Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@s_t_yzr

II

 

 

 

Bazı acılar vardır. Geçmiş çınarının bir dalında, boynunda iple sallanır. Ne rüzgâr acır ona ne de ölüme bir kala kendi tekmelediği sandalye. Kimse bilmez neden idam edildiğini. Ruhtan yoksun soğuk bedenine bakmakla yetinirler sadece. Sevgisizlik de aynı böyle hissettiriyordu. Bir kapı pervazında, içerde kızını öpüp koklayan çaresiz bir anneyi izlerken hissettim bana biçtiği değersizliği, sevgisizliğin verdiği acıyı şu an en net anladığım zamandı.

Annem varken hissettim ben annesizliği. Annem hala hayattayken bir mezara kefenleyip koydum anne şefkatini. Gururumdan ağzımı açmadım sandılar ama bağırsam duymaz, ağlasam görmezlerdi.

Sevgisiz büyüyen bir çocuğu biri sevebilir miydi?

Sanmıyordum. Alışmış olmam gerekiyordu ama dışarıda insanların birbirine gösterdiği sevgiye tanık olurken içimdeki kocaman gözleri ağlamaktan kan çanağı olmuş küçük kızı susturamıyordum. Sevilmek istiyordu, birinin vazgeçilmezi olmak istiyordu. Ya da sadece saçını sevmeleri bile yeterdi ona. Küçük adımlarıma eşlik eden göz yaşlarım birer birer dökülüyordu göz pınarımdan. Bunca yitip giden senelerin içinde bir kez annemin beni böyle sevdiğini görmemiştim. Olmayan yüzüyle, sevgisizliğe bulanmış bir kalbin içinde peydahlanmıştım ben. Kötü, sevilmeyen, istenmeyen, eksik.

Eksik yanı ailesi olan bir kişinin kalbini kıramazdınız. Onların kalbi aileleri tarafından yok edilmiş oluyordu zaten. Ondan etrafımda kimse yoktu. Kalbimi açabileceğim kimsem yoktu. Ne bir dost ne bir yâr...

Sessizce odama girdiğimde burası bile bana ait değilmiş gibi geliyordu. Yatağın ucuna oturup öylece düşünmeye başladım. Nerede hata yaptığımdan tut neden yaşadığıma kadar. Aptal düşünceler ile aklıma yine o geldiğinde yaşlardan ıslanmış yüzümü yukarı kaldırıp gülümsedim. Göz kapaklarımın karanlığına çizdiğim resimde gökkuşağının tüm renkleri ile resmedilmiş şekli ile karşımdaydı. Yanan bir ormanı andıran gözleri, bir kutu marshmallow pembesi dudakları, Beethoven’in müziklerini kıskandıran melodik kahkahası, gece siyahı saçları... Aptallık eğer var olmasaydı ben yine kendime aptal derdim. Yanımda belki de ot içen birini zihnimde ilahlaştırıyordum. Ama... Aması yoktu işte bariz ortada olan bir şey varsa oda onu bir daha göremeyeceğimi biliyordum. Ama onu hayallerimde yaşatacaktım. Belki bir senaryo edasında ya da o an aklıma sadece o geldiğinde düşleyecektim onu.

Yerden kalkıp kendimi yatağa attım. Gözümü kapadığım anda başlayan, baş rolünde o olan filmi seyrederek uykuya daldım.

 

Pantolonla uyuduğum için kaşınan bacaklarımla günüme aşırı derecede verimle başlamıştım. Birbirine geçmiş saçlarımı yüzümün üstünden çekip sersem hareketlerle yatakta telefonumu aradım. Tabi ki de bulamayınca savaş alanına çevirdiğim yataktan kalkayım derken bide üstüne çarşafa dolanan bacaklarım yüzünden yere düştüm. Yerde öylece tavanla bakışırken alarmın çalmasıyla kafamın yanında bağıran telefonumu alıp alarmı durdurdum. Yeni güne böyle başlamak ufkumu açmıştı.

Kapım hızla açıldı ve içeri biri girdi. Kılımı bile kıpırdatmadan olduğum yerde yatmaya devam ettim. Yüzüme yapışmış kısa saçlarım ile boş bakışlarımı bembeyaz tavana kilitledim.

