Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM

@sadece_fatma

Buraya Meva'nın fotoğrafını bırakıyorum. İyi okumalar🐥

 

Ellerinden kurtularak bir adım geriye adımladım. Kısılan sesim ve ağrıyan boğazıma rağmen konuştum. "Bu yanlış Aybars," Dedim. Konuştukça acıyan boğazım ve çatallaşan sesim benden daha çok onu rahatsız ediyormuş gibi bir hale büründü. Ondan uzaklaştığım için memnuniyetsiz bir surat ifadesiyle baktı bana. Ya da bilmiyorum yanlış anlıyor da olabilirdim. Anlamıyordum.

Sert çehresi gerildi. "Ne doğru ki Meva? Bana doğru olan tek bir şey söyle." Sonlara doğru sesi yükselmişti. Haklılığı karşısında verecek bir cevap bulamadım. Bu gece oldukça yorulmuştum.

"Biz birbirimizden uzak durmalıyız, doğru olan bu." Yüzündeki memnuniyetsiz ifade daha da arttı. Gözlerim bir kez daha yüzünün her bir ayrıntısında gezindi usulca. Onu gördüğümden beri bunu yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum.

Yılların onda oluşturduğu değişim beni bir kez daha şaşkına uğrattı. Aynı ifadeyi onda göremiyordum. Bunun sebebi geçen bu 7 yıl içerisinde beni izlemeye devam etmesi de olabilirdi.

Ona karşı duyduğum özlem 7 yıllık bir özlemden fazlasıydı. Bu benim çocukluğuma olan özlemimle birleşince tarifi olmaz bir duyguya sebep oluyordu. İçinde bulunduğum durumla beraber kendi içimde bir hesaplaşma geçirdim. Herkese karşı donukluğumu koruyan ben onu görmemle beraber nasıl oluyordu da bütün duvarlarımı indiriyordum? Nasıl oluyordu da her daim yüzümdeki varlığını koruyan maske aniden yüzümü terk edip duygularımı bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu?

'Çünkü sen çocukken de bir tek onun yanında ağlar, bütün duygularını bir tek onun yanında rahatça ifade edebilirdin.'

Diye fısıldadı içimden bir ses.

Geri adım atmama inat bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Önce tek sorun buymuş gibi, "benden uzak durma. Bunca yıl sonra...hayır bunu bana yapma." Dedi. Yanımda, tam dibimde olması işleri daha da zorlaştırırken devam etmesine fırsat vermeyerek konuştum.

"Gitmem gerekiyor."

"Güneş'in doğmasına sadece bir kaç saat var enazından o zamana kadar burada kalamaz mısın?" Bunu istememeliydi, bu yanlıştı. Derince gözlerime baktı. Elleri sanki ait oldukları yer orasıymış gibi yüzümü buldu. Elleri usulca yanaklarımı okşarken gözlerimin kapanmasına engel olamadım.

"Lütfen, sadece bu gece her şeyi unut. Çok yorgunsun Meva." Anlını anlıma yasladı. "Çok yorgunum Meva." Dedi, fısıldar gibi. "Sil her şeyi bir kaç saatliğine, sadece sen ve ben varız. Bu ormanda, yalnızca sen ve ben. Tıpkı eskisi gibi."

"Hiçbir şey eskisi gibi değil Aybars." Zihnimdeki ses çekilip gitmemi söylerken ben olduğum yerden milim kıbırdayamıyordum. Bedenlerimiz sanki birbirine muhtaçmış gibi birbirinden ayrılamıyordu. İçinde bulunduğumuz durumun bütün yanlışlığına rağmen kahretsin ki gitmek istemiyordum.

"Unut." Elleri bu sefer saçlarımda dolaşırken gözlerimi araladım. Omzumun üzerindeki saçları ellerinin arasına alıp yavaşça geriye attı. Hareketleri öyle yavaş öyle usuldu ki onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum. "Unut Meva, her şeyi bu ormanın dışında bırak. Bütün o savaşları, dönen oyunları, zorunda olduklarını, onların yanında olman gereken kişiyi hepsini unut. Benim yanımda sadece Meva ol."

Bu zamana kadar göz yumduğum her şeyin bana verdiği bencillikle bunu kendi içimde kabul ettim. Bencillik ediyordum. Onunla burada olmam yanlıştı. Kafamda tekrar bir hesaplaşma başlatmamak için konuyu değiştirdim. Her şeyi unutacaktım. Sadece bir kaç saatliğine içimdeki bu savaşa son verecektim. "Adı ne?" Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Sarı harelerinin ışıldadığına yemin edebilirdim.

