Yeni Üyelik
4.
Bölüm

B3. Bir takım planlar

@s_ozturk37

Mümtaz Bey evinde huzur içinde çiçekleri sulamaktadır. İyice emekli hayatına alışmış olan Mümtaz Beyin rahatını evine gelen bir postanın bozacağından bir haberdir. Lina ise her geçen gün yeni hayatına adapte olmaya başlamıştır. Mümtaz Bey ve Sevim Hanım'ın ilgisi bu işi daha da kolaylaştırmış gibiydi. Fakat bu mutlu günlerde çokta uzun sürmeyecek gibiydi. Lina'ya geçmişten gelecek olan kara leke buna pek fırsat vermeyecektir. Evet ona bu ismi takmıştı kara leke...

 

Beklemediği ama geleceğini tahmin ettiği posta Mümtaz Beyin eline ulaşmıştı. Hayatını tam anlamıyla değiştirecek olan bu postayı açmak ile açmamak arasında kararsız kalsa da açmaktan başka çaresi de yoktu. Ağır ağır hareketlerle postanın içinden çıkan zarfı yırttı ve okumaya başladı. Bu bir davet mektubuydu. Mektubu okuduğu esnada Sevim Hanım yanına gelir ve bir şey olup olmadığını sorar. Fakat Mümtaz Bey o kadar mektuba o kadar dalmıştır ki bir dakika dercesine bir hareket yapar ve okumaya devam eder. Bitirdikten sonra mühim bir şey olmadığını iletir ve konuyu kapatır. Ama Sevim Hanım'ın ruh halinden anlaşılacağı üzere o konu pekte kapanmamış gibidir. Sadece ertelenmiştir başka bir zamanda konuşulmak üzere. Konu döner dolaşır yeniden Lina'ya gelir. Sevim Hanım okulların açılacağını Lina için kayıt yaptırılması gerektiğini söyler. Mümtaz Bey bu konuyla alakalı okul müdürüyle bizzat görüşeceğini söyler ve ekler: '' Okul kıyafeti de almak lazım.'' O esnada Lina içeriye girer. İlk zamanlar kadar soğuk tavırları yoktur ama çekingen yapısı hala devam etmektedir. Mümtaz Bey okul için kayıt yaptıracağını duyunca ilk baş istemez. Nedenini sorduğunda ise aldığı cevap tam da tahmin ettiği gibiydi Mümtaz Beyin dışlanma korkusu. Lina'yı teselli etmek için elinden geleni yapsa da inadından vazgeçecek gibi değildi. Ama gitmek zorundaydı. Hayattaki bütün olumsuzluklara rağmen bunun üstesinden gelebilmeliydi. İstemeye istemeye de olsa okul alıverişine gittiler. Okul çantası , kıyafeti her şeyi hazırdı. Artık yeni okulunda yepyeni bir ortama girecekti. Beklenen an gelmişti. Mümtaz Bey , Lina'yı okula bırakır. Yüz ifadesinden anlaşılacağı üzere pek gönlü yok gibidir ama başka da çaresi yoktur. Mümtaz Bey kızını alnından öper Lina'da buna karşılık olarak sarılır ve onu öğretmenine teslim eder. Teslim ederken kendisiyle bir şeyler konuşmak istediğini söyler. Öğretmen Lina'yı sınıfa götürdükten sonra Mümtaz Bey ile görüşmek üzere geri döner. Mümtaz Bey olan bitenleri anlatmaya başlar.

 

'' Sayın Hocam sizden bir ricam olacaktı. Lina bizim için çok özel bir çocuk. Biz onu sahiplendik ve onu evladımız yerine koyduk. Fakat ona bu durumu hiçbir zaman hissettirmemeye çalıştık. Kendi öz kızım olsa ancak bu kadar severdim. Fakat kendisi oldukça çekingen bir çocuktur. Ona kalsa okula gelesi bile yoktu inanın. O korkuyor hem de çok korkuyor. Dışlanma korkusu bilirim o korkuyu. Geçmişte neler yaşadığına dair en ufak bir fikrim bile yok. Bundan ötürü çekingen olmasının yanı sıra agresifte olabilir. Hocam bir şey dikkatinizi çekerse ya da tuhaf bir hali ruhiyet zuhur ederse bana bilgi verebilir misiniz acaba.''

