@s_ozturk37
|
Dört dönüp duruyordum. Selim müdürün odası rahat ve ferah bir oda olmasına rağmen sığamıyordum adeta dört duvar arasına. Oturduğum yerde bulunan küçük masaya yumruğumu hafifçe vurup duruyordu. Bu benim için bir sinir atma refleksiydi. Sinirimin şiddetine göre bazen ağır ritimde bazen de hızlı ritimde yapıyordum. Sevim ve Lina sanki bir kabahat işlemiş gibi bana bakıyorlardı yüzlerindeki korku ifadesiyle. Ama sinirim asla onlara değildi. Benim gerginliğim yanlış zamanda yanlış yerde olmalarıydı. Bakışlarımı onlara doğru yönlendirdim. Sevim korkmuş ses tonuyla kendini ifade etmeye çalıştı. Kızgınlığımın kendisine olmadığını söyledim ve Selim müdürle konuşmak için dışarıda beklemelerini söyledim. Sevim ve Lina’yı getiren genç çocuk tam kapıya yöneldiği esnada daha hiddetli bir sesle ‘’Sen Kal.’’ diye haykırdım. Genç irkildi. Kapıya doğru yönelip kapattığım esnada üniformasından kaptığım gibi büyük masanın üzerine doğru yatırıp bağırmaya başladım. ‘’ Neden getirdin onları buraya. Ben onları koruman için başına dikmiştim seni.’’ Selim müdür ve Osman araya girmeye çalıştılar. Fakat ben genç çocuğa o kadar odaklanmıştım ki çoğu dediklerini işitmedim bile. ‘’ Senin evi kundakladılar abi. Ev komple harap olmuş durumda. Kadın ve kız korkmuşlardı. Sana gelmek istiyorlardı. Mecbur kaldım abi.’’ Bir anda duraksadım. ‘’ Peki kimler tarafından.’’ Benim durulmamla beraber genç adam daha sakin üslupla konuşmaya çalıştı. ‘’ Yüzlerini görmedim ama siyah bir pick up la geldiler. Molotof attılar abi.’’ Bu konuda şaşkınlığımı gizleyemedim. Aklımda ise tek bir soru işareti vardı. ‘’ Asıl soru şu ki o molotofu oraya nasıl attılar. Ben beşinci katta oturuyorum. Beş...’’ Tam konuşmak üzereydim ki Osman araya girdi. ‘’ Abi bunu yapabilecekleri tek yer karşıdaki binaların çatıları. Aklıma da daha mantıklı bir şey gelmiyor.’’ Sohbetimizi kapıya tıklama sesi kesti. İçeriye giren saçları bonus kafa gibi ve gereksiz derecede aşırı özgüveni olan Avniydi. Getirdiği çayları masalara dağıttı.En son benim çayımı verdikten sonra bana doğru baktı. ‘’42’’ biraz gergin bir tonda. ‘’ Yok be abicim. Onun için bakmadım. Küçük hanım bir şey içer mi? Ben sordum ama pek oralı değil.’’ Selim müdür ve Osman bıyık altı sırıtarak bize bakıyorlardı. ‘’ Meyve suyu sever. Onu ver.’’ Avni tam kapıya doğru yöneldiği esnada vazgeçip tekrar bana döndü. ‘’ Buzlu mu olsun abi.’’ Avni’ye doğru yaklaştım. ‘’ Hayır abicim buzsuz olsun. Başka anlamadığın bir şey.’’ Sevim ve Lina bize dikkat kesilmişlerdi. ‘’ Bu seferlik olsun. Benden.’’ Avni’yi kibarca iki yakasını kavradım. ‘’ Hayır Avni. Bademcikleri şişiyor sonra. Senin için demesi kolay onunla biz uğraşıyoruz sonra.’’ Bu lafımın üzerine Avni bir daha lafımı ikiletmedi ve odadan çıkarak uzaklaştı. Avni meyve suyunu getirirken odaya getirmesini söyledim. Sevim ve Lina’yı odaya çağırdım. Sevim ve Lina’dan özür diledim. Az önce şahit oldukları sahne için. Kundaklama olayından bilgimin olmadığını ve kızgınlığımın onlara olmadığını bir kez daha yeniledim. Sevim ve Lina’nın arasına oturdum ve sevgi dolu hareketlerle ikisine bir sarıldım doya doya. Sağ koluma Sevim sol koluma ise Lina girdi. Meyve suyu bardağına çok dokunmadığını fark ettim. Bardağı alarak ona çekinmeden rahatlıkla içmesi gerektiğini telkin ettim. Benim konuşmamdan sonra meyve suyundan içmeye başladı. Bakışlarım Osman’a doğru yöneldi. ‘’ Birkaç gece sizde kalab…’’ cümlemi dahi tamamlayamadan Osman araya girdi. ‘’ Saçmalamayın tabi ki de kalabilirsiniz. Sormanız hata.’’ Kendisine teşekkür ettim.
