Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.BÖLÜM

@sadece_fatma

Odamın kapısına üst üste vurulmasıyla beraber kafamı gömdüğüm yastıkların arasından kaldırdım. Gözlerimi zar zor aralarken ıslak kirpiklerimi elimin tersiyle sildim. Ne kadar süre ağladığımı bilmiyordum ama ağlamaktan gözlerimin şiştiğine emindim.

"Yalnız kalmak istiyorum!" Diye bağırdım.

"Meva benim, aç şu kapıyı artık." Kapıya vuran kişinin Slovi olduğunu anladığımda sürünerek yataktan kalktım. Beni merak etmiş olmalıydı. Açıkçası bende kendimi odama nasıl attığımı bilmiyordum. Slovi Ayana'yla beraber oyuna dalmış olmalı ki yokluğumu bu saate kadar fark etmemişti.

Açtığım kapıyla beraber tekrar yatağa dönüp kendimi yatağa bıraktım. Slovi arkamdan odaya girerken enerjik sesiyle konuşuyordu. "Meva Adar Amca gelmiş biliyor musun? Sonunda bir yolunu bulmuşlar." O konuşmasına hararetli bir şekilde devam ederken yanıma kadar geldi. "Hadi ama Meva, uykunun sırası mı şimdi, yoksa gece uykusuz kalacağın şeyler mi oldu?" Dediğinde, gözlerimin dolmasına engel olamadım. Akmaya hazır olan gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldüğünde Slovi'nin eğlenir ifadesi yüzünden silindi.

Endişeyle suratıma bakmaya devam ettiğinde hemen yanıma oturdu. "Meva, sen iyi misin?" Kafamı iki yana salladım. Değildim, olamıyordum. Kahretsin ki o görüntü gözlerimin önünden gitmiyordu.

En son ne zaman bu kadar çok ağladığımı düşünürken aklıma onu gördüğüm ilk ânın gelmesiyle gözyaşlarım daha da hızlandı.

Ellerimle yüzümü sildiğimde, "Adar Amca nerede kalıyor Slovi?" Dedim, pürüzlü çıkan sesimle. Tek istediğim buradan uzaklaşmaktı. Aybars'ın nerede olduğunu bilmiyordum. Bilmekte istemiyordum. Onunla karşılaşmak şuan için isteyeceğim en son şey bile olamazdı.

"Dikkat çekmemesi için çarşının sonunda bir eve yerleştirdiler. Kulübe gibi bir yermiş sanırım. Meva ama sen..."

"Sadece gitmek istiyorum."

"Bende seninle geleceğim."

"Hayır Slovi, ikimizin birden ayrılması dikkat çeker. Biliyorsun gözler hala üzerimizde. Ben iyiyim..." duraksadım. "Enazından iyi olacağım. Şuan burada bulunuyor olmak bana kendimi kötü hissettiriyor."

Daha fazla burada durmak istemiyordum. Yataktan doğruldum. Banyoya doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp biraz kendime gelmem gerekiyordu. "Benim için bir kaç parça kıyafet hazırlar mısın?" Diyerek Slovi'ye seslendiğimde, gidişimin tek gecelik olmadığını anlamış olmalıydı.

 

 

 

⛓️⛓️⛓️

Elimde tuttuğum çantamla beraber bahçe kapısına kadar geldiğimde kimseyle karşılaşmadığım için şükrediyordum. Zaten Slovi'den zor kurtulmuştum. Bahçenin ferah kokusu ciğerlerime dolduğunda biraz daha toparlanabilmiştim. Güzel hava beni kendime getirirken ifadesiz yüzüm bir maske misali suratımdaki yerini almıştı.

Küçük bir işaretimle görevliler kapıdan çekilip benim için kapıyı açtıklarında kapıdan çıkmak için ilk adımımı attım.

"Meva, Meva!"

Arkamdan bağıran sesle beraber adımlarım durdu. Kafamı çevirdiğimde Tuğrul'un koşarak yanıma geldiğini gördüm. Yanıma vardığında nefes nefese kalmıştı. Meraklı gözlerimi üzerine diktim.

"İzin ver," dedi, aldığı hızlı nefesler arasında. "Gideceğin yere kadar sana eşlik edeyim."