 

''Merak etmeyin Mümtaz Bey, ben çok çocuk yetiştirdim illa ki Lina'nın dilinden anlarım. Siz bu konuda müsterih olunuz. Ama ben yine de sizin numaranızı alayım. Arada arayıp size bilgi veririm.'' Mümtaz Bey telefon numarasını söyler ve birbirlerini eklerler. Mümtaz Bey hocayla vedalaşıp oradan ayrılır.

 

Yaz mevsimi olmasına rağmen puslu bir hava hakimdir. Bu puslu ve birazda serin havada yürüyerek okuldan uzaklaşır. Bir sonraki durağı karakol olmuştur Mümtaz Beyin. Karakolun kapısından içeriye girer. Kapıda orta yaşlı bir adam belirir.

"Buyurun kime gelmişsiniz " Mümtaz Bey adamın sesini duyar duymaz ufak bir irkilir.

" Selim müdürü görmeye gelmiştim."

"Niye göreceksin onu. Kimsin sen?" Orta yaşlı adam oldukça fevri davranışlar sergilemeye başlar. Belindeki silaha davranır bir anda.

"Mümtaz Genç. Selim müdürün bilgisi var."

"Allah Allah öyle miymiş "

" tövbe estağfurullah. Beni Selim müdürün yanına götürecek misiniz acaba."

" zorunda mıyım."

" Çattık arkadaş ya. İyi ben giderim o zaman." Baktı ki tartışma bir hayli büyüyecek başka bir polis memuru müdahale eder. Mümtaz Bey durumunu izah eder. Polis memuru kendisinden af dileyerek yeni bir suikast girişimi atlattıkları için psikolojinin biraz bozuk olduğunu söyler. " Bende Karadenizli olduğunu düşünmüştüm her soruya soruyla cevap verdiği için." Polis memuruyla gülüşürken yüz ifadesinden de anlaşılacağı üzere bozulmuş gibidir orta yaşlı adam.

 

Bana eşlik eden polis memuruyla beraber merdivenlerden çıkmaya başladık. Üst kata çıktığımızda ofis masalarının dolu olduğu koridorun ilerisinde bulunan ''Müdür'' yazan cam kapılı odaya doğru yürüdük. Polis memuru kapıyı çaldı. İçeriden kalın tonda bir ses ''Gel'' diye seslendi. İçeriye girdik. Selim müdür boyu posu endamıyla karşımdaydı. Elimi sıktı ve masasının önünde karşılıklı bulunan koltuklardan birine oturmamı söyledi. Ağzında puro vardı. Bu giyim kuşamıyla bana Sherlock Holmes'u andırıyordu öyle kendinden emin tavırlarla. Hiç lafı dolandırmadan direk konuya girdi.

 

''Seni buraya neden çağırdığımı tahmin ediyorsundur.'' dedi.

 

'' Nejdet Karadağ vakası ile alakalı olsa gerek.'' Selim müdürün tebessüm etmesinden doğru bir tahminde bulunduğumu anlamıştım.

 

'' Tebrikler nokta atış. Tek denemede bildin. Onun daha önce tüm planlarını yerle yeksan ettin.'' O anda beynime bir şimşek çakmıştı adeta. Vücudumun her zerresi acıyla dolmuştu. Çok ağır bir yara almışta onun acısını yaşıyormuş gibi hissettim ve o anlar filim şeridi gibi geçti gözümün önünden.

 

'' Evet bir bacağıma mal oldu.'' dedim.

 

'' Kabul ediyorum kesinlikle kötü bir trajediydi.'' Selim müdürün bu lafındaki tavrı benim acımı anlıyormuş gibi yapması bana pek inandırıcı gelmemişti şahsen. Sanki biraz alaycılık vardı. Konuyu değiştirmeye karar verdim.

 

''Necdet Karadağ ile alakalı ne kadar şey biliyoruz.

 

''Bunu aslında senin bizden daha iyi biliyor olman gerekiyor.'' diye lafa daldı Selim Müdür.

 

'' Şirketleriyle alakalı süreçleri tabi ki de biliyorum. Benim merak ettiğim özel hayatıyla alakalı detaylar. Mesela eşi kim? Necdet aile hayatında nasıl biriydi. Ve en önemlisi bu işleri devam ettirebilmesi için bir varisi var mı? Bunun gibi detaylar.'' Selim müdür ayaklanarak kapıya doğru gider ve kapıyı açar. Ofiste çalışan memurlardan birini arşive yollayıp Necdet Karadağ dosyasını getirmesini ister. Tekrar yeniden masasına geçer.

