@s_ozturk37
|
Mümtaz kapıdan dışarıya çıktığında hava henüz yeni aydınlanıyordu. Rüzgarın etkisiyle ağaçlar adeta uğulduyor gibiydi. Yerlerde yaştı. Aslında en tehlikeli durum da buydu. Zemin kayıp düşmeye oldukça müsaitti. Mümtaz evinin sokağından sağa döndü ve bir üst caddede bulunan otobüs durağına doğru yürüdü aksak ayağıyla. Durağa vardığında beklediği otobüs daha gelmemişti. Hava yağışlı değildi ama her an patlayacak gibiydi. bekledi bekledi bekledi... Otobüs durağa yanaşıp kapılarını açtığında herkes bir anda ilk basamağa doğru yöneldi. Bir anda arbede oldu ve Mümtaz otobüse binmeye çalıştı fakat aksak ayağı yüzünden oldukça zorlanıyordu. Tam o esnada arkasından bir ses duydu. '' Dur yardımcı olayım kardeşim'' der hafif tombul ve kel kafalı bir adam. Mümtaz'ın koluna girer ve basamağı çıkmasına yarımcı olur. Mümtaz: '' Çok teşekkür ederim.'' der gayet mutlu bir ses tonuyla. Otobüs yoluna devam eder.
Dükkana vardığında henüz kimse gelmemiştir. Korkuluklara tutunarak hafif adımlarla merdivenleri iner yürümeyi yeni öğrenen bir çocuk misali temkinli bir şekilde. Dükkanın kilidini zorlar ve çok gürültülü bir gıcırtıyla kilidini açmıştır. Kapıdan içeriye girince yoğun bir talaş kokusu gelir burnuna. Kapının hemen girişinde bulunan odun sobasına iki parça odun atar ve sobayı yakar. Her geçen dakika buz kesmiş bu marangozhane daha da sıcacık hale gelmiştir. O arada bir demlik çay demlemiştir Mümtaz Bey. Çok geçmeden dışardan kapı açılır. İçeriye genç ,siyah paltolu, sırma saçlı, renkli gözlü bir adam girer. '' Günaydın Mümtaz abi kahvaltılık bir şeyler aldım buyur.'' der. '' Allah razı olsun. Çayı daha yeni demledim sen otur başla Osman ben bir lavaboya gidip geleyim.'' der Mümtaz Bey. Çok vakit kaybetmeden Mümtaz Bey ve Osman Bey çalışmalara başlarlar. İşleri yetiştirmek için az bir zaman kalmıştır ve yoğun bir şekilde bütün gün çalışırlar. Osman Bey ahşaptan ürünler yaparken Mümtaz ise çocuklar için birbirinden güzel oyuncaklar yapmaktadır. Geçim kaynağı budur Mümtaz Bey'in. Artık gün sonu gelmiştir. Marangozhanenin kapısını kilitleyen Mümtaz Bey için daha sıkıntılı bir durum vardır. '' Şu basamakları çıkabilmek için kendime baston yapsam hiç fena olmaz.'' dedi Mümtaz Bey kendi kendine. O esnada Osman Bey, Mümtaz Bey'in koluna girer ve merdivenleri çıkmasına yardımcı olur. '' Teşekkür ederim Osman .'' der Mümtaz ve bir anda duraksar ve ekler.'' Osman ben yarın mağazaya geçeceğim yarın dükkanı beraber açarız yeni yaptığım oyuncakları alıp götüreceğim hem yeni siparişler de gelecek.''