Son yaşanan olaydan sonra endişesini anlayabiliyordum. Bir süre sessiz kalarak bunu düşündüm. Ardından yanımda birinin olmasının daha iyi olacağını düşünerek onu onayladım.

Kafamı sallayıp onu onayladığımda yanımdaki yerini aldı.

Ben yürümeyi tercih ettiğimde sesini çıkarmadan bana eşlik etti. Yürümek iyi gelebilirdi. Gideceğim yere ne kadar uzun sürede varırsam kendimi o kadar iyi hissederdim. Daha çok toparlanmış ve daha iyi. Bunu yapmayı seviyordum.

"Seni Slovi mi gönderdi?"

"Hayır, merdivenden inerken seni gördüm." Bunu fark etmemiştim. Oysa çok dikkatli olduğumu sanıyordum.

Kafamı aşağı yukarı salladığımda bakışları elimde tuttuğum küçük çantada oyalandı. Bunu önemsemerek ilerlediğimiz yolu izlemeye başladım.

Zihnimi meşgul eden tek bir kişi vardı. Gözlerim yolda, insanların üzerinde dolanmaya devam ederken de aklımı meşgul etmeye devam etti. Şuan ne yaptığını merak ediyordum mesela. Hala onunla mıydı?

Bu, zihnimde dolanan binlerce sorudan yalnızca biriydi. Yeniden dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırarak bundan kurtuldum. Sabah beraber uyandığım insanın bir başkasını öpmüş olmasını düşünmek istemiyordum.

"Neden onu dinlemek yerine sarayı terk etmeyi seçtin Meva?"

Diyen Tuğrul'la beraber gözlerimi yürüdüğüm yoldan alıp okyanus mavisi gözlerine çevirdim. Biliyordu.

"Afedersin, benim haddim değil." Dedi, bakışlarımda gördüğü duygudan memnun olmamış gibi kafasını eğerek. Tuğrul'un saraya dönünce Aybars'la konuşacağını biliyordum. Muhtemelen o benim onları gördüğümü ya da bu meseleyi bildiğimi bilmiyordu. Hoş, gerçi henüz bir şey bildiğim yoktu. Tuğrul nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde anlamıştı.

Onun her zaman iyi bir gözlemci olduğunu hissetmiştim. Bakışları keskindi, bir kaç defa sessiz bakışlarını fark etmiştim.

"Aralarında ne var?" Dedim, aramızdaki rahatsız edici sessizliği bozarak.

"Bunu benim söylemem doğru olmaz." Dedi, tavırlarındaki o ciddiyeti koruyarak.

Bunun üstüne ikimiz de sessiz kalarak yol boyu birbirimizle konuşmadık.

 

 

 

⛓️⛓️⛓️

"Bakışlarında gördüğüm bu hüzün nedir Meva, yoksa pişman mısın?" Adar Amca'nın bana yönelttiği soruyla beraber bakışlarımı ne kadar süre diktiğimi bilmediğim duvardan aldım. Kafamı yasladığım elimin uyuştuğunu fark ettiğimde oturuşumu düzelttim. Karşımda oturan yaşlı adamın sorusunu bu sefer ben kendime yönelttiğimde dipsiz bir kuyuya çekilir gibi oldum. Pişman mıydım?

"Hayır," dedim, içimden geçen cevabı olduğu gibi yansıtarak. "Pişman değilim."

"Gözlere maske takılmaz." Dedi, oturduğu yerden kalkıp mutfağa doğru adımlarken. Bir süre arkasından baktım. Buraya geleli saatler oluyordu. Hava yeni yeni kararmaya başlarken Adar Amca'yla uzun uzun konuşmuştuk. Buraya nasıl geldiğini, Marazlıların durumunu ve olabilecekleri tartışmıştık. Bu bir süre beni oyalamaya yetse de zihnimin bir köşesinde hala aynı kişi varlığını koruyordu. Açıkçası gitmeye niyeti de yok gibiydi.

Tuğrul'u içeri davet etsem de kabul etmemiş işleri olduğunu söyleyip Adar Amca'yla ufak bir selamlaşmadan sonra gitmişti.