 

'' Dilersen birer çay içelim daha işimiz uzun anlaşılan.'' Derken bir anda kapı açılır. Karakolun çay personeli içeri girer.

 

'' Amirim taze çayım var vereyim içiniz ısınsın.'' Selim Müdür tebessüm eder.

 

''Allahtan başka bir şey dilesek olacakmış desene.''

 

'' Bir dilek hakkımız daha gitti durduk yere.'' Tebessüm ettim. Tam benim çayı bıraktığı esnada bana bir sayı söylememi söyledi.

 

''46'' Bunun üzerine cebinden bir kağıt parçası çıkartarak oraya bir işaretleme yaptı . Selim Müdür biraz tepki gösterdi.

 

'' Avni! Sana şu işleri yasaklayacağım.''

 

''Tamam amirim kızma. Hemen gidiyorum.'' Selim Müdür ile çaylarımızı yudumlamaya başladık. Geçmişten biraz sohbet ettik. Görüşmeyeli uzun bir zaman olmuştu. Haliyle konuşulacak epey bir konu birikmişti. Konu dönüp dolaşıp bacağımın sakat kalmasını sağlayan hadiseye gelmişti. Olaylar beynimin içinde şimşek gibi çaktı adeta. O anları içimde yaşamıştım. Yüz ifademin her zerresinden anlaşılıyordu. Sadece tek bir cümle döküldü dudaklarımdan. '' Kötü bir trajediydi.'' Derken kapı açıldı ve içeriye bir genç geldi ve Selim müdüre bir dosya uzattı. Bakmadan direk dosyayı uzattı ve ekledi:

 

''İstediğin bilgiler bu dosyanın içinde.'' Bir merakla dosyayı incelemeye başladım. İçerisinde ailesiyle alakalı bilgiler kısmını okumaya başladım içimden. Bu esnada odada derin bir sessizlik hakimdi.

 

''Eşi Mine Karadağ. Vefat tarihi.... Falan filan.''

 

'' Kızı Lina Karadağ. '' şaşkınlığımı gizleyemedim.

 

''Nasıl ya. Necdet Karadağ'ın bir kızı mı varmış.'' Selim Müdür lafa atladı.

 

'' Adamın kızı olduğuna niye bu kadar şaşırdın ki.''

 

''Amirim ben adamın kızı olmasına değil; kızının şuan da benim evlat edindiğim çocuk çımasına şaşırıyorum. İnanmayacaksınız ama bu kız şuan benimle yaşıyor.'' Selim Müdür duyduğu karşısında kulaklarına inanamamıştır. Yüzünde aşırı derecede şaşkınlık ifadesi vardı.

 

'' Nasıl sen ciddi misin? Peki beni kızla görüştürebilir misin?''

 

'' Tabi ki de görüştürürüm. Ama baştan söyleyeyim. Biraz çekingen bir kızdır. İlk başta bize karşı da öyleydi. Ama zamanla kırılmaya başladı.''

 

'' Nerde bu kız şuan.''

 

'' Okulda. Buraya gelirken okula götürdüm. Akşama doğru eve gelir.''

 

'' O zaman akşam bir çayını içmeye gelelim.'' Tam o esnada kapı açılır. Avni yeniden kapıda belirir.

 

'' Biri çay mı dedi. Hemen getireyim taze taze.'' Selim Müdürün oturduğu yerden sesini yükseltir. Ses tonundan kızdığı gayet anlaşılıyordu.

 

'' Avni. Şu kapıyı bir daha dinlerden sana uzaklaştırma cezası vereceğim bilesin.'' . Lafa daldım hemen.

 

'' Vallahi kafadan kontak lan bu. Oğlum senin işin gücün yok mu sürekli bizi dinliyorsun.''

 

'' Tamam abi ya neden kızıyorsun çayları verip çıkıyorum hemen.''

 

'' Bana verme ben çıkıyorum şimdi.'' dedim. Selim Müdüre döndüm.

 

'' Amirim bana müsaade. Ben çıkıyorum. Dosyayı da alıyorum. Bunun üzerine biraz çalışayım. Akşam muhakkak bekliyorum.'' dedim ve dosyayı alıp kapıdan usulca çıktım.