Ertesi gün marangozhanede hazırlıklarını yapmaktadır Mümtaz. Kendi elleriyle yapmış olduğu oyuncakları birer koli haline getirmektedir. '' Ben bugün genellikle mağazada olacağım Osman. Oraları biraz toparlamam lazım. Beni merak etmeyesin.'' Elinde bulunan şarjlı matkap ile vidalama yapan Osman bir anda arkasına dönerek '' İstersen bende geleyim Mümtaz abi yüklerin biraz ağır gibi yardım ederim.'' Bunun üzerine Mümtaz: '' Allah razı olsun Osman sen işlerini hallet ben kendim giderim. Zaten iki küçük koli çok değil yavaş yavaş giderim.'' Mümtaz Bey kapıyı açar ve merdivenlere doğru yönelir. Tam da o esnada bir ses duyar. '' Merdivenler'' Mümtaz Bey bir anda arkasına döner ve gülümseyerek '' İşte o hiç fena olmaz.'' Karşılıklı gülüşürlerken Osman , Mümtaz'ın koluna girer ve en üst basamağa kadar eşlik eder. Kapalı ve sisli bir gündü. Mümtaz elinde iki koli ile yürümeye devam etmektedir. Üç sokak ötede bulunan mağazasına doğru gitmektedir. Attığı her adımda daha da zorlanmaktadır. Taşıdığı koliler çok ağır olmamasına rağmen sanki koca bir kainatı taşıyormuş gibidir. Ağırlaşır ağırlaşır ve her geçen saniye taşıması daha zor hale gelir. Tam o esnada bir bocalayıverir. Elindeki taşıdığı koliler tonlarca bir ağırlık gibi gelirken bir anda yükün hafiflediğini hisseder. Koskoca bir kainat gibi gelen o koliler bir anda kuş tüyü gibi olmuştur. Karşısında pos bıyıklı, uzun dalgalı saçlı bir şahıs belirir. Mağazaya varmışlardır. Mümtaz, cebindeki anahtarı çıkarır ve mağazanın kapısını açar. Sesi korku filmlerindeki kadar korkutucu bir gıcırtı sesiyle açılır. Öyle ki birinin kötü kötü gülerken ki çıkardığı o tiz ses gibi geliyordu. Bu sesin etkisiyle ürkmüştü Mümtaz Bey. Mağazanın halinden uzun zamandır açılmadığı gayet belliydi. Mağazada bulunan bütün eşyalar toz içerisindeydi. Hatta büyük bir kısmı örümcek ağları kaplamıştı. Örümcek ağlarını gören Mümtaz'ın içini bir ürperti hali aldı. Dükkana beraber girmiş oldukları pos bıyıklı bu beyle beraber dükkanı temizlemeye başladılar. Dükkanı temizlerken dışarıdan ağlama sesi ve bağırış sesleri gelmesi üzerine Mümtaz dışarıya çıkar aksayarak. Dışarıda bir çocuk ve anneye denk gelir. Aralarında geçen konuşmaya göre küçük çocuk annesine oyuncak alması için ısrarcı davranmakta fakat anne parasının bulunmadığını bunun mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyor. Fakat çocuk istediğini yaptırmak için ağlamaya başlıyor. Fakat anne bir türlü ikna olmuyor. Mümtaz olaya müdahale eder ve çocuğa uygun bir dille konuyu anlatmaya çalışır. '' Bak güzel evladım. Annen ile babanı asla üzme onlar her daim senin iyiliğini isterler. Onların her daim kıymetini bil olur mu yavrum. Sevgi kadar güzel bir şey tanımadım ben. Benim annem babam yok. Kendilerini çok özlüyorum ama artık yoklar. Ben onların kıymetini bilemedim küçükken çok yaramazlıklar yaptım. Şimdi ise yokluklarını çekiyorum. Hayatımın hep merkezi noktasındalarken kıymetlerini bilemedim , kısacası iş işten geçtikten sonra kıymete bindi. Kısacası kör ölür badem gözlü olur.'' Mümtaz dükkana doğru yönelir ve elinde bir şey tutarak gelir aksayarak. '' Al evladım bu senin için fakat bir daha anneni zor durumda bırakma o senin en değerli hazinen.'' elindeki oyuncak arabayı çocuğa verir. Çocuğun annesine yönelir. '' Bir daha sizi üzerse lütfen bana bildirin.'' der tebessüm ederek. Çocuğun alnından öper. Çocuk gayet mutlu şekilde annesinden özür diler ve anne, Mümtaz Bey'e teşekkürlerini ilettikten sonra yollarına devam ederler. Mümtaz Bey'de hem bir çocuğu mutlu etmenin hem de bir ailenin sorununu çözmenin mutluluğu içerisindedir.