"Gel de bir şeyler ye," dedi, Adar Amca, mutfaktan seslenerek. İştahım olmamasına rağmen itiraz etmeyip mutfağa gittim. Enazından bir şeyler atıştırabilirdim. Adar Amca'nın elindeki tabakları alıp mutfaktaki küçük masaya yerleştirdiğimde kapı çalındı. Adar Amca bakacağını söylerken ben su almak için dolaba yöneldim. Muhtemelen Slovi dayanamayıp gelmişti.

Ben dolaptan aldığım suyu çıkarmış olduğum bardaklara yavaş bir şekilde doldururken Adar Amca gülümseyen yüzüyle kapıda belirdi.

"Slovi değil mi, dayanamayıp geleceğini biliyordum." Dedim, suları masaya götürüp koyarken. Geri döndüğümde, "onun için de bir tabak çıkarıyorum." Dedim, bardakları olduğu rafa yönelirken.

"Slovi değil," dedi, Adar Amca.

Tam bardağa uzanacağım sırada elim havada asılı kaldı. "Ya kim?" Dedim, kaşlarımın çatılmasına engel olamayarak.

Adar Amca kapıdan geri çekilerek, "seni görmek isteyen birisi," dedi.

Bunun üstüne mutfaktan çıkıp Aralık olan kapıya doğru adımlarımı yönlendirdim. Kapının önüne geldiğimde iri cüssesiyle kapıya yaslanmış Aybars beni karşıladı. Onu tekrar karşımda görmek bana kendimi garip hissettirirken, gördüklerimin gözümde canlanmasına engel olamadım.

"Beni içeri almayacak mısın?" Dedi, sessiz bakışmamıza son vererek.

"Hayır," dedim keskin bir dille. Kelimenin ağzımdan bu kadar sert çıkması beni de şaşırtırken o kafasını eğdi. Neden gelmişti ki buraya?

"Haber vermedin," dedi, tekrar gözleri gözlerimi bulduğunda.

"Haber vermem gerektiğini bilmiyordum." Dedim, duruşumu biraz daha dikleştirerek. Kastettiği asıl şeyin bu olmadığını biliyordum elbette.

"Buraya gelmemeliydin Aybars." Dedim, hayal kırıklığımı gizlemeyerek.

"Seni almadan buradan gitmeyeceğim Meva. Konuşmamız gerekiyor." Dedi.

"Seninle konuşacak bir şeyim yok."

"Hayır var," dedi, sözlerime hemen itiraz ederek.

"Gitmelisin," dedim, kapıyı kapatmaya yeltenirken. Elini kapıya koyarak buna engel oldu. Kahretsin ki benden güçlüydü.

"Gitmeyeceğim." Dedi, sertleşen sesiyle. "Geçmeme izin ver konuşalım." Dediğinde, kararlı tavrımı koruyarak geri adım atmadım.

"İyi, sokakta yatarsın ozaman bu gece." Dediğimde, şaşkın yüz ifadesinden faydalanıp kapıyı kapattım. Ne de olsa dönmek zorunda kalacaktı. Sokakta yatacak hali yoktu herhalde.

Kapının üzerindeki kilidi çekip güzelce kitlediğimde mutfağa döndüm. Adar Amca'nın masada oturduğunu gördüğümde hemen karşısına yerleşip soğumaya başlamış tabağımla ilgilenmeye başladım.

"Onu neden içeri almadın Meva?"

Adar Amca'nın sorusuyla beraber kafamı kaldırıp ona baktım. O bana meraklı gözleriyle bakmaya devam ettiğinde elimi öylesine salladım. "Kendi gelmek istemedi." Dedim, omuz silkip öylesine bir şeyden bahsediyormuş gibi yaparken.

"O kadar yolu kapıdan dönmek için mi gelmiş." Dedi, yüzündeki bilmiş gülümsemeyle bana bakmaya devam ederek.

"Bilmem," dedim,umursamaz bir tavırla. Elimde tuttuğum çatalla yemeğime dönerken iştahım daha çok kaçmıştı. Hala dışarıda mıydı acaba? Gitmiş olduğunu umuyordum.

Elimdeki çatalı masaya bıraktım. "Ben doydum sanırım."

"Henüz bir şey yemeden mi?"

"Sence de bugün fazla soru sormuyor musun Adar Amca?" Dediğimde, bu durumdan isyan eden tavrıma güldü.