 

Uzun uzadıya bitmek bilmeyen bir yolda yürümeye devam ediyordum. Yol aslında o kadar uzun olmamasına rağmen sanki hiç bitmeyecek gibi duruyordu Lina'nın Necdet'in kızı olduğu gerçeği aklımın her zerresini kurcalarken. Hala şaşkındım çünkü beklemediğim bir durumdu. Bir yandan da hayal kırıklığı içerisindeydim. Duygusal düşünmeyi bir kenara bırakıp aklı selim davranmam gerekiyordu. Kafamı biraz toparlamaya çalıştım ve Lina'nın sadece bir çocuk olduğunu; babasının vebalini kızına yüklemek çokta doğru bir davranış değildi. Çünkü biliyordum o yaralı bir ceylan misaliydi. Onu çok seviyor ona çok kıymet veriyordum. Onu ben iyileştireceğim onu sevgi iyileştirecek. Onun geçmişte kimin kızı olduğunun pek önemi yoktu netice artık o benim kızımdı. Ben nasıl yetiştirirsem o şekil yetişecekti. Onun için önce kendimi yetiştirmeliyim. Çünkü çocuklar bir aynadır. Onlara bakan kendini görür. Çünkü gelişme çağındaki çocuklar ailelerini rol model alırlar. Bunu daha önce katılmış olduğum bir seminerde öğrenmiştim. Ama en büyük korkum Lina ileride bizi değil de Necdet'i örnek alır mıydı. Netice de biyolojik babası oydu. Bu derin düşünceler içerisinde dalıp giderken uzun gelen yollar bir anda bitmişti.

 

O esnada aklıma bir fikir gelmişti. Hemen cebimden telefonu çıkarıp Sevim'i aradım. Üç kere çaldıktan sonra telefon açıldı. Konuşmaya başladık.

 

'' Hanım müsait misin? Bir şey soracaktım.''

 

'' Evet bey! Hayır olsun inşallah.''

 

'' Lina okuldan geldi mi?''

 

'' Şimdi evden çıktım onu almaya gidiyordum.''

 

'' Güzel! Hanım Lina'yı alınca orada bekleyin sizi almaya geliyorum.''

 

'' Tamam beklerim de... Nereye gideceğiz.''

 

'' Ailece güzel bir şeyler yapmayalım mı. Siz beni bekleyin çok gecikmem hadi görüşürüz.''

 

'' Görüşürüz.'' Telefonu kapatır kapatmaz Lina'nın okuluna doğru yürümeye başladım. Ama kafamda yine aynı düşünceler. Bitmek bilmiyordu.

 

Çok geçmeden okula varmıştım. Hava oldukça kasvetliydi. Bir bahar mevsiminden çok kış mevsimini andırıyordu. Hava her an patladı patlayacak gibiydi. Gökyüzü çoktan homurdanmaya başlamıştı bile. Sevim ve Lina okulun kapısının girişinde beni bekliyorlardı. Yüz ifadelerine bakılacak olursa bayağıdır kapının önündelerdi. Lina'nın masumane yüz ifadeleri beni görünce bir anda tebessüme dönüştü. Sevim ise ''nerde kaldın '' der gibi bakıyordu. Lina koşar adımlarla gelip sarıldı. Onun bu sevgi dolu hareketleri sol tarafımda bir şeyleri eritip götürüyordu sanki. Onunla olduğum zaman hiçbir dert tasam kalmıyordu. Bütün sıkıntılarımı unutuyordum.

 

Hemen bir alışveriş merkezine girdik. Bir şeyler yemek için asansör ile en üst kata çıktık. Ne yiyeceğimize bir türlü karar verememiştik. Lina ortaya bir fikir attı.

 

'' Kumpir yiyelim mi?'' Açıkçası söylemek gerekirse bu fikir beni de cezbetmedi değil.

 

'' Bence güzel fikir.'' diyerek karşılık verdim. Sevim ilk başta biraz itiraz etse de onu ikna etmeye başardım. Bir lokantaya oturduk ve afiyetle yemeğimizi yedik. Lina halinden oldukça memnun gözüküyordu. Kalktık yürümeye başladık. Biraz yürüdükten sonra Lina'yı bir anda heyecanlandıran bir hadise yaşandı.

 

'' Şuna baksana kitap mağazası.'' dedi heyecanlar içinde. Sevim bir anda bana döndü.