Mümtaz , neredeyse kaderine terkedilmiş gibi görünen mağazasını güzelce temizlemeye devam etmektedir. Mağazada bulunan eşyaları silmeye devam eder. Tabi tek başına bitecek gibi değildir mağaza. Her ne kadar işler gözünde büyüse de burası ekmek teknesidir Mümtaz için. Pos bıyıklı adam Mümtaz'a doğru yaklaşır. '' Mümtaz abi daha yapılacak bir şey yoksa ben müsaadeni isterim. Biraz işlerim var.'' Mümtaz'da bunun üzerine '' Allah razı olsun senden teşekkürler daha ne isteyebilirim ki. Çoğu işleri hallettik. Yolun açık olsun. O esnada Mümtaz, öğlen namazının vaktinin yaklaştığını fark eder. '' Beraber çıkalım.'' Mağazayı kapatırken camda ters duran kartonu çevirir. ' Dışarıdayım birazdan geleceğim.' Ardından kapıyı kilitleyerek çıkar. Sokağın biraz ilerisinde bulunan camiye doğru yol alır. Vardığında kalbi yüreğinden çıkacak gibi hızlı bir şekilde atıyordu. Nefes alıp vermeleri de bir hayli hızlanmıştır. Bu durum şadırvana gidip abdest almaya başlayıncaya kadar devam eder. Mümtaz Bey abdest alırken yüzüne ve azalarına her su vurduğunda kalbi daha sakin atmaya başlamış nefes alması daha normal hale gelmeye başlar. O esnada müezzin minareye çıkmıştır. '' Allahu ekber. Allahu ekber ...'' Mümtaz ,camiye girip namaz kılacağı bölgeye gittiğinde müezzin ezanı daha yeni bitiriyordu. Ezanın bitmesiyle cemaatin dua ederken çıkardığı mırıldanmalar camini kubbesinde yankılanıyordu. Vakit namazı kılınmış ve cemaat dağılmaya başlamıştır. Mümtaz ,geriye kalan işlerini halletmek üzere mağazaya geçmiştir. Buradaki işlerini hallettikten sonra tam çıkmaya hazırlanırken bir anda yine o rahatsız edici gıcırtı sesi duyuluverir. '' Kolay gelsin Mümtaz Abi.'' Arkasını döner dönmez Osman ile yüz yüze gelir.
'' Hayır olsun inşallah bir sıkıntı yok değil mi?''
''Yok be Mümtaz abi. İçin rahat olsun. Marangozhane de işlerimi halledince dedim ki Mümtaz Abi'nin yanına bir gideyim.''
'' İyi yapmışsın kardeşim. Bende napayım buraları toparlamaya çalıştım. Gerçi bir günde bitecek gibi değil ama neyse.''
''Sıkıntı yok Mümtaz Abi. Yarın sabah buraya seninle girer hallederiz.''
''Bütün işler bitti mi?''
''Evet abi. Montaja gitmek için her şey hazır. Sadece bir araca ihtiyacımız var.''
'' Hallederiz. Bizim nakliyeci Melih ile konuşurum. Ne zaman gideriz montaja.''
'' Bu hafta içi halledebilirsek güzel olur abi.'' Mümtaz mağazada son kontrollerini yaptıktan sonra Osman ile beraber mağazayı kapatıp giderler.
Sevim , komşularıyla beraber sohbet edip dedikodu yapıyorlardı. Belki de sohbetin en koyu olduğu bir zaman diliminde bir anda kapı çalar. Sevim, kapıyı açmak üzere evinin salonundan çıkar. Kapıyı açtığı anda karşısında Mümtaz'ı görünce ilk baş panikler gibi olsa da sakinliğini korur.
''Hayırdır hanım. Kim geldi kim var evde?''
''Komşular var bey. Muhabbet ediyorduk.'' Mümtaz Beyin yüz ifadesi bir anda değişir. İçeriye girmesiyle beraber bütün herkes tabiri caizse çil yavrusu gibi dağılmaya başladılar. Saniyeler içerisinde herkes Sevim Hanımla selamlaşarak gittiler. Ama Mümtaza Beyin yüzündeki o ciddi ifade hala gitmemiştir. Her an bir ulusa sesleniş konuşması yapacak gibidir. Konuşmaya başlarlar:
'' Ben sana ne demiştim?''