"Asu, ne yapıyorsun yerde?" Ablamın sesini duyduğumda yattığım yerden kalkıp oturur pozisyonuna geçtim. Gözlerimi ovalayarak sessizliğimle zaman kazanmaya çalıştım. Ablamın yeni yeni ayılmış yüzü gözlerim yüzünden biraz bulanık görünüyordu. Yerden kalkarken saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yatağıma oturdum. Ablamın hala bir cevap bekleyen gözlerine karşılık sadece omuz silktim. Sanki bugün hareketlerim kısıtlanmış gibi hissediyordum. Tepkisizdim, bir o kadar da ruhsuz. Sanırsam dün gece duygularımın çoğunu harcamıştım. Korku, heyecan, öfke, endişe, hüzün... Şimdi ise küçük avuçlarımda kalan duygu kırıntıları ile yetinmek zorundaydım.

Ablam yatağımın ucuna oturup sessizliğime sessizliği ile yoldaşlık etti. Ama konuşması saniyeler sonra yürüdüğümüz yolu çökertti. "Dün geceyi pek hatırlayamıyorum. Annem beni senin eve getirdiğini söyledi. Dün gece ne oldu Asu?" Yatağıma sırt üstü yatıp dizlerini kendine doğru çekti. Mor göz altları kapatıcı ile boyansa da hafiften kendini belli ediyordu. Buğday tenine yakışan sarı saçlarının dibi gelmeye başlamıştı fakat çok azdı. Ama bu dağılmış hali bile o kadar güzeldi ki... Tıpkı bir güneşi andırıyordu. Verdiğim derin nefes eşliğinde bende onun yanına uzandım, tıpkı onun gibi. Onun upuzun saçları yatağıma dağılmışken benim ancak omuzlarıma gelen siyah saçlarım sadece başımın altında toplanmıştı. Küçüklüğümden beri annem benim saçlarımı hep kısa kestirirdi. Ablamın ise olabildiğince uzun tutardı. Geçmişte buna çok kalbim kırılsa da şimdi daha iyi olduğunu anlayabiliyordum. En azından biri elini dolayıp çekmeye kalkıştığında saçlarımın boyu buna pek izin vermiyordu.

"Bir masanın üzerine çıkıp striptiz yaptığın bir video var." Kocaman açtığı gözleri ile kafasını hızla bana döndürdü. Ona bakarken duygularını sanki yüzünden okuyabiliyordum. İlk gerçek mi diye düşünüp panik yaptı zihni. Ardından dün geceden kalma hatırları yokladı, bulamayınca belirsizliğin çirkin yüzü ile endişesi daha çok katlandı. Benim ona yalan söyleyip söylemeyeceğimi tarttı kafasında sonra söylemeyeceğimi kesinleştirdiğinde acı bir kabullenişle yüzünü buruşturdu. "Ve en kötüsü de yine onun yanındaydın abla. Sana yaptıklarını ne çabuk unuttun!"

Yattığı yerde oturur pozisyonuna geçip elini alnına yaslayarak birkaç saniye öylece durdu. "Şu an konu Cengiz değil Asu!" Sinirli sesine ek olabildiğince kaşlarımı çattım ama sadece bu kadar. Kılımı bile kıpırdatmadan yatmaya devam ettim. "Bu video sende var mı?" Kafamı sallayarak onu onayladım. Elimle yerde duran telefonu işaret ederek: "Yerde, WhatsApp'tan numarayla olan biri gönderdi." Umursamazca konuşmama hiçbir tepki vermeyip kalkıp telefonumun yanına gitti. Telefonumda ne bir şifre ne de bir parmak izi vardı, bunun için ablamın videoyu saniyeler içinde bulması kaçınılmaz oldu. Saçlarını arkada tutan alnındaki eli yüzünün yan tarafında gezinerek dudaklarına indi. An be an yaşadığı duygu değişimlerini tanıyordum. Dün gece aynı videoyu izlerken aynı hisler benim de bütün sinir sistemimi alt üst etmişti. Bedenini ruhun terk ettiği etten bir çuvalmış gibi yatağıma bıraktı. Sırtı bana dönük olsa da karşımızdaki boy aynasından sessiz göz yaşlarını görebiliyordum. Yattığım yerden kalkıp sırtını yavaş yavaş sıvazladım. Akan göz yaşları ve kızarmış gözleri ile bana döndüğünde içimde bir yerde birbirine bağlanan bir ipin ortadan koptuğunu hissettim. Bir şey yapamamak bana o kadar çaresiz hissettirdi ki bu acının tarifi yoktu. Yavaşça bedeni benimkine süzüldü. Kafasını kalbimin üstüne koyup ağlamasına devam ederken yaptığım tek şey sessizce ona sarılmak oldu. Biz bu ailede doğup büyüdüysek bunun altından da illa kalkacaktık.

 

 

2 gün sonra.