"Bir şeyler var bu çok açık kızım." Dedi, tıpkı bir baba şefkatiyle bana bakarken. Anlamadığını düşünmek aptallık olurdu zaten.

"Herneyse, ben karışmam." Dedi, sandalyesini geri çekip doğrulurken. Onun herzaman yanımda olacağını biliyordum. Buraya benim için geldiğini de.

"Buraları ben toplarım." Dedim, arkasından.

Sözlerime karşılık bana dönüp kocaman gülümsemesiyle, "artık yaşlanmış da olsam yine de her koşulda yanındayım biliyorsun değil mi Meva?" Dedi.

İçtenlikle gülümsedim. Bir şey söylemedim. Aramızda kısa bir sessizlik oluştu, tıpkı eski günlerdeki gibi. Beni babamın emaneti gibi görüyordu.

"Biraz istirahat edeceğim." Dedi, mutfaktan çıkmadan hemen önce. Yorgun olmalıydı.

Bende daha fazla oturmaya devam etmeyerek masadan kalktım. Masayı toparlamaya başladığımda bir süre sonra Adar Amca için getirilen bir kaç eşyayı ve yiyecekleri de yerleştirmeye karar verdim. Masadaki tabak ve bardakları kaldırıp toparlamaya başladığımda kendimi oyalayabileceğim şeyler bulduğum için seviniyordum. İşim bittiğinde mutfağın köşesine bırakılan torbalara yönelip teker teker açmaya başladım. Her birini açıp yerleştirmeye başladığımda varlığını unuttuğum yaram ince bir sızıyla kendini belli etti. Sanırım çok fazla hareket etmiştim.

Dolabı kapatarak yaptığım işe bir son verdim. Neredeyse çoğunu dizmiştim, diğerleri de sonra halledilebilirdi nasıl olsa.

İlaçlarımı dalgınlığım yüzünden sarayda unuttuğuma inanamıyordum.

Mutfaktan çıktım, merdivenlere yönelip üst kattaki kalacağım odaya çıkmadan önce içimdeki dürtüye engel olamadan pencereye yöneldim. Perdeyi araladığımda sırtını duvara yaslamış oldukça düşünceli bir tavırla taşın üstünde oturan Aybars'ı gördüm. Gitmemişti.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda kara bulutların gökyüzünü sardığını gördüm. Sıkıntıyla nefes verip camdan çekildim. Perdeyi gelişigüzel bir şekilde örttüğümde içimdeki sıkıntı daha da büyüdü. Ne diye gitmiyordu? Şuan Estella'nın yanında olması gerekmez miydi?

Nasıl olsa yağmur başlayınca gitmek zorunda kalacak diye düşünerek merdivenleri çıkmaya başladım.

Evin üst katında sadece bir oda vardı ve Adar Amca kalmam için burayı bana vermişti. Odaya girdiğimde yatağın üzerine bıraktığım çantamı açıp içinden geceliğimi çıkardım. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup geceliği üzerime geçirdiğimde çıkardığım kıyafetlerimi güzelce katlayıp çantanın içine yerleştirdim. Fermuarı kapayıp çantayı yatağın köşesine bıraktım.

Bugünün her açıdan benim için ne kadar yorucu geçtiğini düşünürken örtüyü sıyırıp yatağa girmiştim bile. Çakan şimşekle bir an irkilip gözlerimi odadaki perdesi olmayan küçük cama çevirdim.

Yağmur şiddetli bir şekilde yağmaya başladığında tek düşüncem Aybars'ın gidip gitmediğiydi. Ah, kesinlikle belaydı. Yattığım yerden söylene söylene kalkıp odadan çıktım. Aceleci tavrıma anlam veremesem de hızlı hızlı merdivenleri inip kapıya ulaştım. Kapıyı açıp kafamı dışarı doğru uzattığımda Aybars'ın hala aynı yerde oturuyor olduğunu gördüm. O öyle yağmuru izlerken çatı da onun ıslanmasına engel oluyordu. Bu bi nebze içimi rahatlatırken yine de havanın soğukluğu katlanılabilecek gibi değildi. Öyle ki henüz kapıyı açmamın üzerinden bir kaç dakika geçmiş olmasına rağmen tenimin soğuktan kızardığını hissedebiliyordum.