''Ama bey...''
''Ne de-miş-tim.'' Bu lafın ardından Sevim Hanım hiç cevap vermez.
''O komşularla görüşmeni istemiyorum dedim mi demedim mi?'' Mümtaz Bey bu lafın ardından biraz daha sakin konuşmaya başlar.
''Hanım ben senin daima iyiliğini istiyorum. Onlarla görüşme diyorsam var bir bildiğim. Onlar seni olumsuz yönde etkilerler. Çünkü onlar dedikoducu. Konu döner dolaşır sana gelir. O an bir şey derler üzülürsün. Bunların dilinin kemiği yok.'' Sevim Hanım'ın yüzünün düştüğünü gören Mümtaz Bey konuyu değiştirir.
''Hanım benimle gelir misin ? Bir konu hakkında senin de fikrini almam gerekiyor.'' Sevim Hanım iyice meraklanır. Evin salonundan yatak odasına doğru geçerler. Komidinin en alt çekmecesinden bir zarf çıkartır ve okuması için Sevim Hanım'a uzatır. Sevim Hanım meraklar içerisinde zarfı alır tam açmak üzereyken bir anda kapı çalar. Sevim hanım zarfı çekmeceye geri bırakıp kapıyı açmaya gider. Kapıyı açtığında karşısında Osman belirir.
''Yenge Mümtaz Abi evde mi?'' Mümtaz Bey Osman Bey'i görünce şaşkınlık geçirir.
''Buradayım Osman. Hayır olsun inşallah.''
''Abi müsaitsen bir konu için konuşmamız gerek.''
''Buyur gel kardeşim.''
''Abi dışarda konuşsaydık.''
''Gel kardeşim yengen yabancı değil.'' Osman içeriye girer. Mümtaz Bey ise mutfağa gider. Bir bardağa su doldurur ve o esnada balkonda oturmakta olan Osman'a ikram eder. Seri bir şekilde nefes alıp vermesinden, kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atmasından bellidir çok acil bir durum olduğu. Osman Bey bir bardak suyu besmele çekerek yudum yudum içerken bir yandan da konuşmaya başlar:
''Abi çok acil yardımına ihtiyacım var. Acilen bize gitmemiz lazım.'' Mümtaz Bey lafa girer;
''Hayır olsun inşallah.''
''Abi hanım çok hasta ne olur yardımcı olun. ''Osman Beyin dokunsan ağlayacak gibi bir hali vardır. Daha fazla vakit kaybetmeden apar topar evden çıkarlar ve Osman Bey'in evine gelirler. Mümtaz Bey gayet soğuk kanlı davranarak hızlı bir şekilde plan yapar;
''Osman sen hızlı bir şekilde Sevim ile beraber yukarı çıkıp hazırlanın. Bende en hızlı şekilde bir taksi durağına gidip taksi getireceğim.''
''Tamamdır abi hemen gidiyoruz.'' Sevim Hanım ve Osman Bey apartmana girerler. Mümtaz Bey ise ayağı her ne kadar zorlasa da elinden geldiğince en hızlı adımlarla taksi durağına doğru gitmeye çalışır. Fakat hızlı hareket etmesi gerektiği için bacağında sürekli çekme hissi oluşturduğu için oldukça zorlanmaktadır. Ona rağmen taksi durağına ulaşır ve hemen bir taksiye atlar ve apartmanın önüne gider. Apartmanın girişine vardığında Sevim Hanım ve Osman Bey, kapıdan çıkmaktadır. Apar topar taksiye binerler ve hastaneye giderler. Hastaneye vardıklarında acil kapısından giriş yaptıklarında hemşireler hemen sedyeyle gelirler. Hemşireler ne olduğunu sormaları üzerine Osman Bey eşinin durumunu hemen anlatır. Bunun üzerine serum takılır. Mümtaz Bey odadan çıkar. Sevim Hanım ve Osman Bey odada kalırlar. Birkaç dakika sonra Mümtaz Bey elinde bir poşetle geri gelir:
''Hadi dışarıya gelin. Biraz bir şeyler yiyin. Aç kalmayın sıkıntılı.'' Osman Bey aç olmadığını belirtse de Mümtaz Bey o ciddi ve koruyucu ses tonuyla;
''Saçmalama olmaz öyle şey. Hemen geliyorsun. Lafımı ikiletme.'' Osman Bey tebessüm eder. Ardından sarılırlar.
