Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. Bölüm sonu

@sabriyildiz

Siren sesleri, sabahın o garip sessizliğini yerle bir etti. Saat sabaha karşı 05.40 olmuştu. Sokak, uykulu bir mahalleye özgü o derin sessizlikten uyandırılmıştı. Ambulansın kırmızı-mavi ışıkları dar sokakta titreşirken, apartmanın dış duvarlarına ürkütücü gölgeler düşüyordu. Kısa sürede apartmanın önüne birer ikişer insanlar toplanmaya başladı.

İlk gelen, tahmin ettiğim gibi, bakkalcı Muzaffer Amca oldu. Üzerinde pijaması, ayağında eski terlikleriyle, endişeyle apartmana doğru ilerliyordu. Gözleri beni bulduğunda, yüzündeki ifade daha da ciddileşti.

“Kamer oğlum,” dedi derin bir sesle. “Ne oldu burada? Sen iyisin değil mi?”

“Ben… bilmiyorum, Muzaffer Amca,” dedim, gözlerimi yerden kaldırmadan. “Polisi aradım. Ayşen Abla…”

“Ne olmuş Ayşen’e? Söylesene!” diye üsteledi. Sesinde tedirginlik vardı ama elini omzuma koyarak beni rahatlatmaya çalışıyordu.

Tam o sırada Şener Amca belirdi. Elinde bastonuyla apartmanın girişine doğru ağır adımlarla ilerliyordu. Bastonun tok sesi sokakta yankılanıyordu. Gözleri beni bulduğunda, bakışlarında bariz bir şüphe vardı. Bu adam hep böyle zaten.

“N’oluyor burada? Polis, ambulans… Hayırdır? Kamer, sen mi karıştırdın yine bir şeyleri?” dedi, alaycı bir sesle.

“Ne diyorsun Şener Amca?” dedim, sesimi kontrol etmeye çalışarak. “Ben hiçbir şey yapmadım!”

Şener Amca bastonuna dayandı. “E, sen bu apartmanda yenisin. Ne zaman nereden çıktığın belli değil. Adamı meraklandırıyorsun işte,” dedi, ama sesinde alaycı bir dedikodu tonu vardı.

Muzaffer Amca hemen araya girdi. “Hadi, yeter Şener bey! Çocuğu rahat bırak. Bak yüzüne, korkmuş zaten,” dedi. Bana döndü. “Oğlum, ne oldu? Doğru düzgün anlat.”

Tam konuşmaya başlayacakken, apartmanın köşesinden başka birisi belirdi. Sevim Abla, kucağında kedisi Luna’yı sıkı sıkı tutarak geliyordu. Yüzü bembeyazdı, sanki ne olduğunu öğrenmekten korkar gibiydi.

“Ne olmuş? N’oluyor burada?” dedi, sesi çatlak ve ürkekti. “Ayşen abla mi? Ayşen ablaya bir şey mi oldu?”

Sevim Abla’nın kucağındaki Luna huzursuzca tırnaklarını şalına geçiriyordu. Ama o bunu fark edecek durumda değildi. Şener Amca, Luna’ya bakıp burun kıvırdı. “Bu kedi her şeye karışacak bir gün,” diye homurdandı.

Sevim Abla, Şener Amca’nın lafını duymamış gibiydi. Gözlerini bana dikti. “Kamer, ne oldu? Söylesene! Ayşen abla iyi mi?” diye sordu, sesi titreyerek.

“Sevim Abla… Ayşen Abla…” diye başladım, ama kelimeler ağzımdan zor çıkıyordu. “O… yerdeydi. Çok kan vardı…”

Bu sözler bir anda havaya yayıldığında, herkesin yüzü değişti. Sanki donup kalmış gibiydiler. Şener Amca, kaşlarını çatıp omzunu silkti. “Vay canına. Demek bu da oldu ha! Kim yaptı? Kamer, sen bir şey biliyor musun?” dedi, sesi beni açıkça sorguluyordu.

Muzaffer Amca hızla ona döndü. “Kes sesini, Şener! Çocuğu böyle sıkıştırarak ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi, sesi bu kez sertleşmişti.

Tam o sırada Emel Abla apartmanın kapısında belirdi. Elinde sigarası vardı, saçları dağılmış, gözleri kısılmıştı. Birkaç saniye etrafı süzdü, sonra bakışları bana kilitlendi.

“Kamer,” dedi, sesi soğuk ve kontrollüydü. “Neler oluyor burada? Ayşen ablaya ne oldu?”

Ona ne diyeceğimi bilemedim. Şener Amca yine bastonunu yere vurdu. “Bu çocuk bir garip zaten. Ayşen’in başına ne geldiyse, bir şekilde biliyordur!”

“Yeter artık Şener!” diye bağırdı Muzaffer Amca. “Kamer iyi bir çocuk. Kendi oturduğu apartmanda neden böyle bir şey yapsın? Bir düşün önce!”

Şener Amca homurdanarak sustu. Sevim Abla ise kucağındaki Luna’yı daha da sıkı tutarak, “Polis nerde? Polis hâlâ niye burada yok?” diye sordu, sesi panikle yükseliyordu.

O sırada, koridordan gelen polis memurlarının ayak seslerini duydum. İki polis ve bir sağlık görevlisi daireye doğru ilerlerken mahallelinin fısıldaşmaları daha da yükseldi. Polislerden biri bana döndü ve sert bir sesle sordu:

“Cesedi siz mi buldunuz?”

