce.

 

"Sevdalanmış hemde çok fena sevdalanmış sonu benim gibi olmaz inşallah onun sevdiği onu bekler".

 

dedi Fatih. ihanete uğramış sevdasının üzerinde ki tozları sözleriyle silkelerken .

 

"İnşallah gardaşım inşallah ".

 

"Hareketlenme var komutanım ".

 

dedi Şafak.

 

Elindeki yazmayı kalbinin üzerine ait olduğu yere koyarken hızla yerinden kalktı.

 

Eline aldığı dürbünle bakan Maraz Ali

 

"Kaçırdıkları çocukları getirmiş it soyları. ".

 

"Kızlar çok fazla komutanım ".

 

dedi Şafak

 

"Ya canlı bomba yada terörist liderlerine hediye".

 

dedi Maraz Ali dişlerini sıkarak.

 

"Sessiz olun tek bir çıt çıkmasın tek bir çıt yerimizi belli edebilir. Toparlanın ".

 

Duydukları çığlık sesleri hiçte Kartal timini beklemeye yardımcı olmuyordu.

 

Kollarından tutarak zorla kaya diplerine götürülmeye çalışılan beş kızın feryadı. Heyelana sebeb olacak kadar şiddetliydi . Ama kollarından çekerek götüren domuz yavruları teröristlere etkisiz di. Kendilerini 13 yaşlarında ki kızlarla tatmin etmek isteyen bir avuç domuz pislikleri .

 

Dağa kaçırılan ,kaldırılarak gelen her kız çocuğunun hazin sonu buydu. Kimisi ya orada ölürdü acıdan. Yada daha sonra kendileri intihar ederdi. Yaşamaya devam edenlerse yitik bir halde ölümü bekleyenlerdi.

 

"Komutanım götürüyorlar engel olmayacakmıyız ".

 

"Bekle Hasan sakın tek bir hareket etme ".

 

"Komutanım dokunacak.".

 

"Sana bekle dedim asker emrime karşı gelme.!. ".

 

Ellerini yumruk yaptı Hasan daha fazla bu manzaraya katlanamazdı gözlerini yumdu komutanından gelecek komutu bekledi.

 

Dışarıya çıkan Şehmusla Miro yu gören Maraz Ali

 

"Şimdi ".

 

diye bağırdı.

 

Kemençe İdris 'in attığı bombalarla birlikle gökten yağan dolu gibi mermi yağdı teröristlerin üzerine.

 

Yağan mermilerden kaçmaya çalışan çocukları kendilerine sper etmekten çekinmedi Şehmusla miro.

 

Türk askerinin masuma zarar vermeyeceğini biliyordular.

 

Yarım saattir süren çatışma hararetli bir şekilde ilerliyordu.

 

"Komutanım son şarjorler".

 

dedi Şafak.

 

"Benim da komutanım ".

dedi kemençe İdris

 

"Siz ne durumdasınız Fatih ".

 

"Bizimde öyle komutanım. "

 

dedi Fatih.

 

"Nerede kaldı bu destek ekip ".

 

"Komutanım üzerimize bir kız çocuğu geliyor ".

 

dedi Hasan.

 

"Ölecek nereye geliyor bu".

 

"Sper yerinden ayrılma Hasan !".

 

dedi Maraz Ali.

Bu oyunu biliyordu. Ama Hasan'ın bir acemi gibi davranıyor olması onu dahada zora sokuyordu.

 

"Komutanım üzerinde bomba var ".

 

dedi Fatih.

 

"Vur Fatih sakın yaklaşmasına izin verme !".

 

dedi Maraz Ali.

Eğer yaklaşırsa tüm askerlerinin sonu olurdu bu kız.

 

Eğer kızı vurmazsa aldığı ilaç yüzünden o kendi kendini zaten parçalara ayıracaktı. Askerlerinin canı ona emanetti. Buna izin veremezdi .

 

Fatih nisan almışken Hasan'ın sesi duyuldu.

 

"Dur Fatih ikna edebiliriz. "

 

"Siktirme belanı asker ! çök yerine hangi iknadan bahsediyorsun ilaç almış o ".

 

"Komutanım ".

 

diye ayaklanan Hasan kalbinin üzerinden vurulmasıyla sırt üstü yere uzandı.

 

İkizinin vurulduğunu gören Hüseyin nefesinin ciğerlerini yakarak geçtiğini hissetti. Bu acı bambaşkaydı yollarını gözleyen biri yoktu belki ama ikiside birbirlerinin yolunu gözler yuva olurdu birbirlerine.

 

İkizler olan Hasan Hüseyin aynı askeri karargaha atanmış ayni timde görev alan iki yetim kardeş. 15 yaşında depremde tüm ailesini kaybetmiş devlet korumasına girmiştiler. Şimdide vatanını koruyan birer yiğit askerdiler.