''Allah razı olsun abi. Vallahi hakkını ödeyemem.''
''Saçmalama Osman. Olur mu öyle bir şey. Sen sadece iş yerinde muhatap olduğum mesai arkadaşım değil aynı zamanda benim ailemden birisin. Biz sadece iyi günde yanında olsak ne anlamı kaldı arkadaşlığın. Bizim iyi gün dostuna ihtiyacımız yok. Ondan bol miktarda var. Bizim kötü gün dostuna ihtiyacımız var. Önemli olan hem iyi günde hem de kötü günde bir arada olmaktır. İşte bunu başarabildiğimiz zaman bir anlamı olur dostluğun.''
Şehrin göbeğinde tek bir başınaydı. Ne yapacağından bir haberdi. Hiç durmadan koşuyordu. Sanki birilerinden kaçıyor gibi hali vardı pembe elbiseli küçük kızın. Sanki birileri onu yakalayıp zarar vermek istiyormuş gibi can havliyle o küçücük yarı ıslak yarı kuru küçücük ayaklarıyla. Sığınabilecek güvenli bir yer bulabilmek umuduyla metrelerce koştu koştu koştu... Yıkık dökük bir ev buldu ve koşarak içeriye girdi. Kızın küçücük vücudu bu kadar koşmaya daha fazla takat getirememişti. Evin önüne bir araç yanaşır içinden üç tane adam inerler. Tiplerinden de bakılacağı üzere tekinsiz gözüken bu adamlar yıkık dökük evin orda bulunan kızı araca bindirip götürürler. Gözlerini açtığında kendini ameliyathane de bulur küçük kız. Üzerinde kıyafetlerinin aksine ameliyat elbisesi vardır. Anlamsız bir şekilde çevresine bakmaktadır. Kendi kendine o soruyu sormaktadır. '' Ben buraya nasıl geldim.'' Küçük kız sağına soluna bakındığı sırada koridordan bir takım sesler duymaya başlar ve bu sesler her geçen saniye daha da artmaktaydı. Kapı açılır ve kapıda bir adam belirir. Ameliyat masasının üzerinde bulunan neşteri eline almasıyla küçük kızın üstüne doğru atılır. Küçük kız çığlık atarak adamı bileklerinden kavrar. Fakat savunmasız küçücük bir kız koskoca adama ne kadar karşı koyabilirdi ki. Gücü tükenmeye başlamıştı ve neşter boğazına doğru yaklaştı yaklaştı ve iyice yaklaştığı esnada adamın bütün nefesi bir anda kesiliverir ve yalpalar. Küçük kız elinden kurtulmuştur. Koridordan fırlayarak can havliyle bütün hastanenin koridorunu koşup izini kaybettirmeye çalıştı. Fakat adamın pes etmeye niyeti yoktu. Bir kapıdan dışarıya çıkar küçük kız. Çıkmasıyla beraber dengesini düşüp sırılsıklam olması bir olur. Pek iyi yüzme bildiği de söylenemezdi kızın. Çırpınıp çıkmaya çalıştıkça daha da derine batıyordu. Alttan bacağına bir şey değdiğini hisseder. Aşağı doğru baktığında kendisini kovalayan adamın bacağını tuttuğunu görünce daha çok panikle. Fakat suda ikisinden başka kimse yoktur. Suyun derinliklerinde debelendikleri esnada bir anda suyun yüzüne çıkmaya başlar küçük kız. Suyun yüzüne çıktığı esnada kızı vücudundan kavrayan kişi sudan çıkarır. Sonra da kendi çıkar. Kız bir anda doğrulur ve kendisini kurtaran adama saniyelerce bakar. Sormak istediği fakat soramadığı sualler vardı. "Bu adam kimdi." ve " Beni nasıl kurtardı." sualleri kafasının içinde dönüp dolaşıp duruyordu. Fakat korkudan soramıyordu. Zar zor iki kelam edip teşekkür edebildi sadece.
