@s_ozturk37
|
Bugün İstanbul'da kasvetli bir hava hakimdi. Kararsız gibiydi adeta yağsam mı yoksa güneş mi açsam diye. Hava yarı karabulutlu yarı açık olmasına rağmen aşırı derecede nem vardı. Bu nem düzeyi İstanbul'da zaman zaman bunaltacak seviyelere geliyordu. Tek bir yer hariç o da İstanbul Havalimanı. Şehrin en ücra köşesinde yer alan havalimanı devasa derecede büyüktü. Öyle ki içinde kaybolabilirsiniz. İşte böyle bir havalimanına iniş yapmıştı Yiğithan Gürel. Uçaktan indikten sonra bagaj alım bölgesine doğru ilerledi kahverengi, uzun saçlı ve renkli gözlü adam. Eski tip ufak bir çanta aldıktan sonra 'çıkış' yazılı tabelaları takip ederek terminale doğru çıktı. Ordada kendisini Maybach marka bir araç karşıladı ve onu götüreceği otele doğru yola çıktı. Ormanlık araziden uzaklaşarak şehre daha da yaklaşmıştı araç. Yiğithan kalacağı otele geldiğinde saat öğlen yarıma geliyordu. Hava hafiften çiselemeye başlamıştı bile. Otelin girişince bulunan döner kapıdan takım elbiseli bir adam karşıladı kendisini. Beraber döner kapıdan girdikten sonra karşısında bulunan lobide bir süre oturduktan sonra resepsiyonda bulunan genç bir adam kendisini yanına doğru çağırdı. Otel işlemlerini yaptıktan sonra Yiğithan'a kalacağı odanın kartını teslim etti. Girişte kendisine eşlik eden takım elbiseli , orta yaşlı adam ise odasına kadar eşlik etti. Orta yaşlı adam lobinin ilerisinde bulunan restoran ve bar kısmını gösterdi. Elinde verilen fişte yemek saatlerinin yazdığını o aralıkta istediği zaman gelebileceğini söyledi Yiğithana. Asansör ile altınca kata çıktıklarında koridar ikiye ayrıldı. Lüks abajurların olduğu bu geniş koridora çıktığında sola doğru yöneldi. Sol en köşedeki odayı kartla açtı orta yaşlı adam. Odayı tanıttıktan sonra izin isteyip uzaklaştı. Eve girdiğimde hala bıraktığımız gibiydi. Duvarlar kapkaraydı.Neredeyse bütün şebekeler zarar görmüştü. Ahizeler ve kolonların bir kısmı patlaktı. Ev savaştan çıkmış gibiydi. Eve girer girmez Lina'nın odasına doğru yöneldim. Yeni almış olduğum kitap rafını yatağının yanı başına yerleştirdim ve onun için almış olduğum çocuk kitaplarını ardiyede bulunan kolinin içerisinden çıkartarak yeni rafa dizdim. Osman yanıma doğru yönelerek '' Lina buna çok sevecek.'' dedi tebessüm ederek. '' Sever değil mi?'' dedim bende aynı şekilde tebessüm ederek. Osman onaylarcasına başını salladı. Öncelikle kullanılmaz durumda olan eşyaları attık beraber. Evde neredeyse bir şey kalmamıştı. Osmanla beraber temizliğe giriştik. Bayağı bir yol katetmiştik ki kapının açılma sesini işittim. İlk etapta Sevim'in sesini işittim. Osman ''anlaşılan yalnız değil. Benimki de geldi.'' dedi. Sevim içeriye girince bir anlık şok yaşasa da sonrasında bu ifadesi şaşkınlığa dönüştü. '' Hayret Mümtaz! Sen böyle işler yapar mıydın?'' yüzünde hala şaşkın bir ifade vardı. Sevim'e Lina'nın yeni kitap rafını gösterdim. Bayağı hoşuna gitmiş gibiydi. Onları yaptığımız işleri anlatmayı bitirdikten sonra Osmanla beraber evden çıktık. Sıradaki rota Selim müdürün yanıydı. Odaya girdiğimizde Selim müdür masasının başında bir takım evraklarla uğraşıyordu. O kadar gülüşerek içeriye girmişiz ki bakışları bir anda bize doğru kaydı. Bizi o halde görünce o da biraz tebessüm etmeye başladı. '' Allah neşenizi arttırsın da...'' Konuştukalrımıza anla verememiş olsa da o da gülmeye başladı. '' Neye bu kadar