Sevim ve Lina’yı bıraktıktan sonra apar topar eve gittik. Ev adeta savaş alanı gibiydi. Hala aklım almıyordu beşinci kattaki bir daire nasıl kundaklanabilir. Aklım almıyordu. Kapıdan içeriye girdiğimizde evin büyük bir kısmının yanmış olduğunu fark ettim. Yatak odası ve salonda o kadar ciddi bir durum yoktu ama Lina’nın odası ve salon tarafının durumu içler acısıydı. Lina’nın kitapları harap olmuş. Kitaplarına çok önem verirdi. Osman’a kitapları yenilemek konusunda ilgilenmesini söyledim. Sevim’in ise çiçekleri yanmış. Ona da yeni çiçekler bulmak lazım gelirdi. Olay yeri inceleme ekiplerine bir iz veya bir delil olup olmadığını sorduğumda aldığım olumsuz yanıt karşısında biraz moralim bozulmadı değil. ‘’Molotof’u nereden atmışlar.’’ Osman yanıma doğru yanaştı. ‘’ Abi üç tane molotof atılmış. Bunların ilk ikisi salondaki pencereden; diğeri ise balkon camından direk Lina’nın odasına doğru…’’ Bakışlarım bir anda balkona doğru ilişti. ‘’ Sence hedef Lina’mıydı?’’ Osman başını iki yana salladı. ‘’ Sanmam. Hangi odada olduğunu nereden bilecekler. Rastgele salladılar işte.’’ Evin içerisinde bir süre dolaşıp etrafa bakınmaya başladım. ‘’ Bu tesadüf olamaz.’’ diye defalarca kere tekrarlamaya başladım. Osman neden bahsettiğimi tam olarak anlayamamıştı. Selim müdür de olay yeri inceleme ekiplerinin başında talimat verip duruyordu. O da anlamsız bir şekilde bana bakmaya başladı. Selim müdür de bana ne olduğunu sordu. ‘’ Bu size de garip gelmiyor mu? Tam Ümit Soykan’ı alıp konuşturduğumuz zaman dilimleri içerisinde ev kundaklanıyor. Bundan sonra daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim amirim. Çünkü içimizde bir ajan var.’’ Selim müdür tüm dikkatini bana vermişti. Yüzünden duygusuz bir ifade takınmıştı ama gergindi. Benim bakışlarım bir Selim müdürün hem de Osman’ın üzerindeydi. Birbirimize bakışmamızı bitiren Selim müdürün araya girmesi oldu. ‘’ Arkadaşlar burada işimiz bittiyse çıkalım arkadaşlar rahat rahat çalışsınlar.’’ Sesinde çok ciddi bir tavır vardı. ‘’ Amirim bizim işimiz var. Müsaadenizle biz onu halledeceğiz.’’ Selim müdür ‘’ ne oldu dercesine bir bakış attı. ‘’ Mühim bir şey değil amirim. Lina’nın kitaplarını ; Sevim’in ise çiçeklerini yenilememiz gerekiyor.’’ Selim müdürün içi bir hayli rahatlamış gözüküyordu. ‘’ Tamam bende bir şey oldu sandım. Benden habersiz ne zaman bir şey yapsanız başınıza bir hal geldiği için… ‘’ Osman ve benim yüzümde bir tebessüm hali belirdi. Hepimiz kapıya doğru yöneldik ve usulca olay yerinden uzaklaştık. . . . . Osman ile beraber Lina’ya yeni kitaplar; Sevim’e ise yeni çiçekler almıştık. Fakat onları eve yerleştiremedik çünkü olay yeri inceleme işlemleri hala devam ediyordu. Evin içinde küçük bir ardiyem vardı onları oraya kaldırdık. O esnada bizde Osman’ın evine doğru geçtik. Sevim ve Lina’da gündüz ki korkudan pek eser kalmamış gibi gözüküyordu. Sevim, ben, Osman ve onun eşi aramızda keyfi bol bir muhabbet çevirdiğimiz esnada Osman’ın oğlu Ferit yanımıza geldi. Üzgün tavırlarını şikayetçi halleri sürdürdü. Lina’yı şikayet ediyordu. Çünkü Lina kendi içine kapanık bir çocuktu. Ferit ise tam tersi bir karakterdi. Ferit