Gözlerim yerdeydi. “Evet… ama ben hiçbir şey yapmadım. Sadece… kapı açıktı ve…”

Bu sırada Emel Abla bir adım öne çıktı. “Ayşen Abla’nın telefonuna bakmışsın,” dedi, sesi hâlâ buz gibiydi. “Öyle mi Kamer? Ne buldun?”

Bir an durakladım. Herkes bana bakıyordu. Ağır bir nefes aldım ve ağzımdan şu sözler döküldü:

“Telefonunda en son seni aramış.”

Ortam bir anda sessizliğe büründü. Gözler şimdi Emel Abla’ya çevrilmişti. Sevim Abla, kedisine daha da sıkı sarıldı. Şener Amca kıkırdayarak, “Ee, şimdi ne diyeceksin bakalım?” dedi.

Emel Abla, kaşlarını çatarak yüzüme baktı. “Beni araması neyi kanıtlıyor, Kamer?” dedi. Sesi sakin ama keskin bir soğukluk taşıyordu. “Beni suçlamaya mı çalışıyorsun?”

“Hayır! Ben sadece—” diye itiraz ettim, ama lafımı bitiremeden polis memuru elini kaldırarak beni susturdu.

“Yeter. Herkes sakin olsun,” dedi. “Hepinizden ifadenizi alacağız. O zamana kadar bir yere ayrılmayın.”

Polisler içeri girerken mahalleli arkamda fısıldaşmaya devam ediyordu. Şener Amca’nın sesi bir kez daha ortalığı sardı. “Ben demiştim zaten! Bu çocuk… bu apartmana taşınalı işler bir tuhaf.”

Muzaffer Amca yanımda durdu ve sert bir şekilde Şener’e baktı. “Hadi, kes dedikodunu artık!” dedi. Bana dönerek, “Korkma oğlum. Doğruyu söyledin, gerisini onlar halleder,” diye ekledi.

Ama içimde bir şey hâlâ doğru gitmiyordu. Olay daha yeni başlıyordu.

Polisler, Ayşen Abla’nın dairesine doğru ilerlerken arkamda mahallelinin fısıldaşmaları devam ediyordu. Gözlerim yerde, omuzlarım ise her an çökecekmiş gibi ağırdı. İçimde derin bir huzursuzluk vardı, ama neyin yanlış olduğunu tam olarak kestiremiyordum.

Bir polis memuru, kalabalığa dönerek, “Hepiniz dağılın. Burada beklemeniz gerekmiyor. Sadece olayla ilgili bilgisi olanlar kalsın,” dedi. Ama kimse hareket etmedi. Herkesin bakışları birer mıknatıs gibi dairenin girişine kilitlenmişti.

Muzaffer Amca yanımda duruyor, beni koruyormuş gibi pozisyon almıştı. “Hadi, oğlum,” dedi alçak bir sesle. “Korkacak bir şey yok. Doğruyu söyledin, her şey ortaya çıkar.”

Şener Amca bir kez daha bastonunu yere vurdu ve homurdanarak uzaklaşmaya başladı. “Sabah sabah başımıza gelenlere bak!” dedi. “Ama dediklerimi unutmayın. Bu işte bir gariplik var.”

Sevim Abla ise hâlâ kucağındaki Luna’ya sarılmış, gözlerini kapıdan ayırmıyordu. “Ayşen… ah, zavallı Ayşen ablam,” diye mırıldandı. Kedinin sırtını sıvazlarken gözleri dolmuştu. “Bu apartmanda artık kimse güvende değil.”

Tam o anda, içeriden bir polis memuru çıktı. Yüzündeki ifade her şeyi özetliyordu; yorgun, ama ciddi. Bize bakıp, “Kamer Bey, sizinle biraz daha konuşmamız gerekecek. Dışarı gelin,” dedi.

Sözler boğazıma düğümlendi. O an, kendimi tamamen yalnız hissettim. Derin bir nefes aldım ve ağır adımlarla apartmandan dışarıya çıktım. Kırmızı-mavi ışıklar hâlâ dönüyor, mahalleye bir huzursuzluk yayıyordu.

Polis memuru, beni arabanın yanına doğru götürürken, arkamdan mahallelinin bakışlarını hissediyordum. Şener Amca başını sallıyordu. Sevim Abla hâlâ Luna’ya sarılmıştı. Muzaffer Amca ise bana cesaret verici bir bakış attı, ama o bile tam anlamıyla ne düşüneceğini bilmiyor gibiydi.

Arabaya yaslandım ve soğuk metalin sırtıma değdiğini hissettim. Polis, not defterini çıkarıp sorularını sormaya başladı. Fakat tüm sorular arasında en çok kafamda dönüp duran tek bir şey vardı:

Ayşen Abla’nın telefonunda neden Emel Abla’nın adı yazıyordu?

Gözlerim apartmana döndü. Emel Abla, sigarasını yere atıp ezmişti. Bakışları, gözlerimle buluştuğunda, yüzünde belirsiz bir ifade vardı. Bu suç mu, üzüntü mü, yoksa başka bir şey miydi? Anlam veremedim. Ama o bakış, içimde tarifsiz bir korku bıraktı.

Olayın ardındaki gerçek, sandığımdan çok daha karmaşık ve karanlık olabilirdi.

Loading...
0%