gülüyorsunuz. Söyleyin beraber gülelim.'' Osman'a fırsat vermeden lafa daldım. '' Ne siz sorun ne de biz söyleyelim.'' Hala gülmeye devam ediyorduk. '' Ferit var ya...'' Gülmekten konuyu toparlayamıyordum. '' Dünyada hiç kız kalmamış gibi git Lina'ya aşık ol.'' Osman hala gülmeye devam ediyordu. Selim müdürde gülmeye başladı. '' Vay be! Dünyada bir sürü kız varken sen git Necdet Karadağ'ın kızına aşık ol. İşi zor vallahi.'' Gülmeye devam ederek lafa dahil olma gereği hissettim. '' Bende Osman'a tam olarak aynı şeyi söyledim. İşi zor vallahi.'' Bir süre daha gülüştükten sonra Selim müdür bir anda ciddileşti. '' Neyse beyler. Gülüşme merasimi bittiyse biraz iş konuşalım.'' diyerek masasına doğru yöneldi. Osman ve ben bir anda gülmeyi kesip ciddi bir tavıra büründük. Oda bir anda eski sessiz ve kasvetli haline büründü. Bizde masasına doğru geçip oturduk. '' Necdet Karadağ ile alakalı bir iz mi bulduk amirim.'' Selim müdür ciddi bakışlarını bir anda bana yönlendirdi. '' Daha fazlasını bulmuş olabiliriz.'' Selim müdür masasında bulunan evrak dosyasını bana doğru uzattı. Elimizde beş ayrı vaka vardı. Tamı tamına kaybolan beş çocuk dile kolay. '' Bunlar tam Necdet Karadağ tarzı vakalar. Bu vakaları çözersek Necdet Karadağ'a bir adım daha yaklaşırız.'' Osman ''aynen öyle.'' dercesine baktı. Bir anda Osman'ın telefon çalar. Telefonu açmasıyla Osman'ın sesi bir hayli telaşlı bir vaziyet almıştı. '' Evladım sakin anlat. Ne oldu.'' Osman öyle bir bağırarak söyledi ki kötü birşey olduğunu anlamıştı. Osman donakalmış bir şekilde bana doğru döndü. Selim müdür de bende diyeceklerine odaklandık adeta. '' Lina yok.'' Sesinde korku , telaş ve üzüntü hali vardı. '' Neeee!'' Bütün karakol benim sesimle inlemiş olacak ki bir anda kapı açıldı ve dışarıdan gelen herkes bir anda bize yoğunlaştı. . . . . Apar topar Lina’nın okuluna doğru yola çıktık. Normalde aracı ben kullanırdım ama bu sefer Osman’a vermiştim. İçimde tarifi imkansız bir his vardı. Biri dokunsa kendimi onun omuzlarına teslim ederdim. Ama kimse yapmıyordu. Çünkü bana moral aşılamak için herkes ciddi moda bürünmüştü. Osman arabayı kullanırken bir elini omzuma doğru attı. ‘’ Merak etme abi. Bulacağız onu dedi.’’ Bakışlarımı ona doğru yönlendirdi. ‘’Eyvallah.’’ derken sesim titredi, içime kaçtı sanki onu bile diyemedim. Çok uzak mesafe olmadığı için okula hemen varmıştık. Lina’nın sınıfına doğru yöneldiğim esnada Osman beni kolumdan kavradı.’’ Abi sen bir lavaboya falan git istersen. İyi değilsin. Sınıfa biz gideriz.’’ Selim müdür bir anda bana doğru yöneldi ve onaylarcasına başını salladı. Ferit’le beraber lavaboda yüzümü yıkadığım esnada Ferit’e doğru yöneldim. ‘’ Nasıl fark ettin Lina’nın olmadığını.’’ Biraz daha kendime gelmiş gibiydim. ‘’ Okuldan çıkarken hem bahçede hem de sınıfta olmadığını fark ettim. Sonra kantine falan gittim. Sonrada kızlar tuvaletine…’’ Bir anda bakışlarımı Ferit’e doğru çevirdiğim gibi ‘’Oha’’ diyerek tepki verdim. Bir anda irkildi küçücük çocuk. ‘’ Yok Mümtaz amca. Sınıftan arkadaşlarını gönderdim bakması için diyecektim sadece.’’ Ama cümleyi büyük bir korku ve çekingen bir şekilde kullandı. Onu konuşarak rahatlatmaya çalıştım. Sonra Selim müdür ile Osman’da yanımıza geldi ve dar koridorların içinde yürümeye başladık. Selim müdür, okul müdürüyle görüştüklerini kamera kayıtlarını tarafımıza göndereceğini iletti.