Kapıyı biraz daha aralayıp ona seslendim. "Orada öylece durmayı bırak ve içeriye gel!" Sesimi duymasıyla beraber gözlerini daldığı yerden kaldırdı ve bana baktı. Bunu bekliyormuş gibi oturduğu yerden hızla kalkıp yanıma ulaştı. Bunu yapması az biraz ıslanmasına sebep olduğunda ıslanan saçları anlına düşmüştü. Kapıdan geçmesi için çekildiğimde eliyle ıslak saçlarını geriye doğru attı.

"Orada öylece sabaha kadar kalmayı mı düşünüyordun gerçekten." Dedim, kaşlarımı çatarak ona baktığımda.

"Sana söylemiştim, seni almadan buradan gitmeyeceğim Meva." Dedi, bütün gıcıklığıyla. "Konuşacağız," diyerek de ekledi. Daha önce uyuz olduğunu söylemiş miydim?

"Şuan seninle konuşmak istemiyorum."

"Benim vaktim var, beklerim." Kesinlikle öyleydi!

O, kendi eviymiş gibi rahat bir şekilde merdivenlere yöneldiğinde arkasından seslendim. "Seni içeri almış olmam benimle yatabileceğin anlamına gelmiyor yalnız." Dedim, onun peşinde merdivenlerden çıkarken. "Salonda uyuyabilirsin Aybars!"

"Sabah uyandığımda ilk görmek istediğim kişi Adar Amca değil, üzgünüm." Dedi, bana karşı çıkarak.

Odanın kapısını açıp içeriye girdiğinde gözlerini odanın içerisinde kısa bir an gezdirdi. Gözleri odadaki tek kişilik yatağa bulduğunda kaşları derince çatıldı. Bu beni gülümsetirken kollarımı birbirine dolayıp karşısında durdum.

"Eh yerde yatacaksın ozaman." Dedim, bundan çok büyük üzüntü duyuyormuş gibi yaparak. Kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatıldığında gülme isteğimi güçlükle bastırdım. Karşısından çekilip onun için dolaptan bir yastık ve örtü aldığımda geri dönüp eline tutuşturdum.

"Gerçekten beni yerde mi yatıracaksın?" Dedi. Dişlerimi göstererek gülümsediğimde kafamı salladım.

"Yatağa sığabilirdik." Dediğinde, bu onu baştan aşağıya süzmeme sebep oldu. Sadece kendisi bile bu yatağa sığamazdı. İkimiz birden hiç sığmazdık.

"Beraber uyumayacağız Aybars." Dedim, bu fikri unutmasını istercesine. Astığı suratıyla söylene söylene yürüyüp elindeki örtüyü yere serdiğinde üzerine de yastığı gelişigüzel örtünün üzerine attı. Onu izlemeyi bırakıp kendi yatağıma yöneldim.

Örtümü kaldırıp kendi yatağıma uzandığımda kendisi de rahatsız bir ifadeyle kendi yaptığı yere uzanmıştı. Rahatsızlığını belli edip olduğu yerde kıpırdanmasına karşılık gülmemek için dudaklarımı dişledim. Zira bu görüntü oldukça komikti.

"Rahat mısın?" Dediğimde, sırıtmama engel olamıyordum.

"Çok!" Dedi, yerinde tekrar dönerek. Sırıttığımı fark ettiğinde öfkeli bakışları beni buldu. "Eğleniyor musun?" Dedi, kaşlarını kaldırarak.

Kafamı iki yana sallayıp onu reddettim. "Hayır, sonuçta prensimizin(!) rahatlığı bizim için çok önemli."

Kesinlikle çok eğleniyordum. Keyifle olduğum yerde gerindiğimde sessiz homurtusunu işittim.

Ona sırtımı döndüğümde içimdeki anlamlandıramadığım rahatlama duygusuyla gözlerimi yumdum. Çok değil kısa süre sonra günün bütün yorgunluğunu üzerimde hissederek uykuya daldım.