 

Fatih onlara yaklaşan kızı vurmuş

 

"Son mermiydi komutanım ".

 

diye solumuştu.

 

"Atıf kemençeyle yer değiş ,hemen Hasan'ın yarasına bak çabuk !. Koruyorum ben sizi".

 

Atıf hızla Hasan 'in yanına gelmiş içerde olan kurşuna bakmıştı .

 

Kurşun derinde komutanım çıkartmam tanpondan başka yapabileceğim bir şey yok !".

 

"Nasıl yok lan vardır bul bir çaresini !".

 

dedi Hüseyin canhıraş bir şekilde.

 

"Yok oğlum yok anladın mı yok olsa yapmam mı!. O bizimde kardeşimiz".

 

"Bana bak Hasan sakın kapatma gözlerini ".

 

"Son mermi komutanım".

 

"Son mermi ".

 

dedi Maraz Ali de askerleri gibi.

 

"Hakkınızı helal edin Aslanlarım kanımızın son damlasına kadar savaşın. Bu vatan bize emanet. "

 

"Helal olsun komutanım kanımızın son damlasına kadar seninle savaşmak bize gurur. Vatan Sana Canım Feda".

 

dedi Dadaş timi hep bir ağızdan buna yerde yaralı halde yatan Hasan da dahildi. Gözünden süzülen yaşı eldivenli elinin tersiyle sildi Hüseyin kardeşine hiç bir şey olmayacaktı.

 

"Öyle kolay pes etmek yok Dadaş timi ".

 

Diye ateş ede ede geldi Kartal timi 30 askerle birlikle. Sabaha kadar süren çatışma yakalanan miro ve Şehmusla it sürelerinin ölümüyle sonuçlanmıştı.

 

Gelir gelmez Hasa'nın yarasına bakan recep ilk müdahaleyi yapmış kurşunu çıkarmıştı.

 

"Komutanım bir an önce yola çıkmak zorundayız. Hasan daha fazla dayanamaz yarası mikrop kapmak üzere. Diğer iki asker içinde durum geçerli.

 

"Telsizle irtibat kuruldu asker burada olurlar ".

 

"Gomutan seni gendi ellerimle öldirecam gomutan".

 

Elinde olan keleş silahın kabzasıyla çenesine şiddetle vurdu Maraz Ali

 

"Kes sesini kesmiyim soluğunu . Bağlayın su domuzun ağzını".

 

dedi Maraz Ali

 

"Haydi tim toplan karşıya geçmemiZ lazım ".

 

Dedi Tibet.

 

"Bağlayın şu iti ayaklarından eşeğin arkasına.".

 

"Gidene kadar ölür Yankı bu defa men edilmekten bile kurtulamazsın".

 

"Gebermez o it kafasından kan gelmediği sürece sakın durdurmayın.

Kan gelirsede yüzü eşeğin götüne gelecek şekilde oturtun tam ağzına gelecek unutmayın. Anlaşıldı mi Asker!"..

 

"Anlaşıldı komutanım!".

 

***

 

Gündüz geceye hasretken gecede gündüze hasretti. Kavuşamadan yitip giden zaman kavuşmak için zamanla yarışan saatler.

 

Tıpkı. Maraz Ali 'sinden haber alamayan Şebnem gibi zamanla yarışan ama bi türlü geçmek bilmeyen saatlerde kalmış. Sürekli saliseleri bile sayar olmuştu.

 

Öyle ki aradan 1 hafta geçmiş Maraz Ali 'den ses seda çıkmamıştı. Kendini çayırda hayvanları otlatırken bulmuştu. Bir kere bile yapmadığı şeyi şimdi aklını yitirmek zorunda kaldığı anda yapmıştı. Yengesinin bütün itirazlarına rağmen. Esmayla birlikte gelmişti tabi Mehmet bu fırsatı hiç kaçırmamıştı.

 

İstemeye gelecekleri ikinci gün babaannesi rahatsızlanmış Lütfülerden izin istemişlerdi. Lütfü sorun etmemiş hayırlısı demişti.

 

Mehmet ".

 

dedi Esma kalbi ağzında atarken daha önce hep korkudan atan kalbi şimdi mutluluktan atıyordu. Bu adam onun bütün ilklerinin imzası kalbinin mührüydü.

 

"Söyle Mehmet 'in duası. ".

 

Duyduklarıyla adeta eridi Esma. Kalbi kanat çıpmış ellerine usulca konmuştu.

 

"Ben senin duanmıyam".

 

"Seni gördüğüm ilk gün .. duraksadı alnını Esma'nın alnına değdirdi.

 

Dualarımda ki kadın karşımda dedim gülüm ".

 

dedi Mehmet dudaklarını koklayak öptüğü kadının alnında buluştururken.

 

Hangisine kalbi daha fazla hızlansın hangi sözünde dili tutulsun bilemedi Esma ama alnına değen dudaklarla bütün kanının çekildiğini bedenini terk ettiğini hissetti.