Dışarıda yağan yağmur şiddetini gittikçe arttırıyordu. Amfinin camından süzülen damlacıklara o kadar çok dalmıştım ki insanların kalkıp toplandığını ancak idrak edebildim. Yağmur damlaları bir bir zihnime düşerken çıkan ses kulaklarımda çınlıyordu. Dört saatlik blok ders neyse ki sona erdiğinde oturduğum en arka sıradan sessizce kalkıp açmaya bile tenezzül etmediğim defterimi de elime alıp amfiden çıktım. Koridorda ilerlerken bir ruh gibiydim. Arkadaşları ile konuşup gülenler, sevgilisi ile öpüşenler, derse geç kaldığı her halinden belli olanların koşuşturması... Bazen sadece bu dünyaya ait hissetmiyordum kendimi. Görünmez bedenim kimsenin dikkatini çekmiyordu. Bu bazen avantajlı olsa da bir vakitten sonra insanın yalnızlıktan ruhu daralıyordu.

Alt kata inen merdivenlere doğru döndüğümde biri dozer gibi kolumu biçti. Kafamı çevirip baktığımda boyu yüzünden sadece siyah kaşe kabanını ve yer yer ıslanmış mavi gömleğini görebilmiştim. "Pardon." diye söylenip kafamı kaldırıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yağmurdan ıslanmış sarı saçlarının rengi sudan bir tık koyu duruyordu. Masmavi gözlerinin arasından küçük bir damla saçlarından arasından firar edip burnunun ucundan intihar etti. Sadece gözlerini açmış bana rahatsız edici bir şekilde bakmasına dayanamayarak arkamı döndüm ve merdivenleri olabildiğince dikkatli indim. Çocuğun önünde merdivenlerden yuvarlanmak istemiyordum. Tamamen gözden kaybolunca hızımı biraz daha arttırıp okulun çıkış kapısına aceleyle yürüdüm. Dışarıdaki yağmuru hissetmek için çıldıran bedenim adımlarını daha da hızlandırdı.

Okuldan çıktığım gibi kafamı yukarı kaldırıp damlaların yüzüm ile buluşmasına izin verdim. Şu an, ruhumun özgürleştiği andı.

Yanımdan geçip giden ruhları hissedebiliyordum. Yağmurdan ıslandığı için mutsuz olan biri vardı mesela sağ tarafımda. Solumda ise dersten yeni çıkan biriydi ve deli gibi başı ağrısa da kulaklıklarını yine de takıp şarkı dinlemeye başladı. Beyninin içinde dönüp duran şarkının kelimelerini görebiliyordum. Kafamı sağ tarafa çevirip baktığımda saçlarını pembeye boyamış bir kız sinirle saçlarındaki suyu sıkıp yağmura küfrederek içeriye girdi. Bunu seviyordum, insanların duygularını hissedebilmeyi. Zihinleri çoğunun o kadar boştu ki içine girdiğimde zifiri karanlık bir boşluktan başka hiçbir şey hissedemiyordum. Önümden geçip giden kulaklıklı kızı da gördüm. Burada böyle durmak artık canımı sıkmaya başlamış olacak ki ayaklarım benden izinsiz yer yer su birikintisi ile dolu avluya adımını attı. Özellikle su birikintilerinden yavaş yavaş giderek olabildiğince ıslanmaya çalışıyordum. Nasıl olsa benim için endişelenecek biri yoktu.

Otopark okulun arka tarafında kalıyordu. Ne kadar eve arabayla gitmek istemesem de yarın okula yürüyerek gelmeyeceğimi biliyordum. Zihnim kendi kendini ikna edip bahanelerle okula gitmeyecektim ve evde olduğumdan daha fazla duracaktım. En iyisi benim araba ile eve gitmemdi. Yağmur şiddetini gittikçe yavaşlatıyorken benim adımlarımda onunla beraber hızlandı. Arabam Mini Cooper JCW'di. Siyah Beyaz boyası yeni yakındığı için parlasa da yağmur damlaları ile azıcık da olsa kirlenmişti. Güzel meleğime doğru ilerleyip uzaktan kumandası ile kapılarını açtım. Yolcu koltuğuna çantamı ve ıslanan defterimi koyup kapısını kapattım. Sırılsıklam olmuş kâküllerim yüzünden gözlerime damlacıklar giriyordu. Elimle alnımdaki saçların suyunu sıkıp arabanın önünden dolanarak sürücü tarafına geçtim. Tam arabanın içine girerken biri adımı seslendi. "Asu!" Sesin geldiği yöne kafamı çevirdiğimde bir adet ibneyle karşılaştım. Cengiz! Hırsla açtığım kapıyı kapatıp arabanın önüne doğru yürüdüm.

"Senin ne işin var burada?!"

