Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm KÖPEK

@sabriyildiz

Yürüdüğüm caddeden bizim sokağa döndüğümde gelmiş sayılacaktım çünkü ev hemen 50 metre ilerideydi.

Sokağa çıkan köşeyi döndüm. Evimin hemen önünde, gözlüklü, başının sadece etrafında saç kalmış, hafif göbekli, tahminimce emekli bir adam arabasıyla köpeğe çarpmış olduğunu gördüm. Daha yeni olmuş olmalı ki köpeğin ön ayağı hareket ediyordu, çarpma veya köpek sesini kulaklıklarım takılı olduğundan duymamış olmalıyım. Karışmamayı umarak yürümeye devam ederim diye düşündüm. Tam yanından geçerken, göz ucuyla baktığım da köpek hareketsiz yatıyordu ama adam pek bir hareketliydi. Kafamı çevirip fark ettirilmeden geçip gitmek istemiştim ama el işareti yapıyordu. Seslenmedi çünkü kulaklığım vardı ve duymayacağım kesindi. Bir dakika bakar mısın der gibi el işareti yaptığını gördüğümü de gördüğü için olduğum yerde durmaktan başka şansım kalmadı.

Sağ kulaklığımı çıkarıp cebime koydum, “Delikanlı bir el atar mısın, kenara koyalım” dedi. Yanına yaklaştım, “geçmiş olsun amca, nasıl oldu dedim.?” garip bir hali vardı. Hiç kaza yapmış gibi değildi. Bu yaşta anormal bir soğukkanlılık.

Görmemiş, bir anda önüne çıkmış, ne yapacağını bilememiş, hızlıda değilmiş, bu belediye de hiç bakmıyormuş hayvanlara, hareketsizmiş ama ölmüş mü bilememiş. Ardı arkası gelmeyen konuşması devam ederken bende etrafı inceledim. Kafamda kaza anının beş farklı sahnede simülasyonunu gerçekleştirdim ama istatistik olarak kaza olduğu mümkün görünmüyordu.

Gözlerimi kısarak “Sen bu hayvana bilerek çarpmışsın” dedim. Hiç beklemediği bir yargıyla karşı karşıya kalmıştı. Afallaması, söyleyecek bir şey bulamaması, yalan söyleyip de yakalanmış çocuk gibi olan gözleri, hafif titremeye başlayan sağ eli, yüzde 60 eminliğimi yüzde 85’e çıkardı. Konuştukça yükselen sesiyle, ne dediğimin farkında değilmişim, neden öyle yapacakmış, zaten işten geliyormuş, dalgınlıkla çarpmış, deliymişim ben, sadece yardım istemiş, defolup gidecekmişim. Baskınlık kurmak için sesini yükselteceğini biliyordum o yüzden pat diye öyle söyledim, çünkü yaşadığım apartmanın bitişiğindeki blokta bakkal Muzaffer amcanın da duymasını istemiştim, yaşlı bir adamın bana karşı kollarını kaldırmış bağırarak konuştuğunu görünce muhakkak yanımıza gelecekti, çevredekiler de öyle. Dediğim gibi de oldu. Mavi önlüğü, çatık kaşları, keskin bakışlarıyla anında yanımızda belirdi Muzaffer amca. Etrafımıza insanlar da toplanıyorlardı, adamın bilerek çarptığını kanıtlamam için istediğim ortam oluştu.

“Ayakkabının ucu öyle demiyor ama” dedim ve devam ettim konuşmaya,

“Arabanız 1990 model bir Brodway, yolda herhangi bir fren veya manevra izi yok, bu da demek oluyor ki hızlı değildiniz, ön tamponun sağ tarafındaki tüylere bakılırsa sağ taraftan vurdunuz yani köpeğin lastiğe denk gelmesi için. Halinize bakılırsa bir şeye çarptığınızı fark etmeyecek kadar yaşlı ve dalgın görünmüyorsunuz ama köpek iki kere ezilmiş. İlk çarpma da istediğiniz oldu ve üzerinden geçtiniz, öldüğünden iyice emin olmak için de tekrar geri geldiniz. Sonra aşağı inip kontrol edecek, bir sorun yaşamamak için de yanlışlıkla çarpmış gibi yapacaktınız.