 

Sevdiği tarafından öpülmek böyle bir hismiydi işte şimdi anlaya tada bilmişti.

 

Ömür boyu tatmak isteyeceği tek duygu buydu buna adı kadar emindi. Belki şuan kendi adından emin değildi ama zira Mehmet 'in yumuşak dudakları aklını başından çoktan almıştı.

 

Hele aldığı sık nefeslerle yüzüne değen sıcaklık tenini alev alev yakıp geçiyordu. Bu adamda soluklanmak istemesi günahmıydı. Yakında helali olacak olmak en büyük arzusu mutluluğuydu.

 

İkiliye gözleri takılan Şebnem atmakta olan yaşlarına yenilerini de oluk oluk olarak ekledi.

 

Vuruldum aynı yerden üst üste

VURULDUM .

Yoruldum ,dağıldım. Korkuyorum Anlıyormusun .!

 

Dağılmış bir haldeydi Şebnem yine kaybetme korkusu buhrana çevirmişti hayatını. Bir kez daha kaybetmeye hazır değildi.

 

Ben ben olmaktan çıktım bir kez daha yaşatma bunu bana .

Bir el var sanki boğazımı sıkı sıkı tutmuş nefesimi kesiyor.

 

Ellerini boynuna gitti hayali bir el nefesini kesiyor gibiydi. Oysa asıl nefesini kesen ruhunun suyu sevdiğinin yanında olmamasıydı.

 

Dile döktü yine içindekileri sanki karşısında Maraz Ali varmış gibi.

 

Öyleki elleri yerini çok sevmiş gibi. Tenime bıraktığı kırmızılık yerini mora çalacağı çok aşikar. İçimde bi sıcaklık var ateşe düştüm sanki İçimde korlar var .

 

Korkuyorum Anlıyormusun Korkuyorum !. . Daha seni yeni bulmuşken doyamamışken kaybetmekten Korkuyorum. Kokun kokun Alim silinir diye koklayamıyorum sürekli. Elimde bir künyen senden bana hatıra anılar alnıma kondurduğun buseler var.

 

Yetmiyor ama ben nefessizim ,

derince nefes çekti içine ama istediği nefes ciğerlerine dolmadı.

Ruhum kaybolmuş gibi o günden sonra terk etti beni ruhum. Bir kez daha anladım sadece kalple sevilmezmiş ,sadece kalp özlemezmiş . Ben her zerremle seni çok özledim. Ne zaman geleceksin Marazım güneş gözlüm toprak kokulu Alim .

 

Ben nefessiz kaldım bir yudum suya muhtaç kaldım. Sensiz ben ayazda kaldım.

 

dedi Şebnem gözlerinden taşan yaşlar toprağa damlarken.

 

Toprak olmus ellerini burnuna götürdü. Henüz toprak yaştı.

 

"Tıpki Maraz Alim gibi kokuyorsun. Ama o senden daha güzel kokuyor. Sakın onun kokusunu çaldığın gibi bedenini de esir etme kendine. ".

 

dedi .Elindeki toprağı parçalamak istercesine.

Dayanamıyordu artık Çatısı bacası olmayan bir ev gibiydi.

Rüzgar vurdu yel vurdu. Savruldukça savruldu. Ne zormuş bi adamın evin olması ,limanın olması.

 

Hıçkıra hıçkıra ağladı o günden sonra tek bir haber yoktu Maraz Ali den öyleki Mustafa 'yı bile görmemişti .

 

"Ağlama o gözler ağlamayı hak etmiyor.

Seni kim ağlattıysa onun canını alabilirim ".

 

Duyduğu tok sesle ağaca yasladığı sırtından destek alıp ayağa kalktı.

Bu ses hem çok bir o kadar da yabancıydı. Sesini unutmuş olabilirmiydi.

 

"Sen ! sen burdasın ne zaman geldin . ".

 

diyip sıkıca sarıldı Şebnem önünde dağ gibi duran özlediği adama .

 

Abisi bildiği adam dağ gibi yanında kollarını sarmıştı ona . Hıçkıra hıçkıra ağladı hiç susmak istemecesine. Babasının yokluğunu hissettirmemek için çabalayan adam şimdide güneş gözlü sevdiği için akan yaşları nasırlı elleriyle siliyordu.

 

Nasırlı ellerin sahibinin ağzından çıkan haykırışla yerinde titredi adeta Şebnem.

 

"Esmaa!".

 

"Şimdi yaktım seni it sen nasıl benim bacıma sarılırsan".

 

Diye Şebnem 'i bırakarak koşmaya başladı. Şebnemse giden kuzeninin ardından dona kalmıştı

 

Taki Esma'nın çığlığını duyana kadar.

 

 

 

 

 

Evett canlar bir sonraki bölüm görüşürüz. Yorumlarda buluşalım.

 

Loading...
0%