 

'' Bu kız iyice sana çekiyor demedi deme.'' Bu söylediği sözler hoşuma gitmişti.

 

'' Olsun o kadar.'' dedim gururlu bir şekilde. Bu arada Lina çoktan kitap mağazasına girmişti. Bizde arkasından gittik. Lina çocuk kitaplarının bulunduğu rafın oradan kafasını uzattı.

 

'' Buradayım! Beni merak etmeyin.'' dedi neşeli bir ses tonuyla. Mağazaya doğru yöneldiğimiz esnada telefonum çaldı. Arayan Osman'dı. Aslında araması çok isabetli oldu. Çünkü son gelişmelerle alakalı kendisini bilgilendirmeyi istiyordum. Çok bekletmeden telefonu açtım.

 

'' Efendim Osman!'' dedim ciddi bir ses tonuyla. Nerede olduğumu sordu.

 

'' Karakola gitmiştim Selim müdürün yanına. Hazırlan ve bir an evvel harekete geç. Necdet Karadağ dosyasını yeniden açıyoruz. ''

 

'' Neler konuştunuz abi.'' Osman yine sorgulayıcı tavırlarını sergiliyordu.

 

'' Sorma... Öyle şeyler öğrendim ki. Görüşelim anlatacağım.'' Gözüm bir anda Lina'ya doğru gitti. Sevimle beraber kasanın önünde birkaç kitap alıyorlardı. Bana doğru yöneldiklerini görünce telefonu kapatmak zorunda kaldım. Sevim bana doğru meraklı gözlerle bakıyordu. Osman'ın aradığını söyleyince içi biraz rahatlamış gibi oldu. Eve doğru geçtiğimizde istediklerini aldığı için çok tatminkar bir hali vardı Lina'nın.

 

Çok geçmeden kapı çaldı. Sevim'in kapıyı açmasıyla Osman bir anda kapıda belirdi. Tam içeriye girecekti ki girmesine müdahale ettim. Beraber evden çıktık ve rahat konuşabileceğimiz bir yere gittik. Osman meraklı halleriyle gözümün içine bakıyordu adeta.

 

'' Al şunu bir incele bakalım. Bir şey fark edecek misin.'' Paltomun cebindeki evrak dosyasını çıkarıp Osman'a uzattım. Kırmızı kapağında ''Necdet Karadağ'' yazan dosyayı aldı ve incelemeye başladı. Neredeyse tüm sayfalarına baktı. Belli ki daha mevzuyu çakamamıştı. Çakmış olsa bir şaşırma ifadesi yapmasını bekliyordum.

 

'' Bir şey dikkatini çekmedi mi?'' diye sorduğumda şüpheye düşüp dosyayı bir daha incelemeye başladı. Yüzü bir anda benim beklediğim o ifadeyi aldı.

 

'' Hadi canım. Necdet Karadağ kendi eşini mi öldürmüş yani'' Yüz ifadem bir anda değişmişti. Benim beklediğim cevabı vermemişti.

 

'' Sen şaka mısın Osman. Orada takıldığın tek detay gerçekten bu mu yani.'' Bu tavrıma kendi de şaşırmıştı.

 

'' Başka detay da mı var.'' Hayretler içerisinde kalmıştım.

 

'' Ya sen devlet işlerine et atmayalı bayağı paslanmışsın ya da seni ekibe alan da ciddi sıkıntı var. Torpille falan mı girdin sen ekibe anlamadım ki.'' Dosyayı incelerken dediklerimi çok takmıyor gibiydi. Gözlerinin içine bakıyordum o detayı fark etsin diye.

 

'' Nee! Sen ciddi misin abi. Burada senin kız var abi.'' Rahatlarcasına derin bir oh çekmiştim.

 

'' Nasıl ya! Lina, Necdet Karadağ'ın kızı mıymış.'' Bu ihtimali benimde aklım hala almıyordu.

 

'' İlk duyduğumda bende seninle aynı tepkiyi verdim.''

 

'' Abi yanlış anlamazsan bir şey sorabilir miyim?'' Bir anda ne diyeceğini merak ettim.

 

'' Lina, senin içine sızmış bir casus olabilir mi?'' Bu ihtimal benimde aklımdan geçmedi değil ama saçma bir düşünce gibi gelmişti.