Yanlışlıkla çarpmış olduğunuzu varsayarsak, indiğinizde vicdanen o telaşla ya hiç dokunmazdınız ya da elinizle ölüp ölmediğini kontrol ederdiniz ama siz ayakkabınızın ucuyla kontrol ettiniz. Ayrıca telefonunuzun arkasındaki pembe çiçekli stickerlara bakacak olursak, bu yaşta küçük kız çocuğunuz olmayacağına göre torununuz telefonunuzla çok vakit geçiriyor, ne tesadüftür ki, dün bu caddede küçük bir kız çocuğuna köpek saldırmış. Beyaz bir köpek.”

Muzaffer amcaya dönerek keskin bir bakışla, sen kurtardın hatta demi Muzaffer amca? “Ee evet, evet” diyerek onayladı. Ayrıca arabanızın anahtarı üzerinde, anahtarlıkta iki tane araba anahtarı var, birinin elektroniğine bakılırsa lüks bir araba, diğeri de bu Brodway. Kimse lüks bir arabayla köpeğe çarpmayı tercih etmez. Kendimden en emin halimle köpeğe çarpan adamın gözlerinin derinliğine bakarak, “Planlı bir intikam olmuş” dememle oluşan kalabalıktan seslerin yükselmesi bir oldu.

Bakkalcı Muzaffer amcanın orda olması çok önemliydi o anda, öncesinde çözdüğümüz bir olaydan dolayı beni iyi tanırdı. Şöyle ki, işten eve döndüğüm bir gün ekmek almak için dükkanına girmiştim, ayak üstü sohbetten sonra, her gün, gün sonu aldığını ama sattığıyla kasadaki parasının tutmadığını, hep eksik çıktığını, artık yaşlandığını, dükkânı kapatacağını köye gidip yerleşeceğini söylemişti. Bende ona sorunun kendisinde olmadığını, kasayı kilitlemesini söylemiştim. Anlaması içinde şunları eklemiştim; “Benim babamın bakkalı olsaydı, caddedeki üç farklı marketlerden arkadaşlarıma dondurma ısmarlamazdım.”

Bakkalcı Muzaffer amcanın 9 yaşında tam anlamıyla fırlama bir erkek çocuğu vardı, eli sıkı olduğundan mı yoksa bir çocuğun isteyeceği her şeyin dükkânın da var olduğunu düşündüğünden mi bilmem ama ufaklığa pek harçlık vermezdi. Harçlık vermediğine de birkaç kere şahit olmuştum. Ama hafta sonları indirim günlerinde caddedeki marketleri gezdiğim sırada ufaklığın ve arkadaşlarının bir şeyler aldıklarını, ufaklığa “senin babanın dükkânı var sen öde” dediklerini ve onunda ödediğini görmüştüm. Harçlık almayan bir çocuk nerden bulur parayı.? Bunları anlatmadım tabi ki ama verdiğim örnek Muzaffer amcayı aydınlatmaya yetmişti. Sonraki günlerde de nasıl bunu fark ettiğimi, neden daha önce söylemediğimi, çok büyük sevap işlediğimi, yoksa asla fark edemeyeceğini söyledi durdu.

Bana ve söylediklerime güvenen Muzaffer amcanın da bu olayda her ihtimale karşı orda olmasını biraz da bu yüzden istemiştim.

Seslerin yükselmesi, adamın kendini açıklamaya çalışmasını umursamadan çıkardığım kulaklığımı taktım, ellerimi cebime soktum, eve doğru yürümeye devam ettim. Önceden beyaz olan ama günde yüz kişinin dokunmasıyla griye dönmüş apartmanın dış kapısını açtım, koridorun dar olması yetmezmiş gibi hemen girişte birde posta kutuları vardı, içlerinden sarkan faturalar, yere düşen reklam afişleri, titreyen aydınlatma, korku filmlerindeki apartmanları aratmıyordu. Benim dairem alt katta olduğundan ilk posta kutusu benimdi. Her zaman kontrol eder, varsa fatura alır, öyle devam ederdim. Bu sefer bir tebligat vardı “Asliye Hukuk Mahkemesinden” gelen, biraz inceledikten sonra açmadan cebime koydum. Büyük bir sessizlikle dairemin önüne gelmeme rağmen, çılgın yaşlı komşum Ayşen ablanın da kapıyı açması bir oldu. Beni niye gözetliyordu bu kadın.

Çiçekli böcekli eteği, yaz kış çıkarmadığı yün çorapları, ne kadar süredir giydiğini bilmediğim koyu renk örgü yeleğiyle “Köpeği adam öldürdü demi” diyerek şaşırtmadı beni, muhteşem bir karşılama.

Loading...
0%