"Asil." Gözlerimi simsiyah olan ata çevirdim.

"Çok güzel," Dedim. Gerçektende çok güzel gözüküyordu.

"Öyle," dedi. Bunu söylerken yüzüme bakıyor olması garip hissettirmişti. Elimi tutarak beni atın yanında bulunduğu ağaca doğru yönlendirdi. Garip hissettiren bir hareket daha.

Atın üzerine konulmuş muhtemelen ona ait olan pelerini alıp ağacın dibine serdiğinde onu izlemekten başka bir şey yapmıyordum. Ha bide yanında nasıl bu kadar küçük kaldığımı düşünüyordum. O bir şeylerle uğraşırken gözlerim omuzlarının genişliğini kesiyordu. Acilen bir sapık gibi davranmaktan vazgeçmeliydim.

Tekrar bana dönüp elimi tuttuğunda kendisiyle beraber oturmamı sağladı. Gözlerim ellerimize kitlendiğinde, elimin avcunun içinde kayboluşunu izledim. Cidden yanında ufak bir kız çocuğu gibiydim. Bakışlarımı yanlış anlamış olmalı elini çekti. "Rahatsız olmadın değil mi?"

Hızlı bir şekilde konuştum."Hayır, sonuçta biz arkadaşız."

"Arkadaş mıyız? "

"Öyleydik."

"Öyle miydik?"

"Yani öyleydik. Hala öyle miyiz bilmiyorum."

"Öyleyiz." Dedi, bundan memnun değilmiş gibi.

"Olmak zorunda değiliz." Dedim, alıngan bir tavırla. Ne saçmalıyordum ben. Evet henüz hiçbir şeyden haberimiz yokken ve masum bir çocukken öyleydik. Ama şimdi durumlar bu kadar karışıkken üstelik herkes bizi düşman biliyorken biz hiçbir şey olamazdık. Arkadaşlık da nerden çıkmıştı?

'​Aferin Meva, bravo gerçekten. Birbirini öldürecek olan iki düşman arkadaş aynen.'

Kafamdaki sesle kendime olan sinirim daha da arttı. Aybars'ın beni tutup kendine çekmesiyle yutkundum. Birden bütün düşüncelerim uçup gitmişti. "O güzel sesini daha fazla yorma Meva." Kafamı omuzuna yasladı. "Dinlen," dediğinde üstündeydim resmen.

"Aybars?"

"Hüşş," beni susturdu.

"Ama Aybars?" Bezgince nefes verdi.

"Kendine dinlenmek için fırsat bile vermiyorsun Meva. Düşünme, sadece dinlenmemize izin ver." Kafamı omuzundan kaldırarak yüzüne baktım, sonra tekrar kafamı omzuna koyup rahat bir pozisyon aldım. Resmen kucağında yatıyordum ama bunu düşünemicek kadar yorgundum. Bunun için daha sonra utanabilirdim elbet. Kucağında küçücük kaldığımda kollarıyla bedenimi daha sıkı sardı.

Kokusu çok güzeldi, mayışıyordum. Kafasını saçlarımın arasına gömdü. "Kokun... çok güzel," dediğinde, aynı şeyi düşünüyor olmamıza elimde olmadan kıkırdadım. Bunun üstüne kafasını saçlarımın arasından çekip yüzüme sorgulayıcı bir şekilde baktı. "Ne?" Dediğinde utanıp yüzümü boyun girintisine sakladım.

"Hüşş, dinlenmemize izin ver Aybars." Dedim, az önce söylediklerini taklit ederek.

"Sen benden kaçmak için bana mı saklanıyorsun?" Gür kahkahasını işittim. Utanç vericiydi. Kafamı olduğum yerden kaldırmadım.

"Sus lütfen." Gülüşünü bastırmaya çalıştı. Sesi çıkmasa da hala gülümsediğini hissedebiliyordum.

"Kaldır kafanı Meva!" Oflayıp sokulduğum yerden kafamı kaldırdım.

Yüz yüze geldiğimizde gülümsemesinde takılı kaldım. Niye bu kadar güzeldi ki bu? Somurttum. "Tamam tamam somurtma, bak gülmüyorum." Evet bu benim için daha sağlıklı olurdu. Zira akıl karı değildi bu adam.

