Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3. Bölüm TÖREN ve DUYGU

@sabriyildiz

Polis memuru defterine bir şeyler yazarken, diğer polisler apartmanın içinde sessizce çalışmaya devam ediyordu. Birkaç dakika süren bu sorgunun ardından, memur derin bir nefes aldı ve Kamer’e sert ama soğukkanlı bir şekilde, “Tamam, şimdilik bu kadar. Bir yere ayrılma. Daha sonra ifadeni detaylıca alacağız,” dedi.

Kamer başını salladı. O sırada ambulansın tekerleklerinin hareket ettiğini fark etti. Ayşen Abla’nın cansız bedeni, beyaz bir örtüyle kaplanmış sedyede ambulansa bindiriliyordu. Ambulansın ışıkları, sokaktaki her yüzeyi aydınlatırken, apartmanın çevresinde toplanan mahalle sakinleri derin bir sessizliğe büründü. Herkes bir şeyler düşünüyor, ama kimse konuşamıyordu.

Polisler kısa bir süre sonra mahalleden ayrıldılar. Kamer, apartmanın soğuk kapısını açıp koridordan kendi dairesine doğru yürüdü. Dış kapıyı kapattığında, arkasında kalan sessizlik daha da ağırlaşmış gibiydi. Sırtını duvara yasladı ve bir süre hareketsiz durdu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu, ama zihni bir türlü sakinleşmiyordu.

O gece, polis memurları Ayşen ablanın öğretmen kızı Duygu’ya ulaşmışlar ve Duygu apar topar hastaneye gitmiş.

Apartmanda bir günden fazla süren olay yeri inceleme ve tanık ifadesinden sonra cenaze günü gelmişti.

Cenaze Günü

Duygu, adli işlemleri ve otopsi sürecini tamamladıktan sonra annesinin cenazesini mahalledeki camide düzenlenen bir törenle kaldırmaya karar verdi. Cenaze törenine mahalleden birçok kişi katılmıştı. Muzaffer Amca, Sevim Abla, Şener Amca ve diğer mahalle sakinleri… Herkesin yüzünde derin bir hüzün vardı.

Kamer, cenazeye katılan kalabalığın arasındaydı. Ayşen Abla’yı çok iyi tanımamıştı, ama ölümünün ardından hissettiği suçluluk ve olayın gizemi, onu cenazeye çekmişti. Bir köşede sessizce duran Duygu’yu fark etti. Yüzündeki acı, annesinin ölümünün ağırlığını açıkça yansıtıyordu.

Cenaze namazı kılındıktan ve Ayşen Abla toprağa verildikten sonra, kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kamer, mezarın başında kalan birkaç kişiden biriydi. Duygu, mezarın yanına diz çökmüş, ellerini toprağa koymuştu. Kamer, bir süre tereddüt etti, ama sonunda ona yaklaştı.

“Başınız sağ olsun,” dedi alçak bir sesle.

Duygu başını kaldırdı, gözlerinde yaşlar vardı. “Teşekkür ederim,” dedi, yavaşça ayağa kalkarak. “Siz… siz mahalleden misiniz?”

“Ben Kamer. Apartmanda oturuyorum. O gece… yani, annenizin dairesini fark eden bendim,” dedi Kamer, bir an bile Duygu’nun gözlerinden kaçınmadan.

Duygu, bir süre Kamer’i inceledi. “Sizi hatırlıyorum,” dedi sonunda. “Annemi tanıyor muydunuz?”

Kamer, başını salladı. “Çok iyi tanımıyordum. Ama… çok üzgünüm.”

Duygu, derin bir nefes aldı ve başını çevirdi. “Teşekkür ederim.”

Bir süre daha sessizlik içinde mezarın yanında durdular. Sonunda Duygu, Kamer’e dönüp, “Siz mahalleye dönüyor musunuz?” diye sordu. Kamer, başını sallayarak onayladı.

Duygu kendisine eşlik etmesini istedi ve Kamer tekrar onayladı.