Kendini bir hastane odasında bulur gözlerini açtığında. Sağ elinin üzerinde bir damar yolu açılmış kendisine serum verilmektedir. Doğrulur ve kalkmaya çalışır. O esnada odada bir hemşire belirir. ''Sonunda küçük prenses uyanmış.'' Aklındaki o soruyu sorar.'' Ben buraya nasıl geldim.'' Hemşire kızı dışarıda, baygın ve sırılsıklam halde bulduklarını ve apar topar buraya getirdiklerini söyler. Kızcağızın oldukça durgun ve bitkin bir hali vardır. Hemşire dışarıya çıkar. Hemen kapıda bekleyen esmer tenli bıyıklı bir adam kızın durumunu sorar. Hemşire ise durumunun gayet iyi olduğunu olduğunu bugün taburcu olabileceğini söyler ve gider. Yürürken topuklu ayakkabılarının çıkardığı seslerde onunla beraber uzaklaşır.
Sabahın ilk saatleri... Gün daha yeni yeni ağarmaya başlıyordu. Mümtaz Bey ise bir pastanede ise kahvaltı etmektedir. Kapıda bir anda Osman belirir ve Mümtaz Beyin hemen karşısına oturur ve konuşmaya başlarlar:
'' Ne geceydi ama.''
'' Aynen Mümtaz Abi çok tempolu bir geceydi.''
'' Eşin nasıl oldu şimdi.''
'' Aynı be abi. Uyuyor şuan. İlk haline nazaran daha iyi gibi.'' Osman Bey esnemeye başlar.
'' İstersen bugün dükkanı açmayalım Osman. Baksana ayakta uyuyorsun.''
'' Sende benden farksız değilsin be abi.'' gülüşürler.
'' Ama gitmem lazım abi. Yetişmesi gereken bir iş var.''
'' Peki sen bilirsin ama kendini çok yorma. İş biraz bekleyebilir. Sağlık önemli.'' Osman tebessüm eder.
'' İyi ki varsın be abi.'' Mümtaz bey ve Osman kahvaltılarını bitirir bitirmez. Mümtaz Bey hesabı ödedikten sonra önce Osman'ı dükkana bırakır. Kendisi de mağazada kalan işlerini halletmeye gider. Mağazaya varan Mümtaz Bey kapının kilidini açarken bir kapısına konulmuş bir gazete dikkatini çeker ve mağazaya girerken gazeteyle beraber girer. Gazete sayfalarını kurcalayan Mümtaz Bey'in bir haber dikkatini çeker ve haberi sesli bir şekilde okur:
Ünlü işadamı Necdet Karadağ kırmızı listede
Türkiye'nin ünlü işadamlarından Necdet Karadağ kara para aklama başta olmak üzere beş suçtan aranıyor. Gelen bilgilere göre Karadağ en son Belçika'da görüldü. Ünlü işadamının Türkiye'ye iadesi hakkında iki ülke arasında diplomasi trafiği hala sürmekte. Bu konuda Belçika hükümeti '' Türkiye ile ilişkilerimizin zarar görmemesi adına arama çalışmalarımızı bir hayli sıklaştırdık. En kısa zamanda yakalayıp Türk yetkililerine teslim edeceğimizi beyan ederim.'' şeklinde açıklamalarda bulundu.
Mümtaz Bey haberi okuduğunda geçmişte yaşamış olduğu bir mazisi aklında şimşek gibi belirir. Bir bacağını tutar ve biraz sıvazladıktan sonra kasa tezgahının arkasına doğru geçer. Orada telefonunu alır ve Osman'ı arar.
'' Gazetedeki haberi gördün mü?''
'' Evet abi bende tam ona bakıyordum şimdi. Planımız nedir?''
'' Cihan'ı ara hakkında bir tahkikat yapsın. Tam olarak yerini öğrenmemiz lazım.''