 

'' Sanmıyorum. Lina ailesinden ayrı kalmış küçük bir kız. Ayrıca onu ben sahiplendim.'' Bundan ötürü bu olasılığı elemiştim. Bir yandan dosyayı inceliyordum bir yandan ise düşünmeye devam ediyordum. Mine Karadağ'ın vefatıyla alakalı bir bağlantı kollamaya çalışıyordum. Buradan bulacağım bir ipucu ile Necdet'i kenara sıkıştırabilirdim.

 

''Lina Karadağ Mine Karadağ

 

Doğum Tarihi/Yeri: 10.04.2017 / İstanbul Doğum Tarihi / Yeri: 25.03.1995 / İstanbul

 

Baba Adı: Necdet Baba Adı: . . . . Vefat Yılı: 13.05. 2022

 

Anne Adı: Mine Anne Adı: . . . .

 

Necdet Karadağ

 

Doğum Tarihi / Yeri: 15.08.1990

 

Baba Adı: . . . .

 

Anne Adı: . . . . ''

 

Bu bilgiler arasında bir bağlantı kurmak için bir hayli kafa yoruyordum. Mine Karadağ ile Necdet Karadağ arasında sadece beş yaş fark vardı. Evliliklerinden bir yıl sonra Lina dünyaya gelmiş. Lina doğduğunda Mine Karadağ yirmi iki yaşındaymış. Mine Karadağ'ın vefat yılı 2022 olarak gözüküyor. Mine Karadağ 27 yaşında vefat ettiğinde ise Lina daha beş yaşındaymış. Peki asıl soru Mine Karadağ'ın vefat ettiği zamanlarda Necdet Karadağ hangi işlerle meşgul? Mine Karadağ'ı Necdet Karadağ mı yoksa ona düşman bir kesim tarafından mı öldürüldü?

 

''Necdet Karadağ ne zaman firar etti?'' Osman bu soru karşısında biraz afallamış gibiydi. Bu konuyla alakalı bir bilgisi olmadığı yüzünden okunuyordu. Evrakta bununla alakalı bir bilgi bulunup bulunmadığını sordu. ''Hayır'' dercesine başımı iki yana salladım. Bununla alakalı bir bilgi araştırmasını istedim. Eğer Mine Karadağ'ın vefat tarihiyle; Necdet Karadağ'ın firar etme zamanı arasında bir bağlantı varsa konu daha farklı bir noktaya gidebilirdi. Osman bir anda bir laf ortaya attı. '' Soykanlar bir yerden tanıdık geliyor mu?'' Bir anda ona pür dikkat kesilmiştim.

 

'' Necdet Karadağ'ın en büyük finansman kaynağı. Necdet Karadağ hiç şüphesiz en büyük gücü buradan alıyor.'' Osman beni doğrularcasına başını salladı.

 

'' Soykanlar büyük bir ticarethane. Karadeniz limanlarında en büyük pay sahibi onlar. O bölgede ciddi bir lobileşme söz konusu.'' Osman'ın eksik söylediği cümleyi de ben tamamladım.

 

'' Sadece Karadeniz'de değil Marmara Bölgesinde de inanılmaz derecede aktifler ve tabi ki üç büyükşehirde...'' Osman bir anda bana dönüp ne yapmamız gerektiğini sordu. Ona Ümit Soykan'ı ziyaret edeceğimi söyledim. Ama önce eve geçip Lina'yı kontrol etmeliydim. Konuşmamızı noktalayıp eve doğru geçtim. Eve vardığımda Lina'nın tatminkar bir hali vardı. Yeni aldığı kitapları inceliyordu. Beni gördü. Usulca bir tebessüm etti ama çok uzun sürmedi. Yine o eski halini almıştı. İçine kapanık Lina'yı oynuyordu yine. Ağzını bıçak açmıyordu. Yanına doğru gittim. Onu kazanmak için her şeyi yapmaya çalışıyordum. Fakat o kendini hep geriye çekiyordu adeta bir yabancı gibi. Bende pek kelam etmedim. Çünkü biliyordum ki konuşsam cevap vermeyecekti. Tabiri caizse kendimi bir duvarla konuşuyormuş gibi hissediyordum onunla konuşurken. Sadece ona sarılıp öpmekle yetindim. Bu da iyi bir şeydi. En azından buna müsaade ediyordu. Önceden ona da izin vermiyordu. İçimi bir keder kapladı adeta. Aklımda tek bir soru vardı cevabını veremediğim. Acaba gönlünü nasıl kazanacaktım. Onu nasıl toparlayacaktım. Kapıdan çıktığım esnada bir şey dedi.