 

 

 

⛓️⛓️⛓️

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi araladım. Neden bu kadar erken uyandığım konusunda bir fikrim yoktu fakat buna rağmen kendimi oldukça dinç hissediyordum. Çok erken uyanmama rağmen henüz yataktan çıkamamış gözlerimi etrafta gezdirip duruyordum. Onun dışında odanın her yerinde gezdirdiğim gözlerim daha fazla direnemeden onu buldu. Çatık kaşlarıyla yerde yatan Aybars oldukça rahatsız görünüyordu. Kaşları çatık nasıl uyuyabilmişti o?

Her yerinin tutulduğuna emindim. Yatağımdan doğruldum ve örtümü üzerimden çekerek kalktım. Odanın içindeki küçük banyoya ilerlediğimde rutin işlerimi hallettim. Uyurken dağılan saçlarımı ellerimle düzelttiğimde tekrar odanın içine döndüm. Yerde uyuyan Aybars'ın yanına eğildiğimde onu elimle dürtüp uyandırmaya çalıştım.

"Aybars, Aybars!"

Huysuzca mırıldanıp yerinde kıbırdandı. Boynu tutulmuş olmalı ki hareket ederken yüzünde acı dolu bir ifade oluştu.

"Kalk hadi," dedim, onu tekrar dürterek.

"Aybars, henüz erken yatakta uyuyabilirsin istersen biraz." Sözlerim üzerine gözlerini araladı. Hafif kızarık gözleri beni bulduğunda ona fazla yakın olduğumu fark ederek geriye çekildim. Uyandırmak isterken üzerine eğilmiştim.

"Sende benimle uyuyacak mısın?" Dedi, boğuk bir sesle yerinde doğrulurken.

Kafamı iki yana sallayıp göz devirdim. "Hayır, unut onu," dediğimde aldığı cevaptan memnun olmamış olmalı ki tekrar uyumaktan vazgeçerek ayaklandı.

Bende ardından kalktığımda etrafta gezdirdiği bakışlarını fark ederek, "banyoyu kullanabilirsin." Dedim.

O, bir şey demeden banyoya ilerlediğinde bende yerdeki örtüyü ve yastığı kaldırarak dolaba yerleştirdim. Kendi yatağımı da topladığımda çantamdan kıyafet çıkarmış kalanını ise dolaba koymuştum. Şimdilik gitmeye niyetim yoktu nasıl olsa.

Üzerimdeki geceliği çıkarmak için askılarını indirdiğim sırada banyo kapısı açıldı. Varlığını kısa bir an unuttuğum Aybars'ın bakışları beni bulduğunda şaşkın ifademi toparlayıp geceliğimin askılarını düzelterek onu uyardım. "Arkanı dön Aybars!" O, çapkın bir şekilde sırıtmaya başladığında beni baştan aşağıya süzdü. Dudağı yana kıvrılırken tenimin kızardığına emindim. Bunu yaparken bu kadar yakışıklı gözükmesi de bana hiç yardımcı olmuyordu üstelik.

"Odadan da çıkabilirsin."

"Adar Amca görebilir."

"Henüz uyandığını sanmıyorum."

"Biz yine de riske atmayalım." Dedi, sözlerimi bitirir bitirmez bana hızla yanıt vererek. Her şeye de bir cevabı vardı Uyuzun.

"Dön ozaman," dediğimde yine aynı tavırla arkasını döndü. "Ben dön diyene kadar dönme sakın." Dedim, gergin bir şekilde üzerimdeki geceliği çıkarmaya başladığımda.

"Bana güvenmiyor musun?" Dedi, sesindeki rahatsız tınıyla. Sessiz kalarak onu yanıtsız bıraktım. Kıyafetlerimi çabucak giymeye başladığımda duruşunu bozmadan beklemeye devam etti. Son olarak kemerimi bağlamaya başladığımda, "Sana senin iznin olmadan dokunmam Meva. Seni rahatsız edecek bir şey yapmam bunu biliyorsun değil mi?" Dedi.

Kemeri bağlayıp işimi bitirdiğimde sessizce, "dönebilirsin,"diye, mırıldandım.

Elbette beni rahatsız edecek bir şey yapmayacağını biliyordum. O öyle biri değildi. İznim olmadan bana dokunmazdı bunu da biliyordum ama Estella'yla olan o ânı unutmuş da değildim.