Kafasını yana eğip tepeden tırnağa beni süzdüğünde rahatsızca yerimde kıpırdandım. Yüzündeki memnuniyetsiz ifadeye karşın dudaklarını büzüp bir süre gözlerimin içine baktı. "Islanmış sıçana benziyorsun." Ona güzel görünmek belki de hayatta isteyeceğim en son şey bile değildi. Bunun için söylediği şeyleri hiçbir şekilde umursamadım. "Sana sorduğum soruya cevap ver. Ne işin var burada?" Cümlemi bitirdiğim an hava sanki sinirimi anlamış gibi gürledi ardından tam kafamın arkasında bir şimşek çaktı. Işığını biraz uzağımda, önümde dizilmiş arabaların camından görmüştüm. Cengiz puştu gözlerini kocaman açıp sikik sikik tepkiler ile iyice beni zıvanadan çıkartmaya başlamıştı. "Vaov, çok etkilendim!" Büyük adımlarla yavaş yavaş yanıma yaklaştı. Vücudum korku ile gerilse de yerimden milim kıpırdamadım. Sik kırığı bir herif için geri adım atmayacaktım. "Soruna gelirsek, seninle önemli bir konu hakkında konuşmak için buradayım." Gözlerimi olabildiğince devirip arabamın kaputuna popomu yasladım. "Neymiş bu önemli konu? Ablam mı?" Keyiften yoksun gülüşü ile gözleriyle etrafı tarayıp tekrardan yüzünü bana çevirdi. "Önemli dedim, Asu! Ablan hakkında önemli ne konuşabilirim ki seninle? O benim zaten. Onun en önemli şeyi benim!"

Aptal herifin bana göz dağı verirmiş gibi konuşmasına cidden anlıyordum. Hayatında ona gerçekten tahammül eden tek kişi ablamdı ve artık onun da olmaması iyice yalnızlaşmasına sebep olmuştu. Kendisi bile olsa birinin ağzından bunları duyması gerekiyordu. İşittiklerim karşısında deli gibi onu sinirlendirmek için büyük bir kahkaha attım. Bu aptal herif demek ki istediğinde komik olabiliyormuş. Kafamı sağa sola sallayıp gülmemi durdurmaya çalışıyordum. "Sen ciddi misin ya? Ne zannediyorsun kendini onun sevgilisi mi?" Korkutucu olduğunu düşündüğü aslında geri zekâlılara benzediği bakışı ile dik dik bana bakmaya başladı. "Evet!" Gülüp hunharca onunla dalga geçmek istedim ama karşımda ciddi anlamda bir şizofren duruyordu. Ona gerçeği anlatmak eğlenceli olacaktı. "Sen onun sevgilisi falan değilsin, Cengiz. Ona ancak kafası yerinde değilken yakınlaşabiliyorsun. Bunun için onu uyuşturucuya alıştırmadın mı? Çünkü ayıkken senden nefret ediyor. Ancak seni unuttuğunda sana yaklaşıyor!" Tamam biraz acımasızca olmuş olabilirdi ama ablamın yirmi bir yıllık hayatında belki de yaptığı en büyük yanlış Cengiz'di. Bende yalnızdım ama kimseyi yanımda durup gitmesin diye uyuşturucuya alıştırmamıştım. Henüz.

Onu gerçekten sinirlendirmiş olacağım ki bir anda üzerime yürüyüp çenemi avucunun arasına alarak sıktı. Gözlerinde çakan şimşekleri görebiliyordum. "Bana bak küçük orospu! Ablanı benden korumak mı istiyorsun? Yapamazsın ama onun itibarını koruyabilirsin." Çenemde duran elini hırsla ittim. Neyden bahsediyordu bu puşt?

"Büyük balığın peşinde olduğunu biliyorum. O gece sizi gördüm. Bana ondan küçük bir haber getirmeni istiyorum." Kaşlarımı çatabildiğim kadar çattım. İçimdeki ses umarım Uğur'dan bahsediyordur diye yalvarırken dışarıdan hiçbir renk vermemeye çalışıyordum. "Ne büyük balığından bahsediyorsun sen ya? Uğur'dan bahsediyorsan sadece ablamı bulmak için senin ismini sordum oda beni sizin yanınıza getirdi. İsmini bile ben senden öğrendim." Belki o kıt beyni palavralarımı yer diye ümit etsem de gözlerinde şeytani pırıltı ve iğrenç tebessümü sarfettiğim hiçbir kelimeye inanmadığını gösteriyordu. "Uğur'u takan kim Asu. Seni taciz eden heriflerin elinden kurtarıp odaya çıkartan adamdan bahsediyorum." Ruhsuz gibi görünen dış görünüşümü mimikten tamamen yoksun kıldım. Renk verirsem bu salak pezevenk üzerime daha çok gelecekti. Salağa yatmakta bir sike yaramayacaktı çünkü bizi görmüştü. Aklım dişlileri durmuş bir makina gibiydi. Düşünemiyordum. En iyisi diye düşündüm, en iyisi planını öğrenmek ve ona göre hareket etmek.