Sorgulanacak çok şey vardı. Neden burdaydım? neden bu şekildeydik en basitinden. Ama hiçbir şeyi sorgulamadım. Sadece bir kaç saat. Sonra burada olanlar burada kalacaktı, tıpkı yıllar önce olduğu gibi. İçimden nasıl geliyorsa öyle davranmak istiyordum.

"Yerime geri dönebilir miyim?" Derken az önce sokulduğum yerden bahsediyordum, oldukça rahattı. Bir kaç saniye duraksadı, ardından onaylar bir biçimde kafasını salladı. Tekrar yerime yerleştiğimde bu sefer mümkünmüş gibi daha çok sokuldum ona. Yutkundu adem elmasının hareketlendiğini hissettim. Kendime engel olamayarak burnumu boynuna yasladım. Dudaklarım varla yok arası boynuna değiyordu. Bir kez daha yutkundu.

"Meva?" Dedi fısıltı şeklinde.

Parmaklarım boğazının üzerindeki çıkıntıyı okşadı. "Hım?"

"Napıyorsun?"

"Hiç"

Dudaklarım boynuna sürtündü. "Siktir, Meva napıyorsun sen?" Kucağındaki beni doğrulttu. Bir rüyadan çıkmış gibi kendime geldim. Küfür mü etmişti o? O da ne dediğini fark etmiş olmalı ki, "özür dilerim, ben kendime hakim olamadım." Dedi.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu hali gözüme çok tatlı gelmişti. "Hiç etik değil."

"Benimle alay mı ediyorsun bakim sen?" Kafamı iki yana salladığımda inanmamış gibi baktı suratıma.

"Tamam belki biraz, şu kadarcık falan." Elimi kaldırıp parmaklarımla ufak bir miktar gösterdim. Bu yaptığıma güldü.

"Demek benimle alay ediyorsun?" Tek kaşını kaldırdı sinirli gibi durmaya çalışarak. Onu tanımasam buna inanabilirdim. Ama o hiçbir zaman bana kızamazdı.

Hiç çekinmeden kafamı sallayıp güldüm. "Ee seni eğlendirebiliyor muyum bari?" Dedi, serseri bir tavırla. İyi hissettiriyordu. Gerçi onun varlığı hep iyi hissettirmişti. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Az önce yaptığın neydi Meva?" Sessiz kaldım. Parmağının tersiyle yanağımı okşadı. "Uslu durmalısın."

"Sadece rahat etmeye çalışıyordum başka bir şey değil."

'Adamın ırzına geçtin Meva!'

İçimdeki sesi inkar edip konuşmaya devam ettim. "Rahatsız olduysan kalkabilirim, hem zaten neden burada yatıyorum ki?" Diye söylendiğimde daha çok kendi kendime konuşuyor gibiydim. Kalkmak için yeltendiğimde beni belimden sıkıca tutup kucağına tekrar oturttu.

"Birincisi rahatsız olmadım sadece hareketlerine dikkat edersen bu senin için daha iyi olur. İkincisi ben öyle istiyorum, üçüncüsüyse uyu Meva."

İlk dediğinde takılı kalmıştım. Ne demek istiyordu. Bu gece daha sonrasında utanmak için çok fazla anı biriktirdiğimi düşünerek buna bir yenisini daha ekledim. "Etmezsem ne olur ki?"

"Ah, Meva,Meva,Meva!" Derince iç çekti. "Hiçbir şeyin farkında değilsin değil mi? Uyu güzelim."

Cevap vermeme izin vermeden beni göğsüne yatırdı. Kıpırdandığımda rahat durmayacağımı anlayarak beni tekrar uyardı. "Uyu Meva!" Beni tutuşu daha da sıkılaştı.

Gözlerimi yumduktan biraz sonra gözlerimin üstünde hafif bir baskı hissettim. İçim titredi.

"Sana yemin ederim canım pahasına da olsa seni bir daha bırakmayacağım." Saçlarımın arasındaki elleri soluduğum kokusuyla beraber beni daha da mayıştırırken dayanamayıp uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.

Huzur onun yanıydı. Evet belki sonumuz belli değildi, belkide bir felaketti. Ama onunla beraber geçirdiğim bu bir kaç saat her şeye bedeldi. Yıllar sonra karşılaşıp onunla hala eskisi gibi olmak o kadar güzel hissettiriyordu ki. Bu inanılmazdı. Kızgın ya da kırgın hissetmiyordum.

Bu daha çok evinden uzun yıllar ayrı kalmış bir çocuğun evine geri dönmesi gibiydi.

 

 

⛓️⛓️⛓️

 

 

Loading...
0%