'' Anlaşıldı abi hemen arıyorum.''
'' Hadi görüşürüz ben kapattım.'' Mümtaz telefonu kapatır ve dükkandaki işlerini halletmeye devam eder. Yüz ifadesi ise bir anda değişmiştir. Sempatik görünen Mümtaz Bey gitmiş yerine adeta bir buzdolabı kadar soğuk biri gelmiş gibidir. Yüz ifadesi öylesine soğuk ve manasızdı. Havada dolaşan kara kara bulutlar ve çıkan rüzgar adeta yaklaşan tehlikenin sinyalleri gibiydi. Bulutların arasında süzülen günışığı ise her şeye rağmen umudun, iyiliğin ve güzelliğin bir emsali gibiydi. Ağır ağır yaklaşmakta olan karabulutlar rüzgarı arttırsa da bulutların arasında çıkan gün ışığının sıcaklığı insanın kemiklerini işliyordu.
Osman Bey'in eşinin rahatsızlığı nedeniyle açılamayan o zart açılmıştır. Zarftan çıkan dilekçe örneğini okuyan Sevim Hanım'ın hoşuna gitmiştir bu fikir. Hemen kendisi de bir dilekçe yazar. Mümtaz Beye bu durumu anlattıktan sonra beraber bakanlığa başvuru yapmaya giderler. Heyecanla sonucu beklemeye başlarlar. Bir gün ansızın kapı çalar. Mümtaz Bey ve Sevim Hanım beraber kahvaltı yapmaktaydılar. Mümtaz Bey kapıyı açar. Karşısında kurye elbisesi giymiş genç bir çocuk belirir.
'' Mümtaz Genç..''
'' Buyurun...''
'' Size bir zarf var.'' Mümtaz Bey bir hayli meraklı bir şekilde imzasını atar ve hemen kuryeden zarfı alır, teşekkür eder ve kapıyı kapatır. Hemen Sevim Hanım'ın yanına oturur o esnada zarfı açar. Kağıda baktığı esnada yüzündeki heyecan dolu ifade kendini bir anda donuklaşır ve üzüntü halini alır. Sevim Hanım meraklı bir şekilde:
'' Ne oldu bey. Kötü haber mi? Sevim Hanıma doğru döner.
'' Haberler kötü hanım. Maalesef reddedilmiş.'' Sevim Hanım istediği olmayan masum bir çocuk gibi yüzü düşer.
'' Tamam hanım üzülme şaka yaptım.'' Yüzünde bir anda güller açar yüzünde.
'' Aman bey. Aklımı aldın.'' Yüreğine su serpilmiştir bir anda. Onun etkisiyle derin bir oh çeker.
Heyecanla beklediğimiz an gelmiş miydi. Acaba doğruyu mu yapıyorduk. Ne kadar doğru bir fikirdi ya da ne kadar mantıklıydı. Fikrin doğruluğu ile mantığı arasında kaybolmak mı şuan da tam olarak yaşadığım da buydu. İlk baktığımda doğrusu bu olarak düşünmüştüm. Ama şimdi sanki kalbim yerinden çıkacakmış gibi delicesine atıyordu. Sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissediyordum. Hanım dönüp dese ki bana '' Gel bey vazgeçelim bu işten.'' ikna olacak gibiydim. Ama bunu ne kadar çok istediğini bildiğim için öyle bir şey diyeceğini de pek sanmam. Böyle bir şeyi teklif etmemek için tutuyordum kendimi. Çünkü biliyorum ki çok üzülecek çok kırılacak bana. Bu derin ve kararsız düşünceler içerisinde yolun nasıl da bittiğini pek anlamadım bile. Hanım arada bir '' Hayırdır bey! Neyin var.'' diye sorsa da her seferinde geçiştirdim. Çok geçmeden bir binanız girişinde durduk. Merdivenleri çıkarken de ayaklarım geri geri gidiyordu adeta. Tedirgindim ve hareketlerimden bu bayağı bir anlaşılıyordu. Çok geçmeden bir odaya girdik. Hayatımızın değişeceği ve kaderimizin şekilleneceği o odaya... |
0% |