Mahalleye dönüş

Mahalleye vardıklarında, güneş batmak üzereydi. Ayşen Abla’nın öldüğü apartman, aynı sessizliğiyle onları karşıladı. Duygu, apartmanın önünde bir an durdu, sonra Kamer’e dönerek, “Burası annemin hayatının son yıllarını geçirdiği yerdi.” Dedi.

Kamer, ona apartman kapısını açarken, “Burası biraz… tuhaf bir yer.” Dedi.

Duygu, derin bir nefes aldı ve apartmana girdi. Annesinin hayatına dair bilmediklerini öğrenmek istiyordu. Ama hissettiği bir şey vardı: Bu apartman, sadece annesinin değil, kendi geçmişinin de karanlık sırlarını taşıyor gibiydi..

Apartmanın dar ve soğuk koridorunda yankılanan sessizliği, içeri dolan akşamın puslu ışığı bozuyordu. Duygunun Gözlerinde aynı annesi gibi derin bir hüzün vardı, ama yüzündeki kararlılık, sessizliği parçalamaya hazır bir ifadeyle doluydu. Annesinin dairesine girdikten sonra mutfaktaki masaya oturdular.

Duygu, ellerini masaya koydu, kısa bir süre düşündü ve sonra konuşmaya başladı.

“Annem… Ayşen. Onun kim olduğunu merak ediyorsun, değil mi? Belki bunu haklı olarak sorguluyorsun. Ama onun hayatını gerçekten anlayabilmen için sana her şeyi anlatmam gerekiyor,” dedi. Sesi sakin ama derindi, sanki içindeki her kelime, kalbinin en derin yerinden geliyordu.

Kamer dikkatle dinlemeye koyuldu, sessizce başını sallayarak onu teşvik etti.

Duygu, gözlerini masadan kaldırmadan konuşmaya devam etti. “Annem İzmir’de doğdu, babası bir balıkçıydı. Çok küçükken kaybetmiş onu… Sonra Ankara’ya geldi. Bir kadın olarak hayatın ne kadar zor olduğunu öğrenmek için fazla beklemesine gerek kalmadı. Annem hep güçlüydü, ama aynı zamanda hep yalnızdı.”

Duygu’nun sesi hafifçe titredi, ama kendini toparladı. “Babamla, fırında tanıştı. Sessiz, kendi halinde bir adamdı babam. Annemle birbirlerini tamamladılar. Ya da belki birbirlerinin eksik kalan yanlarını doldurdular. Ama hayat onların yüzüne gülmedi. Babam hastalandı… Ve sonra… onu kaybettik.” Gözleri aniden dolmuştu, ama bir damla bile dökülmesine izin vermedi.

Kamer, Duygu’nun bu kadar derin bir hikayeyi anlatmasının ardında yatan nedeni anlamaya çalışıyordu. “Duygu Hanım,” dedi, sesi çekingen ama merak doluydu. “Neden bana anlatıyorsunuz bunları?”

Duygu, başını kaldırıp Kamer’in gözlerine baktı. “Çünkü annem… Ayşen, hep iyi bir insandı. Ama bu apartmanda, bu mahallede, onun yalnızlığına sadece birkaç kişi dokunabildi. Ve şimdi o burada değilken, insanlar onun hakkında bir şeyler bilmeden konuşuyor. Annemin hayatını, sadece kendi bakış açılarıyla değil, onun hissettiklerini de anlamalarını istiyorum.”

Bir süre sessizlik oldu. Duygu, derin bir nefes aldı ve devam etti: “Ama hikaye burada bitmiyor. Annemin geçmişi, hayatında bir araya getiremediği insanlarla dolu. Ve o insanlardan biri… belki hâlâ bu apartmanda yaşıyor. Belki de kim olduğunu sen de biliyorsun.”

Kamer’in yüzündeki ifadeyi gördüğünde, Duygu, bir an sustu. Gözleri, annesinin hikayesini hatırlatan gölgelerde bir şeyler arar gibiydi. “Annemi kim öldürdü, bilmiyorum. Ama onun hikayesini bilmeden, bu cinayeti kimsenin anlaması mümkün değil,” dedi.

Loading...
0%