Takılmamaya çalışarak ellerimle saçlarıma biçim vermeye başladım. Ellerimi saçlarımdan geçirip hafif bir şekilde kabarttığımda geriye doğru atıp omuzlarımdan aşağıya sarkmasına izin verdim. Hareketlerimi büyük bir dikkatle izleyen Aybars, yanıma ulaştı.

"Örmemi ister misin?"

⏳️

"Bak işte oldu." Dedi, Aybars biçimsizce ördüğü saçımın ucunu bana göstererek. Pek olmuşa benzemiyordu ama. Yarım saattir yanaklarımı şişirmiş bezgince şaçımı örmesini bekliyordum. Sonuç hüsrandı.

"Aybars bu örgüye benzemiyor sanki." Dedim, gözlerimi kısıp örgüye bakmaya çalıştığımda.

"Yoo," dedi o harfini uzatarak. "Örgü işte, hem senin için öğrendim. Daha güzelini de yaparım." Dedi, beni ikna etmeye çalışarak.

"Benim için mi öğrendin gerçekten?" Dedim, avcumu yanağıma yaslayıp ona bakarken.

"Evet, annem öğretti." Dedi, nerdeyse bütün dişlerini gösterecek kadar gülümsediğinde. Sırf saçlarıma dokunabilmek için bunu öğrendiğini biliyordum. Çünkü ben saçlarıma dokunulmasından hiç hoşlanmazdım ve o, bugün yanıma geldiğinde müthiş bir şey öğrendiğini bunu bana göstermek için sabırsızlandığını söyleyerek saçlarımı örmüştü. İşin garibi saçlarımla oynamasından, elinde tuttuğu saç tutamlarını tutarsızca ayırıp birbirine dolamasından rahatsız olmamış aksine büyük bir sabırla işini bitirmesini beklemiştim. Sanki çok ciddi bir iş üzerinde çalışıyormuş gibi saçıma uzun süre dikkat kesilmiş ve ses çıkarmadan saçlarımı örmeye çalışmıştı. Sonuç olarak ortaya güzel bir örgü çıkmasa da bunu sevmiştim.

"Ben çok beğendim ki zaten daha önce kimse saçımı örmemişti."

"Ben örerim saçlarını. İzin verirsin değil mi?"

"Veririm."

⏳️

"Gereği yok," dedim, anımsadığım anıyla birlikte ona dönerek. Bununla beraber geriye çekildi. Kapıyı açıp odadan çıktığında tek başıma bir süre ne yapacağımı bilemeyerek odanın ortasında öylece durdum.

Daha fazla odada durmanın anlamsız olduğunu düşünerek alt kata inmeye karar verdim. Burada daha ne kadar böyle durabilirdim ki?

Aybars'ı koltukta oturmuş boynunu ovuştururken gördüğümde, "tutulmuş mu?" Diye, sordum. Sessizce arkasında durduğumda kafasını bana çevirdi.

"Evet," dedi.

"Acıyor mu?" Dedim, ona bakmaya devam ederek.

"Öpersen geçebilir." Demesiyle göz devirerek yanından ayrıldım. Çok beklerdi.

Adar Amca'nın, "günaydın çocuklar," diyerek odasından çıkmasıyla bakışlarım onu buldu. Sanırım Aybars'ı fark etmişti.

Aybars'a dönerek, "yeni mi geldin evlat?" Diye, sormasıyla beraber gereğince yerimde kıbırdandım. Aybars'a dönüp gözlerimi kırpıştırdığımda bakışları benimle Adar Amca arasında gidip geldi.

"Evet," dedi, yanıtı daha fazla geciktirmeyerek.

"Benimde seninle konuşacaklarım vardı. Geç bakalım şöyle."

Adar Amca Aybars'ın karşısındaki yerini aldığında dün konuştuklarımızı onunla da konuşacağını biliyordum. Ne de olsa aynı taraftaydık ve onun da bilmesi gereken şeyler vardı. Tekrar aynı sözleri dinlemek istemediğim için yanlarından ayrılarak yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa geçtim. Yanlış anlaşılmasın amacım sadece kendi karnımı doyurmaktı. İçerdekiler kendi işlerini kendileri görebilirdi nasıl olsa. Yumurta bile kırmayı beceremediğim için dolaptan atıştırmalık bir şeyler alıp yanına da büyük bir bardak süt doldurdum. İşte bunu seviyordum.