kendine yeni bir arkadaş edindiği için mutluydu. Daha doğrusu bir arkadaş edindiğini zannediyordu. Çünkü Lina’nın bir huyu var. Kendine yakın hissetmediği kimseyle konuşmuyordu. Asla kimseyle göz teması kurmaz, konuşursa kısa konuşur. Çevresinde bir sürü insan vardır ama onun gözünde onlar kuru kalabalıktır. O kalabalıkta hep yalnızdır. Hiç kimsenin yardım etme davetini kabul etmez hep kendi işlerini kendi görmeye çalışır. Çok geçmeden Lina’da yanımızda belirdi. Kimseyle konuşmadan geçti oturdu bir koltuğa. Boş ve manasız bakışları televizyona doğru odaklanmıştı. Burada bulunmaktan pekte memnun değil gibiydi. Müsaade isteyip Lina’nın yanına oturdum. ‘’ İyi misin evlat.’’ Lina’nın donuk bakışları bana dönünce bir duygu ifadesi belirmiş gibiydi. Hafiften tebessüm etti. ‘’ İyiyim... Her şeye rağmen.’’ Bu tüm yaşadıklarıma rağmen savaşıyorum. Ayaktayım demekti. ‘’ Prensesim bilmiyorum farkında mısın ama çevrende senin için uğraşan bir sürü insan var.’’ Bu dediğime pek inanmamış gibi bir ifade takındı. ‘’ Öyle miymiş. Bana hiç öyle gelmiyor nedense. Bana daha çok beni hiç takmayan insan topluluğu gibi geliyor. Çevrelerinde var mıyım , yok muyum farkında bile değiller.’’ Bunlar toplumdan dışlanmış bir bireyin sözlerine benziyordu daha çok. ‘’ Ben varım.’’ Küçücük elini elime doğru getirdi. ‘’ Zaten bir tek sen varsın. Başka kimse beni umursamıyor.’’ Güvensizlik ve sevgisizlik içinde büyümekte olan Lina’nın can suyunu vermişiz gibi gözüküyordu. En azından bana karşı güven hissi var. Bunu anlamış olmuştum birazdan söyleyeceği sözde bunu doğrular nitelikteydi. ‘’ Biliyor musun? Sen yanımdayken anlamsız bir şekilde kendimi güvende hissediyorum.’’ Bir anda bana doğru sokuldu ve beni kolumu kendi vücuduna doğru sardığı esnada kolumun acısıyla biraz irkildim. Bakışları bir anda bana döndü. ‘’ Acıdı mı?’’ diye sordu tatlı ve masum bir ses tonuyla. Sesi öylesine ince ve tatlı bir tonu vardı ki acım varsa da yok oldu adeta. ‘’ Çok değil birazcık.’’ Sarıldık birbirimize. Çok ilginç bir histi. Belki de ilk defa sarılıyorduk. Sarılmasıyla beraber farklı bir enerji almıştım. İşte bu sevginin enerjisiydi. Hissedebiliyordum. Lina’nın içindeki güvensizlik ve sevgisizlik hissi kırılmaya başlıyordu. ‘’ Senden bir isteğim olacak prensesim. Ben elbette hayatının her anında yanında olup, seni korumak için elimden geleni yapacağım ama…’’ Lina’da ‘’ama’’ deyip cümlemi böldü. ‘’ Kendine yaşıt arkadaşında olsun isterim. Ferit ile ilişkilerini iyi tut. Eminim ki sana iyi arkadaş olur.’’ Lina’nın bakışları bir anda Ferit’e kaydı sonra tekrardan bana çevirdi. ‘’ Söz vermiyorum. Ama deneyeceğim.’’ Lina’nın başını kendime doğru çekip yanağına bir buse kondurdum. Bulunduğum yerden ayaklanırken Osman’a seslendim. Onu beraberinde alıp lavaboya götürdüm. Merakla yanıma geldi. Kolumun ağrısı artmıştı. ‘’ Lina’ya yalan söyledin değil mi abi.’’ Bakışlarımı Osman’a yöneltince susup sırtımdaki sargı bezini açmaya çalıştı. Ama sargı bezi yaraya kadar yapışmıştı ki hafif hafif çekerken bile inanılmaz derecede ağrıyordu. Osman zar zor pansumanını yaptı. Daha sonra içeri geçip bu keyifli akşamın doya doya tadını çıkardık.