"Ne istiyorsun?"

Yüzündeki pis sırıtışı midemi bulandırırken gözlerinde yanan tehlikeli pırıltılar beni gittikçe geriyordu. "Elimde ablanla aşk dolu dakikalarımızın olduğu videolar var. Eğer o heriften yapılacak son sevkiyatın yerini ve saatini öğrenirsen hepsini sana kopyasız bir şekilde ellerimle teslim edeceğim. Ama yok ben yapamam dersen videoların babanın eline bizzat kendim verip tüm ortak arkadaşlarımızın e-posta adresine göndereceğim."

Sinirlenince gözü kararan bir insan değilim aslında, gerçi bu kısacık ömründe kaç kez gerçekten sinirlendin derseniz bir elin parmağını geçmezdi. Ama şu an tüm hücrelerim öfkeyi bir elektrik akımı gibi hissediyordu. Cengiz’i şuracıkta doğrayabilirdim.

"Sen tam bir orospu çocuğusun! Aşığım dediğin kızın görüntülerini cidden bu şekilde peşkeş mi çekeceksin? Nerde senin erkekliğin nerde senin adamlığın?!" Sinirle ayağa kalkıp yüzüne nefret saçarak küfrettiğim sözcüklerimi kendine yedirememiş olacak ki elini kaldırıp bana tokat atmaya yeltendi. Fakat karşısında saf Ahu Eylem değil bizzat babasından şiddeti öğrenen Asu Eslem duruyordu. Hızlı bir hareketle bileğinden yakalayıp kolunu kıvırarak indirdim. İğrenç bir şeymiş gibi elini iterek kendimden uzaklaştırdım. Sıktığım bileği acımış olacak ki diğer eli ile bileğini ovalamaya başladı. "Sen yapacak mısın yapmayacak mısın onu söyle, Asu? Benim adamlığım veya erkeliğim bu konunun dışında. Sende çok iyi biliyorsun ki istediğim bir şey varsa almak için her şeyi yaparım."

Nefret dolu bakışlarım onu hedefi haline getirmişken haklı olduğunu zihnim çoktan kabul etmişti. Bu pezevenk konu istekleri olunca yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Bunu en iyi ben ve ablam biliyorduk. Zihnimi sakin tutmaya çalışsam da panik çanlarını çoktan çalmaya başlamıştı. Kendimi rahatlatmaya ihtiyacım vardı. Bunun için sakince soru sorup daha çok cevap almalıydım. "Ne sevkiyatı bu?"

"Ne fark eder ki? Senden istediklerimi öğren yeter"

Üstten üstten konuşması kabullenmemin acizliği ile daha da kibirli bir hal alıyordu. Bu durumdan hiç hoşnut değildim ve bunu dış görünüşüm bas bas bağırıyordu. Ve de bu herif bundan deli gibi zevk alıyordu. "Çok şey fark eder. Belki başka bir sevkiyat daha var ya da beni kandırmak için farklı bir şey söyleyecek, detayları bilmem gerekiyor. "

Şerefsizliğine iğrençlikte katan çarpık gülümsemesi ile üzerime doğru bir adım attı. Bir elini kaldırıp yanağıma değdirecek iken hızla kafamı çevirip onun mide bulandırıcı dokunuşundan kaçtım. Bu onun daha da gülmesine neden oldu. "Ablandan daha zekisin Asu. Belki de aptal sarışın ablandan vazgeçip küçük ateş parçasını almalıyım."

Sözcükleri midemi bulandırmaktan ileri gitmiyordu. Her şeyi elde edebileceğini zannediyordu. Babasının eskort kiralayarak kazandığı parayla dünyanın sahibi oymuş gibi düşünüyordu. "Siktir git, Cengiz!" Ağız dolusu küfredesim vardı ona. Deliler gibi sövüp ağzını burnunu kırasım... Şimdilik kibarca gitmesini istemekten başka bir şey yapamıyordum. Ama gün gelecek bana bugün yaşattığı iğrenç dakikalar için af dileyecekti. Hem ablamı bu işin içinden kurtarıp hem de bu herifi alt etmenin bir yolunun bulmalıydım.

Ama nasıl?

 

Loading...
0%