 

 

 

⛓️⛓️⛓️

"Sen böyle peşimde dolanmaya daha ne kadar devam edeceksin?" Dedim, gözümü kamaştıran güneşle beraber kafamı kaldırmış Aybars'a bakarken. Bütün gece yağmur yağarken şimdi nasıl oluyordu da güneş tepemize biniyordu anlamıyordum. Güneş beni rahatsız etmeye devam ederken bir kez daha sıkıntıyla ofladım. Yağmuru tercih ederdim.

"Sana söylemiştim beni dinleyene kadar buradayım." Elimdeki yükleri tahta zemine bıraktığımda kollarımı birbirine dolayarak olduğum yerde durup ona baktım.

"Tamam, dinlersem gidecek misin?" Dedim, bu kovalama işine son vermek istercesine. Yaptığım hiçbir işe odaklanamıyordum onun yüzünden. Evden bir kaç eksiğimi almak için çıktığımda benimle beraber gelmiş ve ben işimi yapmaya çalışırken sinirimi bozup durmuştu.

'Sadece yanında duruyordu.'

Diyen iç sesimi haksız bularak onu reddettim. Bu bile büyük bir sorundu. Çünkü dikkat çekiyordu. Yakışıklı olması bir kenara dursun ülke onundu be! İşte bu yüzden karşılaştığımız herkes bakışlarını bizden ayırmıyordu. Çoğu kişi yanımıza gelerek Aybars'a selam veriyor saygı dolu sözler sarf ediyordu. Bana da ima dolu bakışlarını atmaktan geri durmuyorlardı tabi. Ellerine büyük bir dedikodu malzemesi verdiğimizden emindim.

'Sen de onlardan sevgi dolu bakışlarını eksik etmiyorsun neyseki!'

İç sesime omuz silktim. Onlara sadece göz deviriyordum. Hatta çoğu zaman dönüp bakma gereği bile duymadan işimle ilgileniyordum. Yapmacıklardı bir kere, bunu Aybars'a karşı duydukları sevgiden dolayı yaptıklarını sanmıyordum. Bütün bu ilgi alakanın sebebi onun yönetimin başında olmasıydı.

'Bide genç kızların hayalini süslüyor olması da olabilir tabi'

O da işin ayrı bir sinir bozucu tarafıydı. Gözlerinden kalp çıkıyordu resmen. Bu kadar belli etmeseler bari.

'Kesinlikle'

Gerçekten bir şansları olabileceklerini düşünerek hülyalı hülyalı süzülmeleri komikti.

"Dikkatli ol tehlikeli olabilir." İşittiğimiz seslerle beraber ikimiz de kaşlarımızı çatarak birbirimize baktık. Seslerin nereden geldiğini anlamaya çalışarak dikkat kesildiğimizde Aybars, elimi tutarak beni önünde durduğumuz kulübenin arkasına çekiştirdi.

"Gel benimle." Dedi, kulübenin arkasına geçip sırtımı kulübenin duvarına yasladığında. O da tam önümde durduğunda bedenini bedenime yasladı. Bunu hemen yanımızda konuşulanları daha iyi duymak için yaptığını bilsem de bi anlığına dikkatimi dağıtabilmişti.

Fısıltı şeklinde duyabildiğimiz sesler biraz daha netleşirken ikimizde de sessizliğimizi koruyarak konuşulanları dinlemeye başladık.

"Neler oluyor?" Dediğimde, Aybars susmam için eliyle ağzımı örttü.

"Sessiz ol!" Dedi, kafasını eğip duvar kenarından onlara bakmaya çalışarak. Bu daha da dibime girmesine sebep olduğunda ikimiz de şaşkınlıkla birbirimize dönüp bakmamıza sebep olacak o sözleri işittik.

"Sarayın arkasında seni bekliyor olacağım. Söyle ona dikkatli olsun, elindeki çok güçlü bir zehir."

Sesler uzaklaştığında Aybars elini ağzımdan çekmişti. Gözlerimiz birbirini bulduğunda ikimizin de ağzından aynı kelimeler aynanda döküldü.

"Casus var!"

 

 

 

 

⛓️⛓️⛓️

 

 

 

Kim bu casus ayol¿

Loading...
0%