Okul müdürünün odasına giriş yaptığımızda orta yaşlı, bıyıklı bir adam gülümseyerek karşıladı bizi. Hepimizin elini sıktı samimi bir tavırla. Masasına doğru yönelirken ''Buyrun oturun.'' dercesine bir el hareketi yaptı. Önündeki ekrana bakınarak bir şeyler kurcaladıktan sonra bize doğru çevirdi. Hepimiz bir anda ekrana doğru gömüldük. Lina 12.20 geçe okulun bahçesinden çıkarken gözüküyordu. Bizim evin sokağına doğru gidiyordu. Lina'nın hareketleri bana bir hayli ilginç gelmişti. Çünkü Lina ben ya da Sevim gelmeden asla çıkmazdı. Ne oldu da kendi kendine dışarıya çıkmıştı acaba. Ekranda bir karartı dikkatimi çekmişti. '' Durdur bakayım.'' diye bağırdım heyecanlı bir ses tonuyla. Ekranda bir karartı dikkatimi çekti. '' Hocam okulun arka tarafında kamera var mı?'' Okul müdürü başını onaylarcasına salladıktan sonra kamera ekranında bir şeylerle uğraştıktan sonra yine bize doğru çevirdi. Kamerayı durdurduğumuzda dakikalar 12.23'ü gösteriyordu. Az önce karartının sebebini net bir şekilde anlamamıştık ama bu açıdan siyah bir araç Lina'ya doğru yanaşmış ve zorla arabaya bindirmişlerdi. '' Amirim saat kaç?'' Selim müdür bir anda kolundaki saate baktı. '' 14.20'' Nereden baksan iki saat kadar zaman yapıyor. İki saatte maksimum gidebilecekleri mesafe... Sesli düşünmeye devam ediyordum. Eğer trafik açıksa İstanbul'un dışına çıkmaları için gayet yeterli bir süre. Selim müdür aracın plakasını okuyabildiği kadarıyla bir yere not aldı. Okul müdürüne teşekkürlerimizi sunduk ve gitmek için izin istedik. O da gayet mütevazi hareketleriyle kapıya kadar eşlik etti. Kapının açılmasıyla sekiz yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir kız çocuğu karşımıza dikildi. Kara kaşlı, kara gözlü, güzel yüzlüydü. Çok güleryüzlü bir kızdı. Enerjik ve hayat dolu olduğu hareketlerinden belli oluyordu. Bize Lina'yı sordu. '' Adın ne senin güzel kızım?'' Enerjik ve sempatik tavırlarıyla cevap verdi. '' Narin.'' Sempatik tavırlarından hiç taviz vermiyor. Muhteşem bir enerjisi vardı. Okul müdürü Narin için Lina'nın sınıfında olduğunu söyledi. Okul müdürünün demesine göre Lina'nın en iyi anlaşabildiği arkadaşıymış. Narine doğru çömelerek '' Senin gibi bir arkadaşa sahip olduğu için çok şanslı olmalı.'' Ardından ona sarıldım doyasıya. Narine Lina’yı en son ne zaman gördüğünü sordum. Sınıftayken görmüş en son. Zaten aynı sırada oturuyorlarmış. Ders bittikten sonra eşyalarını toparlayıp çıktığını söyledi küçük Narin.
Okul binasından çıktıktan sonra Selim müdür bana doğru döndükten sonra kamera kayıtlarını bulmak için işlemlere başlayacağını benimde bu esnada biraz dinlenmemi istedi. Osman’da bana doğru yöneldi.’’ Evet abi. Hiç iyi görünmüyorsun. Gel biraz dinlen kafanı toparla. Kamera kayıtları çıkınca yine harekete geçeriz.’’ Aslında bu fikir mantıklı gelmişti. Kamera kayıtları ortaya çıkmadan pek yapacak bir şey yok gibiydi. Tam eve geçmeye karar vermiştim ki aklıma bir şey geldi. ‘’ Osman çevreye bakalım biraz. Dükkanların birinde illa kamera kaydı olan vardır.’’ Bütün mahalleyi dolaşmaya başladık. Birkaç kamera kaydı bulduk ama tespit ettiğimiz araç kamera açılarında hiç yoktu. Tam evin sokağına girdiğimizde az önce tanışma şerefine nail olduğum Narin, koşarak yanımıza doğru geliyordu. Çığlık çığlığa bize seslenmeye çalışıyordu. Panik bir hali olduğu yüzünden belli oluyordu. ‘’Mümtaz Amca! Lina’nın çantasını buldum.’’ Elinde pembe bir okul çantası vardı. Bu Lina’nın çantasıydı. Bunu nereden bulduğunu sordum o da hastane yolundan bulduğunu söyledi. Narinin minik kalbi çok ürkmüştü. ‘’ Lina iyi mi?’’ Ses tonundan onun için çok korktuğu ve çok endişelendiği belli oluyordu. Narin’in heyecanla cevabını beklediği bu soruya net bir cevap verememenin ezikliğini yaşıyordum içimde. ‘’ Bilmiyoruz güzel kızım. Maalesef bilmiyoruz.’’ kelimeler dilimden çıkmıyordu. Küçücük kollarıyla bana moral vermek için sarıldı bir anda hiç bırakmayacak gibi. ‘’ Ben inanıyorum. Bulunacak.’’ Bakışları bir anda bana döndü küçük Narinin. ‘’ Arkadaşımı bulacaksın değil mi? Yine beraber okula gidip, oyunlar oynayacağız değil mi?’’ Ses tonundaki masumluğu kalbimi daha çok yaralamıştı. Gözlerim dolu dolu oldu. Küçük Narini doyasıya öptüm, saçlarını kokladım. Biraz kendimi toparladıktan sonra: ‘’ Bulacağım. Yine beraber okula gidip, oyunlar oynayacaksınız.’’ Gözlerimden hala yaşlar süzülüyordu. Ama biraz daha azalmıştı. Hem Lina için hem de Narin için dimdik ayakta durmam gerekiyordu. Lina’nın çantasını incelenmesi için Osman’a verdikten sonra bende eve girdim. Sevim iki gözü iki çeşmeydi. Yanında ise kapı komşularımız vardı. Kolonya ile bileklerini ovuyorlardı. Beni görür görmez koşarak bana sarıldı. Beraber salona geçip oturduğumuz esnada Sevinin bakışları bir noktaya odaklandı. Ağlaması bir anda azaldı. ‘’ Bu kız kim bey.’’ Bakışlarımı çevirdiğimde sempatik tavırlarıyla Narin karşımızdaydı. Ama bu sefer sempatik olmasına rağmen yüzünde tedirginlik ve korku da hakimdi. ‘’Ben Narin.’’ Bakışları bana yöneldi minik Narinin. Elimi omzuna doğru attım. Yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ile yüzüme baktı. ‘’ Narin, Lina’nın sınıf arkadaşı. Biz de az önce tanıştık küçük hanımefendiyle.’’ Sevim Narine sarıldı. Belli ki Lina’yı onda arıyordu. Kendini onda teselli buluyordu. Evde genel olarak bir sessizlik hüküm sürmeye devam ediyordu. Sevim migreni tuttuğu için uzanmıştı. Ferit ve Narin’de bana aynı teklifte bulunmuştu. Fakat benim aklım Osman’dan gelecek haberdeydi. Bir anda Narin ayaklandı ve eve gitmek için müsaade istedi. Narine kendisini eve bırakmayı teklif ettim. Kendi gidebileceğini söylese de sokaklar bir hayli tehlikeliydi. Zaten Lina’dan ötürü herkesin canı sıkkınken bir de buna Narin eklenmesin. ‘’ Ferit, Narin sana emanet. Eşlik et.’’ Ferit bir anda ayaklandı. ‘’ Ferit kime emanet Mümtaz Amca. Ona da biri lazım.’’ Narin gülmeye başladı. Ferit sitem dolu bir ses tonuyla ‘’ Aşk olsun Narin.’’ diye söylendi. O esnada Narinin gülmesi henüz bitmemişti. Bu konuşmaya dahil olma gereği hissettim. ‘’ Bu konuda Narin çokta haksız sayılmaz. Sana kız emanet etmeye korkuyorum.’’ diye lafa girdim alaycı bir tonla. Ferit’in bir anda yüzü düştü. Gittim saçını okşadım. ‘’ Tamam… Tamam…Sıkma canını olan oldu. Haydi gel Narini evine bırakalım.’’ Hep beraber kapıya doğru yöneldik. . . . . Harabe halde olan bu konakta adeta in cin top oynuyordu. Çatlak ve çökmüş tavanlarıyla, kolonlarında bulunan çatlaklarla konağın ayakta durmaya mecali yoktu. Aşırı derece soğuk ve karanlık olan bu konak içeriye ilk girildiği anda insanın tüylerini ürpertecek cinstendi. Her atılan adımda döşemelerin çıkardığı sesler korku hissini daha da körüklüyordu. Lina’yı böyle bir yere getirmişlerdi. Birkaç sefer kaçmaya yeltense de başaramadı. Lina’nın minnacık kalbi korku doluydu. Sürekli babasını sayıklayıp duruyordu. Böylelikle içindeki korkuyu bir nebze olsun bastırmaya çalışıyordu. Aslında başına gelecekleri tahmin edebiliyordu küçük Lina. Tutulduğu harabe yere getirilene kadar geçtiği bölgelerde bir ameliyat masası ve rehin tutulan bir sürü çocuk görmüştü ve geçmişten tanıdık bir sima. Kaçacak bir delik, bir pencere arıyordu küçük Lina. Ama bu mümkün değildi. Dört duvar arasında sıkışmış gibiydi. |
0% |