 

'' Ne olur sende bırakma beni.'' Lina'nın bu sözü mızrak gibi saplanmıştı kalbimin en derinliklerine. 'Sende' derken düşündüm. Ah güzel kızım kim bilir gönlünde nasıl bir iz, nasıl bir acı, nasıl bir kötü leke var ki bu cümleyi kullandın bana. Hangi histir sana bu cümleyi söylettiren. korku mu, çaresizlik mi, hayal kırıklığı mı yoksa umutsuzluk mu sana bunu söyleten his. hangi histir bu gönlümü yaralayıp harabeye çeviren.

 

'' Ben yaşadığım müddetçe seni hayatının her anında koruyacağım güzel kızım. Sana söz...'' Sarıldım ama doyamadım her zerresine, öptüm, kokladım gözlerim yaşlı bir şekilde. Hüzünlendi artık karşılıklı ağlaşıyorduk. Hiç şimdiye kadar böyle bir duygu tepkimesi vermemişti Bu ilkti ve çok kıymetliydi. Demek ona söylediklerimin onda bir karşılığı vardı. Karanlık bir tünelin içinde ilk ışığı görmek gibiydi adeta.

 

'' Ben ne diyeceğimi bilemiyorum.'' ilk kelimeler dökülmeye başlamıştı dilinden. Belli ki vicdanı dile gelmeye başlıyordu. Pür dikkat kesildim dudaklarından dökülecek kelimelere.

 

'' Annem... Babam bizi hiçbir zaman...'' kelimeler dilinden eksik eksik çıkıyordu. Konuşmakta zorluk çekiyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu ama çok acı çekiyordu.

 

'' Şşştt! Tamam. Tamam. Zorlama kendini.'' böyle söyleyince konuşmak için daha fazla kendini zorlamadı. Sadece birbirimize sarıldık dakikalarca. Ağlamaya devam etti dakikalarca hiç durmadan. O her ağladığında ben daha çok doldum ve kendime bir söz verdim. Seni hayatımın son anına kadar koruyacağım ve seni üzen herkes her damla gözyaşında boğulacaklar. En başında Necdet Karadağ...

 

Osman ile buluşmak için evden çıktığım esnada bedenim bir şişenin içine hapsedilmişte içinden çıkmaya çalışıyor gibiydi. İçimde aşırı derecede öfke hali vardı. Her yeri ve herkesi yakıp yıkma hissi vücudumun her zerresindeydi. Osman'a ise tek bir talimat verdim. Necdet Karadağ ve adamlarının sağ salim ele geçirilmesini ilettim. Osman beni sakinleştirmeye çalışsa da pek muvaffak olamadı. Osman gerginliğimi bastırmak için konuyu değiştirmeye çalıştı.

 

'' Soykanlara baskın verecek miyiz?'' Bakışlarım bir anda Osman'a yöneldi.

 

'' Elbette şimdi Ümit Soykan ile görüşmeye gideceğim bakalım konuyla alakalı neler biliyor.'' Osman elime bir dosya uzattı. Bunları da görmem gerektiğini söyledi. Elindeki dosyayı alıp inceledim. Dosyada Soykanların gerçekleştirmiş olduğu bazı isimsiz transferlerdi. Çoğu rakam olarak birbirine denk olan ama yüksek rakamlardı. Araca bindik ve uzunca bir yola çıktık. Boğaz köprüsünden geçerek gideceğimiz yere ulaştık. Neredeyse şehrin dışında bir yerdi ve oldukça genişti. Bahçesi geniş olan upuzun bir plazaya girdik. Binanın girişinde X-ray cihazında bulunan iki güvenliğin kontrolünden geçince kime geldiğimi sordular. Ümit Soykan'a geldiğimi iletince randevum olup olmadığını sordular. Onlara amirimin üstüme vermiş olduğu rozeti gösterdim. Danışmada bulunan genç hanım efendi panik bir halde telefonda biriyle konuşmaya çalıştı. Fakat kelimelerini ben bile anlamıyordum. Özel bir asansörle binanın en üst katına kadar çıktık. Büyük camlı bir odanın önünde bulunan asistan masasının önünde durduk. Gözlüklü, genç, asistan kız odaya kadar eşlik etti. Odaya girince kendisi dışarı çıkıp kapıyı kapattı.