. . . . Çalışma masasında oturup evrak okuduğum esnada hava daha yeni aydınlanıyordu. Bir yandan da Sevim’in getirmiş olduğu çokta sıcak olmayan kahvemi yudumlarken kapıdan Lina belirdi. ‘’ Baba! Ben okula gidiyorum.’’ Dedikten sonra çıkış kapısına doğru yöneldiği esnada ‘’ Tamam güzel kızım.’’ Diye seslendiğimde henüz cümlenin içindeki sihirli kelimeyi daha çözememiştim. Duraksadım. Bir anda elim titremeye başladı. İçim bir tuhaf oldu. Bakışlarım okula gitmekte olan Lina’ya doğru yöneldiği esnada ‘’ O az önce bana baba mı dedi?’’ cümlesi dilimden dökülürken sesimin titrediğini fark ettim. Osman yanıma doğru gelip dışarıya çıkacağını söyledi. Bende ona evde biraz yalnız kalıp düşünmek istediğimi söyledim. Kahvemle beraber pencereye yöneldiğim esnada Sevim, Lina, Osman, Ferit ve Osman’ın eşi okula doğru yol almışlardı bile. Lina kafasını çevirip benim bulunduğum daireye doğru baktı tebessüm dolu hareketleriyle. El sallamayı da ihmal etmedi. Bir yandan kahvemi yudumlarken bir yandan gazetemi okumaya devam ediyordum. Odanın sessizliğini televizyondan gelen sesler bozuyordu. Dördüncü sayfayı okuduğum esnada bir anda kapı açıldı ve gülüşme sesleri işittim. Sesler daha da yakınlaştı. Kafamı kaldırdığımda Osman’ın bakışlarını bana yönlendirdiğini fark ettim. ‘’ Sen iyice ptt moduna geçmişsin abi.’’ dedi gülerek bir tavırla. Onun ne demek olduğunu sordum. ‘’ Pijama, terlik, televizyon’’ Yapacak bir şey yok dercesine bir mimik hareketi yaptım. ‘’ Buna ptt ye bir de gazete ekle.’’ Tebessüm ettim. ‘’ Çocukların işleri bitti mi?’’ Osman onaylarcasına başını salladı. ‘’ Evet abi. İstersen gidebiliriz.’’ Bakışlarım bir anlığına pencereye doğru kaydı. ‘’ Bir tesisatçıyla bir de boyacı bulmamız lazım. Tanıdığın var mı?’’ Osman bir anda derin düşüncelere daldı. ‘’ Boyacıyı anladım da… Tesisatçı ne için abi.’’ Bir yandan elimdeki gazeteye bakınırken bir yandan konuşmama devam ettim. ‘’ Evin yanan tesisatı falan varsa yenilensin diye.’’ Osman anlamışçasına başını salladıktan sonra bir anda gülme krizine girdi. Bu tepkisi karşısında oldukça şaşkındım. ‘’ Ne oldu. Neye gülüyorsun. Bir şey olmuş belli.’’ O gülünce benim de bir anda ciddiyetim bozuldu. Bende ona eşlik ettim. ‘’ Bugün Ferit ve Lina’nın konuşmalarına şahit oldum. Konuşmalarından anladığım kadarıyla benim oğlan senin kıza fena yanık anlaşılan.’’ Benimde bir anda gülesim geldi. ‘’ Allah kolaylık versin. Zira işi çok zor.’’ Oturduğum yerden ayaklandım. İkimizde karşılıklı gülüşerek kapıdan çıkıp gittik. . . . . Hava inanılmaz derecede kasvetliydi. Odanın zifiri karanlığını camdan biraz giren aş ışığı kırıyordu. Büyük bir masanın başucunda kapüşonlu bir adam gözüküyordu. Oda o kadar karanlıktı ki yüz hatları hiç belli olmuyordu. Yanında da bulunan şık giyimli adamlarla konuşuyordu. Sesinde gizemli ve bir o kadar da kibirli bir hava vardı. ‘’ Sizlerle beraber güzel birliktelikler gerçekleştireceğiz. Sizlere yeni proje atılımlarımdan bahsedeceğim ve kalanlarla yola devam edeceğiz.’’ Önünde bulunan haritadan birkaç yer işaretleyerek konuşmaya devam etti. ‘’ Yeni yapacağımız anlaşma neticesinde çalışmalarımıza evvela Mısır pazarından başlayacağız.’’ Elinde bulunan kalemle Ortadoğu’yu işaretler. ‘’ Bundan sonraki hedefimiz bu bölge olacak ve bütün dünyaya yayılacağız. Projemizin Ortadoğu ayağını gerçekleştirirken ben de Tel Aviv’de bulunacağım. Bundan sonraki toplantımızı çok yüksek olasılıkla Tel Aviv’de bulunacağız.’’ İçeriye genç bir adam girer ve kapüşonlu adamın kulağına bir şeyler fısıldar. ‘’ Beyler! Müsaadenizle… Ben birazdan geliyorum.’’ Oturduğu yerden ayaklandığı gibi kapıya doğru yönelir. Dışarıya çıktıktan sonra genç adama doğru yönelir. ‘’ Derhal İstanbul’a doğru yola çık. Bir gözün orada olsun. Ben İstanbul’a dönene kadar gözün üzerinde olsun. Döndüğüm zaman detayları konuşuruz. ‘’ Genç adam el pençe divan durduktan sonra bulunduğu yerden uzaklaşır. |
0% |