 

'' Mümtaz Genç! Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu.'' diyerek Osman ile beni karşıladı. Ümit Soykan, oldukça genç, benden biraz daha uzun ve oldukça yapılıydı.

 

'' Fazla özletmeyelim biz de bir ziyaret edelim dedik.'' bu üslubu biraz daha ti ye alarak yapmıştım.

 

'' Bu kadar yolu çay kahve içip hasret giderelim diye geldiğini sanmıyorum.'' Akıllı insanları seviyorum. Leb demeden leblebiyi anlıyorlar diye aklımdan geçirsem de ona söylemedim.

 

'' Necdet Karadağ'ın firari olduğunu duymuşsundur.'' Bir anda bana pür dikkat kesildi. Yüzünde herhangi bir korku ya da panik ifadesi yoktu.

 

'' Ben o işleri bıraktım Mümtaz. Ayrıca davadan aklandığımı sende iyi biliyorsun.'' Aynı ciddiyetle konuşmaya devam ediyordum.

 

'' Tabi ki. Ama senin bırakman Necdet'in seni bırakacağı manasına gelmez. Necdet seninle hiç irtibata geçti mi?'' Ümit Soykan sakin tavrına devam ediyordu. Onu artık tanıyordum. Öyle bir durum olsa illa ki mimiklerinden bu durumu ifşa ederdi.

 

'' Hayır geçmedi.'' Osman'ın bana verdiği evrakları çıkarıp masaya koydum.

 

'' Peki bunlar neyin nesi?'' İstemsizce de olsam ses tonumu biraz sertleştirmiştim.

 

'' O evraklar işten çıkardığım bir kaç eleman ile alakalı kayıtlar. Haklarını tam manasıyla vermediğim gerekçesiyle bana dava açmışlar. İnanmazsan hukukçularımdan evrakların gerçek nüshalarını çıkartarak bunu kanıtlayabilirim.'' Cevap beni biraz tatmin etmiş gözükse de elbette o evraklarında peşine düşecektim. Şüpheye yer kalmamalıydı.

 

'' Zaten onu da isteyeceğim merak etme. Çünkü beni Necdet Karadağ'a götürecek her delil çok kıymetli.'' Ümit Soykan'ın görmesi için masasına bıraktığım evrakları alıp Osman'a doğru uzattım.

 

'' Gözüm üzerinde. İrtibata geçerse zaten haberim olur merak etme sen. '' Osman'a doğru döndüm.

 

'' Haydi Osman çıkalım.'' tam kapıya yöneldiğim esnada pencereden bir şey dikkatimi çekti. Pencereye doğru yöneldim. Ümit Soykan'da nereye baktığımı merak etmiş olacak ki o da yanıma doğru geldi.

 

'' Bu adamlar kim Ümit.'' Ümit Soykan'ın yüzünde korku ifadesi zuhur etmişti.

 

'' Osman vaziyet al. Davetsiz misafirlerimiz var.'' Osman ve ben belimizdeki silaha davranıp bir süre bekledik.

 

'' Girişi dört bir yandan kuşattılar.'' Osman'ı yüz ifadesi ölümüne saldırmaya hazır bir aslan gibiydi. Sanki hep bu anı bekliyordu. Öyle ciddi ve kararlı bir ifade. Merdivenlere doğru yöneldiğimiz esnada bir grup güvenlik görevlisi bize eşlik etti. Giriş katında her yeri sarmışlardı. Merdiven ve asansörleri kullanarak diğer katları kontrol altına almaya çalışıyorlardı. Çok geçmeden polis ekipleri de olay yerine yetişmesiyle onları ablukaya almaya başlamıştık. Uzun süren bir çatışma gerçekleşmişti. Olaylar yatıştığında ortalık barut ve kan kokusundan geçilmiyordu. Öyle şiddetliydi ki genzimi yakıyordu. Osman bir anda bana döndü.

 

'' Yaralanmışsın abi.'' Osman'ın ikazını duymamla başımı çevirmem bir oldu. Omzumda sırtımın kesiştiği bölgede açık bir yara vardı. Elimi atmamla elimin kanlanması bir oldu. Çok zaman geçmeden çevremdeki sesleri duymakta zorluk çekiyordum. Çevremdeki sesler çok derinden ve çok net şekilde gelmiyordu. Devamı yoktu.

Loading...
0%